05 Ekim 2012

ZİNA ÜZERİNE ŞEHADET VE O ŞEHADETTEN DÖNMEYE DÂİR MESELELER BEYANINDA BÂB


ZİNA ÜZERİNE ŞEHADET VE O ŞEHADETTEN DÖNMEYE DÂİR MESELELER BEYANINDA BÂB


METİN
Şahitlerin hasta olmaları, mesafenin uzak olması, yolun korkulu olması gibi bir özür olmaksızın bir takım kimseler uzun zaman önce haddi gerektiren bir suçun işlendiğine dair şahitlik yapsalar müttehem oldukları için şahitlikleri kabul edilmez, ancak kazf haddinde kul hakkı olduğu için şahitlikleri kabul edilir. Hırsızlıkta her ne kadar uzun zaman geçerse de hırsıza çalmış olduğu mal ödettirilir. Çünkü çalmış olduğu mal kul hakkı olduğu için tekaadüm-i zamanla düşmez. Bir kimse uzun zaman önce haddi gerektiren bir suçu işlediğini ikrar etse, töhmet bulunmadığı için kendisine had vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i bulunmadığı için kendisine had vurulur. Ancak içkide tekaadüm-i zamanla had vurulmaz. Nitekim yakında gelecektir ki içkinin tekaadüm-i zaman (bir hadisenin vukuundan itibaren bazı hallerde dâvanın bakılmasına şehadetin dinlenmesine mâni teşkil eden müddet)'ı içki içenin ağzının kokusunun gitmesiyle, içkiden başka hadlerdeki tekaadüm-i zaman ise bîr ayın geçmesiyle takdir edilmiştir. Esah olan budur.
Dört kimse tekaadüm-i zamanda yapılmış olan bir zinaya şehadet etseler bazı âlimlere göre; şahitlere kazf haddi vurulur. Bazı âlimlere göre; kazf Kaddi vurulmaz. Hâniyye'de de böyle zikredilmiştir.
Bir kimsenin gaib olan bir kadınla zina ettiğine dört kimse şehadet etseler o kimseye had vurulur. Ama gaib olan bir şahsın malını çaldığına şehadet etseler, o kimseye hırsızlık haddi tatbik edilmez. Çünkü hırsızlıkta dâva şart olup, zina da şart değildir.
Bir kimse bilmediği bir kadınla zina ettiğini ikrar etse, kendisine had vurulur. Eğer şahitler bir kimsenin bilmedikleri bir kadınla zînâ ettiğine şehadet etseler, o kimseye had vurulmaz. Çünkü o kadın o kimsenin zevcesi veya cariyesi olabilir. Nitekim kadına rızasıyla veya zorla zina yapılmasında yahut zina edildiği yerde şahitler ihtilâf etseler had vurulmaz. Zina edildiği yerde ihtilâf suretinde her ne kadar her bir zina üzerine dört şahit şehadet etse bile yine had vurulmaz. Çünkü her bir ferikin yalanları açıktır. Yani vakit bir olup mekanları uzak olursa, had vurulmaz. Eğer vakit bir olup mekanları yakın olursa, aralarını bulmak mümkün olacağı için şehadetleri kabul edilir. Şahitler küçük bir odanın iki köşesinde ihtilâf etseler bir köşesinde başlayıp hareketle diğer köşesine gitmeleri mümkün olacağı için istihsanen her ikisine de had vurulur. Şahidler bir kadının zinasına şehadet etseler halbuki kadın bakire yahut tenasül uzvunda kemik yahut tenasül uzvu bitişik olsa yahut şahitler fasık olsalar yahut dört şahidin şehadetlerine şahitlik etseler, her ne kadar bu şahitlerin şehadetinden sonra asıl şahitler şehadet etseler bile hiç bir kimseye had vurulmaz.
Keza: Tenasül uzvu kesilmiş olan kimsenin zinasına şehadet etseler yine hiç bir kimseyehad vurulmaz.
İZAH
«Zina üzerine şehadet ve o şehadetten dönme ilh...» Yukarda geçtiği üzere zina cinayeti ya ikrar ile veya şehadetle sabit olur. ikrar ile nasıl sabit olacağı yukarda geçmiştir. Zina hakkında şehadete gelince bunun şartları çok ağır olduğu için sübutu enderdir. Hatta Peygamberimiz (S.A.V.)'in Asr-ı Saadetlerinde ve Peygamberimiz (S.A.V.)'den sonra Ashab-ı Kiram devrinde zina cinayeti şehadetle sabit olmamıştır. Ancak ikrar ile sabit olmuştur.
«Müttehem olduktan için...» Çünkü hadlerde şahitlik yapan kimse şehadeti yapmakla setr arasında muhayyerdir, önce şehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiği için ise sonra şehadet etmesi hasedlik ve düşmanlık gibi fena bir ahlâktan dolayı yaptığı için müttehem olur. Eğer önce şehadeti tehir etmesi setri ihtiyar ettiği için değil ise şehadeti tehir etmesiyle fasık ve günahkâr olur. Fakat zinayı ikrar etmesi böyle değildir. Çünkü insan kendi nefsine düşman olmaz. Hidaye.
«Ancak kazf haddinde kul hakkı olduğu için şahitlikleri kabul edilir ilh...» Yani her ne kadar kazf haddinde Allah hakkı galip ise de tekaa-düm-i zaman şehadetin kabul edilmesine mâni olmaz.
Hidaye'de zikredilmiştir ki; zina haddi, içki haddi, hırsızlık haddi, hâlis Allah-ü Teâlâ'nın hakkıdır Hatta bu hadlerden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahihtir. Buna göre bu hadler hakkında uzun zaman sonra yapılan şahitlikler geçersizdir. Kendisine kazf (iftira) edilen kimseden ân defetmek bulunduğu için kazf haddinde kul hakkı vardır. Bundan dolayı kazfden ikrar edildikten sonra dönülmesi sahih olmaz. Kul haklarında yapılan şahitliklere tekaadüm-i zaman mâni değildir. Kazf haddinde dâva şart olduğu için şahitlerin şehadetlerini tehir etmeleri dâvanın bulunmaması üzerine hamlolunur. Bu yüzden şehadetlerini tehir etmeleriyle fişka nisbet edilmezler. Fakat hırsızlık hakkındaki şehadet böyle değildir. Hırsızlık haddi hâlis Allah hakkı olmakla had için dâva şart değildir. Dâva ancak çalınan malın alınması için şarttır. Hasılı hırsızlıkta had ve mal olmak üzere iki fiil vardır. Dâva çalınan malın alınması için şarttır, haddin lâzım olması için şart değildir. Bundan dolayı tekaadüm-i zamandan sonra dâva ile çalınan mal sabit olur. Çünkü tekaadüm-ı zamanla çalınan mal bâtıl olmayıp çalan kimseye ödettirilir, had böyle değildir. Yani tekaadüm-i zamanla hırsızlık haddi düşer.
«Çünkü çalmış olduğu mal kul hakkı olduğu için tekaadüm-i zamanla düşmez ilh...» Çünkü şehadetin tehiri dâvanın tehiri için olmakla şahitler fişka nisbet edilmezler. Eğer şahitler dâvanın tehiri için» şehadetlerini tehir etmemişlerse lâyık olan mal hakkındaki şehadetlerinin de kabul edilmemesidir. Fetih. Nehir.
«Ancak içkide tekaadüm-i zamanla had vurulmaz ilh...» Çünkü tekaadüm-i zaman İmam-ı Azam'la İmam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)'a göre; ikrarı iptal eder. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; iptal etmez. Bahır. Gâyetü'l-Beyân.
«Esah olan budur ilh...» Bilmiş ol ki tekaadüm-i zaman İmam-ı Azam'a göre; her asırda kaadının reyine bırakılmıştır. Fakat esah olan İmam Muhammed (Rh.A)'den rivayet edilendir ki tekaadûm-i zaman bir ay müddetle takdir edilmiştir. Bu İmam-ı Azam'la İmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)'dan rivayet edilmiştir. İmam Muhammed (Rh.A.) şarap içmedeki tekaadüm-i zamanı da bir ay ile takdir etmiştir. İmam-ı Azam'la İmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)'a göre; şarap içen kimsenin ağzının kokusunun gitmesiyle takdir edilmiştir. Bundan anlaşılır ki esah olan kavle göre, içkiden başka hadlerdeki tekaadüm-i zaman bir ay müddetle, içki haddinde ise ağızdaki kokunun gitmesiyle takdir edilmiştir.
«Bazı âlimlere göre kazf haddi vurulmaz ilh...» Ben derim ki: Mezhebin muhtar olan kavli budur. Çünkü Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde zikredilmiştir ki: Dört kimse bir şahsın uzun zaman önce zina yaptığına şehadet etseler, o şahsa onların şehadetleriyle zina haddi vurulmaz. Şahitlere de kazf haddi vurulmaz.
«Bir kimsenin gaib olan bir kadınla ilh...» Yani bir kimsenin gaib olan bir kadınla zina ettiğine dört kimse şehadet edip gaib olan kadını şahitler tanırlarsa, o kimseye had vurulur. Eğer gaib olan kadını şahitler tanımazlarsa, o kimseye had vurulmaz.
«Çünkü hırsızlıkta dâva şart olup ilh...» Yani dâva şehadetle amel edilmek için şarttır. Zira hırsızlığa şehadet, çalınan malın kendisinden çalınan kimsenin mülkü olduğuna şehadet etmek olduğu için dâvâsız şehadet kabul edilmez. Fakat dâva, kaadının yanında zinanın sübutu için şart değildir.
Bir kimse bilmediği bir kadınla zina ettiğini ikrar etse, kendisine had vurulur. Çünkü kendisinde şüphe 'bulunan kadın o kimseye gizil olmaz. O kimse kendi nefsi üzerine yalan olan bir şeyi ikrar etmeyeceği gibi şüpheli olan bir şeyi de kendi nefsi üzerine ikrar etmez. «Bilmediğim bir kadınla zina ettim» diye ikrar edince kadının haram olduğunda şüphe etmemiş olur. «Bilmediğim bir kadın» ifadesiyle ismini ve nesebini bilmediği bir kadın murad edilir.
«Nitekim kadına rızasıyla veya zorla zina yapılmasında yahut zina edildiği yerde ihtilâf etseler ilh...» Yani iki şahid bir kimsenin bir kadına zorla zina yaptığına, diğer iki şahid de kadının rızasıyla zina yaptığına şehadet etseler İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; her ikisine de had vurulmaz. İmameyn (Rh.Aleyhima)'e göre; erkeğe had vurulur. Çünkü şahitlerin hepsi erkeğin zina ettiğinde ittifak etmişlerdir. Ancak şahitlerden ikisi cinayetin ziyadeliğine şehadet etmişlerdir ki o da zorla yapmasıdır. İmam-ı Azam (R.A.)'ın delili bu iki çeşit zina olupher birinde şahitlerin hisabı olan dört şahit bulunmamıştır. Çünkü kadının rızasıyla olan zinasından başkadır. Bu itibarla erkeğe de had vurulmaz; Bir de kadının razı olması bu çirkin fiilde ikisinin ortak olmasını gerektirir. Kadına zorla zina edilmesi ise bu çirkin fiili yalnız erkeğin işlediğini gerektirir. Bu itibarla iki ayrı zina olmuş olup her birinde zina şahitlerinin nisabı olan dört şahit bulunmamış olur. Şahitlerin şehadet lafzıyla o kimseyi zinaya nisbet etmeleri sözlerini kazf olmaktan çıkarır. Tamamı Zeyleî'dedir.
«Yani vakit bir olup mekanları uzak olursa had vurulmaz ilh. .» Meselâ: İki kimse bir kadınla bir erkek «Kûfe'de zina etti» diye diğer iki kimse de aynı kadınla erkek aynı zamanda «Basra'da zina etti» diye şahitlik yapsalar kadınla erkeğe had vurulmaz. Hatta her iki grupta bulunan sahicilerin adedi dörder olsa bile yine kadınla erkeğe had vurulmaz. Çünkü bir vakitte birbirine uzak olan iki mekanda bir zina fiilinin vukuu mümkün değildir. Bu itibarla sekiz şahitten dördünün yalan olduğu kesindir.
«Hiç bir kimseye had vurulmaz ilh...» Yani metinde zikredilen üç meselede şahitlere de zina ile müttehem olan erkek ile kadına da had vurulmaz. Birinci meselede yani şahitler bir kadının zinasına şehadet etseler, halbuki kadın bakire yahut tenasül uzvunda kemik veya tenasül uzvu bitişik olsa zina bunların baki olmasıyla tahakkuk etmiyeceği için kadın ile erkeğe had vurulmaz. Çünkü ortaya yalan çıkmıştır. Şahitlere de had vurulmaz. Zira bir veya daha ziyade kadının sözüyle bunların sabit olması haddin düşürülmesinde delildir. Fakat haddin vâcib olmasında delil değildir.
İkinci meselede: Yani şahitler fasık olsalar yine kadın ile erkeğe had vurulmaz. Çünkü zinanın sübutu için şahitlerin adaletli olması şarttır. Şahitlere de had vurulmaz. Onların fasık oldukları gerek baştan bilinsin gerek sonra zahir olsun müsavidir. Çünkü fasık, fısk töhmetinden dolayı şehadeti eda etmesinde bir nevi kusur olsa bile şehadeti eda etmeye ve yüklenmeye hildir. Bundan dolayı fasıkın şehadeti ile hükmedilse, Hanefilerce hüküm geçerlidir. Binaenaleyh fasıkların şehadetiyle zina şüphesi sabit olur da kendilerinden had düşer. Bundan dolayı kazfeden kimse kendisine kazifde bulunduğu şahsın zina ettiğine dair dört fasık şahit getirse, kendisine kazf haddi vurulmaz.
Üçüncü meselede yani; dört şahidin şehadetine başka dört kimse kaadının huzuruna gidip şehadette bulunsalar kadın ile erkeğe ve şahitlerden hiç birine had vurulmaz. Çünkü hadlerde şehadet üzerine şehadet etmek caiz değildir. Şahitlik üzerine şahitlikde yalan olma şüphesi vardır. Şehadet üzerine şehadet eden şahitlere had vurulmaz. Çünkü kazf i hikaye eden kimse kazfedici değildir. Her ne kadar bu şahitlerin şehadetinden sonra asıl şahitler şehadet etseler bile asıl şahitlere de had vurulmaz. Çünkü bunların şehadeti üzerine şehadet edenlerin şahitlikleri reddedilmekle bir bakıma bunların şehadeti reddedilmiştir. Bu, hülasa olarak Bahır'dan alınmıştır.
METİN
Şahitler zinaya şehadet etseler fakat âmâ yahut çocuk yahut köle yahut mecnun yahut kâfir yahut kendilerine kazf haddi vurulmuş yahut biri köle yahut birine kazf haddi vurulmuş yahut üç kişi olsalar yahut had vurulduktan sonra şahitlerden birisinin bu zikredilenlerden biri olduğu ortaya çıksa, eğer makzûf (kendisine zina isnad edilen kimse) taleb ederse, şahitlere kazf haddi vurulur. Bu suretlerde, zina isnad ettikleri kimseye had vurulsa, meselâ celd olunmakla yaralansa, hatta bu yaradan ölse bile, diyeti hederdir. İmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir. Recm olunursa, ittifakla diyeti beytülmaldan ödenir.
Dört şahitten biri, recm olunduktan sonra, şehadetten dönse, dönmesiyle şehadeti kazfe çevrilmiş olduğundan yalnız kendisine kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini de öder. Recmden önce dönerse, dördüne de kazf haddi vurulur. Zina isnad ettikleri kimse, recmolunmaz. Çünkü hadler babında recmin yapılması hükmün tamamından olduğu için recm yapılmadan önce dönülmekle sanki recmle hüküm olunmadan önce dönülmüş gibi olur.
Zinaya şehadet eden şahitlerin adedi beş olup recmden sonra şehadetten dönen beşinci şahidin üzerine gerek had ve gerekse diyet ödeme gibi bir şey lâzım olmaz. Eğer beşinci ile beraber biri daha dönse, ikisine de kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini öderler. Eğer üçüncü de dönerse, diyetin dörtte birini de bu öder. Eğer beşi birden dönerse her biri diyetin beşte birini öder. Hâvi.
Şahitlerin şehadete ehil olmayan köle veya kâfir oldukları meydana çıkıp, bunların hür, müslüman ve adaletli olduklarını tezkiye eden kimse «ben kasden yalan söyledim» diyerek tezkiyesinden dönse, recmolunan kimsenin diyetini öder. Böyle olmazsa, diyet ittifakla beytülmaldan lâzım gelir. Şahitlere kazf haddi vurulmaz. Çünkü kendisine zina isnad edilen kimsenin ölmesiyle kazf haddi vereseye miras olarak kalmaz. Bahır. Nitekim bir kimse recmiyle emrolunan şahsı öldürüp şahitlerin şehadete ehil olmadıkları meydana çıksa, istihsanen öldüren kimse o şahsın diyetini öder. Diyeti ödemesi zahiren recm hükmünün sahih olma şüphesi mevcut olduğu içindir. Eğer kaadı emretmeden önce veya emredip şahitler tezkiye olunmadan önce öldürürse, kısas olunur. Nitekim kısasen öldürülmesine hükmolunan kimseyi bir şahıs öldürse, şahitler gerek köle olarak meydana çıksın gerekse çıkmasın o şahıs kısas edilir. Çünkü kaatili kısas ettirmek öldürülen kimsenin ve'isinin hakkıdır. Zeyleî'nin riddet bahsinde böyle zikredilmiştir.
İZAH
«Şahitlere kazf haddi vurulur ilh...» Yani aleyhine şahitlik yaptıktan kimseye zina haddivurulmaz. Çünkü aralarında şehadete ehil olmayan bulunduğu için yahut zina şahitlerinin nisabı olan dördü doldurmadıkları için zina sabit olmamıştır.
«İmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir ilh...» Yani İmameyn (Rh. Aleyhima)'e göre; yaranın diyeti beytülmaldan verilir. Çünkü celladın fiili kaadıya intikal eder. Kaadı müslümanlar namına çalıştığı için diyet onların mallarından vâcib olur. İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın delili celladın yaralama fiili kaadıya intikal etmez. Çünkü kaadı cellada yaralamasını emretmemiştir. Buna göre; diyeti celladın ödemesi icab eder. Fakat insanlar diyeti ödemekten korkarak hadleri yerine getirmekten çekinmesinler diye sahih olan kavle göre; diyet cellad üzerine de vâcib olmaz. Şahitler şehadetlerinden döndüklerinde de İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; yaranın diyetini ödemezler. İmameyn (Rh.Aleyhima)'e göre; öderler. Bunun tamamı Hidaye'yle Nehir'dedir.
Hidaye'nin bazı şerhlerinden naklen Azmiyye'de zikredilmiştir ki: Erş (yaranın diyetin)'in bilinmesi: Had vurulan kimse bu yaranın eserinden salim bir köle olarak kıymeti takdir edilir. Sonra bu yara eseri kendisinde bulunduğu halde kıymeti takdir edilir. Yara eseriyle kıymetinden ne kadar noksan olursa, o kadar miktar yaranın diyeti olmuş olur. Meselâ: Yaranın eserinden salim olduğunda kıymeti bin dirhem yaranın eseriyle dokuz yüz dirhem olsa yaranın diyeti yüz dirhem olmuş olur. Bu yüz dirhem şahitlerden alınır.
Yalnız kendisine kazf haddi vurulur, diğerlerinin şehadetleri baki olduğu için onlara kazf haddi vurulmaz.
Ve diyetin dörtte birini de öder. Çünkü onun şehadetiyle diyetin dörtte biri telef olmuştur. Şahitlerin hepsi dönse diyetin hepsini öderler.
Recmden önce dönerse, dördüne de kazf haddi vurulur. Gerek kaadı recmle hükmetmeden önce olsun, gerekse sonra olsun kazf haddi vurulması hususunda müsavidir. Kaadı recmle hükmetmeden önce şahitlerin hepsine kazf haddinin vurulması üç imamımızın kavlidir. Çünkü şahitler kazf etmişlerdir. Kaadı recmle hükmettikten sonra şahitlerin hepsine kazf haddinin vurulması İmam-ı Azam'la İmam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)'un kavlidir. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; yalnız şehadetten dönene kazf haddi vurulur. Çünkü şehadet kaadımn hükmüyle kuvvetlenmiş olup ancak dönenin hakkındaki şehadet bozulmuş olur. İmam-ı Azam'la imam Ebû Yusuf (Rh. Aleyhima)'un delili recmetmek de hükmün tamamındandır. Bundan dolayı aleyhine şahitlik yaptıkları kimseden zina haddi düşer.
Eğer beşinci ile beraber biri daha dönse, ikisine de kazf haddi vurulur ve diyetin dörtte birini öderler. Kazf haddinin vurulması bunlar hakkında recmle hüküm bozulmuş olduğu içindir. Diyetin dörtte birini ödemeye gelince bunda dönenlerin adedi değil geri kalanların adedi muteberdir. Buna göre geriye üç kişi kalmakla diyetin dörtte üçü kalmış olur. Binaenaleyhşehadetten dönen bu iki kimseye diyetin dörtte biri lâzım olur.
Eğer bir kimse «beşinci şahid döndüğünde kendisine birşey lâzım olmadı da dördüncü şahidin dönmesiyle kendisine had ile diyet ikisi birden lâzım olmasına sebeb nedir?» diye sorarsa, buna «kendisinden şehadeti sebebiyle had ile ödemeyi gerektiren kazf ve telef etme bulunmuştur. Ancak tek başına şehadetten dönmesinde kendisine bir şeyin vâcib olmadığı kendileriyle hakkın sabit olduğu dört şahit baki kaldığı içindir. Dördüncü şahidin de şehadetten dönmesiyle o mâni zail olmakla vücub meydana çıkmış olur» diye cevap verilir. Zeyleî.
«Tezkiye eden kimse ilh...» Musannif «tezkiye eden kimse» yi müfred olarak zikretmiştir. Çünkü tezkiyede adet şart değildir. Yani şahitleri tezkiye eden kimse tezkiyesinden dönerse, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; recmedilen kimsenin diyeti bunun malından alınır, beytülmaldan alınmaz. Çünkü şahitlerin şehadeti tezkiye sebebiyle hüccet olur. Buna göre şehadet illetin illeti mânâsında olur da hüküm kendisine izafe edilir. İmameyn (Rh.Aleyhima) buna muhaliftir.
«Bunların hür, müslüman ve adaletli olduklarını ilh.» Yani tezkiye eden kimse şahitlerin hür, müslüman ve adaletli olduklarını haber verip sonra «ben kasden yalan söyledim» diyerek tezkiyesinden dönse, recm olunan şahsın diyetini öder. Eğer tezkiye eden «şahitler hürdür, müslümandır, âdildir» diye haber verirse, bu ifadesi tezkiye olur. Eğer tezkiye eden şahitler «âdildir» diye haber verse, sonra onların köle olduğu meydana çıksa tezkiye eden ittifakla recmedilen kimsenin diyetini ödemez. Çünkü bu ifade tezkiye değildir. Bu kadarla iktifa ettiği için kaadı hata etmiştir. Bahır.
«Böyle olmazsa ilh...» Yani tezkiye eden kimse «şahitler hürdür ve müslümandır» diyerek tezkiyesi üzere sabit olup veya «ben hata ettim» derse diyet ittifakla beytülmaldan lâzım olur.
«Kazf haddi vereseye miras olarak kalmaz ilh...» Zira şahitler diri olan kimseye kazfetmişlerdir, o da ölmüştür. O kimse ölünce kazf haddi miras olarak vereseye intikal etmez. Buna «dört şahitten bin, recm olunduktan sonra şehadetten dönse, dönmesiyle şehadeti kazfe çevrilir» diye itiraz edilemez. Çünkü bu meselede şehadet muteber olduktan sonra bozulmuştur ve bozulduğu anda kazf olmuştur, yoksa kazf miras olarak vereseye intikal etmiş değildir.
Nitekim bir kimse recmiyle emrolunan şahsı öldürüp şahitlerin şehadete ehil olmadıkları meydana çıksa, istihsanen öldüren kimse o şahsın diyetini öder. Eğer şahitler böyle çıkmazsa, öldüren kimse üzerine bir şey lâzım gelmez. Ancak kaadının önüne geçtiği için ta'zir edilir. Eğer şahitlerin şehadete ehil olmadıkları meydana çıkarsa, öldüren kimse diyeti kendi malından öder. Çünkü o kimse o şahsı kasden öldürmüştür. Âkılesi İse kasdenöldürmede diyeti ödemez. Kaatil diyeti taksitle üç senede öder. Çünkü diyet bizzat öldürme sebebiyle vâcib olduğu için diğer diyetler gibi müeccel olarak vâcib olur. Diyetin öldüren üzerine vâcib olması istihsanendir. Kıyas ise kısasın vâcib olmasıdır. Çünkü o kimse emredilmediği halde öldürülmesi lâzım olmayan şahsı amden öldürmüştür. Çünkü kaadı recrnedilmesini emretmiştir, öldürülmesini emretmemiştir. Buna göre öldüren kimsenin fiili kaadıya intikal etmiş olmaz.
Diyeti ödemesi zahiren recm hükmünün sahih olma şüphesi mevcut olduğu içindir. Yani bu kimse o şahsı öldürdüğü vakit recmle hükmedilmesi zahiren sahih olduğu için öldürülmesinin mubah olma şüphesini îrâs etmiştir.
«Kısas olunur ilh...» Yani amden öldürdüğünde kısas olunur, hataen öldürürse, diyetinin üç senede ödenmesi âkılesi üzerine vâcib olur. Bahır.
METİN
Kaadı bir kimsenin recmiyle hükmedip şahitleri tezkiye etmeden onun öldürülmesini bir şahsa emredip o şahıs da onu recmetse, sonra şahitlerin köle olduğu anlaşılsa, recmedilen kimsenin diyeti beytülmal-dûn lâzım gelir. Çünkü o şahıs o kimseyi kaadının emriyle öldürdüğü için onun öldürme fiili kaadıya intikal etmiş olur. Zinaya şehadet eden şahitler «biz kasden baktık» deseler şahadetleri kabul edilir. Çünkü şehadeti tahammül (yüklenmek) için bakmak mubahtır. Ancak «telezzüz için baktık» derlerse, fasık olduklarından şahadetleri kabul edilmez. Bir kimse recm Korkusundan ihsanı inkâr edip üzerine bir erkekle iki kadın «muhsandır» diye şehadet etseler yahut zinadan Önce zevcesinin ondan çocuğu olsa recm olunur.
Zevc, zevcesiyle halvet (cinsi yakınlığa mâni bir şey bulunmadığı halde tenha bir yer) de bulunup sonra onu boşayıp ve «ona cinsi yakınlıkta bulundum» deyip zevcesi cinsi yakınlığı inkâr etse, «ikrar hüccet-i kaasıradır» diye takrir edildiği için zevç ikrarı sebebiyle muhsan olur, zevcesi ise muhsana olmaz. Bu meselede birinin muhsan olup diğerinin olmadığı gibi boşandıktan sonra kendisine zina yapılan kadın «ben hıristiyandım» deyip zevç «müslümandı» dese muhsan recm olunur, muhsan olmayan celd olunur. Sarihin bu açıklamasıyla «metin nüshalarının bazısında zina edenlerden biri muhsan olursa, herbirine kendi hadleri vurulur» diye zikredilen ifadesinden müstağni olunur.
Bir kimse bir kadınla velisinin izni olmaksızın.evlenip ona cinsi yakınlıkta bulunsa. İmam Ebû Yusuf (R.A.)'a göre; hilaf şüphesi bulunduğu için muhsan olmaz. Çünkü imam Şafiî (R.A.)'ye göre; bu nikâh bâtıldır.
İZAH
Recmedilen kimsenin diyeti beytülmaldan lâzım gelir. Bahir sahibi «diyet derhal mı alınır, yoksa müeccel olarak mı alınır? görmedim» demiştir.
Onun öldürme fiili kaadıya intikal etmiş olur. Çünkü recmeden kimse kaadının emrettiğini yapmıştır. Kaadının 'emrinin sahih olmadığı meydana çıkınca o şahsın öldürme fiili kaadıya intikal etmiş olur. Çünkü kaadı müslümanlar namına çalıştığı için diyet ve ödemeler onların mallarından vâcib olur. Eğer o şahıs o kimseyi recmle değil başka bir şekille öldürse, hüküm böyle değildir. Çünkü o şahıs kaadının emrettiğini yapmadığından öldürme fiili kaadıya intikal etmiş olmaz.
«Çünkü şehadeti tahammül (yüklenme) için bakmak mubahtır ilh...» Şahitlerin bakması mubah olduğu gibi ebenin, kadınları ve erkekleri sünnet edenin, doktorun başkasının avret mahalline bakmaları mubahtır.
Hulâsa'da «hacet zamanında şırınga yapmak, cinsi yakınlıktan acizlikte veya bir ayıpla reddedilmede bekârete bakmak avret mahalline bakmanın mubah olduğu yerlerdendir» diye ziyade edilmiştir. Fetih.
Ben derim ki: Zina eden zina ettiği kadının bekâretini iddia ederse, kadının bekâretine bakmak mubahtır.
«Bir kimse recm korkusundan ihsanı inkâr edip ilh...» Yani sahih nikâhla evlenip cinsi yakınlıkta bulunduğunu inkâr etse.
«Üzerine bir erkekle iki kadın «muhsandır» diye şehadet etseler ilh...»
Musannif bu ifadesiyle biz Hanefilere göre; ihsanda kadınların şehadetinin makbul olduğuna işaret etmiştir. Buna, İmam Züfer ve diğer üç mezhep imamı muhaliftir. İhsanın şehadeti şahitlerin «bu kimse bir kadınla evlenip ona cinsi yakınlıkta bulunmuştur» demeleridir. «Zevcesine cinsi yakınlıkta bulunmuştur» demeleri İmam-ı Azam ile İmam Ebû Yusuf (Rh. A.)'a göre; kifayet eder. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; kifayet etmez. Bunun tamamı Zeyleî ve Fetih'dedir.
«Zevcesinin ondan çocuğu olsa ilh...» Yani zevcenin doğurduğu çocuğun nesebinin zevcinden sabit olmasıyla hükmetmek, zevcin zevcesine cinsi yakınlıkta bulunduğuna hükmetmektir. Zeyleî.
«Müstağni olunur ilh...» Yani zina edenlerden biri muhsan olup, diğeri muhsar olmadığında muhsan olan recm olunur. Muhsan olmayan celd olunur.
Bir kimse «recmedilmenin şartı ikisininde muhsan olmasıdır. Halbuki burada birisi.muhsan değildir» diye sorarsa, buna «recmedilmenin şartı zevç ile zevceden her ikisinin muhsan olmasıdır. Yoksa zina edenlerden her ikisinin de muhsan olması şart değildir. Hatta muhsan olan bir erkek bir kadınla zina ettiğinde erkek recmolunur. Sonra kadına bakılır. Eğer kadında erkek gibi muhsan ise o da recmolunur, muhsana değil ise celd olunur. Muhsanolan erkeğin recmedilmesi için zina ettiği kadının da muhsana olması şart değildir.
Velhasıl; zina eden kadın ile erkekten ikisi de muhsan olurlarsa, recmolunurlar. İkisi de muhsan olmazlarsa, celd olunurlar. Biri muhsan olup diğeri muhsan olmazsa, muhsan olan recmolunur, diğeri celdolunur» diye cevap verilir. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...