Alıp başını gittin
hüzün veren hazan yellerince
bir hasret ateşi düştü ki yüreğime
külden ateş, ateşten alev, alevden kor oldu
tutuştu yandı gönül ağacım
yaprağıma acılar üşüştü
kırıldı dudağımdaki mor nenekşe
ardından
kuşları ürkütülmüş bir dal gibi kaldım
acılarıma tipi, saçlarıma kar düştü
yüreğime efkar, feryadıma zar düştü
yapraklarıma sarı sonbahar düştü
ırmak olup çağladım
rüzgar olup estim çığlık çığlığa
duydu herkes feryadımı bir sen duymadın
bir sen duymadın Leylim
gidişin kalbime düşmüş güz yaprağıydı
gidişin kar üstünde bir damla gözyaşı
gidişin tuz bastırılmış ayrılık acısı
gidişin dinmeyen gönül iniltisi
gidişin Nijmegen sokaklarında hüzün sisi
gittin, ardından suların sesi, rüzgarın nefesi
baharın neşesi, yaşama hevesi de gitti
kimselere anlatamadım içimdeki uçurumu
kimseler dinlemedi beni, kimse anlamadı
gittin, baharı, yazı, kışı unuttum
yaşamayı unuttum
bir sen kaldın unutmadığım
bir sarı sabır
bir de kanayan, kapanmayan bu yara yüreğimde
yoksun işte; kahretsin
ellerin yok, gözlerin yok, gülüşün yok, üşüyorum.
Bil ki,
aşkını dağlayıp yüreğime kazımışım
adını aldığım nefesime yazmışım
Ve şimdi ben
Ve şimdi ben
baharımda karakışta kalmışım
son çaremdir diye sığınıp anılara avunsamda;
dinmiyor bu gönül iniltisi leylim;
NURI CAN
|