(KÖLESİNİN) HİZMETİNİ (EVİNDE) OTURMAYI
VE
(AĞACININ) MEYVESİNİ VASİYET
M
E T İ N
Kölesinin
hizmetini, evinde oturma hakkını ve
bunların gelirlerini belirli
bir.müddet için ve (ya)
ebedî
olarak vasiyet sahihtir. Hizmet ve evde oturma
konusunda, vakıfta olduğu gibi, mal
ölenin
mülkünde
mahbus ve vasiyet menfaat hakkında olur. Dürer'de konu hayli uzundur.
Eğer
menfaatı vasiyet edilen malın rakabesi terikenin üçte birinden çıkarsa menfaatını alması için
mal
müsâlehe teslim edilir. Ama terikenin üçte birinden çıkmazsa içerisinde oturmayı vasiyet
meselesinde ev üçe bölünür. Gelirin vasiyetinde
ise, zâhire göre ev taksim
edilmez. Köleyi ise üçte
birer
oranında münavebeli olarak kullanırlar. Köle onlara üçte bir hisseye göre hizmet eder. Bu,
kölenin
köle ve evden başka malı olmadığı zaman söz konusudur. Ama başka malı varsa kölenin
hizmeti
ve evin taksiminde tüm malın üçte biri mikdarına göredir. Sadruşşeria da böyle ifade
etmiştir.
Zahiri
rivayete göre varisler, terikenin üçte birinden ellerinde olanı satamazlar. Çünkü, başka bir
malın
zuhuru veya elindekinin harab olması sebebiyle musa leh'in evin tamamında
oturma hakkı
sabit
olabilir. Bu durumda geriye kalan
kısımda oturmak zorunda kalacaktır. Satmak ise buna
aykırıdır. Onun için alimler satmayı men
etmişlerdir.
Ebû
Yûsuf'tan bir rivayete göre,
varislerin ellerindekini satmaya hakları
vardır.
İ
Z A H
Malın
bizzat kendisi ile ilgili olan vasiyyetin ahkâmını bitirince, menfaatlara bağlı olan vasiyetin
ahkâmına
başladı. Menfaat vücût itibariyle
maldan sonra olduğu için, müellif de
onu konu alarak
sona
aldı. İnâye.
«Kölesinin
hizmetini ve evinde oturma hakkını... vasiyet sahihtir.»
Yani
muayyen birisine vasiyyet.
Makdisi
şöyle der: «Şayet evinin veya kölesinin gelirini fakirlere vasiyet ederse caizdir. Evde
oturmayı veya kölenin hizmet etmesini vasiyet ise ancak bilinen birisine vasiyet edebilir. Çünkü
gelir
bir maldır, sadaka alarak verilebilir. Hizmet ve oturma hakkı ise sadaka olarak verilemez. Belki,
bunlar
için iyreti olarak verilir. İyreti vermek de ancak belli birisi için olur. Bunların vakfını caiz
görenlerin
kıyasına göre, musâ lehi tayin
etmeden (fakirlere diye) vasiyetin
de caiz olması gerekir.
Bu
iki mesele arasındaki farkın tamamı Bedâî'dedir.» Sâlhanî.
«Belirli
bir müddet için ve ebedi olarak.» Eğer zaman tayin etmezse, ebede hamledilir. Eğer
«senelerce» diye vasiyette bulunursa üç seneye hamledilir. Kölenin ve evin gelirini vasiyette
böyledir. Miskin.
«Vakıfta
olduğu gibi...» Çünkü kendisine vakfedilen kişi, vakfın menfaatlerini mal vakfedenin
mülkünde
olmak kaydıyla alır.
«Bunların
gelirlerini...» Yâni kölenin ve evin gelirlerini. Şârih galle (gelir) kelimesinin ne demek
olduğunu
izah edecektir.
«Malın
rakabesi terikenin üçte birinden çıkarsa...» Yani hizmetini, içinde oturmayı ve geliri vasiyette
kölenin
ve evin rakabesi (kendisi) terikenin
üçte birinden çıkarsa.. Kifâye'de; «Menfaatlerini vasiyet
ettiği
malların aynlarına bakılır. Eğer bunların rakabeleri terikenin üçte biri mikdarında ise caiz olur.
Hizmetin,
meyvenin, gelirin ve oturma hakkının kıymetlerine itibar edilmez. Çünkü aynlardan
maksat,
onların menfaatlarıdır. Menfaatlar başkaları tarafından istihkak edilip de malların kendileri
vârisin
mülkünde kalırsa menfaatı hiç olmayan mallar menzilesinde olurlar. Bu yüzden, malın kendi
rakabesi vasiyet edilmiş gibi rakabenin kıymetine itibar edilir.» denilmiştir. işte bunun için müellif
de
«rakabe» kaydını koymuştur.
Ben
derim ki: «Her halde Eşbâh'ın «Menfaatları teberru bütün mallar da geçerlidir.» sözünden
maksat
budur.
«...
Ev üçe bölünür... Ğurer'de şöyle
denilir; «Yahut da zaman itibariyle
munâvebelî olarak
kullanılır.» ifadesiilave edilmiştir. Aralarında hem zaman hem de zât itibariyle eşitliği sağlamak için
evin
bölümleri ile taksimi mümkün olduğu
için birincisi daha adildir. Münâvebede ise zaman
yönünden
birisi öbürüne takdim
edilmektedir.»
Kuhistânî'de
ise şu sözler yer almaktadır: «Bu, ev taksimi mümkün olduğu takdirdedir. Ama evin
taksimi
mümkün olmazsa tek çare münaveli olarak kullanmaktır. Zahiriyye'de de
böyledir.»
«Gelirin
vasiyetinde ise... ev taksim edilmez.» Yani evin kendisi taksim edilmez. Geliri ise taksim
edilir.
İtkânî
şöyle der: «Kölesinin veya evinin bir senelik gelirini vasiyet etse ve kendisinin
bundan başka
malı
olmasa, bu senenin gelirinin üçte biri mûsâ lehindir. Çünkü o taksimi muhtemel olan bir mali
ayn'dır.»
Eğer
kişi bostanı, onlara (musâ teh ile varislere) bölüştürse ve sadece hisselerden birisi ürün verse
hepsi
o üründe ortak olurlar. Çünkü
taksim batıldır. Mebsut'tan naklen Sâihânî.
«Zahire
göre...» Yâni Zahirî rivâyete göre.
Çünkü musâ lehin hakkı evin
kendisinde değil
gelirindedir.
Ebû Yûsuf'tan gelen bir rivayete göre ise, evin üçte birinin gelirini alması için ev
taksim
edilir. Kâfî'den naklen Şurunbulâliyye.
«Köleyi
ise... munâvebeli olarak kullananlar.» Çünkü onun parçalara ayrılarak taksimi mümkün
değildir.
«Köle
onlara üçte bir hisseye göre hizmet
eder.» Yani iki gün varislere bir günde musa lehe hizmet
eder.
Bu daima böyledir. Ancak mesela «bir seneliğine» gibi muvakkat bir zaman için olursa başka.
Şayet
sene muayyen değilse vasiyyet üç sene geçinceye kadar, muayyen ise o sene geçinceye
kadar
muteberdir. Eğer o müddet geçn16den veya müddet içinde musî (vasiyette bulunan) ölürse,
köle
varislere teslim edilir. Çünkü musâ leh hakkını almıştır. Ama vasiyet eden kişi o müddet
geçtikten
sonra vasiyet bâtıl olur. Minah. Özetle.
«Bu...»
Yâni evin taksimi ve kölenin üçte bir
hisseye göre sırayla kullanılması
kölenin başka malı
olmadığı
zaman söz
konusudur.
«(Ama başka mal» varsa)... tüm malın üçte biri mikdarına göredir.»
Bunun
misali şudur: Köle terikenin yarısı
ise, iki gün musâ lehe, bir gün de varislere hizmet eder.
Çünkü
kölenin üçte ikisi tüm terikenin üçte biridir. Dolayısıyla vasiyet edilen mal kölenin üçte ikisi
olmuş
olur. Üçte biri ise varislerindir.
Anlattığımız şekilde taksim
edilir.
Geriye
kalan meseleler bu kıyasa göre
halledilir.
İhtiyâr.
M
E T İ N
Kendisine
kölenin hizmeti veya evde oturması vasiyet edilen kişi, köleyi veya evi kiraya veremez.
(Ancak kendisi kullanır, kendisi oturur.) Çünkü bizim kaidemize göre menfaat, mal değildir.
Menfaatı
bir bedel karşılığında temlik ettiği zaman, malik olduğundan daha fazlasını temlik etmiş
olur
ki bu da câiz
değildir.
Kölenin
veya evin geliri kendisine vasiyet edilen kişinin. esah olan görüşe göre köleyi bizzat
kullanmaya
veya ev de kendisi oturmaya hakkı
yoktur. Kendisine bir ev vakfedilmiş olan da
böyledir. Fetvâ buna göre verilir.
Şerhul-Vehbâniyye. Çünkü onların hakları malın kendisinde değil,
menfaattadır.
Aralarındaki farkı da sen
öğrendin.
İ
Z A H
«Çünkü...
menfaat mal değildir.» Yanı ancak mâlikin bir bedel karşılığında kiraya vermesi sahihtir.
Çünkü
o, malın kendisine mâlik oluşuna tebaen menfaata da mâlik olur. Kiralayan do, menfaatten
başka
bir şeye malik olmamakla birlikte, kiraladığı malı kiraya verebilir. Zira kiracı, ıvazlı bir akitle
(bedelini
ödeyerek) menfaata mâlik olunca.
menfaat kendisi için mal olmuş olur. Bedel ödemeden
mâlik
olması durumunda ise böyle değildir.
Nitekim bizim üzerinde durduğumuz
mesele de
böyledir. Sârhâni.
«Esah
olan görüşe göre...» Mültekâ, Hidâye ve başka kitaplarda da böyledir. Bunlarda gerekçe
olarak
şu gösterilmiştir: Gelir dirhem veya dinar (para) dır.
Dolayısıyla vasiyyet bunlarla vacip
olmuştur.
Kullanmak veya oturmak ise menfaatı almaktır. Menfaatı almakla geliri almak başka
başka
şeylerdir. Varisler hakkında muhteliftirler. Çünkü eğer musînin bir borcu ortaya çıksa bunu,
musâ
lehten geri almak suretiyle gelirden ödemek mümkündür. Elde edildikten sonra menfaatla
ödemek
ise mümkün
değildir.
«Fetvâ
da buna göre verilir.» Bu zahiriyye
de zikredilmiştir. Evinin gelirini
bir adama vasiyet
konusunda
şöyle denilir: «Ev kiraya verilip
geliri adama verilir. Eğer bizzat kendisi oturmak isterse;
İskâfta
buna hakkı olduğu
söylenir.
Ebu'l-Kasım
ve Ebû Bekir b. Said ise hakkının olmadığını söylerler. Fetvâ da bu görüşe göredir.
Vasiyet,
vakfın bir eşidir. Buna göre vakıf konusunda da
fetvânın böyle olması gerekir. Hatta vakıf
konusunda
böyle olması daha evlâdır. Çünkü o konuda ulemadan bir ihtilaf nakledilmiş değildir.»
Allâme
Abdi'l-Berr b. Şıhne bunu naklettikten sonra şöyle der: Bu rivâyet yönünden makbuldür.
Fıkıh
yönünden ise, Musannıfın yâni İbn Vehbân'ın şu sözlerinde vasiyetle vakfın arasındaki fark
ortaya çıkar: «Vasiyet, geliredir. Evde oturmak
ise onu (geliri) yok eder. Dolayısıyle vasiyet edenin
maksadı
yok olmuş olur. Vakıf ise böyle
değildir. Çünkü o faydalanmanın, evde oturmak veya geliri
ile
olmasından daha geneldir. O halde vakıf konusunda da öncelikle ihtilafın cârî olması gerekir.»
Bunun
özü şu: Zâhiriye sahibi ile İbn şıhne arasındaki dava hüküm konusunda değil öncelik
konusundadır.
Ben
derim ki: Eğer vakfeden kişi evin geliri için vakfettiğini açıkça söylerse, fetvanın böyle
olmasının
evlâ oluşu açıktır. Ama Allâme Şurûnbûlâli'nin bu konuda bir risâlesi var. Özeti şu :
«Süknâ
(oturma) hakkına sahip olanın, gelire malik olamayacağında ihtilaf yoktur. Aksinde ise
ihtilaf
edilmiştir. Üstün görülen görüşe
görecaizdir. ((Yani evin gelirinde
hakkı olanın orada
oturması
caizdir). Düşün. Şurunbulâli; Vehbâniye üzerine yazdığı şerhinde, Kitabü'l-Vakf'ta buna
dikkat
çekmiştir.
«Çünkü
onların hakları malın kendisinde değil, menfaattadır.» Yani kendilerine vasiyette bulunulan
ve
kendilerine vakıf edilenlerin
hakları. Buradaki maldan maksat gelirdir. Çünkü geçtiği üzere
gelirde
bir mâll ayn'dır. Ama bu gerekçe istenilen neticenin aksini isbat etmekte ve bunun aksi
mesele
için gerekçe olmaya uygun düşmektedir. Bununla; «Kendisine kölenin hizmeti veya evde
oturması
vasiyet edilen kişi köleyi kullanamaz, evde oturamaz..» sözünü
kastediyorum.
Doğrusu:
«Onların hakkı menfaatın kendisinde değil, bedelindedir.» demesi idi. Çünkü bu ikisi
arasında
varisler açısından fark anlaşılmamak. tadır. Fakat eğer; menfaatle kölenin hizmeti ve evde
oturmak
değil de gelirini almak, mal (ayn) ile de köle veya evin kendileri kastedilirse o zaman
yukarıdaki
gerekçe doğru
olur.
Şârihin
«aralarındaki farkı öğrendin» sözü ile »kendisine gelir vasiyet edilen kişinin evi taksime
hakkı
yoktur. Çünkü onun malın aynında hakkı yoktur sözüne işaret etmiştir. Düşün.
M
E T İ N
Musâ
leh, kendisine hizmet etmesi vasiyet edilen köleyi (bulunduğu yerden) meselâ Kûfe'den
çıkaramaz. Ancak. orası mekanı olur da ailesi başka bir yerde bulunursa ve vasiyet edilen şey
terikenin
üçte birinden çıkarsa başka yere çıkartabilir. Üçte birinden çıkmazsa ancak varislerin izni
ile
çıkartabilir. Çünkü varislerin
ondaki hakları bâkîdir.
İ
Z A H
«Musâ
leh... çıkaramaz» Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Musâ leh köleyi Küfe'den çıkartamaz.
Ancak,
Musa leh ve ailesi Kûfe'den başka bir yerde olur ve köle malın
üçte birinden cıkarsa orada
kendisine
hizmet etmesi için çıkartabilir. Çünkü vasiyyet ancak, vasiyet edenin bilinen maksadına
göre
nafiz olur. Eğer musâ leh'in ailesi kölenin bulunduğu şehirde olursa. vasiyet edenin maksadı;
yolculuk
meşakketini gerektirmeden bulunduğu yerde hizmet etmesine
imkân vermektir. Ama
başka
bir yerde iseler, mûsî'nin maksadı, ailesine hizmet etmesi için köleyi oraya
götürmesidir.»
Ebu's-Suûd'da
da Makdîsi'den naklen şöyle denilir: «Eğer musa leh ailesini, vasiyyet edenin
memleketinden çıkarsa ve musî bunu bilmese, musâ leh'in köleyi çıkarmaya hakkı yoktur.»
«Ancak orası mekânı olur da..» Metnin zahirine göre İşaret (orası sözü) köleyi götürmek istediği
yeredir.
Minah'ta bu açıkça belirtilmiştir. Ama Şârihin izahına göre işaret; çıkarana -ki oda musâ leh
tir,
Kûfe'ye değil. Halebî de böyle demiştir. Çünkü önceki izaha göre daha sonra gelen «ve ailesi
başka
bir yerde bulunursa» sözüne uygun düşmemektedir.
Mevâhib'in
ibaresi: «Köleyi ancak kendi memleketine götürebilir» şeklindedir.
M
E T İ N
Musâ
leh'in, vasiyet eden hayatta iken
ölmesi ile vasiyet batıl olur. Musâ
leh vasiyet eden öldükten
sonra
ölürse köle ve ev, mülkiyet hükmü ile vasiyet edenin varislerine
döner. Şayet onu varisler
telef
ederlerse, öncekinin yerine geçmek üzere bir köle satın alınması için öderler. Bundan dolayı,
hasta
olan kişi malının üçte birinden fazlasını bağış yapmaktan menedilir. Musannıf da Rehin
bahsinde
bunu zikretmiştir.
İ
Z A H
«Köle
ve ev varislere döner» Yâni kölenin hizmeti, evin oturma hakkı ve gelirleri varislere döner.
Nitekim
İtkânî de böyle anlatmıştır. Çünkü vasiyet edilen budur.
Düşün.
«Mülkiyet
hükmü ile...» Yani vasiyet edenin
veya varislerinin mülkü. Dolayısıyle musâ leh'in
varislerine
dönmez.
Hidaye'nin ibaresi şu şekildedir: «Şayet musâ leh ölürse varislere geçer. Çünkü vasiyet eden kişi,
kendi
mülkü hükmünde olmak üzere menfaatları alma hakkını musâ leh'e bırakmıştır. Eğer musâ
leh'e
varislerine geçerse, rızası olmadan vasiyet edenin mülkinden, daha başlangıçta ona hak
kazanır
ki bu caiz değildir.»
«Şayet
onu varisler telef ederlerse..» Yani hizmeti vasiyet edilen köleyi
telef ederlerse.
«Bunun
için...» Yani cinayet anında zarar göreceği için vasiyet bağlayıcı olupda ona cinayet
işlediklerinde malın tamamının zararını ödemek gerekmemesi için malın üçte birinden daha
fazlasını
teberrû'dan, mürisleri men edilir.
Bu
sakat bir gerekçedir. Sâihânî ve Rahmetî.
M
E T İ N
Bir
kimse; kölesinin kendisini birisine, hizmetini de bir başkasına vasiyet etse ve köle terikenin
üçte
birinden çıksa. bu vasiyet sahihtir.
Meselenin tamamı
Dürer'dedir,
Şurunbulâliyye'de : «Kölenin nafakası; hizmete gücü yetmiyorsa, büyük köle gibi olup da hizmete
muktedir
hale gelinceye kadar, kendisinin vasiyet edildiği şahsa aittir. Büyük kölenin nafakası ise
hizmeti
vasiyet edilen şahsadır. Şayet hizmeti vasiyet edilen kişi, nafakayı vermekten kaçınırsa,
köleyi
rakabesi (kendisi) vasiyet edilmiş olan verir. Bu, iyreti alanla iyreti verenin durumuna
benzer.»
denilir.
Eğer
köle cinayet işlerse; fidye, hizmeti
vasiyet edilen tarafından ödenir. Eğer o ödemezse kölenin
rakabesinin sahibi fidyeyi öder veya köleyi verir, vasiyetde batıl
olur.
İ
Z A H
«Bu
vasiyet sahihtir...» Köle, kendisine hizmeti vasiyet edilmiş olan şahıs
ölünce, rakabesi vasiyet
edilmiş
olan şahsa intikal eder.
«Kölenin
nafakası; hizmete gücü yetmiyorsa ilh...» Yani küçüklük ve hastalık gibi bir sebepten
hizmet
edemiyorsa. Meselenin tamamı
Kifâye'de dir. Velvâliciye'de
ise şöyle denilmektedir: «Eğer
iyileşmesi umulan bir hastalığa tutulmuşsa nafaka. hizmet edeceği kişiyedir. Ama iyileşmesi
umulmuyorsa rakabesi vasiyet
edilenedir.»
«Büyük kölenin nafakası, kendisine hîzmet edeceği şahsadır.» Çünkü o, köleye yedirmek suretiyle
onun
hizmetine imkân bulur.
İnâye.
«Eğer
köle cinâyet işlerse; diyeti hizmeti
vasiyet edilen tarafından ödenir.» O öldükten sonra
varisleri
ödenen fidyeyi rakabenin vasiyet edildiği kişiden geri isterler. Çünkü kölenin hizmetinden
istifade
edecek olan odur. Kendisine hizmeti vasiyet edilmiş olan ise,
fidyeyi ödemeye mecbur
kalmıştı.
şayet kölenin kendisinin vasiyet edildiği şahıs diyeti ödemekten kaçınırsa.köle satılır.
Çünkü
diyet ödemeseydi köle cinayet
mukabilinde sahip olunacaktı.
Konunun
tamamı Eşbah'tadır.
«Vasiyet
de batıl olur.» Yâni diyet ödeme veya kölenin verilmesi suretlerinde. Bunun izahı
Velvâliciyye'de yedinci
bâbtadır.
EK:
Musannıf;
Gelirin vasiyet edilipde, ürünün bulunmaması meselesini açıklamadı. Bunu Mebsüt
sahibi
açıklamış ve şöyle demiştir: «Bir
kimse bir bahçenin ürününü ebediyyen bir adama,
kendisini
de bir başkasına vasiyet etse ve bahçe hiçbir ürün vermese; bahçenin sulanması ve
bakım
masrafları bahçenin kendisine sahip olan kişiye aittir. Çünkü bu masraf malın kendisini
geliştirir.
Ürünü alacak olan ise bundan herhangi bir yarar elde edemez. Dolayısıyle onun, bu
masraflarla ilgili bir sorumluluğu olmaz. Bahçe meyve verdiği zaman bahçeye ait masraflar ürünü
alacak olana aittir. Zira meyve bu masraflarla meydana geldiği için edilen masrafın menfaatı ürünü
alacak olana döner. Eğer ağaçlar bir sene meyve verir, ertesi sene bir şey vermezse bahçenin
masrafı
ürün sahibine aittir. Çünkü
menfaatı ürün sahibine aittir. Çünkü menfaatı ürün sahibine
döner.
Zira bir sene meyve verip bir sene vermeyen ağaçların
meyveleri her sene meyve veren
ağaçların
meyvelerinden iyi ve daha büyük olur. Bu, kendisine kölenin hizmeti vasiyet edilmiş olana
benzer.
Böyle bir köle geceleri uyuyup da hizmet etmese bile nafakası hem gece hem de gündüz,
hizmet
edeceği kişiye aittir. Çünkü köle
gece istirahat edince, gündüz hizmette daha güçlü olur.
Şayet
bahçenin ürünü kendisine vasiyet edilen kişi, bahçeye gereken masrafı yapmazsa, bahçe
meyve verinceye kadar nafakayı bahçenin
rakabesine sahip olan kişi öder. Çünkü mülkünün telef
olmaması
için buna muhtaçtır. Bahçe sahibi yaptığı bu masrafı karşılıksız yapmaz. Çıkan meyveden
alır.
Geriye kalan üründe. ürün sahibinedir. T. Seriyyüddin'den naklen.
M
E T İ N
Bir
kimse bahçesinin meyvesini vasiyet etse ve ölse, o esnada da bahçede meyve bulunsa sadece
bu
meyve musâ lehindir. Ama vasiyette «ebedi olarak» sözünü eklemişse, bu meyve ile birlikte
gelecektekiler de o musâ leh'e aittir. Bu, bahçenin ürününü vasiyete
benzer. Çünkü bahçenin ürünü
vasiyette, musî «ebedî olarak» sözünü ilâve etmiş olsun olmasın o senenin meyvesi ve ileride
olacak
olanlar musâ leh'e ait olur.
Eğer
aynı meselede, vasiyet esnasında bahçede meyve bulunmazsa, bu vasiyet: musâ leh
yaşadığı
müddetçe,
henüz mevcut olmayan meyveyi kapsaması bakımından ürünü vasiyet gibidir.
Zeylai.
İnâye de şöyle denilmektedir: «Bahçenin sulanması. haracının ödenmesi ve ıslahı için gereken
masraflar, ürünü alacak olan kişiye aittir. Zira bahçeden faydalanan odur. Kölenin hizmeti
meselesinde kölenin nafakasını vermeye
benzer.
Ürün
(Galle): Arazinin mahsulü kirası
kölenin ücreti ve benzeri şeylerden hasıl olan gelirdir.
Camiu'l-Luğa
da böyle denilmiştir.
Ben
derim ki: Bu ifadenin zâhirine göre harer ağacı ve benzerlerinin parası da ürün sözcüğünün
içine
girer. Araştırılsın.
İ
Z A H
«...
Ölse ve o esnada behçede meyve bulunsa...» Yâni bahçede meyve bulunduğu halde vasiyet
eden
ölse.
«Sadece bu meyve musâ lehindir.» Kifâye'den naklettiğimiz üzere
eğer bahçe terikenin üçte
birinden
çıkıyorsa o esnadaki meyve musâ leh'e aittir.
«Musi
«ebedi olarak» sözünü ilave etmiş olsun olmasın...» önceki mesele ile bunun arasındaki fark
şudur:
Meyve, örfen, mevcut oran şeyin
adıdır. «Ebediyyen» demek gibi, ziyadeye delalet eden bir
ifade
bulunmadıkça olmayan şeye şamil olmaz. «Ürün» ise; mevcut olana da, defalarca olacak
olana
şamildir. Örf böyledir.
Dürer.
«Eğer
aynı meselede vasiyet esnasında bahçede meyve yoksa... ilh...»
Yani
adam, «ebediyyen» sözünü eklemeden, bahçesinin meyvesini vasiyet etse ve ölse, bahçede
de
meyve
bulunmasa.
«Vasîyet
esnasında...» Bunun doğrusu, sözün
başından ve sonundan anlaşıldığı
üzere «öldüğü
zaman»
olmalıydı. Tûri bunu açıkça ifâde etmiştir.
«Zeylaî»
Zeylaî'nin sözü şudur: «Meyve sözcüğü hakikatte mevcut olanın ismi olduğu, mevcut
olmayan,
ancak mecâzen içine aldığı için böyle olmuştur. Eğer ölüm esnasında ağaçta meyve
varsa,
hakiki manasında kullanılmış olur, mecâzî olana şâmil olmaz. Meyve yoksa, mecâzî manaya
şamil
olur. İkisinin arasını birleştirmek caiz değildir. Ancak «ebedi olarak» sözü zikredildiği zaman
hakikat
ile mecazın arasını birleştirme olarak değil, mecazın umumu ile ikisini de içine alır.
TENBİH:
Bir
kimse arazisinin ürününü vasiyet
etse, tarlada ağaç olmasa ve
vasiyet edenin başka malı
bulunmasa
arazi kiraya verilir ve ücretin üçte biri ürünü vasiyet edilen şahsa verilir. Eğer arazide
ağaç
varsa, ağacın vereceği meyvenin üçte biri verilir. Şayet musâ leh bahçeyi varislerden satın
alırsa,
satış caiz, vasiyet ise batıl olur.
Eğer
varisler, musâ leh'e birşey verip ürünü kendilerine teslim etmesi için anlaşsalar caiz olur.
Evde
oturmak ve kölenin hizmeti karşılığında bir bedel üzerine anlaşmak da caizdir. Ama bu
hakların
satışı caiz değildir. Tûri.
«Camiu'l-LÛğa'da
böyledir.» Muğrib te de böyle denilmektedir.
«Bu
ifadenin zahirine göre haver ağacı
ve benzerlerinin parası ilh...»
Yani
söğüt ve servi gibi meyvesi
olmayan ağaçlar.
Haver
bir ağaç türüdür. Şamlılar,
çınara haver derler. Bu kelime, hür değil. haver'dir. Tekmile
sahibinin
söylediği, çobanın şu sözü buna
delildir.
«Söğüt
ve haverle konuşan ceviz gibi ..» Muğrib.
«Araştırılsın..»
Ben
derim ki: Araştırma, haver ağacının kendisi konusundadır, parasında değil. Çünkü haverin
kendisi
vasiyete konudur. Çünkü bu ağaçtan maksat sadece tahtadır.
Hâniyye'de şöyle denilmektedir: «Bir kimse bağının ürününü birisine vasiyet etse;
fakih Ebû
Bekir'in
dediğine göre bağın çubukları, yaprakları. meyveleri ve odunu vasiyete girerler. Çünkü kişi
bağını
müsakat yoluyla ortağa verirse meyve gibi, bütün bunlar akdin içine girerler.
M
E T İ N
Bir
kimse koyununun yününü, yavrusunu ve sütünü vasiyet etse, musî öldüğü zaman mevcut
olanlar
musâ leh'indir. Mûsî ister «ebediyyen» desin ister demesin farketmez. Çünkü bunlardan
mevcut
olmayanlar, hiç bir şekilde akdin şumûlüne girmezler. Aynı şekilde vasiyetin şumûlüne de
girmezler.
Meyve ise bunların aksinedir. Müsâkâtın sahih oluşu buna
delildir.
İ
Z A H
«...
Mevcut olanlar...» Minah'ta şöyle
denilir: «Çünkü bu ölüm esnasındaki bir icâbtır. Dolayısıyle o
anda
mevcut olanların tümüne itibar edilir.» T.
«Çünkü
bunlardan mevcut olmayanlar...» Hidâye müellifi şöyle der: «Meyve ile koyunun yavrusu
yünü,
sütü vs. arasındaki fark şudur:
Aslında kıyasa göre, olmayan bir şeyin temliki caiz değildir.
Ancak
mevcut olmayan meyve ve ürünle ilgili olarak, bunların mevcut olmayanında, icâre ve
müsakat
gibi akillerin cevazında hüküm varid olmuştur. Bunlar da
vasiyetin de, bi Tariki'l-Evlâ caiz
olması
gerekir. Çünkü vasiyet kapısı daha
geniştir. Olmayan yavru ve benzerlerin de ise, onlar
üzerine
akd icra edilmesi aslen caiz değildir. Bunlar aslen hiç bir akitle hak edilemezler. Aynı
şekilde
vasiyetin şumûlüne de girmezler.
Bunlardan mevcut olanlar ise böyle değildir. Çünkü
mevcutların,
satım akdi ile tebean, hul' akdini de maksûd olarak hak edilmeleri caizdir. Vasiyette de
durum
aynıdır.»
Kadının
kocasına mal vererek boşanması (Mütercim).
M
E T İ N
Kişi
evinin mescid yapılmasını vasiyet etse ve ev terikenin üçte birinden fazla olsa : Eğer varisler
icazet
verirlerse ev mescid haline getirilir. Çünkü onların icâzeti ile mânî kalmamıştır. Ama varisler
razı
olmazlarsa, hem varisin hemde vasiyetin hakkına riayet için evin üçte biri mescid
haline
getirilir.
Hayvanın sırtını (hayvana binmeyi) Allah yolunda vasiyet batıldır. Çünkü taşınır malların vakfı:
İmâmı
Azâm'a göre batıldır. Aynı
şekilde, vasiyeti de batıldır. Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre ise
bunların
ikisi de caizdir. Dürer.
Musannıf
şöyle der: «Bunda bir yanlışlık var. Çünkü, ürünü. yünü ve benzeri şeyleri vasiyet gibi,
vakfın
caiz olmadığı birçok yerde vasiyet caizdir.»
Bir
kimse bir şeyini mescid için vasiyet
etse caiz olmaz. Çünkü mescid
malik olamaz. İmam
Muhammed
ise bunu caiz görmüştür.
Musannıf:
«Üstadımız
Bahr sahibi. Muhammed'in görüşü
ile fetva vermiştir.» der. Ama eğer mûsî; «Bu malım
mescide
harcansın» derse ittifakla caiz olur.
Birisi
«malımın üçte birini falana veya filâna vasiyet ettim» dese, musâ leh belli olmadığı için İmamı
Ebû
Hanîfe'ye göre vasiyet batıldır. Ebû
Yûsuf'a göre bu iki kişi üçte birini
alma konusunda
anlaşırlar. İmam Muhammed'e göre ise varisler muhayyerdir. Hangisini isterlerse ona verirler.
i
Z A H
«Ev
terikenin üçte birinden fazla
olsa...» Eğer «onun başka malı olmazsa» deseydi. daha iyi olurdu.
Daha
sonra gelen, «varisler icâzet vermezlerse evin üçte biri mescid haline getirilir» sözü buna
delalet
eder.
«Allah yolunda...» Yani bir insan tayin
edilmeden. Ama hayvanına binmeyi. Allah rızası için
muayyen birisine vasiyet etse, bu vasiyet ittifakla caizdir. Ğureru'l-Efkâr.
«Ebû
Yûsuf ve Muhammed'e göre bunların ikisi de caizdir.» Yani taşınır malları vakfetmek ve
vasiyet etmek. Bu ifadenin zahirine göre, bu vasiyet vakıf değildir.
Ğureru'l-Efkâr
da şöyle denilmektedir: «Ebû Yûsuf ve Muhammed'e
göre. sırtına binmek üzere Allah
yolunda
vasiyet edilen bir hayvan vakıftır, devletin elinde kalır ve masrafları hazineden karşılanır.
Çünkü
harp araç ve gereçlerinin Allah yolunda vakfı vârid olan eserlerden dolayı. onlara göre
caizdir.
Deve de savaş için hazırlanan at gibidir.
«Bunda
bir yanlışlık var..» Yâni hayvanın
sırtını vasiyetin batıl oluşu konusunda zikredilen gerekçe
doğru
değildir.
Ben
derim ki: «Bunun cevabı şudur: Bu
gerçek manada vasiyet değildir. Çünkü
İmamı Azam'a göre
vakıf
manasındadır. Ğureru'l-Efkâr'da bu.
şu ifadelerle açıkça beyan edilmiştir: Evini mescid
yapmayı
vasiyet gibi. Çünkü bu mânen
vakıftır. Taşınır malların vakfı
İmamı Azâm'a göre caiz
değildir.
Bu da aynıdır. Ürünü, yünü ve
benzerlerini vasiyet ise böyle
değildir. Çünkü bu bir yönden
temliktir.
Aslen vakıf manasında değildir.
Düşün.
«(Bir
kimse bir şeyini mescid için vasiyet
etse) câiz olmaz.» Ğurerde'de böyle
denilmektedir.
Şurunbulâliyye de bu Kâfi'ye nisbet edilmiştir. Bu
konuda söylenecekler; «Malının üçte birini beyt'i
makdise
vasiyet etse câizdir» sözü esnasında
geçmişti. Allah Teâlâ (c.c.) en
iyisini bilir.