22 Aralık 2012

UYAN EY GÖNLÜM UYAN




UYAN EY GÖNLÜM UYAN
Umutlarını bağladığın dipsiz bir kederdir. Bakışlarını sesi ile buğulayan, soluksuz bırakan bir matemdir. Terk ettiğin arzularına bir bak; fedakârlığın bedeli zindandır. Karanlıklara kalırsın sen; koşma o Rüyanın peşinden. Yalnızlığa sürgülenir kapıların, aşk dediğin; korkularınla baş başa kaldığın yerdir. Sanma sen çile ile doldurulur aşkın kâsesi. Kâse diye avutulan dipsiz kuyudur. Bilmez misin; hicran, aşkın tek huyudur. Gözlerinde beliren siluet hayaldir. Hayalin gülümsemesi sana, beyhudedir. Kâinat dile gelse de haykırsa sana gerçeği. Ömrünü çürüttüğün saltanatın sultanı nerede? Dersin ki; “Sebep lazım değildir aşka. Aşktır yegâne sebep.” Öyleyse, aşkın hicranının diyetini kim ödeyecek?

Uyan ey gönlüm! Kalmışsın hicranın acımasız cenderesinde. Kendi kendine reva gördüğün bu çile nedir? Vefa nedir bilmez uğrunda Öldüğün kalp. Parçalarına ayırsan yıldızları, tek tek versen de ellerine, yine de sensin kâinatın en talihsizi. Bir belirsizlik peyda olmuş umutlarında, ruhuna düşen bu kara lekeyi kim, nasıl temizler? Hangi deniz dalgasından hesaba çekilir, hangi rüzgâr esiyor diye kamçıya kurban edilir? İsmine gölge değirmediğin aşkın “hiç” eder seni. Kendinden geçtiğin yârin yok eyler seni. Kalbini kızgın ateşlerle dağlar o. Seni yalnız, var olmayacak hayale bağlar o.

Uyan ey gönlüm! Uyan! Beyhude bir hayalden başkası değildir içine dolan. Çaresizliğin sularına bırakma kendini, baş tacı eyleme seni el bilen mermer kalpliyi. Her geçitte yüzüstü bırakılırsın, buz çöllerine düşer gözyaşların. Yanarsın, ateşlerde kavrulur; avuntuyu buz çöllerinde ararsın. Ah gönlüm! Her an bu aşka kanarsın. Gece kabuslarına açtığın savaşta yenik çıkan sensin, yine de aşkından vazgeçmeyensin. Biliyorsun ki kan revan olmuş her bir zerren. Gel sen dinle aklını; hayırsızdan hayır, vefasızdan vefa bekleme!

Uyan ey gönlüm! Kandığın vaatler cehennemin yoludur. Ruhunu esir alan yârin kokusu, aslında kendini kaybetmendir bir uzay boşluğunda. Sen, boş vermişliğin türküsünü söylerken, tükeniyor ruhundan sızan ışık huzmeleri. Ölümün en tatlı şerbetini yudumlarken sen, sönüyor gözlerinin destansı feri. Ey gönlüm, gel tarihin en çetin direğini kırma. Sakın artık kendini aşk oklarından. Kirpiklerinden yaş diye beliren sevdan mıdır? Sen bu aşka değil, bu aşk senin yoluna kurbandır. Bahtının karalığı dillere pelesenk olmuş ta korkular üryan kalmış en kuytularda. Sakinliğini yitirir olmuşsun ruhunun. O kadar çalkantıya bu kadar suskunluk niye? Bu sessizliğin tanımı var mı yârinin dilinde? Sen; kendi içinde bitkin kendi içinde kayıp.

Uyan ey gönlüm! Yalan oldun, talan oldun. Kandın bir hakikat bilmeze; keder oldun, heder oldun. Aşk; gönlündeki her noktaya pare pare düşünce âlim oldun, kaim oldun. Kıyamıyorken yârinin bir tek teline, sen gittin kendine zalim oldun. Uyan ey gönlüm! Uyan ey gönlüm! Aşk ateşi dediğin kavur kavur yakar, el kadar yüreğin cehenneme nasıl karşı koyar? Zehrine mi kapılmışsın bir sarmaşığın, hiç mi kırılmaz iradesi bu avare aşığın? Titretse de kâinatı bakışlarının zerresi, okunmuyor senin yanında yârinin değeri. Bazı yükler bir kişiye veriliyor ey gönlüm, ne diye alırsın kâinatın yükünü sırtına? Sen misin cehennemi söndürecek avare?

Uyan ey gönlüm! Bahtında yalnızlıktan, içinde hicrandan gayrısı yok! Ben bilirim bu aşkın seni küle çevirdiğini de sen habersiz kalmışsın vuslatın imkânsızlığından. Halin anlatıyor sana bile kendini. Vuslata ölümmüş köprü olan, suskunlukmuş aşkın en içli duası.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...