TEBÜK SEFERİ
Hz. Peygamber'in Hicretin dokuzuncu yilinda, Sam'da toplanan kirkbin kisilik
Bizans ordusuna karsi çarpismak üzere Medine'den Tebük'e kadar sevkettigi en son
ve en güçlü askerî hareket.
Tebük arap yarimadasinin kuzeyinde Medine ile Sam'in ortasinda bir yerin
adidir. Suyu ve hurmaligi olan bir yerdir. Bu savas yolculugunun son ucu burasi
oldugu için "Tebük Gazasi" adi ile anilmistir. Bu seferde savas olmamis fakat en
güçlü bir Islâm ordusu techiz edilmis, böylece askerî ve siyasî açidan önemli
bir zafer kazanilmistir.
Seferin nedeni: Bizans Imparatoru Heraklius'a bir mektup yazan Suriye'li
hristiyanlar, Muhammed'in öldügünü, müslümanlarin da kitlik ve yokluk içinde
perisan olduklarini, üzerlerine asker gönderilirse, onlari kendi dinine katmanin
tam zamani bulundugunu bildirdiler (Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VI, 191). Bunun
üzerine Heraklius silahlandirdigi kirk bin kisilik askeri bir gücü Kubad'in
komutasi altinda yola çikardi. Cüzam, Lahm, Gassân ve Âmile adini tasiyan arap
kabilelerinin de Rumlarla birlikte hareket edecek!eri haberi Medine'ye ulasti.
Zaten Allah'in elçisi kuzey sinirindan güvende degildi. Böyle bir askerî harekât
hazirligini ögrenince genel seferberlik ilân etti. Allah'in Resulu diger
gazvelerde genellikle seferin nereye olacagini gizli tutarken bu defa Bizans
ordusuna karsi bir sefer düzenlenecegini açiklamisti. Çünkü gidilecek yer uzak,
havalar sicak ve kurak, düsman güçlü idi. Ordunun buna göre hazirlik yapmasi
gerekiyordu. Mekke'den ve diger arap kabilelerinden asker toplamak için de
görevliler çikarilmisti.
Sicak, kuraklik, kitlik, uzaklik ve güçlü düsman unsurlari bu seferi "güç ve
zor bir sefer" haline getirmisti. Bu yüzden seferin rastladigi zamana Kur'an-i
Kerim'de "Sâatü'l-usre" (güçlük zamani) denilmis, bu sefere de Kur'an dilinden
alinarak "Gazvetü'l usre (zorluk gazâsi)" adi verilmistir. Bu sefere katilan
orduya da "Ceysü'l-usre (Güçlük ordusu)" denilmistir (bk. et-Tevbe, 9/117;
ez-Zebîdî, Tecrîd-i Sarih, Terc ve Serh, Kamil Miras, 6. Baski, Ankara 1983, X,
4I8, 4I9; Ibn Ishak, Ibn Hisam, es-Sîre, IV, 161; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV,
75; Vâkidî, Megâzî, III, 991).
Hz. Peygamber savas için hazirlik yapilmasini emrettigi zaman mevsimin
olumsuzluklari, ürünün hasat zamani olusu ve insanlarin yazin sicaginda agaç
gölgesinde oturmayi sevmesi yüzünden, böyle sikintili bir yolculuga isteksizlik
vardi. Ashab-i kiramin agir davranmasi dikkati çekmisti. Bu yüzden Allah'u Teâlâ
müminleri söyle uyardi:
"Ey iman edenler! Size ne oluyor da: Allah yolunda cihata çikin,
denildiginde, bazilariniz agirdan alarak, bulundugunuz yerden kimildamak
istemiyorsunuz? Yoksa siz ahireti birakip, sadeœ dünya hayatina mi razi oldunuz?
Halbuki dünya hayatinin geçici zevki ahiret saadeti yaninda pek az ve
degersizdir" (et-Tevbe, 9/38). Devami ayetlerde, eger bu cihata çikmazlarsa can
yakici bir azapla karsilasacaklari, bunun zararinin Allah'a degil kendilerine
olacagi, Allah'in Resulune yardim etmeseler bile, Allah'in O'na yardim
edecegini, nitekim Mekke'den hicret ederken de Resulullah'a yardim edildigi,
magarada da o, arkadasina; "üzülme, Allah bizimle beraberdir" diyordu, böylece
Allah'in Resulune emniyet ve güven verdigi, simdi de ayni yardimi yapabilecegini
bildirdi (et-Tevbe, 9/39, 4I).
IIslâm toplumu su ayetle topluca cihata çagrildi: "Ey müminler! Güçlünüz
zayifiniz hep birlikte savasa kosun. Allah yolunda mallarinizla canlarinizla
cihat edin. Eger bilirseniz bu sizin için daha hayirlidir" (et-Tevbe, 9/41).
SAHABENIN ORDUYA YARDIMLARI:
Hz. Peygamber her gün minberine oturur ve "Allahim! Sen su bir avuç Islâm
toplumunun yok olmasina firsat verirsen, artik yeryüzünde sana ibadet olunmaz"
diyerek yalvarir ve müminleri mallariyla ve canlariyla cihata tesvik ederdi.
Bunun üzerine servet sahibi müminler orduya yardim getirmeye basladilar.
Hz. Ömer bu sefere dörtbin dirhem gümüs para (bes dirhem yaklasik bir koyun
bedeli) getirmis ve Hz. Peygamber'in "Geride ne biraktin?" sorusuna "malimin
yarisini" diye cevap vermistir (Ibn Esîr, Üsdü'l-Gâbe, III, 326-327; M. Asim
Köksal, Islâm Tarihi, 2. baski, Istanbul, t.y., IX, 156, 157). Hz. Ebû Bekir de
dörtbin dirhem getirince, Allah elçisinin "Aile fertleri için ne biraktin?"
sorusuna; "Onlara Allah ve Resulunü biraktim" diye cevap verince, bunu isiten
Hz. Ömer hayir yarisinda Ebû Bekir'i geçemeyecegini belirterek aglamistir
(Vakidî, Megâzî, III, 991; Ibnü'l-Esîr a.g.e., III, 327).
Abdurrahman b. Avf da sekizbin dirhem sermayesinin yarisini getirince Allah
elçisi; "Allah senin getirip verdigini de, ev halkin için ayirdigini da
bereketlendirsin" (Vâkîdî, Megâzî, III, 991; Taberî, Tefsir, X, 197) diye dua
etmistir.
Hz. Osman ise ordunun techizinde en büyük yardimi yapmisti. O, üçyüz deve,
yüz at bagislamis, ayrica bin altin lirayi Resulullah'in kucagina dökünce, Allah
elçisi; "Ey Allah'im! Ben Osman'dan râziyim, sen de razi ol" diye dua etmis ve
Osman'in bundan sonra olmus olacak seylerden bir sorumlulugunun bulunmayacagini
bildirmistir (bk. Ahmed b. Hanbel, IV, 75; Vâkidî, a.g.e., III, 991; Ibn Ishak,
Ibn Hisâm, Sîre, IV, 161). Ayrica Hz. Osman'in birer altin sarfi ile onbin
askeri techiz ettigi, su içtikleri kaplarin agiz baglarina ve aski iplerine
kadar saglanmadik ihtiyaçlarinin birakmadigi nakledilmistir. (Vâkidî, Megâzî,
III, 991; Belâzurî, Ensâbü'l-Esraf, 1, 368).
Malî durumu zayif olanlar da ellerinden gelen yardimi yapiyorlardi. Hz.
Peygamber; "Kim bugün bir sadaka verirse sadakasi kiyamet günü Allah katinda
onun lehine sahitlikte bulunacaktir" buyurunca, bir adam basina sardigi sarigi
vermis, siyah, hor görünüslü bir yoksul da çok güzel bir deveyi bagislayip
gitmisti. Ebû Ukayl iki ölçek hurma karsiliginda sabaha kadar su çekmis, bir
ölçegini ev ihtiyaci için ayirmis, bir ölçegini de orduya bagislamisti. Hz.
Peygamber onun için de hayir ve bereketle dua etti (Taberî, Tefsir, X, 194,
195). Baska bir yoksul Ulbe b. Zeyd ise mali, mülkü, biniti olmadigi için cihata
hiçbir katkisi olamayisindan çok üzgündü. Gece namazindan sonra Allah'a niyazda
bulundu, imkânlarinin olmayisindan yakindi. Ertesi gün sikilarak, alay edilmeyi
göze alarak çok az bir meta'i Hz. Peygamber'e getirdi. Bu da sadakalara
karistirildi. Ertesi gün Hz. Peygamber az bir sadaka veren bu yoksulu davet etti
ve söyle buyurdu: "Muhammed'in varligi, kudreti elinde bulunan Allah 'a yemin
ederim ki, sen sadakasi kabul olunanlarin Divan'ina yazildin" (Ibn Kayyim,
Zâdu'l-Meâd, Misir 139I/197I, III, 4; Vâkidî, a.g.e., III, 994; Ibn Hacer,
el-Isâbe, II, 5II).
Kadinlar da ellerinden gelen yardimi yapmaktan geri durmuyorlardi. Ümmü Sinan
el-Eslemiyye söyle anlatir: "Hz. Âîse'nin evinde Resulullah (s.a.s)'in önüne
serilmis bir örtü gördüm ki üzerinde bilezikler, bazubentler, halhallar,
yüzükler, küpeler, develerin ayaklarini baglayacak bir takim kayislarla,
kadinlar tarafindan gönderilen ve savasta ise yarayabilecek bir takim seyler
bulunuyordu" (Vâkidî, Megâzî, III, 991, 992).
Tebük Seferi ve Münafiklar:
Münafiklar müminleri basariya götürebilecek her önemli iste oldugu gibi gerek
Tebük gazvesi hazirliklari ve gerekse yolculuk sirasinda bozgunculuk yapmaktan
geri durmadilar.
Münafiklarin basi Abdullah b. Ubey b. Selül; "Muhammed Roma devletini oyuncak
mi saniyor? Onun ashabiyla birlikte yakalanip esir olacaklarini gözümle görmüs
gibi biliyorum" diyerek halka korku ve ümitsizlik vermeye çalisiyordu (Ahmet
Cevdet Pasa, Peygamberlerin Kissalari ve Halifelerin Tarihleri, Istanbul 1977,
I, 2I6).
Münafiklardan bir topluluk hiçbir özürleri olmadigi halde Tebük seferine
katilmamak için Hz. Peygamber'den izin istediler. Allah'in Resulu seksenden
fazla münafiga izin verdi. Kimi münafiklar da ganimet almak için Tebük ordusuna
katilmis ve gittikleri yerlerde bozgunculuk yapmaktan geri durmamislardir (Ibn
Ishak, Ibn Hisam, Sîre, 16I vd.; Taberî, Tarih, III, 142 vd.; Vâkidî, Megâzî,
III, 995; et-Tevbe, 9/66).
Orduya özürsüz katilmayan münafiklarla ilgili çesitli ayetler indi. Bazilari
sunlardir: "Onlardan bazisi peygambere: "Bana izin ver, beni fitneye düsürme"
diyordu. Bilin ki onlar zaten fitne içine düsmüslerdir. Süphesiz cehennem,
kâfirleri çepeçevre kusaticidir" (et-Tevbe, 9/49). "Cihatdan geri kalanlar,
Allah'in Resulune muhalefet ederek oturup kalmalarina sevindiler. Allah yolunda
mallariyla canlariyla cihat etmeyi hos görmediler. "Bu sicakta savasa çikmayin "
dediler. De ki: "Cehennem atesi daha sicaktir". Keske bilseydiler. Yaptiklarinin
cezasi olarak, artik az gülsünler çok aglasinlar" (et-Tevbe, 9/81, 82; ayrica
bk. 9/42-48, 63-64, 79, 83, 86, 87, 9I, 93-96).
YAHUDI SÜVEYLIM 'IN EVININ YAKILMASI:
Münafiklardan bazi kisilerin Yahudi Süheylim'in Casum mevkiindeki evinde
toplanip, Tebük gazasina çikacak halki Hz. Peygamber'in etrafindan dagitmak
üzere toplandiklari haber alindi.
Bunun üzerine Allah elçisi Talha b. Ubeydullah'i (ö. 36/656) bazi sahabelerle
birlikte onlara gönderip Süveylim'in evini atese vererek üzerlerine yikmasini
emretti. Emir yerine getirildi. Dahhâk b. Halîfe evin damindan atlayinca ayagi
kirildi. Ibn Übeyrik ve arkadaslari ise damdan atlayip kaçtilar (Ibn Ishak, Ibn
Hisâm, Sîre, IV, 16I; Diyarbekri, Hâmis, II, 124).
IHMALCILIK YÜZÜNDEN SEFERE KATILMAYAN MÜSLÜMANLAR:
Mümin olduklari halde ihmalcilik yüzünden sefere katilamayanlar da olmustu.
Bunlar: Kâ'b b. Mâlik, Mirâre b. Rabî' ve Hilâl b. Ümeyye (r. anhüm) idi.
Kâ'b b. Mâlik; Akabe'de Hz. Peygamber'e bey'at etmis, Bedir disinda tüm
gazalara katilmisti. Tebük seferine katilmak için her türlü imkâna sahip oldugu
halde sirf ihmalciligi nedeniyle bu gazaya katilamadigini söyle belirtmistir:
"Hz. Peygamber bu gaza için hazirlanmaya basladilar. Ben de onlarla birlikte yol
hazirligini görmek üzere sabahleyin evden çikip dolasir, hiç bir is görmeden
aksam üzeri döner, gelirdim. Kendi kendime; hazirlanmak için çok vaktim var,
derdim. Bu ihmalcilik bende sürdü gitti. Sonunda Resulullah ve ashabi birden
yola çikiverdiler" (Vâkidî, Megazî, III, 997, 998).
Diger iki sahabe de benzer ihmal içinde olup gecikmisler ve sefere
katilmamislardi. Ancak daha sonra bu üç sahabe ruhen çok daraldi ve dünya
kendilerine dar geldi. Onlarin bu sikintisi Kur'an-i Kerîm'de söyle açiklanir:
"Ve savastan geri kalan o üç kisinin tövbesini de kabul etti. Bütün genisligine
ragmen yeryüzünün kendilerine dar geldigi, ruhlari son derece sikildigi,
Allah'tan baska bir siginak olmadigini anladiklari zaman tövbe etsinler diye,
Allah onlari bagislamisti. Süphesiz ki, Allah, tövbeleri çok kabul eden ve çok
merhametli olandir" (et-Tevbe, 9/118).
ÖZÜR NEDENIYLE SEFERE KATILAMAYANLARIN ECRE ORTAK OLUSU:
Ashab-i kiramdan mesrû özürleri yüzünden Tebük gazvesine katilamayanlarin,
katilan askerlerin kazandigi tüm ecre ortak olduklari hadis-i serifle
sabittir.
Enes b. Mâlik (r.a)'den rivayete göre Hz. Peygamber Tebük seferi sirasinda
söyle buyurmustur: "Medine'de bir topluluk kalmistir ki, biz bir dag yolunda,
bir vadide her yürüyüsümüzde, onlar da bizimle birliktedirler. Ashap: Yâ
Resulullah, onlar nasil bizimle birlikte olur?" diye sorunca da; "Onlari burada
bulunmaktan (hastalik, gücü yetmemek gibi) mesrû özürleri menetmistir" (Buhârî,
Cihâd, 14I, Temennî, 9, Menâkibu'l-Ensâr, 1, 3, Megâzî, 56; Müslim, Zekât, 133,
136136; Tirmizî, Menâkib, 65; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarîh, VIII, 299, 3II)
TEBÜK'E BÜYÜK YOLCULUGA IMKÂN BULAMAYANLARIN AGLAYISI:
Varlikli sahabelerin yardimi ile ihtiyaçli gaziler techiz ediliyor, fakat
sayi çok fazla oldugu için bu yardim da yetismiyordu. Islâm tarihinde
"aglayanlar" diye anilan yedi kisi Resulullah (s.a.s)'a gelerek, bu gazveye
katilmak istediklerini, fakat binit ve yiyeceklerinin bulunmadigini bildirdiler.
Hz. Peygamber'in kendilerine binit kalmadigini söylemesi üzerine bu yedi
kahraman aglayarak geri dönmüslerdi. Bunlar Salim b. Umeyr, Ulbe b. Zeyd, Ebû
Leylâ el-Mâzinî, Seleme b. Sahr, Irbâd b. Sâriye; bir rivâyete Abdullah b.
Mugaffel ve Ma'kil b. Yesâr veya Amr b. Gunme (r. anhüm)'dür. Onlarin bu hali
Kur'an-i Kerim'de söyle haber verilir: "Cihada çikabilmek için binek vermen için
sana geldikleri vakit: "Size verecek bir binit bulamiyorum" dediginde, savas
araç ve gereçleri bulamadiklarini üzülüp gözleri yasla dolu olarak geri
dönenlere de bir sorumluluk yoktur" (et-Tevbe, 9/92).
Bunun üzerine bu yedi mücahidden ikisine Ibn Yamin, ikisine Hz. Abbas b.
Abdilmuttalib, üçüne de Hz. Osman binit saglamistir (Ibn Ishak, Ibn Elisâm,
Sîre, IV, 161, 162; Vâkidî, Megâzi, III, 994; Taberî, Tarih, III, 143).
TEBÜK YOLCULUGUNUN BASLAMASI:
Hz. Peygamber (s.a.s) Tebük gazasini Medîne'den Hicretin 9. yili Recep ayinda
persembe günü çikmisti. Çünkü O, cihada persembe günü çikmayi severdi. Bu,
Resulullah (s.a.s)'in sonuncu gazasi oldu.
Medine'de vekil birakilan Hz. Ali için münafiklarin "Muhammed, Ali'yi onda
görüp hoslanmadigi bir sey için geri birakmistir" gibi dedikodular yapmasi
üzerine, Hz. Ali silahlanip Cürf mevkiinde Hz. Peygamber'e yetisti.
Resulullah'in gelis nedenini sormasi üzerine hakkindaki dedikodudan söz etti.
Hz. Peygamber; "Onlar yalan söylemislerdir. Ben seni arkamda biraktiklarima
vekil tayin ettim. Hemen geri dön, gerek benim ev halkim ve gerekse senin ev
halkin içinde vekilim ol. Sen bana göre, Musa'ya göre Harun'un durumunda olmak
istemez misin? Ancak benden sonra Peygamber gelmeyecektir" dedi. Hz. Ali; "Ey
Allah'in elçisi öyledir" diye cevap verdi ve Medîne'ye geri döndü" (Ibn Ishak,
Ibn Hisâm, Sîre, IV, 163, Ibn Sa'd, Tabakât, III, 24 25, Taberî, Tarih, III,
144, Ibnü'lEsîr, el-Kâmil, Beyrut 1385/1965, II, 278).
Hz. Peygamber'in komutasindaki onbin kisilik Islâm ordusu Medine'den Tebük'e
kadar onsekiz yerde konakladi, ondokuzuncu konaklama yeri Tebük oldu. Bu
konaklama yerlerinde namaz kilinan yerler günümüzde de adlariyla mescit olarak
bilinmektedir. Zülhusub, Feyfâ, Zülmerve, Rak'a ve Vâdilkurâ mescidleri gibi
.
Yolculuk sirasinda ve konaklama yerlerinde pek çok ibretli ve hikmetli
olaylar vuku buldu. Allah'in elçisi yol boyunca ögütlerini sürdürdü. Bunlardan
bazilari sunlardir:
1) Sekizinci konaklama yeri olan Hicr'da olanlar:
Hicr, Semûd kavminin yasayip helâk oldugu yerdir. Salih Peygambere isyan eden
bu toplulugu Yüce Allah korkunç bir haykirisla helâk etmisti (bk. el-A'râf,
7/73-9; el-Hicr, 15/8I-84; es-Suarâ, 26/141-159 begin_of_the_skype_highlighting ÜCRETSİZ 26/141-159 end_of_the_skype_highlighting; Hûd, 11/61-68;
en-Neml, 27/45-53). Hz. Peygamber bu kavmin mucizeleri gördükleri halde
peygamberlerine karsi gelmelerini açikladi ve bu yerden hizli geçilmesini emir
buyurdu.
Hicr kuyularindan alinan sulari döktürdü ve bununla hazirlanan ekmek
hamurlarinin develere yedirilmesini emir buyurdu (Vâkidî, Megâzî, III, 1II8;
Ahmed b. Hanbel, II, 9: Asim Köksal, a.g.e., IX, 185 vd.). Böyle hüzünlü bir
beldeye nes'eyle girilmesini, Hicr'da oturan halkla temas etmemelerini emir
buyurdu (Vâkidî, Megâzî, III, 1II8; Ahmed b. Hanbel, V, 231).
Allah elçisi, Hicr'da gece siddetli kasirganin kopacagini, bu yüzden kimsenin
yaninda arkadasi olmaksizin disari çikmamasini ve develerin dizlerinin
baglanmasini bildirdi. Kasirga çikti ve uyariya uymayan iki kisiden birisi nefes
darligina ugradi, digerini firtina sürükledi.
Mücahitler Hicr'da sabahlayinca siddetli susuzlukla karsilastilar. Allah
elçisi özellikle Hz. Ebû Bekir'in yagmur duasi yapmasini istemesi üzerine,
ellerini kaldirip yagmur için dua etti. Daha ellerini indirmeden yagmur yagmaya
baslamisti (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, IV, 165; Taberî, Tefsîr, XI, 55; Tarih,
III, 144). Bunun üzerine daha önce; "Muhammed hak peygamber olsaydi, Musa
peygamber'in Allah'tan yagmur istedigi ve yagdirdigi gibi, O da yagmur ister ve
yagdirirdi" diyerek dedikodu yapan münâfiklar seslerini kesmislerdi.
>Hz. Peygamber'in devesi "Kasvâ"in kaybolmasi:
Bir konaklama yerinde Resulullah (s.a.s)'in devesi Kasvâ kaybolmus ve
aramalara ragmen bulunamamisti. Benî Kaynuka Yahudilerinden müslüman olan Zeyd
b. Lusayt adli münafik; "Kendisinin peygamber oldugunu söyleyen ve size
göklerden haberler veren Muhammed bugün kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor"
diyerek müminlerin kalbine süphe sokmaya çalisiyordu. Bunu haber alan Resulullah
(s.a.s), Cebrail (a.s) haber vermesi üzerine devenin bulundugu yeri ve ipinin
bir dala takili bulundugunu bildirdi ve "Allah'a yemin olsun ki, gerçekten ben,
bir seyi Allah bana bildirmedikçe bilemem" buyurdu. Gerçekten o yana giden
sahabiler deveyi bulup getirdiler (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, IV, 166, 167;
Vâkidî, a.g.e., III, 1I1I).
Zeyd b. Lusayt bu olaydan sonra, ertesi sabah kalbindeki Hz. Muhammed'in
peygamberligi konusundaki süphelerinin yok oldugunu söylemistir (Vâkidî, Megâzî,
III, 1I1I). Bazilari onun tövbe ettigini söylerken Hârice b. Zeyd gibi bazi
sahabiler de onun tövbe ettigini kabul etmemislerdir (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, IV,
167;Vâkidî, a.g.e., III, 1I1I).
>Abdurrahman b. Avf'in imam olusu:
Hicr'le Tebük arasinda bir konaklama yerinde tan yeri agardiktan sonra Allah
elçisi ihtiyacini gidermek için uzak bir yere gitmisti. Cemaat günesin
dogmasindan korkarak Abdurrahman b. Avf (r.a)'i öne geçirdiler. Hz. Peygamber
abdest alip dönünce Abdurrahman rukû'da idi. Cemaat Resulullah'in geldigini
anlayinca neredeyse namazi bozacaklardi. Abdurrahman da imamliktan çekilmek
istedi. Fakat Resulullah (s.a.s)'in isareti ile namaza devam etti. Allah elçisi
bir rekâti imamla, bir rekâti da selãmdan sonra ayaga kalkarak tek basina kildi.
Namaz bitince de; "Güzel yaptiniz" buyurdu (Ahmed b. Hanbel, IV, 247; Vâkidî,
Megâzî, III, 1I11).
>Abdestte tek yikama ve mestlere meshetme:
Avf b. Mâlik'ten rivayete göre, Hz. Peygamber Tebük seferi sirasinda yolcular
için mestler üzerine üç gün üç gece, mukîm olanlar için bir gün bir gece süreyle
meshedilmesini emir buyurmustur (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 27). Hz. Ömer'in
bildirdigine göre abdest alinirken abdest azalari birer defa yikanmakla
yetinilmistir (Ahmed b. Hanbel, 1, 23).
>Vaktinde kilinamayip kaza edilen sabah namazi:
Yolculukta Allah elçisi uykuda iken kaldirilmamis ve sabah namazi vakti çikip
günes bir mizrak boyu yükselmisti. Resulullah (a.s) Bilâl'e: "Ben sana bu gece
bizi bekle ve sabah olunca uyandir" demedim mi?" buyurdu. Bilâl: "Seni uyutan
beni de uyuttu" dedi. Hz. Peygamber o yerden kalkip biraz gittikten sonra, önce
sünneti sonra da farzi kaza etti (Vâkidî, Megâzî, III, 1I15, 1I16).
>Hz. Peygamber'in Tebük'te ashabi ile istisare etmesi:
Tebük'e geldikten sonra Sam üzerine yürünüp yürünmemesi konusunda Allah
elçisi ashabi ile istisare etti. Hz. Ömer: "Eger gitmekle emrolundun ise git"
dedi. Hz. Peygamber: "Eger bu konuda Allah tarafindan emrolunmus bulunsaydim,
size danismazdim" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ey Allah'in Resulu orada
Rumlar çok fazladir, müslümanlardan tek kisi bile yoktur, senin bu derece yakina
gelmen onlari korkutmustur. Uygun bulursaniz bu yil buradan geri dönülsün veya
yüce Allah bu konudaki buyrugunu bildirir" Bunun üzerine Hz. Peygamber Tebük'ten
ileri geçmedi (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre; IV, 17I; Ibn Sa'd, Tabakâl, II, 166;
Vâkidî, a.g.e., III, 1I19).
>Diger peygamberlere verilmeyip yalniz Hz. Muhammed'e verilen bes
haslet:
Hz. Peygamber Tebük'te gece namazini (teheccud) çadirinin önünde kildigi bir
gece, yanina gelen sahabilerle sohbet ederken söyle buyurmustur: "Benden önceki
peygamberlerden hiç birisine verilmeyen su bes sey bana verilmisti:
a- Önceki peygamberler yalniz bir kavme gönderilmisken, ben bütün insanlara
gönderildim.
b- Yeryüzü bana mescit ve temizlik araci kilindi. Bu yüzden namaz vakti
nerede olursa teyemmüm edip namazimi kilarim. Önceki ümmetler ise ibadetlerini
ancak Kilise ve Havralarda yapabilirdi.
c- Savas ganimetleri bana helal kilindi. Halbuki önceki peygamberlere helâl
kilinmamisti.
d- Bana sefaat makami verildi.
e- Ben bir aylik uzak yerdeki düsmanin kalbine korku salmakla yardim olundum"
(bk. Buhârî, Teyemmüm, 1, Salât, 56; Müslim, Mesâcid, 3, 4, 5; Ebû Dâvud, Salât,
24; Tirmizî, Mevâkît, 119, Siyer, 5; Nesâî, Cusl, 26; Ibn Mâce, Tahâre, 9I;
Dârimî, Salât, 111, Siyer, 28; Ahmed b. Hanbel, I, 25I, 3I1, II, 222, 24I, 25I,
312; Vâkidî, Megâzî, III, 1I21 vd .).
Hz. Peygambere ve ümmetine ayricalik saglayan bu niteliklerin Bizans'a karsi
yapilan böyle büyük bir harekât sirasinda açiklanmasi su noktalari akla
getirmektedir.
Çevrede en güçlü olarak bilinen Dogu Roma imparatorluguna karsi durabilecek
bir güce sahip olan Islâm toplulugu, yakinda bu yöreleri ele geçirecek ve rum
diyari Islâm'a girecek, böylece arap toplumlari disina çikan Islâm evrensellik
özelligine kavusacaktir .
Islâm ordusu yolculuk sirasinda günlerce çesitli yer ve mevkilerde, arz
üzerinde farz ve nafile namazlari kilmis ve böylece ibadetin yalniz mescidlerde
yapilabilecegi imaji yerine namaza evrensel bir mescid anlayisi
kazandirilmistir. Abdest ve gusülde de su yerine, gerektiginde teyemmümle
yetinmenin uygulamalari yapilmistir.
Bu gibi askeri hareketlerde zafer sonrasi elde edilecek ganimetlerin beste
biri beytülmalin, beste dördü de gazilerin hakki olmak üzere mesrû kilinmistir.
Bu da savaslarda ayri bir tesvik unsurudur (bk. "Ganimet" mad .).
Çevrede bir aylik uzak yerde bulunan düsman o gün için Dogu Roma
Imparatorlugu ve bunlarin baskani Heraklius olmalidir. Imparatorun ve
askerlerinin kalbine korku düstügü için Hicaz'a saldirip yakip yikmak üzere yola
çiktiklari halde bu cesareti gösterememislerdir. Güçlü Islâm ordusunun
hazirlikli, düzenli ve her çesit savas rizikosunu göze alarak Tebük'e kadar
gelmesi, güç dengesini psikolojik bakimdan Müslümanlarin lehine çevirmistir.
Böylece düsman için, savas olmasa bile güç hazirlamayi emreden ayetin hükmü
gerçeklesmistir .
Ayette söyle buyrulur: "Onlara karsi gücünüzün yettigi kadar kuvvet ve savas
atlari hazirlayin ki, bununla Allah'in düsmani ve sizin düsmaninizi ve daha
bundan baska sizin bilmediginiz, fakat Allah'in bildigi diger düsmanlari
korkutasiniz. Allah yolunda ne harcarsaniz, karsiligi size eksiksiz ödenir, asla
haksizliga ugratilmazsiniz" (el-Enfâl, 8/6I).
Hz. Peygamber Tebük'te bulundugu sirada Halid b. Velid'i dört yüz atli ile
bir hristiyan topluluk olan Dûmetülcendel'in krali Ükeydir b. Abdilmelik üzerine
gönderdi. Dûmetülcendel Sam yolu üzerinde Tebük'e yakin, sulu, hurma ve ekinleri
bol, büyük bir ticaret merkezi idi. Halid b. Velid az sayida bir askerle
bilmedikleri bir yörede krali nasil bulacaklarini sorunca, Allah elçisi onu
"yabanî sigir avlarken bulup yakalayacagini" haber verdi.
Gerçekten Halid ve arkadaslari kaleye yaklastiklari sirada normal kirsal
kesimde az rastlanan bir yaban sigirinin kale kapisina yaklasmakta oldugunu
gördüler. Yukaridan Ükeydir ve ailesi de bu semiz hayvani görmüslerdi. Ükeydir
silahlanip birkaç adami ile birlikte sigiri avlamak üzere kaleden disari çikinca
da onu yakaladilar ve elleri bagli olarak kalenin önüne getirdiler .
Orada Halid'le Ükeydir arasinda yapilan anlasmaya göre, Ükeydir Müslümanlara:
Iki bin deve, sekiz yüz at, dört yüz zirh gömlek, dört yüz mizrak vermek ve
Ükeydir ile kardesi Mudad Hz. Peygamber'e kadar götürülüp haklarinda Allah
elçisi hüküm vermek üzere sulh oldular. Bundan sonra kaleye girilerek belirlenen
ganimet mallari teslim alindi (bk. Vâkidî a.g.e., III, 1I27, 1I34; Ibn Ishak,
Ibn Hisam, Sire, IV, 169 vd; Ibn Sa'd, Tabakât, II, 62, 166).
Eyle, Ezruh ve Cerba Melikleri ile Sulh Anlasmasi Yapilmasi:
Hz. Peygamber Tebük'te bulundugu sirada Kizildeniz'in kuzeyinde ve Akabe
körfezinin sonunda deniz sahilindeki Eyle hükümdari Yuhanna b. Ru'be, gelerek
yillik belirli miktarda cizye vermek üzere kendisi ile sulh anlasmasi yapti. Hz.
Peygamber Yuhanna'ya su ahitnameyi yazili olarak verdi.
"Bismillahirrahmânirrahîm . Bu, Allah ve Peygamberi Muhammed'den Yuhanna b.
Ru'be ile Eyle halkindan denizdeki gemilerde bulunanlari ve karadaki gezen,
dolasanlari için eman yazisidir: Gerek bunlar ve gerek Sam, Yemen ve deniz
sahili halkindan Eylelilerle birlikte bulunanlar, Allah'in ve Resulunün
himayesindedirler. Onlardan bir kötülük isleyeni yanindaki mali koruyamayacak,
bu mal, alana da helâl olacaktir. Denizde, karada herkes diledigi tarafa
yolculuk yapma hakkina sahiptir" (Ebu Ubeyd, el-Emvâl, Misir 1388/1968, s. 287
vd; Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, VI, 169).
Eyle krali Yuhanna ile birlikte Ezruh ve Cerba halki temsilcileri de Tebük'e
gelip Hz. Peygamber'le cizye vermek üzere anlasma yaptilar. Bunlar her yil Recep
ayinda saf altindan yüz dinar cizye ödemeyi kabul ettiler ve buna karsilik
onlara birer emannâme (güven mektubu) verildi. Bu iki topluluk da Eyleliler gibi
Yahudi toplumudur (Ibn Sa'd, Tabakât, 1, 289 vd; Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, IV,
169; Vâkidî, Megâzî, III, 1I31).
MESCID-I DIRÂR OLAYI:
Hz. Peygamber Tebük'te yirmi gün kadar kaldiktan sonra, ashab-i kiramin ileri
gelenleri ile istisare ederek geri dönmeye karar verdi. Çünkü Bizans ordusu
saldirmaya cesaret edememis ve amaca ulasilmisti. O gün için daha fazla ileri
gidip kan dökmeye ihtiyaç yoktu. Çünkü Sam yöresini fetih gibi bir amaçla yola
çikilmamisti. Üstelik Sam yöresinde bulasici bir hastalik (tâun) oldugu da haber
alinmisti. Geri dönüs için yola çikan ordu Ramazan'in ilk günlerinde Medîne'ye
ulasti. Hz. Peygamber Tebük'e giderken Medine'ye bir saat uzakliktaki Ziyevan
köyüne geliniginde münâfiklardan bir heyet gelerek: "Ey Allah'in Resulu! Biz
hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yagmurlu gecelerde namaz
kilmak üzere bir mescid bina ettik. Tesrif edip burada namaz kildirsaniz, hayir
ve bereketle dua buyursaniz" dediler. Hz. Peygamber bunun dönüste olabilecegini
söylemislerdi. Bunun üzerine Tebük dönüsü bu sözü Allah elçisine hatirlatip yeni
yapilan mescide gelmesini rica ettiler.
Bu mescid Ebû Âmir Fâsik adli bozguncu münafik ve fasigin tesviki ile
münafiklarca Kuba Mescidinin cemaatini bölmek niyetiyle yapilmis ve Hz.
Peygamber'e suikast düzenlemek üzere içi silâhla doldurulmustu. Hz. Peygamber bu
mescide gitmeye hazirlanirken Cebrail (a.s) gelerek durumu haber verdi.
Kur'an-i Kerîm'de bu mescidden söyle söz edilir:
Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasini ayirmak ve daha önce Allah ve
Resulune karsi savasanlara gözetleme yeri hazirlamak üzere bir mescid yapanlar;
"Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk" diye yemin ederler. Allah da sahittir ki
bunlar yalancidirlar" (et-Tevbe, 9/1I7). "Ey Muhammed! Bu mescidde asla namaz
kilma. Süphesiz ki, baslangicindan itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba
mescidi) namaz kilman daha hayirlidir. O mescidde kendilerini maddî ve manevi
kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardir. Allah temizlenmek isteyenleri sever"
(et-Tevbe, 9/1I8; bk. 1I9, 11I).
Bunun üzerine Hz. Peygamber ashab-i kiramdan Mâlik b. Dehsan ile Ma'n b.
Adiyy (r. anhümâ)'yi Mescid-i Dirar'i yikmak üzere gönderdi. Bu sahabeler
mescidi yakip yiktilar. Böylece kötü amaç için bina edilen bir mescid ortadan
kaldirilmis oldu (bk. Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, III, 71; Ibn Sa'd, Tabakât,
III, 54I vd; Ibn Kesîr, Muhtasar Tefsîr, II, 169; Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarih,
X, 422).
>Özürsüz cihada katilmayan üç kisinin çilesi:
Resulullah (s.a.s) Tebük'ten dönüste Medîne'ye giriste dogrudan Mescidi
Nebevî'ye girip iki rekat namaz kildi. Çünkü seferden dönüste bu, Resulullah
(s.a.s)'in âdeti idi. Sonra mescitte oturdu. Tebük gazvesine katilamayip
Medine'de kalanlar tek tek gelip özürlerini yeminle teyit ettiler. Hz. Peygamber
dis görünüslerine bakarak özürlerini kabul edip, iç yüzlerini Allah'a havale
etti ve haklarinda istigfarda bulundu. Bunlarin sayisi seksen kadar idi.
Ancak Kâ'b b. Mâlik, Mirare b. Rabî ve Hilâl b. Ümeyye mesrû bir özürleri
bulunmadigi halde cihada katilmamislardi. Hz. Peygamber'in huzuruna girince
mazeret uydurma yoluna gitmeden dogruyu söylediler.
Resulullah (s.a.s) halki bu üç sahabe ile görüsüp konusmaktan menetti. Üçü de
bir köseye çekilerek elli gün süreyle yalnizliga itildiler. Dünya baslarina
zindan oldu. Kirk gün geçince Hz. Peygamber bunlara Hüzeyme b. Sâbit (r.a)'i
göndererek kadinlarindan da ayri durmalarini bildirdi. Böylece eslerinin
cihaddan geri kalan bu sahabelere hizmeti de men edilmis oluyordu. Yalniz Hilâl
b. Ümeyye'nin esi Allah elçisine gelerek; "Hilâl yaslidir, hizmetçisi de yoktur.
Yalniz mutfak islerine yardimci olsam" diye izin istedi. Kendisine yalniz ev
hizmeti için izin verildi.
Elli gün tamamlaninca bu üç sahabenin magfiret edildigini bildirilen ayet
indi. Bunu müjdeleyen sahabeye, Ka'b b. Mâlik sevincinden bir kat elbise
giydirmisti. Mescide geldiklerinde Allah'in Resulu Ka'b b. Mâlik'e söyle
buyurdu: "Annen seni dogurdugu günden beri yasadigin günlerin en hayirlisini
sana müjdeliyorum". Ka'b; "Bu müjde tarafinizdan mi, yoksa Allah tarafindan mi?"
diye sorunca, Hz. Peygamber; "Dogrudan Yüce Allah tarafindan" buyurdu. Bunun
üzerine Ka'b, bütün servetini Allah yolunda tasadduk etmek istedigini bildirdi.
Hz. Peygamber, bir bölümünü kendisine ayirmasinin daha hayirli olacagini söyledi
(Kâmil Miras, Tecrîd, X, 424 vd, Hadis No: 1659; Ibn Kesîr, a.g.e., II, 175
vd.).
Allah Teâlâ bu üç sahabenin halini ve affedilmelerini söyle bildirir: "Ve
savastan geri kalan o üç kisinin tövbesini de kabul etti. Bütün genisligine
ragmen yeryüzünün kendilerine dar geldigi, ruhlari son derece sikildigi, Allah
'tan baska bir siginak olmadigini anladiklari zaman tövbe etsinler diye, Allah
onlari bagislamisti. Süphesiz ki Allah, tövbeleri çok kabul eden ve çok
merhametli olandir" (et-Tevbe, 9/118).
Ka'b b. Mâlik ve arkadaslari bu ilâhî iltifata, dogru sözlülükleri ve samimi
davranmalari sayesinde kavustular. Ka'b bu olay üzerine, artik ömrü boyunca
dogrudan baska bir söz söylemeyecegine dair Allah elçisine söz verdi. Diger
münâfiklar uydurduklari yalan mazeretler yüzünden helâk olurken onlar selâmete
çiktilar.
Kaynak: Islam tarihi