22 Mart 2013

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN TARİH İÇİN SÖYLEDİKLERİ BÖLÜM..2



MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN 
TARİH İÇİN SÖYLEDİKLERİ 
BÖLÜM...2

1918 yılı sonlarında söylemiştir:
Enver Paşa, herhalde zamanın en kuvvetli bir adamı olması lâzım gelir. Bunun aksini ispat edecek elimizde hiçbir vesika yoktur. Tersine kuvvetini gösterecek bir vesika  vardır ki, o da Enver Paşa’ya mevkide iken kimsenin ona karşı gelememiş ve ancak o memleketi terk ettikten sonra birtakım insanların başlarını kaldırabilmiş olmasıdır. Böyle bir şahsın kuvvetli olmadığını söylemek lüzumsuz ve mânasız bir iddia sayılmaz mı?  Ben ömrümde ve askerlik hayatımda hiçbir zaman Enver Paşa ile yakından işbirliği yapmadım ki bundan sonra böyle bir iştirak peşinde koşayım.
1918 (Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eseri I, s. 284)
Enver bir güneş gibi doğmuş, bir gurup ihtişamıyla batmıştır. Bunun ortasını artık tarihe bırakalım!
(Halil Menteşe’nin Anıları, 1986, s. 252)
Onlar, uzun görüşmektense, temas edilen esaslı noktalara cevap vermektense büyük bir devlet adamı vaziyeti alarak ve emsalsiz inkılâpçı ruh sahibi olduklarını ima ederek ve bilhassa ince diplomatik ve usta politikacılık sanatlarına güvenerek, o vaktin meşhur tabiriyle “atlatmak”ı tercih etmişlerdir. Bunda muvaffak olduklarından emin idiler. Farkında değillerdi ki, kendilerini derin bir merhamet hissiyle dinliyordum. Zavallı Talât Paşa, kendisinin bir çapkın ermeni kurşunuyla Berlin sokaklarında yere serildiğini işittiğim zaman ne kadar müteessir olmuştum! Sadrazam olduğu günlerden birinde, Sadaret makamında kendisine bazı hayatî meselelerden bahsetmiştim. Verdiği cevaplarla beni güzelce atlattığına kani olmuş, hattâ bu memnuniyetini bir saat sonra görüştüğü yakın bir arkadaşına hikâye etmişti. Fakat iki gün sonra kendini telâşa düşüren bir vaziyet hasıl olması üzerine, beni gece yarısında evine davet ederek, çare ve tedbir sormak lüzumunu hissetti. O gece, telâşlı sadrazamın meclisinde aynı arkadaşım da hazırdı. Şu sözleri söylemekle kendimi teselli ettim:
- Benden fikir ve mütalâa soruyorsunuz, söylemekte mâzurum. Çünkü, ben size daha üç gün evvel çok hayatî bir mesele hakkında fikir ve mütalâamı söylemiştim. Siz ise beni atlattığınıza inanmış, hattâ sevincinizi ilân etmiştiniz.
- Asla! dedi.
- Söylediğiniz zat, yanınızda oturuyor, dedim.
1926 (Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün B.A., s. 9-10)
II. İnönü Zaferi üzerine Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem’in tebrik telgrafına 10. 4. 1921’de verdiği cevap:
Anadolu’nun ruhu, bütün direnme feyzini tarihindeki büyüklerden almıştır. Bize bu mukaddes feyzi yayan ecdat ruhları arasında muhterem babanızın pek büyük yeri vardır. Yaralı vatanın kurtuluş ve bağımsızlığı için ölmek yolunda bugünkü nesle fedakârlığı öğreten büyük Kemal hakkında saygıların tekrarına vesile olan telgrafınıza özel teşekkürlerimi arz ederim efendim.
1921 (Cevat Yaltıraklı, Vatan Şairi Namık Kemal, Millî Şair Mehmet Emin, 1960, s.11)
Anadolu’ya geçişini bildiren Mehmet Emin Yurdakul’a çektiği telgraf :
Türk milliyetperverliğinin ilâhî müjdecisi olan şiirleriniz, bugünkü mücadelemizin kahramanlık ruhuna doğuş ufku olmuştur. Gelişinizden duyduğum memnuniyeti ifade ile sizi milletimizin mübarek babası olarak selâmlarım.
1921 (Cevat Yaltıraklı, Vatan Şairi Namık Kemal, Millî Şair Mehmet Emin, 1960, s.11)
Yahya Kemal, geniş tarih kültürünün eseridir. Şairlerimiz, esaslı kültür sahibi olmalı ve tarihi iyi bilmelidirler.
(Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 276)
Ziya Gökalp’ın hastalığı üzerine, 21.10.1924’de gönderdiği telgraf :
Rahatsızlığınızdan çok teessürle haberdar oldum. Sıhhat ve sağlığınız haberi memleketçe beklenilmektedir. Süratle iyileşmeniz için Avrupa’da tedavinize ihtiyaç varsa icap eden her şeyin tahsisini üzerime alıyorum. Sıhhatiniz ve tedavi durumunuz hakkında haber vermenizi bekler, sevgi dolu selâmlarımı ifade ederim.
1924 (Ali Nüzhet Göksel, Ziya Gökalp’ın Hayatı ve Malta Mektupları, 1931, s.181)
Ziya Gökalp’ın ölümü üzerine eşine gönderdiği telgraf :
Muhterem eşiniz Ziya Gökalp Bey’in bütün Türk âlemi için pek acı bir kayıp teşkil eden ebediyen kayboluşundan mütevellit başsağlığı dileyen duygularımı ve Türk milletinin samimi kalbî teessürlerini zât-ı ismetânelerine arz eder ve Türk milleti ve hükümetinin büyük mütefekkirin ailesi hakkındaki müşfik hislerini temin ederim efendim.
1924 (Ali Nüzhet Göksel, Ziya Gökalp’ın Hayatı ve Malta Mektupları, 1931, s. 185)
Ahmet Rasim’in ölümü üzerine, 23.9.1932’de çocuklarına gönderdiği telgraf :
Değerli babanızın ölümü büyük kayıptır. Çok acı duydum.
1932 (Orhan Erdenen, İstanbul Adaları, 1962, s. 148)
İskender’in doğum yerinin de Selânik civarı olduğu kendisine hatırlatıldığı zaman söyledikleri:
Mukayese burada sona erer. İskender dünyayı fethetmişti. Ben böyle bir şey yapmadım! O dünyayı istilâ edeyim derken kendi vatanını unutmuştu. Ben vatanımı hiçbir zaman unutmayacağım!
(Hasan Rıza Soyak, Sümerbank Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 41, 1964, s. 151)

“Siz Napolyon’a benziyorsunuz” diyen General Townshend’e cevabı :
Napolyon arkasına bir sürü muhtelif milliyetteki insanı toplayarak macera aramaya çıktı ve bunun içindir ki, yarı yolda kaldı. Ben, bir anadan bir babadan gelen kardeşlerimle kendi vatanını kurtarmak davası yolundayım ve muvaffak olacağım!
1922 (Yücel Mec. Cilt:XVI, Sayı: 91, 92, 93, 1942, s. 15)
İngiliz kadın gazeteci Grace Ellison’a söylemiştir:
Napolyon ve stratejisi hakkında tetkiklerde bulundum. Fakat diğer herkes hakkında aynı tetkikatı yaptım. Sakarya Muharebesi’ni Osterliç Muharebesi ile karşılaştırmak bir iltifat sayılmaz. Ben, Napolyon’u hiç sevmiyorum. Çünkü, Napolyon her şeye kendi şahsını sokardı. Mücadelesi belli bir dava için değildi; kendi şahsı içindi. İşte bu bakımdan bu gibi adamlar için kaçınılması imkânsız olan felâkete uğradı.
1923 (Atatürk’ün S.D.V, s. 97)
Napolyon taç ve şeref peşinde koşan bir maceracıdır. Bismark ise tacidara hizmet eden bir insandır. Bunlarla şahsımın mukayese edilmesini kabul etmem!
1923 (Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, s. 304)
Acı günlere ait olmakla beraber, bu memlekete ait kıymetli bir hatırayı anmak isterim. Efendiler, bende bu hadiselerin ilk teşebbüs hissi bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur. Bilirsiniz ki Suriye felâketini takiben ben Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı’nı almak üzere buraya gelmiştim. O zaman burada bütün memleketin, bütün milletin nasıl bir geleceğe sürüklenmekte olduğunu tamamen görmüştüm. Buna engel olmak için derhal teşebbüste bulunmuştum. Fakat, o zaman için bu teşebbüsümü sonuca götürmek mümkün olamadı.
1923 (Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, 1939, s. 16; Atatürk’ün S.D. II, s. 113)
Bana, milletin kurtuluşu yolunda ilk teşebbüs hissinin bu mukaddes topraklardan gelmiş olması sebebiyle, hemşerisi olmakla övündüğüm bu toprakları kutlarım.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 114)
Düşmanların İzmir’e çıktıkları ve bütün vatanı parçalamaya karar verdikleri günlerde idi ki, İstanbul’dan çıkarak Samsun’a gelmiştim. Bu güzel ve kıymetli şehirde yabancı askerler ve subaylar dolaşıyordu. Bu güzel şehir ahalisinin dahil ile irtibatı, Merzifon’da bulunan yabancı askerlerle kesilmişti. Karadeniz’e açık olan bu şehir ve onun vatanperver halkı, düşman donanmasının toplarıyla tehdit altında bulunuyordu. Fakat bütün bunlara rağmen ben, Samsun’u ve Samsun halkını gördüğüm zaman memleket ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın herhalde başarılması mümkün olduğuna bir defa daha kuvvetle inandım. Samsunluların hal ve vaziyetlerinde gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanperverlik, fedakârlık, ümit ve tasavvurlarımı olumlu görüşe eriştirmeye kâfi gelmişti.
1924 (Atatürk’ün S.D. II, s. 192)
Kahraman Havzalılar! Sizinle en elemli ve yaslı günlerde tanıştım. Aranızda günlerce kaldım. Eğer Havzalıların o samimî ve içten iyi kabulleri olmasa ve eğer Havza’nın yararlı ve şifalı kaplıcaları sağlık durumum üzerinde olumlu bir tesir bırakmasaydı, emin olunuz ki inkılâp için çalışamayacaktım. Bundan dolayıdır ki, Havza’ya ve Havzalılara çok borçluyum. Kalbî bağlılığımı ebediyen saklayacak, sizi hiç unutmayacağım. Muhterem Havzalılar, ilk cüreti, ilk cesareti gösteren, ilk teşkilât yapan siz oldunuz! İnkılâp ve Cumhuriyet Tarihi’nde, kahraman Havza’nın ve Havzalıların büyük bir yeri vardır.
1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 199)
İzmir, kırk asırlık bir ecdat yurdudur. İzmir, bu kadar derin bir tarihe malik olmakla beraber coğrafî durumu sebebiyle ekonomik ve siyasî çok büyük bir ehemmiyete maliktir. İşte bunun içindir ki, Türkiye’yi mahvetmek isteyen düşmanların, her şeyden evvel gözleri bu tarihî, bu mühim beldeye döner. Nitekim düşmanlarımız en evvel burasını işgal etmişler, ondan sonra daha doğuya ilerlemişlerdir. İzmir’in işgali, bütün milletin kalbinde derin bir yara husule getirmiştir. Herkes İzmir için feryat ediyordu. İzmir, halkın elemlerini, feryatlarını, azim ve imanını ifade etmek için bir parola olmuştu. Muhtelif görüş noktalarından çok kıymetli olan İzmir, elbette düşmanların elinde bırakılamazdı ve nitekim bırakılmadı.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 84)
Bütün cihan işitsin ki efendiler; artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı mukaddes bir topraktır!
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 227)
Ben, bütün İzmir’i ve bütün İzmirlileri severim. Güzel İzmir’in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim. Yalnız bir tesadüf, beni Karşıyaka’ya daha fazla bağlamıştır. Karşıyakalılar, anam sizin sinenizde, sizin topraklarınızda yatıyor. Karşıyakalılar, İzmir’i gördüğüm gün evvelâ Karşıyaka’yı ve orada da sizin  Türk topraklarınızda yatan anamın mezarını gördüm!
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 227)
Arkadaşlar, bütün hayatımda sevinçle geçirdiğim bir gece vardır; o gece, ordumuzun İzmir’e girdiği günün burada geçirdiğim gecesidir. O zaman buradan geçerken bu muhterem halkın, gördüğü zulüm ve saldırıya rağmen resmimi koyunlarından çıkararak beni tanıdıklarını ve otomobilime atılarak kucakladıklarını unutmam! Bugün o hatırayı yaşıyorum, bahtiyarım.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 228)
Benim buraya gelişim, bütün milletin ateşten bir çember içine alınmış olduğu bir zamana tesadüf etti. Bütün millet, bu çemberin içinden nasıl çıkacağını düşünmekle meşguldü. Memleketin uzak batısı düşman ayaklarına terk edilmiş ve oradaki halk silâha sarılmış, buranın ahalisi ise memleketin felâketten kurtulması için ayağa kalkmış bir vaziyette idi. Ben, işte böyle bir zamanda Erzurum’a geldim. Burada gördüğüm samimiyet, mertlik, vefakârlık benim memleketi kurmak için her türlü fedakârlığı yapmak hususundaki azim ve kuvvetimi artırmış idi. O zamanki vaziyetimi pekâlâ biliyorsunuz. Burada rütbemi, resmî mevkiimi, üniformamı attım ve bütün kâinata ilân ettim ki, milletin sinesinde bir ferdim!
Erzurum, birçok devirlerde birçok defalar tecavüze, taarruza, tazyike uğramış bir serhat memleketimizdir ve bu yüzden birçok harabeler vücuda gelmiş, buradaki insanların hali cidden elim olmuştur. Artık, bu elim günlerin tekrarına katiyen ihtimal vermemelidir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcudiyeti, Erzurum ve havalisinin hayatıyla alâkadar olmakta, onun huzur ve emniyetine tamamen kefil olmaktadır.
1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 204)
Milletin mevcudiyetini tanımayı küçüklük sayanlar, kendilerinin Allah’ın gölgesi olduğunu iddia gafletinde, cüretinde, sahtekârlığında bulunanlar, en nihayet bu mukaddes varlığa, ilk defa bu şehirde hürmete mecbur edilmiştir. Bu noktayı izah için bir iki kelime ilâve edeyim. Cümleniz hatırlarsınız ki, Sivas Kongresi’nden sonra Heyet-i Temsiliye, milletin iradesini temsil etmek üzere teşekkül etmiş idi. Ben, o heyetin başkanı idim.Demin izah ettiğim makam sahiplerinin bir delegesi*, millet mümessilleriyle karşı karşıya gelmeyi kabul ederek İstanbul’dan buraya, Amasya’ya gelmişlerdi. Ben, milletin mevcudiyetine hürmet, iradesine riayet şartını esas olarak içeren bir anlaşmayı o delegeye, burada imza ettirmiştim. İşte bu itibarla Amasya, İnkılâp ve Cumhuriyet Tarihi’nde daima ehemmiyetini muhafaza edecek bir mevki kazanmıştır.
1924 (Atatürk’ün S.D. II, s. 204)
1923 yılı Martında Afyon’u ziyaretinde söylemiştir:
Bu belde -Yunan işgaliyle- geçici bir zaman için bizden ayrı kaldı. Buna rağmen zehirli çember içindeki kardeşlerin direnmesini ve yüksek duygularını öğreniyorduk. Düşmanın her türlü baskısına, hunharlığına rağmen, halkın yine vatanperverane hissiyatını göstermekten çekinmediklerini öğrenmekle iftihar ediyordum. Nihayet, bu kıymetli beldeyi düşmandan kurtarmak ve düşmanı vatandan atmak zamanı gelmişti. Son taarruz gerçekleşti. Afyon ve Afyon’un fedakâr ve sevgili halkına, aylarca düşmanın hainlik ve zulmüne katlanan cefakâr halkına bir an evvel kavuşmak için bu şehre girdim. Lâkin, kendileriyle o zaman temasa meydan kalmadı; düşmanı takip etmek zorunluluğu, burada kalmaya mâni teşkil ediyordu. O günden bugüne kadar muhterem Afyonlularla yakından temas etmeyi çok derin özlemlerle arzu ediyordum. Nihayet bugün, Afyonluların içinde bulunmakla, o arzu ve özlemimin gerçekleştiğini görmekle memnun ve bahtiyarım. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 160)
1925 yılında Afyon’u ziyaretlerinde, ordumuzun 27 Ağustos 1922’de Afyon’a girişinden sonra karargah olarak kullanılmış olup daha sonra Belediye’nin yerleştiği binada, şerefine verilen ziyafet sırasında söylemiştir:
Efendiler! Bu binanın çatısı altında ne mesut, ne tatlı hatıralarımı canlandırıyorum! Bir gece ben şu odada, Fevzi Paşa bu odada, İsmet Paşa da bu odada yatıyorduk. Genelkurmayımız şu odada çalışıyordu. Düşman ordusunu tamamen sarmak ve imha etmek kararı, şu odada çıktı! Afyonkarahisar, son büyük zaferin kilidi oldu; esası oldu. Afyonkarahisar, mücadele tarihimizde unutulmaz parlak bir sayfaya sahiptir. Burada, buranın aziz halkıyla beraber bulunmaktan duyduğum zevk ve mutluluk büyüktür. Bana bu mutluluğu veren sizlere sevgi ve teşekkür!
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 236)
“Türküm” diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gazianteplileri kahramanlık misali olarak alabilir. En eski çağlardan beri tarihî Türk yurtlarında, Türklüğün yüksek varlığını kahramanlıkla tespit etmiş olanlarla, şahsen beraber olduğumu ifade etmekten duyduğum zevk ve saadet yücedir.
1936 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 579)
Yalnız ve yardımcısız bırakılmış olmalarına rağmen sadece mahdut Türk kahramanlarımızın Gaziantep’in yüksek kahramanları ile birleşmesiyle, en güçlü zannolunan düşman ordusunun çok üstün ve donatılmış kuvvetlerinden kutsal yurtlarını kahramanca kurtarmış olmaları, işte bu, onlara manevî bir pırlanta kıymetinde şimdi taşıdıkları unvanı vermiştir. Eğer, bir gün millet, vatan ve Cumhuriyet’in yüksek menfaatleri icap ettirirse o çevre kahramanlarının geçmişte olduğundan daha yüksek kahramanlıklar göstermeye hazır bulunduklarına da şüphem olmadığı bilinmelidir.
1937 (Ayın Tarihi, Sayı: 49, 1938)
İlk defa Samsun’a ayak bastığım zaman, bana kalp kuvveti veren vatandaşlarımın ilk safında Trabzonluların bulunduğunu asla unutmayacağım. Sakarya Büyük Meydan Savaşı’nda, Üçüncü Tümen ile yetişen Trabzon evlâtlarının muharebe meydanında gösterdikleri fedakârlıkların kıymetli hatırası daima dimağımda canlı kalacaktır. Bu verimli, ahalisi zeki, müteşebbis, çalışkan olan Trabzon’umuzu, az zamanda dahile trenle bağlanmış, güzel rıhtım ve limanla donatılmış görmek idealimdir. Trabzon, Türk topluluğunda Cumhuriyet’in zengin, güçlü, hassas, pek mühim dayanak kaynaklarından biridir. Böyle bir Cumhuriyet şehri gelecekte, gerektirdiği bütün medeniyet ve ilerleme vasıtalarına sahip olacaktır.
1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 188)
Eskişehir’i ve Eskişehir halkını çoktan tanırım; çok iyi tanırım. Mücadeleye başladığımız ilk zamanlarda bir taraftan Yunanlılar İzmir’e çıkmışlardı, diğer taraftan İstanbul’da Halife ve Padişah namı altında bulunan zat, birçok heyetler tertip ederek her tarafa saldırdığı gibi buraya da Hamdi Paşa’yı göndermişti. Onun dayanağı olarak bir ecnebi kuvveti de burada bulunuyordu. Eskişehir’in içinde ve yakınında düşman kuvvetleri vardı, bizim kuvvetimiz de hiç yok idi. Öyle iken halk, vatanperverlikten, kahramanlıktan geri kalmadı. Eskişehirliler, bize çok yardım etmişlerdir. Bunu ordu, millet namına burada tekrar etmeyi bir vazife bilirim. Ondan sonra, askerî harekâtın icabı olarak ordumuz, Eskişehir’e ve Eskişehir halkına fedakârlık yüklemek mecburiyetinde kaldı. Bu fedakârlık büyük kayıpları icap ettiriyordu. Ordunun mevcudiyetini kurtarmak için bu lâzımdı. Eskişehirliler bu felâkete katlanmasını bildiler. Düşman şehre girdi, burasını bir zulüm ve ateş yuvası haline koydu. İşte tahribatın izlerini hâlâ görüyoruz. Şehir halkı bütün bunlara göğüs gerdi. Tebrik ederim!
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 5. 12. 1929)
Ecdadımız Türkler buraya sahip olup yerleştikten sonra kaçTürk tacidarı, kaç Osmanlı şehzadesi taç ve taht, saltanat kavgasıyla Bursa’ya hücum etmişler; yakmışlar, yıkmışlar, ahalisini soymuşlardır. Zavallı Bursa ve Bursalılar, bu saltanat düşkünlerinin oyuncağı halinde ne acı günler geçirmiştir. Bursa ziraat memleketidir, sanat memleketidir, ticaret memleketidir, şifa memleketidir. Bursa malik olduğu tabiî güzellikleriyle bolluk ve mutluluk memleketidir. Fakat muhterem kardeşler, bilelim ve itiraf edelim ki Bursa bugünkü haliyle, israf olunan asırların ve bu asırlarda uğradığımız felâketlerin bıraktığı izden başka bir şey değildir. Bu kıymetli şehir, henüz iftihar ve refahı gerektirecek mühim bir şey göstermiyor. Onun için tekrar etmeliyim ki, memleketin istediği uyanıklık ve ona göre gayret ve hizmet derecesi büyüktür.
1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 183, 186-187)
Bursa, başlı başına bir sanat memleketi olmaya pek kabiliyetlidir. Onun için çok temenni ederim, Bursa’da her şeye ait fabrikalar çoğalsın, hiç olmazsa türbelerinin adedine yaklaşsın.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 220)
Bursa’yı ve Bursalıları seven ilk Türk, ben değilim. Tarihte ve cihanda en büyük imparatorluk kurmuş olan Türkler de evvelâ dikkat nazarlarını Bursa’ya, bu kıymetli şehre yöneltmişlerdir. Onun kıymetini anlamış ve ifade etmişsem çok bahtiyarım. Bursa, inkılâp hayatımızda nice müşkül anlar geçirmiştir. Fakat Bursalılar kıymet, kabiliyet ve kudretleriyle bu müşkül zamanları kolaylıkla atlatmıştır.
1938 (Açık Ses gazetesi, Bursa, 5. 2. 1938)
Sevgili milletimizin bütün bir düşmanlık cihanına karşı muzafferiyetle başardığı bağımsızlık mücadelesi tarihinde Ankara ismi, en aziz bir yeri muhafaza edecektir.
1922 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 466)
Ankara’ya geldiğimden sonraki mücadele hayatımızda, hürriyet ve bağımsızlık âşığı kahraman Ankaralıların gösterdikleri vefa ve yardımları, her zaman minnetle anarım.
1932 (Milliyet gazetesi, 28. 12. 1932)
Hiç şüphe etmemelidir ki, Anadolu ortasında süratle meydana getirilecek yeni ve mamur bir Ankara, asırlarca ihmal edilen Türk vatanı için başlı başına bir medeniyet merkezi, Türk Devleti için pek mühim bir dayanak olacaktır.
1924 (Atatürk’ün S.D.I, s. 323)
Ankara, hükümet merkezidir ve ebediyen hükümet merkezi kalacaktır.
1925 (Atatürk’ün S.D.V, s. 212)
Türkiye’nin ve Türk milleti menfaatlerinin en emin müdafaası ancak Ankara’dan olabileceği, hadiselerle anlaşılmıştır. En güç şartlar içinde, en az hazırlıklı olduğumuz halde en büyük darbelerin geri çevrilebilmesinin en kuvvetli etkenleri arasına Ankara’nın coğrafî mevkii dahildir.
1924 (Atatürk’ün S.D.V., 99-100)
İstanbul, bizim tarihimizin ve medeniyetimizin bir özetidir.
1923 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 492)
Dört beş asırlık millî çalışmamızın verimi bu güzide şehrimizde toplanmıştır. Millî kabiliyetimizin devamlı ve güzel birer belirtisi olan bunca abideler ve müesseseler hep oradadır.
1923 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 506)
İstanbul, millî mücadelemizin devamı müddetince millî ve vatanî aşkımızın kutsî ve yüksek bir mihrabı olmuştur. Bundan sonra da hiçbir hadise, hiçbir kuvvet, ruhumuzu bu mukaddes mihraptan çeviremeyecektir.
1923 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 506)
Konya’nın, millî egemenliğin yerleşmesinde en kudretli dayanak noktalarından biri olacağına büyük kanaatim var. Konyalıların ziraat, ticaret sahasında gösterdikleri faaliyet, sahip bulundukları sağduyu ve memleket sevgisi, beni pek haklı olarak bu güvene götürmektedir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 135)
Zonguldak’ın derin toprakları altındaki maden serveti ne kadar kıymetli ise, bizim nazarımızda Zonguldak da o kadar çok kıymetli bir ilimizdir.
1931 (Cumhuriyetin 10. Yılında Zonguldak ve Maden Kömürü Havzası, 1933)

 İsmail Hakkı ERGÜVEN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1. Türk Tarih Kongresi Başkanı Olarak Kongre Üyeleriyle 8 Temmuz 1932 / Ankara
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1. Türk Tarih Kongresi Başkanı Olarak Kongre Üyeleriyle 8 Temmuz 1932 / Ankara
Mustafa Kemal Atatürk Samsun Lisesi’nde Tarih Dersinde, 19 Kasım 1937
Mustafa Kemal Atatürk Alacahöyük buluntularını incelerken
Mustafa Kemal Atatürk Bergama Tiyatrosunda
Mustafa Kemal Atatürk Samsun Lisesi’nde Tarih Dersinde, 19 Kasım 1937
 KAYNAKÇA

ERSANLI BEHAR, Büşra, İktidar ve Tarih, Türkiye’de “Resmi Tarih” Tezinin Oluşumu, Afa Yayınları, İstanbul 1992.
COPEAUX, Etienne, Türk Tarih Tezinden Türk-İslam Sentezine, Çev. Ali Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam, Cilt.III., Remzi Kitabevi, İstanbul 1987.
TURAN, Şerafettin, Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, kitaplar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2002.
AVCIOĞLU, Doğan, Türklerin Tarihi, Cilt.I., Tekin Yayınevi, İstanbul 1978.
GÖKALP, Ziya, Türk Medeniyeti Tarihi, Toker Basımevi, İstanbul 1974.
GEORGEON, François, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri ve Yusuf Akçura, Yurt Yayınları, Ankara 1987.
İĞDEMİR, Uluğ, “Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, Cilt.1., Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 1946, s. 686-822.
BAYKAL, Bekir Sıtkı, “Atatürk ve Tarih”, Belleten, Cilt.XXXV., Sayı.140., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1971, s. 531-540.
AKURGAL, Ekrem, “Tarih İlmi ve Atatürk” Belleten, Cilt.XX., Sayı.80., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1956, s. 582-591.
İNAN, Afet, “Atatürk ve Tarih Tezi”, Belleten, Cilt.III., Sayı.10., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1939, s. 243-251.
DEMİRCİOĞLU, Halil, “Tarih, Biz ve Atatürk”, Belleten, Cilt.XXXV., Sayı.139., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1971, s. 128-134.
EYİCE, Semavi, “Atatürk’ün Büyük Bir Tarih Yazdırma Teşebbüsü: Türk Tarihinin Ana Hatları”, Belleten, Cilt.XXXII., Sayı.128., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1971, s. 509-526.
HALAÇOĞLU, Yusuf, “Türk Tarihi Üzerinde Çalışmalar”, Türkler, Cilt.I., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 55-59.
ATSIZ, Nihal, “Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır?”, Türkler, Cilt.I., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 195-201.
BARTHOLD, Vasıly, “Eski Türk Tarihi ve Kültürü Üzerine Düşünceler”, Türkler, Cilt.I., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 645-665.
ARIKAN, Zeki, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tarihçilik”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt.VI., İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1586-1594.

[1] Bekir Sıtkı Baykal, “Atatürk ve Tarih”, Belleten, Cilt.XXXV., Sayı.140., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1971, s. 531-532.
Ayrıca “Atatürk ve Tarih” hususunda bkz.; Ekrem Akurgal, “Tarih İlmi ve Atatürk” Belleten, Cilt.XX., Sayı.80., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1956; Afet İnan, “Atatürk ve Tarih Tezi”, Belleten, Cilt.III., Sayı.10., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1939; Halil Demircioğlu, “Tarih, Biz ve Atatürk”, Belleten, Cilt.XXXV., Sayı.139., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1971; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt.III., Remzi Kitabevi, İstanbul 1987; Şerafettin Turan, Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, kitaplar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2002.
[2] Bekir Sıtkı Baykal, a. g. m., s. 533-535.
[3] 1930‘da İstanbul’da devlet matbaasında basılmış, yaklaşık 610 sahifelik bir cilddir. Çok dar bir okuyucu topluluğunun incelemesi  için hazırlandığı anlaşılan bu kalın cildin, hiçbir zaman geniş ölçüde yayılmayışı ve Atatürk’ün ısrarla bu taslak, müsvedde halindeki eserin yayılmasını istemeyişine rağmen, yine onun isteği ile aksi bir teşebbüsün yapıldığı tespit olunmaktadır.
Ayrıca “Türk Tarihinin Ana Hatları” hususunda bkz.; Semavi Eyice, “Atatürk’ün Büyük Bir Tarih Yazdırma Teşebbüsü: Türk Tarihinin Ana Hatları”, Belleten, Cilt.XXXII., Sayı.128., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1971, s. 509-526.
[4] Uluğ İğdemir, “Atatürk”, İA, Cilt.1., Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 1946, s. 786-788.
Ayrıca “Türk Tarih Tezi” hususunda bkz.; Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, Cilt.I., Tekin Yayınevi, İstanbul 1978, s. 23-28.; Etienne Copeaux, Türk Tarih Tezinden Türk-İslam Sentezine, Çev. Ali Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998, s. 15-53.; Yusuf Halaçoğlu, “Türk Tarihi Üzerinde Çalışmalar”, Türkler, Cilt.I., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 55-57.; Zeki Arıkan, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tarihçilik”,Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt.VI., İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1592-1594.; Afet İnan, “Atatürk ve Tarih Tezi”, Belleten, Cilt.III., Sayı.10., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1939, s. 243-246.; Büşra Ersanlı Behar, İktidar ve Tarih, Türkiye’de “Resmi Tarih” Tezinin Oluşumu, Afa Yayınları, İstanbul 1992, s. 87-153.; http://www.ttk.gov.tr/tarihce/index.htm.
Ayrıca “Türk Tarih Tezine yakın veya uzak görüşler” hususunda bkz.; Nihal Atsız, “Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır?”, Türkler, Cilt.I., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 195-201.; Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Toker Basımevi, İstanbul 1974; François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri ve Yusuf Akçura, Yurt Yayınları, Ankara 1987, s. 62-71.; Vasıly Barthold, “Eski Türk Tarihi ve Kültürü Üzerine Düşünceler”, Türkler, Cilt.I., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 645-665.; Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, Cilt.I., Tekin Yayınevi, İstanbul 1978, s. 23-28.
[5] Büşra Ersanlı Behar, İktidar ve Tarih, Türkiye’de “Resmi Tarih” Tezinin Oluşumu, Afa Yayınları, İstanbul 1992, s. 119.
[6] Bekir Sıtkı Baykal, a. g. m., s. 540.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...