ZİNA ÜZERİNE
ŞEHADET VE O ŞEHADETTEN DÖNMEYE DÂİR MESELELER BEYANINDA
BÂB
METİN
Şahitlerin hasta
olmaları, mesafenin uzak olması, yolun korkulu olması gibi bir özür olmaksızın
bir takım kimseler uzun zaman önce haddi gerektiren bir suçun işlendiğine dair
şahitlik yapsalar müttehem oldukları için şahitlikleri kabul edilmez, ancak kazf
haddinde kul hakkı olduğu için şahitlikleri kabul edilir. Hırsızlıkta her ne
kadar uzun zaman geçerse de hırsıza çalmış olduğu mal ödettirilir. Çünkü çalmış
olduğu mal kul hakkı olduğu için tekaadüm-i zamanla düşmez. Bir kimse uzun zaman
önce haddi gerektiren bir suçu işlediğini ikrar etse, töhmet bulunmadığı için
kendisine had vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i bulunmadığı için kendisine had
vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i zamanla had vurulmaz. Nitekim yakında
gelecektir ki içkinin tekaadüm-i zaman (bir hadisenin vukuundan itibaren bazı
hallerde dâvanın bakılmasına şehadetin dinlenmesine mâni teşkil eden müddet)'ı
içki içenin ağzının kokusunun gitmesiyle, içkiden başka hadlerdeki tekaadüm-i
zaman ise bîr ayın geçmesiyle takdir edilmiştir. Esah olan budur.
Dört kimse
tekaadüm-i zamanda yapılmış olan bir zinaya şehadet etseler bazı âlimlere göre;
şahitlere kazf haddi vurulur. Bazı âlimlere göre; kazf Kaddi vurulmaz.
Hâniyye'de de böyle zikredilmiştir.
Bir kimsenin gaib
olan bir kadınla zina ettiğine dört kimse şehadet etseler o kimseye had vurulur.
Ama gaib olan bir şahsın malını çaldığına şehadet etseler, o kimseye hırsızlık
haddi tatbik edilmez. Çünkü hırsızlıkta dâva şart olup, zina da şart değildir.
Bir kimse bilmediği
bir kadınla zina ettiğini ikrar etse, kendisine had vurulur. Eğer şahitler bir
kimsenin bilmedikleri bir kadınla zînâ ettiğine şehadet etseler, o kimseye had
vurulmaz. Çünkü o kadın o kimsenin zevcesi veya cariyesi olabilir. Nitekim
kadına rızasıyla veya zorla zina yapılmasında yahut zina edildiği yerde şahitler
ihtilâf etseler had vurulmaz. Zina edildiği yerde ihtilâf suretinde her ne kadar
her bir zina üzerine dört şahit şehadet etse bile yine had vurulmaz. Çünkü her
bir ferikin yalanları açıktır. Yani vakit bir olup mekanları uzak olursa, had
vurulmaz. Eğer vakit bir olup mekanları yakın olursa, aralarını bulmak mümkün
olacağı için şehadetleri kabul edilir. Şahitler küçük bir odanın iki köşesinde
ihtilâf etseler bir köşesinde başlayıp hareketle diğer köşesine gitmeleri mümkün
olacağı için istihsanen her ikisine de had vurulur. Şahidler bir kadının
zinasına şehadet etseler halbuki kadın bakire yahut tenasül uzvunda kemik yahut
tenasül uzvu bitişik olsa yahut şahitler fasık olsalar yahut dört şahidin
şehadetlerine şahitlik etseler, her ne kadar bu şahitlerin şehadetinden sonra
asıl şahitler şehadet etseler bile hiç bir kimseye had vurulmaz.
Keza: Tenasül uzvu
kesilmiş olan kimsenin zinasına şehadet etseler yine hiç bir kimseyehad
vurulmaz.
İZAH
«Zina üzerine
şehadet ve o şehadetten dönme ilh...» Yukarda geçtiği üzere zina cinayeti ya
ikrar ile veya şehadetle sabit olur. ikrar ile nasıl sabit olacağı yukarda
geçmiştir. Zina hakkında şehadete gelince bunun şartları çok ağır olduğu için
sübutu enderdir. Hatta Peygamberimiz (S.A.V.)'in Asr-ı Saadetlerinde ve
Peygamberimiz (S.A.V.)'den sonra Ashab-ı Kiram devrinde zina cinayeti şehadetle
sabit olmamıştır. Ancak ikrar ile sabit olmuştur.
«Müttehem olduktan
için...» Çünkü hadlerde şahitlik yapan kimse şehadeti yapmakla setr arasında
muhayyerdir, önce şehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiği için ise sonra
şehadet etmesi hasedlik ve düşmanlık gibi fena bir ahlâktan dolayı yaptığı için
müttehem olur. Eğer önce şehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiği için değil
ise şehadeti tehir etmesiyle fasık ve günahkâr olur. Fakat zinayı ikrar etmesi
böyle değildir. Çünkü insan kendi nefsine düşman olmaz. Hidaye.
«Ancak kazf
haddinde kul hakkı olduğu için şahitlikleri kabul edilir ilh...» Yani her ne
kadar kazf haddinde Allah hakkı galip ise de tekaa-düm-i zaman şehadetin kabul
edilmesine mâni olmaz.
Hidaye'de
zikredilmiştir ki; zina haddi, içki haddi, hırsızlık haddi, hâlis Allah-ü
Teâlâ'nın hakkıdır Hatta bu hadlerden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahihtir.
Buna göre bu hadler hakkında uzun zaman sonra yapılan şahitlikler geçersizdir.
Kendisine kazf (iftira) edilen kimseden ân defetmek bulunduğu için kazf haddinde
kul hakkı vardır. Bundan dolayı kazfden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahih
olmaz. Kul haklarında yapılan şahitliklere tekaadüm-i zaman mâni değildir. Kazf
haddinde dâva şart olduğu için şahitlerin şehadetlerini tehir etmeleri dâvanın
bulunmaması üzerine hamlolunur. Bu yüzden şehadetlerini tehir etmeleriyle fişka
nisbet edilmezler. Fakat hırsızlık hakkındaki şehadet böyle değildir. Hırsızlık
haddi hâlis Allah hakkı olmakla had için dâva şart değildir. Dâva ancak çalınan
malın alınması için şarttır. Hasılı hırsızlıkta had ve mal olmak üzere iki fiil
vardır. Dâva çalınan malın alınması için şarttır, haddin lâzım olması için şart
değildir. Bundan dolayı tekaadüm-i zamandan sonra dâva ile çalınan mal sabit
olur. Çünkü tekaadüm-ı zamanla çalınan mal bâtıl olmayıp çalan kimseye
ödettirilir, had böyle değildir. Yani tekaadüm-i zamanla hırsızlık haddi düşer.
«Çünkü çalmış
olduğu mal kul hakkı olduğu için tekaadüm-i zamanla düşmez ilh...» Çünkü
şehadetin tehiri dâvanın tehiri için olmakla şahitler fişka nisbet edilmezler.
Eğer şahitler dâvanın tehiri için» şehadetlerini tehir etmemişlerse lâyık olan
mal hakkındaki şehadetlerinin de kabul edilmemesidir. Fetih. Nehir.
«Ancak içkide
tekaadüm-i zamanla had vurulmaz ilh...» Çünkü tekaadüm-i zaman İmam-ı Azam'la
İmam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)'a göre; ikrarı iptal eder. İmam Muhammed (Rh.A.)'e
göre; iptal etmez. Bahır. Gâyetü'l-Beyân.
«Esah olan budur
ilh...» Bilmiş ol ki tekaadüm-i zaman İmam-ı Azam'a göre; her asırda kaadının
reyine bırakılmıştır. Fakat esah olan İmam Muhammed (Rh.A)'den rivayet edilendir
ki tekaadûm-i zaman bir ay müddetle takdir edilmiştir. Bu İmam-ı Azam'la İmam
Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)'dan rivayet edilmiştir. İmam Muhammed (Rh.A.) şarap
içmedeki tekaadüm-i zamanı da bir ay ile takdir etmiştir. İmam-ı Azam'la İmam
Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)'a göre; şarap içen kimsenin ağzının kokusunun gitmesiyle
takdir edilmiştir. Bundan anlaşılır ki esah olan kavle göre, içkiden başka
hadlerdeki tekaadüm-i zaman bir ay müddetle, içki haddinde ise ağızdaki kokunun
gitmesiyle takdir edilmiştir.
«Bazı âlimlere göre
kazf haddi vurulmaz ilh...» Ben derim ki: Mezhebin muhtar olan kavli budur.
Çünkü Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde zikredilmiştir ki: Dört kimse bir şahsın uzun
zaman önce zina yaptığına şehadet etseler, o şahsa onların şehadetleriyle zina
haddi vurulmaz. Şahitlere de kazf haddi vurulmaz.
«Bir kimsenin gaib
olan bir kadınla ilh...» Yani bir kimsenin gaib olan bir kadınla zina ettiğine
dört kimse şehadet edip gaib olan kadını şahitler tanırlarsa, o kimseye had
vurulur. Eğer gaib olan kadını şahitler tanımazlarsa, o kimseye had vurulmaz.
«Çünkü hırsızlıkta
dâva şart olup ilh...» Yani dâva şehadetle amel edilmek için şarttır. Zira
hırsızlığa şehadet, çalınan malın kendisinden çalınan kimsenin mülkü olduğuna
şehadet etmek olduğu için dâvâsız şehadet kabul edilmez. Fakat dâva, kaadının
yanında zinanın sübutu için şart değildir.
Bir kimse bilmediği
bir kadınla zina ettiğini ikrar etse, kendisine had vurulur. Çünkü kendisinde
şüphe 'bulunan kadın o kimseye gizil olmaz. O kimse kendi nefsi üzerine yalan
olan bir şeyi ikrar etmeyeceği gibi şüpheli olan bir şeyi de kendi nefsi üzerine
ikrar etmez. «Bilmediğim bir kadınla zina ettim» diye ikrar edince kadının haram
olduğunda şüphe etmemiş olur. «Bilmediğim bir kadın» ifadesiyle ismini ve
nesebini bilmediği bir kadın murad edilir.
«Nitekim kadına
rızasıyla veya zorla zina yapılmasında yahut zina edildiği yerde ihtilâf etseler
ilh...» Yani iki şahid bir kimsenin bir kadına zorla zina yaptığına, diğer iki
şahid de kadının rızasıyla zina yaptığına şehadet etseler İmam-ı Azam (Rh.A.)'a
göre; her ikisine de had vurulmaz. İmameyn (Rh.Aleyhima)'e göre; erkeğe had
vurulur. Çünkü şahitlerin hepsi erkeğin zina ettiğinde ittifak etmişlerdir.
Ancak şahitlerden ikisi cinayetin ziyadeliğine şehadet etmişlerdir ki o da zorla
yapmasıdır. İmam-ı Azam (R.A.)'ın delili bu iki çeşit zina olupher birinde
şahitlerin hisabı olan dört şahit bulunmamıştır. Çünkü kadının rızasıyla olan
zinasından başkadır. Bu itibarla erkeğe de had vurulmaz; Bir de kadının razı
olması bu çirkin fiilde ikisinin ortak olmasını gerektirir. Kadına zorla zina
edilmesi ise bu çirkin fiili yalnız erkeğin işlediğini gerektirir. Bu itibarla
iki ayrı zina olmuş olup her birinde zina şahitlerinin nisabı olan dört şahit
bulunmamış olur. Şahitlerin şehadet lafzıyla o kimseyi zinaya nisbet etmeleri
sözlerini kazf olmaktan çıkarır. Tamamı Zeyleî'dedir.
«Yani vakit bir
olup mekanları uzak olursa had vurulmaz ilh. .» Meselâ: İki kimse bir kadınla
bir erkek «Kûfe'de zina etti» diye diğer iki kimse de aynı kadınla erkek aynı
zamanda «Basra'da zina etti» diye şahitlik yapsalar kadınla erkeğe had vurulmaz.
Hatta her iki grupta bulunan sahicilerin adedi dörder olsa bile yine kadınla
erkeğe had vurulmaz. Çünkü bir vakitte birbirine uzak olan iki mekanda bir zina
fiilinin vukuu mümkün değildir. Bu itibarla sekiz şahitten dördünün yalan olduğu
kesindir.
«Hiç bir kimseye
had vurulmaz ilh...» Yani metinde zikredilen üç meselede şahitlere de zina ile
müttehem olan erkek ile kadına da had vurulmaz. Birinci meselede yani şahitler
bir kadının zinasına şehadet etseler, halbuki kadın bakire yahut tenasül uzvunda
kemik veya tenasül uzvu bitişik olsa zina bunların baki olmasıyla tahakkuk
etmiyeceği için kadın ile erkeğe had vurulmaz. Çünkü ortaya yalan çıkmıştır.
Şahitlere de had vurulmaz. Zira bir veya daha ziyade kadının sözüyle bunların
sabit olması haddin düşürülmesinde delildir. Fakat haddin vâcib olmasında delil
değildir.
İkinci meselede:
Yani şahitler fasık olsalar yine kadın ile erkeğe had vurulmaz. Çünkü zinanın
sübutu için şahitlerin adaletli olması şarttır. Şahitlere de had vurulmaz.
Onların fasık oldukları gerek baştan bilinsin gerek sonra zahir olsun müsavidir.
Çünkü fasık, fısk töhmetinden dolayı şehadeti eda etmesinde bir nevi kusur olsa
bile şehadeti eda etmeye ve yüklenmeye hildir. Bundan dolayı fasıkın şehadeti
ile hükmedilse, Hanefilerce hüküm geçerlidir. Binaenaleyh fasıkların şehadetiyle
zina şüphesi sabit olur da kendilerinden had düşer. Bundan dolayı kazfeden kimse
kendisine kazifde bulunduğu şahsın zina ettiğine dair dört fasık şahit getirse,
kendisine kazf haddi vurulmaz.
Üçüncü meselede
yani; dört şahidin şehadetine başka dört kimse kaadının huzuruna gidip şehadette
bulunsalar kadın ile erkeğe ve şahitlerden hiç birine had vurulmaz. Çünkü
hadlerde şehadet üzerine şehadet etmek caiz değildir. Şahitlik üzerine
şahitlikde yalan olma şüphesi vardır. Şehadet üzerine şehadet eden şahitlere had
vurulmaz. Çünkü kazf i hikaye eden kimse kazfedici değildir. Her ne kadar bu
şahitlerin şehadetinden sonra asıl şahitler şehadet etseler bile asıl şahitlere
de had vurulmaz. Çünkü bunların şehadeti üzerine şehadet edenlerin şahitlikleri
reddedilmekle bir bakıma bunların şehadeti reddedilmiştir. Bu, hülasa olarak
Bahır'dan alınmıştır.
METİN
Şahitler zinaya
şehadet etseler fakat âmâ yahut çocuk yahut köle yahut mecnun yahut kâfir yahut
kendilerine kazf haddi vurulmuş yahut biri köle yahut birine kazf haddi vurulmuş
yahut üç kişi olsalar yahut had vurulduktan sonra şahitlerden birisinin bu
zikredilenlerden biri olduğu ortaya çıksa, eğer makzûf (kendisine zina isnad
edilen kimse) taleb ederse, şahitlere kazf haddi vurulur. Bu suretlerde, zina
isnad ettikleri kimseye had vurulsa, meselâ celd olunmakla yaralansa, hatta bu
yaradan ölse bile, diyeti hederdir. İmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir. Recm
olunursa, ittifakla diyeti beytülmaldan ödenir.
Dört şahitten biri,
recm olunduktan sonra, şehadetten dönse, dönmesiyle şehadeti kazfe çevrilmiş
olduğundan yalnız kendisine kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini de öder.
Recmden önce dönerse, dördüne de kazf haddi vurulur. Zina isnad ettikleri kimse,
recmolunmaz. Çünkü hadler babında recmin yapılması hükmün tamamından olduğu için
recm yapılmadan önce dönülmekle sanki recmle hüküm olunmadan önce dönülmüş gibi
olur.
Zinaya şehadet eden
şahitlerin adedi beş olup recmden sonra şehadetten dönen beşinci şahidin üzerine
gerek had ve gerekse diyet ödeme gibi bir şey lâzım olmaz. Eğer beşinci ile
beraber biri daha dönse, ikisine de kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini
öderler. Eğer üçüncü de dönerse, diyetin dörtte birini de bu öder. Eğer beşi
birden dönerse her biri diyetin beşte birini öder. Hâvi.
Şahitlerin şehadete
ehil olmayan köle veya kâfir oldukları meydana çıkıp, bunların hür, müslüman ve
adaletli olduklarını tezkiye eden kimse «ben kasden yalan söyledim» diyerek
tezkiyesinden dönse, recmolunan kimsenin diyetini öder. Böyle olmazsa, diyet
ittifakla beytülmaldan lâzım gelir. Şahitlere kazf haddi vurulmaz. Çünkü
kendisine zina isnad edilen kimsenin ölmesiyle kazf haddi vereseye miras olarak
kalmaz. Bahır. Nitekim bir kimse recmiyle emrolunan şahsı öldürüp şahitlerin
şehadete ehil olmadıkları meydana çıksa, istihsanen öldüren kimse o şahsın
diyetini öder. Diyeti ödemesi zahiren recm hükmünün sahih olma şüphesi mevcut
olduğu içindir. Eğer kaadı emretmeden önce veya emredip şahitler tezkiye
olunmadan önce öldürürse, kısas olunur. Nitekim kısasen öldürülmesine hükmolunan
kimseyi bir şahıs öldürse, şahitler gerek köle olarak meydana çıksın gerekse
çıkmasın o şahıs kısas edilir. Çünkü kaatili kısas ettirmek öldürülen kimsenin
ve'isinin hakkıdır. Zeyleî'nin riddet bahsinde böyle zikredilmiştir.
İZAH
«Şahitlere kazf
haddi vurulur ilh...» Yani aleyhine şahitlik yaptıktan kimseye zina
haddivurulmaz. Çünkü aralarında şehadete ehil olmayan bulunduğu için yahut zina
şahitlerinin nisabı olan dördü doldurmadıkları için zina sabit olmamıştır.
«İmameyn
(Rh.Aleyhima) buna muhaliftir ilh...» Yani İmameyn (Rh. Aleyhima)'e göre;
yaranın diyeti beytülmaldan verilir. Çünkü celladın fiili kaadıya intikal eder.
Kaadı müslümanlar namına çalıştığı için diyet onların mallarından vâcib olur.
İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın delili celladın yaralama fiili kaadıya intikal etmez.
Çünkü kaadı cellada yaralamasını emretmemiştir. Buna göre; diyeti celladın
ödemesi icab eder. Fakat insanlar diyeti ödemekten korkarak hadleri yerine
getirmekten çekinmesinler diye sahih olan kavle göre; diyet cellad üzerine de
vâcib olmaz. Şahitler şehadetlerinden döndüklerinde de İmam-ı Azam (Rh.A.)'a
göre; yaranın diyetini ödemezler. İmameyn (Rh.Aleyhima)'e göre; öderler. Bunun
tamamı Hidaye'yle Nehir'dedir.
Hidaye'nin bazı
şerhlerinden naklen Azmiyye'de zikredilmiştir ki: Erş (yaranın diyetin)'in
bilinmesi: Had vurulan kimse bu yaranın eserinden salim bir köle olarak kıymeti
takdir edilir. Sonra bu yara eseri kendisinde bulunduğu halde kıymeti takdir
edilir. Yara eseriyle kıymetinden ne kadar noksan olursa, o kadar miktar yaranın
diyeti olmuş olur. Meselâ: Yaranın eserinden salim olduğunda kıymeti bin dirhem
yaranın eseriyle dokuz yüz dirhem olsa yaranın diyeti yüz dirhem olmuş olur. Bu
yüz dirhem şahitlerden alınır.
Yalnız kendisine
kazf haddi vurulur, diğerlerinin şehadetleri baki olduğu için onlara kazf haddi
vurulmaz.
Ve diyetin dörtte
birini de öder. Çünkü onun şehadetiyle diyetin dörtte biri telef olmuştur.
Şahitlerin hepsi dönse diyetin hepsini öderler.
Recmden önce
dönerse, dördüne de kazf haddi vurulur. Gerek kaadı recmle hükmetmeden önce
olsun, gerekse sonra olsun kazf haddi vurulması hususunda müsavidir. Kaadı
recmle hükmetmeden önce şahitlerin hepsine kazf haddinin vurulması üç imamımızın
kavlidir. Çünkü şahitler kazf etmişlerdir. Kaadı recmle hükmettikten sonra
şahitlerin hepsine kazf haddinin vurulması İmam-ı Azam'la İmam Ebû Yusuf (Rh.
Aleyhima)'un kavlidir. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; yalnız şehadetten dönene
kazf haddi vurulur. Çünkü şehadet kaadımn hükmüyle kuvvetlenmiş olup ancak
dönenin hakkındaki şehadet bozulmuş olur. İmam-ı Azam'la imam Ebû Yusuf (Rh.
Aleyhima)'un delili recmetmek de hükmün tamamındandır. Bundan dolayı aleyhine
şahitlik yaptıkları kimseden zina haddi düşer.
Eğer beşinci ile
beraber biri daha dönse, ikisine de kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini
öderler. Kazf haddinin vurulması bunlar hakkında recmle hüküm bozulmuş olduğu
içindir. Diyetin dörtte birini ödemeye gelince bunda dönenlerin adedi değil geri
kalanların adedi muteberdir. Buna göre geriye üç kişi kalmakla diyetin dörtte
üçü kalmış olur. Binaenaleyhşehadetten dönen bu iki kimseye diyetin dörtte biri
lâzım olur.
Eğer bir kimse
«beşinci şahid döndüğünde kendisine birşey lâzım olmadı da dördüncü şahidin
dönmesiyle kendisine had ile diyet ikisi birden lâzım olmasına sebeb nedir?»
diye sorarsa, buna «kendisinden şehadeti sebebiyle had ile ödemeyi gerektiren
kazf ve telef etme bulunmuştur. Ancak tek başına şehadetten dönmesinde kendisine
bir şeyin vâcib olmadığı kendileriyle hakkın sabit olduğu dört şahit baki
kaldığı içindir. Dördüncü şahidin de şehadetten dönmesiyle o mâni zail olmakla
vücub meydana çıkmış olur» diye cevap verilir. Zeyleî.
«Tezkiye eden kimse
ilh...» Musannif «tezkiye eden kimse» yi müfred olarak zikretmiştir. Çünkü
tezkiyede adet şart değildir. Yani şahitleri tezkiye eden kimse tezkiyesinden
dönerse, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; recmedilen kimsenin diyeti bunun malından
alınır, beytülmaldan alınmaz. Çünkü şahitlerin şehadeti tezkiye sebebiyle hüccet
olur. Buna göre şehadet illetin illeti mânâsında olur da hüküm kendisine izafe
edilir. İmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir.
«Bunların hür,
müslüman ve adaletli olduklarını ilh.» Yani tezkiye eden kimse şahitlerin hür,
müslüman ve adaletli olduklarını haber verip sonra «ben kasden yalan söyledim»
diyerek tezkiyesinden dönse, recm olunan şahsın diyetini öder. Eğer tezkiye eden
«şahitler hürdür, müslümandır, âdildir» diye haber verirse, bu ifadesi tezkiye
olur. Eğer tezkiye eden şahitler «âdildir» diye haber verse, sonra onların köle
olduğu meydana çıksa tezkiye eden ittifakla recmedilen kimsenin diyetini ödemez.
Çünkü bu ifade tezkiye değildir. Bu kadarla iktifa ettiği için kaadı hata
etmiştir. Bahır.
«Böyle olmazsa
ilh...» Yani tezkiye eden kimse «şahitler hürdür ve müslümandır» diyerek
tezkiyesi üzere sabit olup veya «ben hata ettim» derse diyet ittifakla
beytülmaldan lâzım olur.
«Kazf haddi
vereseye miras olarak kalmaz ilh...» Zira şahitler diri olan kimseye
kazfetmişlerdir, o da ölmüştür. O kimse ölünce kazf haddi miras olarak vereseye
intikal etmez. Buna «dört şahitten bin, recm olunduktan sonra şehadetten dönse,
dönmesiyle şehadeti kazfe çevrilir» diye itiraz edilemez. Çünkü bu meselede
şehadet muteber olduktan sonra bozulmuştur ve bozulduğu anda kazf olmuştur,
yoksa kazf miras olarak vereseye intikal etmiş değildir.
Nitekim bir kimse
recmiyle emrolunan şahsı öldürüp şahitlerin şehadete ehil olmadıkları meydana
çıksa, istihsanen öldüren kimse o şahsın diyetini öder. Eğer şahitler böyle
çıkmazsa, öldüren kimse üzerine bir şey lâzım gelmez. Ancak kaadının önüne
geçtiği için ta'zir edilir. Eğer şahitlerin şehadete ehil olmadıkları meydana
çıkarsa, öldüren kimse diyeti kendi malından öder. Çünkü o kimse o şahsı kasden
öldürmüştür. Âkılesi İse kasdenöldürmede diyeti ödemez. Kaatil diyeti taksitle
üç senede öder. Çünkü diyet bizzat öldürme sebebiyle vâcib olduğu için diğer
diyetler gibi müeccel olarak vâcib olur. Diyetin öldüren üzerine vâcib olması
istihsanendir. Kıyas ise kısasın vâcib olmasıdır. Çünkü o kimse emredilmediği
halde öldürülmesi lâzım olmayan şahsı amden öldürmüştür. Çünkü kaadı
recrnedilmesini emretmiştir, öldürülmesini emretmemiştir. Buna göre öldüren
kimsenin fiili kaadıya intikal etmiş olmaz.
Diyeti ödemesi
zahiren recm hükmünün sahih olma şüphesi mevcut olduğu içindir. Yani bu kimse o
şahsı öldürdüğü vakit recmle hükmedilmesi zahiren sahih olduğu için
öldürülmesinin mubah olma şüphesini îrâs etmiştir.
«Kısas olunur
ilh...» Yani amden öldürdüğünde kısas olunur, hataen öldürürse, diyetinin üç
senede ödenmesi âkılesi üzerine vâcib olur. Bahır.
METİN
Kaadı bir kimsenin
recmiyle hükmedip şahitleri tezkiye etmeden onun öldürülmesini bir şahsa emredip
o şahıs da onu recmetse, sonra şahitlerin köle olduğu anlaşılsa, recmedilen
kimsenin diyeti beytülmal-dûn lâzım gelir. Çünkü o şahıs o kimseyi kaadının
emriyle öldürdüğü için onun öldürme fiili kaadıya intikal etmiş olur. Zinaya
şehadet eden şahitler «biz kasden baktık» deseler şahadetleri kabul edilir.
Çünkü şehadeti tahammül (yüklenmek) için bakmak mubahtır. Ancak «telezzüz için
baktık» derlerse, fasık olduklarından şahadetleri kabul edilmez. Bir kimse recm
Korkusundan ihsanı inkâr edip üzerine bir erkekle iki kadın «muhsandır» diye
şehadet etseler yahut zinadan Önce zevcesinin ondan çocuğu olsa recm olunur.
Zevc, zevcesiyle
halvet (cinsi yakınlığa mâni bir şey bulunmadığı halde tenha bir yer) de bulunup
sonra onu boşayıp ve «ona cinsi yakınlıkta bulundum» deyip zevcesi cinsi
yakınlığı inkâr etse, «ikrar hüccet-i kaasıradır» diye takrir edildiği için zevç
ikrarı sebebiyle muhsan olur, zevcesi ise muhsana olmaz. Bu meselede birinin
muhsan olup diğerinin olmadığı gibi boşandıktan sonra kendisine zina yapılan
kadın «ben hıristiyandım» deyip zevç «müslümandı» dese muhsan recm olunur,
muhsan olmayan celd olunur. Sarihin bu açıklamasıyla «metin nüshalarının
bazısında zina edenlerden biri muhsan olursa, herbirine kendi hadleri vurulur»
diye zikredilen ifadesinden müstağni olunur.
Bir kimse bir
kadınla velisinin izni olmaksızın.evlenip ona cinsi yakınlıkta bulunsa. İmam Ebû
Yusuf (R.A.)'a göre; hilaf şüphesi bulunduğu için muhsan olmaz. Çünkü imam Şafiî
(R.A.)'ye göre; bu nikâh bâtıldır.
İZAH
Recmedilen kimsenin
diyeti beytülmaldan lâzım gelir. Bahir sahibi «diyet derhal mı alınır, yoksa
müeccel olarak mı alınır? görmedim» demiştir.
Onun öldürme fiili
kaadıya intikal etmiş olur. Çünkü recmeden kimse kaadının emrettiğini yapmıştır.
Kaadının 'emrinin sahih olmadığı meydana çıkınca o şahsın öldürme fiili kaadıya
intikal etmiş olur. Çünkü kaadı müslümanlar namına çalıştığı için diyet ve
ödemeler onların mallarından vâcib olur. Eğer o şahıs o kimseyi recmle değil
başka bir şekille öldürse, hüküm böyle değildir. Çünkü o şahıs kaadının
emrettiğini yapmadığından öldürme fiili kaadıya intikal etmiş olmaz.
«Çünkü şehadeti
tahammül (yüklenme) için bakmak mubahtır ilh...» Şahitlerin bakması mubah olduğu
gibi ebenin, kadınları ve erkekleri sünnet edenin, doktorun başkasının avret
mahalline bakmaları mubahtır.
Hulâsa'da «hacet
zamanında şırınga yapmak, cinsi yakınlıktan acizlikte veya bir ayıpla
reddedilmede bekârete bakmak avret mahalline bakmanın mubah olduğu yerlerdendir»
diye ziyade edilmiştir. Fetih.
Ben derim ki: Zina
eden zina ettiği kadının bekâretini iddia ederse, kadının bekâretine bakmak
mubahtır.
«Bir kimse recm
korkusundan ihsanı inkâr edip ilh...» Yani sahih nikâhla evlenip cinsi
yakınlıkta bulunduğunu inkâr etse.
«Üzerine bir
erkekle iki kadın «muhsandır» diye şehadet etseler ilh...»
Musannif bu
ifadesiyle biz Hanefilere göre; ihsanda kadınların şehadetinin makbul olduğuna
işaret etmiştir. Buna, İmam Züfer ve diğer üç mezhep imamı muhaliftir. İhsanın
şehadeti şahitlerin «bu kimse bir kadınla evlenip ona cinsi yakınlıkta
bulunmuştur» demeleridir. «Zevcesine cinsi yakınlıkta bulunmuştur» demeleri
İmam-ı Azam ile İmam Ebû Yusuf (Rh. A.)'a göre; kifayet eder. İmam Muhammed
(Rh.A.)'e göre; kifayet etmez. Bunun tamamı Zeyleî ve Fetih'dedir.
«Zevcesinin ondan
çocuğu olsa ilh...» Yani zevcenin doğurduğu çocuğun nesebinin zevcinden sabit
olmasıyla hükmetmek, zevcin zevcesine cinsi yakınlıkta bulunduğuna hükmetmektir.
Zeyleî.
«Müstağni olunur
ilh...» Yani zina edenlerden biri muhsan olup, diğeri muhsar olmadığında muhsan
olan recm olunur. Muhsan olmayan celd olunur.
Bir kimse
«recmedilmenin şartı ikisininde muhsan olmasıdır. Halbuki burada birisi.muhsan
değildir» diye sorarsa, buna «recmedilmenin şartı zevç ile zevceden her ikisinin
muhsan olmasıdır. Yoksa zina edenlerden her ikisinin de muhsan olması şart
değildir. Hatta muhsan olan bir erkek bir kadınla zina ettiğinde erkek
recmolunur. Sonra kadına bakılır. Eğer kadında erkek gibi muhsan ise o da
recmolunur, muhsana değil ise celd olunur. Muhsanolan erkeğin recmedilmesi için
zina ettiği kadının da muhsana olması şart değildir.
Velhasıl; zina eden
kadın ile erkekten ikisi de muhsan olurlarsa, recmolunurlar. İkisi de muhsan
olmazlarsa, celd olunurlar. Biri muhsan olup diğeri muhsan olmazsa, muhsan olan
recmolunur, diğeri celdolunur» diye cevap verilir.