ZIMMİNİN
VE BAŞKASININ VASİYETLERİ
M
E T İ N
Bir
zımmi hayatında iken evini, kilise,
manastır veya ateşe tapılan tapınak yapsa da ölse ev mirastır.
Çünkü
bu, tescil edilmemiş vakfa
benzer. Sahibeyne göre bu vakfın
caiz olmayışına sebep, bunun
bir
ma'siyet olmuşdur. Kilise, cami gibi
değildir. Çünkü hıristiyanlar
kilisede otururlar, ölülerini
defnederler.
Hatta eğer cami de böyle olsa kesinlikle o da miras olarak vereseye geçer. (Vakıf
olmaz)
Bunu musannıf ve başkaları söylemiştir. Çünkü bu durumda cami sırf Allah için olmuş
olmaz.
i
Z A H
Başlıktaki ve başkasından maksat, müstemen. bidat ehli ve dinden çıkandır. Bu başlık Minah'ta yer
almamıştır.
Malûm
olsun ki, zımmilerin vasiyetleri üç
çeşittir:
1
- İttifakla caiz olanlar: Bu bize ve kendilerine göre tâat olan bir şeyle vasiyettir. Meselâ beyti
makdis
de kandil yakılmasını veya düşmanla savaş edilmesini vasiyet buna misaldir. Son
meselede
musâ
leh'lerin muayyen olup olmaması farketmez.
2
- İttifakla batıl olanlar: Bu,
hem bize hemde zımmîlere göre tâat olmayan birşeyi vasiyettir. Meselâ,
şarkıcı kadınlara ve ölü arkasından ağlayan ağıtçı kadınlara vasiyet gibi . Aynı şekilde, haccetmek,
müslümanlar
için câmi binâ etmek gibi sırf bizim için tâat olan bir konudaki vasiyetleri de batıldır.
Ancak
bunlar, muayyen bir topluluk için yapılırsa temlik olarak sahihtir.
Daha
önce geçtiği üzere fasıklara vasiyet kerâhetle sahihtir. Her halde buradaki ibarenin doğrusu:
«Şarkı
söylemeye veya ölü peşinden ağlamaya» vasiyettir. Çünkü bu ma'siyetin kendisine
vasiyettir.
3
- Hakkında ihtilaf edilenler: Bu da muayyen olmayan şahıslar için kilise inşası gibi, sadece
kendilerine göre tâat olan bir konudaki vasiyettir. Bu şekildeki bir vasiyet Ebû Hanife'ye göre
caizdir.
Sohtbeyne göre câiz değildir. Ama kilise muayyen kişiler için inşa edilirse ittifakla caizdir.
Hülasa;
zımminin belirli kişiler için olan vasiyeti, onlara temlik olmak üzere hepsinde caizdir.
Camilere
kandil yakmak ve benzerlerinden
zikrettikleri ise bağlayıcı olarak değil. istişarî mahiyette
söylenmiştir. Kendi mülkleri olduğu için onda diledikleri gibi tasarrufta bulunurlar. Vasiyyet, onlara
temlik
itibariyle sahih olur. Zeylai. Özetle.
«O
mirastır». Yâni ittifakla ihtilaf
meselenin tahricindedir. Şurunbulâliyye.
«Çünkü
bu, tescil edilmemiş vakfa benzer.» Yani bağlayıcılığına hüküm
verilmemiş olan vakıf.
Bundan
maksat; zımmînin kilise olması için vasiyet ettiği evi, anılan vakıf gibi
vereseye miras olur.
Yoksa
maksat; tescil edildiği zaman vakıf gibi, vasiyet de
geçerlidir. demek değildir. Bunu
Şurunbulâliyye ifade etmiştir.
«Kilise
câmi gibi değildir.» Bu sahibeynin görüşünün tamamlayıcı
değil, Ebû Hanîfe'nin görüşünün
tamamlayıcısıdır.
Bu cümle şu şekildeki bir mukadder soruya cevaptır: «Onlara göre kilise bize
nisbetle
câmı gibidir. Satılmaz ve miras olarak intikal etmez. Kilisenin de böyle olması gerekir.» H.
«Hatta
eğer cami de böyle olsa...
ilh...» Meselâ evini mescid yapsa ve altında sığınak, üzerinde oda
bulunsa
böyledir. Nitekim, Kitâbü'l-Vakfta geçmişti. İtkâni.
M
E T i N
Bir
zımmi, evinin belirli kişiler için kilise yapılmasını vasiyet etse, bu vasiyet evin üçte birinde
caizdir
ve temlik olur. Şayet köylerdeki evini adını vermediği
kişiler için kilise yapılmak üzere
vasiyet etse Ebû Hanîfe'ye göre sahihtir. Sahibeyne göre ise bu ma'siyet olduğu
için sahih değildir.
Ama
eğer şehirdeki evini vasiyet etse ittifakla caiz olmaz.
önceki
meselede Ebû Hanife'nin delili zımmîlerin kendi inançları ile başbaşa bırakılmaları
prensibidir.
Dolayısıyle vasiyeti sahih olur.
Bizim
ülkemizde varisi olmayan müs'temen
bir harbinin tüm malını bir müslüman
veya zımmîye
vasiyeti de sahihtir. Vikâye de de böyle denilmektedir. Kendi ülkesindeki varislerine itibar edilmez.
Çünkü
onlar bize göre ölüdürler.
Şayet
harbî, meselâ malının yarısını vasiyet etse, bu vasiyet geçerlidir. Malın kalanı da varislerine
verilir.
Fakat bu, miras olarak değil, ona bizım ülkemizde bir hak sahibi bulunmadığı içindir. Kendisi
gibi
bir müste'mene vasiyet etmesinde de durum
aynıdır.
Eğer
harbi öleceği anda kölesini azat etseveya öldükten sonra hür olmasını söylese dediğimiz
sebepten
dolayı bu,malının tümünden geçerlidir.
Bir
müslüman veya zımmî, harbi için vasiyette bulunsa ezher olan görüşe göre câizdir. Zeylaî.
İ
Z A H
«...
Evin üçte birinde câizdîr». Yani
ittifakla caizdir. Ancak daha öncede
geçtiği üzere evi kilise
yapmaları
şart değildir.
«Köylerdeki... ilh...» Buradaki «köyler» den maksat, içerisinde islâm'ın şiarlarından birisi
bulunmayan köydür. Aksi halde şehirler gibidir. Bunu, Kuhistâni ve Bercendî
zikretmişlerdir. Dürrü
Mültekâ.
«Bu
ma'siyet olduğu için ilh...» Musâ
leh'ler muayyen olmadığı
için bunun temlik sayılması da
mümkün
değildir. Sahibeyn'e göre sahih olmayışının gerekçesi
budur.
«Ebû
Hanîfe'nin delili, zımmilerin kendi inançları ile başbaşa bırakılmaları...» Onların inancına göre
evlerini
kilise yapmaları bir tâattır. Bundan
dolayı bir zımmî, gerçekte tâat ama kendi inancına göre
ma'siyet
olan bir şeyi vasiyet etse, bu
vasiyet onların inancına itibarla caiz değildir.
İmam-ı
Azâm'a göre, binâ inşaı ile vasiyet arasındaki fark şudur: binanın kendisi, binayı yapanın
mülkinin
elden çıkmasına sebep değildir. Vasiyet ise mülkü elden çıkarmak için vaz edilmiştir.
Hidaye. Özetle.
«Muste'men
bir harbinin tüm malını... vasiyeti
de sahihtir.» Muste'men tabirini
özellikle kullandı.
çünkü
zımminin vasiyyeti terikenin üçte birinde muteberdir. Ve varisine vasiyet sahih
değildir.
Bir
zımmînin, kendi dininden olmayan
başka bir zımmîye vasiyeti caizdir.
Dari harpteki bir harbiye
vasiyeti ise caiz değildir. Mültekâ.
«Bizim
ülkemizde varisi olmayan müste'men
ilh...» Bunun muhalif mefhumundan anlaşılıyor ki;
eğer
varisi varsa malının üçte birinden
fazlasındaki vasiyet caiz değildir. Zeylaî ve başkaları bu
mefhumu
«kîle: denildi» sözcüğü ile ifade edip zayıflığına işaret etmişlerdir. Vikâye, İslah ve
Mülteka
da, şarihin söylediği kesin bir
dille ifade edilmiştir. Hidaye ve Camiu's-Sağir de de buna
işaret
edilmiştir. Bu hal, mütemed olanın bu görüş olduğunu gösterir. Çünkü
metinler şerhlerden
önce
gelir. İtkânî de. Serahsî'nin şerhine müsteniden bunu söylemiştir. Çünkü
harbinin buradaki
(darı
İslâm'daki) varisinin hakkı, eman sebebiyle muteberdir. Eğer orada (darı harpte) onun başka
bir
varisi bulunursa, burada hazır olana
ortak olur ve musü leh'in
terikenin üçte birinden fazla olan
miktarda
hakkı olmaz.
«Vîkâye'de
de böyle denilmektedir.» Aslında bu sözü, Zeylaî'nin muhalefetine
işaret etmek için,
«bizim
ülkemizde varisi olmayan»
cümlesinden sonra söylemesi gerekirdi. Nitekim biz öyle yaptık.
«Kendi
ülkesindeki varislerine itibar edilmez.» Yani dârı harp'teki varislerine. Bu demektir ki; üçte
birinden
fazla olan miktarda, haklarının ibtaline itibar edilmez.
«Malın
kalanı varislerine verilir.» Varislerinin hakkını değil kendi hakkını gözetmek için böyle
yapılır.
ihtiyacından fazla kaldığı zaman,
kalan malın varislerine teslim edilmesi de müste'menin
hakkıdır.
İtkânî;
«Fakat
bu miras olarak değil...» Minah'ta da vesaya bahsinin başında böyle denilmektedir. Bu söz;
«Varislerine» sözünden anlaşılacak manayı def için
söylenmiştir.
Bu
mesele ile önceki arasındaki fark şudur: önceki meselede malın üçte birinden fazla olan kısmı
varislerine
iade edilmez. Çünkü onda hak sahibi olan vardır. O da kendisine malın tamamı vasiyet
edilmiş
olan şahıstır.
«Dediğimiz
sebepten dolayı...» Yani dârı
harpteki veresesine itibar
edilmez.
«Ezhar
olan görüşe göre caîzdir...» Bunun karşıtı olan görüşe göre Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'tan,
caiz
olmadığı yolundaki rivayettir. Bu görüşün gerekçesi şudur: Onlar hükmen kendi ülkelerinde
sayılırlar.
Nitekim her an oraya dönme imkanına sahiptirler. Vasiyet de mirasa benzer, (Darı
İslâm'daki bir müslümanın mirasını dârı harpteki bir yakını alamaz. Vasiyetde böyledir.)
Harbiye vasiyetin caiz oluş gerekçesi d6 şudur: Bu başlangıçta bir temliktir. Onun için verasetin
aksine
köleye ve zımmîye vasiyet caizdir.
Zeylaî.
M
E T İ N
Bid'at
ehli, kafir sayılmadığı zaman
vasiyet konusunda müslüman menzilesindedir. Çünkü biz
hükümleri
İslâm'ın zahiri üzerine koymakla emrolunduk. Ama eğer kafir sayılıyorsa mürted
hükmündedir.
Bu durumda vasiyeti İmamı Ebû Hanife'ye göre mevkuf, Sahibeyne göre geçerlidir.
Şerhu'l-Mecma.
Vasiyet
konusunda mürted kadın (dinden çıkan) esah olan görüşe göre zımmî kadın gibidir. Çünkü
o
öldürülmez.
İ
Z A H
«Bid'at
sahibi ..» Seyyid Şerif Cürcânî Ta'rifât'ında şöyle der: Bid'at ehli: inançları ehli sünnetin
inancı
gibi olmayan kıble ehlidir, Onlar; Cebriye, Kaderiyye, Rafızîler, Hariciler, Muattıla ve
Müşebbihedir.
Bunlardan herbiri on iki fırkadır. Tamamı yetmiş iki
eder.
«...
İmam Ebû Hanife'ye göre mevkuf...»
Yani müslüman olursa geçerlidir.
Riddeti üzere ölürse
diğer
tasarrufları gibi vasiyeti de batıl olur.
«Mürted
kadın esah olan görüşe göre zımmî kadın gibidir.» Bunların vasiyetleri sahihtir. Hidâye.
Sahih
olmadığını söyleyen de vardır. Hidâye sahibi, Ziyâdât'ta şöyle der: O (caiz olmayışı) sahihtir.
Çünkü
zımmî olan kadının inancına saygı gösterilir. Mürted olan kadının inancına ise saygı
gösterilmez.
İnâye sahibi şöyle der: «Hidâye sahibinin iki sözü arasında zıtlık yoktur. Çünkü sahih de esah
da
tasdik
edilir.» Yani bir görüşün «esah» oluşu öbürünün «sahih» oluşuna ters düşmez. Zeylaî birinci
görüşü
tercih etmiştir.
M
E T İ N
«Malımın
bu kadarı veya malının üçte biri vasiyettîr» demesi gibi, mutlak olan vasiyyet zengine
helal
olmaz. Çünkü vasiyyet sadakadır ve sadaka da zengine haramdır. Eğer mutlak vasiyet,
«Ondan
zenginde fakirde yer» denilmesi
suretiyle genelleştirilse yine de
zengine helal olmaz.
Çünkü
zenginin vasiyetten yemesi ancak temlik sûretiyle olur. Temlik de ancak muayyen birisi için
sahihtir.
«Zenginler» muayyen değildir ve sayılamıyacak kadar çoktur.
«Malımın
şu kadarı Zeyd'e -o da zenginse-
vasiyettir» demesi gibi vasiyet bir zengine, veya
zenginlerden
sınırlı bir guruba tahsis edilse, kendilerine helâl olur. Çünkü belli olan zenginlere
temlik
sahihtir. Molla Husrev'in
belirttiğine göre, vakıfta da hüküm
aynıdır.
Camiu'l-Fusûleyn'de;
vakfın
mütevellisinin vasi olduğu
söylenilmiştir.
İ
Z A H
«...Mutlak
olan vasiyet...» Yani zengine veya
fakire olduğu belirtilmemiş olan vasiyet, umûmi olan
vasiyet ise zengine veya fakire olduğu belirtilen vasiyettir. T.
«Sadaka da zengine haramdır.» Vasiyet eden öldükten sonra, vasiyeti hibe saymak mümkün
değildir.
Zengine anında verilen sadaka ise böyle değildir. Çünkü o hibe sayılabilir. Zira âlimler,
«Zengine
verilen sadaka hibedir. Fakire yapılan hibe de sadakadır» demişlerdir. T.
«..
Genelleştirilse de yine zengine helal olmaz.» Bunun zahirine göre buradaki vasiyet sahihtir.
Sadece
zenginlere tahsis edilmek suretiyle yapılan bunun aksinedir. Çünkü
onlar sayılamayacak
kadar
çok oldukları için bunu temlik saymak mümkün
değildir. Aynı şekilde bunu sadaka saymak
da
mümkün değildir. Zirâ tâfız ihtiyaç
manâsı taşımaz. Nitekim biz bunu.
«akrabaya vasiyet»
konusunda
İhtiyar'dan naklen takdim etmiştik.
«Vakıfta
da hüküm aynıdır.» Yâni mutlak olan
vakıf, vakıfta bulunan genelleştirse
bile sadece
fakirlere
mahsustur. Zenginlere helal olmaz. Ama eğer vakıf sahibi muayyen bir zengine veya
zenginlerden
olan sınırlı bir topluluğu tahsis ederse onlara helal olur. Vakıf malın kendisine değil
menfaatlerine
malik olurlar. Dürer.
Alimlerin; çeşme, kabristan, karakol ve benzeri şeylerden fakirlerin de zenginlerin de istifade
edebilecekleri tarzındaki açık ifadeleri, bu sözlere göre biraz müşkül görünmektedir. Çünkü vakıfta
bulunan
bunlarla umumu kasteder. Umum kastı kâfi gelince, umumun açıkça söylenmesi
durumunda
umuma nasıl şamil olmaz?! Araştırılsın. Rahmetî.
«Vakfın
mütevellisi vasî gibidir...» Yani
birçok hükümde, mütevelli vasi
gibidir. Bundan dolayı
«mütevelli
vasinin kardeşidir» demişlerdir. Bunun buradaki münasebeti, geçen konuda vakıfla
vasiyet arasındaki hüküm birliğidir. Aynı şekilde âlimler: «Vakıfla vasiyet kardeştir» demişlerdir.
Yine
«vakıf vasiyetten sulanır.» «Vakıf ve vasiyet aynı vâdiden sulanır» da derler.
FER'Î
MESELELER
M
E T İ N
Bir
kimse malının üçte birini namazları için vasiyet etse; vâsi bunu eğer muhtaç iseler kendilerine
keffaret
verilmesi caiz olanlardan mûsî'nin, usulü ve fürû'u dışındakilere sarfedebilir. Fakirler için
yapılan
mutlak vasiyet ise böyle değildir.
Çünkü bu eğer muhtaç hazır, baliğ ve ıazı iseler bütün
varislerine
veya birisine verilebilir. Ama içlerinde küçük hazır olmayan veya hazır olduğu halde
rızası
olmayan bulunursa caiz olmaz.
Namazının
keffaretini muayyen bir adama vasiyet etse, başka birisi için caiz olmaz. Namaz
bozulduğu
için böyle fetvâ
verilir.
Bir
kimse. namazları için vasiyette bulunsa ve malının üçte birisi fakirlerden alacak olsa, vasî de
alacağı
fidye yerine onlarda bıraksa kâfi gelmez. önce alacağı kabzedip sonra onlara tasadduk
icâbeder.
Birisi
malının üçte birinin bağışlanmasını emretse ve ölse, meselâ malının üçte birini de bir gasıb
gasbetse
ve tüketse gâsıp fakir olup, vasî ona
gasbettiğini bıraksa kafidir. Çünkü ölümden sonra
kabz
hasıl olmuştur. Malının tamamının alacak olması ise bunun aksinedir. Kinâye'den.
Cevâhir'de
şöyle denilmektedir:
«Birisi
bir taşınmazını bir adama vasiyet etse ve ölse, terike, varisler arasında taksim edilse ve
musâ
leh aynı şehirde olduğu halde birşey
talep etmese de aradan seneler geçtikten sonra hakkını
almak
için dâva açsa davası dinlenir. Vasiyeti reddetmemişse, gecikme ile batıl olmaz.»
Kendisine
bir ev vasiyet edilen kişi vasiyet eden öldükten sonra evi kabzetmeden satsa sahihtir.
Çünkü
vasiyet edilen malı kabzetmeden, tasarruf caizdir.
Bir
kadın bir malını çocuğuna vakfedip
çocuğun amcasını mütevelli tayin
etse ve çocuğun da
babası
bulunsa mütevelli babadan daha
evlâdır.
Birisi
bir ev satın alıp bir adama vasiyet
etse ve şefî evi musâ leh'in elinden
alsa, parası alınır, şayet
ev,
başka biri tarafından istihkak
yoluyla alınırsa, musa leh varislerden birşey talep edemez. Çünkü
mûsî'nin
başkasına alt olan bir malı vasiyet ettiği açığa çıkmış olur, Allah en iyisini
bilir,
İ
Z A H
«...
Usulü ve fürûu dışındakilerine...
ilh...» Bu kayıt, Ebû Kasım'ın
sözünden alınarak Kınye'de
zikredilmiştir. Şayet adam namazlarının keffaretinin oğlunun oğluna verilmesini
vasiyet etse o da
vasisi
olmasa, emrettiği gibi verilir ama
keffâret olarak kâfî gelmez.
«Kendilerine
keffâret verilmesi câiz olanlardan... ilh...» Müslüman ve muhtaç olmak suretiyle.
T.
«...
Ve birisine verilebilir.» Yani hepsi şart değildir. T.
«Ama içlerinde küçük... bulunursa». Aslında, istisnaların
tam olması için, bunlara «Veya muhtaç
olmayanlar...»
sözünü de ekleseydi daha iyi olurdu.
«Câiz
olmaz.» Çünkü bu, varise vasiyyet kabilindendir. Tüm vârislerin icâzetine ihtiyaç vardır. Hazır
olmayan
ve rızosı olmayandan icazet bulunmamaktadır. Çocuğun icâzeti de sahih değildir. Bu
şartlar
ikinci kısım içinmi yoksa her iki kısım içinmidir -yâni namaz keffâreti ve
teberrû- araştırılsın
Rahmeti.
«Namazının
ketfâretini... vasiyet etse. » «Keffâret»! açıkça söyledi. Çünkü muayyen bir şahsa bir
vasiyette bulunsa, ihtilafsız olarak vasiyet kendisine verilir.
T.
«Başka
birisi için câiz olmaz.» Yâni kadı ve vasinin başka birisine vermeleri câiz olmaz. Minah.
«Zaman
bozulduğu için... ilh...» Kâdî ve başkalarının tamahkârlıklarıda arttığı için. Çünkü eğer biz
ölenin
tayin ettiği kişiden başkasına
vermesini caiz görsek belki de hiç kimseye vermeyecektir.
Çünkü
kendilerinden bunu isteyecek birisi yoktur.
«Namazları için vasiyette bulunsa...» ve oruçları için... Minah. «Kâfi gelmez..» Kâfi geleceği de
söylenmiştir.
Kınye'de şöyle denilmektedir: Üstâdımız «bir rivâyet bulununcaya kadar önceki görüş bana daha iyi
geliyor»
demiştir.
«Sonra
onlara tasadduk icâbeder.» Yâni fidye niyyetiyle. Aksi halde emrolunduğu şeyi yapmamış
olur.
Düşün.
«Malının
tamamının alacak olması ise bunun aksinedir.» Yâni önceki meseledeki. Çünkü o
meselede ölümden önce kabzedilmiştir.
Bu
konuda bir de şu kaldı: Aynı meselede birisi namazlarının keffâretini vasiyet etse : Kabz
ölümden
sonra hasıl olduğu için kâfi gelirmi gelmezmi? Araştırılsın.
«...Evi
kabzetmeden satsa ilh...» Yâni mûsi öldükten sonra musâ leh satsa.
«Mütevelli
babadan evlâdır.» Çünkü bu, babadan
sonra gelmesi için, annenin vasîsi kabilinden
değildir.
Zinâ mütevelli'nin velâyeti çocuk üzerine değil, vakıf üzerinedir.
«Parası alınır...» Yâni musâ leh için. müşterinin terikesinden alınır ve müşterinin varisleri Şefi'den
alırlar.
Nitekim Minah'ta da
böyledir.
Bir
mesele : Birisi bir takım vasiyetlerde bulunsa, ve
«kalanı da fakirleredir» dese, musâ leh'lerden
bazıları
ölse bunlara verilecek olan fakirlere verilir. Çünkü onlar ölünce vasî kendilerine bir şey
veremez.
Kalanı da fakirleredir.
Velvâliciyye. Allah en iyisini
bilir.