HAKEM
OLAYI
Hz. Ali ve Hz.
Muaviye taraftarlari arasinda meydana gelen Siffin savasinda daha fazla müslüman
kaninin akitilmamasi amaciyla düsünülen, Hz. Ali'nin Ebû Musa el-Es'âriyi Hz.
Muaviye'nin ise Amr b. el-Âs hakem olarak tayin ettikleri ve adi geçenlerin H.
Ramazan 37/M. Subat 657 tarihinde ortak bir karara varmak amaciyla biraraya
gelip bu konuda hüküm vermek üzere anlastiklari olayin adi.
Hz. Osman'in
sehid edilmesiyle ortaya çikan karisikligin, Hz. Ali'nin halife tayin
edilmesiyle nisbeten hafifledigi görülmüs ve müslümanlar çogunlukla Hz. Ali'ye
bey'at etmislerdi. Hz. Aise, Zübeyr, Tâlha ve Sam valisi Muaviye, Hz. Ali'ye
bey'at etmeyenlerin basinda geliyorlardi. Bunlarin Hz. Ali'ye bey'at
etmemelerinde Osman'in öldürülmesi olayinin Hz. Ali taraftarlarinca
gerçeklestirildigi görüsü rol oynuyordu. Ancak Hz. Ali bu olaylarla uzaktan
yakindan bir iliskisinin olmadigini, hatta zorla, istemedigi halde tahdit sonucu
halife seçilmis oldugunu ileri sürülerek kendisine bey'at etmeyenlerin
müslümanlar arasina nifak soktuklarini ifade etti. Hattâ daha sonra meydana
gelecek olan Cemel vak'asinda dahi savastan eser yokken, gece vakti nifakçilarin
Hz. Aise tarafina saldirmalari neticesi savas çikmis, Hz. Ali bu savasta sehid
olan Hz. Zübeyr'e; "Ey Zübeyr, hatirlamiyor musun bir gün Ganemogullari
mahallesinde beraberken Hz. Peygamber (s.a.s)'le karsilasmistik. Bize söyle
demisti; "Ey Zübeyr bir gün Ali b. Ebî Talib'le savasacaksin ve o savasta sen
ona karsi haksiz durumda bulunacaksin". Bunun üzerine Hz. Zübeyr, 'Vallahi
hatirladim, seninle savasmayacagim' diyerek savastan vaz geçmeyi düsünmüs, ancak
oglu Abdullah Onu zorlamisti (Ibnül-Esîr, el-Kâmil Fit-Tarih, terc. Ahmed
Agrakça, III, 284, 349; Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fî ahbâri'l-Beser, I, 173).
Bundan da Hz. Ali'nin bu olayda hakli oldugu ve kendisine beyat edilmesinin
gerektigi sonucu çikmaktadir. Nitekim Hz. Aise de bu savastan sonra gerçegi
anlayarak Medine'ye evine dönmüstür.
Cemel Vak'asindan
sonra Hz. Ali, Cerir b. Abdullah el-Becili'yi, kendisine bey'at etmeyen
Muaviye'ye beyat almak amaciyla göndermis ve müslümanlarin Cemel vak'asindaki
durumundan örnekler vererek kan dökülmemesini istemistir. Muaviye, Cerir'i bir
süre oyalayarak Sam halkinin görüslerine basvurdu. Samlilar Hz. Osman'in kanini
dökenlerle savasincaya kadar uyumayacaklarina ve intikam almaya dair yemin etmis
olduklarini söylediler. Diger taraftan Muaviye Hz. Osman'in kanli gömlegini
Dimask'ta mescide asarak halka teshir etti. Muâviye, danismani Amr b. el-Ass ve
Sam ileri gelenleriyle görüserek Hz. Ali'ye beyat etmeyecegini söylemis ve Cerir
b. Abdullah'i geri göndermisti (Ibn Kesîr, el-Bidâye, VII, 254).
Cerir, Hz. Ali'ye
gelerek olanlari anlatti. Muaviye'nin kendisi aleyhine hazirlik yaptigini
hatirlatarak Hz. Ali'yi bu konuda uyardi. Bunun üzerine Hz. Ali Medine'deki
müslümanlari ve onlara tabi olanlari toplayarak Muaviye üzerine hareket etti.
Iki ordu Siffin ovasinda karsilastilar. Hz. Ali, Besir b. Amr el-Ensârî, Saîd b.
Kâys el-Hemdâni ve Sebes b. Rabî' et-Temimi'yi göndererek itaat etmesini
bildirmelerini söyledi. Ancak Muaviye, itaate yanasmayarak diretti. Hicri 36
yili zilhicce ayina kadar savas öncü birlikler ve mübarezeler seklinde devam
etti (Ibnü'l-Esîr, a.g.e, III, 285; Ebu'l Fida, el-Muhtasar, I,175). Haftalarca
karsilikli elçi gönderme seklinde geçen olaylar Hz. Ali'nin Muaviye'nin beyat
etmeyecegine kanaat getirerek muharrem ayindan sonra hakka su ilani
yaptirmasiyla son buldu: "Mü'minlerin emiri der ki: Hakk'a dönmeniz ve ona
yönelmeniz için sizi tesvik etmek istedim. Size, Allah'in kitabiyla delil
getirdim ve ona davet ettim. Siz ise taskinliktan, azginliktan vazgeçmediniz.
Hakk'a icabet etmediniz. Ben de size ayni sekilde ahdimi bozdum. Zira Allah
hâinleri sevmez" (Ibnu'l-Esir, a.g.e, III, 298). Bu ilan sonunda Sam halki emir
ve reislerine sigindilar.
Yüzon gün boyunca devam eden bu bekleyis, safer ayinin dördüncü günü
baslayan savasla son bularak Hz. Ali taraftarlarinin saldirisiyla alevlenmisti.
Ester en-Nehâî'nin basarisi Hz. Ati taraftarlarinin Muaviye'nin karargâhina
kadar varmalarini saglamis ve beyat edenleri üstün bir duruma geçirmisti. Bu
sirada Ammâr b. Yâsir Sehid düsmüs, bunu Veysel el-Karanî izlemisti. Bunlarin
sehid oldugunu duyan Muaviye'nin bas komutani Amr b. el-Ass, Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in "Ammâr âsîler tarafindan öldürülecek" (Buhârî, Salât 63; Müslim,
Fiten 70, 72, 73; Tirmizî, Menâkib 34) hadisini hatirlayarak savastan vazgeçmeyi
düsündü. Ancak Muaviye'nin baskisiyla vazgeçti ve Muaviye ona sonlarinin kötüye
gittigini, Hz. Ali'nin kendilerini öldürecegini söyleyerek derhal bir seyler
yapip Ali safindaki müslümanlari durdurmasini söyledi: "Haydi bakalim maharetini
göster ey Ibnü'l-Ass, yoksa mahvolduk demektir" diyerek Amr'i önledi. Bunun
üzerine Amr da Muaviye askerlerine "Ey nâs! Kimin yaninda Mushaf varsa
mizraginin ucuna takarak havaya kaldirsin" diye hitab etti (Hasan Ibrahim Hasan,
Târih'ul-Islâmü's-Siyâsî, I, 400). Amr, bu hareketinin Hz. Ali taraftarlari
üzerinde büyük bir etki gösterecegini biliyordu ve nitekim öyle oldu.
Müslümanlar Kur'ân'a karsi gelemezlerdi. Basra kurrâsindan Mis'ar b. Fedeki ile
el-Esas b. Kays'in baskanliginda bir grubun baskisiyla Hz. Ali de savasi
birakmak zorunda kalmisti. Hatta tehdit edilerek kendisine söyle denildi:
"Allah'in kitabina çagrildiginda ona uy, yoksa seni kalabaliga birakiriz veya
Osman'a yaptigimiz gibi yapariz!..."
Bunun üzerine Hz.
Ali "Ey Allah'in kullari: Hakkinizi almaya ve dogru olan isinizi yapmaya devam
edin. Zirâ Mu'âviye, Amr bin-Ass, Ibni Ebi Muaye, Habib b. Mesleme, ibni Ebi
Seher ve Dahak b. Kays dine ve Kur'ân'a sahip ciddi ve samimi insanlar
degillerdir. Ben onlari sizden daha iyi bilirim..." Fakat bu tür konusmalari bir
fayda vermedi. Askerler: "Biz Kur'ân'a karsi kendimizi ortaya atip meydan
okuyamayiz, Hz. Ali'nin sözlerini kabul edemeyiz" diyerek savasmaktan
vazgeçtiler (Ibnu'l-Esîr a.g.e. 321, 322, Dogustan günümüze büyük Islâm tarihi,
II, s. 244; Irfan Abdulhamit, Islâm'da itikâdî mezhepler ve Akaid esaslari, tic.
M. Saim Yeprem s., 82).
Böylece sulhun
akdedilmesi konusunda, Kurrâ ehlinin büyük tesiri olmustur. Kurrâ ehli,
müslümanlarin arasindaki sorunun çözümünde Kur'ân'i hakem olarak kabul ve
tavsiye ediyorlar, herkesi de bu görüse göre yönlendirerek Hz. Ali'nin de bu
görüsü benimsemesi için ona baski yapiyorlardi. Sonunda Hz. Ali, Muâviye'ye elçi
olarak gönderdigi komutani Ester'i geri çagirarak; "yaziklar olsun! Ester'e
söyleyin geri gelsin. Zira fitne çikti: Artik harbi birakmaktan baska çare yok"
diyerek sulhe ister istemez razi oldu... Sonra Muaviye'ye Es'as b. Kays'i
göndererek ne istedigini ögrenmesini söyledi. Hz. Muâviye gelen elçiye; "Siz ve
biz Allah'in kitabinda emrettigi seye dönecegiz. Sizden, razi oldugunuz bir
kisiyi gönderiniz, biz de bir kisi göndeririz ve bu kisilerin Allah'in Kitabinda
olan hükümle karar vermelerine, Kitaptan sasmamalarina dair onlardan söz aliriz.
daha sonra da anlastiklari seye uyariz (Ibnü'l-Esîr a.g.e; 323), diyerek planini
açikladi. Es'as bu teklifi alarak disariya çikti ve bazen bizzat kendisi okumak
suretiyle bazen de halka verip okutmak suretiyle ilân etmeye basladi. Nihayet
Temim ogullarindan bir gruba götürdü. Aralarinda Urve b. Üdeyye'nin de bulundugu
bu grup, sözkonusu mektubu okuyunca Urve b. Üdeyye "Allah'in emri dururken tutup
ta baska sahislari mi hakem tayin ediyorsunuz? Oysa Allah'tan baska hiç kimsenin
hüküm verme yetkisi yoktur" (La hükme illa lillah) dedi.
Hakemlerin seçimi
konusunda Muâviyenin tayin edecegi kisi belli idi ki bu Amr b. el-Âs'dan baskasi
olamazdi. Ancak Hz. Ali taraftarlarindan Es'as ve ona tabi olanlar da "biz Ebû
Musa el-Esâri'ye raziyiz" dediler. Bunun üzerine Hz. Ali "siz daha isin basinda
bana isyan ettiniz, su an bana karsi gelmeyiniz" diyerek Ebû Musa hakkindaki
endisesini açikladi ve onlara ihtarda bulundu. Hz. Ali'ye göre Ebû Mûsa
el-Es'ârî insanlari Muâviye tarafina yönlendirerek kendi sirlarini onlara
anlatiyordu Ancak taraftarlari Ebû Musa üzerinde direttiler. Hz. Ali de bunlarin
görüslerine istemeyerek de olsa uymak zorunda kaldi. Hz. Ali'nin bu kanaati ise
Hâricilerin ortaya çikmasi neticesinde dogrulanmis oluyordu. Onlarin da yanlis
davranislari hem yeni bir sapik firkanin dogmasina hem de bir çok kimsenin
itikadinin bozulmasina yol açti (Taberî III; Ibnü'l-Esir a.g.e 330-331). Iki
taraf, arasinda hakem tayini ile ilgili sözlesmeyi yazarak bunun kabul ve
tasdikini garanti altina aldilar. Sözlesmenin özeti söyle idi:
"Bismillahirrahmanirrahim". Bu, üzerinde Ali b. Ebi Talib ve Muâviye b. Ebi
Süfyan'in anlastigi bir metindir, Allah'in hükmüne ve Kitabina göre hareket
edecegiz. Bizi Allah'in kitabindan baskasi birlestiremez. Allah'in Kitabi bastan
sona kadar elimizde oldugundan, onun dirilttigini bir de diriltir; terkettigini
biz de terkederiz. Her türlü hükmünü kabul ederiz. Iki hakem; Ebû Musa Abdullah
b. Kays el-Es'ârî ve Amr b. el-Âs el-Kureysî, Allah'in kitabinda ne bulurlarsa
onunla amel edeceklerdir. Allah'in kitabinda bulamadiklarini, bir araya getirici
âdil sünnette arayacaklardir. Ali ve Muâviye, Allah'a karsi ahid ve misak
içindedirler. Her biri derler ki: "Ben bu sahifedeki seye raziyim." Abdullah b.
Kays el-Es'arî ve Amr b. el-Âs, Allah adina yemin etmislerdir. Karâri Ramazan
ayina ertelemislerdi. Sonra ikisi, bu sayfada olan sey üzerine: bu husuta zulüm
ve saptirmak isteyen ve bu sahifede olan seyi terkeden kimseye karsi sâhitlerin
yardimci olacaklarina dair sehadetlerini yazarlar. Onbes safer, hicrî
37."
Iki hakem
yetkilerini gösteren sahifeleri alarak Ramazan 37 H. (M. 657)'de bir araya
geldiler. Erzuh'ta Dumetü'l-Cendel'de her iki taraftan dörtyüzer kisilik birer
grup hakem kararini almak üzere toplantiya katildi. Iki hakem önce niçin
toplandiklarini konusarak karara vardilar. Bunun amaci halkin arasindaki
gerginligi azaltmakti. Önce Amr söz aldi. "Hz. Osman'in haksiz olarak öldürdügü
fikrine katiliyor musun?". Ebû Musa "evet" diyen Amr, el-Isrâ suresi 33. âyette
haksiz yere insan öldürülemeyecegini gösteren delilini ileri südü. O halde ey
Ebû Musa! Seni Hz. Osman'in velisi Muâviye'ye karsi çikaran nedir? O
Kureystendir deyince Amr da Hz. Ali'nin Peygamber (s.a.s.)'in soyundan oldugunu
ve damadi olarak Muâviyeden önce geldigine isaret etti. Bu tür
çekismeler uzun bir süre daha
devam etti. Onlar sulhün böyle devam edemeyecegini, hem Hz. Ali hem de
Muâviye'ye bey'at edilmemesi gerektigine inanarak fikir birligine vardilar. O
halde yeni halife müslümanlar tarafindan seçilmeliydi. Simdi yapilacak is bu
kararlarini müslümanlara bildirmeye gelmisti. Bu karari cemaate açiklamak üzere
Ebû Musa minbere çikti ve Allah'a hamd ve senadan sonra "Ey nas! Biz ümmetin
durumunu düsünüp bir formül bulmakta epey zorlandik. Hem benim, hem de Amr'in
görüsü sudur: Hz. Ali ve Muâviye'yi hilâfetten uzaklastirmak ve ümmetin
kendisinin istedigi birisini hafife tayin etmelerini saglamak gerekir. Bundan
dolayi ben, Hz. Ali ve Muâviyeyi hilâfet görevinden aliyorum" dedi. Sira Amr'a
gelince O da minbere çikti ve söyle konustu; "Süphesiz Ebû Musa'nin
söylediklerini duydunuz. O Ali'yi görevden almistir. Ben de onun yerine
Muâviye'yi halife tayin ettim" deyince herkes saskinliktan ne yapacagini, ne
diyecegini bilemedi. Bu karara Ebû Musa derhal itiraz ederek " Sana ne oluyor ki
anlasmaya ihanet ediyorsun, sen facir oldun. Allah seni basariya ulastirmasin"
diyerek orayi terketti. (Ibnü'l-Esîr a.g.e 340).
Ebû Musa bu
olaydan duydugu utanç ve üzüntü üzerine insanlardan uzaklasmak amaciyla Mekke'ye
giderek orada yalniz basina yasamayi tercih etti. Bu olay üzerine müslümanlar
dagilmis, Muâviye kendisini mesrü halife ilan ederek Islâm tarihinde çift halife
dönemi baslamistir. Bu durum Hz. Hasan'in elinden halifeligin alinmasina kadar
devam etmistir. Ancak Hz. Ali hiç bir zaman Muâviye'yi mesru halife olarak
tanimamis, sehîd edilinceye kadar Sam hariç bütün müslümanlarca halife olarak
kabul edilmistir.
Naci
YENGIN