17 Ekim 2012

ZIMMİNİN VE BAŞKASININ VASİYETLERİ



ZIMMİNİN VE BAŞKASININ VASİYETLERİ

M E T İ N
Bir zımmi hayatında iken evini, kilise, manastır veya ateşe tapılan tapınak yapsa da ölse ev mirastır.
Çünkü bu, tescil edilmemiş vakfa benzer. Sahibeyne göre bu vakfın caiz olmayışına sebep, bunun
bir ma'siyet olmuşdur. Kilise, cami gibi değildir. Çünkü hıristiyanlar kilisede otururlar, ölülerini
defnederler. Hatta eğer cami deyle olsa kesinlikle o da miras olarak vereseye geçer. (Vakıf
olmaz) Bunu musannıf ve başkalarıylemiştir. Çünkü bu durumda cami sırf Allah için olmuş
olmaz.
i Z A H
Başlıktaki ve başkasından maksat, müstemen. bidat ehli ve dinden çıkandır. Bu başlık Minah'ta yer
almamıştır.
Malûm olsun ki, zımmilerin vasiyetleri üç çeşittir:
1 - İttifakla caiz olanlar: Bu bize ve kendilerine göre tâat olan bir şeyle vasiyettir. Meselâ beyti
makdis de kandil yakılmasını veya düşmanla savaş edilmesini vasiyet buna misaldir. Son meselede
musâ leh'lerin muayyen olup olmaması farketmez.
2 - İttifakla batıl olanlar: Bu, hem bize hemde zımmîlere göre tâat olmayan birşeyi vasiyettir. Meselâ,
şarkıcı kadınlara ve ölü arkasından ağlayan ağıtçı kadınlara vasiyet gibi . Aynı şekilde, haccetmek,
müslümanlar için câmi binâ etmek gibi sırf bizim için tâat olan bir konudaki vasiyetleri de batıldır.
Ancak bunlar, muayyen bir topluluk için yapılırsa temlik olarak sahihtir.
Daha önce geçtiği üzere fasıklara vasiyet kerâhetle sahihtir. Her halde buradaki ibarenin doğrusu:
«Şarkı söylemeye veya ölü peşinden ağlamaya» vasiyettir. Çünkü bu ma'siyetin kendisine
vasiyettir.
3 - Hakkında ihtilaf edilenler: Bu da muayyen olmayan şahıslar için kilise inşası gibi, sadece
kendilerine göre tâat olan bir konudaki vasiyettir. Bu şekildeki bir vasiyet Ebû Hanife'ye göre
caizdir. Sohtbeyne göre câiz değildir. Ama kilise muayyen kişiler için inşa edilirse ittifakla caizdir.
Hülasa; zımminin belirli kişiler için olan vasiyeti, onlara temlik olmak üzere hepsinde caizdir.
Camilere kandil yakmak ve benzerlerinden zikrettikleri ise bağlayıcı olarak değil. istişarî mahiyette
ylenmiştir. Kendi mülkleri olduğu için onda diledikleri gibi tasarrufta bulunurlar. Vasiyyet, onlara
temlik itibariyle sahih olur. Zeylai. Özetle.
«O mirastır». Yâni ittifakla ihtilaf meselenin tahricindedir. Şurunbulâliyye.
«Çünkü bu, tescil edilmemiş vakfa benzer.» Yani bağlayıcılığına hüküm verilmemiş olan vakıf.
Bundan maksat; zımmînin kilise olması için vasiyet ettiği evi, anılan vakıf gibi vereseye miras olur.
Yoksa maksat; tescil edildiği zaman vakıf gibi, vasiyet de geçerlidir. demek değildir. Bunu
Şurunbulâliyye ifade etmiştir.
«Kilise câmi gibi değildir.» Bu sahibeynin görüşünün tamamlayıcı değil, Ebû Hanîfe'nin görüşünün
tamamlayıcısıdır. Bu cümle şu şekildeki bir mukadder soruya cevaptır: «Onlara göre kilise bize
nisbetle câmı gibidir. Satılmaz ve miras olarak intikal etmez. Kilisenin de böyle olması gerekir.» H.
«Hatta eğer cami de böyle olsa... ilh...» Meselâ evini mescid yapsa ve altında sığınak, üzerinde oda
bulunsa böyledir. Nitekim, Kitâbü'l-Vakfta geçmişti. İtkâni.
M E T i N
Bir zımmi, evinin belirli kişiler için kilise yapılmasını vasiyet etse, bu vasiyet evin üçte birinde
caizdir ve temlik olur. Şayet köylerdeki evini adını vermediği kişiler için kilise yapılmak üzere
vasiyet etse Ebû Hanîfe'ye göre sahihtir. Sahibeyne göre ise bu ma'siyet olduğu için sahih değildir.
Ama eğer şehirdeki evini vasiyet etse ittifakla caiz olmaz.
önceki meselede Ebû Hanife'nin delili zımmîlerin kendi inançları ile başbaşa bırakılmala
prensibidir. Dolayısıyle vasiyeti sahih olur.
Bizim ülkemizde varisi olmayan müs'temen bir harbinin tüm malını bir müslüman veya zımmîye
vasiyeti de sahihtir. Vikâye de de böyle denilmektedir. Kendi ülkesindeki varislerine itibar edilmez.
Çünkü onlar bize göre ölüdürler.
Şayet harbî, meselâ malının yarısını vasiyet etse, bu vasiyet geçerlidir. Malın kalanı da varislerine
verilir. Fakat bu, miras olarak değil, ona bizım ülkemizde bir hak sahibi bulunmadığı içindir. Kendisi
gibi bir müste'mene vasiyet etmesinde de durum aynıdır.


Eğer harbi öleceği anda kölesini azat etseveya öldükten sonra hür olmasını söylese dediğimiz
sebepten dolayı bu,malının tümünden geçerlidir.
Bir müslüman veya zımmî, harbi için vasiyette bulunsa ezher olan görüşe göre câizdir. Zeylaî.
İ Z A H
«... Evin üçte birinde câizdîr». Yani ittifakla caizdir. Ancak daha öncede geçtiği üzere evi kilise
yapmaları şart değildir.
«Köylerdeki... ilh...» Buradaki «köyler» den maksat, içerisinde islâm'ın şiarlarından birisi
bulunmayan köydür. Aksi halde şehirler gibidir. Bunu, Kuhistâni ve Bercendî zikretmişlerdir. Dürrü
Mültekâ.
«Bu ma'siyet olduğu için ilh...» Musâ leh'ler muayyen olmadığı için bunun temlik sayılması da
mümkün değildir. Sahibeyn'e göre sahih olmayışının gerekçesi budur.
«Ebû Hanîfe'nin delili, zımmilerin kendi inançları ile başbaşa bırakılmaları...» Onların inancına göre
evlerini kilise yapmaları bir tâattır. Bundan dolayı bir zımmî, gerçekte tâat ama kendi inancına göre
ma'siyet olan bir şeyi vasiyet etse, bu vasiyet onların inancına itibarla caiz değildir.
İmam-ı Azâm'a göre, binâ inşaı ile vasiyet arasındaki fark şudur: binanın kendisi, binayı yapanın
mülkinin elden çıkmasına sebep değildir. Vasiyet ise mülkü elden çıkarmak için vaz edilmiştir.
Hidaye. Özetle.
«Muste'men bir harbinin tüm malını... vasiyeti de sahihtir.» Muste'men tabirini özellikle kullandı.
çünkü zımminin vasiyyeti terikenin üçte birinde muteberdir. Ve varisine vasiyet sahih değildir.
Bir zımmînin, kendi dininden olmayan başka bir zımmîye vasiyeti caizdir. Dari harpteki bir harbiye
vasiyeti ise caiz değildir. Mültekâ.
«Bizim ülkemizde varisi olmayan müste'men ilh...» Bunun muhalif mefhumundan anlaşılıyor ki;
eğer varisi varsa malının üçte birinden fazlasındaki vasiyet caiz değildir. Zeylaî ve başkaları bu
mefhumu «kîle: denildi» sözcüğü ile ifade edip zayıflığına işaret etmişlerdir. Vikâye, İslah ve
Mülteka da, şarihin söylediği kesin bir dille ifade edilmiştir. Hidaye ve Camiu's-Sağir de de buna
işaret edilmiştir. Bu hal, mütemed olanın bu görüş olduğunu gösterir. Çünkü metinler şerhlerden
önce gelir. İtkânî de. Serahsî'nin şerhine müsteniden bunu söylemiştir. Çünkü harbinin buradaki
(darı İslâm'daki) varisinin hakkı, eman sebebiyle muteberdir. Eğer orada (darı harpte) onun başka
bir varisi bulunursa, burada hazır olana ortak olur ve musü leh'in terikenin üçte birinden fazla olan
miktarda hakkı olmaz.
«Vîkâye'de de böyle denilmektedir.» Aslında bu sözü, Zeylaî'nin muhalefetine işaret etmek için,
«bizim ülkemizde varisi olmayan» cümlesinden sonra ylemesi gerekirdi. Nitekim biz öyle yaptık.
«Kendi ülkesindeki varislerine itibar edilmez.» Yani dârı harp'teki varislerine. Bu demektir ki; üçte
birinden fazla olan miktarda, haklarının ibtaline itibar edilmez.
«Malın kalanı varislerine verilir.» Varislerinin hakkını değil kendi hakkını gözetmek için böyle
yapılır. ihtiyacından fazla kaldığı zaman, kalan malın varislerine teslim edilmesi de müste'menin
hakkıdır. İtkânî;
«Fakat bu miras olarak değil...» Minah'ta da vesaya bahsinin başında böyle denilmektedir. Bu söz;
«Varislerine» sözünden anlaşılacak manayı def için söylenmiştir.
Bu mesele ile önceki arasındaki fark şudur: önceki meselede malın üçte birinden fazla olan kısmı
varislerine iade edilmez. Çünkü onda hak sahibi olan vardır. O da kendisine malın tamamı vasiyet
edilmiş olan şahıstır.
«Dediğimiz sebepten dolayı...» Yani dârı harpteki veresesine itibar edilmez.
«Ezhar olan görüşe göre caîzdir...» Bunun karşıtı olan görüşe göre Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'tan,
caiz olmadığı yolundaki rivayettir. Bu görüşün gerekçesi şudur: Onlar hükmen kendi ülkelerinde
sayılırlar. Nitekim her an oraya dönme imkanına sahiptirler. Vasiyet de mirasa benzer, (Darı
İslâm'daki bir müslümanın mirasını dârı harpteki bir yakını alamaz. Vasiyetde böyledir.)
Harbiye vasiyetin caiz oluş gerekçesi d6 şudur: Bu başlangıçta bir temliktir. Onun için verasetin
aksine köleye ve zımmîye vasiyet caizdir. Zeylaî.
M E T İ N
Bid'at ehli, kafir sayılmadığı zaman vasiyet konusunda müslüman menzilesindedir. Çünkü biz
hükümleri İslâm'ın zahiri üzerine koymakla emrolunduk. Ama eğer kafir sayılıyorsa mürted


hükmündedir. Bu durumda vasiyeti İmamı Ebû Hanife'ye göre mevkuf, Sahibeyne göre geçerlidir.
Şerhu'l-Mecma.
Vasiyet konusunda mürted kadın (dinden çıkan) esah olan görüşe göre zımmî kadın gibidir. Çünkü
o öldürülmez.
İ Z A H
«Bid'at sahibi ..» Seyyid Şerif Cürcânî Ta'rifât'ında şöyle der: Bid'at ehli: inançları ehli sünnetin
inancı gibi olmayan kıble ehlidir, Onlar; Cebriye, Kaderiyye, Rafızîler, Hariciler, Muattıla ve
Müşebbihedir. Bunlardan herbiri on iki fırkadır. Tamamı yetmiş iki eder.
«... İmam Ebû Hanife'ye göre mevkuf...» Yani müslüman olursa geçerlidir. Riddeti üzere ölürse
diğer tasarrufları gibi vasiyeti de batıl olur.
«Mürted kadın esah olan görüşe göre zımmî kadın gibidir.» Bunların vasiyetleri sahihtir. Hidâye.
Sahih olmadığını söyleyen de vardır. Hidâye sahibi, Ziyâdât'ta şöyle der: O (caiz olmayışı) sahihtir.
Çünkü zımmî olan kadının inancına saygı gösterilir. Mürted olan kadının inancına ise say
gösterilmez.
İnâye sahibi şöyle der: «Hidâye sahibinin iki sözü arasında zıtlık yoktur. Çünkü sahih de esah da
tasdik edilir.» Yani bir görüşün «esah» oluşu öbürünün «sahih» oluşuna ters düşmez. Zeylaî birinci
görüşü tercih etmiştir.
M E T İ N
«Malımın bu kadarı veya malının üçte biri vasiyettîr» demesi gibi, mutlak olan vasiyyet zengine
helal olmaz. Çünkü vasiyyet sadakadır ve sadaka da zengine haramdır. Eğer mutlak vasiyet,
«Ondan zenginde fakirde yer» denilmesi suretiyle genelleştirilse yine de zengine helal olmaz.
Çünkü zenginin vasiyetten yemesi ancak temlik sûretiyle olur. Temlik de ancak muayyen birisi için
sahihtir. «Zenginler» muayyen değildir ve sayılamıyacak kadar çoktur.
«Malımın şu kadarı Zeyd'e -o da zenginse- vasiyettir» demesi gibi vasiyet bir zengine, veya
zenginlerden sınırlı bir guruba tahsis edilse, kendilerine helâl olur. Çünkü belli olan zenginlere
temlik sahihtir. Molla Husrev'in belirttiğine göre, vakıfta da hüküm aynıdır. Camiu'l-Fusûleyn'de;
vakfın mütevellisinin vasi olduğu söylenilmiştir.
İ Z A H
«...Mutlak olan vasiyet...» Yani zengine veya fakire olduğu belirtilmemiş olan vasiyet, umûmi olan
vasiyet ise zengine veya fakire olduğu belirtilen vasiyettir. T.
«Sadaka da zengine haramdır.» Vasiyet eden öldükten sonra, vasiyeti hibe saymak mümkün
değildir. Zengine anında verilen sadaka ise böyle değildir. Çünkü o hibe sayılabilir. Zira âlimler,
«Zengine verilen sadaka hibedir. Fakire yapılan hibe de sadakadır» demişlerdir. T.
«.. Genelleştirilse de yine zengine helal olmaz.» Bunun zahirine göre buradaki vasiyet sahihtir.
Sadece zenginlere tahsis edilmek suretiyle yapılan bunun aksinedir. Çünkü onlar sayılamayacak
kadar çok oldukları için bunu temlik saymak mümkün değildir. Aynı şekilde bunu sadaka saymak
da mümkün değildir. Zirâ tâfız ihtiyaç manâsı taşımaz. Nitekim biz bunu. «akrabaya vasiyet»
konusunda İhtiyar'dan naklen takdim etmiştik.
«Vakıfta da hüküm aynıdır.» Yâni mutlak olan vakıf, vakıfta bulunan genelleştirse bile sadece
fakirlere mahsustur. Zenginlere helal olmaz. Ama eğer vakıf sahibi muayyen bir zengine veya
zenginlerden olan sınırlı bir topluluğu tahsis ederse onlara helal olur. Vakıf malın kendisine değil
menfaatlerine malik olurlar. Dürer.
Alimlerin; çeşme, kabristan, karakol ve benzeri şeylerden fakirlerin de zenginlerin de istifade
edebilecekleri tarzındaki açık ifadeleri, bu sözlere göre biraz müşkül görünmektedir. Çünkü vakıfta
bulunan bunlarla umumu kasteder. Umum kastı kâfi gelince, umumun açıkça söylenmesi
durumunda umuma nasıl şamil olmaz?! Araştırılsın. Rahmetî.
«Vakfın mütevellisi vasî gibidir...» Yani birçok hükümde, mütevelli vasi gibidir. Bundan dolayı
«mütevelli vasinin kardeşidir» demişlerdir. Bunun buradaki münasebeti, geçen konuda vakıfla
vasiyet arasındaki hüküm birliğidir. Aynı şekilde âlimler: «Vakıfla vasiyet kardeştir» demişlerdir.
Yine «vakıf vasiyetten sulanır.» «Vakıf ve vasiyet aynı vâdiden sulanır» da derler.
FER'Î MESELELER
M E T İ N


Bir kimse malının üçte birini namazları için vasiyet etse; vâsi bunu eğer muhtaç iseler kendilerine
keffaret verilmesi caiz olanlardan mûsî'nin, usulü ve fürû'u dışındakilere sarfedebilir. Fakirler için
yapılan mutlak vasiyet ise böyle değildir. Çünkü bu eğer muhtaç hazır, baliğ ve ıazı iseler bütün
varislerine veya birisine verilebilir. Ama içlerinde küçük hazır olmayan veya hazır olduğu halde
rızası olmayan bulunursa caiz olmaz.
Namazının keffaretini muayyen bir adama vasiyet etse, başka birisi için caiz olmaz. Namaz
bozulduğu için böyle fetvâ verilir.
Bir kimse. namazları için vasiyette bulunsa ve malının üçte birisi fakirlerden alacak olsa, vasî de
alacağı fidye yerine onlarda bıraksa kâfi gelmez. önce alacağı kabzedip sonra onlara tasadduk
icâbeder.
Birisi malının üçte birinin bağışlanmasını emretse ve ölse, meselâ malının üçte birini de bir gasıb
gasbetse ve tüketse gâsıp fakir olup, vasî ona gasbettiğini bıraksa kafidir. Çünkü ölümden sonra
kabz hasıl olmuştur. Malının tamamının alacak olması ise bunun aksinedir. Kinâye'den.
Cevâhir'de şöyle denilmektedir:
«Birisi bir taşınmazını bir adama vasiyet etse ve ölse, terike, varisler arasında taksim edilse ve
musâ leh aynı şehirde olduğu halde birşey talep etmese de aradan seneler geçtikten sonra hakkını
almak için dâva açsa davası dinlenir. Vasiyeti reddetmemişse, gecikme ile batıl olmaz.»
Kendisine bir ev vasiyet edilen kişi vasiyet eden öldükten sonra evi kabzetmeden satsa sahihtir.
Çünkü vasiyet edilen malı kabzetmeden, tasarruf caizdir.
Bir kadın bir malını çocuğuna vakfedip çocuğun amcasını mütevelli tayin etse ve çocuğun da
babası bulunsa mütevelli babadan daha evlâdır.
Birisi bir ev satın alıp bir adama vasiyet etse ve şefî evi musâ leh'in elinden alsa, parası alınır, şayet
ev, başka biri tarafından istihkak yoluyla alınırsa, musa leh varislerden birşey talep edemez. Çünkü
mûsî'nin başkasına alt olan bir malı vasiyet ettiği açığa çıkmış olur, Allah en iyisini bilir,
İ Z A H
«... Usulü ve fürûu dışındakilerine... ilh...» Bu kayıt, Ebû Kasım'ın sözünden alınarak Kınye'de
zikredilmiştir. Şayet adam namazlarının keffaretinin oğlunun oğluna verilmesini vasiyet etse o da
vasisi olmasa, emrettiği gibi verilir ama keffâret olarak kâfî gelmez.
«Kendilerine keffâret verilmesi câiz olanlardan... ilh...» Müslüman ve muhtaç olmak suretiyle. T.
«... Ve birisine verilebilir.» Yani hepsi şart değildir. T.
«Ama içlerinde küçük... bulunursa». Aslında, istisnaların tam olması için, bunlara «Veya muhtaç
olmayanlar...» sözünü de ekleseydi daha iyi olurdu.
«Câiz olmaz.» Çünkü bu, varise vasiyyet kabilindendir. Tüm vârislerin icâzetine ihtiyaç vardır. Hazır
olmayan ve rızosı olmayandan icazet bulunmamaktadır. Çocuğun icâzeti de sahih değildir. Bu
şartlar ikinci kısım içinmi yoksa her iki kısım içinmidir -yâni namaz keffâreti ve teberrû- araştırılsın
Rahmeti.
«Namazının ketfâretini... vasiyet etse. » «Keffâret»! açıkça yledi. Çünkü muayyen bir şahsa bir
vasiyette bulunsa, ihtilafsız olarak vasiyet kendisine verilir. T.
«Başka birisi için câiz olmaz.» Yâni kadı ve vasinin başka birisine vermeleri câiz olmaz. Minah.
«Zaman bozulduğu için... ilh...» Kâdî ve başkalarının tamahkârlıklarıda arttığı için. Çünkü eğer biz
ölenin tayin ettiği kişiden başkasına vermesini caiz görsek belki de hiç kimseye vermeyecektir.
Çünkü kendilerinden bunu isteyecek birisi yoktur.
«Namazları için vasiyette bulunsa...» ve oruçları için... Minah. «Kâfi gelmez..» Kâfi geleceği de
ylenmiştir.
Kınye'de şöyle denilmektedir: Üstâdımız «bir rivâyet bulununcaya kadar önceki görüş bana daha iyi
geliyor» demiştir.
«Sonra onlara tasadduk icâbeder.» Yâni fidye niyyetiyle. Aksi halde emrolunduğu şeyi yapmamış
olur. Düşün.
«Malının tamamının alacak olması ise bunun aksinedir.» Yâni önceki meseledeki. Çünkü o
meselede ölümden önce kabzedilmiştir.
Bu konuda bir de şu kaldı: Aynı meselede birisi namazlarının keffâretini vasiyet etse : Kabz


ölümden sonra hasıl olduğu için kâfi gelirmi gelmezmi? Araştırılsın.
«...Evi kabzetmeden satsa ilh...» Yâni mûsi öldükten sonra musâ leh satsa.
«Mütevelli babadan evlâdır.» Çünkü bu, babadan sonra gelmesi için, annenin vasîsi kabilinden
değildir. Zinâ mütevelli'nin velâyeti çocuk üzerine değil, vakıf üzerinedir.
«Parası alınır...» Yâni musâ leh için. müşterinin terikesinden alınır ve müşterinin varisleri Şefi'den
alırlar. Nitekim Minah'ta da böyledir.
Bir mesele : Birisi bir takım vasiyetlerde bulunsa, ve «kalanı da fakirleredir» dese, musâ leh'lerden
bazıları ölse bunlara verilecek olan fakirlere verilir. Çünkü onlar ölünce vasî kendilerine bir şey
veremez. Kalanı da fakirleredir.
Velvâliciyye. Allah en iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...