05 Ekim 2012

ZİNA HADDİNİ GEREKTİREN VE HADİS-İ ŞERİFE BİNAEN ŞÜBHENİN KIYAMI VAKTİNDE HADDİ GEREKTİRMEYEN CİNSİ YAKINLIĞIN HÜKÜMLERİ BÂBI



ZİNA HADDİNİ GEREKTİREN VE HADİS-İ ŞERİFE BİNAEN ŞÜBHENİN KIYAMI VAKTİNDE HADDİ GEREKTİRMEYEN CİNSİ YAKINLIĞIN HÜKÜMLERİ BÂBI

METİN
Peygamberimiz (SAV.) bir hadis-i şeriflerinde: «Hadleri, gücünüz yettiği kadar düşürmeye çalışınız.» buyurmuşlardır. Şüphe; gerçekte sabit olmadığı halde sabite benzeyen şeydir. Şüphe, üç nevidir. Birinci nevi mahalde olan hüküm şüphesi, ikinci nevi' fiilde olan şübhelenme şüphesi, üçüncü nevi akidde olan şüphedir. Gerçek olan akidde olan şüphenin iki evvelki neviye dahil olmasıdır. İnşaallâh biz onu yakında inceleriz.
Buna göre zina eden bir kimse, zinasının şüphe ile olduğunu iddia edip şahit getirse, şahitleri kabul edilir ve had düşer. Keza mücerred şüphe davasıyla da had düşer. Fakat ikrah (zorla yaptırıldığına dair olan) dâvasında şahit getirmesi lâzımdır. Çünkü ikrah dâvası başkasının fiilini dâva olduğu için şahitle sûbutu lâzım olur.
Mahalde yani mülkde şüphe ile had lâzım olmaz. Bu mahalde olan şüpheye «hüküm şüphesi» de denir. Yani mahallin helâl olduğuna dair şer'î bir hüküm şüphesi sabit olmuştur. Bu takdirde, cinsi yakınlıkta bulunan kimse, her ne kadar haram olduğunu zannederse de bu mahalde olan şüpheden dolayı kendisine zina haddi vurulmaz. Meselâ: Bir kimse oğlunun, ne kadar aşağı inerse insin oğlunun oğlunun cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, oğlu hayatta olsa bile kendisine zina haddi vurulmaz. Fetih. Çünkü Peygamberimiz (SAV.)'in :
«Sen de, malın da babana aidsiniz.» hadis-i şerifi bu hususta bir delil teşkil etmektedir. Bu delile bakarak çocuğun malı babasına ait olmuş olur. Bu cihetle bir mülk şüphesi bulunmuştur. Bu şüphe ise haddin düşmesi için kâfidir.
Bir kimse kinaye lâfızlarıyla boşa m iş olduğu zevcesinin iddetinde ona cinsi yakınlıkta bulunsa ve kinaye her ne kadar mal karşılığında olmayan hulû olup üç talâka niyet etse bile Kendisine zina haddi vurulmaz, Çünkü Hz. Ömer (RA.) «kinaye lâfızlarıyla vâki olan talâk ric'i talâktır» demiştir,
Satmış yahut mehir olarak vermiş, henüz satın alana veya zevcesine teslim etmemiş olduğu cariyeye yahut fasid satışla teslim ettiği cariyeye yahut ortaklardan biri' ortak olan cariyeye yahut mükâtebinin cariyesine yahut kendisine ticaret için izin verilmiş fakat malını ve şahsını borç kaplamış kölesinin cariyesine yahut müslüman memleketine getirildikten sonra veya getirilmeden önce ganimet olan cariyeye yahut istibra (âdet görerek temizlenme) dan önce cariyesine yahut satın alan için muhayyerlik olan cariyeye yahut süt kızkardeşi olan cariyesine cinsi yakınlıkta bulunan kimseye zina haddi vurulmaz. Mürted olmakla veya zevcinin başka karısından olan oğlunun cinsi yakınlığına itaat etmekle veya zevcin zevcesinin anası veya zevcesinin başka kocadan- olan üvey kızına cinsi yakınlıktabulunmakla veya kendisine haram olan zevcesine cinsi yakınlıkta bulunan kimseye de zina haddi vurulmaz. Çünkü imamlardan zevcenin mürted olmasıyla, üvey oğlunun fena hareketine itaat etmesiyle, zevcin «kayınvalidesine veya üvey kızına cinsi yakınlıkta bulunmasıyla zevcesinin haram olmayacağını söyleyen vardır. Mahalde şüphe olan yerler yalnız bu sayılanlardan ibaret değildir. Nitekim tetebbu erbabına gizli değildir ki; mahalde olan şüpheyi altı yere hasreden kimselerin iddiaları memnudur.
İZAH
«Bir hadis-i şeriflerinde ilh...» Yani şüphe bulunduğunda had sabit olmaz. Bu hadis-i şerif hakkında Zahirîlerden bazıları «merfu olarak sabit değildir» diye taanda bulunmuşlardır. Bunlara «vâcib sabit olduktan sonra şüphe ile düşmesi aklın muktezasma muhalif olduğundan hadis-i şerif için merfu hükmü vardır» diye cevap verilir. Bütün İslâm memleketlerindeki fukahanın şüphe ile haddin düşeceğine dair lamalarında da kifayet vardır. Bundan dolayı bazıları «hadis-i şerif muttefekun aleyh'dir. Bu hadis-i şerifi ümmet-i Muhammed kabul etmişlerdir» demişlerdir.
«Mahalde ilh...» Yani: Kendisine çirişi yakınlıkta bulunulan kadında olan şüphedir. İlerde gelecek olan mülk lâfzı da memlûk (mülk olunan) manasınadır.
«Şahit getirse ilh...» Yani zina ettiği kadının oğlunun cariyesi veya annesi ile babasından birisinin cariyesi olduğuna şahit getirse, kendisine zina haddi vurulmaz.
«Fakat ikrah dâvasında şahit getirmesi lâzımdır ilh...» Ben derim ki: ikrah, zina fiilini zina olmaktan çıkarmaz, ikrah her ne kadar zina günâhını düşürmese bile haddi düşüren bir özürdür. Nitekim ikrah ile öldürmeden dolayı kısas düşer. Fakat öldürme günâhı düşmez. Buna göre bir kimse ikrah ile zina yaptığını dâva etse mücerred dâva etmesiyle sözü kabul edilmez. Fakat diğer üç şüpheden bir şüphe bulunduğunu dâva etse, şahitsiz sözü kabul edilir. Çünkü bu kimse haddi icap eden sebebi inkâr etmektedir. Meselâ: Bir kadına cinsi yakınlıkta bulunan bir kimsenin, o kadının zevcesi olduğunu yahut oğlunun cariyesi olduğunu dâva etmesi bu cinsi yakınlığın mülkten veya mülk şüphesinden hâli olduğunu inkâr etmesidir. Bundan dolayı şahitsiz sözü kabul edilir. Bundan anlaşılan zinayı ikrahla yaptığını iddia ettiğinde ikrahla yaptığına dair kendisinden şahit istenmesi, zinası şehadetle sabit olmasına mahsustur.
«Mahalde yani mülkte şüphe ile had lazım olmaz İlh...» Yukarıda geçtiği üzere mahal ile murad kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadındır. Mülk şüphesi: Mahalde sabit olan şüphedir ki helâl olduğunu men eden delil bulunduğu halde bundan kat-ı nazar edilerek mücerred hürmete münafi görülen bir delilin mevcudiyetinden neşet eder. Nehir. Kuhistânî.
Hâsılı mahallin helâl olduğunu isbat eden bir delil bulunduğu halde buna muarız helâlolduğunu men eden başka bir delil de bulunduğu için mahallin helâl olmasında şüphe vaki olmuştur.
Zeylaî «mahalde bulunan şüphe sebebiyle her ne kadar cinsi yakınlıkta bulunan kimse haram olduğunu bilerek bu işi işlese bile kendisine had vurulmaz. Çünkü şüphe kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadında olunca bir bakıma kadında mülk sabit olur da bununla beraber zina ismi baki kalmamış olur. Binaenaleyh mahalde olan şüphede mutlak surette had lâzım gelmez» demiştir.
«Bu mahalde olan şüpheye «hüküm şüphesi» de denir ilh...» Yani mahallin helâl olduğuna dair şer'! bir hüküm sabit olduğu cihetle buna «Şüphe-i hükmiyye» de denilir.
«Kinaye her ne kadar mal karşılığında olmayan hulû olup ilh...» Sarih, hulû'nun mal karşılığında olmamasıyla kayıtladı. Çünkü hulû mal karşılığında olursa, mahalde olan şüphe nevinden olmayıp bilâkis fiilde olan şüphelenme şüphesi kısmından olur. Bu takdirde had ancak helâl zannedildiğinde düşer. Zira mal karşılığında yapılan hulû'un ric'i talâk olduğunu hiç bir kimse söylememiştir. Ancak Eshab-ı Kiram (R.A.) hulû ile olan ayrılığın fesh mi yoksa bain talâk mı olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Gerek fesh gerekse bain talâk olsun her iki halde de hürmet sabittir. Bununla, mal karşılığında boşanmış kadını şüphe-i hükmiyye nevinden sayan kimsenin hata ettiği anlaşılmıştır. Fethü'l-Kadir'de tahkik edilenin hülasası budur.
Hidâye'de «icmâ ile hürmet sabit olduğu için mal karşılığında boşanmış kadın üç talâkla boşanmış kadın gibidir» diye zikredilen buna şehadet etmektedir. Bedâyi'den naklen Bahır'da da böyle zikredilmiştir.
Çamiu'n-Nesefî'de «hulû ile boşamış olduğu zevcesine iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunan kimse her ne kadar cinsi yakınlığın haram olduğunu bilse bile, Eshab-ı Kiram (R.A.) hulû ile vâki olan talâkın bain olup olmamasında ihtilâf ettikleri için kendisine had lâzım gelmez» diye zikredilen mal karşılığında olmayan hulû üzerine hamlolunur. Nitekim Mücteba'da «hulû ile boşanmış kadın icmâ ile kocasına haram olduğu için lâyık olan üç talâkla boşanmış kadın gibi olmasıdır» diye zikredilen ise - Camiu'n-Nesefî ile Mücteba'nın kelâmlarının arasını bulmak için - mal karşılığında olan hulû üzerine hamledilmiştir.
«Üç talâka niyet etse bile ilh...» Yani bir kimse kinaye ile boşamış olduğu karısına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunup her ne kadar «haram olduğunu bilerek bu işi yaptım» deste bile ihtilâf olduğu için kendisine zina haddi vurulmaz. Çünkü, biz Hanefilere göre; kendisi ile amel edilmese bile muhalifin delili mevcuttur. Fetih.
«Henüz satın alana veya zevcesine teslim etmemiş olduğu cariyeye ilh...» Yani bir kimse cariyesini satıp satın alana teslim etmeden ona cinsi yakınlıkta bulunsa veya cariyesini zevcesine mehir olarak verip teslim etmeden ona cinsi yakınlıkta bulunsa kendisine zinahaddi vurulmaz. Çünkü bu cariyeler satan kimsenin veya zevcin garantisi altında bulundukları için teslim etmeden önce helak olsalar, kendi mülkleri olarak helak olmuş olurlar. Bu cihetle sanki mülkünde bulunan cariyeye cinsi yakınlıkta bulunmuş gibi olduğu için şüphe vâki olmuştur. Zeylai.
«Ortaklardan biri ortak olan cariyeye ilh...» Çünkü o cariyenin bir kısmına mâlik olduğu sabit olduğundan bunda şüphenin bulunduğu acıktır. Bu, cariyeyi ortaklardan biri âzâd etmediği takdirdedir. Eğer ortaklardan biri cariyeyi âzâd ederse, bu husustaki tafsilat Haniyye'de zikredilmiştir. Zeylaî.
«Mükâtebinin cariyesine yahut ticaret için izin verilmiş ilh...» Çünkü kölesinin kazancında efendinin hakkı olduğu için efendi mükâtebinin veya ticaret için izin vermiş olduğu borçlu bulunan kölesinin cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, şüphe bulunduğu için kendisine zina haddi vurulmaz. Eğer ticaret için izin vermiş olduğu kölesi borçlu olmazsa, kazancı efendisinindir.
«Ganimet olan cariyeye ilh...» Yani ganimet cariyeleri İslâm memleketine getirilip taksim edilmezden önce ganimet alacaklardan birisi ganimet cariyelerinden birine cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Nitekim Bedayi'den naklen Bahır'da böyle zikredilmiştir. Gâye'den naklen hırsızlık bahsinde zikredilmiştir ki; bir kimse ganimetten mal çalsa her ne kadar ganimette hakkı bulunmasa bile ganimet malı aslen mubah olmakla şüphe bulunduğu için eli kesilmez. Lâyık olan burada da mutlak yani ganimet cariyelerine cinsi yakınlıkta bulunan gerek ganimet alacaklardan olsun gerek olmasın kendisine zina haddinin vurulmasıdır.
Ben derim ki; Aslen mubah olan, İslâm memleketinde av ve ot gibi kıymetsiz ve mubah olarak bulunan şeydir. Binaenaleyh böyle kıymetsiz mubah şeyler bir kimsenin mülkü olup hatta muhraz olan yerden çalınsa bile çalanın eli kesilmez. Ganimet cariyesi böyle değildir. Eğer böyle olsa ganimet cariyeleri İslâm memleketine getirilip taksim edildikten sonra calınsa bile çalanın elinin kesilmemesi ve ona zina edene had vurulmaması lâzım gelirdi.
«İstibradan önce cariyesine ilh...» Bu mesele Fetih'in ziyade ettiği meselelerdendir.
Fetih'de zikredilmiştir ki; bir kimsenin yeni satın aldığı cariyede mülkü her bakımdan tamdır. Ancak nesebin karışma korkusu bulunduğu için istibradan önce ona cinsi yakınlıkta bulunmaktan men olunmuştur. Söz, mülkte olan şüphe için haddin düştüğü haram olan cinsi yakınlıktadır. Burada ise mülk hakikaten mevcuttur. Binaenaleyh bir kimsenin yeni satın aldığı cariyesine istibra (gebe olmadığına kanaat getirmek için bir âdet görünceye kadar ona yaklaşmaktan çekinme) den önce yaklaşması, hayz, nifas, oruçlu veya ihramlı iken zevcesine cinsi yakınlıkta bulunması gibidir. Mülk mevcud olmakla hayz ve nifashalinde eza, oruçlu veya ihramlı iken ibadeti ifsad bulunduğu için, bu hallerde cinsi yakınlıktan men edilmiştir.
«Satın alan için muhayyerlik olan cariyeye ilh...» Yani satın alan için muhayyerlik bulunan cariyeye satan kimse cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz.
Sarih «muhhayerlik satın alan için olursa» diye zikretti. Çünkü muhayyerlik satan için olup satan sattığı cariyesine cinsi yakınlıkta bulunursa, mülkü baki olduğu için kendisine evleviyetle zina haddi vurulmaz. Muhayyerlik satın alan için olduğundan satılan cariye satanın mülkünden tamamıyla çıkmış olmaz. Bahir.
Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse kendisi muhayyer olmak üzere cariyesini satıp da satın alan ona cinsi yakınlıkta bulunsa veya muhayyerlik satın alan için olmak üzere cariyesini satıp da ona cinsi yakınlıkta bulunsa, cinsi yakınlığın haram olduğunu bilsinler veya bitmesinler kendilerine zina haddi vurulmaz.
«Süt kızkardeşi olan cariyesine ilh...» Ben derim ki! mecusi olan cariyesine nikâhı altında bulunan karısının kızkardeşi olan cariyesine cinsi yakınlıkta bulunan kimseye de zina haddi vurulmaz. Çünkü mecusi olan cariyesiyle karısının kızkardeşi olan cariyesinin haram olmaları ebedi olmamakla beraber aynı zamanda onlara mâlikdir.
«Zevcesinin haram olmayacağını söyleyen vardır ilh...» Yani mürtedlik ve mürtedilikten sonra zikredilenlerle zevcenin zevcine haram olmayacağını söyleyen âlimler vardır. Mürtedliğe gelince nikâh bahsinde geçtiği üzere Belh âlimleri «zevcenin mürted olmasıyla firkat vâki olmaz» diye fetva vermişlerdir, imam Şafiî'ye göre; bir kadın üvey oğluyla zina ettiğinde kocasından boş olmadığı gibi bir erkek de kayınvalidesiyle veya üvey kızıyla zina ettiğinde karısı boş olmaz,
METİN
Mahalde olan şüphede had lâzım olmadığı gibi fiilde olan şüphede de cinsi yakınlıkta bulunan kimse bu cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannederse, had lâzım olmaz. Bu fiilde olan şüpheye «şüphe-i iştibah: Helâl olmasında şüphelenen Kimse hakkında olan şüphe» de denilir. Bu fena fiili irtikab eden kimseden haddin düşmesinde muteber olan, gerçekte her ne kadar bu kimse bu fena fiilin helâl olduğunu zannetmese bile «helâl olduğunu zannetim» diye dâva etmesine göredir. Bu fena fiili irtikab eden erkekle kadından her ikisi birden bu fena fiilin haram olduğunu bildiklerini ikrar etmedikçe yalnız birisi «helâl olduğunu zannettim» diye dâva etse, ikisine de zina haddi vurulmaz. Fiilde olan şüpheye misal; bir kimsenin her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın ana veya babasının cariyesine yahut bir anda üç talâkla boşamış olduğu zevcesine iddet içinde yahut zevcesinin cariyesine yahut efendisinin cariyesine cinsi yakınlıkta bulunmasıdır. Hudud bahsinin rivayetinde rehinolarak aldığı cariyeye cinsi yakınlıkta bulunsa muhtar olan kavle göre kendisine zina haddi vurulmaz. Zeylai.
Hidaye'de zikredilmiştir ki; rehin vermek için bir cariyeyi iâre alan kimse rehin olarak alan kimse gibidir.
Kira ile tutulan, gasbolunan cariyenin hükmü ilerde gelecektir. Lâyık olan bir kimseye vakfolunan cariye, rehin olarak verilen cariye gibidir ki. helâl olduğunu zannederek cinsi yakınlıkta bulunursa, zina haddi vurulmaz. Bir kimse mal karşılığında boşamış yahut esah olan kavil üzere hulû olunan karısına iddet içinde yahut âzâd etmiş olduğu ümm-i veledine iddet içinde cinsî yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz.
Mahalde olan şüphede cinsî yakınlıkta bulunan kimse «çocuğun nesebi bendendir» diye dâva ederse, neseb kendisinden sabit olur. Fiilde olan şüphede neseb kendisinde sabit olmaz. Çünkü bu tam zinadır. Ancak fiilde olan şüphe üç talâkla boşadığı zevcesi iki seneden az müddette doğurursa, çocuğun talâktan önce olmasına hamledilerek neseb cinsi yakınlıkta bulunan kimseden sabit olur. Eğer iki seneden ziyada müddette doğurursa, neseb ancak cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin «çocuk bendendir» diye davasıyla sabit olur. Nitekim bu bahsin tafsili nesebin sübutu babında geçmiştir.
Keza: Hulû olunan yahut mal Karşılığında boşanan ve iddet beklerken kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadının çocuğunun nesebi evleviyetle sabit olur. Ancak bunlarda talâkın üçten az olması lâzımdır. Bir kimsenin gerçekte zevcesi değilken kadınların «bu kadın senin zevcendir» demeleriyle kendisin zifaf olunan kadına onların haberlerine itimat ederek cinsi yakınlıkta bulunmasından hasıl olan çocuğun nesebi, cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin «bu çocuğun nesebi bendendir» diye davasıyla sabit olur. Bahır.
İZAH
«Fiilde olan şüphede de ilh...» Yani cinsi yakınlıkta olan şüphedir.Şöyle ki şüphe cinsi yakınlığın haram olmasındadır, yoksa kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadın da değildir. Çünkü fiilde olan şüphede kadının haram olması kesindir.
«Helâl olmasında şüphelenen kimse hakkında olan şüphe ilh...» Yani bir kimse cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannederse o işte şüphe etmiş olur. Bundan dolayı Fetih'te «şüphe, bir şeyin helâl veya haram olduğunda şüphe eden kimse hakkında tahakkuk eder. Çünkü helâl olduğunu ifade eden delil olmayınca delil olmayan şey delil zannedilmiştir. Meselâ: Bir kimsenin zevcesinin cariyesinin kendisine hizmet etmesi helâl olduğu için ona cinsi yakınlıkta bulunmanın da helâl olduğunu zannetmesidir. Helâl zannedilmesi mutlaka lâzımdır, helâl zannedilmezse, asla şüphe bulunmaz» diye zikredilmiştir.
«Bu cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannederse ilh...» Yani helâl olduğunu zannetmekşüphenin kendisidir. Çünkü bundan başka kendisiyle şüphe sabit olacak delil yoktur. Helâl olduğunu zannetmezse, asla şüphe bulunmaz. Fakat mahalde olan şüphe böyle değildir. Çünkü oradaki şüphe mahallin helâl olmasının delilinden ileri gelmektedir. Buna göre; mahalde olan şüphede helâl zannetmeye hacet yoktur. Bundan dolayı mahalli (kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadın) in helâl olduğunu zannetsin zannetmesin kendisine zina haddi vurulmaz.
«"Helâl olduğunu zannettim" diye dâva etmesine göredir ilh...» Yani zannın kendisine göre değildir. Çünkü her ne kadar cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannetse bile dâva etmediği takdirde kendisine zina haddi vurulur. Her ne kadar cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannetmese bite «helâl olduğunu zannettim» diye dâva ederse, kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat gizli değildir ki; zan kalbe ait bir iş olup kaadı bunu ancak sahibinin dâva etmesiyle bilir. Kaadı, cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin helâl zannettiğini bilirse, ona zina haddi vurmaz. Bu da o kimsenin «helâl zannettim» diye dâva etmesi ve haber vermesi ile olur. İbn-i Kemal.
«Yalnız birisi «helâl olduğunu zannettim» diye dâvâ etse ikisine de zina haddi vurulmaz ilh...» Çünkü şüphe fena fiilde birisi tarafından bulununca zarureten diğerine de sirayet eder. Bunun için her ikisine de zina haddi vurulmaz. Bahır.
«Bir kimsenin her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın ana babasının cariyesine ilh...» Çünkü bir kimsenin, kendisiyle anası - babasının yahut zevcesinin yahut efendisinin arasında mallarından menfaatlanma ve cariyelerine hizmet ettirme yaygın olunca, cariyelerine cinsi yakınlığın da helâl olduğunu zannetmesi mümkündür.
Bir kimse, üç talâkla boşadığı zevcesi iddet beklerken nafaka vermesi vâcib ve kızkardeşiyle evlenmesi haram olduğundan dolayı ona cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannedebilir.
Musannif «bir kimse helâl zannederek anasının veya babasının cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz» diye kayıtlamıştır. Çünkü Hâniyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse, babasının veya dedesinin zevcesine cinsi yakınlıkta bulunup her ne kadar «helâl zannettim» diye dâva etse bile kendisine zina haddi vurulur.
«Bir anda ilh...» Yani bir kimse, bir,söz ile zevcesini üç talâkla boşayıp sonra iddet içinde ona cinsi yakınlıkta bulunsa «helâl zannettim» diye dâva etmedikçe kendisine had vurulur. Keza; ayrı ayrı zamanlarda üç talâkla boşadığı zevcesine iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunsa, hüküm yine böyledir. Zira üç talâkla zevcesini boşayan kimsenin zevcesinin boş olmasında ihtilâf yoktur. Çünkü üçüncü talâktan sonra kadının kocasına helâl olmayacağını Kur'an-ı Kerim natıkdır. Buna flöre; üç talâkla boşanan kadının kocasına helâl olmadığında şüphe yoktur.
Birden yapılan üç talâkın Hz. Ömer (R.A.) zamanında üçünün de vukuuna hüküm edilip icmâ hasıl olduğu için üç talâkın vukuunu inkâr eden kimsenin sözüne itibar edilmez. Fakat Hidaye'nin nikâh bahsinde «bir kimse bir veya üç talâk-ı bainle boşamış olduğu zevcesine İddet içinde cinsi yakınlıkta bulunsa imam Muhammed'in talâk bahsinin işaretine göre; kendisine, zina haddi vurulmaz. Hudud bahsinin işaretine göre; kendisine zina haddi vurulması vâcib olur. Çünkü helâl olma hakkındaki mülk zail olup zina tahakkuk etmiştir» diye zikredilen mesele müşküldür.
Bahır'da talâk bahsinin işaretini bir lâfızda yapılan üç talâk üzerine hamletmekle ve hudud bahsinin ibaresini ayrı ayrı zamanlarda yapılan üç talâk üzerine hamletmekle araları bulunmuştur. Çünkü birden yapılan üç talâkın üçünün birden vâki olmasına Zâhiriyye karşı çıkmıştır. Yani mahalde şüphe nevinden olur da delil şüphesi bulunduğu için haram olduğuna inansa bile kendisine zina haddi vurulmaz.
Fakat Bahir sahibine, Halebî muhaşşisi «Fetih ve diğer fıkıh kitablarında birden yapılan üç talâkla boşanan kadına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunmanın fiilde olan şüphe nevinden olduğu, icmâ münakit olduktan sonra ihtilafa itibar olmadığı ve işaretten ibareye muaraza edemiyeceği açık ve kesin olarak beyan edilmiştir» diye itiraz etmiştir.
Ben derim ki: Başka bir vecihle araları bulunabilir. Talâk bahsinin işareti kinayı lafzıyla yapılan baln talâka, hudud bahsinin ibaresi sarih lâfızla yapılan bain talâka hamledilerek ikisinin arasını bulmak mümkündür, işin hakikatini Allah-ü Teâlâ bilir.
«Hudud bahsinin rivayetinde ilh...» Yani bir kimse kendisine rehin olarak verilen cariyeye. cinsi yakınlıkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. İmam Muhammed (Rh.A.) hudud bahsinde bu meselenin «fiilde olan şüphe» meselelerinden olduğunu rehin bahsinde ise mahalde olan şüphe meselelerinden olduğunu zikretmiştir.
Bahır'da «velhasılı bir kimse kendisine rehin olarak verilen cariyeye helâl olduğunu zannederek cinsi yakınlıkta bulunursa, iki rivayetin ittifakıyla kendisine zina haddi vurulmaz. Eğer haram olduğunu bilerek cinsi yakınlıkta bulunursa ihtilaf vardır. Esah olan kavle göre; kendisine zina haddinin vurulması vâcib olur» diye zikredilmiştir.
Îzâh'da «helâl olduğunu zannetse bile kendisine haddin vurulmuş; vâcib olur» diye zikredilmesi bütün rivayetlere muhaliftir.
Dürrü'l-Müntekâ'da zikredilmiştir ki: Kendi babında zikredilen bir hüküm başka bâbta zikredilen aynı hükümden evlâdır. Çünkü bir hükmün başka bâbta zikredilmesi sanki istıtrâd (asıl mevzudan olmayıp münasebetle beyan olunan hüküm) dır. Pederim bana böylece ifade etmiştir.
«Rehin vermek için bir cariyeyi iare alan kimse rehin olarak alan kimse gibidir ilh...» Meselâ: Bir kimse şu kadar dirhem karşılığında rehin olarak verse, sonra rehin olarak verilen şey rehin alanın yanında helak olsa rehin alan alacağını almış olur ve iare alan kimsenin iare veren kimseye borcu kadar ödemesi vâcib olur. Çünkü iare alan vermiş olduğu rehinle borcunu ödemiştir. Nitekim yerinde takrir edilmiştir. Buna göre; iare alan iare verene borcu kadar borçlanınca îare aldığı şeye mâlik olur da rehin alan gibi ofmuş olur.
«Hulû olunan karısına ilh...» Yani mal karşılığında hulû olunan karısına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunma fiilde olan şüphe nevinden olur. Eğer mal karşılığında olmayan hulû olup iddet içinde zevcesine cinsi yakınlıkta bulunursa, bu cinsi yakınlık mahalde olan şüphe nevinden olur. Nehir.
«Mahalde olan şüphede cinsi yakınlıkta bulunan kimse «çocuğun nesebi bendendir» diye dâva ederse, neseb kendisinden sabit olur ilh...» Bu nesebin sabit olma meselesi dededen başkası hakkındadır. Meselâ: Dede, oğlu hayatta iken oğlunun oğlunun cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa dede babanın sağlığında torununun cariyesine mâlik olamayacağı için «çocuğun nesebi bendendir» diye dâva etmesiyle neseb kendisinden sabit olmaz. Evet, oğlunun oğlu kendisini tasdik ederse, çocuk âzâd olur. Çünkü çocuğun kendisinin amcası olduğunu iddia etmiştir. Nihaye'de «nesebi sabit olur» diye zikredilmesi yanlıştır. Nitekim Fetih'te bu mesele tam manâsıyla incelenmiştir.
«Çünkü bu tam zinadır ilh...» Çünkü fiilde olan şüphede mülk şüphesi yoktur. Belki helâl zannettiği için haddin düşmesi Allah-ü Teâlâ'nın bir fazlı ve keremidir ki cinsi yakınlıkta bulunan erkeğe raci olup kadına racî değildir. Çünkü kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadının helâl olmadığında şüphe yoktur. Binaenaleyh bu cinsi yakınlıkla neseb sabit olmaz. Bundan dolayı bu cinsi yakınlıkla kadının iddet beklemesi lâzım 'değildir. Çünkü zinadan dolayı iddet yoktur. Fetih.
«Nitekim bu bahsin tafsili nesebin sübut babında geçmiştir ilh...» Yani üç talâkla boşanmış bir kadın iki sene sonra doğurduğunda zevci çocuğun nesebinin kendisinden olduğunu dâva ederse, nesebi sabit olur, dâva etmezse sâbit olmaz. H.
Ben derim ki; Bundan anlaşılan her ne kadar cinsi yakınlığın iddette olması lâzım gelse bile çocuk gerek iki seneden az müddette, gerekse iki seneden ziyadede doğsun zevç çocuğun nesebinin kendisinden olduğunu iddia ederse, nesebi sabit olur. Çünkü akid şüphesi mevcuttur. Eğer zevç dâva etmezse, çocuk iki seneden az müddette doğduğunda cinsi yakınlığın talâktan önce yapılmış olduğuna hamledilerek neseb sabit olur. Fetih.
«Cinsi yakınlıkta bulunmasından ilh...» Bu fiilde olan şüphedir. Zeylaî, bunu kabul etmiştir. Bahir sahibi de önce bunu kabul etmiştir. Bazıları «bu, mahalde olan şüphe nevindendir» demişlerdir.
Fetih'de «önce racih olan bunun mahalde olan şüphe nevinden olmasıdır. Çünkü kadınlarım «bu senin zevcendir» sözleri cinsi yakınlığı mubah kılan şer'i bir delildir. Zira muamelelerde bir kişinin sözü bite kabul edilir. Bundan dolayı bir cariye bir kimseye gelerek «efendim beni sana hediye olarak gönderdi» dese, o kimsenin ona cinsi yakınlıkta bulunması helâl olur» diye zikredilip sonra «hak olan bunun fiilde olan şüphe nevinden olmasıdır» denilmiştir.
METİN
Mahalde olan şüphede mutlak surette, fiilde olan şüphede helâl zannedildiğinde had olmadığı gibi İmam-ı Azam (R.A.)'a göre, nikâh akdinde olan şüphede de had yoktur. Meselâ: Bir kimse nikâhı ebedi haram olan bir kadınla evlenip ona cinsi yakınlıkta bulunsa, İmam-ı Azam'a göre; kendisine zina haddi vurulmaz. İmameyn (Rh.A.)'e göre; haram olduğunu bilirse, had vurulur. Hulâsa sahibi «fetva bu kavil üzeredir» demiştir. Fakat bütün şerhlerde tercih olunan İmam-ı Azam (Rh.A)'ın kavildir. Fetva bu kavil üzere evlâ olur. Allâme Kâasım, Tashihinde bunu açıklamıştır. Fakat Muzmarat'dan naklen Kuhistânî'de «fetva İmameyn (Rh.A.)'in kavli üzeredir» diye yazılıdır.
Fethü'l-Kadir'de «bu akidde olan şüphe, mahalde olan şüphe kabilindendir. Yukarda geçtiği gibi bunda da neseb sabit olur» diye yazıtıdır. Şahitsiz olarak akdedilen bir nikâhla cinsi yakınlıkta bulunma da akidde olan şüphe kabilinden olduğu için had vurulmaz.
Mücteba'da zikredilmiştir ki; bir kimse mahremini yahut başkasının nikâhlısını yahut iddet bekleyen bir kadını nikâh edip helâl zannıyla ona cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat ta'zir olunur. Eğer haram olduğunu zannederek cinsi yakınlıkta bulunursa, İmam-ı Azam (Rh.A)'a göre; yine zina haddi vurulmaz. İmameyn (Rh.A.) ise buna muhaliftir. Bundan anlaşıldı ki. şüphenin üçe taksimi İmam-ı Azam (Rh.A)'ın kavlidir.
İZAH
«Nikâh akdinde olan şüphede de had yoktur ilh...» Yani bunda akid sureten bulunur. Fakat hakikatte bulunmaz. Çünkü yukarıda geçtiği üzere şüphe; sabit olmadığı halde sabite benzeyen şeydir. Kendisinde akid hakikaten bulunan şey, nikâh akdinde olan şüphenin tarifinden çıktı. Bundan dolayı Tatarhaniyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse nikâh veya satın alma mülkü ile mâlik olduğu fakat kendisine başka bir sebeble haram olan bir kadına cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Meselâ: Hayızlı, nifaslı, ihramlı, farz orucunu tutan, şüphe ile cinsi yakınlıkta bulunulmuş kadına veya zihar yahut ilâ yaptığı kadına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Keza; süt yahut musahare yahut mecusi yahut mürted yahut nikâhı altında kızkardeşi olması sebebiyle kendisine haram olan cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, her ne kadar haram olduğunu bilse bile kendisine had vurulmaz.
«Bir kimse, nikâhı ebedi haram olan ilh...» Musannif mahrem lâfzını mutlak olarak zikrettiği için neseb, süt ve musahare cihetinden mahremlere şâmil olmuştur. Buna göre, bir kimse neseb yahut süt yahut evlilik yoluyla nikâhı kendisine ebedi haram olan bir kadınla evlenip ona cinsi yakınlıkta bulunsa, imam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; zina haddi vurulmaz. İmameyn (Rh.A.)'e göre; haram olduğunu bilirse zina haddi icra edilir.
Bir kimse başkasının nikâhlısını yahut iddet bekleyen bir kadını yahut üç talâkla boşamış olduğu zevcesini yahut nikâhında bulunan hür zevcesi üzerine bir cariyeyi yahut bir mecusi kadını yahut efendisinden, izinsiz cariyeyi nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunsa yahut bir köle efendisinden izinsiz evlenip cinsi yakınlıkta bulunsa yahut bir kimse bir akidde beş kadınla yahut iki kızkardeşle evlenip onlara cinsi yakınlıkta bulunsa, ittifakla zina haddi vurulmaz. Zina haddinin vurulmayacağı İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; açıktır. İmameyn (Rh.A.)'e göre; şüphe ebedi haram olanlarda bulunmaz. Bahir.
İbn-i Münzir gibi nakillerine ve tahrirlerine itimad edilen fukaha «İmameyn (Rh.A.)'e göre; bir kimse nikâhında dört kadın bulunup beşinci yahut mecusi yahut iddet bekleyen bir kadını nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Ama nikâhı ebedi haram olan bir kadını nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunursa, zina haddi vurulur» demişlerdir. Fethü'l-Kadir.
Bir kimse nikâhı helâl olmayan bir kadını nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunsa, haram olduğunu bilse bile İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; had vurulmaz. Fakat şiddetli ta'zir edilir. İmameyn (Rh.A.)'e göre; nikâh ettiği kadın, nikâhı ebedi haram olan kadınlardan olup haram olduğunu bilirse, kendisine zina haddi vurulur. Kâfi.
«İmameyn (Rh.A.)'e göre; ilh...» Mahremini nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunan kimseye İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; had vurulmaması, İmameyn (Rh.A.)'e göre; had vurulmasının sebebi; mahremin nikâha mahal olup olmamasındadır. İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; akid yapana bakılmaksızın kadın bizzat akde mahaldir. Çünkü kadın akidden maksud olan doğurmayı kabul ettiği için şüphe vaki olmuştur. İmameyn (Rh.A.)'e göre ise; kadın bu akid yapanın akdine mahal olmadığı için şüphe yoktur. Bu meselenin tamamı Fetih ile Nehir'dedir.
«Haram olduğunu bilirse ilh...» Eğer helâl olduğunu zannederse, ittifakla had vurulmaz. Fakat ta'zir edilir. Nitekim Zahiriyye ve diğer fıkıh kitablarında da böyle zikredilmiştir. Burada zikredilen meselelerden malum oldu ki; bir kimse zan yoluyla Allah-ü Teâlâ'nın haram kıldığı Şeyi helâl saysa kâfir olmaz, ancak haramı helâl itikad ederse, kâfir olur.
«Kuhistâni'de ilh...» Yani Muzmarat'tan naklen Kuhistânî'de zikredilmiştir ki; bir kimse mahremi ite evlenip cinsi yakınlıkta bulunsa, İmameyn (Rh.A.)'e göre; zina haddi vurulur. Fetva da bunun üzerinedir. Bu, bütün şerhlerde zikredilen üzerine mukaddemdir.
Hulâsa'dan naklen Fetih'de de «fetva imameyn (Rh.A.)'in kavil üzerinedir» diye zikredilipşöyle tevcih edilmiştir: Şüphe bir bakıma helâl olmayı iktiza eder. Halbuki bunun hiç bir bakımdan helâl olması sabit değildir. Eğer bir bakıma helâl olması sabit olsaydı, iddet ve neseb vâcib olurdu. Sonra bazı meşayıhın iddet ve nesebin vâcib olduğunu kabul etmeleriyle bu da defedilmiştir. Bir bakıma helâl olmadığı için iddet ve nesebin vâcib olmadığı teslim edilse bile şüphe, bir bakıma helâl olmayı iktiza etmez. Çünkü şüphe sabit olmadığı halde sabite benzeyen şeydir. Bir bakıma şüphe bulunan bir şeyin sabit olması lâzım değildir, Görmezmisin ki; İmam-ı Azam (Rh.A.) en şiddetli ta'ziri ilzam etmiştir. Fakat haddi isbat etmemiştir. Bundan malum oldu ki; bu, tam bir zinadır. Lâkin kendisinde şüphe vardır. Bundan dolayı neseb sabit olmaz. Hasılı mahrem kadınların hiç bir bakıma helâl olmaması tam zina olduğu içindir. Bu yüzden neseb ve iddet sabit olmaz. Bundan haddi defeden şüpheninde olmaması lâzım gelmez. Gizli değildir ki; bunda İmam-ı Azam'ın kavlini tercih vardır.
«Bundan anlaşıldı ki; şüphenin üçe taksimi ilh...» Eğer sarih şüphenin hüküm bakımından taksimini murad etmişse, bu, üç imamımıza göre de; iki kısımdır. Çünkü akid şüphesinin hükmü imam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; mahal şüphesinin hükmüdür. İmameyn (Rh.A.)'e göre; fiil şüphesinin hükmüdür. Eğer sarih şüphenin mânâ bakımından taksimini murad etmişse, yine bu da ikidir. Zira akid şüphesinden bazısı üç talâktan iddet bekleyen kadına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunma gibi fiil şüphesindendir. Nitekim bunu Nehir sahibi nesebin sabit olması babında tasrih etmiştir. Akid şüphesinden bazısı metnin meselesi gibi mahal şüphesindendir.
METİN
Bir kimse kardeşi, amcası gibi vilâdetin maadası karabetle mahremlerinin cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, had vurulur. Çünkü aralarında malları teklifsiz olarak yaygın olmadığı tein «ben helâl zannettim» demesine itibar edilmez.
Bir kimse ister âmâ olsun yatağında bulduğu bir kadına zevcesi zannederek cinsi yakınlıkta bulunsa, hakkında had lâzım gelir. Çünkü sormakla bilmesi mümkündür. Ancak o kimse kadını cinsi yakınlığa davet ettiğinde «ben senin zevcenim» veya zevcesinin ismiyle «ben filâneyim» diyerek icabet edip o da kendisine cinsi yakınlıkta bulunursa, kadının bu şekilde haber vermesi şer'i bir delil sayılacağı için Kendisine zina haddi vurulmaz. Ancak kadın fiiliyle veya ismini söylemeksizin yalnız «evet» lafzıyla icabet ederse, kendisine zina haddi vurulur.
Müstemen (pasaportlu) bir harbî (kâfir) zimmîye (islâm devleti tebaasından olan hıristiyan veya yahudilerden) olan bir kadına zina etse yahut bir zimmî müstemen olan harbîyye bir kadına zina etse zimmîyye kadın ile zimmî olan erkeğe zina haddi vurulur, fakat harbî olanerkekle harbîyye olan kadına had vurulmaz. Imam-ı Azam'a göre; bu hususta asıl ve kaide; kazf haddinden başka Allah hadlerinden hiç birisinin müste'men üzerine ikame ve icra olunmamasıdır.
Bir kimse hayvana cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine had vurulmaz, fakat tazir edilir. Hayvan kesilip sonra yakılır. Diri veya ölü olarak hayvandan menfaatlanmak mekrûhdur. Mücteba.
Nehir'de zikredilmiştir ki; mendup olarak hayvan sahibi cinsi yakınlıkta bulunan kimseye hayvanı kıymetiyle vermekle emrolunur, sonra hayvan kesilip, yakılır. Çünkü fukaha «hayvan kıymetiyle ödenir» demişlerdir.
Bir kimse zevcesi olacak kadını görmeden evlenip, kadınlar «bu senin zevcendir» diye başka bir kadını zifafa sokup o da ona cinsi yakınlıkta bulunsa kendisine had vurulmaz, fakat üzerine kadının mehri lâzım olur. Böyle bir meselede Hz. Ömer (R.A.) mehr-i misille vs iddetle hükmetmiştir. Kendisine ancak kadınların muttali olup, onların sözleriyle amel olunan şeylerde bir kimsenin haber vermesi kifayet eder.
İZAH
«Vilâdetin maadası ilh...» Yani usul (babası ne kadar yukarı çıkarsa çıksın dedesi) veya fürû (oğulları ne kadar aşağı inerse insin torunları) cihetinden akraba olmayan akrabalardır. Çünkü bir kimse fürû cihetinden akrabasının cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, hakkında had lâzım gelmez. Fakat yukarda geçtiği üzere usul cihetinden akrabasının cariyesine helâl zannederek cinsi yakınlıkta bulunduğu takdirde kendisine had lâzım gelmez.
«Kendi yatağında bulduğu ilh...» Yani bir kimse karanlık bir gecede yatağında bulduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunsa, hakkında had lâzım gelir. Gündüzleyin yatağında bulduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunan bir kimseye had evleviyetle lâzım olur. Haniyye.
«Ancak o kimse kadını cinsi yakınlığa davet ettiğinde ilh...» Yani âmâ olan davet ettiğindedir. yoksa gören kimse davet ettiğinde değil. Nitekim Haniyye'de böyle zikredilmiştir. Zeylaî ile Fetih'in ibaresinin zahiri de böyledir.
Zahiriyye'de zikredilmiştir ki; bir .kimse karanlık bir gecede odasında bulmuş olduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunup «zevcem zannetim» diye iddia etse, hakkında had lâzım gelmez. Gündüzleyin odasında bulduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunup «zevcem zannetim» diye iddia etse, kendisine had vurulur.
Hâvî'de zikredilmiştir ki; İmam Züfer, İmam-ı Azam'dan «bir kimse, yatak odasında veya odasında bulmuş olduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunup «zevcem zannetim» diye iddia etse, gündüzleyin olursa had vurulur, geceleyin olursa had vurulmaz» diye rivayet etmiştir.
Yakub ise, İmam-ı Azam'dan «geceleyin olsa da gündüzleyin olsa da had lâzım gelir» diyerivayet etmiştir.
Ebu'l-Leys «İmam Züfer'in rivayeti alınır» demiştir.
Ben derim ki: Bunun muktezası geceleyin olsun, gündüzleyin olsun âmâ üzerine had lâzım gelmez.
«Harbî olan erkekle ilh...» Yani müstemen bir harbî, zimmîye olan bir kadına zina ettiğinde İmam Ebû Yusuf'a göre hem kadına hem de erkeğe zina haddi vurulur.
İmam Muhammed «hiç birine had vurulmaz, ancak zimmî bir erkek müste'men olan bir kadına zina ettiğinde İmam Azam'ın kavli gibi yalnız zimmî olan erkeğe had vurulur» demiştir.
Velhasıl; zina eden erkekle kadından her ikisi de ya müslüman yahut zimmî yahut müstemen yahut erkek müslüman, kadın zimmîye veya müstemene yahut aksi yani kadın müslüman, erkek müstemen veya zimmî yahut erkek zimmî, kadın müstemene yahut aksi yani kadın zimmîye erkek müstemen olursa, İmam-ı Azam (Rh.A)'a göre, bu suretlerde müste'menler hariç diğerlerine had vurulur. Bahır.
«Hayvan kesilip sonra yakılır ilh...» Hayvanın yakılıp kesilmesi, hadisenin kapanması bu hayvan yüzünden o kimsenin ayıplanmaması içindir. Yoksa bu hayvanın mutlaka kesilmesi vâcib değildir. Nitekim Hidaye ve diğer fıkıh kitablarında böyle zikredilmiştir. Kesilip yakılması hayvan, eti yenilmeyen hayvanlardan olduğuna göredir. Eğer bu hayvan eti helâl olan hayvanlardan ise, kesildiği zaman etini yemek İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; caizdir, imameyn (Rh.A.)'e göre; bu et mutlaka yakılmalıdır. Bu hayvan başkasına ait ise kendisinden kıymeti ile satın alınıp kesilmesi mendupdur. Zeylaî. Nehir. Hayvan sahibi hayvanını satmak üzere cebrolunmaz. Bahır.
TENBİH: Bir kadın kendisini bir maymuna kullandırsa, bu kadının hükmü hayvana cinsi yakınlıkta bulunan erkeğin hükmü gibidir. Yani kadına zina haddi vurulmaz, fakat tazir edilir. Dedikodunun kesilip hadisenin kapanması için maymun kesilir.
«Üzerine kadının mehri lâzım olur ilh...» Yani mehir kadının olur; nitekim Hz. Ali (R. A.) mehri kadın için hükmetmiştir, muhtar olan da budur. Çünkü cinsi yakınlık kadın üzerine cinayet gibidir. Mehir beytülmalın olmaz. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) mehri beytülmâl için hükmetmiştir. Sanki Hz. Ömer (R.A.) mehri şeriatın hakkı olarak haddin karşılığı kılmıştır. Tamamı Zeylaî'dedir.
«Böyle bir meselede Hz. Ömer (R.A.) mehr-i misille ve iddetle hükmetmiştir ilh...» Dürer'de de böyle zikredilmiştir. Fakat hükmeden Hz. Ömer (R A) değil, Hz. Ali (K.V.)'dir.
Azmiyye'de «bu meseleyi Hz. Ömer (R.A.)'e nisbet etmek açık bir sehivdir» denilmiştir.
METİN
Dübürden cinsi yakınlıkta bulunan kimseye İmam-ı Azam (R.A.)'a göre; zina haddi vurulmaz, fakat tazir edilir, imameyn'e göre; zina haddi vurulur. Eğer bir kimse kölesine yahut cariyesine yahut zevcesine dübürden cinsi yakınlıkta bulunursa, ittifakla had vurulmaz, fakat tazir olunur. Bunlardan başkasına dübüründen cinsi yakınlıkta bulunursa, İmameyn (Rh.A)'e göre; zina haddi vurulur.
Dürer'de «ateşte yakmak, üzerine duvar yıkmak, yüksek bir yerden taşla beraber yüzüstü bırakmak gibi helak edici şeylerle cezalandırılır» diye zikredilmiştir.
Hâvî'de zikredilmiştir ki; tazirde esah olan celddir.
Fetih'de tazir olunup ölünceye kadar veya tevbe edinceye kadar hapsolunur» denilmiştir.
Bir kimse livâta (dübürden cinsi yakınlıkta bulunma)yi âdet edinirse, veliyyü'l-emir onu siyaseten öldürür.
Şarih der ki: Bahır'dan naklen Nehir'de zikredilmiştir ki; «livâtayı âdet edineni, veliyyü'l-emir siyaseten öldürür» diye kayıtlamakda kaadının siyasetle hükmedemiyeceğini ifade etmek vardır. Halbuki Muînü'l-Hükkâm'da «kaadının bazı yerde siyaset icrası vardır» diye tasrih edilmiştir.
FER'İ MESELE: Cevhere'de zikredilmiştir ki; istimna bi'l yed (oturbir çekme) haramdır. Bunu yapan kimse tazir olunur. Bir kimse zevcesine yahut cariyesine kendisinin tenasül uzvuyla oynamasına izin verip hatta onun tahrikiyle boşansa, mekruh olur. Fakat had ve tazir lâzım gelmez. Sahih kavle göre cennette livâta olmayacaktır. Çünkü Allah-ü Teâlâ onun çirkin olduğunu beyan edip ve ona habîs ismini vermiştir. Cennet ise habis olan şeylerden münezzehtir. Fetih.
Eşbah'da zikredilmiştir ki; livâtanın haram olması aklîdir. Binaenaleyh bu cennette bulunmaz. Bazıları «livâtanın haram olması semidir, cennette bulunur» demişlerdir. Bazıları «Allah-ü Teâlâ belden yukarısı erkek, belden aşağısı kadın gibi bir nevi mahlûk yaratır» demişlerdir. Fakat esah olan birinci kavildir.
Bahır'da zikredilmiştir ki; livâtanın haram olması, zinanın haram olmasından daha şiddetlidir, çünkü livâta hem aklen, hem şer'an hem de tab'an haramdır. Zina ise tab'an haram değildir. Çünkü zinanın haram olması evlenme ve satın alma ile zail olur. Livâtanın haram olması ise ebedidir.
İmam-ı Azam'a göre livâtada, haddin olmaması hafif olduğu tein değildir, bilâkis pek büyük günâh olduğu içindir. Çünkü bir kavle göre «had» günâhları temizleyicidir.
Müctebâ'da zikredilmiştir ki; livâtayı helâl gören kimse cumhûr-i ulemâya göre; kâfir olur.
İZAH
«İmameyn (R.A.)'e göre ilh...» Yani dübürden cinsi yakınlıkta bulunan kimseye İmameyn(Rh.A.)'e göre; zina haddi vurulur. Bu kimse, muhsan değil ise celd vurulur. Muhsan ise recmedilir. Nehir.
«Dürer'de «ateşte yakmak» ilh...» Yani «imam-ı Azam'a göre; dübürden cinsi yakınlıkta bulunan kimse bu cezalardan biriyle ta'zir edilir» diye Dürer'de zikredilmiştir. Nehir sahibi, Dürer sahibine «bu habîs fiili âdet edinen kimsenin cezası yalnız bunlardan ibaret değildir» diye itiraz etmiştir. Çünkü Ziyâdat'da zikredilmiştir ki; habîs fiili âdet edinen kimse hakkında verilecek ceza veliyyü'l-emr'in re'yine bırakılmış olup dilerse, onu öldürür dilerse döver, dilerse hapseder.
Eşbah'ta zikredilmiştir ki; İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; dübürden cinsi yakınlıkta bulunan kimseye zina haddi vurulmaz. Ancak bu habîs fiili, tekrar yaparsa, müftâbih olan kavle göre; öldürülür.
«Havî'de zikredilmiştir ki; ilh...» Hâvî'l-Kudsî'nin ibaresi şöyledir: Dübürden cinsi yakınlıkta bulunan kimseye tatbik edilecek tazir hususunda; fukaha'dan bazıları «celd vurulur», bazıları «yüksek bir yerden atılır», bazıları «kokmuş bir yere hapsedilir» demişlerdir. Daha başka cezalar verileceğini söyleyenler de vardır. Yalnız hadım edilmez ve tenasül uzvu kesilmez. Ta'zirde esah olan, celd yapılmasıdır.
«İstimna bi'l-yed ilh...» Yani keyfi olarak şehvetini getirmek için el ile menisini getirmek haramdır. Ama şehveti kendisine galebe çalıp zevcesi veya cariyesi bulunmazsa, şehvetini teskin için bunu yaptığında günahkâr olmayacağı ümid edilir.
Ebu'l-Leys «böyle bir kimse zina edeceğinden korkarsa, el ile menisini getirerek şehvetini teskin etmesi vâcib olur» demiştir.
«Cennette livâta olmayacaktır ilh...» Süyutî, İbn-i Akîl-i Hanbelî'den nakletmiştir: Mutezile olan Ebû Ali bin Velid ile Gazneli Ebû Yusuf arasında livâta hususunda şöyle bir konuşma geçmiştir. Ebû Ali bin Velid:
«- Cennet'te fesadlık olmadığı için livâtanın lezzetten kılınmasına bir mâni yoktur. Livâtanın dünyada men edilmesinin sebebi; neslin kesilmesi ve eza mahalli olduğu içindir. Cennette ise bunlar yoktur. Nitekim bundan dolayı şarap cennette mubah kılınmıştır. Çünkü orada sarhoşluk, arbede ve aklın zail olması yoktur. Bunun için şarabla lezzet almaktan men olunmamıştır» demiş. Gazneli Ebû Yusuf cevaben:
«- Erkeklere meyletmek âhettir. Bu, haddi zatında çok çirkin bir fiildir. Çünkü dübür cinsi yakınlık için yaratılmamıştır. Bundan dolayı, livâta hiç bir şeriatta mubah kılınmamıştır. Şarap ise böyle değildir. Dübür, pislik yeridir. Cennet ise bütün âhetlerden uzaktır» demiştir: Ebû bin Velid ona :
«- Âhet, ezayı bulaştırmaktır. Bu takdirde yalnız lezzet alma bâki kalmıştır» diye cevapvermiştir. '
«Livâtanın haram olması aklidir ilh...» Yani livâtanın haram olduğuna dair her ne kadar şeriat vârid olmasa bile zulüm ve küfür gibi çirkin olduğu akıl ile bilinir. Çünkü bizim mezhebimize göre hiçbir şey akıl ile haram olmaz, yani bir şeyin haram olduğuna akıl hüküm veremez. Bir şeyin haram olduğuna hüküm vermek ancak Allah'a mahsustur. Fakat akıl emredilen şeylerin bazısının güzel olduğunu, yasak edilen şeylerin bazısının çirkin olduğunu idrak eder de şeriat buna uygun olarak hükmedip güzel olanı emr, çirkin olanı nehyeder.
Mutezileye göre, bir şeyin vâcib veya haram olduğuna dair her ne kadar şeriat vârid olmasa bile aklen güzel olan vâcib olur, aklen çirkin olan haram olur. Onlara göre birşeyin güzel veya çirkin olduğunu isbat eden akıldır.
Biz Mâtürtdi'lere göre, bir şeyin güzel veya çirkin olduğunu isbat eden şeriattır, akıl ise şeriattan önce güzellik ve çirkinliği idrak etmek için bir âlettir.
Eşarilere göre, şeriattan önce aklın payı yoktur, belki akıl şeriata tabidir. Binaenaleyh şeriatın emrettiği şeyin akıl ile güzel olduğu nehyettiği şeyinde akıl ile çirkin olduğu bilinir. Bu meselenin bahsinin tamamı Usûl kitablarında ve bizim Şerhi Menar üzerine olan haşiyemizdedir.
«Livâtanm haram olması semidir ilh...» Yani semi delil vârid olmadan önce livâtanın çirkin olduğunu akıl tek başına anlayamaz.
«Fakat esah olan birinci kavildir ilh...» Yani cennette livâtanın bulunmamasıdır.
«Livâtayı helâl gören kimse cumhûr-i ulemaya göre kâfir olur ilh...» Sarih hayız bahsinde «hayalı kadına cinsi yakınlıkta bulunmayı ve dübürden, cinsi yakınlıkta bulunmayı helâl gören kimsenin kâfir olmasında ihtilâf olduğunu beyân etmiş sonra Siraciyye'den naklen Tatarhaniyye'de zikredilenle ihtilâfın arasını bulmuştur. Şöyle ki; fukahanın kâfir olmaz kavilleri kölesine yahut cariyesine yahut zevcesine livâtayı helâl gören kimse hakkındadır fakat bunlara livâtada bulunmak haramdır.
Şürünbülâlî'de «fasıkların bunu helâl zannedip cüret ve şerçte etmemeleri için bu mesele öğrenilir, fakat öğretilmez» diye zikredilmiştir. Fukahanın kâfir olur kavilleri kölesi, cariyesi ve zevcesinden başkasına livâtayı helâl gören kimse hakkındadır.
TETİMME: Livâta için başka hükümler de vardır: Livâta ile mehir vâcib olmaz, fasid nikâhta iddet lâzım olmaz, hülle sabit olmaz, ricat sabit olmaz, ekseri ulemaya göre musahere hürmeti sabit olmaz. Bir rivayete göre ramazanda keffâret sabit olmaz, bununla kazfedene had vurulmaz, imameyne göre vurulur, bununla Han okunmaz, İmameyne göre; okunur. Bahir. Bu Müctebâ'dan alınmıştır. Sirac'dan naklen Şürünbülâlî'de livâta üzerine adil iki kimsenin şehadeti kafi olup dört kişinin şehadeti şart değildir. İmameyne göre; şarttır.
METİN
Bir kimse dar-ı harp yahut İslâm hükümdarına karşı azgınların bulunduğu yerde zina etse, kendisine had vurulmaz. Ancak had vurmaya velayeti olan bir kumandanın askerinde zina ederse kendisine had vurulur. Hidaye.
Çocuk ve deli gibi mükellef olmayan kimsenin mükellef olan kadınla zinasında erkeğe de, kadına da had vurulmaz. Aksi ki; yani mükellef olan bir kimsenin çocuk veya deli gibi mükellef olmayan kadına zinasında yalnız erkeğe had vurulur. Bir kimse zina etmek için kiraladığı bir kadına cinsi yakınlıkta bulunsa, İmam-ı. Azam (Rh.A.)'a göre; her ikisine de zina haddi vurulmaz. Fakat en ağır şekilde tazir olunurlar. Hak olan; hizmet için kiralanan kadınla zinada had vâcib olduğu gibi, bunda da vâcib olmasıdır. Bu, İmameyn (Rh. Aleyhima)'in kavilleridir. Fetih.
Bir erkekle kadına zorla zina yaptırılsa, her ikisine de had vurulmaz. Zina eden erkekle kadından birisi zina ettiklerini ikrar edip diğeri zinayı inkâr etse, şüphe bulunduğu için her ikisine de had vurulmaz. Keza: Erkek cinsi yakınlıkta bulunduğu kadını «ben satın gidim» dese kadın her ne kadar hür de olsa zina haddi düşer. Müctebâ.
Başkasının cariyesini zinayla öldüren kimseye zinası için had, öldürdüğü için cariyenin kıymeti vâcib olur. Zinâsıyla cariyenin gözünü kör etse kendisine cariyenin kıymetini ödemek lâzım olur ve kör ettiği göze mâlik olmakla şüphe îrâs ettiği için kendisinden had düşer. Hidaye. Eğer zinâsıyla cariyenin terciyle dübürü arasında olan perdeyi yırtıp iki deliğini birleştirse bunun tafsili musannıf şerhindedir.
Bir kimse bir cariyeyi önce gasbedip sonra ona zina etse, daha sonra onun kıymetini ödese, ittifakla kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat cariyeye önce zina edip sonra onu gasbetse, daha sonra onun kıymetini ödese, kendisine had vurulur. Nitekim bir kimse bir hür kadınla zina edip sonra bununla evlense, ittifakla kendisine had vurulur. Fetih.
Kendinin üstünde âmiri bulunmayan halife kısas ve mal ile muahaza olunur. Çünkü bunlar kul hakkı oldukları için.hak sahibi, ya halifenin ona bizzat imkân vermesiyle veya müslümanların kuvvetiyle hakkını alır. Bununla malum oldu ki kısas ve malı almak için hüküm şart değildir. Hüküm ancak suçlunun imkân vermesi için şarttır. Fetih.
Halifeye had vurulmaz. Allah hakkı galib olduğu için kazf haddi de vurulmaz. Çünkü hadleri yerine getirmek halifeye bırakılmıştır ve kendinin üstünde hiç bir kimsenin velayeti yoktur. Fakat bir beldenin emirine halifenin emriyle had vurulur.
İZAH
«Ancak had vurmaya velayeti olan bir kumandanın ordusunda zina ederse/kendisine had vurulur ilh...» Eğer had vurmaya velayeti olan kumandanın ordusundan ayrılıp dar-ı harbegirip orada zina ettikten sonra orduya dönerse, yahut bir bölük kumandanıyla, yahut ordu kumandanıyla beraber yahut tacir yahut esir olarak dar-ı harbe girip orada zina ederse kendisine had vurulmaz, eğer had vurmaya velayeti olan bir kumandanın ordusunda zina ederse, kendisine had vurulur. Fakat had vurmaya velayeti olmayan bir kumandanın Ordusu veya bölüğünde zina eden kimseye had vurulmaz. Çünkü bu kumandanlara harbin tedbiri verilmiştir, had vurma velayeti verilmemiştir, İslâm hükümdarının velayeti orada geçerli değildir. Fetih.
«Erkeğe de, kadına da had vurulmaz ilh...» Çünkü zinada erkeğin fiili asıldır. Kadının fiili ise erkeğe tâbidir. Asıla had vurulmayınca, tabiye de vurulmaz. Bu mükellef olmayan çocuk veya deli üzerine ukr (mehir) da lâzım olmaz. Ukr lâzım olmuş olsa, çocuğun veya delinin velisi verdikleri mehri kadından geri alırlar. Çünkü bu çirkin fiili çocuk veya deliye kadın yaptırmıştır. Fakat bir erkek çocuk bir kız çocuğuna zina etse yahut erkek çocuk zorla mükellef olan bir kadına zina etse. erkek çocuk üzerine ukr lâzım olur. Nehir, Fetih.
«Bir erkekle, kadına zorla zina yaptırılsa, her ikisine de had vurulmaz ilh...» İmam-ı Azam (Rh.A.) önce «erkeğin tenasül uzvunun intişarı razı olmasının alâmeti olduğu için erkeğe had vurulur» diyordu. Sonra bu kavlinden dönüp «erkeğe de had vurulmaz» demiştir. Fakat kadına ittifakla had vurulmaz. Zorla zina yaptıran ister sultan, ister başkası olsun erkekle kadına haddin vurulmamasında müsavidir. Bu, İmameyn (Rh.A.)'in kavlidir. Fetva da bunun üzerinedir.
Razı olan bir kadına, bir erkek zorla zina ettirilse, erkek üzerine had vâcib olmaz. Fakat kadın üzerine had vâcib olur.
«Zina eden erkekle kadından birisi zina ettiklerini ikrar edip diğeri zinayı inkâr etse ilh...» Zina eden kadın ile erkekten birisi ayrı ayrı dört meclisde dört defa zina ettiklerini ikrar edip diğeri ise gerek nikâhlı olduklarını iddia etsin, gerek iddia etmesin zinayı inkâr ederse, ikisine de had- vurulmaz. Çünkü inkâr edene haddin vurulmaması» zinanın olmadığını isbat eden delil bulunduğu içindir. Binaenaleyh bu delil ikrar eden hakkında da şüphe îrâs etmiştir. Zira zina ancak iki kişinin yaptığı bir fiildir. Bu takdirde, zina fiilinde şüphe bulununca iki tarafa do sirayet eder. Çünkü zinayı ikrar eden mutlak surette zinayı ikrar etmeyip bilâkis şeriatın haddi kendisinden defettiği kimse hakkında «zina etti» diye ikrarda bulunmuştur. Hatta bir kimse mutlak olarak «ben zina ettim» diye ayrı ayrı dört mecliste ikrar etse, kendisine zina haddi vurulur. Bu hulasa olarak Fetih'den alınmıştır.
Ben derim ki: Bu izahtan anlaşılan, diğerinin sükût etmesi inkâr yerine geçmez.
TEMBİH: Haddin düştüğü yerde her ne kadar zinayı kadın ikrar edip erkek nikâhlı olduklarını dâva etse bile kadın için mehir vâcib olur. Çünkü had düşünce şer'an kadın tekzib edilmişolur. Eğer kadın zinayı inkâr edip nikâhlı olduklarını da iddia etmeyip erkek üzerinde kazf dâvasında bulunsa, erkeğe kazf haddi vurulur. Fakat zina haddi vurulmaz. Tamamı Fetih'dedir.
«Erkek cinsi yakınlıkta bulunduğu kadını «ben satın aldım» dese kadın her ne kadar hür de olsa zina haddi düşer ilh...» Çünkü mülk dâva edilen yerde zina ikrar edilmiş olmaz.
Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde zikredilmiştir ki: Bir kimse bir cariyeyle zina edip sonra o cariyeyi fasid olarak satın aldığını yahut satışta satanın muhayyer olduğunu yahut kendisine cariyenin sadaka veya hibe olarak verildiğini dâva edip cariyenin sahibi de onu tekzib etse, bu kimsenin şahidi de bulunmasa kendisine had vurulmaz.
Tahavi şerhinden naklen Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki: Dört erkek bir kimsenin zina ettiğine şehadet edip zinayı isbat etseler sonra o kimse «ben o kadını zevcem zannettim» diye şüphe dâvasında bulunsa kendisinden had düşmez. Fakat o kimse «o kadın benim zevcemdir» yahut «o kadın benim cariyemdir» dese, kendisine zina haddi, şahitlere de kazf haddi vurulmaz.
Bahır'da zikredilmiştir ki: O kimse «o kadın benim zevcemdir» diye dâva etse her ne kadar o kadın başkasının zevcesi olsa bile o kimseye had vurulmaz. «Şüphe bulunduğu için şahit getir» diye teklif de olunmaz. Nitekim hırsız çalmış olduğu şeyi kendisinin mülkü olduğunu dâva etse, mücerred davasıyla hırsızlık haddi kendisinden düşer. Bu mesele önceki bâbta metin olarak geçmiştir.
Ben derim ki: «Ben o kadını zevcem zannettim» ifadesiyle «o kadın benim zevcemdir» ifadesi arasındaki fark birinci ifadesiyle kadının yabancı olduğunu ikrar etmesidir. Buna göre yabancı bir kadınla zina ettiğini ikrar etmiş olur. Fakat ikinci ifadesiyle kesin olarak o kadının zevcesi olduğunu söylemiş ve fiilinin zina olmadığını iddia etmiştir. Bu suretlerde neseb sabit olmaz.
«Zinası için had, öldürdüğü için cariyenin kıymeti vâcib olur ilh...» Çünkü bunlar ayrı ayrı iki tane cinayettir. Bu İmam-ı Azam'la İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'e göredir, imam Ebû Yusuf (Rh.A)'a göre; cariyenin kıymeti lâzım olup had lâzım olmaz. Çünkü zina ölüme muttasıl olduğu için zina olarak baki kalmamıştır.
«Eğer zinâsıyla cariyenin terciyle dübürü arasında olan perdeyi yırtıp iki deliğini birleştirse, bunun tafsili musannif şerhindedir ilh...» Yani bir kimse büyük bir cariyeye rızasıyla zina edip bu zinâsıyla cariyenin ferciyle dübürü arasında olan perdeyi yırtıp iki deliğini birleştirse ve bu çirkin fiilinin bir şüphe neticesinde olduğunu da dâva etmese her ikisine de had vurulur. Bu çirkin fiile cariye razı olduğu için o kimse üzerine ukr da lâzım gelmez. Had vâcib olduğu için mehir de lâzım gelmez. Eğer bu çirkin fiilin bir şüphe eseri olarak vâki olduğunu dâvaetse had lâzım gelmez. O kimse üzerine ukr vâcib olur. Eğer cariyeye zorla zina edip şüphe eseri olarak bu çirkin fiilin vâki olduğunu iddia etmezse, erkeğe had lâzım olur mehir lâzım olmaz. Cariye bevlini tutabilirse diyetin üçte biri lâzım gelir, bevlini tutamazsa tamamen menfaat cinsi fevt olduğu için diyetinin hepsini öder.. Eğer bu çirkin fiilin bir şüphe eseri olarak vâki olduğunu iddia ederse, zahir rivayete göre; kendisine had vurulmaz. Cariye bevlini tutarsa, diyetin üçte biriyle, mehir vâcib olur. Bevlini tutamazsa, diyetin hepsi vâcib olur, mehir lâzım olmaz. İmam Muhammed (Rh.A.) buna muhaliftir.
Eğer o kimse küçük bir cariyeye zina edip bu zinâsıyla ferciyle dübürü arasında olan perdeyi yırtıp iki deliğini birleştirse, küçük cariye misline zina edilen kabilden olduğu takdirde büyük cariye gibidir. Ancak rızasıyla erş (sakatlanan bir uzuv için yaralayandan alınan şer'i bir diyet) in düşmesi hakkında büyük cariye gibi değildir. Eğer küçük cariye misline zina edilen kabilden olmazsa, o kimseye had lâzım olmaz. Cariye bevlini tutarsa, o kimseye diyetin üçte biriyle tam mehir lâzım olur. Eğer bevlini tutamazsa, diyetin hepsi lâzım olur, mehir lâzım olmaz. Çünkü parçanın ödenmesi bütünün ödenmesinde dahildir. Nitekim bir kimse bir şahsın parmağını kesse, sonra parmağı iyi olmadan elini kesse parmağın diyeti elde dahil olduğu için elin diyeti lâzım olur.
«İttifakla kendisine zina haddi vurulmaz ilh...» Çünkü cariyenin kıymetini ödemekle ona mâlik olduğu için menfaat mülkünde şüphe îrâs etmiştir.
Cevhere'de zikredilmiştir ki; bir kimse bir cariyeyi gasbedip ona zina edip zinâsıyla cariyeyi öldürse yahut hür olan dul bir kadını gasbedip ona zina etse ve zinâsıyla hür kadını öldürse, İmam-ı Azam'a göre o kimseye iki surette de zina haddiyle cariyenin kıymeti veya hür olan kadının diyeti lâzım olur. Hür olan kadına gelince bunda işkâl yoktur. Çünkü hür olan kadına diyeti verilmekle mâlik olunmaz. Cariyeye gelince kıymetini ödemekle mâlik olunur. Ancak kıymetini ödemek öldükten sonra vâcib olur. Ölüye mâlik olmak sahih değildir.
«Bir kimse bir hür kadınla zina edip sonra bununla evlense ittifakla kendisine had vurulur ilh...» Çünkü zina ettiği vakit şüphe mevcut değildir, «ittifakla kendisine had vurulur» ifadesi bu mesele hakkında Kadıhan'dan naklen Fetih'de zikredilmiştir.
Muhit'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki; bir kimse bir kadınla zina edip sonra onunla evlense yahut onu satın alsa zahir rivayete göre kendisinden had düşmez, çünkü zina ettiği vakit şüphe mevcut değildir.
Bir kimse, bir cariyeye önce zina edip sonra gasbetse, daha sonra onun kıymetini ödese yahut hür bir kadınla zina edip sonra onunla evlense, bu iki mesele hakkında Zahiriyye'den naklen bu babın evvelinde ihtilâf olduğu zikredilmiştir ki; bu iki mesele de İmam Azam'a göre; had lâzım gelmez. İmam Ebû Yusuf'a göre; had vurulur. Aksi de rivayet edilmiştir, yaniİmam-ı Azam'a göre; bu iki meselede had vurulur. İmam Ebû Yusuf'a göre; had vurulmaz.
Hasan b. Ziyad İmam-ı Azam (Rh.A.)'dan «satın alınmada had lâzım değildir, evlenmede had lâzımdır. Çünkü satın alınmakla cariyenin bizzat kendisine mâlik olunur. Fakat evlenmekle kadının kendisine mâlik olunmaz» diye rivayet etmiştir.
«Bununla malum oldu ki kısas ve malı almak için hüküm şart değildir ilh...» Hatta öldürülen bir kimsenin velisi kısas için hüküm verilmezden önce katili öldürse diyetini ödemez. Keza: Bir kimse hüküm verilmeden önce gasbeden şahıstan malını alsa, bir şey lâzım gelmez. Fakat bir kimse zina eden bir şahsı recmiyle hükmedilmeden önce öldürse, yukarda geçtiği gibi diyetini öder. Çünkü hüküm vermek recmin şartındandır. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...