KUR'AN-I KERİM'İN KALBİ OLAN YÂSİN SÛRE-İ ŞERİF'İNİN TEFSİRİ VE ESRARI
6
Uyarılara Kulak Verenler:
Allah-u Teâlâ uyarının fayda sağlamadığı kimseleri beyan ettikten sonra, uyarılara kulak veren ve etkilenen bahtiyar müminleri belirterek şöyle buyurmuştur:
"Sen ancak o kimseyi uyarabilirsin ki, Zikr'e uyar." (Yâsin: 11)
Kur'an-ı kerim'in bütün hükümlerine iman ederek ve gönülden tasdik ederek boyun eğer, şeytanın peşinden gitmekte direnmeyip öğüt ve nasihate kulak verir.
"Ve görmediği halde Rahman'dan korkar." (Yâsin: 11)
Kendisini görmediği halde haşyetullahtan titrer. Rabb'inin rahmet ve merhametinin ne kadar geniş olduğunu bilmekle birlikte, kendisine lütfettiği maddi ve mânevi nimetleri elinden almasından korktuğu için O'ndan çekinir. Rahman'dır diye rahmetine güvenip aldanmaz. Ümit ile korku arasında bulunur.
Allah'tan başka hiç kimsenin görmediği durumlarda Allah-u Teâlâ'nın kendisini gördüğünü bilerek her türlü kötülüklerden nefsini uzak tutar. Yalnız görünürde değil, O'ndan başka kimsenin bilemeyeceği kalbinin iç yüzünden korku duyar.
İlâhî hükümlere uymak ve Rahman olan Allah'tan korkmak yolun başıdır. Hikmetin başı ise Allah korkusudur.
Sözden anlayıp, şirk ve nifaktan uzaklaşan kimse müjdeyi haketmiştir:
"İşte böylesini bir mâğfiret ve güzel bir mükâfat ile müjdele!" (Yâsin: 11)
İnsanoğlu uyarıdan faydalanınca, hiçbir günah bırakmayıp örten engin bir mağfirete ve hiçbir eksikliği olmayan mükâfata lâyık olur.
Bu şerefli mükâfat cennettir ve Allah-u Teâlâ'nın mümin kulları için hazırladığı nimetlerdir. Bu ise Allah'tan korkmanın ve ilâhi hükümlere uymanın karşılığıdır.
Bir kalbe haşyetullah girdiği zaman, ilâhi hükümlerle amel etmek kolaylaşır. Allah-u Teâlâ'nın gösterdiği yolda engelsiz olarak rahatlıkla yürünür.
Peygamberlik yalnız korkutmak için değil, aynı zamanda böyle büyük müjde ile müjdeleme hikmeti içindir.
Bu korkutma ve müjdelemenin asıl sır ve hikmeti ise müteâkib Âyet-i kerime'de şöyle beyan buyurulmaktadır:
"Hiç şüphesiz ki ölüleri ancak ve ancak biz diriltiriz." (Yâsin: 12)
İşte o zaman müjdelenen insanlara olan ikram, uyarıldıkları halde inkâr ve inatlarında direnenlere karşı intikam bütünüyle ortaya çıkar.
Bu beyan-ı ilâhî'de aynı zamanda Allah-u Teâlâ'nın, kalpleri dalâletle sönmüş bulunan kâfirlerden dilediğini dirilterek hidâyet edeceğine işaret vardır.
"İşlediklerini ve eserlerini (geride bıraktıklarını) biz yazarız." (Yâsin: 12)
Geriye bıraktıkları faydalı ve zararlı eserlerini; gerek okuttukları ilimler, yazdıkları kitaplar, yaptıkları vakıflar... gibi hayır hasenatlarını ve gerekse zulüm ve düşmanlık kanunlarını tesis etmelerini, şer ve kötülüklerinin bütün izlerini tamamen tespit ederiz. Onların adına hesaplarına geçiririz.
"Zaten biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da) saymışızdır." (Yâsin: 12)
Bütün hadiseler O'nun ezelî ilmince belli olduğu için, daha olmadan önce Levh-i mahfuz'da bütün sayısıyla zaptedilmiş olmakla beraber, olduktan sonra da bütün izleriyle yazılır ve insanlar bu şekilde yaptıklarından sorumlu tutulur.
•
"Korunan Levha" mânâsına gelen Levh-i mahfuz, Kur'an-ı kerim'in yirmi iki Âyet-i kerime'sinde geçmektedir.
İsim olarak, ya varlık âleminde meydana gelecek her şeyin yazılı bulunduğu bir Levha'yı, veya "Ümmül-Kitap" denilen "Ana Kitab"ı ifade etmektedir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da) bulunmasın." (Neml: 75)
Allah-u Teâlâ'nın ilmi, olmuş ve olacak her şeyi tespit edip "Ana kitap" olan "Levh-i mahfuz"da yazmıştır. Vakti saati gelince yazıldığı gibi meydana gelir.