ZİNA HADDİNİ
GEREKTİREN VE HADİS-İ ŞERİFE BİNAEN ŞÜBHENİN KIYAMI VAKTİNDE HADDİ GEREKTİRMEYEN
CİNSİ YAKINLIĞIN HÜKÜMLERİ BÂBI
METİN
Peygamberimiz
(SAV.) bir hadis-i şeriflerinde: «Hadleri, gücünüz yettiği kadar düşürmeye
çalışınız.» buyurmuşlardır. Şüphe; gerçekte sabit olmadığı halde sabite benzeyen
şeydir. Şüphe, üç nevidir. Birinci nevi mahalde olan hüküm şüphesi, ikinci nevi'
fiilde olan şübhelenme şüphesi, üçüncü nevi akidde olan şüphedir. Gerçek olan
akidde olan şüphenin iki evvelki neviye dahil olmasıdır. İnşaallâh biz onu
yakında inceleriz.
Buna göre zina eden
bir kimse, zinasının şüphe ile olduğunu iddia edip şahit getirse, şahitleri
kabul edilir ve had düşer. Keza mücerred şüphe davasıyla da had düşer. Fakat
ikrah (zorla yaptırıldığına dair olan) dâvasında şahit getirmesi lâzımdır. Çünkü
ikrah dâvası başkasının fiilini dâva olduğu için şahitle sûbutu lâzım olur.
Mahalde yani mülkde
şüphe ile had lâzım olmaz. Bu mahalde olan şüpheye «hüküm şüphesi» de denir.
Yani mahallin helâl olduğuna dair şer'î bir hüküm şüphesi sabit olmuştur. Bu
takdirde, cinsi yakınlıkta bulunan kimse, her ne kadar haram olduğunu zannederse
de bu mahalde olan şüpheden dolayı kendisine zina haddi vurulmaz. Meselâ: Bir
kimse oğlunun, ne kadar aşağı inerse insin oğlunun oğlunun cariyesine cinsi
yakınlıkta bulunsa, oğlu hayatta olsa bile kendisine zina haddi vurulmaz. Fetih.
Çünkü Peygamberimiz (SAV.)'in :
«Sen de, malın da
babana aidsiniz.» hadis-i şerifi bu hususta bir delil teşkil etmektedir. Bu
delile bakarak çocuğun malı babasına ait olmuş olur. Bu cihetle bir mülk şüphesi
bulunmuştur. Bu şüphe ise haddin düşmesi için kâfidir.
Bir kimse kinaye
lâfızlarıyla boşa m iş olduğu zevcesinin iddetinde ona cinsi yakınlıkta bulunsa
ve kinaye her ne kadar mal karşılığında olmayan hulû olup üç talâka niyet etse
bile Kendisine zina haddi vurulmaz, Çünkü Hz. Ömer (RA.) «kinaye lâfızlarıyla
vâki olan talâk ric'i talâktır» demiştir,
Satmış yahut mehir
olarak vermiş, henüz satın alana veya zevcesine teslim etmemiş olduğu cariyeye
yahut fasid satışla teslim ettiği cariyeye yahut ortaklardan biri' ortak olan
cariyeye yahut mükâtebinin cariyesine yahut kendisine ticaret için izin verilmiş
fakat malını ve şahsını borç kaplamış kölesinin cariyesine yahut müslüman
memleketine getirildikten sonra veya getirilmeden önce ganimet olan cariyeye
yahut istibra (âdet görerek temizlenme) dan önce cariyesine yahut satın alan
için muhayyerlik olan cariyeye yahut süt kızkardeşi olan cariyesine cinsi
yakınlıkta bulunan kimseye zina haddi vurulmaz. Mürted olmakla veya zevcinin
başka karısından olan oğlunun cinsi yakınlığına itaat etmekle veya zevcin
zevcesinin anası veya zevcesinin başka kocadan- olan üvey kızına cinsi
yakınlıktabulunmakla veya kendisine haram olan zevcesine cinsi yakınlıkta
bulunan kimseye de zina haddi vurulmaz. Çünkü imamlardan zevcenin mürted
olmasıyla, üvey oğlunun fena hareketine itaat etmesiyle, zevcin «kayınvalidesine
veya üvey kızına cinsi yakınlıkta bulunmasıyla zevcesinin haram olmayacağını
söyleyen vardır. Mahalde şüphe olan yerler yalnız bu sayılanlardan ibaret
değildir. Nitekim tetebbu erbabına gizli değildir ki; mahalde olan şüpheyi altı
yere hasreden kimselerin iddiaları memnudur.
İZAH
«Bir hadis-i
şeriflerinde ilh...» Yani şüphe bulunduğunda had sabit olmaz. Bu hadis-i şerif
hakkında Zahirîlerden bazıları «merfu olarak sabit değildir» diye taanda
bulunmuşlardır. Bunlara «vâcib sabit olduktan sonra şüphe ile düşmesi aklın
muktezasma muhalif olduğundan hadis-i şerif için merfu hükmü vardır» diye cevap
verilir. Bütün İslâm memleketlerindeki fukahanın şüphe ile haddin düşeceğine
dair lamalarında da kifayet vardır. Bundan dolayı bazıları «hadis-i şerif
muttefekun aleyh'dir. Bu hadis-i şerifi ümmet-i Muhammed kabul etmişlerdir»
demişlerdir.
«Mahalde ilh...»
Yani: Kendisine çirişi yakınlıkta bulunulan kadında olan şüphedir. İlerde
gelecek olan mülk lâfzı da memlûk (mülk olunan) manasınadır.
«Şahit getirse
ilh...» Yani zina ettiği kadının oğlunun cariyesi veya annesi ile babasından
birisinin cariyesi olduğuna şahit getirse, kendisine zina haddi vurulmaz.
«Fakat ikrah
dâvasında şahit getirmesi lâzımdır ilh...» Ben derim ki: ikrah, zina fiilini
zina olmaktan çıkarmaz, ikrah her ne kadar zina günâhını düşürmese bile haddi
düşüren bir özürdür. Nitekim ikrah ile öldürmeden dolayı kısas düşer. Fakat
öldürme günâhı düşmez. Buna göre bir kimse ikrah ile zina yaptığını dâva etse
mücerred dâva etmesiyle sözü kabul edilmez. Fakat diğer üç şüpheden bir şüphe
bulunduğunu dâva etse, şahitsiz sözü kabul edilir. Çünkü bu kimse haddi icap
eden sebebi inkâr etmektedir. Meselâ: Bir kadına cinsi yakınlıkta bulunan bir
kimsenin, o kadının zevcesi olduğunu yahut oğlunun cariyesi olduğunu dâva etmesi
bu cinsi yakınlığın mülkten veya mülk şüphesinden hâli olduğunu inkâr etmesidir.
Bundan dolayı şahitsiz sözü kabul edilir. Bundan anlaşılan zinayı ikrahla
yaptığını iddia ettiğinde ikrahla yaptığına dair kendisinden şahit istenmesi,
zinası şehadetle sabit olmasına mahsustur.
«Mahalde yani
mülkte şüphe ile had lazım olmaz İlh...» Yukarıda geçtiği üzere mahal ile murad
kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadındır. Mülk şüphesi: Mahalde sabit olan
şüphedir ki helâl olduğunu men eden delil bulunduğu halde bundan kat-ı nazar
edilerek mücerred hürmete münafi görülen bir delilin mevcudiyetinden neşet eder.
Nehir. Kuhistânî.
Hâsılı mahallin
helâl olduğunu isbat eden bir delil bulunduğu halde buna muarız helâlolduğunu
men eden başka bir delil de bulunduğu için mahallin helâl olmasında şüphe vaki
olmuştur.
Zeylaî «mahalde
bulunan şüphe sebebiyle her ne kadar cinsi yakınlıkta bulunan kimse haram
olduğunu bilerek bu işi işlese bile kendisine had vurulmaz. Çünkü şüphe
kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadında olunca bir bakıma kadında mülk
sabit olur da bununla beraber zina ismi baki kalmamış olur. Binaenaleyh mahalde
olan şüphede mutlak surette had lâzım gelmez» demiştir.
«Bu mahalde olan
şüpheye «hüküm şüphesi» de denir ilh...» Yani mahallin helâl olduğuna dair şer'!
bir hüküm sabit olduğu cihetle buna «Şüphe-i hükmiyye» de denilir.
«Kinaye her ne
kadar mal karşılığında olmayan hulû olup ilh...» Sarih, hulû'nun mal
karşılığında olmamasıyla kayıtladı. Çünkü hulû mal karşılığında olursa, mahalde
olan şüphe nevinden olmayıp bilâkis fiilde olan şüphelenme şüphesi kısmından
olur. Bu takdirde had ancak helâl zannedildiğinde düşer. Zira mal karşılığında
yapılan hulû'un ric'i talâk olduğunu hiç bir kimse söylememiştir. Ancak Eshab-ı
Kiram (R.A.) hulû ile olan ayrılığın fesh mi yoksa bain talâk mı olduğunda
ihtilâf etmişlerdir. Gerek fesh gerekse bain talâk olsun her iki halde de hürmet
sabittir. Bununla, mal karşılığında boşanmış kadını şüphe-i hükmiyye nevinden
sayan kimsenin hata ettiği anlaşılmıştır. Fethü'l-Kadir'de tahkik edilenin
hülasası budur.
Hidâye'de «icmâ ile
hürmet sabit olduğu için mal karşılığında boşanmış kadın üç talâkla boşanmış
kadın gibidir» diye zikredilen buna şehadet etmektedir. Bedâyi'den naklen
Bahır'da da böyle zikredilmiştir.
Çamiu'n-Nesefî'de
«hulû ile boşamış olduğu zevcesine iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunan kimse
her ne kadar cinsi yakınlığın haram olduğunu bilse bile, Eshab-ı Kiram (R.A.)
hulû ile vâki olan talâkın bain olup olmamasında ihtilâf ettikleri için
kendisine had lâzım gelmez» diye zikredilen mal karşılığında olmayan hulû
üzerine hamlolunur. Nitekim Mücteba'da «hulû ile boşanmış kadın icmâ ile
kocasına haram olduğu için lâyık olan üç talâkla boşanmış kadın gibi olmasıdır»
diye zikredilen ise - Camiu'n-Nesefî ile Mücteba'nın kelâmlarının arasını bulmak
için - mal karşılığında olan hulû üzerine hamledilmiştir.
«Üç talâka niyet
etse bile ilh...» Yani bir kimse kinaye ile boşamış olduğu karısına iddet içinde
cinsi yakınlıkta bulunup her ne kadar «haram olduğunu bilerek bu işi yaptım»
deste bile ihtilâf olduğu için kendisine zina haddi vurulmaz. Çünkü, biz
Hanefilere göre; kendisi ile amel edilmese bile muhalifin delili mevcuttur.
Fetih.
«Henüz satın alana
veya zevcesine teslim etmemiş olduğu cariyeye ilh...» Yani bir kimse cariyesini
satıp satın alana teslim etmeden ona cinsi yakınlıkta bulunsa veya cariyesini
zevcesine mehir olarak verip teslim etmeden ona cinsi yakınlıkta bulunsa
kendisine zinahaddi vurulmaz. Çünkü bu cariyeler satan kimsenin veya zevcin
garantisi altında bulundukları için teslim etmeden önce helak olsalar, kendi
mülkleri olarak helak olmuş olurlar. Bu cihetle sanki mülkünde bulunan cariyeye
cinsi yakınlıkta bulunmuş gibi olduğu için şüphe vâki olmuştur. Zeylai.
«Ortaklardan biri
ortak olan cariyeye ilh...» Çünkü o cariyenin bir kısmına mâlik olduğu sabit
olduğundan bunda şüphenin bulunduğu acıktır. Bu, cariyeyi ortaklardan biri âzâd
etmediği takdirdedir. Eğer ortaklardan biri cariyeyi âzâd ederse, bu husustaki
tafsilat Haniyye'de zikredilmiştir. Zeylaî.
«Mükâtebinin
cariyesine yahut ticaret için izin verilmiş ilh...» Çünkü kölesinin kazancında
efendinin hakkı olduğu için efendi mükâtebinin veya ticaret için izin vermiş
olduğu borçlu bulunan kölesinin cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, şüphe
bulunduğu için kendisine zina haddi vurulmaz. Eğer ticaret için izin vermiş
olduğu kölesi borçlu olmazsa, kazancı efendisinindir.
«Ganimet olan
cariyeye ilh...» Yani ganimet cariyeleri İslâm memleketine getirilip taksim
edilmezden önce ganimet alacaklardan birisi ganimet cariyelerinden birine cinsi
yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz. Nitekim Bedayi'den naklen
Bahır'da böyle zikredilmiştir. Gâye'den naklen hırsızlık bahsinde zikredilmiştir
ki; bir kimse ganimetten mal çalsa her ne kadar ganimette hakkı bulunmasa bile
ganimet malı aslen mubah olmakla şüphe bulunduğu için eli kesilmez. Lâyık olan
burada da mutlak yani ganimet cariyelerine cinsi yakınlıkta bulunan gerek
ganimet alacaklardan olsun gerek olmasın kendisine zina haddinin vurulmasıdır.
Ben derim ki; Aslen
mubah olan, İslâm memleketinde av ve ot gibi kıymetsiz ve mubah olarak bulunan
şeydir. Binaenaleyh böyle kıymetsiz mubah şeyler bir kimsenin mülkü olup hatta
muhraz olan yerden çalınsa bile çalanın eli kesilmez. Ganimet cariyesi böyle
değildir. Eğer böyle olsa ganimet cariyeleri İslâm memleketine getirilip taksim
edildikten sonra calınsa bile çalanın elinin kesilmemesi ve ona zina edene had
vurulmaması lâzım gelirdi.
«İstibradan önce
cariyesine ilh...» Bu mesele Fetih'in ziyade ettiği meselelerdendir.
Fetih'de
zikredilmiştir ki; bir kimsenin yeni satın aldığı cariyede mülkü her bakımdan
tamdır. Ancak nesebin karışma korkusu bulunduğu için istibradan önce ona cinsi
yakınlıkta bulunmaktan men olunmuştur. Söz, mülkte olan şüphe için haddin
düştüğü haram olan cinsi yakınlıktadır. Burada ise mülk hakikaten mevcuttur.
Binaenaleyh bir kimsenin yeni satın aldığı cariyesine istibra (gebe olmadığına
kanaat getirmek için bir âdet görünceye kadar ona yaklaşmaktan çekinme) den önce
yaklaşması, hayz, nifas, oruçlu veya ihramlı iken zevcesine cinsi yakınlıkta
bulunması gibidir. Mülk mevcud olmakla hayz ve nifashalinde eza, oruçlu veya
ihramlı iken ibadeti ifsad bulunduğu için, bu hallerde cinsi yakınlıktan men
edilmiştir.
«Satın alan için
muhayyerlik olan cariyeye ilh...» Yani satın alan için muhayyerlik bulunan
cariyeye satan kimse cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi vurulmaz.
Sarih «muhhayerlik
satın alan için olursa» diye zikretti. Çünkü muhayyerlik satan için olup satan
sattığı cariyesine cinsi yakınlıkta bulunursa, mülkü baki olduğu için kendisine
evleviyetle zina haddi vurulmaz. Muhayyerlik satın alan için olduğundan satılan
cariye satanın mülkünden tamamıyla çıkmış olmaz. Bahir.
Tatarhâniyye'de
zikredilmiştir ki; bir kimse kendisi muhayyer olmak üzere cariyesini satıp da
satın alan ona cinsi yakınlıkta bulunsa veya muhayyerlik satın alan için olmak
üzere cariyesini satıp da ona cinsi yakınlıkta bulunsa, cinsi yakınlığın haram
olduğunu bilsinler veya bitmesinler kendilerine zina haddi vurulmaz.
«Süt kızkardeşi
olan cariyesine ilh...» Ben derim ki! mecusi olan cariyesine nikâhı altında
bulunan karısının kızkardeşi olan cariyesine cinsi yakınlıkta bulunan kimseye de
zina haddi vurulmaz. Çünkü mecusi olan cariyesiyle karısının kızkardeşi olan
cariyesinin haram olmaları ebedi olmamakla beraber aynı zamanda onlara mâlikdir.
«Zevcesinin haram
olmayacağını söyleyen vardır ilh...» Yani mürtedlik ve mürtedilikten sonra
zikredilenlerle zevcenin zevcine haram olmayacağını söyleyen âlimler vardır.
Mürtedliğe gelince nikâh bahsinde geçtiği üzere Belh âlimleri «zevcenin mürted
olmasıyla firkat vâki olmaz» diye fetva vermişlerdir, imam Şafiî'ye göre; bir
kadın üvey oğluyla zina ettiğinde kocasından boş olmadığı gibi bir erkek de
kayınvalidesiyle veya üvey kızıyla zina ettiğinde karısı boş olmaz,
METİN
Mahalde olan
şüphede had lâzım olmadığı gibi fiilde olan şüphede de cinsi yakınlıkta bulunan
kimse bu cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannederse, had lâzım olmaz. Bu fiilde
olan şüpheye «şüphe-i iştibah: Helâl olmasında şüphelenen Kimse hakkında olan
şüphe» de denilir. Bu fena fiili irtikab eden kimseden haddin düşmesinde muteber
olan, gerçekte her ne kadar bu kimse bu fena fiilin helâl olduğunu zannetmese
bile «helâl olduğunu zannetim» diye dâva etmesine göredir. Bu fena fiili irtikab
eden erkekle kadından her ikisi birden bu fena fiilin haram olduğunu
bildiklerini ikrar etmedikçe yalnız birisi «helâl olduğunu zannettim» diye dâva
etse, ikisine de zina haddi vurulmaz. Fiilde olan şüpheye misal; bir kimsenin
her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın ana veya babasının cariyesine yahut bir anda
üç talâkla boşamış olduğu zevcesine iddet içinde yahut zevcesinin cariyesine
yahut efendisinin cariyesine cinsi yakınlıkta bulunmasıdır. Hudud bahsinin
rivayetinde rehinolarak aldığı cariyeye cinsi yakınlıkta bulunsa muhtar olan
kavle göre kendisine zina haddi vurulmaz. Zeylai.
Hidaye'de
zikredilmiştir ki; rehin vermek için bir cariyeyi iâre alan kimse rehin olarak
alan kimse gibidir.
Kira ile tutulan,
gasbolunan cariyenin hükmü ilerde gelecektir. Lâyık olan bir kimseye vakfolunan
cariye, rehin olarak verilen cariye gibidir ki. helâl olduğunu zannederek cinsi
yakınlıkta bulunursa, zina haddi vurulmaz. Bir kimse mal karşılığında boşamış
yahut esah olan kavil üzere hulû olunan karısına iddet içinde yahut âzâd etmiş
olduğu ümm-i veledine iddet içinde cinsî yakınlıkta bulunsa, kendisine zina
haddi vurulmaz.
Mahalde olan
şüphede cinsî yakınlıkta bulunan kimse «çocuğun nesebi bendendir» diye dâva
ederse, neseb kendisinden sabit olur. Fiilde olan şüphede neseb kendisinde sabit
olmaz. Çünkü bu tam zinadır. Ancak fiilde olan şüphe üç talâkla boşadığı zevcesi
iki seneden az müddette doğurursa, çocuğun talâktan önce olmasına hamledilerek
neseb cinsi yakınlıkta bulunan kimseden sabit olur. Eğer iki seneden ziyada
müddette doğurursa, neseb ancak cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin «çocuk
bendendir» diye davasıyla sabit olur. Nitekim bu bahsin tafsili nesebin sübutu
babında geçmiştir.
Keza: Hulû olunan
yahut mal Karşılığında boşanan ve iddet beklerken kendisine cinsi yakınlıkta
bulunulan kadının çocuğunun nesebi evleviyetle sabit olur. Ancak bunlarda
talâkın üçten az olması lâzımdır. Bir kimsenin gerçekte zevcesi değilken
kadınların «bu kadın senin zevcendir» demeleriyle kendisin zifaf olunan kadına
onların haberlerine itimat ederek cinsi yakınlıkta bulunmasından hasıl olan
çocuğun nesebi, cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin «bu çocuğun nesebi bendendir»
diye davasıyla sabit olur. Bahır.
İZAH
«Fiilde olan
şüphede de ilh...» Yani cinsi yakınlıkta olan şüphedir.Şöyle ki şüphe cinsi
yakınlığın haram olmasındadır, yoksa kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadın
da değildir. Çünkü fiilde olan şüphede kadının haram olması kesindir.
«Helâl olmasında
şüphelenen kimse hakkında olan şüphe ilh...» Yani bir kimse cinsi yakınlığın
helâl olduğunu zannederse o işte şüphe etmiş olur. Bundan dolayı Fetih'te
«şüphe, bir şeyin helâl veya haram olduğunda şüphe eden kimse hakkında tahakkuk
eder. Çünkü helâl olduğunu ifade eden delil olmayınca delil olmayan şey delil
zannedilmiştir. Meselâ: Bir kimsenin zevcesinin cariyesinin kendisine hizmet
etmesi helâl olduğu için ona cinsi yakınlıkta bulunmanın da helâl olduğunu
zannetmesidir. Helâl zannedilmesi mutlaka lâzımdır, helâl zannedilmezse, asla
şüphe bulunmaz» diye zikredilmiştir.
«Bu cinsi
yakınlığın helâl olduğunu zannederse ilh...» Yani helâl olduğunu
zannetmekşüphenin kendisidir. Çünkü bundan başka kendisiyle şüphe sabit olacak
delil yoktur. Helâl olduğunu zannetmezse, asla şüphe bulunmaz. Fakat mahalde
olan şüphe böyle değildir. Çünkü oradaki şüphe mahallin helâl olmasının
delilinden ileri gelmektedir. Buna göre; mahalde olan şüphede helâl zannetmeye
hacet yoktur. Bundan dolayı mahalli (kendisine cinsi yakınlıkta bulunulan kadın)
in helâl olduğunu zannetsin zannetmesin kendisine zina haddi vurulmaz.
«"Helâl olduğunu
zannettim" diye dâva etmesine göredir ilh...» Yani zannın kendisine göre
değildir. Çünkü her ne kadar cinsi yakınlığın helâl olduğunu zannetse bile dâva
etmediği takdirde kendisine zina haddi vurulur. Her ne kadar cinsi yakınlığın
helâl olduğunu zannetmese bite «helâl olduğunu zannettim» diye dâva ederse,
kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat gizli değildir ki; zan kalbe ait bir iş
olup kaadı bunu ancak sahibinin dâva etmesiyle bilir. Kaadı, cinsi yakınlıkta
bulunan kimsenin helâl zannettiğini bilirse, ona zina haddi vurmaz. Bu da o
kimsenin «helâl zannettim» diye dâva etmesi ve haber vermesi ile olur. İbn-i
Kemal.
«Yalnız birisi
«helâl olduğunu zannettim» diye dâvâ etse ikisine de zina haddi vurulmaz ilh...»
Çünkü şüphe fena fiilde birisi tarafından bulununca zarureten diğerine de
sirayet eder. Bunun için her ikisine de zina haddi vurulmaz. Bahır.
«Bir kimsenin her
ne kadar yukarı çıkarsa çıksın ana babasının cariyesine ilh...» Çünkü bir
kimsenin, kendisiyle anası - babasının yahut zevcesinin yahut efendisinin
arasında mallarından menfaatlanma ve cariyelerine hizmet ettirme yaygın olunca,
cariyelerine cinsi yakınlığın da helâl olduğunu zannetmesi mümkündür.
Bir kimse, üç
talâkla boşadığı zevcesi iddet beklerken nafaka vermesi vâcib ve kızkardeşiyle
evlenmesi haram olduğundan dolayı ona cinsi yakınlığın helâl olduğunu
zannedebilir.
Musannif «bir kimse
helâl zannederek anasının veya babasının cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa,
kendisine zina haddi vurulmaz» diye kayıtlamıştır. Çünkü Hâniyye'de
zikredilmiştir ki; bir kimse, babasının veya dedesinin zevcesine cinsi
yakınlıkta bulunup her ne kadar «helâl zannettim» diye dâva etse bile kendisine
zina haddi vurulur.
«Bir anda ilh...»
Yani bir kimse, bir,söz ile zevcesini üç talâkla boşayıp sonra iddet içinde ona
cinsi yakınlıkta bulunsa «helâl zannettim» diye dâva etmedikçe kendisine had
vurulur. Keza; ayrı ayrı zamanlarda üç talâkla boşadığı zevcesine iddet içinde
cinsi yakınlıkta bulunsa, hüküm yine böyledir. Zira üç talâkla zevcesini boşayan
kimsenin zevcesinin boş olmasında ihtilâf yoktur. Çünkü üçüncü talâktan sonra
kadının kocasına helâl olmayacağını Kur'an-ı Kerim natıkdır. Buna flöre; üç
talâkla boşanan kadının kocasına helâl olmadığında şüphe yoktur.
Birden yapılan üç
talâkın Hz. Ömer (R.A.) zamanında üçünün de vukuuna hüküm edilip icmâ hasıl
olduğu için üç talâkın vukuunu inkâr eden kimsenin sözüne itibar edilmez. Fakat
Hidaye'nin nikâh bahsinde «bir kimse bir veya üç talâk-ı bainle boşamış olduğu
zevcesine İddet içinde cinsi yakınlıkta bulunsa imam Muhammed'in talâk bahsinin
işaretine göre; kendisine, zina haddi vurulmaz. Hudud bahsinin işaretine göre;
kendisine zina haddi vurulması vâcib olur. Çünkü helâl olma hakkındaki mülk zail
olup zina tahakkuk etmiştir» diye zikredilen mesele müşküldür.
Bahır'da talâk
bahsinin işaretini bir lâfızda yapılan üç talâk üzerine hamletmekle ve hudud
bahsinin ibaresini ayrı ayrı zamanlarda yapılan üç talâk üzerine hamletmekle
araları bulunmuştur. Çünkü birden yapılan üç talâkın üçünün birden vâki olmasına
Zâhiriyye karşı çıkmıştır. Yani mahalde şüphe nevinden olur da delil şüphesi
bulunduğu için haram olduğuna inansa bile kendisine zina haddi vurulmaz.
Fakat Bahir
sahibine, Halebî muhaşşisi «Fetih ve diğer fıkıh kitablarında birden yapılan üç
talâkla boşanan kadına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunmanın fiilde olan
şüphe nevinden olduğu, icmâ münakit olduktan sonra ihtilafa itibar olmadığı ve
işaretten ibareye muaraza edemiyeceği açık ve kesin olarak beyan edilmiştir»
diye itiraz etmiştir.
Ben derim ki: Başka
bir vecihle araları bulunabilir. Talâk bahsinin işareti kinayı lafzıyla yapılan
baln talâka, hudud bahsinin ibaresi sarih lâfızla yapılan bain talâka
hamledilerek ikisinin arasını bulmak mümkündür, işin hakikatini Allah-ü Teâlâ
bilir.
«Hudud bahsinin
rivayetinde ilh...» Yani bir kimse kendisine rehin olarak verilen cariyeye.
cinsi yakınlıkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. İmam Muhammed (Rh.A.) hudud
bahsinde bu meselenin «fiilde olan şüphe» meselelerinden olduğunu rehin bahsinde
ise mahalde olan şüphe meselelerinden olduğunu zikretmiştir.
Bahır'da «velhasılı
bir kimse kendisine rehin olarak verilen cariyeye helâl olduğunu zannederek
cinsi yakınlıkta bulunursa, iki rivayetin ittifakıyla kendisine zina haddi
vurulmaz. Eğer haram olduğunu bilerek cinsi yakınlıkta bulunursa ihtilaf vardır.
Esah olan kavle göre; kendisine zina haddinin vurulması vâcib olur» diye
zikredilmiştir.
Îzâh'da «helâl
olduğunu zannetse bile kendisine haddin vurulmuş; vâcib olur» diye zikredilmesi
bütün rivayetlere muhaliftir.
Dürrü'l-Müntekâ'da
zikredilmiştir ki: Kendi babında zikredilen bir hüküm başka bâbta zikredilen
aynı hükümden evlâdır. Çünkü bir hükmün başka bâbta zikredilmesi sanki istıtrâd
(asıl mevzudan olmayıp münasebetle beyan olunan hüküm) dır. Pederim bana böylece
ifade etmiştir.
«Rehin vermek için
bir cariyeyi iare alan kimse rehin olarak alan kimse gibidir ilh...» Meselâ: Bir
kimse şu kadar dirhem karşılığında rehin olarak verse, sonra rehin olarak
verilen şey rehin alanın yanında helak olsa rehin alan alacağını almış olur ve
iare alan kimsenin iare veren kimseye borcu kadar ödemesi vâcib olur. Çünkü iare
alan vermiş olduğu rehinle borcunu ödemiştir. Nitekim yerinde takrir edilmiştir.
Buna göre; iare alan iare verene borcu kadar borçlanınca îare aldığı şeye mâlik
olur da rehin alan gibi ofmuş olur.
«Hulû olunan
karısına ilh...» Yani mal karşılığında hulû olunan karısına iddet içinde cinsi
yakınlıkta bulunma fiilde olan şüphe nevinden olur. Eğer mal karşılığında
olmayan hulû olup iddet içinde zevcesine cinsi yakınlıkta bulunursa, bu cinsi
yakınlık mahalde olan şüphe nevinden olur. Nehir.
«Mahalde olan
şüphede cinsi yakınlıkta bulunan kimse «çocuğun nesebi bendendir» diye dâva
ederse, neseb kendisinden sabit olur ilh...» Bu nesebin sabit olma meselesi
dededen başkası hakkındadır. Meselâ: Dede, oğlu hayatta iken oğlunun oğlunun
cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa dede babanın sağlığında torununun cariyesine
mâlik olamayacağı için «çocuğun nesebi bendendir» diye dâva etmesiyle neseb
kendisinden sabit olmaz. Evet, oğlunun oğlu kendisini tasdik ederse, çocuk âzâd
olur. Çünkü çocuğun kendisinin amcası olduğunu iddia etmiştir. Nihaye'de «nesebi
sabit olur» diye zikredilmesi yanlıştır. Nitekim Fetih'te bu mesele tam
manâsıyla incelenmiştir.
«Çünkü bu tam
zinadır ilh...» Çünkü fiilde olan şüphede mülk şüphesi yoktur. Belki helâl
zannettiği için haddin düşmesi Allah-ü Teâlâ'nın bir fazlı ve keremidir ki cinsi
yakınlıkta bulunan erkeğe raci olup kadına racî değildir. Çünkü kendisine cinsi
yakınlıkta bulunulan kadının helâl olmadığında şüphe yoktur. Binaenaleyh bu
cinsi yakınlıkla neseb sabit olmaz. Bundan dolayı bu cinsi yakınlıkla kadının
iddet beklemesi lâzım 'değildir. Çünkü zinadan dolayı iddet yoktur. Fetih.
«Nitekim bu bahsin
tafsili nesebin sübut babında geçmiştir ilh...» Yani üç talâkla boşanmış bir
kadın iki sene sonra doğurduğunda zevci çocuğun nesebinin kendisinden olduğunu
dâva ederse, nesebi sabit olur, dâva etmezse sâbit olmaz. H.
Ben derim ki;
Bundan anlaşılan her ne kadar cinsi yakınlığın iddette olması lâzım gelse bile
çocuk gerek iki seneden az müddette, gerekse iki seneden ziyadede doğsun zevç
çocuğun nesebinin kendisinden olduğunu iddia ederse, nesebi sabit olur. Çünkü
akid şüphesi mevcuttur. Eğer zevç dâva etmezse, çocuk iki seneden az müddette
doğduğunda cinsi yakınlığın talâktan önce yapılmış olduğuna hamledilerek neseb
sabit olur. Fetih.
«Cinsi yakınlıkta
bulunmasından ilh...» Bu fiilde olan şüphedir. Zeylaî, bunu kabul etmiştir.
Bahir sahibi de önce bunu kabul etmiştir. Bazıları «bu, mahalde olan şüphe
nevindendir» demişlerdir.
Fetih'de «önce
racih olan bunun mahalde olan şüphe nevinden olmasıdır. Çünkü kadınlarım «bu
senin zevcendir» sözleri cinsi yakınlığı mubah kılan şer'i bir delildir. Zira
muamelelerde bir kişinin sözü bite kabul edilir. Bundan dolayı bir cariye bir
kimseye gelerek «efendim beni sana hediye olarak gönderdi» dese, o kimsenin ona
cinsi yakınlıkta bulunması helâl olur» diye zikredilip sonra «hak olan bunun
fiilde olan şüphe nevinden olmasıdır» denilmiştir.
METİN
Mahalde olan
şüphede mutlak surette, fiilde olan şüphede helâl zannedildiğinde had olmadığı
gibi İmam-ı Azam (R.A.)'a göre, nikâh akdinde olan şüphede de had yoktur.
Meselâ: Bir kimse nikâhı ebedi haram olan bir kadınla evlenip ona cinsi
yakınlıkta bulunsa, İmam-ı Azam'a göre; kendisine zina haddi vurulmaz. İmameyn
(Rh.A.)'e göre; haram olduğunu bilirse, had vurulur. Hulâsa sahibi «fetva bu
kavil üzeredir» demiştir. Fakat bütün şerhlerde tercih olunan İmam-ı Azam
(Rh.A)'ın kavildir. Fetva bu kavil üzere evlâ olur. Allâme Kâasım, Tashihinde
bunu açıklamıştır. Fakat Muzmarat'dan naklen Kuhistânî'de «fetva İmameyn
(Rh.A.)'in kavli üzeredir» diye yazılıdır.
Fethü'l-Kadir'de
«bu akidde olan şüphe, mahalde olan şüphe kabilindendir. Yukarda geçtiği gibi
bunda da neseb sabit olur» diye yazıtıdır. Şahitsiz olarak akdedilen bir nikâhla
cinsi yakınlıkta bulunma da akidde olan şüphe kabilinden olduğu için had
vurulmaz.
Mücteba'da
zikredilmiştir ki; bir kimse mahremini yahut başkasının nikâhlısını yahut iddet
bekleyen bir kadını nikâh edip helâl zannıyla ona cinsi yakınlıkta bulunsa,
kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat ta'zir olunur. Eğer haram olduğunu
zannederek cinsi yakınlıkta bulunursa, İmam-ı Azam (Rh.A)'a göre; yine zina
haddi vurulmaz. İmameyn (Rh.A.) ise buna muhaliftir. Bundan anlaşıldı ki.
şüphenin üçe taksimi İmam-ı Azam (Rh.A)'ın kavlidir.
İZAH
«Nikâh akdinde olan
şüphede de had yoktur ilh...» Yani bunda akid sureten bulunur. Fakat hakikatte
bulunmaz. Çünkü yukarıda geçtiği üzere şüphe; sabit olmadığı halde sabite
benzeyen şeydir. Kendisinde akid hakikaten bulunan şey, nikâh akdinde olan
şüphenin tarifinden çıktı. Bundan dolayı Tatarhaniyye'de zikredilmiştir ki; bir
kimse nikâh veya satın alma mülkü ile mâlik olduğu fakat kendisine başka bir
sebeble haram olan bir kadına cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine zina haddi
vurulmaz. Meselâ: Hayızlı, nifaslı, ihramlı, farz orucunu tutan, şüphe ile cinsi
yakınlıkta bulunulmuş kadına veya zihar yahut ilâ yaptığı kadına iddet içinde
cinsi yakınlıkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Keza; süt yahut musahare yahut
mecusi yahut mürted yahut nikâhı altında kızkardeşi olması sebebiyle kendisine
haram olan cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, her ne kadar haram olduğunu
bilse bile kendisine had vurulmaz.
«Bir kimse, nikâhı
ebedi haram olan ilh...» Musannif mahrem lâfzını mutlak olarak zikrettiği için
neseb, süt ve musahare cihetinden mahremlere şâmil olmuştur. Buna göre, bir
kimse neseb yahut süt yahut evlilik yoluyla nikâhı kendisine ebedi haram olan
bir kadınla evlenip ona cinsi yakınlıkta bulunsa, imam-ı Azam (Rh.A.)'a göre;
zina haddi vurulmaz. İmameyn (Rh.A.)'e göre; haram olduğunu bilirse zina haddi
icra edilir.
Bir kimse
başkasının nikâhlısını yahut iddet bekleyen bir kadını yahut üç talâkla boşamış
olduğu zevcesini yahut nikâhında bulunan hür zevcesi üzerine bir cariyeyi yahut
bir mecusi kadını yahut efendisinden, izinsiz cariyeyi nikâh edip cinsi
yakınlıkta bulunsa yahut bir köle efendisinden izinsiz evlenip cinsi yakınlıkta
bulunsa yahut bir kimse bir akidde beş kadınla yahut iki kızkardeşle evlenip
onlara cinsi yakınlıkta bulunsa, ittifakla zina haddi vurulmaz. Zina haddinin
vurulmayacağı İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; açıktır. İmameyn (Rh.A.)'e göre; şüphe
ebedi haram olanlarda bulunmaz. Bahir.
İbn-i Münzir gibi
nakillerine ve tahrirlerine itimad edilen fukaha «İmameyn (Rh.A.)'e göre; bir
kimse nikâhında dört kadın bulunup beşinci yahut mecusi yahut iddet bekleyen bir
kadını nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunsa, zina haddi vurulmaz. Ama nikâhı
ebedi haram olan bir kadını nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunursa, zina haddi
vurulur» demişlerdir. Fethü'l-Kadir.
Bir kimse nikâhı
helâl olmayan bir kadını nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunsa, haram olduğunu
bilse bile İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; had vurulmaz. Fakat şiddetli ta'zir
edilir. İmameyn (Rh.A.)'e göre; nikâh ettiği kadın, nikâhı ebedi haram olan
kadınlardan olup haram olduğunu bilirse, kendisine zina haddi vurulur. Kâfi.
«İmameyn (Rh.A.)'e
göre; ilh...» Mahremini nikâh edip cinsi yakınlıkta bulunan kimseye İmam-ı Azam
(Rh.A.)'a göre; had vurulmaması, İmameyn (Rh.A.)'e göre; had vurulmasının
sebebi; mahremin nikâha mahal olup olmamasındadır. İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre;
akid yapana bakılmaksızın kadın bizzat akde mahaldir. Çünkü kadın akidden maksud
olan doğurmayı kabul ettiği için şüphe vaki olmuştur. İmameyn (Rh.A.)'e göre
ise; kadın bu akid yapanın akdine mahal olmadığı için şüphe yoktur. Bu meselenin
tamamı Fetih ile Nehir'dedir.
«Haram olduğunu
bilirse ilh...» Eğer helâl olduğunu zannederse, ittifakla had vurulmaz. Fakat
ta'zir edilir. Nitekim Zahiriyye ve diğer fıkıh kitablarında da böyle
zikredilmiştir. Burada zikredilen meselelerden malum oldu ki; bir kimse zan
yoluyla Allah-ü Teâlâ'nın haram kıldığı Şeyi helâl saysa kâfir olmaz, ancak
haramı helâl itikad ederse, kâfir olur.
«Kuhistâni'de
ilh...» Yani Muzmarat'tan naklen Kuhistânî'de zikredilmiştir ki; bir kimse
mahremi ite evlenip cinsi yakınlıkta bulunsa, İmameyn (Rh.A.)'e göre; zina haddi
vurulur. Fetva da bunun üzerinedir. Bu, bütün şerhlerde zikredilen üzerine
mukaddemdir.
Hulâsa'dan naklen
Fetih'de de «fetva imameyn (Rh.A.)'in kavil üzerinedir» diye zikredilipşöyle
tevcih edilmiştir: Şüphe bir bakıma helâl olmayı iktiza eder. Halbuki bunun hiç
bir bakımdan helâl olması sabit değildir. Eğer bir bakıma helâl olması sabit
olsaydı, iddet ve neseb vâcib olurdu. Sonra bazı meşayıhın iddet ve nesebin
vâcib olduğunu kabul etmeleriyle bu da defedilmiştir. Bir bakıma helâl olmadığı
için iddet ve nesebin vâcib olmadığı teslim edilse bile şüphe, bir bakıma helâl
olmayı iktiza etmez. Çünkü şüphe sabit olmadığı halde sabite benzeyen şeydir.
Bir bakıma şüphe bulunan bir şeyin sabit olması lâzım değildir, Görmezmisin ki;
İmam-ı Azam (Rh.A.) en şiddetli ta'ziri ilzam etmiştir. Fakat haddi isbat
etmemiştir. Bundan malum oldu ki; bu, tam bir zinadır. Lâkin kendisinde şüphe
vardır. Bundan dolayı neseb sabit olmaz. Hasılı mahrem kadınların hiç bir bakıma
helâl olmaması tam zina olduğu içindir. Bu yüzden neseb ve iddet sabit olmaz.
Bundan haddi defeden şüpheninde olmaması lâzım gelmez. Gizli değildir ki; bunda
İmam-ı Azam'ın kavlini tercih vardır.
«Bundan anlaşıldı
ki; şüphenin üçe taksimi ilh...» Eğer sarih şüphenin hüküm bakımından taksimini
murad etmişse, bu, üç imamımıza göre de; iki kısımdır. Çünkü akid şüphesinin
hükmü imam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; mahal şüphesinin hükmüdür. İmameyn (Rh.A.)'e
göre; fiil şüphesinin hükmüdür. Eğer sarih şüphenin mânâ bakımından taksimini
murad etmişse, yine bu da ikidir. Zira akid şüphesinden bazısı üç talâktan iddet
bekleyen kadına iddet içinde cinsi yakınlıkta bulunma gibi fiil şüphesindendir.
Nitekim bunu Nehir sahibi nesebin sabit olması babında tasrih etmiştir. Akid
şüphesinden bazısı metnin meselesi gibi mahal şüphesindendir.
METİN
Bir kimse kardeşi,
amcası gibi vilâdetin maadası karabetle mahremlerinin cariyesine cinsi
yakınlıkta bulunsa, had vurulur. Çünkü aralarında malları teklifsiz olarak
yaygın olmadığı tein «ben helâl zannettim» demesine itibar edilmez.
Bir kimse ister âmâ
olsun yatağında bulduğu bir kadına zevcesi zannederek cinsi yakınlıkta bulunsa,
hakkında had lâzım gelir. Çünkü sormakla bilmesi mümkündür. Ancak o kimse kadını
cinsi yakınlığa davet ettiğinde «ben senin zevcenim» veya zevcesinin ismiyle
«ben filâneyim» diyerek icabet edip o da kendisine cinsi yakınlıkta bulunursa,
kadının bu şekilde haber vermesi şer'i bir delil sayılacağı için Kendisine zina
haddi vurulmaz. Ancak kadın fiiliyle veya ismini söylemeksizin yalnız «evet»
lafzıyla icabet ederse, kendisine zina haddi vurulur.
Müstemen
(pasaportlu) bir harbî (kâfir) zimmîye (islâm devleti tebaasından olan
hıristiyan veya yahudilerden) olan bir kadına zina etse yahut bir zimmî müstemen
olan harbîyye bir kadına zina etse zimmîyye kadın ile zimmî olan erkeğe zina
haddi vurulur, fakat harbî olanerkekle harbîyye olan kadına had vurulmaz. Imam-ı
Azam'a göre; bu hususta asıl ve kaide; kazf haddinden başka Allah hadlerinden
hiç birisinin müste'men üzerine ikame ve icra olunmamasıdır.
Bir kimse hayvana
cinsi yakınlıkta bulunsa, kendisine had vurulmaz, fakat tazir edilir. Hayvan
kesilip sonra yakılır. Diri veya ölü olarak hayvandan menfaatlanmak mekrûhdur.
Mücteba.
Nehir'de
zikredilmiştir ki; mendup olarak hayvan sahibi cinsi yakınlıkta bulunan kimseye
hayvanı kıymetiyle vermekle emrolunur, sonra hayvan kesilip, yakılır. Çünkü
fukaha «hayvan kıymetiyle ödenir» demişlerdir.
Bir kimse zevcesi
olacak kadını görmeden evlenip, kadınlar «bu senin zevcendir» diye başka bir
kadını zifafa sokup o da ona cinsi yakınlıkta bulunsa kendisine had vurulmaz,
fakat üzerine kadının mehri lâzım olur. Böyle bir meselede Hz. Ömer (R.A.)
mehr-i misille vs iddetle hükmetmiştir. Kendisine ancak kadınların muttali olup,
onların sözleriyle amel olunan şeylerde bir kimsenin haber vermesi kifayet eder.
İZAH
«Vilâdetin maadası
ilh...» Yani usul (babası ne kadar yukarı çıkarsa çıksın dedesi) veya fürû
(oğulları ne kadar aşağı inerse insin torunları) cihetinden akraba olmayan
akrabalardır. Çünkü bir kimse fürû cihetinden akrabasının cariyesine cinsi
yakınlıkta bulunsa, hakkında had lâzım gelmez. Fakat yukarda geçtiği üzere usul
cihetinden akrabasının cariyesine helâl zannederek cinsi yakınlıkta bulunduğu
takdirde kendisine had lâzım gelmez.
«Kendi yatağında
bulduğu ilh...» Yani bir kimse karanlık bir gecede yatağında bulduğu bir kadına
cinsi yakınlıkta bulunsa, hakkında had lâzım gelir. Gündüzleyin yatağında
bulduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunan bir kimseye had evleviyetle lâzım
olur. Haniyye.
«Ancak o kimse
kadını cinsi yakınlığa davet ettiğinde ilh...» Yani âmâ olan davet ettiğindedir.
yoksa gören kimse davet ettiğinde değil. Nitekim Haniyye'de böyle
zikredilmiştir. Zeylaî ile Fetih'in ibaresinin zahiri de böyledir.
Zahiriyye'de
zikredilmiştir ki; bir .kimse karanlık bir gecede odasında bulmuş olduğu bir
kadına cinsi yakınlıkta bulunup «zevcem zannetim» diye iddia etse, hakkında had
lâzım gelmez. Gündüzleyin odasında bulduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunup
«zevcem zannetim» diye iddia etse, kendisine had vurulur.
Hâvî'de
zikredilmiştir ki; İmam Züfer, İmam-ı Azam'dan «bir kimse, yatak odasında veya
odasında bulmuş olduğu bir kadına cinsi yakınlıkta bulunup «zevcem zannetim»
diye iddia etse, gündüzleyin olursa had vurulur, geceleyin olursa had vurulmaz»
diye rivayet etmiştir.
Yakub ise, İmam-ı
Azam'dan «geceleyin olsa da gündüzleyin olsa da had lâzım gelir» diyerivayet
etmiştir.
Ebu'l-Leys «İmam
Züfer'in rivayeti alınır» demiştir.
Ben derim ki: Bunun
muktezası geceleyin olsun, gündüzleyin olsun âmâ üzerine had lâzım gelmez.
«Harbî olan erkekle
ilh...» Yani müstemen bir harbî, zimmîye olan bir kadına zina ettiğinde İmam Ebû
Yusuf'a göre hem kadına hem de erkeğe zina haddi vurulur.
İmam Muhammed «hiç
birine had vurulmaz, ancak zimmî bir erkek müste'men olan bir kadına zina
ettiğinde İmam Azam'ın kavli gibi yalnız zimmî olan erkeğe had vurulur»
demiştir.
Velhasıl; zina eden
erkekle kadından her ikisi de ya müslüman yahut zimmî yahut müstemen yahut erkek
müslüman, kadın zimmîye veya müstemene yahut aksi yani kadın müslüman, erkek
müstemen veya zimmî yahut erkek zimmî, kadın müstemene yahut aksi yani kadın
zimmîye erkek müstemen olursa, İmam-ı Azam (Rh.A)'a göre, bu suretlerde
müste'menler hariç diğerlerine had vurulur. Bahır.
«Hayvan kesilip
sonra yakılır ilh...» Hayvanın yakılıp kesilmesi, hadisenin kapanması bu hayvan
yüzünden o kimsenin ayıplanmaması içindir. Yoksa bu hayvanın mutlaka kesilmesi
vâcib değildir. Nitekim Hidaye ve diğer fıkıh kitablarında böyle zikredilmiştir.
Kesilip yakılması hayvan, eti yenilmeyen hayvanlardan olduğuna göredir. Eğer bu
hayvan eti helâl olan hayvanlardan ise, kesildiği zaman etini yemek İmam-ı Azam
(Rh.A.)'a göre; caizdir, imameyn (Rh.A.)'e göre; bu et mutlaka yakılmalıdır. Bu
hayvan başkasına ait ise kendisinden kıymeti ile satın alınıp kesilmesi
mendupdur. Zeylaî. Nehir. Hayvan sahibi hayvanını satmak üzere cebrolunmaz.
Bahır.
TENBİH: Bir kadın
kendisini bir maymuna kullandırsa, bu kadının hükmü hayvana cinsi yakınlıkta
bulunan erkeğin hükmü gibidir. Yani kadına zina haddi vurulmaz, fakat tazir
edilir. Dedikodunun kesilip hadisenin kapanması için maymun kesilir.
«Üzerine kadının
mehri lâzım olur ilh...» Yani mehir kadının olur; nitekim Hz. Ali (R. A.) mehri
kadın için hükmetmiştir, muhtar olan da budur. Çünkü cinsi yakınlık kadın
üzerine cinayet gibidir. Mehir beytülmalın olmaz. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) mehri
beytülmâl için hükmetmiştir. Sanki Hz. Ömer (R.A.) mehri şeriatın hakkı olarak
haddin karşılığı kılmıştır. Tamamı Zeylaî'dedir.
«Böyle bir meselede
Hz. Ömer (R.A.) mehr-i misille ve iddetle hükmetmiştir ilh...» Dürer'de de böyle
zikredilmiştir. Fakat hükmeden Hz. Ömer (R A) değil, Hz. Ali (K.V.)'dir.
Azmiyye'de «bu
meseleyi Hz. Ömer (R.A.)'e nisbet etmek açık bir sehivdir» denilmiştir.
METİN
Dübürden cinsi
yakınlıkta bulunan kimseye İmam-ı Azam (R.A.)'a göre; zina haddi vurulmaz, fakat
tazir edilir, imameyn'e göre; zina haddi vurulur. Eğer bir kimse kölesine yahut
cariyesine yahut zevcesine dübürden cinsi yakınlıkta bulunursa, ittifakla had
vurulmaz, fakat tazir olunur. Bunlardan başkasına dübüründen cinsi yakınlıkta
bulunursa, İmameyn (Rh.A)'e göre; zina haddi vurulur.
Dürer'de «ateşte
yakmak, üzerine duvar yıkmak, yüksek bir yerden taşla beraber yüzüstü bırakmak
gibi helak edici şeylerle cezalandırılır» diye zikredilmiştir.
Hâvî'de
zikredilmiştir ki; tazirde esah olan celddir.
Fetih'de tazir
olunup ölünceye kadar veya tevbe edinceye kadar hapsolunur» denilmiştir.
Bir kimse livâta
(dübürden cinsi yakınlıkta bulunma)yi âdet edinirse, veliyyü'l-emir onu
siyaseten öldürür.
Şarih der ki:
Bahır'dan naklen Nehir'de zikredilmiştir ki; «livâtayı âdet edineni,
veliyyü'l-emir siyaseten öldürür» diye kayıtlamakda kaadının siyasetle
hükmedemiyeceğini ifade etmek vardır. Halbuki Muînü'l-Hükkâm'da «kaadının bazı
yerde siyaset icrası vardır» diye tasrih edilmiştir.
FER'İ MESELE:
Cevhere'de zikredilmiştir ki; istimna bi'l yed (oturbir çekme) haramdır. Bunu
yapan kimse tazir olunur. Bir kimse zevcesine yahut cariyesine kendisinin
tenasül uzvuyla oynamasına izin verip hatta onun tahrikiyle boşansa, mekruh
olur. Fakat had ve tazir lâzım gelmez. Sahih kavle göre cennette livâta
olmayacaktır. Çünkü Allah-ü Teâlâ onun çirkin olduğunu beyan edip ve ona habîs
ismini vermiştir. Cennet ise habis olan şeylerden münezzehtir. Fetih.
Eşbah'da
zikredilmiştir ki; livâtanın haram olması aklîdir. Binaenaleyh bu cennette
bulunmaz. Bazıları «livâtanın haram olması semidir, cennette bulunur»
demişlerdir. Bazıları «Allah-ü Teâlâ belden yukarısı erkek, belden aşağısı kadın
gibi bir nevi mahlûk yaratır» demişlerdir. Fakat esah olan birinci kavildir.
Bahır'da
zikredilmiştir ki; livâtanın haram olması, zinanın haram olmasından daha
şiddetlidir, çünkü livâta hem aklen, hem şer'an hem de tab'an haramdır. Zina ise
tab'an haram değildir. Çünkü zinanın haram olması evlenme ve satın alma ile zail
olur. Livâtanın haram olması ise ebedidir.
İmam-ı Azam'a göre
livâtada, haddin olmaması hafif olduğu tein değildir, bilâkis pek büyük günâh
olduğu içindir. Çünkü bir kavle göre «had» günâhları temizleyicidir.
Müctebâ'da
zikredilmiştir ki; livâtayı helâl gören kimse cumhûr-i ulemâya göre; kâfir olur.
İZAH
«İmameyn (R.A.)'e
göre ilh...» Yani dübürden cinsi yakınlıkta bulunan kimseye İmameyn(Rh.A.)'e
göre; zina haddi vurulur. Bu kimse, muhsan değil ise celd vurulur. Muhsan ise
recmedilir. Nehir.
«Dürer'de «ateşte
yakmak» ilh...» Yani «imam-ı Azam'a göre; dübürden cinsi yakınlıkta bulunan
kimse bu cezalardan biriyle ta'zir edilir» diye Dürer'de zikredilmiştir. Nehir
sahibi, Dürer sahibine «bu habîs fiili âdet edinen kimsenin cezası yalnız
bunlardan ibaret değildir» diye itiraz etmiştir. Çünkü Ziyâdat'da zikredilmiştir
ki; habîs fiili âdet edinen kimse hakkında verilecek ceza veliyyü'l-emr'in
re'yine bırakılmış olup dilerse, onu öldürür dilerse döver, dilerse hapseder.
Eşbah'ta
zikredilmiştir ki; İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; dübürden cinsi yakınlıkta bulunan
kimseye zina haddi vurulmaz. Ancak bu habîs fiili, tekrar yaparsa, müftâbih olan
kavle göre; öldürülür.
«Havî'de
zikredilmiştir ki; ilh...» Hâvî'l-Kudsî'nin ibaresi şöyledir: Dübürden cinsi
yakınlıkta bulunan kimseye tatbik edilecek tazir hususunda; fukaha'dan bazıları
«celd vurulur», bazıları «yüksek bir yerden atılır», bazıları «kokmuş bir yere
hapsedilir» demişlerdir. Daha başka cezalar verileceğini söyleyenler de vardır.
Yalnız hadım edilmez ve tenasül uzvu kesilmez. Ta'zirde esah olan, celd
yapılmasıdır.
«İstimna bi'l-yed
ilh...» Yani keyfi olarak şehvetini getirmek için el ile menisini getirmek
haramdır. Ama şehveti kendisine galebe çalıp zevcesi veya cariyesi bulunmazsa,
şehvetini teskin için bunu yaptığında günahkâr olmayacağı ümid edilir.
Ebu'l-Leys «böyle
bir kimse zina edeceğinden korkarsa, el ile menisini getirerek şehvetini teskin
etmesi vâcib olur» demiştir.
«Cennette livâta
olmayacaktır ilh...» Süyutî, İbn-i Akîl-i Hanbelî'den nakletmiştir: Mutezile
olan Ebû Ali bin Velid ile Gazneli Ebû Yusuf arasında livâta hususunda şöyle bir
konuşma geçmiştir. Ebû Ali bin Velid:
«- Cennet'te
fesadlık olmadığı için livâtanın lezzetten kılınmasına bir mâni yoktur.
Livâtanın dünyada men edilmesinin sebebi; neslin kesilmesi ve eza mahalli olduğu
içindir. Cennette ise bunlar yoktur. Nitekim bundan dolayı şarap cennette mubah
kılınmıştır. Çünkü orada sarhoşluk, arbede ve aklın zail olması yoktur. Bunun
için şarabla lezzet almaktan men olunmamıştır» demiş. Gazneli Ebû Yusuf cevaben:
«- Erkeklere
meyletmek âhettir. Bu, haddi zatında çok çirkin bir fiildir. Çünkü dübür cinsi
yakınlık için yaratılmamıştır. Bundan dolayı, livâta hiç bir şeriatta mubah
kılınmamıştır. Şarap ise böyle değildir. Dübür, pislik yeridir. Cennet ise bütün
âhetlerden uzaktır» demiştir: Ebû bin Velid ona :
«- Âhet, ezayı
bulaştırmaktır. Bu takdirde yalnız lezzet alma bâki kalmıştır» diye
cevapvermiştir. '
«Livâtanın haram
olması aklidir ilh...» Yani livâtanın haram olduğuna dair her ne kadar şeriat
vârid olmasa bile zulüm ve küfür gibi çirkin olduğu akıl ile bilinir. Çünkü
bizim mezhebimize göre hiçbir şey akıl ile haram olmaz, yani bir şeyin haram
olduğuna akıl hüküm veremez. Bir şeyin haram olduğuna hüküm vermek ancak Allah'a
mahsustur. Fakat akıl emredilen şeylerin bazısının güzel olduğunu, yasak edilen
şeylerin bazısının çirkin olduğunu idrak eder de şeriat buna uygun olarak
hükmedip güzel olanı emr, çirkin olanı nehyeder.
Mutezileye göre,
bir şeyin vâcib veya haram olduğuna dair her ne kadar şeriat vârid olmasa bile
aklen güzel olan vâcib olur, aklen çirkin olan haram olur. Onlara göre birşeyin
güzel veya çirkin olduğunu isbat eden akıldır.
Biz Mâtürtdi'lere
göre, bir şeyin güzel veya çirkin olduğunu isbat eden şeriattır, akıl ise
şeriattan önce güzellik ve çirkinliği idrak etmek için bir âlettir.
Eşarilere göre,
şeriattan önce aklın payı yoktur, belki akıl şeriata tabidir. Binaenaleyh
şeriatın emrettiği şeyin akıl ile güzel olduğu nehyettiği şeyinde akıl ile
çirkin olduğu bilinir. Bu meselenin bahsinin tamamı Usûl kitablarında ve bizim
Şerhi Menar üzerine olan haşiyemizdedir.
«Livâtanm haram
olması semidir ilh...» Yani semi delil vârid olmadan önce livâtanın çirkin
olduğunu akıl tek başına anlayamaz.
«Fakat esah olan
birinci kavildir ilh...» Yani cennette livâtanın bulunmamasıdır.
«Livâtayı helâl
gören kimse cumhûr-i ulemaya göre kâfir olur ilh...» Sarih hayız bahsinde
«hayalı kadına cinsi yakınlıkta bulunmayı ve dübürden, cinsi yakınlıkta
bulunmayı helâl gören kimsenin kâfir olmasında ihtilâf olduğunu beyân etmiş
sonra Siraciyye'den naklen Tatarhaniyye'de zikredilenle ihtilâfın arasını
bulmuştur. Şöyle ki; fukahanın kâfir olmaz kavilleri kölesine yahut cariyesine
yahut zevcesine livâtayı helâl gören kimse hakkındadır fakat bunlara livâtada
bulunmak haramdır.
Şürünbülâlî'de
«fasıkların bunu helâl zannedip cüret ve şerçte etmemeleri için bu mesele
öğrenilir, fakat öğretilmez» diye zikredilmiştir. Fukahanın kâfir olur kavilleri
kölesi, cariyesi ve zevcesinden başkasına livâtayı helâl gören kimse
hakkındadır.
TETİMME: Livâta
için başka hükümler de vardır: Livâta ile mehir vâcib olmaz, fasid nikâhta iddet
lâzım olmaz, hülle sabit olmaz, ricat sabit olmaz, ekseri ulemaya göre musahere
hürmeti sabit olmaz. Bir rivayete göre ramazanda keffâret sabit olmaz, bununla
kazfedene had vurulmaz, imameyne göre vurulur, bununla Han okunmaz, İmameyne
göre; okunur. Bahir. Bu Müctebâ'dan alınmıştır. Sirac'dan naklen Şürünbülâlî'de
livâta üzerine adil iki kimsenin şehadeti kafi olup dört kişinin şehadeti şart
değildir. İmameyne göre; şarttır.
METİN
Bir kimse dar-ı
harp yahut İslâm hükümdarına karşı azgınların bulunduğu yerde zina etse,
kendisine had vurulmaz. Ancak had vurmaya velayeti olan bir kumandanın askerinde
zina ederse kendisine had vurulur. Hidaye.
Çocuk ve deli gibi
mükellef olmayan kimsenin mükellef olan kadınla zinasında erkeğe de, kadına da
had vurulmaz. Aksi ki; yani mükellef olan bir kimsenin çocuk veya deli gibi
mükellef olmayan kadına zinasında yalnız erkeğe had vurulur. Bir kimse zina
etmek için kiraladığı bir kadına cinsi yakınlıkta bulunsa, İmam-ı. Azam
(Rh.A.)'a göre; her ikisine de zina haddi vurulmaz. Fakat en ağır şekilde tazir
olunurlar. Hak olan; hizmet için kiralanan kadınla zinada had vâcib olduğu gibi,
bunda da vâcib olmasıdır. Bu, İmameyn (Rh. Aleyhima)'in kavilleridir. Fetih.
Bir erkekle kadına
zorla zina yaptırılsa, her ikisine de had vurulmaz. Zina eden erkekle kadından
birisi zina ettiklerini ikrar edip diğeri zinayı inkâr etse, şüphe bulunduğu
için her ikisine de had vurulmaz. Keza: Erkek cinsi yakınlıkta bulunduğu kadını
«ben satın gidim» dese kadın her ne kadar hür de olsa zina haddi düşer. Müctebâ.
Başkasının
cariyesini zinayla öldüren kimseye zinası için had, öldürdüğü için cariyenin
kıymeti vâcib olur. Zinâsıyla cariyenin gözünü kör etse kendisine cariyenin
kıymetini ödemek lâzım olur ve kör ettiği göze mâlik olmakla şüphe îrâs ettiği
için kendisinden had düşer. Hidaye. Eğer zinâsıyla cariyenin terciyle dübürü
arasında olan perdeyi yırtıp iki deliğini birleştirse bunun tafsili musannıf
şerhindedir.
Bir kimse bir
cariyeyi önce gasbedip sonra ona zina etse, daha sonra onun kıymetini ödese,
ittifakla kendisine zina haddi vurulmaz. Fakat cariyeye önce zina edip sonra onu
gasbetse, daha sonra onun kıymetini ödese, kendisine had vurulur. Nitekim bir
kimse bir hür kadınla zina edip sonra bununla evlense, ittifakla kendisine had
vurulur. Fetih.
Kendinin üstünde
âmiri bulunmayan halife kısas ve mal ile muahaza olunur. Çünkü bunlar kul hakkı
oldukları için.hak sahibi, ya halifenin ona bizzat imkân vermesiyle veya
müslümanların kuvvetiyle hakkını alır. Bununla malum oldu ki kısas ve malı almak
için hüküm şart değildir. Hüküm ancak suçlunun imkân vermesi için şarttır.
Fetih.
Halifeye had
vurulmaz. Allah hakkı galib olduğu için kazf haddi de vurulmaz. Çünkü hadleri
yerine getirmek halifeye bırakılmıştır ve kendinin üstünde hiç bir kimsenin
velayeti yoktur. Fakat bir beldenin emirine halifenin emriyle had vurulur.
İZAH
«Ancak had vurmaya
velayeti olan bir kumandanın ordusunda zina ederse/kendisine had vurulur ilh...»
Eğer had vurmaya velayeti olan kumandanın ordusundan ayrılıp dar-ı harbegirip
orada zina ettikten sonra orduya dönerse, yahut bir bölük kumandanıyla, yahut
ordu kumandanıyla beraber yahut tacir yahut esir olarak dar-ı harbe girip orada
zina ederse kendisine had vurulmaz, eğer had vurmaya velayeti olan bir
kumandanın ordusunda zina ederse, kendisine had vurulur. Fakat had vurmaya
velayeti olmayan bir kumandanın Ordusu veya bölüğünde zina eden kimseye had
vurulmaz. Çünkü bu kumandanlara harbin tedbiri verilmiştir, had vurma velayeti
verilmemiştir, İslâm hükümdarının velayeti orada geçerli değildir. Fetih.
«Erkeğe de, kadına
da had vurulmaz ilh...» Çünkü zinada erkeğin fiili asıldır. Kadının fiili ise
erkeğe tâbidir. Asıla had vurulmayınca, tabiye de vurulmaz. Bu mükellef olmayan
çocuk veya deli üzerine ukr (mehir) da lâzım olmaz. Ukr lâzım olmuş olsa,
çocuğun veya delinin velisi verdikleri mehri kadından geri alırlar. Çünkü bu
çirkin fiili çocuk veya deliye kadın yaptırmıştır. Fakat bir erkek çocuk bir kız
çocuğuna zina etse yahut erkek çocuk zorla mükellef olan bir kadına zina etse.
erkek çocuk üzerine ukr lâzım olur. Nehir, Fetih.
«Bir erkekle,
kadına zorla zina yaptırılsa, her ikisine de had vurulmaz ilh...» İmam-ı Azam
(Rh.A.) önce «erkeğin tenasül uzvunun intişarı razı olmasının alâmeti olduğu
için erkeğe had vurulur» diyordu. Sonra bu kavlinden dönüp «erkeğe de had
vurulmaz» demiştir. Fakat kadına ittifakla had vurulmaz. Zorla zina yaptıran
ister sultan, ister başkası olsun erkekle kadına haddin vurulmamasında
müsavidir. Bu, İmameyn (Rh.A.)'in kavlidir. Fetva da bunun üzerinedir.
Razı olan bir
kadına, bir erkek zorla zina ettirilse, erkek üzerine had vâcib olmaz. Fakat
kadın üzerine had vâcib olur.
«Zina eden erkekle
kadından birisi zina ettiklerini ikrar edip diğeri zinayı inkâr etse ilh...»
Zina eden kadın ile erkekten birisi ayrı ayrı dört meclisde dört defa zina
ettiklerini ikrar edip diğeri ise gerek nikâhlı olduklarını iddia etsin, gerek
iddia etmesin zinayı inkâr ederse, ikisine de had- vurulmaz. Çünkü inkâr edene
haddin vurulmaması» zinanın olmadığını isbat eden delil bulunduğu içindir.
Binaenaleyh bu delil ikrar eden hakkında da şüphe îrâs etmiştir. Zira zina ancak
iki kişinin yaptığı bir fiildir. Bu takdirde, zina fiilinde şüphe bulununca iki
tarafa do sirayet eder. Çünkü zinayı ikrar eden mutlak surette zinayı ikrar
etmeyip bilâkis şeriatın haddi kendisinden defettiği kimse hakkında «zina etti»
diye ikrarda bulunmuştur. Hatta bir kimse mutlak olarak «ben zina ettim» diye
ayrı ayrı dört mecliste ikrar etse, kendisine zina haddi vurulur. Bu hulasa
olarak Fetih'den alınmıştır.
Ben derim ki: Bu
izahtan anlaşılan, diğerinin sükût etmesi inkâr yerine geçmez.
TEMBİH: Haddin
düştüğü yerde her ne kadar zinayı kadın ikrar edip erkek nikâhlı olduklarını
dâva etse bile kadın için mehir vâcib olur. Çünkü had düşünce şer'an kadın
tekzib edilmişolur. Eğer kadın zinayı inkâr edip nikâhlı olduklarını da iddia
etmeyip erkek üzerinde kazf dâvasında bulunsa, erkeğe kazf haddi vurulur. Fakat
zina haddi vurulmaz. Tamamı Fetih'dedir.
«Erkek cinsi
yakınlıkta bulunduğu kadını «ben satın aldım» dese kadın her ne kadar hür de
olsa zina haddi düşer ilh...» Çünkü mülk dâva edilen yerde zina ikrar edilmiş
olmaz.
Hâkim-i Şehid'in
Kâfî'sinde zikredilmiştir ki: Bir kimse bir cariyeyle zina edip sonra o cariyeyi
fasid olarak satın aldığını yahut satışta satanın muhayyer olduğunu yahut
kendisine cariyenin sadaka veya hibe olarak verildiğini dâva edip cariyenin
sahibi de onu tekzib etse, bu kimsenin şahidi de bulunmasa kendisine had
vurulmaz.
Tahavi şerhinden
naklen Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki: Dört erkek bir kimsenin zina ettiğine
şehadet edip zinayı isbat etseler sonra o kimse «ben o kadını zevcem zannettim»
diye şüphe dâvasında bulunsa kendisinden had düşmez. Fakat o kimse «o kadın
benim zevcemdir» yahut «o kadın benim cariyemdir» dese, kendisine zina haddi,
şahitlere de kazf haddi vurulmaz.
Bahır'da
zikredilmiştir ki: O kimse «o kadın benim zevcemdir» diye dâva etse her ne kadar
o kadın başkasının zevcesi olsa bile o kimseye had vurulmaz. «Şüphe bulunduğu
için şahit getir» diye teklif de olunmaz. Nitekim hırsız çalmış olduğu şeyi
kendisinin mülkü olduğunu dâva etse, mücerred davasıyla hırsızlık haddi
kendisinden düşer. Bu mesele önceki bâbta metin olarak geçmiştir.
Ben derim ki: «Ben
o kadını zevcem zannettim» ifadesiyle «o kadın benim zevcemdir» ifadesi
arasındaki fark birinci ifadesiyle kadının yabancı olduğunu ikrar etmesidir.
Buna göre yabancı bir kadınla zina ettiğini ikrar etmiş olur. Fakat ikinci
ifadesiyle kesin olarak o kadının zevcesi olduğunu söylemiş ve fiilinin zina
olmadığını iddia etmiştir. Bu suretlerde neseb sabit olmaz.
«Zinası için had,
öldürdüğü için cariyenin kıymeti vâcib olur ilh...» Çünkü bunlar ayrı ayrı iki
tane cinayettir. Bu İmam-ı Azam'la İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'e göredir, imam
Ebû Yusuf (Rh.A)'a göre; cariyenin kıymeti lâzım olup had lâzım olmaz. Çünkü
zina ölüme muttasıl olduğu için zina olarak baki kalmamıştır.
«Eğer zinâsıyla
cariyenin terciyle dübürü arasında olan perdeyi yırtıp iki deliğini birleştirse,
bunun tafsili musannif şerhindedir ilh...» Yani bir kimse büyük bir cariyeye
rızasıyla zina edip bu zinâsıyla cariyenin ferciyle dübürü arasında olan perdeyi
yırtıp iki deliğini birleştirse ve bu çirkin fiilinin bir şüphe neticesinde
olduğunu da dâva etmese her ikisine de had vurulur. Bu çirkin fiile cariye razı
olduğu için o kimse üzerine ukr da lâzım gelmez. Had vâcib olduğu için mehir de
lâzım gelmez. Eğer bu çirkin fiilin bir şüphe eseri olarak vâki olduğunu
dâvaetse had lâzım gelmez. O kimse üzerine ukr vâcib olur. Eğer cariyeye zorla
zina edip şüphe eseri olarak bu çirkin fiilin vâki olduğunu iddia etmezse,
erkeğe had lâzım olur mehir lâzım olmaz. Cariye bevlini tutabilirse diyetin üçte
biri lâzım gelir, bevlini tutamazsa tamamen menfaat cinsi fevt olduğu için
diyetinin hepsini öder.. Eğer bu çirkin fiilin bir şüphe eseri olarak vâki
olduğunu iddia ederse, zahir rivayete göre; kendisine had vurulmaz. Cariye
bevlini tutarsa, diyetin üçte biriyle, mehir vâcib olur. Bevlini tutamazsa,
diyetin hepsi vâcib olur, mehir lâzım olmaz. İmam Muhammed (Rh.A.) buna
muhaliftir.
Eğer o kimse küçük
bir cariyeye zina edip bu zinâsıyla ferciyle dübürü arasında olan perdeyi yırtıp
iki deliğini birleştirse, küçük cariye misline zina edilen kabilden olduğu
takdirde büyük cariye gibidir. Ancak rızasıyla erş (sakatlanan bir uzuv için
yaralayandan alınan şer'i bir diyet) in düşmesi hakkında büyük cariye gibi
değildir. Eğer küçük cariye misline zina edilen kabilden olmazsa, o kimseye had
lâzım olmaz. Cariye bevlini tutarsa, o kimseye diyetin üçte biriyle tam mehir
lâzım olur. Eğer bevlini tutamazsa, diyetin hepsi lâzım olur, mehir lâzım olmaz.
Çünkü parçanın ödenmesi bütünün ödenmesinde dahildir. Nitekim bir kimse bir
şahsın parmağını kesse, sonra parmağı iyi olmadan elini kesse parmağın diyeti
elde dahil olduğu için elin diyeti lâzım olur.
«İttifakla
kendisine zina haddi vurulmaz ilh...» Çünkü cariyenin kıymetini ödemekle ona
mâlik olduğu için menfaat mülkünde şüphe îrâs etmiştir.
Cevhere'de
zikredilmiştir ki; bir kimse bir cariyeyi gasbedip ona zina edip zinâsıyla
cariyeyi öldürse yahut hür olan dul bir kadını gasbedip ona zina etse ve
zinâsıyla hür kadını öldürse, İmam-ı Azam'a göre o kimseye iki surette de zina
haddiyle cariyenin kıymeti veya hür olan kadının diyeti lâzım olur. Hür olan
kadına gelince bunda işkâl yoktur. Çünkü hür olan kadına diyeti verilmekle mâlik
olunmaz. Cariyeye gelince kıymetini ödemekle mâlik olunur. Ancak kıymetini
ödemek öldükten sonra vâcib olur. Ölüye mâlik olmak sahih değildir.
«Bir kimse bir hür
kadınla zina edip sonra bununla evlense ittifakla kendisine had vurulur ilh...»
Çünkü zina ettiği vakit şüphe mevcut değildir, «ittifakla kendisine had vurulur»
ifadesi bu mesele hakkında Kadıhan'dan naklen Fetih'de zikredilmiştir.
Muhit'den naklen
Bahır'da zikredilmiştir ki; bir kimse bir kadınla zina edip sonra onunla evlense
yahut onu satın alsa zahir rivayete göre kendisinden had düşmez, çünkü zina
ettiği vakit şüphe mevcut değildir.
Bir kimse, bir
cariyeye önce zina edip sonra gasbetse, daha sonra onun kıymetini ödese yahut
hür bir kadınla zina edip sonra onunla evlense, bu iki mesele hakkında
Zahiriyye'den naklen bu babın evvelinde ihtilâf olduğu zikredilmiştir ki; bu iki
mesele de İmam Azam'a göre; had lâzım gelmez. İmam Ebû Yusuf'a göre; had
vurulur. Aksi de rivayet edilmiştir, yaniİmam-ı Azam'a göre; bu iki meselede had
vurulur. İmam Ebû Yusuf'a göre; had vurulmaz.
Hasan b. Ziyad
İmam-ı Azam (Rh.A.)'dan «satın alınmada had lâzım değildir, evlenmede had
lâzımdır. Çünkü satın alınmakla cariyenin bizzat kendisine mâlik olunur. Fakat
evlenmekle kadının kendisine mâlik olunmaz» diye rivayet etmiştir.
«Bununla malum oldu
ki kısas ve malı almak için hüküm şart değildir ilh...» Hatta öldürülen bir
kimsenin velisi kısas için hüküm verilmezden önce katili öldürse diyetini
ödemez. Keza: Bir kimse hüküm verilmeden önce gasbeden şahıstan malını alsa, bir
şey lâzım gelmez. Fakat bir kimse zina eden bir şahsı recmiyle hükmedilmeden
önce öldürse, yukarda geçtiği gibi diyetini öder. Çünkü hüküm vermek recmin
şartındandır.