27 Mart 2013

Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi (27 Aralık 1919)



Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi (27 Aralık 1919)






Birinci Dünya savaşının bitmesiyle birlikte yurdumuz savaşta yenik sayıldı. Düşmanlar güzel yurdumuzu dört bir koldan sarmaya ve saldırmaya başladılar. Sevr Antlaşmasıyla ülkemizi paylaşan düşmanlar yurdumuzu bölmek için çalışmalarına başladılar.
Başta Osmanlı Devleti’nin merkezi İstanbul olmak üzere Antalya, Maraş, Adana, Urfa ve Antep düşmanlar tarafından işgal edildi. Düşmanların maşası olan Yunanlılar ise 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e girdiler.
Yurdumuzun bu durumda olmasından rahatsız olan Mustafa Kemal halkımızla el ele vererek yurdumuzu düşmanlardan kurtarmak için 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktı. Samsun’da halk tarafından büyük bir sevgiyle ve coşkuyla karşılanan Mustafa Kemal Samsun’daki çalışmalarını tamamladıktan sonra 12 Haziran 1919 tarihinde Amasya’ya geldi. Burada komutanlarla birlikte yaptığı toplantılar 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Genelgesi olarak yayınlandı.
Amasya’dan Erzurum’a Erzurum Kongresini yapmak için geçen Mustafa Kemal burada 23 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum kongresini yaparak Sivas’a geçti ve 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresini düzenledi. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde milli iradeye dayalı bir hükümet kurulması ilk hedef olarak belirlendi. Bütün illere telgraf çekilerek halkın kendi adına karar verecek temsilciler seçmesi iletildi. Tüm yurtta seçilen bu temsilcilerin bir araya gelip ülkenin kaderini belirleyecekleri toplantıları yapmaları için bir ilde toplanmaları gerekmekteydi. Bu amaçla Ankaralılar Mustafa Kemal’i ve temsil heyetlerine seçilen il temsilcilerini Ankara’ya davet ettiler.
Mustafa Kemal’de Ankaralılarla aynı düşüncedeydi. Kurtuluş Savaşının en iyi Ankara’dan yönetileceğini düşünüyordu. Çünkü Ankara yurdumuzun tam ortasında yer alıyordu ve bütün cephelere eşit uzaklıktaydı. Pek çok ilde haberleşme ve ulaşım olanağı da yoktu. Bu nedenlerden ve Ankara halkının coşkusundan ötürü Mustafa Kemal ve temsil heyetinin üyeleri 27 Aralık 1919 tarihinde saat 14.00 sularında Dikmen sırtlarında Ankara’ya geldiler.
Yurdumuzun düşmanlardan kurtulmasını ve özgürlüğüne kavuşmayı çok ama çok isteyen Ankara halkı ve çevresindeki illerin tüm halkı Atatürk’ü ve temsil heyetini büyük bir coşku ile karşılamak için Ankara’da toplandı. Atatürk ve temsil heyeti üyeleri davullarla, oyunlarla ve seğmen gösterileri ile karışılandı.
Bu coşkulu karşılama sonucunda çok ama çok duygulanan Mustafa Kemal bütün Ankaralılara teşekkür etti. Ardından yurdumuzun içinde bulunduğu durumu ve bu durumdan nasıl kurtulacağımızı anlatan bir konuşma yaptı.
Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişi Kurtuluş Savaşının en önemli gelişmelerinin başında gelmektedir. Çünkü Atatürk’ün Ankara’ya gelmesi, burada temsil heyetinden üyeler ve Ankara halkıyla buluşması sonucunda oluşan atmosferle birlikte Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu ve Türk ordusunun kurulması paralellik gösterdi. Bu gelişmeler ışığında Ankara milli mücadelenin merkezi haline geldi. Yani o zamanlarda dahi Ankara yurdumuza, milli mücadeleye başkentlik yapmış oldu.



Kurtuluş Savaşının kazanılmasında çok ama çok büyük bir yeri olan Ankara bu yüzden her 27 Aralık günü bayram yerine döner. Seğmenler at sırtlarında gösteriler yaparlar. Bütün Ankara baştan başa bayraklarla süslenir. Bütün okullarda Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi ile ilgili törenler yapılır. Sporcular Ankara’da Atatürk koşusu yapar. Bütün şehirde şenlikler Ankaralılar bugünü büyük bir coşku ile bayram tadında kutlar.


Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi Resimleri :





















Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi Şiirleri



ANKARA


Ey insan arşı yayla! Ey bozkır! Ey Ankara!
Seslen bana: Ben senden nasıl uzak yaşarım;
Bahtım, senin bağrından ayrıldığım an kara,
Ben sendeki gözlerden feyz alarak yaşarım.
“Halep ordaysa arşın burda.” dersen ne çıkar?
Sende al atım için meydan da cirit de var.
Başka yerin sahrası hız almaya bile dar!
Ben sende heyecanım şahlanarak yaşarım!
Koşarım bozkırlarda gem bilmeyen bu tayla,
Hislerim sürü sürü benim, bağrım da yayla.
Ana gibi, yar gibi kaynaştım Ankara’yla,
Alnım gökten yukarı, mermerden ak yaşarım.
Fatih’in gemileri nasıl kaydı karada?
Nasıl bir sızı vardır şerefli bir yarada?
Ben böyle imkânsızlık içinde Ankara’da,
Hayatımı sürerim, hislerimi yaşarım.
Gönlümü atsalar da dünyanın bir ucuna,
Düşer bir gülle gibi Ankara’nın burcuna,
Bilmem şahin sığar mı avuçların ucuna,
Ankara’da ben böyle çırpınarak yaşarım.
Behçet Kemal ÇAĞLAR


ANKARA




Ankara’da doğdu gün;
Öğün Türk oğlu öğün.
Tan yeridir Türklüğün,
Bahtı ak, taşı kara
Adı büyük Ankara.
Ordu kuruldu,
Düşman orda vuruldu.
Türk’e bir kale oldu.
Bahtı ak, taşı kara
Yurdun kalbi Ankara.
Harp meydanı orası
Başkomutan ovası
Bahtı ak, taşı kara
Can evimiz Ankara.
H.Ali YÜCEL


ANKARA MARŞI




Ankara, Ankara, güzel Ankara,
Seni görmek ister her bahtı kara.
Senden yardım ister her düşen dara,
Yetersin onlara güzel Ankara.
Burcuna göz diken, dik başlar insin,
Türk gücü orada her zoru yensin,
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin,
Varolsun toprağın, taşın Ankara.
Halil Bedii YÖNETKEN
MUSTAFA KEMAL ANKARA’DA


Aşağıda okuyacağınız yazıda Atatürk’ün
Ankara’ya gelişi anlatılmaktadır.
Takvim, 27 Aralık 1919 Cumartesi.
Hava açık, ılık. Birkaç gün önce sepeleyen kar tutmamış.
Halk, Çankaya bağlarının batısındaki Kırşehir yoluna açılan yokuş boyunca akın akın yollarda. Kulaklar minarelerde. O tarihi anı, selalarla bütün Ankara’ya müezzinler duyuracaktı.
Mustafa Kemal’i karşılamaya çıkanlar arasında bölük bölük seymenler göz alıcı bir biçimde. Hepsi de çakı gibi. Kimi atlı, kimi yaya. Kiminin sağ omzunda baltaları asılı, kiminin “Martini” tüfekleri çapraz. Şal kuşaklarında hançerleri parlıyor. Gözleri gibi.
Elbas köyünden usta davulcular gelmiş. Abdal Hasan’lar, Deli Haydar’lar, Kara Mahmut’lar, Mohaç’tan, Çaldıran’dan, ya da bir başka er meydanından.
Sabırsız bir bekleyiş bu.


Saatler öğleden sonra üçü on geçeyi gösterirken, o selalar duyuldu. Cümle halk arasında bir dalgalanma oldu. Yokuş başına doğru bir yüklendi Ankara. Bir sevinçli telaş, bir büyük heyecan.
Uzaklarda bir motor gürültüsü vardı. Sonra, korna sesleri. Evet, geliyordu Mustafa Kemal.
“Bandırma” vapuruyla Samsun’a gelen Osmanlı Paşası o “Miralay Mustafa Kemal Hazretleri” değildi bu gelen. Anadolu hareketini başlattığı için boynunda sarayın “idam fermanını” taşıyan, bütün rütbelerinden istifa etmiş ve “Milletin bağrına dönmüş bir fert olarak” sadece Mustafa Kemal’di.
Kutsal kavgamızın. “Kurtuluş Savaşı”nın hazırlığını tamamlamıştı. Ankara, bu hazırlığın doruk noktasıydı. Yaralı bir ulus, artık onun önderliğinde buradan şahlanacaktı.
Samsun’da bir hurdalıktan alınan, her parçası bir başka yerde bulunmuş, üstü açık, köhne otomobili yaklaşınca heyecan son haddine varmıştı. Davullar çok daha coşkuyla vuruyor, cümle tezahurat birbirine karışıyordu.
Gülümsüyordu Mustafa Kemal, henüz 38 yaşındaydı ama, yüzünde, nice savaş meydanının tandırında yoğrulmuş bir başka olgunluk vardı. Mavi gözleri çelik pırıltısıyla yanıyor, kalpağının iki kenarında, şakaklarında uçuşan başak rengi saçları, güzel yüzüne bir başka anlam veriyordu.
Yokuş başında, seymenlerin önünde durdu. Otomobilden indi. Onlara doğru ağır ağır yürüdü.
Hepsi bir anda esas duruşa geçtiler. Her soluk tek can olmuştu. Bütün gözler, onun gözlerinde düğümlüydü. Vakur ve sert bir sesle:
- Merhaba efendiler! dedi.
- Sağol Paşa Hazretleri…
- Arkadaşlar! Buraya neden geldiniz?
- Millet yolunda can vermeye geldik!
- Fikrinizde sabit misiniz?
- And olsun.
… Ve, işte o zaman Mustafa Kemal’in gözleri ilk kez yaşardı. Zincir kabul etmeyen bu ulus, onun peşinde, gerekirse ölüme bile, göz kırpmadan gidebilirdi.





Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...