ATATÜRK VE EĞİTİM
Yrd. Doç. Dr. Dursun GÖK
Milletlerin kalkınmasında en önemli faktör eğitimdir. Bir toplumun bilim, sanat, kültür, teknik ve dini inanç gibi kıymet hükümlerinin, değerlerinin nesilden nesile aktarılması ve toplumun devamlılığının sağlanması eğitimle mümkün olmaktadır. Sürekli gelişme içinde olan bilim ve tekniğin genç kuşaklara verilmesi ve bunların daimi surette takip edilmesi eğitim ve öğretim sayesiyle gerçekleşmektedir. İşte bu sebeple Mustafa Kemal Paşa bir milletin hür ve müstakil yaşaması veya esaret ve sefalete sürüklenmesinin aldığı eğitimle iç içe olduğunu belirtmiştir.
İmparatorluk Türkiye’sinde 17. yüzyıldan beri bir eğitim problemi mevcuttu. Medreseler asrın eğitimini veremediği gibi müsbet ilimlerden uzaklaşarak nakilciliğe yönelmişti. Bu durum Tanzimat dönemiyle daha da belirgin hale gelir ve bir tarafta medrese sistemi, diğer tarafta Tanzimat mektepleri sistemi vardır. Bu iki sistemin dışında tekkeler, yabancı okullar, azınlık okulları da kendilerine göre bir eğitim sistemi uygulamaktaydılar. Yani eğitimde birlik yoktu. Bu sistemlerden birbirine zıt insanlar yetişmekte ve memleketin kalkınması olumsuz etkilenmektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın eğitimde reform yapmasının temelinde ikiliği kaldırmak ve birliği sağlamak yatmaktadır.
Birinci Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’de açılması ve milletin mukadderatına el koymasıyla birlikte kurulan hükümetin ilk anda ele aldığı mesele eğitim olmuştur. Maarif Vekili Rıza (Nur) Bey 9.5.1920 tarihinde Mecliste Maarif Vekâleti’nin amacını şöyle açıklıyordu. “Maarif işlerindeki gayemiz; çocuklarımıza verilecek terbiyeyi (eğitimi) her manâsıyla dinî ve millî bir hale koymak ve resmî tedrisatı bütün mekteplerimizde en ilmî ve asrî esaslara uygun olarak yeniden tanzim ve ıslah etmek, milletin mizacına, coğrafi şartlara, tarihimize ve içtimai (sosyal) yapımıza uygun ilmî ders kitapları meydana getirmek, halk kütlesinden lügatları toplayarak dilimizin kamusunu (sözlüğünü) yapmak, millî ruhu kuvvetlendirecek tarihî, ededî ve sosyal eserleri erbabına yazdırmak, Garb ve Şark’ın ilmî ve fennî eserlerini dilimize çevirmek.... Velhasıl bir milletin hayat ve mevcuduyeti için en mühim olan maarif işlerine dikkat etmek”..1
Maarif Vekili Rıza Nur Bey’e bu hedefler doğrultusunda Maarife düzen vermek için 10 Mayıs 1920 tarihinde yayınladığı bir genelge ile Maarif Vekâleti Teşkilâtını beş daireden teşekkül ettirir.
1. İlk Tedrisat Müdürlüğü
2. İkinci (Orta Öğretim) Tedrisat Müdürlüğü
3. Sicil ve İstatistik Müdürlüğü
5. Hars (Kültür) Müdürlüğü
Maarif Teşkilâtı daha sonra 1922 yılında biraz daha geliştirilir ve mevcut dairelere ilave olarak Müsteşarlık, Yüksek Tedrisat Dairesi, Telif ve Tercüme Daireleri kurulur.
Maarifimizin acıklı durumunu Meclisteki konuşmalardan daha iyi takip edebilmekteyiz. Meselâ 4 Kasım 1920 tarihli toplantıda Karasi Mebusu Vehbi Bey şunları açıklamakta; “İbret gözüyle görebileceğimiz gibi, bir ilçe merkezinde yüz ev müslüman olmayan varsa buna karşılık 1500, 2000, 3000, 10.000 İslâm evi bulunuyor. Onların, müslüman olmayanların düzenli çocuk bahçesi, ilk mektep, rüşdiye mektebi, yüksek mekteplerde öğrenim görmüş öğretmenleri bulunuyor. Oysa 60.000, 70.000’lik koca kentte topluluk adına bir İslâm okulu yoktur”.
Maarifimizin böyle kötü şartlar içinde bulunduğu bir sırada Yunanlılarla harp devam etmekte. Sakarya’da savunma hazırlıkları sürdürülmektedir. Maarifin Milli Mücadele kadar önemli olduğunu belirten Mustafa Kemal Paşa 15 Temmuz 1921’de Ankara’da Maarif Kongresi’nin toplanmasını istedi ve kongrede yaptığı konuşmada; “Bizi yaşatmak istemeyenlere karşı, yaşamak hakkımızı savunmak üzere toplanan TBMM burada, Ankara’da kuruldu. Bugün Ankara Millî Türkiye’nin Millî Maarifini kuracak kongrenin açılmasına da sahne olmakla bir daha şereflenecektir. Şimdiye kadar takip edilen talim ve tahsil ve terbiye usullerinin milletimizi tarihi tedenniyatında (gerilemesinde) en mühim bir âmil olduğu kanaatindeyim. Onun için bir millî terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafatından ve evsafı fıtriyemize (milli bünyemize) hiçte münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen bilcümle tesirlerden uzak, seciye-i milliye ve tarihiyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dehamızın tam olarak gelişmesi böyle bir kültür ile temin olunabilir”2.
1 Mart 1922 tarihinde de TBMM üyelerine karşı yaptığı konuşmasında çocuklarımızın kendi varlığına düşman olan herşeyle mücadele edecek şekilde yetiştirilmelerini isteyerek şöyle devam ediyordu: “Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Beynelmilel vaziyeti cihana göre, böyle bir cidalin (kavga) istilzâm eylediği (ortaya çıktığı) anâsır-ı rûhiyye ile mücehhez olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden mürekkep cemiyetlere hayat ve istiklâl yoktur”3.
Mustafa Kemal Paşa’ya göre mesleki faaliyetlerin, ekonomik ve iktisadi faaliyetlerin de temelinde eğitim vardır. 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde şu hakikatleri dile getirmekte: “Yeni devletimizin, yeni hükûmetimizin bütün esasları bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Onlara o suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki âlem-i ticaret ve ziraatte faal olsunlar. Maarif programımız, gerek iptidaî tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek bütün şeyler bu noktai nazara göre olmalıdır. İlmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanla takip eylemek şarttır. Maarif faaliyetlerimiz meslek tahsilinin ilk ve orta derecesinden en yüksek derecesine kadar memlekette teminini hedef tutmuştur”4.
Mustafa Kemal Paşa Bursa seyahatinde öğretmenlerle Şark tiyatrosundaki konuşmasında okulun millet hayatındaki önemini açıklarken “genç dimağlara, insanlığa saygıyı. Millet ve memleket sevgisini, bağımsızlık şerefini ve istiklâlin tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmanın doğru yolunu okulun öğrettiğini beyanla öğretmenlerden memlekete faydalı uzuvlar yetiştirmelerini ister”5.
Büyük taarruzla kazandığımız zaferin devamı ancak maarifle mümkün olabilirdi. Milletin fertlerini yetiştirecek olan mektebin ilimle, irfanla, teknikle donatılması gerekmektedir. Bu sebeple önemli işlerin başında “millî eğitim işleri” vardır. Toplumun başarıya ulaşması için eğitim programlarının toplumun hayatına uygun olması ve çağın isteklerini karşılar şekilde hazırlaması lâzımdır. Bilim ve teknik nerede ise alınmalı; İslâm dini de bunu emretmektedir. Ülkeden cehaleti kaldırmak Millî Eğitim siyasetinin temelidir. Toplum hayatında yapıcı ve etkili insanların yetiştirilmesi Millî Eğitimle mümkün olabilir 6.
Mustafa Kemal Paşa Maarif alanında yapılması lâzım olan reformların gerçekleşmesini sağlamak için bunların hükûmet programlarında yer almasını ve uygulama safhasına konulmasını büyük bir dikkatle takip eder Başvekil Ali Fethi (Okyar) Bey’in hükûmet programında Maarif Siyaseti Maarif Vekili İsmail Safa Bey tarafından 5.9.1923 tarihinde Mecliste şöyle açıklanır;
“ 1. Maarif siyaseti terbiyei umumiye ve müşterekede vahdet ve terbiyei meslekiyede ihtisas esaslarına istinat edecektir.
2. Maarifin terbiyei vazifelerinden birincisi çocukların terbiye ve talimi, ikincisi halkın terbiye ve talimi, üçüncüsü millî güzidelerin yetişmesi için lâzım gelen vasıtaların ihzar ve teminidir. Çocukların terbiye ve talimi bittabi mektepler vasıtasıyla temin edilecek ve mekteplerin asrî tekemmülâta mazhar olabilmeleri için muallimlerin daha iyi yetiştirilmesine ve tatil zamanında açılacak dersler ile tevsii malûmat etmelerine, binaların islahına alâtı dersiyenin ikmaline çalışılacaktır. Halkın talim ve terbiyesi için gece dersleri ve çırak mektepleri tesis olunacak, halk lisanıyla ve halkın ihtiyacına muvafık kitaplar yazdırılarak tabı ve teksir ve memleketin her tarafına tevzi edilecektir. Millî güzidelerin yetiştirilmesi için istidat ve kabiliyeti tebaruz eden ve ailesinin mali kudreti müsaid olmayan gençler orta ve yüksek mekteplerde sureti mahsusada himaye ve muavenete mazhar olacakları gibi ihtisas peyda etmeleri için Avrupa’daki irfan merkezlerine de gönderilecektir. Muhtelif ilmî kitaplar tercüme edilip tevzi olunacaktır..
3. Hükûmet tahsilin bütün derecelerine azamî inkişaf temini için aynı ehemmiyeti verecektir”...7
Hükûmet programında muhtelif yerlerde kız ve erkek öğretmen okullarının tam devreli liselerin açılması, milletin her ferdini istidat ve kabiliyetine göre yükselmesinin sağlanması, ilköğretimden sonra iki yıllık meslek okullarının açılmasına çalışılacağı ve mesleki eğitimin geliştirileceği belirtilir.
Programda kadınların tahsiline de erkeklerin tahsili kadar önem verileceği, terbiye ve talimin temelinin millî kültür ve asrî medeniyet olacağı, muallimliğin bir meslek halinde teşkilatlandırılacağı kaydedilmekte.
Mustafa Kemal Paşa eğitimde milliyetçiliği hedef almıştır. Milletin kalkınmasına yarayacak bir eğitim sisteminin takibini her zaman belirtmiştir. 1 Mart 1924 tarihinde TBMM açış konuşmasında eğitimin milliliğini şöyle belirtir; “Türkiye’nin terbiye ve maarif siyasetini, her derecesinde tam bir açıklık ve hiçbir tereddüde yer vermeyen sarahat ile ifade etmek ve tatbik lâzımdır. Bu siyaset, her manâsıyla millî bir mahiyette belirtilebilir”. Eğitimde birliğin ve milliliğin sağlanması için 3 Mart 1924 tarihinde “Tevhidi Tedrisat Kanunu”çıkarılarak ikili eğitime son verilir. Bu kanunla ikili hayat görüşü kaldırılır ve lâik eğitimin temeli atılır. Muhtelif bakanlıkların bünyesindeki öğretim ve eğitim kurumları Maarif Vekâletine bağlanır. Yine bu kanunla eğitim ve öğretimde birlik sağlanarak millî kültür birliğine gidilmek istenilmiştir. Öğretim de müsbet ilimlerin okutulması mecburi kılınır ve her vatandaşın istediği öğretim derecelerinde okuma imkânına kavuşması sağlanmak istenir. Bu kanunla ferdi gelişmeye imkân verilirken medreselerin kaderi Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilir. Çünkü Şer’iye ve Evkâf ve Erkan-ı Harbiye’yi Umumiye Vekâletleri kaldırılmıştır. Medreselerin kaldırılması ile nakilci ve dinî ilimlerin yerine müsbet ilimler geçmeye başlar. Medreselerin bir daha açılmayacağını Mustafa Kemal Paşa Rize seyahatinde şu sözlerle belirtir; “Mektep istemiyorsunuz, halbuki Millet onu istiyor. Bırakınız artık bu zavallı millet bu memleket evlâdı yetişsin. Medreseler açılmayacaktır. Millete mektep lâzımdır”8.
“Eğitim ve öğretimde birlik sağlanmadıkça aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden kurulu bir millet yapmaya imkân aramak abesle uğraşmak olmazmıydı? Dünya medeniyet ailesinde saygı toplayan bir yerin sahibi olmaya lâyık Türk milleti, evlatlarına vereceği eğitimi mektep ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma bölmeye katlanabilirmiydi?” Mustafa Kemal Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun önemini ve ikiliğin kaldırılmasını Mecliste yaptığı bu konuşmayla dile getiriyordu9.
Eğitimde ikiliğin kaldırılması kadar kadın ve erkek eşitliği de önemlidir. Kadınlarımızın da iyi bir eğitimden geçmesi lüzûmludur. “Bir içtimai topluluk, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabilmidir ki bir kitlenin bir parçasını terakkî ettirelim, diğerine müsamaha edelim de kitlenin bütünü ilerletebilmiş olsun?” gelişme ve yenileşme sahasında kadınlara da imkân tanımalı ve onların eğitim sahasında ilerlemelerine yardımcı olunmalıdır. Böyle olursa toplumda birlik ve ilerlemeler olabilir. Mustafa Kemal’in düşüncesi budur.
Mustafa Kemal Paşa’ya göre eğitimin başarılmasında disiplin önemli ve lüzumludur. 1 Kasım 1925 tarihinde TBMM’nde yaptığı konuşmada “Hayatın her çalışma sahasında olduğu gibi özellikle eğitim hayatında disiplin en önemli unsurdur. Müdürler ve öğretim heyetleri disiplin sağlamaya ve talebe, disipline uymaya mecburdur” diyerek konunun önemine dikkat çekmektedir.
Türk eğitim tarihinde 2 Mart 1926 tarihi fevkalâde bir yer işgal eder. Çünkü bu tarihte “Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun” çıkarılır. Bu kanuna göre devletin izni olmadan hiçbir okul açılamayacak, okul ile hayat arasındaki çin setti kaldırılacak, ziraat çevrelerinde çiftlik okulları kurularak ders konuları çevreden alınacak. Okul içtimai hayatta aydınlatıcı bir merkez olacak, tek okul sistemi kurulacak, eğitim üretici hale getirilecek ve okul hayatı çevrenin ekonomik şartlarına göre düzenlenecek. Her bölgede o bölgenin ekonomisinin özelliğine göre sanat okulları açılacak.
Eğitimin milletin tamamına kısa zamanda yayılmasını amaçlayan Mustafa Kemal Paşa harf inkılâbını yapar. 1 Kasım 1928 günü 1353 sayılı kanunla Lâtin alfabesi alınır. Mustafa Kemal Paşa Mecliste yaptığı konuşmada “her vasıtadan evvel büyük Türk milletine onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol haricinde kolay bir okuma yazma anahtarı vermek lâzımdır. Büyük Türk milleti cehaletten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Lâtin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe Lâtin esasında Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır. Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla Türk harflerinin katiyet ve kanuniyet kazanması bu memleketin yükselme mücadelesinde başlı başına bir geçit olacaktır”10.
Bayar hükûmetinin 1937 programında maarifin amacını Bakan Saffet Arıkan açıklarken; İlköğretimin önemi üzerinde şunları söyler: “İlköğretim her bakımdan üzerinde duracağımız ve en çok ehemmiyet vereceğimiz mevzudur. Aile ocağından sonra millî kültür ile ilk temas ilkokullarda başlıyor. İlk tahsilde alınan fenâ intibaları müteakiben düzeltilebilecek, alî bir tahsil sistemi henüz icat edilmemiştir. Fena bir ilköğretim fena bir hayata başlayış demektir. Mecburi ilköğretimin gayesi vatandaşlara konuştukları dilin kendilerini ve mensubu oldukları milletin tarih ve rejimini öğretmek. Mesleki eğitimle yeni hayatın sahası içinde gençleri yetiştirmek”..11
Sonuç olarak Mustafa Kemal Paşa’nın eğitimdeki hedefini şöylece özetleyebiliriz:
1. Mustafa Kemal Paşa eğitimde rasyonalist ve pragmatis bir yol takip ederek eğitimin faydalı olmasını esas kabul etmiştir.
2. Devletin en önemli vazifesi Milli Eğitim işleri olarak belirtilmiştir.
3. Türk çocuklarına verilecek eğitim tam anlamıyla “millî” olacaktır. Bu eğitim Türkiye’nin ihtiyacına ve isteğine uygun olacağı gibi kendi benliğine ve millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmeyi öğretecektir.
4. İlim ve fen insanlığın ortak malı olduğuna göre nerede bulunursa alınacaktır. Çünkü “ilim ve fen için kayıt ve şart yoktur”
5. Her ülkenin eğitim politikası kendi varlığının devamı ve geliştirilmesine yönelmiş olduğu için Türkiye’de de “millî” bir eğitim takip edilecektir.
6. Orta öğretimde gayelerden biri memleketin muhtaç olduğu mutelif sanat erbabını meslek adamını yetiştirmektir.
7. Kadınlarımızda öğretim kademelerinden geçerek yetiştirilmelidir. Bu yönüyle eğitim genel ve eşit olmalıdır. Her Türk vatandaşı eğitilmelidir.
8. Eğitim programları gerçekçi, toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve çağdaş nitelikte olmalıdır.
9. Yüksek tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmek önemli bir gayedir.
* 11.11.2002 tarihinde S.Ü.Rektörlüğünce düzenlenen “Atatürk’ü Anma Programı”na sunulan tebliğ
** Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
1 TBMM Tutunak Dergisi, Dönem I.C.I, S.241-242
4 Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Millî Eğitim Bakanlarının Millî Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, I, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, 6, Ankara 1946, S. 12-25
7 Nuran Dağlı-Belma Aktürk ,Hükümetler ve programları (1920-1960) Ankara 1988 C.I. S.15-16
8 Tarih IV, İstanbul 1934 S.253
9 Atatürk, 1000 Temel Eser, İstanbul 1970, S.217
10 S.D. C.I, Ankara, 1961 S. 359
11 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 5, C.20, S.19-34
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
|