17 Ekim 2012

(KÖLESİNİN) HİZMETİNİ (EVİNDE) OTURMAYI VE (AĞACININ) MEYVESİNİ VASİYET



(KÖLESİNİN) HİZMETİNİ (EVİNDE) OTURMAYI 

VE (AĞACININ) MEYVESİNİ VASİYET

M E T İ N
Kölesinin hizmetini, evinde oturma hakkını ve bunların gelirlerini belirli bir.müddet için ve (ya)
ebedî olarak vasiyet sahihtir. Hizmet ve evde oturma konusunda, vakıfta olduğu gibi, mal ölenin
mülkünde mahbus ve vasiyet menfaat hakkında olur. Dürer'de konu hayli uzundur.
Eğer menfaatı vasiyet edilen malın rakabesi terikenin üçte birinden çıkarsa menfaatını alması için
mal müsâlehe teslim edilir. Ama terikenin üçte birinden çıkmazsa içerisinde oturmayı vasiyet
meselesinde ev üçe bölünür. Gelirin vasiyetinde ise, zâhire göre ev taksim edilmez. Köleyi ise üçte
birer oranında münavebeli olarak kullanırlar. Köle onlara üçte bir hisseye göre hizmet eder. Bu,
kölenin köle ve evden başka malı olmadığı zaman söz konusudur. Ama başka malı varsa kölenin
hizmeti ve evin taksiminde tüm malın üçte biri mikdarına göredir. Sadruşşeria da böyle ifade
etmiştir.
Zahiri rivayete göre varisler, terikenin üçte birinden ellerinde olanı satamazlar. Çünkü, başka bir
malın zuhuru veya elindekinin harab olması sebebiyle musa leh'in evin tamamında oturma hakkı
sabit olabilir. Bu durumda geriye kalan kısımda oturmak zorunda kalacaktır. Satmak ise buna
aykırıdır. Onun için alimler satmayı men etmişlerdir.
Ebû Yûsuf'tan bir rivayete göre, varislerin ellerindekini satmaya hakları vardır.
İ Z A H
Malın bizzat kendisi ile ilgili olan vasiyyetin ahkâmını bitirince, menfaatlara bağlı olan vasiyetin
ahkâmına başladı. Menfaat vücût itibariyle maldan sonra olduğu için, müellif de onu konu alarak
sona aldı. İnâye.
«Kölesinin hizmetini ve evinde oturma hakkını... vasiyet sahihtir.»
Yani muayyen birisine vasiyyet.
Makdisi şöyle der: «Şayet evinin veya kölesinin gelirini fakirlere vasiyet ederse caizdir. Evde
oturmayı veya kölenin hizmet etmesini vasiyet ise ancak bilinen birisine vasiyet edebilir. Çünkü
gelir bir maldır, sadaka alarak verilebilir. Hizmet ve oturma hakkı ise sadaka olarak verilemez. Belki,
bunlar için iyreti olarak verilir. İyreti vermek de ancak belli birisi için olur. Bunların vakfını caiz
görenlerin kıyasına göre, musâ lehi tayin etmeden (fakirlere diye) vasiyetin de caiz olması gerekir.
Bu iki mesele arasındaki farkın tamamı Bedâî'dedir.» Sâlhanî.
«Belirli bir müddet için ve ebedi olarak.» Eğer zaman tayin etmezse, ebede hamledilir. Eğer
«senelerce» diye vasiyette bulunursa üç seneye hamledilir. Kölenin ve evin gelirini vasiyette
yledir. Miskin.
«Vakıfta olduğu gibi...» Çünkü kendisine vakfedilen kişi, vakfın menfaatlerini mal vakfedenin
mülkünde olmak kayyla alır.
«Bunların gelirlerini...» Yâni kölenin ve evin gelirlerini. Şârih galle (gelir) kelimesinin ne demek
olduğunu izah edecektir.
«Malın rakabesi terikenin üçte birinden çıkarsa...» Yani hizmetini, içinde oturmayı ve geliri vasiyette
kölenin ve evin rakabesi (kendisi) terikenin üçte birinden çıkarsa.. Kifâye'de; «Menfaatlerini vasiyet
ettiği malların aynlarına bakılır. Eğer bunların rakabeleri terikenin üçte biri mikdarında ise caiz olur.
Hizmetin, meyvenin, gelirin ve oturma hakkının kıymetlerine itibar edilmez. Çünkü aynlardan
maksat, onların menfaatlarıdır. Menfaatlar başkaları tarafından istihkak edilip de malların kendileri
vârisin mülkünde kalırsa menfaatı hiç olmayan mallar menzilesinde olurlar. Bu yüzden, malın kendi
rakabesi vasiyet edilmiş gibi rakabenin kıymetine itibar edilir.» denilmiştir. işte bunun için müellif
de «rakabe» kaydını koymuştur.
Ben derim ki: «Her halde Eşbâh'ın «Menfaatları teberru bütün mallar da geçerlidir.» sözünden
maksat budur.
«... Ev üçe bölünür... Ğurer'de şöyle denilir; «Yahut da zaman itibariyle munâvebelî olarak
kullanılır.» ifadesiilave edilmiştir. Aralarında hem zaman hem de zât itibariyle eşitliği sağlamak için
evin bölümleri ile taksimi mümkün olduğu için birincisi daha adildir. Münâvebede ise zaman
yönünden birisi öbürüne takdim edilmektedir.»
Kuhistânî'de ise şu sözler yer almaktadır: «Bu, ev taksimi mümkün olduğu takdirdedir. Ama evin
taksimi mümkün olmazsa tek çare münaveli olarak kullanmaktır. Zahiriyye'de de böyledir.»


«Gelirin vasiyetinde ise... ev taksim edilmez.» Yani evin kendisi taksim edilmez. Geliri ise taksim
edilir.
İtkânî şöyle der: «Kölesinin veya evinin bir senelik gelirini vasiyet etse ve kendisinin bundan başka
malı olmasa, bu senenin gelirinin üçte biri mûsâ lehindir. Çünkü o taksimi muhtemel olan bir mali
ayn'dır.»
Eğer kişi bostanı, onlara (musâ teh ile varislere) bölüştürse ve sadece hisselerden birisi ürün verse
hepsi o üründe ortak olurlar. Çünkü taksim batıldır. Mebsut'tan naklen Sâihânî.
«Zahire göre...» Yâni Zahirî rivâyete göre. Çünkü musâ lehin hakkı evin kendisinde değil
gelirindedir. Ebû Yûsuf'tan gelen bir rivayete göre ise, evin üçte birinin gelirini alması için ev
taksim edilir. Kâfî'den naklen Şurunbulâliyye.
«Köleyi ise... munâvebeli olarak kullananlar.» Çünkü onun parçalara ayrılarak taksimi mümkün
değildir.
«Köle onlara üçte bir hisseye göre hizmet eder.» Yani iki gün varislere bir günde musa lehe hizmet
eder. Bu daima yledir. Ancak mesela «bir seneliğine» gibi muvakkat bir zaman için olursa başka.
Şayet sene muayyen değilse vasiyyet üç sene geçinceye kadar, muayyen ise o sene geçinceye
kadar muteberdir. Eğer o müddet geçn16den veya müddet içinde musî (vasiyette bulunan) ölürse,
köle varislere teslim edilir. Çünkü musâ leh hakkını almıştır. Ama vasiyet eden kişi o müddet
geçtikten sonra vasiyet bâtıl olur. Minah. Özetle.
«Bu...» Yâni evin taksimi ve kölenin üçte bir hisseye göre sırayla kullanılması kölenin başka malı
olmadığı zaman söz konusudur.
«(Ama başka mal» varsa)... tüm malın üçte biri mikdarına göredir.»
Bunun misali şudur: Köle terikenin yarısı ise, iki gün musâ lehe, bir gün de varislere hizmet eder.
Çünkü kölenin üçte ikisi tüm terikenin üçte biridir. Dolayısıyla vasiyet edilen mal kölenin üçte ikisi
olmuş olur. Üçte biri ise varislerindir. Anlattığımız şekilde taksim edilir.
Geriye kalan meseleler bu kıyasa göre halledilir. İhtiyâr.
M E T İ N
Kendisine kölenin hizmeti veya evde oturması vasiyet edilen kişi, köleyi veya evi kiraya veremez.
(Ancak kendisi kullanır, kendisi oturur.) Çünkü bizim kaidemize göre menfaat, mal değildir.
Menfaatı bir bedel karşılığında temlik ettiği zaman, malik olduğundan daha fazlasını temlik etmiş
olur ki bu da câiz değildir.
Kölenin veya evin geliri kendisine vasiyet edilen kişinin. esah olan görüşe göre köleyi bizzat
kullanmaya veya ev de kendisi oturmaya hakkı yoktur. Kendisine bir ev vakfedilmiş olan da
yledir. Fetvâ buna göre verilir. Şerhul-Vehbâniyye. Çünkü onların hakları malın kendisinde değil,
menfaattadır. Aralarındaki farkı da sen öğrendin.
İ Z A H
«Çünkü... menfaat mal değildir.» Yanı ancak mâlikin bir bedel karşılığında kiraya vermesi sahihtir.
Çünkü o, malın kendisine mâlik oluşuna tebaen menfaata da mâlik olur. Kiralayan do, menfaatten
başka bir şeye malik olmamakla birlikte, kiraladığı malı kiraya verebilir. Zira kiracı, ıvazlı bir akitle
(bedelini ödeyerek) menfaata mâlik olunca. menfaat kendisi için mal olmuş olur. Bedel ödemeden
mâlik olması durumunda ise böyle değildir. Nitekim bizim üzerinde durduğumuz mesele de
yledir. Sârhâni.
«Esah olan görüşe göre...» Mültekâ, Hidâye ve başka kitaplarda da böyledir. Bunlarda gerekçe
olarak şu gösterilmiştir: Gelir dirhem veya dinar (para) dır. Dolayısıyla vasiyyet bunlarla vacip
olmuştur. Kullanmak veya oturmak ise menfaatı almaktır. Menfaatı almakla geliri almak başka
başka şeylerdir. Varisler hakkında muhteliftirler. Çünkü eğer musînin bir borcu ortaya çıksa bunu,
musâ lehten geri almak suretiyle gelirden ödemek mümkündür. Elde edildikten sonra menfaatla
ödemek ise mümkün değildir.
«Fetvâ da buna göre verilir.» Bu zahiriyye de zikredilmiştir. Evinin gelirini bir adama vasiyet
konusunda şöyle denilir: «Ev kiraya verilip geliri adama verilir. Eğer bizzat kendisi oturmak isterse;
İskâfta buna hakkı olduğu söylenir.
Ebu'l-Kasım ve Ebû Bekir b. Said ise hakkının olmadığınıylerler. Fetvâ da bu görüşe göredir.
Vasiyet, vakfın bir eşidir. Buna göre vakıf konusunda da fetvânın böyle olması gerekir. Hatta vakıf
konusunda böyle olması daha evlâdır. Çünkü o konuda ulemadan bir ihtilaf nakledilmiş değildir.»


Allâme Abdi'l-Berr b. Şıhne bunu naklettikten sonra şöyle der: Bu rivâyet yönünden makbuldür.
Fıkıh yönünden ise, Musannıfın yâni İbn Vehbân'ın şu sözlerinde vasiyetle vakfın arasındaki fark
ortaya çıkar: «Vasiyet, geliredir. Evde oturmak ise onu (geliri) yok eder. Dolayısıyle vasiyet edenin
maksadı yok olmuş olur. Vakıf ise böyle değildir. Çünkü o faydalanmanın, evde oturmak veya geliri
ile olmasından daha geneldir. O halde vakıf konusunda da öncelikle ihtilafın cârî olması gerekir.»
Bunun özü şu: Zâhiriye sahibi ile İbn şıhne arasındaki dava hüküm konusunda değil öncelik
konusundadır.
Ben derim ki: Eğer vakfeden kişi evin geliri için vakfettiğini açıkça söylerse, fetvanın böyle
olmasının evlâ oluşu açıktır. Ama Allâme Şurûnbûlâli'nin bu konuda bir risâlesi var. Özeti şu :
«Süknâ (oturma) hakkına sahip olanın, gelire malik olamayacağında ihtilaf yoktur. Aksinde ise
ihtilaf edilmiştir. Üstün görülen görüşe görecaizdir. ((Yani evin gelirinde hakkı olanın orada
oturması caizdir). Düşün. Şurunbulâli; Vehbâniye üzerine yazdığı şerhinde, Kitabü'l-Vakf'ta buna
dikkat çekmiştir.
«Çünkü onların hakları malın kendisinde değil, menfaattadır.» Yani kendilerine vasiyette bulunulan
ve kendilerine vakıf edilenlerin hakları. Buradaki maldan maksat gelirdir. Çünkü geçtiği üzere
gelirde bir mâll ayn'dır. Ama bu gerekçe istenilen neticenin aksini isbat etmekte ve bunun aksi
mesele için gerekçe olmaya uygun düşmektedir. Bununla; «Kendisine kölenin hizmeti veya evde
oturması vasiyet edilen kişi köleyi kullanamaz, evde oturamaz..» sözünü kastediyorum.
Doğrusu: «Onların hakkı menfaatın kendisinde değil, bedelindedir.» demesi idi. Çünkü bu ikisi
arasında varisler açısından fark anlaşılmamak. tadır. Fakat eğer; menfaatle kölenin hizmeti ve evde
oturmak değil de gelirini almak, mal (ayn) ile de köle veya evin kendileri kastedilirse o zaman
yukarıdaki gerekçe doğru olur.
Şârihin «aralarındaki farkı öğrendin» sözü ile »kendisine gelir vasiyet edilen kişinin evi taksime
hakkı yoktur. Çünkü onun malın aynında hakkı yoktur sözüne işaret etmiştir. Düşün.
M E T İ N
Musâ leh, kendisine hizmet etmesi vasiyet edilen köleyi (bulunduğu yerden) meselâ Kûfe'den
çıkaramaz. Ancak. orası mekanı olur da ailesi başka bir yerde bulunursa ve vasiyet edilen şey
terikenin üçte birinden çıkarsa başka yere çıkartabilir. Üçte birinden çıkmazsa ancak varislerin izni
ile çıkartabilir. Çünkü varislerin ondaki hakları bâkîdir.
İ Z A H
«Musâ leh... çıkaramaz» Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Musâ leh köleyi Küfe'den çıkartamaz.
Ancak, Musa leh ve ailesi Kûfe'den başka bir yerde olur ve köle malın üçte birinden cıkarsa orada
kendisine hizmet etmesi için çıkartabilir. Çünkü vasiyyet ancak, vasiyet edenin bilinen maksadına
göre nafiz olur. Eğer musâ leh'in ailesi kölenin bulunduğu şehirde olursa. vasiyet edenin maksadı;
yolculuk meşakketini gerektirmeden bulunduğu yerde hizmet etmesine imkân vermektir. Ama
başka bir yerde iseler, mûsî'nin maksadı, ailesine hizmet etmesi için köleyi oraya götürmesidir.»
Ebu's-Suûd'da da Makdîsi'den naklen şöyle denilir: «Eğer musa leh ailesini, vasiyyet edenin
memleketinden çıkarsa ve musî bunu bilmese, musâ leh'in köleyi çıkarmaya hakkı yoktur.»
«Ancak orası mekânı olur da..» Metnin zahirine göre İşaret (orası sözü) köleyi götürmek istediği
yeredir. Minah'ta bu açıkça belirtilmiştir. Ama Şârihin izahına göre işaret; çıkarana -ki oda musâ leh
tir, Kûfe'ye değil. Halebî de böyle demiştir. Çünkü önceki izaha göre daha sonra gelen «ve ailesi
başka bir yerde bulunursa» sözüne uygun düşmemektedir.
Mevâhib'in ibaresi: «Köleyi ancak kendi memleketine götürebilir» şeklindedir.
M E T İ N
Musâ leh'in, vasiyet eden hayatta iken ölmesi ile vasiyet batıl olur. Musâ leh vasiyet eden öldükten
sonra ölürse köle ve ev, mülkiyet hükmü ile vasiyet edenin varislerine döner. Şayet onu varisler
telef ederlerse, öncekinin yerine geçmek üzere bir köle satın alınması için öderler. Bundan dolayı,
hasta olan kişi malının üçte birinden fazlasını bağış yapmaktan menedilir. Musannıf da Rehin
bahsinde bunu zikretmiştir.
İ Z A H
«Köle ve ev varislere döner» Yâni kölenin hizmeti, evin oturma hakkı ve gelirleri varislere döner.
Nitekim İtkânî deyle anlatmıştır. Çünkü vasiyet edilen budur. Düşün.
«Mülkiyet hükmü ile...» Yani vasiyet edenin veya varislerinin mülkü. Dolayısıyle musâ leh'in


varislerine dönmez.
Hidaye'nin ibaresi şu şekildedir: «Şayet musâ leh ölürse varislere geçer. Çünkü vasiyet eden kişi,
kendi mülkü hükmünde olmak üzere menfaatları alma hakkını musâ leh'e bırakmıştır. Eğer musâ
leh'e varislerine geçerse, rızası olmadan vasiyet edenin mülkinden, daha başlangıçta ona hak
kazanır ki bu caiz değildir.»
«Şayet onu varisler telef ederlerse..» Yani hizmeti vasiyet edilen köleyi telef ederlerse.
«Bunun için...» Yani cinayet anında zarar göreceği için vasiyet bağlayıcı olupda ona cinayet
işlediklerinde malın tamamının zararını ödemek gerekmemesi için malın üçte birinden daha
fazlasını teberrû'dan, mürisleri men edilir.
Bu sakat bir gerekçedir. Sâihânî ve Rahmetî.
M E T İ N
Bir kimse; kölesinin kendisini birisine, hizmetini de bir başkasına vasiyet etse ve köle terikenin
üçte birinden çıksa. bu vasiyet sahihtir. Meselenin tamamı Dürer'dedir,
Şurunbulâliyye'de : «Kölenin nafakası; hizmete gücü yetmiyorsa, büyük köle gibi olup da hizmete
muktedir hale gelinceye kadar, kendisinin vasiyet edildiği şahsa aittir. Büyük kölenin nafakası ise
hizmeti vasiyet edilen şahsadır. Şayet hizmeti vasiyet edilen kişi, nafakayı vermekten kaçınırsa,
köleyi rakabesi (kendisi) vasiyet edilmiş olan verir. Bu, iyreti alanla iyreti verenin durumuna
benzer.» denilir.
Eğer köle cinayet işlerse; fidye, hizmeti vasiyet edilen tarafından ödenir. Eğer o ödemezse kölenin
rakabesinin sahibi fidyeyi öder veya köleyi verir, vasiyetde batıl olur.
İ Z A H
«Bu vasiyet sahihtir...» Köle, kendisine hizmeti vasiyet edilmiş olan şahıs ölünce, rakabesi vasiyet
edilmiş olan şahsa intikal eder.
«Kölenin nafakası; hizmete gücü yetmiyorsa ilh...» Yani küçüklük ve hastalık gibi bir sebepten
hizmet edemiyorsa. Meselenin tamamı Kifâye'de dir. Velvâliciye'de ise şöyle denilmektedir: «Eğer
iyileşmesi umulan bir hastalığa tutulmuşsa nafaka. hizmet edeceği kişiyedir. Ama iyileşmesi
umulmuyorsa rakabesi vasiyet edilenedir.»
«Büyük kölenin nafakası, kendisine hîzmet edeceği şahsadır.» Çünkü o, köleye yedirmek suretiyle
onun hizmetine imkân bulur. İnâye.
«Eğer köle cinâyet işlerse; diyeti hizmeti vasiyet edilen tarafından ödenir.» O öldükten sonra
varisleri ödenen fidyeyi rakabenin vasiyet edildiği kişiden geri isterler. Çünkü kölenin hizmetinden
istifade edecek olan odur. Kendisine hizmeti vasiyet edilmiş olan ise, fidyeyi ödemeye mecbur
kalmıştı. şayet kölenin kendisinin vasiyet edildiği şahıs diyeti ödemekten kaçınırsa.köle satılır.
Çünkü diyet ödemeseydi köle cinayet mukabilinde sahip olunacaktı.
Konunun tamamı Eşbah'tadır.
«Vasiyet de batıl olur.» Yâni diyet ödeme veya kölenin verilmesi suretlerinde. Bunun izahı
Velvâliciyye'de yedinci bâbtadır.
EK:
Musannıf; Gelirin vasiyet edilipde, ürünün bulunmaması meselesini açıklamadı. Bunu Mebsüt
sahibi açıklamış ve şöyle demiştir: «Bir kimse bir bahçenin ürününü ebediyyen bir adama,
kendisini de bir başkasına vasiyet etse ve bahçe hiçbir ürün vermese; bahçenin sulanması ve
bakım masrafları bahçenin kendisine sahip olan kişiye aittir. Çünkü bu masraf malın kendisini
geliştirir. Ürünü alacak olan ise bundan herhangi bir yarar elde edemez. Dolayısıyle onun, bu
masraflarla ilgili bir sorumluluğu olmaz. Bahçe meyve verdiği zaman bahçeye ait masraflar ürünü
alacak olana aittir. Zira meyve bu masraflarla meydana geldiği için edilen masrafın menfaatı ürünü
alacak olana döner. Eğer ağaçlar bir sene meyve verir, ertesi sene bir şey vermezse bahçenin
masrafı ürün sahibine aittir. Çünkü menfaatı ürün sahibine aittir. Çünkü menfaatı ürün sahibine
döner. Zira bir sene meyve verip bir sene vermeyen ağaçların meyveleri her sene meyve veren
ağaçların meyvelerinden iyi ve daha büyük olur. Bu, kendisine kölenin hizmeti vasiyet edilmiş olana
benzer. Böyle bir köle geceleri uyuyup da hizmet etmese bile nafakası hem gece hem de gündüz,
hizmet edeceği kişiye aittir. Çünkü köle gece istirahat edince, gündüz hizmette daha güçlü olur.
Şayet bahçenin ürünü kendisine vasiyet edilen kişi, bahçeye gereken masrafı yapmazsa, bahçe


meyve verinceye kadar nafakayı bahçenin rakabesine sahip olan kişi öder. Çünkü mülkünün telef
olmaması için buna muhtaçtır. Bahçe sahibi yaptığı bu masrafı karşılıksız yapmaz. Çıkan meyveden
alır. Geriye kalan üründe. ürün sahibinedir. T. Seriyyüddin'den naklen.
M E T İ N
Bir kimse bahçesinin meyvesini vasiyet etse ve ölse, o esnada da bahçede meyve bulunsa sadece
bu meyve musâ lehindir. Ama vasiyette «ebedi olarak» sözünü eklemişse, bu meyve ile birlikte
gelecektekiler de o musâ leh'e aittir. Bu, bahçenin ürününü vasiyete benzer. Çünkü bahçenin ürünü
vasiyette, musî «ebedî olarak» sözünü ilâve etmiş olsun olmasın o senenin meyvesi ve ileride
olacak olanlar musâ leh'e ait olur.
Eğer aynı meselede, vasiyet esnasında bahçede meyve bulunmazsa, bu vasiyet: musâ leh yaşadığı
müddetçe, henüz mevcut olmayan meyveyi kapsaması bakımından ürünü vasiyet gibidir. Zeylai.
İnâye de şöyle denilmektedir: «Bahçenin sulanması. haracının ödenmesi ve ıslahı için gereken
masraflar, ürünü alacak olan kişiye aittir. Zira bahçeden faydalanan odur. Kölenin hizmeti
meselesinde kölenin nafakasını vermeye benzer.
Ürün (Galle): Arazinin mahsulü kirası kölenin ücreti ve benzeri şeylerden hasıl olan gelirdir.
Camiu'l-Luğa da böyle denilmiştir.
Ben derim ki: Bu ifadenin zâhirine göre harer ağacı ve benzerlerinin parası da ürün sözcüğünün
içine girer. Araştırılsın.
İ Z A H
«... Ölse ve o esnada behçede meyve bulunsa...» Yâni bahçede meyve bulunduğu halde vasiyet
eden ölse.
«Sadece bu meyve musâ lehindir.» Kifâye'den naklettiğimiz üzere eğer bahçe terikenin üçte
birinden çıkıyorsa o esnadaki meyve musâ leh'e aittir.
«Musi «ebedi olarak» sözünü ilave etmiş olsun olmasın...» önceki mesele ile bunun arasındaki fark
şudur: Meyve, örfen, mevcut oran şeyin adıdır. «Ebediyyen» demek gibi, ziyadeye delalet eden bir
ifade bulunmadıkça olmayan şeye şamil olmaz. «Ürün» ise; mevcut olana da, defalarca olacak
olana şamildir. Örf böyledir. Dürer.
«Eğer aynı meselede vasiyet esnasında bahçede meyve yoksa... ilh...»
Yani adam, «ebediyyen» sözünü eklemeden, bahçesinin meyvesini vasiyet etse ve ölse, bahçede
de meyve bulunmasa.
«Vasîyet esnasında...» Bunun doğrusu, sözün başından ve sonundan anlaşıldığı üzere «öldüğü
zaman» olmalıydı. Tûri bunu açıkça ifâde etmiştir.
«Zeylaî» Zeylaî'nin sözü şudur: «Meyve sözcüğü hakikatte mevcut olanın ismi olduğu, mevcut
olmayan, ancak mecâzen içine aldığı için böyle olmuştur. Eğer ölüm esnasında ağaçta meyve
varsa, hakiki manasında kullanılmış olur, mecâzî olana şâmil olmaz. Meyve yoksa, mecâzî manaya
şamil olur. İkisinin arasını birleştirmek caiz değildir. Ancak «ebedi olarak» sözü zikredildiği zaman
hakikat ile mecazın arasını birleştirme olarak değil, mecazın umumu ile ikisini de içine alır.
TENBİH:
Bir kimse arazisinin ürününü vasiyet etse, tarlada ağaç olmasa ve vasiyet edenin başka malı
bulunmasa arazi kiraya verilir ve ücretin üçte biri ürünü vasiyet edilen şahsa verilir. Eğer arazide
ağaç varsa, ağacın vereceği meyvenin üçte biri verilir. Şayet musâ leh bahçeyi varislerden satın
alırsa, satış caiz, vasiyet ise batıl olur.
Eğer varisler, musâ leh'e birşey verip ürünü kendilerine teslim etmesi için anlaşsalar caiz olur.
Evde oturmak ve kölenin hizmeti karşılığında bir bedel üzerine anlaşmak da caizdir. Ama bu
hakların satışı caiz değildir. Tûri.
«Camiu'l-LÛğa'da böyledir.» Muğrib te de böyle denilmektedir.
«Bu ifadenin zahirine göre haver ağacı ve benzerlerinin parası ilh...»
Yani söğüt ve servi gibi meyvesi olmayan ağaçlar.
Haver bir ağaç türüdür. Şamlılar, çınara haver derler. Bu kelime, hür değil. haver'dir. Tekmile
sahibinin söylediği, çobanın şu sözü buna delildir.
«Söğüt ve haverle konuşan ceviz gibi ..» Muğrib.


«Araştırılsın..»
Ben derim ki: Araştırma, haver ağacının kendisi konusundadır, parasında değil. Çünkü haverin
kendisi vasiyete konudur. Çünkü bu ağaçtan maksat sadece tahtadır.
Hâniyye'de şöyle denilmektedir: «Bir kimse bağının ürününü birisine vasiyet etse; fakih Ebû
Bekir'in dediğine göre bağın çubukları, yaprakları. meyveleri ve odunu vasiyete girerler. Çünkü kişi
bağını müsakat yoluyla ortağa verirse meyve gibi, bütün bunlar akdin içine girerler.
M E T İ N
Bir kimse koyununun yününü, yavrusunu ve sütünü vasiyet etse, musî öldüğü zaman mevcut
olanlar musâ leh'indir. Mûsî ister «ebediyyen» desin ister demesin farketmez. Çünkü bunlardan
mevcut olmayanlar, hiç bir şekilde akdin şumûlüne girmezler. Aynı şekilde vasiyetin şumûlüne de
girmezler. Meyve ise bunların aksinedir. Müsâkâtın sahih oluşu buna delildir.
İ Z A H
«... Mevcut olanlar...» Minah'ta şöyle denilir: «Çünkü bu ölüm esnasındaki bir icâbtır. Dolayısıyle o
anda mevcut olanların tümüne itibar edilir.» T.
«Çünkü bunlardan mevcut olmayanlar...» Hidâye müellifi şöyle der: «Meyve ile koyunun yavrusu
yünü, sütü vs. arasındaki fark şudur: Aslında kıyasa göre, olmayan bir şeyin temliki caiz değildir.
Ancak mevcut olmayan meyve ve ürünle ilgili olarak, bunların mevcut olmayanında, icâre ve
müsakat gibi akillerin cevazında hüküm varid olmuştur. Bunlar da vasiyetin de, bi Tariki'l-Evlâ caiz
olması gerekir. Çünkü vasiyet kapısı daha geniştir. Olmayan yavru ve benzerlerin de ise, onlar
üzerine akd icra edilmesi aslen caiz değildir. Bunlar aslen hiç bir akitle hak edilemezler. Ay
şekilde vasiyetin şumûlüne de girmezler. Bunlardan mevcut olanlar iseyle değildir. Çünkü
mevcutların, satım akdi ile tebean, hul' akdini de maksûd olarak hak edilmeleri caizdir. Vasiyette de
durum aynıdır.»
Kadının kocasına mal vererek boşanması (Mütercim).
M E T İ N
Kişi evinin mescid yapılmasını vasiyet etse ve ev terikenin üçte birinden fazla olsa : Eğer varisler
icazet verirlerse ev mescid haline getirilir. Çünkü onların icâzeti ile mânî kalmamıştır. Ama varisler
razı olmazlarsa, hem varisin hemde vasiyetin hakkına riayet için evin üçte biri mescid haline
getirilir.
Hayvanın sırtını (hayvana binmeyi) Allah yolunda vasiyet batıldır. Çünkü taşınır malların vakfı:
İmâmı Azâm'a göre batıldır. Aynı şekilde, vasiyeti de batıldır. Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre ise
bunların ikisi de caizdir. Dürer.
Musannıf şöyle der: «Bunda bir yanlışlık var. Çünkü, ürünü. yünü ve benzeri şeyleri vasiyet gibi,
vakfın caiz olmadığı birçok yerde vasiyet caizdir.»
Bir kimse bir şeyini mescid için vasiyet etse caiz olmaz. Çünkü mescid malik olamaz. İmam
Muhammed ise bunu caiz görmüştür. Musannıf:
«Üstadımız Bahr sahibi. Muhammed'in görüşü ile fetva vermiştir.» der. Ama eğer mûsî; «Bu malım
mescide harcansın» derse ittifakla caiz olur.
Birisi «malımın üçte birini falana veya filâna vasiyet ettim» dese, musâ leh belli olmadığı için İmamı
Ebû Hanîfe'ye göre vasiyet batıldır. Ebû Yûsuf'a göre bu iki kişi üçte birini alma konusunda
anlaşırlar. İmam Muhammed'e göre ise varisler muhayyerdir. Hangisini isterlerse ona verirler.
i Z A H
«Ev terikenin üçte birinden fazla olsa...» Eğer «onun başka malı olmazsa» deseydi. daha iyi olurdu.
Daha sonra gelen, «varisler icâzet vermezlerse evin üçte biri mescid haline getirilir» sözü buna
delalet eder.
«Allah yolunda...» Yani bir insan tayin edilmeden. Ama hayvanına binmeyi. Allah rızası için
muayyen birisine vasiyet etse, bu vasiyet ittifakla caizdir. Ğureru'l-Efkâr.
«Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre bunların ikisi de caizdir.» Yani taşınır malları vakfetmek ve
vasiyet etmek. Bu ifadenin zahirine göre, bu vasiyet vakıf değildir.
Ğureru'l-Efkâr da şöyle denilmektedir: «Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre. sırtına binmek üzere Allah
yolunda vasiyet edilen bir hayvan vakıftır, devletin elinde kalır ve masrafları hazineden karşılanır.
Çünkü harp araç ve gereçlerinin Allah yolunda vakfı vârid olan eserlerden dolayı. onlara göre


caizdir. Deve de savaş için hazırlanan at gibidir.
«Bunda bir yanlışlık var..» Yâni hayvanın sırtını vasiyetin batıl oluşu konusunda zikredilen gerekçe
doğru değildir.
Ben derim ki: «Bunun cevabı şudur: Bu gerçek manada vasiyet değildir. Çünkü İmamı Azam'a göre
vakıf manasındadır. Ğureru'l-Efkâr'da bu. şu ifadelerle açıkça beyan edilmiştir: Evini mescid
yapmayı vasiyet gibi. Çünkü bu mânen vakıftır. Taşınır malların vakfı İmamı Azâm'a göre caiz
değildir. Bu da aynıdır. Ürünü, yünü ve benzerlerini vasiyet ise böyle değildir. Çünkü bu bir yönden
temliktir. Aslen vakıf manasında değildir. Düşün.
«(Bir kimse bir şeyini mescid için vasiyet etse) câiz olmaz.» Ğurerde'de böyle denilmektedir.
Şurunbulâliyye de bu Kâfi'ye nisbet edilmiştir. Bu konuda söylenecekler; «Malının üçte birini beyt'i
makdise vasiyet etse câizdir» sözü esnasında geçmişti. Allah Teâlâ (c.c.) en iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...