17 Ekim 2012

VASİ YANİ VASİYETİ EDA İLE GÖREVLENDİRİLEN KİŞİYE AİT HÜKÜMLER BİRİNCİ BÖLÜM


VASİ YANİ VASİYETİ EDA İLE GÖREVLENDİRİLEN KİŞİYE AİT HÜKÜMLER

Birinci Bölüm

M E T İ N
Birisi (mesela) Zeyd'i vasi tayin etse, Zeyd de onun yanında kabul etse sahih olur. Şayet onun
yanında yâni bilgisi dahilinde reddederse, reddolur. Ama onun gıyabında reddederse, vasi
cihetinden kandırılmış olmamak için red sahih olmaz.
Musî'nin vasîyi onun haberi olmasa bile vasilikten çıkarması, İmamı Azâm'a göre sahihtir. Ebû
Yusuf'a göre sahih değildir. Bezzâziye.
İ Z A H
Müellif, musâ leh'e ait ahkâmı beyan ettikten sonra, vasiye alt ahkâmın izahına başladı. Çünkü
vasiyyetler bahsi buna da şamildir. Şu kadar varki, musâ leh'e ait hükümler daha çok olduğu. daha
fazla rastlandığı ve onları bilme ihtiyacı daha çok olduğu için önce onu ele aldı. İnâye.
Şu bilinmelidir ki: vasînin vesâyeti (hemen) kabul etmemesi gerekir. Çünkü tehlike vardır.
Ebû Yûsuf'dan şöyle rivayet edilmiştir. «Vasiliğe girmek, ilk seferde yanılgı, ikincisinde hıyânet
üçüncüsünde ise hırsızlıktır.»
Hasen'den de şöyle dediği nakledilmiştir: «Ömer b. el-Hattab bile olsa vasî adil davranamaz.»
Ebû Mutî: «Yirmi senelik kadılığım esnasında kardeşinin oğlunun malında âdil davrananı
görmedim.» Kuhistânî.
Ulemâdan birisi de nazım halinde şöyle demiştir:
«Dört vav dan sakın çünkü onlar ölümdürler. Bunları: Vekâlet, vetâ, vâsilik ve vakıftır.»
«... Zeyd'i vasî tayin .etse...» Bu cümle «işini ona verse» manasını da içine alır. Biz bu konuda
ylenecekleri, konunun başında söyledik. Tefvîz (işi ona bırakma) ona delâlet eden her tâfızla
sahihtir.
Hâniyye de şöyle denilmektedir: «Bir şahıs birisine: Ben öldükten sonra sen vekilimsin dese, vasî
olur. Hayatımda iken sen benim vasimsin dese vekil olur. Çünkü bu tabirlerden herbiri -diğerinin
yerine kullanılır- Dolayısıyle diğerinin ibaresi ile münakid olur.»
Hâniyye, Hulâsa ve daha başka kitaplarda da şöyle denilmiştir: Bir kimse: «Sen benim vasîmsin.
sen malımda vasîmsin ben öldükten sonra çocukları sana teslim ettim, ölümümden sonra
çocuklarıma sahip ol, ölümümden sonra onların ihtiyaçlarını gör» dese veya bu sözlerin manasına
gelen bir şey söylese vasî olur.
Velvâliciyye sahibi şöyle der: Bir kimse bir kaç kişiye: «Ben öldükten sonra şöyle yapın» dese
hepsi vasîdir. Şayet adam ölünceye kadar sussalar da ikisi veya daha fazlası kabul etse bunlar vasî
olurlar. Ama sadece biri kabul etse, hakim başka birisini daha tayin etmedikçe veya onun
tasarrufunu serbest bırakmadıkça tasarrufta bulunamaz. Çünkü bu durumda mûsi sanki iki kişiyi
vasî yapmış sayılır. bunlardan sadece birisi kafi gelmez.
Dürrü'I-Mültekâ da Zahîre'den naklen şu ifadeler yer almaktadır: «Birisi bir adamı sadece bir konu
da vasî tayin etse, o her konuda vasî olur.»
Meselenin tamamı ileride gelecektir. T.
«... Bilgisi dahilinde...» Bu ifade yukarıda gecen «yanında» kelimelerinin izahıdır. Yani vasî olacak
olan kişinin hazır olması şart değildir. Bilmesi yeter. T.
«Ama onun gıyabında ilh...» Geçen kısma uygun olanı, «bilgisi olmadan» demesi idi. Böyle
denilmeyişine sebep siyâkın ona delâletidir. Çünkü musannıfın «aksı halde» sözünün manası:
«Ölümünden önce veya sonra reddetmek suretiyle, bilgisi olmadan reddederse» demektir.
«...Vasî cihetinden kandırılmış olmamak için... ilh...» Yâni ölenin. vasî tayin ettiği kişi tarafından
kandırılmış olmaması için. Çünkü ona güvenmiştir. Dolayısiyle reddetmesi durumunda ölüye zarar
vardır. Musannıf bununla, musa leh ile vasî arasındaki farka işaret etmiştir. Çünkü musâ leh'in,
vasiyet esnasındaki kabûlü mûteber değildir. Öyleki şayet mûsî'nin sağlığında kabul etse. sonra da
reddetse sahihtir. Çünkü vasiyetin menfaatı kendisinedir. İkincisi iseyle değildir. Nitekim İnâye
de böyle ifadelendirilmiştir.
BİR UYARI
Hakimin tayin ettiği vasî, kendisini azlederse, bundan hakimin haberdar olmasının şart olma
gerekir. Vekilin kendisini azlinde de sultanın bilgisi şarttır. Bezzâziye.




«Vasilikten çıkarması... İlh...» Yani Bezzâziye'de belirtildiği üzere : kabûl ettikten sonra.
M E T İ N
Eğer (vasiyeti teklif esnasında) vasî ses çıkarmasa ve mûsî ölse, vasînin kabul etmeyede
reddetmeye de hakkı vardır.
Vasiyet akdi, vasî vasî olduğunu bilmezse bile terikeden bir şeyi satması ile lazım (bağlayıcı) olur.
Çünkü tasarrufunun sahih olması için, vasînin vasîliği bilmesi şart değildir. Vekil ise bunun
aksinedir. Çünkü vekilin tasarrufunun sahih olması için, vekil olduğunu bilmesi gerekir.
şayet vasî vesayeti teklif esnasında ses çıkarmasada sonra reddetse, mûsî öldükten sonra kabul
etse sahihtir. Ama reddini hakim infaz etmişse, bundan sonraki kabulü sahih olmaz.
İ Z A H
«Lâzım olur.» Bununla, kabulün sözle olabileceği gibi, fiille de olabileceğine işaret etmiştir. Çünkü
fiil söze delalet eder.
«Bir şeyi satması ile ilh...» Yâni mûsi öldükten sonra satsa satış, velâyetten dolayı ehlinden sâdır
olduğu için geçerlidir. Varîslerin işine yarayan bir şey satın alsa, bir borç ödese veya borç tahsil
etse yine aynıdır. İhtiyâr.
«Vekil ise bunun aksinedir.» Çünkü vekâlet; müvekkilin kendi velâyetinin mevcudiyeti halinde sabit
olduğu için inabe (niyabeten) dir. Vasîlik ise hilafettir. Çünkü o, ölünün velâyetinin kesilmesi haline
mahsustur. Dolayısıyle varîsler gibi, vasînin bilmesine bağlı değildir. Zeylaî.
«Mûsî öldükten sonra da kabul etse sahihtir.» Çünkü bu red, mûsi'nin bilgisi olmadan sahih olmaz.
Kifâye, Reddin sahih olmaması onun vasî olmasını gerektirmez. Çünkü az önce geçen «onun redde
de kabule de hakkı vardır.» sözünün ifade ettiği üzere vasîlik kabule mütevekkıftır.
Hâsılı: Adam sustuğu zaman vasî olmaz. Kabul edip etmekte muhayyerdir. Reddederse yâni kabul
etmezse, kabule zorlanmaz. Reddettikten sonra bile olsa kabul ederse sahih olur. Çünkü onun
reddi sahih değildir. Yani onu, kabul etme ehliyetinden çıkarmamıştır. Kabul ederse vasî olur.
etmezse olmaz.
Bununla, zamanımızda fetvası istenen şu hadisenin cevabı açığa çıkıyor:
Bir odam iki kişiyj vasî tayin etse ve adamlardan birisi kabul edip öbürü sussa da kendisinden
rızasının olup olmadığına delalet eden bir söz sadır olmasa ve kabul eden terikede tasarrufta
bulunsa : Diğerinin kabul veya reddinden önce onun tasarrufu sahihmidir?
Cevap: Dediğimiz gibi. susan vasî olmaz. Ama kabul eden de Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre tek
başına tasarruf hakkına sahip değildir Ebû Yusuf'a göre ise sahiptir. Nitekim bunu Velvaliciyye'den
naklen zikredeceğiz. O halde, hakim kabul edenle birlikte başka bir vasî tayin eder ve beraber
tasarrufta bulunurlar. Allah en iyisini bilir.
«Ama reddini hakkın infâz etmişse ilh ..» Çünkü konu ictihadi'dir. Zira Zufer'e göre red sahihtir.
Kinâye.
Ben, bunun. zamanımız hakimlerinden başkaları için olduğunu söylerim.
M E T i N
Bir kimse; bir çocuğu. başka birinin kölesini. bir kâfiri veya bir fasıkı vasî tayin etse. varislerin
hakkını gözetmek için hakim bunları değiştirir.
Müellifin «değiştirir» sözü, bu vasiyyetin sahih olduğunu ifade eder. Şayet bunlar vasilikten
çıkartılmadan önce tasarrufta bulunsalar caizdir. Sirâciyye.
Eğer çocuk bâliğ olsa, köle azad edilse, kafir veya mürted müslüman olsa, fasık tevbe etmiş
(Mücteba) -Mücteba da : Vakfın velayetinin çocuğa verilmesinin istihsanen sahih olduğu
belirtilmektedir- hakim onları vasîlikten çıkarmaz. Çünkü azli gerektiren sebep ortadan kalkmıştır.
Ama vasî emin birisi olmazsa azledebilir. İhtiyar.
Eğer, vârisleri küçük oldukları halde, kendi kölesini vasî tayin etse sahih olur. Nitekim mükâtebini
veya başka birinin mükâtebini vasî yapması da sahihtir. Eğer hâkim mükatebi köleliğe döndürürse
hüküm köle de olduğu gibidir.
Şayet mûsînin varisleri küçük değilseler, kölenin vasîliği sahih değildir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e
göre kölenin vasîliği her halükârda sahih olmaz. Dürer.
İZAH




«..Başkasının kölesini ilh...» Yani efendisinin izni ile bile olsa Kuhistanî.
«..Bir kafiri ilh...» Yani zımmi, harbi veya müstemeni İnaye. Yahut da gelecek olan bölümden
anlaşılacağı üzere mürtedi.
«Veya fasık...» Yâni mala zarar vermesinden korkulan fasık. Kuhistânî.
«..Değiştirir.» Yani. Müslüman. hür ve salih birisi ile değiştirmesi vaciptir. Çünkü: köle hacredilir,
kafir düşmandır, fasık hiyanetle itham edilir. Kuhistânî.
«Değiştirir sözü, bu vasiyyetin sahih olduğuna delâlet eder.» Kudûri'nin ibaresi «Hakim onları
çıkartır.» şeklindedir. Hidâye'de de:
«Bu vasiyetin sıhhatine işaret eder. Çünkü vasîlikten çıkarmak sıhhatten
sonra olur.» denilmektedir.
«İmam Muhammed Asi da : Vasî tayini batıldır» demiştir.
Alimler bu sözün manasında ihtilaf etmişlerdir: «bu, bütün suretlerde hakimin ibtal etmesi île batıl
olur.», «Velayeti olmadığı için, kölenin dışındakiler de batıl olur». «Fasıkta batıl olur. Çünkü. Kâfî de
beyan edildiği , üzere kafir köle gibidir» gibi görüşler ileri sürülmüştür. İnaye'de ifade edildiğine
göre ilk görüş ulemanın çoğunun görüşüdür.
Şunu da bil ki musannıf «çocuk» sözünü zikretmekle metinlere ve Hîdâye'ye ilave de bulunmuştur.
Mücteba üzerine olan şehrinde şunu nakletmiştir: «Çocuğu vasî tayin etmek caizdir ama vekalette
olduğu gibi, sorumluluk gerekmez.» Bunu, musannıfın yaptığı gibi ihtiyar sahibı de zikretmiştir.
Vehbaniyye şerhinde ise : «Birisi köleyi veya çocuğu vasî tayin etse hakim onları çıkartır. Çünkü
çocuğun tasarrufa pek aklı ermez. Çocuğun vesayetten çıkartılmadan önceki tasarrufu
geçerlimidir? «Geçerlidir»de. «Geçerli değildir»de diyenler vardır. İkincisi sahihtir. Çünkü çocuğa
sorumluluk yükletmek mümkün değildir. Çocuk vesayetten çıkartılmadan önce büluğa erse Ebû
Hanîfe ye göre vasî değildir, Sahibeyne göre vasîdir» denilmektedir. Özetle. Tamamı oradadır,
müracaat et.
«Kafir müslüman olsa...» Yani mükatebe bedelini ödemekten aciz olmak suretiyle köle olarak
devam ederse.
«Kölede olduğu gibidir.» Şayet başka birisinin mükatebi ise vasiyet sahihtir. Ve hâkim başka birisi
ile değiştirir. Kendi mükabeti ise o, musannıfın ihtilafı olan meselesidir. T.
«Şayet mûsînin varisleri küçük değilseler...» İçlerinde büyüklerin bulunması suretiyle küçük
değilseler vesayet sahih olmaz. Çünkü büyük olan terikeyi veya kendi hissesini satabilir dolayısıyla
vasiyetten aciz olunur. Zira müşteri onu meneder. Vasiyyetin faydası olmaz.
«Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre her hâlûkârda sahih olmaz.» Çünkü bunda memlüke (köleye)
maliki üzerine bir velâyet isbatı söz konusudur. Bu da meşru kılınanın ters çevrilmesidir.
Ebû Hanife'nin gerekçesi de şudur: Mûsî ehil olan birini vasî tayin etmiştir. dolayısıyla sahihtir.
Mükâtebi vasî tayin etmeye benzer. Çünkü köle mükelleftir. Kendi başına tasarrufta bulunabilir.
Onun üzerinde hiç kimsenin velâyet hakkı yoktur. Çünkü çocuklar her ne kadar malik iseler de
babaları köleyi kendi yerine kâim kılınca. onlar üzerine velâyeti olmadan, kendisi gibi tek başına
tasarrufta bulunabilecek durumda olmuştur. Dürer. Ancak kölenin, kendisini satma hakkı yoktur. T.
şayet «Onlar için satış velâyeti yok ise onu hakim satabilir. Dolayısıyle men tahakkuk eder» denilse,
buna : «Vasî ta'/im sabit olduğu zaman. Hâkim için satış velâyeti kalmaz.» diye cevap verilir. İnâye.
M E T İN
Mücerred haberi ile değilde gerçekten vasîliğin icaplarını yerine getirmekten aciz olan vasiye hâkim
başka birisini daha ekler. Bunu, musî ve vârislerin hakkına riayet için yapar.
Şayet vasinin aslen aciz olduğu Hâkime zahir olursa onu başka birisi ile değiştirir. Seçilmiş olan
vasiyi, vesâyete ehil olduğu halde hakim azlederse, azli geçerlidir, ama hakim zulmetmiş ve günaha
girmiş olur.
Eşbâh'ta şöyle denilmektedir: «Bu durumda hakimin azlinin sahih olup olmadığı konusunda âlimler
ihtilaf halindedirler. Vehbâniyye Şerhi'nde belirtildiği üzere çoğunluğun görüşüne göre sahihtir.
Ama Fusûleyn de denildiği gibi sahih olmadığı tarzında fetva vermek gerekir. Hain olan vasinin azl
se vaciptir.»
Ben derim ki: Câmiu'l-Fusûleyn'in yirmi yedinci faslındaki ibare şu şekildedir: «Ölü tarafından tayin
edilmiş olan vasi adil ve yeterli ise, hâkimin onu azletmesi uygun olmaz. Ama buna rağmen




azlederse vâsilikten düşeceğiylenir.
Ben derim ki: Bana göre vasilikten düşmez. Çünkü mûsî kendisine karşı hakimden daha müşfiktir.
O halde nasıl düşer?! Devrimiz hakimlerinin bozukluğundan dolayı bu görüşe göre fetvâ vermek
gerekir.»
Musannıf da şöyle der: «Üstadımız da demiştir ki: Vasî'nin azlinin sahih olmadığı görüşü tercih
edilmiştir. Vakıflardaki vazifelerde durum nasıl olur?!
İ Z A H
«Vasiliğin icaplarını yerine getirmekten aciz olan vasiye ilh...» Tekbaşına bunları yapamayıpta
yardımcıya ihtiyaç duyan vasiye. Aşağıdaki mesele bu anlayışa delâlet etmektedir.
«... Gerçekten ilh...» Yani bu, beyyine ile sabit olursa. Çünkü beyyine ile sabit olan gözle görülen
gibidir. Hâkimin ilmi ile sabit olursa olmaz. Çünkü müftabih olan görüşe göre hakim. kendi bilgisi
ile hüküm veremez. Rahmetî.
«Mücerred haberi ile değil de...» Çünkü o yükünü hafifletmek için yalan söylemiş olabilir. Ay
şekilde, varislerin tümü veya bir kısmı vasiyi hakime şikayet etseler, vasinin bir hıyâneti
görülünceye kadar hakimin onu azletmesi gerekmez. Hidâye.
BİR UYARI
Geçen bu ifadelerden anlaşılıyor ki: Kabul ettikten sonra vasinin kendisini vesayetten azle hak
yoktur. Nitekim bu açıkça geçmişti. Eşbah'ta belirtildiğine göre vasinin vasîyeti bırakabilmesi için
iki çare vardır. Bunlar:
I - Ölen kişi, onu vasi tayin ederken istediği zaman vasiliğl bırakabileceği şartıyla tayin eder.
II - Vasi ölüden alacağı olduğunu iddia eder. Hakim de onu itham ederek vesâyetten ihraç eder.
Anlaşıldığı üzere bu, ölünün tayin ettiği vasi ile ilgilidir. Hâkimin atadığı vasi ise, onun bilgisi
dahilinde olmak şartıyle vasiliği bırakabilir. Biz bunu Bezzâziye'den naklen takdim etmiştik.
Eşbah'tan naklettiğimiz; «... vesâyetten ibraceder» sözünün ifade ettiği hüküm âlimler arasında
ihtilaflıdır. Hindiyye de Hassaf'tan naklen : «Sadece vasinin iddia ettiği borç mikdarında başka bir
vasi tayin eder. Ulema bu görüşü almıştır ve müftabih olan budur» denilmektedir.
«Bunu musî ve varislerin hakkına riayet için yapar.» O vasiyi bırakmak suretiyle, çünkü mûsî olarak
seçmiştir. Kendisine başka birini ilave etmekle de varislerin hakkı korunmuş olur.
«Onu başka birisi ite değiştirir.» Zahiriyye'de şöyle denilmektedir: «Vasî aciz olsa hakimde başka
birisini tayin etse, bir müddet sonra birinci vasî ben vesayete muktedir hale geldim dese âlimler;
onun eski hali üzere vasi olacağını ylemişlerdir. Çünkü hakim onun yerine ikincisini, onu
azletmiş olmak için tayin etmemiştir. Bu, azl değil bir ilavedir.» Bunun benzeri ifade Hâniyye ve
başka eserlerde de vardır.
Hulûsa'da ise şöyle denilmektedir: «Hakim, acizin yerine başka birini atarsa aciz olan azledilmiş
olur. Hasî: Çünkü ikincisi öncekinin yerine ancak onun azlinden sonra geçer, der. Hakimin acz
sebebiyle azle yetkisi vardır..» Edebü'l-Evsıyâ'dan özetle.
Ben derim ki; Bu iki naklin arasını şöylece uyuşturmak mümkündür: Eğer hakim : «Seni vasi
kıldım» veya «öncekine ilaveten seni vasî yaptım» derse birincisi azledilmiş olmaz. Ama «senionun
yerme tayin ettim» derse azledilmiş olur. Düşün.
BİR UYARI
Hâniyye'den naklen Edep de şöyle denilmektedir: «Şayet vasî sürekli bir şekilde delirirse hakimin
onu değiştirmesi gerekir. Eğer iyileşinceye kadar bunu yapmazsa vesayeti devam eder.»
«Vesâyete ehli olduğu halde ilh...» Âdil ve yeterli olmak suretiyle.
«Azli geçerlidir.» Kınye'de şöyle denilmektedir: Zarhiruddin ölen tarafından seçilmiş olduğu için.
vasinin hakimden daha mukaddem olması sebebiyle buna uzak bulmuştur. Üstadımız şöyle der:
«Adil ve yeterli olduğu halde, ölenin vasisi münazil olunca, hakimin vasisi nasıl olur?!
«Hain olan vasinin azli vaciptir.» Kitapların çoğunda şu ibare yer almıştır: «Baba müsrif. küçük
oğlunun malını saçıp savuran birisi olduğu zaman. hakim bir vasî tayin eder ve çocuğun malını
babasının elinden alır.»
«Yirmi yedinci fasılda ... ilh...» Orada Mültekâ'dan naklen: «Adil olmaz da yeterli olursa hakim onu
azleder. Adil olurda yeterli olmazsa yanına yeterli olan başka birisini tayin eder» denilmektedir.




Velvâliciyye'de buna : «Eğer onu hakim azlederse sahih olur» sözleride ilave edilmiştir.
«Sahih olmadığı tarzında fetva vermek gerekir.» Nûru'l-Ayn da şöyle denilmiştir: «Camiu'l-Fusuleyn
sahibi, söylediği şeyde çok iyi yapmıştır. Ama «bana göre» demek suretiyle, sanki bu konuda yalnız
kalmış gibi bir his vermiştir. Halbuki bu eski ve yeni âlimlerin çoğunun tercih ettiği görüştür.
«Devrimiz hakimlerinin bozukluğundan dolayı» Hâkimin onları azletmesi dünyevi bir maksada
mebni olabilir. Çünkü ehil olan vasiyi azlde yetime bir maslahat yoktur. T.
BİR UYARI
Bütün bunlar ölenin tayin ettiği vasi ile ilgilidir. Ama hâkim kendi tayin ettiği vasiyi adil bile olsa
azledebilir. Şarih bunu çeşitli meseleler başlığı altında söyleyecektir. Ancak az sonra bunu,
maslûhat gördüğü takdirde yapabileceği aksi halde yapamayacağı gelecektir.
«Musannıf şöyle der: Üstadımız demiştir ki... ilh...» Yani Bahr müellifi ibn. Nüceym.
«Vakıflardakl vazifelerde durum nasıl olur?» Vakfa idareci tayini konusundaki vazifelerde.
Fetevâyı-Hayruddin'de. Bahr'dan naklen şöyle denilmiştir: «Hâkimin vakıf nazırını azledebilmesi,
bunun bir suç sebebiyle olması şartına bağlıdır.» Bahr sahibi buna, İsaf ve Camiu'l-Fusuleyn'den
naklettiği şu ibareyi delil göstermiştir: «Nazırın hyâneti olmadan başka birisini tayin etmenin haram
olduğunu, şayet bunu yapmışsa sahih olmayacağını ifade etti.»
Daha sonra da şöyle der: «Nâzırın suçu yokken azledilmiyeceğinden istifade ile anlıyoruz ki; vakıfta
vazifeli olan birisini de azl sahih.değildir. Buna Bezzâzî ve başkalarından yaptığı nakillerle istidlal
etmiştir.»
Şârih: «Nasıl olur?!» sözü ile evleviyetle sahih olmayacağına işaret etmiştir. Bunun delili de şudur:
Bu, muhterem bir hakkı ibtaldir ki o da vakfedenin onun için tayin ettiğidir.
M E T İ N
(iki tane vasi olsa) iki mütevelli de olduğu gibi, iki vasiden birisinin tek başına yaptığı batıldır.
Hüküm itibariyle iki mütevelli. iki vasi gibidir. Eşbah ve Kınye'nin vakıf bahsi. Bundan anlaşıldığına
göre: Mütevellilerden birisi vakıf arazisini kiraya verse öbürünün reyi olmadan caiz olmaz. Bu yeni
bir hadiseye verilen bir fetvadır. ölenin : iki vasiyi ayrı ayrı tayin etmiş olması durumunda da hüküm
aynıdır.
(Birisinin haberi olmadan öbürünün yaptığı bâtıldır). Her birinin tek başına tasarrufta
bulunabileceği deylenilmiştir. Ebu'l-Leys: Bu esahtır, biz bunu benimsiyoruz» der. Ama
Mebsutta önceki görüş sahih edilmiş, Dürer'de de birincisi tek görüş olarak verilmiştir.
Kuhistâni'de «Bu doğruya daha yakındır.» der.
Ben derim ki: «Bu, ölünün tayin ettiği vasiler veya vakıfın tayin ettiği mütevelliler ya da bir hakimin
tayin ettiği vasi ve mütevelliler oldukları takdirdedir. Ama iki ayrı beldedeki iki ayrı hakimin tayin
ettiği vasiler veya mütevelliler olursalar herbiri tek başına tasarrufta bulunabilirler. Çünkü
hakimlerden herbirinin tasarrufta bulunması caizdir. Naibleri için de hüküm aynıdır.»
İ Z A H
«Vasilerden birinin yaptığı batıldır.» Ama diğer vasi bu tasarrufa icazet verirse caiz olur ve akti
yenilemeye gerek kalmaz. Minah'ta da böyledir. T.
Ben derim ki: Vasî ile onun nâzırı arasında da durum böyledir. Hâmidiyye de İsmailîyye'den naklen
şöyle denilmektedir: «Eğer nazırın haberi olmadan vasî yetimlerin malından tasarrufta bulunsa ve
mal helâk olsa onu zamin olur.»
«Bundan anlaşıldığına göre ilh...» İsraf'ta bu, şu ifadelerle açıkça söylenmiştir: «Nazırlardan birisi
tek başına kiraya veremez. Ama birisi öbürünü vekil ederse caiz olur. Bunu Ebussuûd nakletmiştir.»
Şarihin söylediği Minah'tan alınmadır.
«Her birinin tek başına tasarrufta bulunabileceği deylenmiştir». Şarihin açıklayacağı gibi, bunu
yleyen Ebû Yusuf'tur. Önceki görüş de Ebû Hanife ile Muhammed'e aittir. Birde denildiki: «Bu
ihtilaf vâsileri peşi peşine tayin ettiği takdirde söz konusudur. Ama tek akitle birlikte tayin ederse,
biri olmadan öbürü ittifakla tasarrufta bulunamaz.» Yine denildi ki: «İhtilaf; vasilerin aynı akidde
tayın edilmeleri halindedir. Ama ayrı akitlerle tayin edilmişlerse ittifakla her biri tek başına
tasarrufta bulunabilir.» Ebu'l-Leys: «Bu, esahtır, biz bunu benimsiyoruz» der. Üçüncü bir görüş
olarak her iki durumda da ihtilaf olduğu söylenmiştir. Mehsut'ta da «Bu esahtır» denilmiş Molla
Hüsrev bunu tek görüş olarak takdim etmiştir. Minah özetle.




Bunun benzeri ifadeleri Zeylaî ve başka müellifler de zikretmişlerdir.
«Ama Mebsût'ta önceki görüş sahih kabul edilmiştir.» Ben derim ki: Bu ifade sanki mebsut; tek
başına yaptığı tasarrufun geçerli olacağı görüşünü sahih görmüş intibaını vermektedir. Halbuki
biliyorsunki söz, ulema arasında ihtilafa konu olan meselededir. Mebsutta sahih görülen : İhtilafın
her iki durumda da cari olduğu görüşüdür. Mebsutta vasilerden her birinin tek başına tasarrufta
bulunabileceği yada bulunamıyacağı görüşünün tashihi mevcut değildir. Ama Ebu'l-Leysin sahih
gördüğü : iki ayrı akitle tayin edilmişlerse vasilerin kendi başlarına tasarrufta bulunabilecekleri
görüşünü şamildir. Çünkü o bu konuda icma olduğunu iddia etmiştir. Düşün. !
Şöyle de denilebilir: Mebsutta'ki ibare, tek başına tasarrufta bulunamıyacakları görüşünün tashihini
de mutazammındır. Çünkü o imamlar orasındaki ihtilafın her iki halde de olduğunu sahih bulunca :
Ebû Hanife ve Muhammed'in görüşlerinin, her iki halde de vasilerin ayrı ayrı tasarrufta
bulunamıyacakları tarzında olduğunu isbat etmiş demektir. Ekseriyetle amel, imamın görüşüne
göredir. Bu, metinlerin mutlak ibarelerinden anlaşılan ve Musannıf'ın açık ifadesidir. Düşün.
«Bu doğruya daha yakındır». Çünkü ölüm esnasında vasiyyetin vücubu ikisi için birlikte sabit
olmuştur. Ayrı ayrı verilen vekaletler ise bunun aksinedir. O halde ihtilafın her iki halde de
geçerliliği sabıt olmuştur. Zeylaî. Yâni ikisine vasî tayin etmenin birlikte veya ayrı ayrı zamanlarda
olması hallerine.
«Bu... ilh...» Yâni, vasilerden her birinin tek başına tasarrufta bulunamamaları.
«İki ayrı beldedeki...» Gâlip olana bakarak bunun kaydı ittifaki olduğu anlaşılmaktadır. Hatta şayet
sultan bir beldede iki hakim tayin etse ve bunlara vasiler seçme yetkisini verse hüküm yine aynıdır.
Zikredilen gerekçenin ifade ettiği manada bunu teyid etmektedir. Bunu T. ifade etmiştir.
M E T İ N
İki hakimden herbiri öbür hakimin tayin ettiği vasiyi azletmek isterse; şayet bunda bir maslahat
görürse azledebilir. Aksi halde azledemez. Meselenin tamamı Müttekatât ve başkalarına nisbetle
Tenviru'l-Besâir'in vekâlet bahsindedir.
Sirâcın vesaya bahsinde şöyle denilmektedir: «...Yahut da hakim, ölünün tayin ettiği vasinin
olduğunu bilmezse ve onun için başka bir vasi tayin etse sonra vasi gelip vasiyete girmek istese
buna yetkisi vardır. Hakimin başka bir vasi tayin etmesi öncekini vasilikten çıkarmaz.
(İki vasîden birisinin tek başına) ölenin kefenini satın alması onu techizi, haklarında hasımlık
yapması, çocuğun ihtiyacı olan şeyleri satın alması, onun için hibe kabul etmesi, muayyen köleyi
azad etmesi, muayyen olan vediayı sahibine vermesi ve muayyen olan vasiyeti yerine getirmesi
caizdir. Şerhu'l-Vehbaniye'de bunlara on tane tasarruf daha eklenmiştir. Bunlardan bazıları:
Gasbedilen veya fasit bir akitle satın alınan malı iâde, keyli veya vezni olan ortak malı taksim,
alacağı istemek ve borcu kendi cinsi ile ödemektir.
Yine (iki vasiden birisinin yalnız başına) telef olacağından korktuğu bir malı satmaya ve kaybolan
malları toplamaya hakkı vardır. Ebû Yûsuf'a göre vasilerden birisi her konuda tek başına tasarruf
yetkisine sahiptir. Şayet mûsî, vasilerin birlikte veya ayrı ayrı tasarrufta bulunmalarını açıkça
ylemişse, sözüne ittifakla uyulur. Şerhu Vehbâyye.
i Z A H
«Tamamı... Tenvîru'l-Besâir'in vekâlet bahsindedir.» Tenviru'l-Besâir'de Mültekâ'ya nİsbetle
zikredilen yukarıda geçenlerdir. Tenviru'l-Besâir sahibi daha sonra şöyle der: «Nâibi de böyledir»
sözünde acık bir yanlışlık var. Çünkü bilindiği gibi, hakimin vasisi. hakimin değil, ölünün naibidir.
ylece kendisine sorumluluk yüklenir. Hakimin tayin ettiği emini ise böyle değildir. Çünkü o
hakimin naibidir dolayısıyla kendisine sorumluluk yüklenmemiştir. «Hakimin vasisi onun naibidir»
sözünün gereği, hakimin yetimin malında tasarrufta bulunmak hakkının mevcut olmasıdır. Halbuki,
kendi tayin ettiği bile olsa, vasi varken hâkim yetimin malında tasarrufta bulunamaz. Emini ile
birlikte ise tasarrufta bulunabilir. Yine bunun gereği: Hakimin tayin ettiği vasiden yetimin malını
satın alma yetkisinin olmamasıdır. -Nitekim emininden de satın alamaz.- Halbuki birçok kitapta
belirtildiği üzere hüküm bunun aksinedir. (Hakim tayin ettiği vasiden yetimin malını satın alabilir.)
«Hakimin başka bir vasi tayin etmesi öncekini çıkarmaz.» Gerçek vasi. hakimin tayin ettiği değil,
birincisidir. Çünkü, hakimin bilgisi olduğundaki gibi, ilk vasi ölünün arzu ettiği vasidir.
Ebussuûd'un Eşbah haşiyesinde de Muhit'ten naklen böyle denilmiştir.
Ben derim ki: Burada bir soru kaldı: şayet birinci vasî yokken. ikincisi bir tasarrufta bulunsa geçerli
olurmu? Zahire göre eğer yokluğu gaybeti münkatıa ise geçerli olmalıdır.




Eşbah'ta şöyle denilmektedir: «ölünün vasisi varken hakim başka bir vasi tayin edemez. Ancak vasi
gaybeti munkatıa ıle gaip ise veya borç iddia edeni ikrar ederse müstesnâ».
Gaybeti Munkatıa: Kişinin; kendisine kafilelerin varmadığı bir yerde olmasıdır. Ebussuûd
Haşiyesin'de böyle denilmektedir.
Velvâliciye'de de şu cümleler yeralmıştır: «Bir adam ölünün aleyhinde bir olacak iddiasında
bulunsa, vasi de gaib olsa, hakim ölünün yerine hasım olması için bir vasi tayin eder. Biliyorsun ki
şayet vasi hazır olsa ve borcu ikrar etse, müddeinin hakkını alabilmesi için hakim ölünün yerine
hasım olmak üzere bir vasi tayin eder. Çünkü vasinin ölü aleyhine ikrarda bulunması caiz olmaz ve
müddei de, ikrar ettiği şeyde vâsi ile hasım olamaz. (davalaşamazlar)»
«Ancak, ölenin kefenini satın olması ilh...» Bu meseleler vasilerden birisinin tek başına tasarrufta
bulunmasının batıl oluşundan zarûret için istisna edilmiştir.
«Ve techizi...» Sadece bu söylenseydi, yeterdi. öncekini söylemeye gerek yoktu. Tebyin de :
«Çünkü defni geciktirmede, ölünün bozulması söz konusudur. Onun için memleketinde komşuları,
seferde de yol arkadaşları onu kefenleyebilirler» denilmektedir. T.
«Haklarında hasımlık yapması». Bu konuda birisinin yapabilmesinin illeti; âdeten husûmette
beraber olmamalıdır. Şayet ikisi de bulunsa bile, çok kerre sadece birisi konuşur. Dürer.
«Çocuğun ihtiyacı olan şeyi satın alması...» Yâni elbise ve yemek gibi mutlaka bulunması
gerekenleri İtkânî. Çünkü bunların geciktirilmesi çocuğa zarar verir. Minah.
«Onun için hibe kabul etmesi...» Yani çocuk için hibe kabul etmesi. Çünkü geciktirilmesi halinde
hibenin kaçırılması korkusu vardır. Kuhistânî. Bir de bu, velâyet bâbından değildir. Onun için
annesi ve ailesinden olanlarda hediye kabul etme hakkına maliktirler. Hidâye.
«Muayyen köleyi azad etmesi... Çünkü bu konuda görüşe ihtiyaç yoktur. Muayyen olmayan köleyi
azad ise bunun aksinedir. Çünkü o doğru görüşe muhtaçtır. Kuhistânî.
Kadıhan, köleyi mutlak olarak zikretmiş, muayyen olup olmamakla kayıtlamamıştır. Bunun
mukayyede hamledilmesine mani yoktur. Bunu T. ifade etmiştir.
Ben derim ki: Zâhire göre bunların hepsi, kölesini karşılıksız olarak âzad etmeyi vasiyet
ettiğindedir. Fakat mal karşılığında azadı vasiyet ederse görüşe muhtaçtır, dolayısıyla iki vasinin
birlikte hareket etmeleri gerekir. Düşiin.
«... Vediayı sahibine vermesi ilh...» «Verme» kaydını özellikle koymuştur. Çünkü birisi yalnız başına
ölünün vediasını kabzedemez. Sâihânî, Hindi'ye'den naklen.
«Vasiyeti yerine getirmesi ilh...» Muayyen olan vasiyeti veya mikdarı belli olan parayı vasiyeti yerine
getirmesi. İbn Şıhne. Ama vasiyeti ödemek için bir şeyi satmak gerekiyorsa. diğer vasinin izni
olmadan bir vasi yerine getiremez. İtkâni.
Kuhtetâni: «Çünkü muayyen olan vasiyeti vasi vermeden de hak sahibi alabilir» der.
Zahire'de şöyle denilmektedir: «Birisi, cenazesi kaldırılmadan fakirlere buğday tasadduk edilmesini
vasiyet etse ve vasilerden birisi bunu yapsa: Eğer buğday musînin mülkünde ise vermek caizdir.
Ama eğer satın alırsa, buğday da sadaka da kendi adına olmuş olur.»
Velvâliciyye'de de şöyle denilmektedir: «İhtilafa göre: Malından şu kadarını tasadduk etmeyi vasiyet
etse ve fakirleri tayin etmese, vasinin birisinin tek başına bu vasiyeti uygulama yetkisi yoktur. Ama
fakirleri tayin ederse, birisi tek başına vasiyyeti uygular. Bunda icmâ vardır.»
Bununla; metindeki; musâ leh olan fakirin muayyen olması kaydı bilinmiş oldu. Düşün.
«Şerhu'l-Vehbâniye'de bunlara... Eklenmiştir.» Eğer bunu musannıfın zikrettiklerinden sonra
yleseydi daha iyi olurdu. Vehbaniyye şerhinde zikrettiklerinin tamamı on yedidir. Metindekinden
fazla olarak yedi tane vardır. Şarih bunlardan dördünü zikretmiştir. Kalan üçü de: Yetimin malını
korumak, -Çünkü yetim malı kimin eline geçerse onu koruması vaciptir-. Vasînin satın aldığı bir
malın parasını vermek ve yetimin kendisini kiralamaktır. Vehbâniyye'yi şerheden zât teklifini
anmamış, bunu techizin içine sokmuştur. Onun yerine de şu sûreti zikretmiştir: Ölünün malından
bir kısmını muayyen bir fakire tasadduk etme şeklindeki vasiyetini yerine getirebilir.
Ben derim ki: Bu sûret, bildiğin gibi tekrardır. Metindeki, muayyen olan fakir ile kayıtlıdır. Düşün.
Tahtâvî şöyle der: «Mekki, Hâniye'den naklen şunu ilâve etmiştir:
Vasîlerden birisi, borcu olmadığı ve mal yanında emânet olduğu zaman ölünün terikesini
kabzedebilir. Hata helaki halinde onu zâmin olmaz. Yine vasilerden birisi cenaze kaldırılmadan




önce tasadduk edilmesini vasiyet ettiği buğdayı tasadduk edebilir. Ölenin terikesinden elinde olanı
vedia olarak verebilir, yetimin malını kiraya verebilir, emanet ve âriyet olan şeyleri sahiplerine
verebilir.»
Bunlardan bazıları sonuç olarak öncekilerin içine girer.
«Fâsid bir akitte satın alınan malı iade...» Yani ölenin fasit bir akitle satın almış olduğunu satana
geri verir. Çünkü konusunda geçtiği üzere, müşterinin ölmesi ile, fasit satımla alınan malın iade
gereği ortadan kalkmaz. Vasilerden birisi bunu tek başına yapabilir.»
İbn. Şıhne şöyle der: «Çünkü bu. vasiyetle sahip bulunan bir velâyetten değildir, borcu ödemeye
mülhaktır.»
«Keyli veya veznî olan ortak malı taksim» Yâni meselâ mûsî'nin ortağı ile taksim. T.
«Alacağı istemek» «İstemek» sözünü özellikle söylemiştir. Çünkü birisi, ölünün alacağını yalnız
başına kabzedemez. Sâîhâni. Hindiye'den naklen. Zira özellikle cinsler farklı olduğunda alacağı
tahsil, mübadele manasındadır. Hidâye.
Şerhu'l-Vehbaniyyedeki: «Vasînin birisinin alacağı tahsil hakkı yoktur.» sözü, buradaki ifade ile
çelişkili değildir. Çünkü Muğrib de belirtildiği üzere istemek ile tahsil etmek ayrı ayrı şeylerdir. Anla.
Şarihin sözünün zahirine göre : «Alacağı istemek» cümlesi, Vehbaniye şerhinde ilave
edilenlerdendir, ama orada bu söz yoktur. Bu, Nükaye'de zikredilmiştir. Nükaye'nin şarihi
Kuhistânî: «O, husumet ile istidrak edilmiştir. Zahire'nin sözü de buna delâlet eder.» demiştir.
«Her konuda ilh...» Yâni istisna edilen bu konularda ve başka konularda. Bu sözü ile. istisnanın
İmamı Azam ve Muhammed'in görüşlerine mebni olduğuna işaret etmiştir. Muhammed'in Ebû
Yûsufla blrlikte olduğu da söylenmektedir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...