02 Kasım 2012

Küresel Emperyalizmin Dini: EVANJELİZM -III-´


Küresel Emperyalizmin Dini: EVANJELİZM -III-´ 

Sömürgeciliğin Meşrulaştırılması: Mesih Amerika

"Yahudileşme"nin Amerikan ruhuna yaptığı bir başka Tevrat kaynaklı etki, emperyalizmle ilgiliydi. Anglo-Sakson ırkçılığının Yahudi kaynaklarını referans aldığını önceki yazılarımızda inceledik. Bu tarz ırkçılığın hedefi ise elbette dünyaya egemen olmaktı. Amerikan emperyalizmi, bu yönelişten doğdu. Dünyayı yönetmenin ‘seçkin milletlere ait bir hak’ olduğu şeklindeki emperyalist mantık, yine Püriten gelenekten aktarılma bir Tevrat öğretisiydi.

Amerikan yayılmacılığının bir tür "Mesihsel" meşru temele dayandığı düşüncesi, en açık olarak, Amerikalılarca 19. yüzyılda geliştirilen "Manifest Destiny (Belirlenmiş Kader)” teorisinde görülebilir. Amerikalıların Tanrı tarafından seçilmiş bir halk olduğu ve dolayısıyla askeri, kültürel ve ekonomik yönden yayılmaya hak kazandığını öne süren teori, gerçekte Tevrat öğretisinde yer alan seçilmiş halk inanışının yalnızca yeni bir yorumuydu. Britannica´nın İngilizce baskısında, "Manifest Destiny" ve Püriten etkisi ile ilgili olarak şunları yazıyor:

Manifest Destiny: Amerikan tarihinde yer alan ve Amerikalıların seçilmiş ve kutsanmış bir halk olduğu ve dolayısıyla Tanrı tarafından vahşi milletlere uygarlık modeli oluşturmakla görevlendirildiğini öne süren düşünce geleneği. Bu anlamda, Manifest Destiny´nin 1630´da Massachusetts´de kurulan Püriten kolonisiyle birlikte doğduğu söylenebilir. Terim, coğrafik anlamda, 1800´lerde Amerikan yayılmacılarının, ABD´nin sınırlarını Pasifik Okyanusu´na kadar genişletme isteklerini tarif eder!

Amerikan yayılmacılığına felsefi temel oluşturma çabası olarak tanımlanabilecek olan Manifest Destiny teorisi, Amerika’nın 19. yüzyılda Meksika, Küba ve Filipinler´e karşı giriştiği müdahale ve işgallere meşruiyet kazandırmak için kullanılmıştı. Böylece Kuzey Amerika´yı "Vaadedilmiş toprak", üzerindeki Kızılderililer´i de bu toprağı gasp etmiş olan "Kenan halkı" olarak değerlendiren Püritenlerin geleneği, daha büyük ölçekte, tüm kıta çapında uygulanmış oluyordu.

Amerikan emperyalistleri, yayılmacı hırslarını meşrulaştıran (!) bu Püriten geleneğine şevkle sarıldılar. Diğer halkları sömürmeyi ve aşağılamayı doğal hak sayan Yahudi öğretisi, böylece Amerikan emperyalizmine kaynak oldu. 27 Nisan 1898´de, Senatör Albert J. Beveridge, üstün ırk teorisinden dayanak bulan yayılmacı Amerikan hedeflerini şöyle açıklıyordu:

“Daha soylu ve daha erkek insanlardan doğan yüksek uygarlıklar önünde, alçak uygarlıkların ve çürümekte olan ırkların ortadan kalkması Tanrı´nın sınırsız tasarısının bir parçasıdır. Amerikan fabrikaları Amerikan halkının kullanabileceğinden daha fazlasını yapmaktadırlar. Amerikan toprağı tüketebildiğinden daha fazlasını çıkarıyor. Tutacağımız yol bizim için çizilmiş bir yazgıdır, dünya ticareti bizim olmalıdır, olacaktır. Ve bunu anamızın (İngiltere) örnek olduğu biçimde yapacağız. Bütün yeryüzünde Amerikan ürünlerinin dağıtım noktaları olarak ticaret karakolları kurulacak, okyanusu ticaret filomuzla kuşatacak ve büyüklüğümüzle orantılı bir donanma meydana getireceğiz. Ticaret karakollarımızın çevresinde bizim bayrağımızı dalgalandıran ve bizimle ticaret yapan, kendi hükümetlerine sahip büyük sömürgeler kurulacak, kurumlarımız ticaretin kanatları altında bayrağımızı izleyecektir.” (1)

Beveridge, bir başka konuşmasında; "Amerikan Cumhuriyeti, tarihin en üstün ırkının kurduğu bir cumhuriyettir. Tanrı tarafından yönlendirilen bir devlettir" diyor ve şöyle devam ediyordu: "... bu cumhuriyetin liderleri de yalnızca devlet adamı değil, aynı zamanda Tanrı´nın peygamberleridir." (2)

Amerika´yı "dış müdahale"ye iten Manifest Destiny teorisinin kaynağını Yahudi kaynaklarından alması ve bu teorinin en önde gelen savunucusunun da mason olması, kuşkusuz önemli bazı gerçeklerin işaretleridir. Amerikan yayılmacılığındaki Yahudi etkisi, Amerikan dış politika geleneği üzerinde bugüne dek büyük etkiye sahip olmuştur. David L. Larson, Manifest Destiny´nin "Mesihî" bir köken taşıdığını belirtiyor ve yine Albert Beveridge´e dikkat çekiyor:

Manifest Destiny, Amerika´nın kıtanın diğer bölgelerine ve Pasifik´e yayılmasını rasyonelize etmek için ortaya atılmıştır. Manifest Destiny teorisini savunanların başında, eski Püriten kolonisi Massachusetts´den Kongre adayı olan Robert C. Winthrop´un gelmesi de oldukça ilginçtir. Winthrop, konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Manifest Destiny, tarihte yeni bir çığır açmaktadır. Umuyorum ki, yayılmaya hak kazandıran böylesine bir açık yazgı diğer uluslara değil, yalnızca bizim ulusumuza bahşedilmiştir.”

Manifest Destiny düşüncesi, 1900 yılında Filipinler´in Amerika tarafından ilhak edilmesi konusu gündeme geldiğinde zirveye çıkmıştır. İlhakı savunanların başında gelen Senatör Albert Beveridge, köktenci Protestanların merkezlerinden olan Indiana´dan seçilmişti. Manifest Destiny´i savunan konuşması ise üç konuyu vurgulaması yönünden ilgi çekicidir:

a. Emperyalizmin rasyonelize edilmesi
b. Püriten etiğinin vurgulanması
c. Amerika´nın Mesihi misyonunun ilan edilmesi. (3)

Böylece Amerika iki ayrı şekilde ortaya çıkan bir "Yahudileşme" yaşamış oluyordu. Luther´den başlayıp Püritenlikle devam eden ve Yahudilerin Eski Ahit hükümlerine göre "seçilmiş halk" olduğunu kabul eden geleneğin bir sonucuydu: Yahudilere karşı olağandışı bir hayranlık duyuluyordu. Bu hayranlık, siyasi siyonizmin ortaya çıkmasıyla birlikte "Hıristiyan Siyonizmi" adı verilen akımı oluşturacak, böylece Yahudi olmadıkları halde, Yahudilerin Filistin´de devlet kurma davasına büyük destek veren Hıristiyanlar ortaya çıkacaktı.

İngiliz ve Amerikalıların "bizler de Yahudiyiz" gibi sloganlarla kendilerini Yahudilerle özdeşleştirmeleri ve böylece çok sağlam ve köklü bir biçimde Yahudilerin tarafına geçmeleri ise, herhalde en çok Yahudi önde gelenlerini tatmin etmişti. Bu "Yahudileşme" süreci sonucunda, Mesih Planı için gereken önemli aşamalardan birisi yerine getirilmiş oluyordu. Yahudilerin "seçilmiş halk" olduğunu kabul etmiş ve kendisini onlarla özdeşleştirmeye çalışan ve Mesih Planı´na da gönüllü destek verecek iki önemli güç oluşmuştu. Özellikle Amerika, tam da Kabalacı Kolomb´un hesapladığı gibi, Süleyman Mabedi´ni yeniden inşa etmek için gerekli gücün kaynağı haline gelmişti. Yeni Dünya, Mesih Planı´nda kendisi için biçilen rolü oynamaya hazırdı.

Ancak Yeni Dünya´nın Yahudi önde gelenlerinin tarafına geçmesi, kuşkusuz yeterli değildi: Eski Dünya da aynı tarafa geçmeli, en azından zararsız hale getirilmeliydi. Bunun için de aşılması gereken iki büyük engel vardı:

1- Katolik Kilisesi´nin Avrupa´yı etki altında tutan Yahudi aleyhtarı doktrinleri değiştirilmeliydi. Avrupalılar, Katolik düşüncesi nedeniyle Yahudileri "İsa´nın katilleri" olarak görmekten vazgeçmeli, tam tersine, Yahudileri "seçilmiş ve üstün halk" olarak kabul etmeye ve Vaadedilmiş Topraklar´ı seve seve onlara teslim etmeye hazır hale gelmeliydiler. Bunun için de Avrupa ya farklı bir dini doktrini (Püritenlik gibi) kabul etmeli, ya da tümüyle dinden kopmalıydı.
2- Vaadedilmiş Topraklar, orayı elinde tutan Müslümanların elinden alınmalıydı. Ayrıca, Yahudi önde gelenlerinin "dünyaya egemen olma" hedefine en büyük tehlikeyi oluşturabilecek olan İslam dünyası, zayıflatılmalı ve Yahudiler açısından zararlı olan unsurlarından arındırılmalıydı.

Kuşkusuz bunlar, gerçekleşmesi son derece zor iki hedefti. Belki Yeni Dünya´nın istenen çizgiye gelmesinden de daha zordular. Ancak kendilerine meslek olarak "tarihin akışını Mesih Planı´na göre değiştirme"yi belirleyen Kabalacılar, bu iki hedefi yerine getirmek için çalışmaktan geri durmadılar. Ama bu işe yalnız başlarına girişmediler. Aynı Püritenler gibi onların üstünlüğünü tanıyan ve onlarla kader birliği yapan bir başka güç de bu büyük projeye destek verdi.

Böylece günümüz dünyasında emperyal yönelişe yön veren ideolojinin doğması sağlandı. Varlık sebebi “kan” olan bu ideolojinin adı ise Evanjelizm idi..

DİPNOTLAR:
1-Türkkaya ATAÖV, Amerikan Belgeleriyle Amerikan Emperyalizminin Doğuşu, s. 79, Doğan Yayınevi, Ankara,1968 
2- Thomas F. GOSSETT, Race, The History of an Idea in America, s. 318, Southern Methodist University Press, Dallas, 1963.
3- David L. LARSON, The Puritan Effect in United States Foreign Policy, s. 11, USA

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...