VASİ YANİ VASİYETİ EDA İLE GÖREVLENDİRİLEN KİŞİYE AİT HÜKÜMLER
Birinci Bölüm
M
E T İ N
Birisi
(mesela) Zeyd'i vasi tayin etse, Zeyd de onun yanında kabul etse sahih olur. Şayet onun
yanında
yâni bilgisi dahilinde reddederse,
reddolur. Ama onun gıyabında
reddederse, vasi
cihetinden
kandırılmış olmamak için red sahih olmaz.
Musî'nin
vasîyi onun haberi olmasa bile vasilikten çıkarması, İmamı Azâm'a göre sahihtir. Ebû
Yusuf'a
göre sahih değildir.
Bezzâziye.
İ
Z A H
Müellif,
musâ leh'e ait ahkâmı beyan ettikten sonra, vasiye alt ahkâmın izahına başladı. Çünkü
vasiyyetler bahsi buna da şamildir. Şu kadar varki, musâ leh'e ait hükümler daha çok olduğu. daha
fazla
rastlandığı ve onları bilme ihtiyacı
daha çok olduğu için önce onu ele
aldı. İnâye.
Şu
bilinmelidir ki: vasînin vesâyeti (hemen) kabul etmemesi gerekir. Çünkü tehlike vardır.
Ebû
Yûsuf'dan şöyle rivayet edilmiştir. «Vasiliğe girmek, ilk seferde yanılgı, ikincisinde hıyânet
üçüncüsünde
ise
hırsızlıktır.»
Hasen'den
de şöyle dediği nakledilmiştir: «Ömer b. el-Hattab bile olsa vasî adil davranamaz.»
Ebû
Mutî: «Yirmi senelik kadılığım esnasında kardeşinin oğlunun malında âdil davrananı
görmedim.»
Kuhistânî.
Ulemâdan
birisi de nazım halinde şöyle demiştir:
«Dört
vav dan sakın çünkü onlar ölümdürler. Bunları: Vekâlet, vetâ, vâsilik ve
vakıftır.»
«...
Zeyd'i vasî tayin .etse...» Bu
cümle «işini ona verse» manasını da içine alır. Biz bu konuda
söylenecekleri, konunun başında söyledik. Tefvîz (işi ona bırakma)
ona delâlet eden her tâfızla
sahihtir.
Hâniyye de şöyle denilmektedir: «Bir şahıs birisine: Ben öldükten sonra sen vekilimsin dese, vasî
olur.
Hayatımda iken sen benim vasimsin dese vekil olur. Çünkü bu tabirlerden herbiri -diğerinin
yerine
kullanılır- Dolayısıyle diğerinin ibaresi ile münakid olur.»
Hâniyye, Hulâsa ve daha başka kitaplarda da şöyle denilmiştir: Bir kimse: «Sen benim vasîmsin.
sen
malımda vasîmsin ben öldükten
sonra çocukları sana teslim ettim, ölümümden sonra
çocuklarıma sahip ol, ölümümden sonra onların ihtiyaçlarını gör»
dese veya bu sözlerin manasına
gelen
bir şey söylese vasî
olur.
Velvâliciyye sahibi şöyle der: Bir kimse bir kaç kişiye: «Ben öldükten sonra şöyle yapın» dese
hepsi
vasîdir. Şayet adam ölünceye kadar sussalar da ikisi veya daha fazlası kabul etse bunlar vasî
olurlar.
Ama sadece biri kabul etse, hakim başka birisini daha tayin etmedikçe veya onun
tasarrufunu
serbest bırakmadıkça tasarrufta bulunamaz. Çünkü bu durumda mûsi sanki iki kişiyi
vasî
yapmış sayılır. bunlardan sadece birisi kafi gelmez.
Dürrü'I-Mültekâ
da Zahîre'den naklen şu ifadeler yer almaktadır: «Birisi bir adamı sadece bir konu
da
vasî tayin etse, o her konuda vasî olur.»
Meselenin
tamamı ileride gelecektir. T.
«...
Bilgisi dahilinde...» Bu ifade yukarıda gecen «yanında»
kelimelerinin izahıdır. Yani vasî
olacak
olan
kişinin hazır olması şart değildir. Bilmesi yeter. T.
«Ama onun gıyabında ilh...» Geçen kısma uygun olanı, «bilgisi olmadan» demesi idi. Böyle
denilmeyişine
sebep siyâkın ona delâletidir. Çünkü
musannıfın «aksı halde» sözünün manası:
«Ölümünden
önce veya sonra reddetmek suretiyle, bilgisi olmadan reddederse» demektir.
«...Vasî cihetinden kandırılmış olmamak için... ilh...» Yâni ölenin. vasî tayin ettiği kişi tarafından
kandırılmış olmaması için. Çünkü ona güvenmiştir. Dolayısiyle reddetmesi durumunda ölüye zarar
vardır.
Musannıf bununla, musa leh ile vasî
arasındaki farka işaret etmiştir. Çünkü musâ leh'in,
vasiyet esnasındaki kabûlü mûteber değildir. Öyleki şayet mûsî'nin
sağlığında kabul etse. sonra da
reddetse
sahihtir. Çünkü vasiyetin menfaatı kendisinedir. İkincisi ise böyle değildir. Nitekim İnâye
de
böyle ifadelendirilmiştir.
BİR
UYARI
Hakimin
tayin ettiği vasî, kendisini azlederse, bundan hakimin haberdar olmasının şart olması
gerekir.
Vekilin kendisini azlinde de sultanın bilgisi şarttır.
Bezzâziye.
«Vasilikten çıkarması... İlh...» Yani Bezzâziye'de belirtildiği
üzere : kabûl ettikten sonra.
M
E T İ N
Eğer
(vasiyeti teklif esnasında) vasî ses çıkarmasa ve mûsî ölse, vasînin kabul etmeyede
reddetmeye
de hakkı vardır.
Vasiyet
akdi, vasî vasî olduğunu bilmezse bile terikeden bir şeyi satması ile lazım (bağlayıcı) olur.
Çünkü
tasarrufunun sahih olması için,
vasînin vasîliği bilmesi şart
değildir. Vekil ise bunun
aksinedir. Çünkü vekilin tasarrufunun sahih
olması için, vekil olduğunu
bilmesi
gerekir.
şayet
vasî vesayeti teklif esnasında
ses çıkarmasada sonra reddetse, mûsî öldükten sonra kabul
etse
sahihtir. Ama reddini hakim infaz etmişse, bundan sonraki kabulü sahih olmaz.
İ
Z A H
«Lâzım
olur.» Bununla, kabulün sözle olabileceği gibi, fiille de olabileceğine işaret etmiştir. Çünkü
fiil
söze delalet
eder.
«Bir
şeyi satması ile ilh...» Yâni
mûsi öldükten sonra satsa satış, velâyetten dolayı ehlinden sâdır
olduğu
için geçerlidir. Varîslerin işine yarayan bir şey satın alsa, bir borç ödese veya borç tahsil
etse
yine aynıdır.
İhtiyâr.
«Vekil
ise bunun aksinedir.» Çünkü vekâlet; müvekkilin kendi velâyetinin mevcudiyeti halinde sabit
olduğu
için inabe (niyabeten) dir. Vasîlik
ise hilafettir. Çünkü o, ölünün
velâyetinin kesilmesi haline
mahsustur.
Dolayısıyle varîsler gibi, vasînin
bilmesine bağlı değildir. Zeylaî.
«Mûsî
öldükten sonra da kabul etse sahihtir.» Çünkü bu red, mûsi'nin bilgisi olmadan sahih olmaz.
Kifâye, Reddin sahih olmaması onun vasî olmasını gerektirmez. Çünkü az önce geçen «onun redde
de
kabule de hakkı vardır.» sözünün
ifade ettiği üzere vasîlik kabule
mütevekkıftır.
Hâsılı:
Adam sustuğu zaman vasî olmaz. Kabul edip etmekte muhayyerdir. Reddederse yâni kabul
etmezse,
kabule zorlanmaz. Reddettikten sonra bile olsa kabul ederse sahih olur. Çünkü onun
reddi
sahih değildir. Yani onu, kabul
etme ehliyetinden
çıkarmamıştır. Kabul ederse vasî olur.
etmezse
olmaz.
Bununla,
zamanımızda fetvası istenen şu
hadisenin cevabı açığa çıkıyor:
Bir
odam iki kişiyj vasî tayin etse ve adamlardan birisi kabul edip öbürü sussa da kendisinden
rızasının
olup olmadığına delalet eden bir söz sadır olmasa ve kabul eden terikede tasarrufta
bulunsa
: Diğerinin kabul veya reddinden önce onun tasarrufu
sahihmidir?
Cevap:
Dediğimiz gibi. susan vasî olmaz.
Ama kabul eden de Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre tek
başına
tasarruf hakkına sahip değildir Ebû Yusuf'a göre ise sahiptir. Nitekim bunu Velvaliciyye'den
naklen
zikredeceğiz. O halde, hakim kabul edenle birlikte başka bir vasî tayin eder ve beraber
tasarrufta
bulunurlar. Allah en iyisini
bilir.
«Ama reddini hakkın infâz etmişse ilh ..» Çünkü konu ictihadi'dir. Zira Zufer'e göre red sahihtir.
Kinâye.
Ben,
bunun. zamanımız hakimlerinden
başkaları için olduğunu
söylerim.
M
E T i N
Bir
kimse; bir çocuğu. başka birinin kölesini. bir kâfiri veya bir fasıkı vasî tayin etse. varislerin
hakkını
gözetmek için hakim bunları
değiştirir.
Müellifin
«değiştirir» sözü, bu vasiyyetin sahih olduğunu ifade eder. Şayet bunlar vasilikten
çıkartılmadan önce tasarrufta bulunsalar caizdir. Sirâciyye.
Eğer
çocuk bâliğ olsa, köle azad edilse, kafir veya mürted müslüman olsa, fasık tevbe etmiş
(Mücteba)
-Mücteba da : Vakfın velayetinin çocuğa verilmesinin istihsanen sahih olduğu
belirtilmektedir-
hakim onları vasîlikten çıkarmaz. Çünkü azli gerektiren sebep ortadan kalkmıştır.
Ama
vasî emin birisi olmazsa azledebilir. İhtiyar.
Eğer,
vârisleri küçük oldukları halde, kendi kölesini vasî tayin etse sahih olur.
Nitekim mükâtebini
veya başka birinin mükâtebini vasî yapması da
sahihtir. Eğer hâkim mükatebi köleliğe döndürürse
hüküm
köle de olduğu gibidir.
Şayet
mûsînin varisleri küçük değilseler, kölenin vasîliği sahih değildir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e
göre
kölenin vasîliği her halükârda sahih olmaz. Dürer.
İZAH
«..Başkasının kölesini ilh...» Yani efendisinin izni ile bile olsa Kuhistanî.
«..Bir
kafiri ilh...» Yani zımmi, harbi veya müstemeni İnaye. Yahut da gelecek olan bölümden
anlaşılacağı üzere mürtedi.
«Veya
fasık...» Yâni mala zarar
vermesinden korkulan fasık. Kuhistânî.
«..Değiştirir.» Yani. Müslüman. hür ve salih birisi ile değiştirmesi vaciptir. Çünkü: köle hacredilir,
kafir
düşmandır, fasık hiyanetle itham
edilir. Kuhistânî.
«Değiştirir
sözü, bu vasiyyetin sahih olduğuna delâlet eder.» Kudûri'nin ibaresi «Hakim onları
çıkartır.» şeklindedir. Hidâye'de de:
«Bu
vasiyetin sıhhatine işaret eder. Çünkü vasîlikten çıkarmak sıhhatten
sonra
olur.» denilmektedir.
«İmam
Muhammed Asi da : Vasî tayini batıldır» demiştir.
Alimler
bu sözün manasında ihtilaf etmişlerdir: «bu, bütün suretlerde hakimin ibtal etmesi île batıl
olur.»,
«Velayeti olmadığı için, kölenin
dışındakiler de batıl olur». «Fasıkta batıl olur. Çünkü. Kâfî de
beyan edildiği , üzere kafir köle gibidir» gibi görüşler ileri sürülmüştür. İnaye'de ifade edildiğine
göre
ilk görüş ulemanın çoğunun
görüşüdür.
Şunu
da bil ki musannıf «çocuk» sözünü zikretmekle metinlere ve Hîdâye'ye ilave de bulunmuştur.
Mücteba
üzerine olan şehrinde şunu nakletmiştir: «Çocuğu vasî tayin etmek caizdir ama vekalette
olduğu
gibi, sorumluluk gerekmez.» Bunu,
musannıfın yaptığı gibi ihtiyar sahibı de
zikretmiştir.
Vehbaniyye şerhinde ise : «Birisi köleyi veya çocuğu vasî tayin etse hakim onları
çıkartır. Çünkü
çocuğun
tasarrufa pek aklı ermez. Çocuğun vesayetten çıkartılmadan önceki tasarrufu
geçerlimidir? «Geçerlidir»de. «Geçerli değildir»de diyenler vardır. İkincisi sahihtir. Çünkü çocuğa
sorumluluk
yükletmek mümkün değildir. Çocuk
vesayetten çıkartılmadan önce büluğa erse Ebû
Hanîfe
ye göre vasî değildir, Sahibeyne göre vasîdir»
denilmektedir. Özetle. Tamamı oradadır,
müracaat
et.
«Kafir
müslüman olsa...» Yani mükatebe bedelini ödemekten aciz olmak suretiyle köle olarak
devam
ederse.
«Kölede
olduğu gibidir.» Şayet başka
birisinin mükatebi ise vasiyet
sahihtir. Ve hâkim başka birisi
ile
değiştirir. Kendi mükabeti ise o, musannıfın ihtilafı olan meselesidir. T.
«Şayet
mûsînin varisleri küçük değilseler...» İçlerinde büyüklerin bulunması suretiyle küçük
değilseler vesayet sahih olmaz. Çünkü büyük olan terikeyi veya kendi hissesini satabilir dolayısıyla
vasiyetten aciz olunur. Zira müşteri onu meneder. Vasiyyetin faydası olmaz.
«Ebû
Yûsuf ve Muhammed'e göre her hâlûkârda sahih olmaz.» Çünkü bunda memlüke (köleye)
maliki
üzerine bir velâyet isbatı söz konusudur. Bu da meşru kılınanın ters çevrilmesidir.
Ebû
Hanife'nin gerekçesi de şudur: Mûsî ehil olan birini vasî tayin etmiştir. dolayısıyla sahihtir.
Mükâtebi
vasî tayin etmeye benzer. Çünkü
köle mükelleftir. Kendi başına tasarrufta bulunabilir.
Onun
üzerinde hiç kimsenin velâyet hakkı
yoktur. Çünkü çocuklar her ne kadar malik iseler de
babaları
köleyi kendi yerine kâim kılınca. onlar üzerine velâyeti olmadan, kendisi gibi tek başına
tasarrufta
bulunabilecek durumda olmuştur.
Dürer. Ancak kölenin, kendisini satma hakkı yoktur. T.
şayet
«Onlar için satış velâyeti yok ise onu hakim satabilir. Dolayısıyle men tahakkuk eder» denilse,
buna
: «Vasî ta'/im sabit olduğu zaman. Hâkim için satış velâyeti kalmaz.» diye cevap verilir. İnâye.
M
E T İN
Mücerred
haberi ile değilde gerçekten vasîliğin icaplarını yerine getirmekten aciz olan vasiye hâkim
başka
birisini daha ekler. Bunu, musî ve vârislerin hakkına riayet için yapar.
Şayet
vasinin aslen aciz olduğu Hâkime zahir olursa onu başka birisi ile değiştirir. Seçilmiş olan
vasiyi, vesâyete ehil olduğu halde hakim azlederse, azli geçerlidir, ama hakim zulmetmiş ve günaha
girmiş
olur.
Eşbâh'ta
şöyle denilmektedir: «Bu durumda
hakimin azlinin sahih olup olmadığı konusunda âlimler
ihtilaf
halindedirler. Vehbâniyye Şerhi'nde belirtildiği üzere çoğunluğun görüşüne göre sahihtir.
Ama
Fusûleyn de denildiği gibi sahih olmadığı tarzında fetva vermek gerekir. Hain olan vasinin azl
se
vaciptir.»
Ben
derim ki: Câmiu'l-Fusûleyn'in yirmi yedinci faslındaki ibare şu şekildedir: «Ölü tarafından tayin
edilmiş
olan vasi adil ve yeterli ise, hâkimin onu azletmesi uygun olmaz. Ama buna rağmen
azlederse vâsilikten düşeceği söylenir.
Ben
derim ki: Bana göre vasilikten
düşmez. Çünkü mûsî kendisine karşı hakimden daha müşfiktir.
O
halde nasıl düşer?! Devrimiz
hakimlerinin bozukluğundan dolayı bu görüşe göre fetvâ vermek
gerekir.»
Musannıf
da şöyle der: «Üstadımız da demiştir
ki: Vasî'nin azlinin sahih olmadığı görüşü tercih
edilmiştir.
Vakıflardaki vazifelerde durum nasıl olur?!
İ
Z A H
«Vasiliğin icaplarını yerine getirmekten aciz olan vasiye ilh...» Tekbaşına bunları yapamayıpta
yardımcıya
ihtiyaç duyan vasiye. Aşağıdaki mesele bu anlayışa delâlet etmektedir.
«...
Gerçekten ilh...» Yani bu, beyyine ile sabit olursa. Çünkü beyyine ile sabit olan gözle görülen
gibidir.
Hâkimin ilmi ile sabit olursa olmaz. Çünkü müftabih olan görüşe göre hakim. kendi bilgisi
ile
hüküm veremez. Rahmetî.
«Mücerred
haberi ile değil de...» Çünkü o yükünü hafifletmek için
yalan söylemiş olabilir. Aynı
şekilde, varislerin tümü veya bir kısmı vasiyi hakime şikayet etseler, vasinin bir hıyâneti
görülünceye
kadar hakimin onu azletmesi
gerekmez.
Hidâye.
BİR
UYARI
Geçen
bu ifadelerden anlaşılıyor ki: Kabul ettikten sonra vasinin kendisini vesayetten azle hakkı
yoktur.
Nitekim bu açıkça geçmişti. Eşbah'ta belirtildiğine göre vasinin vasîyeti bırakabilmesi için
iki
çare vardır.
Bunlar:
I
- Ölen kişi, onu vasi tayin ederken istediği zaman vasiliğl bırakabileceği şartıyla tayin eder.
II
- Vasi ölüden alacağı olduğunu iddia eder. Hakim de onu itham ederek vesâyetten ihraç eder.
Anlaşıldığı
üzere bu, ölünün tayin ettiği vasi ile ilgilidir. Hâkimin atadığı vasi ise, onun bilgisi
dahilinde
olmak şartıyle vasiliği bırakabilir. Biz bunu Bezzâziye'den naklen takdim etmiştik.
Eşbah'tan
naklettiğimiz; «... vesâyetten ibraceder» sözünün ifade ettiği hüküm âlimler arasında
ihtilaflıdır.
Hindiyye de Hassaf'tan naklen : «Sadece vasinin iddia ettiği borç mikdarında başka bir
vasi
tayin eder. Ulema bu görüşü almıştır ve müftabih olan
budur» denilmektedir.
«Bunu
musî ve varislerin hakkına riayet
için yapar.» O vasiyi bırakmak
suretiyle, çünkü mûsî olarak
seçmiştir. Kendisine başka birini ilave etmekle de varislerin hakkı korunmuş olur.
«Onu
başka birisi ite değiştirir.» Zahiriyye'de şöyle denilmektedir: «Vasî aciz olsa hakimde başka
birisini
tayin etse, bir müddet sonra birinci
vasî ben vesayete muktedir hale geldim dese âlimler;
onun
eski hali üzere vasi olacağını söylemişlerdir. Çünkü hakim onun yerine ikincisini, onu
azletmiş
olmak için tayin etmemiştir. Bu, azl
değil bir ilavedir.» Bunun
benzeri ifade Hâniyye ve
başka
eserlerde de vardır.
Hulûsa'da
ise şöyle denilmektedir: «Hakim, acizin yerine başka birini atarsa aciz olan azledilmiş
olur.
Hasî: Çünkü ikincisi öncekinin yerine ancak onun azlinden sonra geçer, der. Hakimin acz
sebebiyle
azle yetkisi vardır..» Edebü'l-Evsıyâ'dan özetle.
Ben
derim ki; Bu iki naklin arasını şöylece uyuşturmak mümkündür: Eğer hakim : «Seni vasi
kıldım»
veya «öncekine ilaveten seni vasî yaptım» derse
birincisi azledilmiş olmaz. Ama «senionun
yerme
tayin ettim» derse azledilmiş olur.
Düşün.
BİR
UYARI
Hâniyye'den naklen Edep de şöyle denilmektedir: «Şayet vasî sürekli bir şekilde delirirse hakimin
onu
değiştirmesi gerekir. Eğer iyileşinceye kadar bunu yapmazsa vesayeti devam eder.»
«Vesâyete
ehli olduğu halde ilh...» Âdil ve yeterli olmak suretiyle.
«Azli geçerlidir.» Kınye'de şöyle denilmektedir: Zarhiruddin ölen tarafından seçilmiş olduğu için.
vasinin
hakimden daha mukaddem olması sebebiyle buna uzak bulmuştur. Üstadımız
şöyle der:
«Adil ve yeterli olduğu halde, ölenin vasisi münazil olunca, hakimin vasisi nasıl olur?!
«Hain
olan vasinin azli vaciptir.»
Kitapların çoğunda şu ibare
yer almıştır: «Baba müsrif. küçük
oğlunun
malını saçıp savuran birisi olduğu
zaman. hakim bir vasî tayin eder ve
çocuğun malını
babasının
elinden alır.»
«Yirmi
yedinci fasılda ... ilh...» Orada Mültekâ'dan naklen: «Adil olmaz da yeterli olursa hakim onu
azleder.
Adil olurda yeterli olmazsa yanına yeterli olan başka birisini tayin eder» denilmektedir.
Velvâliciyye'de buna : «Eğer onu hakim azlederse sahih olur» sözleride ilave edilmiştir.
«Sahih
olmadığı tarzında fetva vermek
gerekir.» Nûru'l-Ayn da şöyle
denilmiştir: «Camiu'l-Fusuleyn
sahibi,
söylediği şeyde çok iyi yapmıştır. Ama «bana göre» demek suretiyle, sanki bu konuda yalnız
kalmış
gibi bir his vermiştir. Halbuki bu
eski ve yeni âlimlerin çoğunun tercih ettiği
görüştür.
«Devrimiz
hakimlerinin bozukluğundan dolayı» Hâkimin onları azletmesi dünyevi bir maksada
mebni
olabilir. Çünkü ehil olan vasiyi
azlde yetime bir maslahat yoktur. T.
BİR
UYARI
Bütün
bunlar ölenin tayin ettiği vasi
ile ilgilidir. Ama hâkim kendi tayin
ettiği vasiyi adil bile olsa
azledebilir. Şarih bunu çeşitli meseleler başlığı altında söyleyecektir. Ancak az sonra bunu,
maslûhat
gördüğü takdirde yapabileceği aksi
halde yapamayacağı gelecektir.
«Musannıf
şöyle der: Üstadımız demiştir ki...
ilh...» Yani Bahr müellifi ibn. Nüceym.
«Vakıflardakl vazifelerde durum nasıl olur?» Vakfa idareci tayini konusundaki vazifelerde.
Fetevâyı-Hayruddin'de. Bahr'dan naklen şöyle denilmiştir: «Hâkimin vakıf nazırını azledebilmesi,
bunun
bir suç sebebiyle olması şartına bağlıdır.» Bahr sahibi buna, İsaf ve Camiu'l-Fusuleyn'den
naklettiği
şu ibareyi delil göstermiştir:
«Nazırın hyâneti olmadan başka birisini tayin etmenin haram
olduğunu,
şayet bunu yapmışsa sahih olmayacağını ifade
etti.»
Daha
sonra da şöyle der: «Nâzırın suçu yokken azledilmiyeceğinden
istifade ile anlıyoruz ki; vakıfta
vazifeli
olan birisini de azl
sahih.değildir. Buna Bezzâzî ve
başkalarından yaptığı nakillerle
istidlal
etmiştir.»
Şârih:
«Nasıl olur?!» sözü ile evleviyetle sahih olmayacağına işaret etmiştir. Bunun delili de şudur:
Bu,
muhterem bir hakkı ibtaldir ki o
da vakfedenin onun için tayin
ettiğidir.
M
E T İ N
(iki
tane vasi olsa) iki mütevelli de
olduğu gibi, iki vasiden birisinin
tek başına yaptığı batıldır.
Hüküm
itibariyle iki mütevelli. iki vasi gibidir. Eşbah ve Kınye'nin vakıf bahsi. Bundan anlaşıldığına
göre:
Mütevellilerden birisi vakıf
arazisini kiraya verse öbürünün reyi olmadan caiz olmaz.
Bu yeni
bir
hadiseye verilen bir fetvadır. ölenin : iki vasiyi ayrı ayrı tayin etmiş olması durumunda da hüküm
aynıdır.
(Birisinin
haberi olmadan öbürünün yaptığı bâtıldır). Her birinin tek başına tasarrufta
bulunabileceği
de söylenilmiştir. Ebu'l-Leys: Bu esahtır, biz bunu benimsiyoruz» der. Ama
Mebsutta
önceki görüş sahih edilmiş, Dürer'de de birincisi tek görüş olarak verilmiştir.
Kuhistâni'de
«Bu doğruya daha yakındır.» der.
Ben
derim ki: «Bu, ölünün tayin ettiği
vasiler veya vakıfın tayin ettiği mütevelliler ya da bir hakimin
tayin ettiği vasi ve mütevelliler oldukları takdirdedir. Ama iki ayrı beldedeki iki ayrı hakimin tayin
ettiği
vasiler veya mütevelliler
olursalar herbiri tek başına tasarrufta bulunabilirler. Çünkü
hakimlerden
herbirinin tasarrufta bulunması caizdir. Naibleri için de hüküm aynıdır.»
İ
Z A H
«Vasilerden birinin yaptığı batıldır.» Ama diğer vasi bu tasarrufa icazet verirse caiz olur ve akti
yenilemeye
gerek kalmaz. Minah'ta da böyledir.
T.
Ben
derim ki: Vasî ile onun nâzırı arasında da durum böyledir. Hâmidiyye de İsmailîyye'den naklen
şöyle denilmektedir: «Eğer nazırın haberi olmadan vasî yetimlerin malından
tasarrufta bulunsa ve
mal
helâk olsa onu zamin olur.»
«Bundan
anlaşıldığına göre ilh...» İsraf'ta bu, şu ifadelerle açıkça söylenmiştir: «Nazırlardan birisi
tek
başına kiraya veremez. Ama birisi öbürünü vekil ederse
caiz olur. Bunu Ebussuûd nakletmiştir.»
Şarihin
söylediği Minah'tan alınmadır.
«Her
birinin tek başına tasarrufta bulunabileceği de söylenmiştir». Şarihin açıklayacağı gibi, bunu
söyleyen Ebû Yusuf'tur. Önceki görüş de Ebû Hanife ile Muhammed'e aittir. Birde denildiki: «Bu
ihtilaf
vâsileri peşi peşine tayin ettiği
takdirde söz konusudur. Ama tek akitle birlikte tayin ederse,
biri
olmadan öbürü ittifakla tasarrufta
bulunamaz.» Yine denildi ki: «İhtilaf; vasilerin aynı akidde
tayın edilmeleri halindedir. Ama ayrı akitlerle tayin edilmişlerse ittifakla her biri tek başına
tasarrufta
bulunabilir.» Ebu'l-Leys: «Bu,
esahtır, biz bunu benimsiyoruz» der. Üçüncü bir görüş
olarak
her iki durumda da ihtilaf olduğu söylenmiştir. Mehsut'ta da «Bu esahtır» denilmiş Molla
Hüsrev
bunu tek görüş olarak takdim
etmiştir. Minah özetle.
Bunun
benzeri ifadeleri Zeylaî ve başka müellifler de zikretmişlerdir.
«Ama Mebsût'ta önceki görüş sahih kabul edilmiştir.» Ben derim ki: Bu ifade sanki mebsut; tek
başına
yaptığı tasarrufun geçerli olacağı
görüşünü sahih görmüş intibaını
vermektedir. Halbuki
biliyorsunki söz, ulema arasında ihtilafa konu olan meselededir. Mebsutta sahih görülen : İhtilafın
her
iki durumda da cari olduğu
görüşüdür. Mebsutta vasilerden her
birinin tek başına tasarrufta
bulunabileceği
yada bulunamıyacağı görüşünün tashihi mevcut değildir. Ama Ebu'l-Leysin sahih
gördüğü
: iki ayrı akitle tayin edilmişlerse
vasilerin kendi başlarına
tasarrufta bulunabilecekleri
görüşünü
şamildir. Çünkü o bu konuda icma
olduğunu iddia etmiştir. Düşün.
!
Şöyle de denilebilir: Mebsutta'ki ibare, tek başına tasarrufta bulunamıyacakları görüşünün
tashihini
de
mutazammındır. Çünkü o imamlar
orasındaki ihtilafın her iki halde de olduğunu sahih bulunca :
Ebû
Hanife ve Muhammed'in görüşlerinin,
her iki halde de vasilerin ayrı
ayrı tasarrufta
bulunamıyacakları
tarzında olduğunu isbat etmiş
demektir. Ekseriyetle amel, imamın görüşüne
göredir.
Bu, metinlerin mutlak ibarelerinden anlaşılan ve Musannıf'ın açık ifadesidir. Düşün.
«Bu
doğruya daha yakındır». Çünkü ölüm
esnasında vasiyyetin vücubu ikisi için birlikte sabit
olmuştur.
Ayrı ayrı verilen vekaletler ise bunun aksinedir. O halde ihtilafın her iki halde de
geçerliliği sabıt olmuştur. Zeylaî. Yâni ikisine vasî tayin etmenin birlikte veya ayrı ayrı zamanlarda
olması
hallerine.
«Bu...
ilh...» Yâni, vasilerden her birinin
tek başına tasarrufta bulunamamaları.
«İki
ayrı beldedeki...» Gâlip olana bakarak bunun kaydı ittifaki olduğu anlaşılmaktadır. Hatta şayet
sultan
bir beldede iki hakim tayin etse ve bunlara vasiler seçme yetkisini verse hüküm yine aynıdır.
Zikredilen
gerekçenin ifade ettiği manada bunu teyid etmektedir.
Bunu T. ifade
etmiştir.
M
E T İ N
İki
hakimden herbiri öbür hakimin tayin ettiği vasiyi azletmek isterse; şayet bunda bir maslahat
görürse
azledebilir. Aksi halde azledemez. Meselenin tamamı Müttekatât ve başkalarına nisbetle
Tenviru'l-Besâir'in
vekâlet bahsindedir.
Sirâcın
vesaya bahsinde şöyle denilmektedir: «...Yahut da hakim, ölünün tayin ettiği
vasinin
olduğunu
bilmezse ve onun için başka bir vasi
tayin etse sonra vasi gelip vasiyete girmek istese
buna
yetkisi vardır. Hakimin başka bir vasi tayin etmesi öncekini vasilikten çıkarmaz.
(İki
vasîden birisinin tek başına) ölenin
kefenini satın alması onu techizi, haklarında hasımlık
yapması,
çocuğun ihtiyacı olan şeyleri satın alması, onun için hibe kabul etmesi, muayyen köleyi
azad
etmesi, muayyen olan vediayı sahibine vermesi ve muayyen olan vasiyeti yerine getirmesi
caizdir.
Şerhu'l-Vehbaniye'de bunlara on tane
tasarruf daha eklenmiştir. Bunlardan bazıları:
Gasbedilen
veya fasit bir akitle satın alınan
malı iâde, keyli veya vezni olan ortak malı taksim,
alacağı
istemek ve borcu kendi cinsi ile ödemektir.
Yine
(iki vasiden birisinin yalnız başına) telef olacağından korktuğu bir malı satmaya ve kaybolan
malları
toplamaya hakkı vardır. Ebû Yûsuf'a göre vasilerden
birisi her konuda tek başına tasarruf
yetkisine
sahiptir. Şayet mûsî, vasilerin
birlikte veya ayrı ayrı tasarrufta
bulunmalarını açıkça
söylemişse, sözüne ittifakla uyulur. Şerhu Vehbânîyye.
i
Z A H
«Tamamı... Tenvîru'l-Besâir'in vekâlet
bahsindedir.» Tenviru'l-Besâir'de
Mültekâ'ya nİsbetle
zikredilen
yukarıda geçenlerdir.
Tenviru'l-Besâir sahibi daha sonra
şöyle der: «Nâibi de böyledir»
sözünde
acık bir yanlışlık var. Çünkü bilindiği gibi, hakimin
vasisi. hakimin değil, ölünün naibidir.
Böylece kendisine sorumluluk yüklenir. Hakimin tayin ettiği emini ise böyle
değildir. Çünkü o
hakimin
naibidir dolayısıyla kendisine sorumluluk yüklenmemiştir. «Hakimin vasisi onun naibidir»
sözünün
gereği, hakimin yetimin malında tasarrufta bulunmak hakkının mevcut olmasıdır. Halbuki,
kendi
tayin ettiği bile olsa, vasi varken hâkim yetimin malında tasarrufta bulunamaz. Emini ile
birlikte
ise tasarrufta bulunabilir. Yine bunun gereği: Hakimin tayin ettiği vasiden yetimin malını
satın
alma yetkisinin olmamasıdır.
-Nitekim emininden de satın alamaz.- Halbuki birçok kitapta
belirtildiği
üzere hüküm bunun aksinedir. (Hakim tayin ettiği vasiden yetimin malını satın alabilir.)
«Hakimin
başka bir vasi tayin etmesi öncekini
çıkarmaz.» Gerçek vasi. hakimin tayin ettiği değil,
birincisidir.
Çünkü, hakimin bilgisi olduğundaki gibi, ilk vasi ölünün arzu ettiği vasidir.
Ebussuûd'un
Eşbah haşiyesinde de Muhit'ten
naklen böyle denilmiştir.
Ben
derim ki: Burada bir soru kaldı: şayet birinci vasî yokken. ikincisi
bir tasarrufta bulunsa geçerli
olurmu?
Zahire göre eğer yokluğu gaybeti münkatıa ise geçerli
olmalıdır.
Eşbah'ta
şöyle denilmektedir: «ölünün vasisi
varken hakim başka bir vasi tayin
edemez. Ancak vasi
gaybeti munkatıa ıle gaip ise veya borç iddia edeni ikrar ederse müstesnâ».
Gaybeti Munkatıa: Kişinin; kendisine kafilelerin varmadığı bir yerde olmasıdır.
Ebussuûd
Haşiyesin'de
böyle denilmektedir.
Velvâliciye'de
de şu cümleler yeralmıştır: «Bir
adam ölünün aleyhinde bir olacak iddiasında
bulunsa,
vasi de gaib olsa, hakim ölünün
yerine hasım olması için bir vasi
tayin eder. Biliyorsun ki
şayet
vasi hazır olsa ve borcu ikrar etse, müddeinin hakkını alabilmesi için hakim ölünün yerine
hasım
olmak üzere bir vasi tayin eder.
Çünkü vasinin ölü aleyhine ikrarda bulunması caiz olmaz ve
müddei
de, ikrar ettiği şeyde vâsi ile hasım olamaz.
(davalaşamazlar)»
«Ancak, ölenin kefenini satın olması ilh...» Bu meseleler vasilerden birisinin tek başına tasarrufta
bulunmasının
batıl oluşundan zarûret için istisna edilmiştir.
«Ve
techizi...» Sadece bu söylenseydi, yeterdi. öncekini söylemeye gerek yoktu. Tebyin de :
«Çünkü
defni geciktirmede, ölünün
bozulması söz konusudur. Onun
için memleketinde komşuları,
seferde
de yol arkadaşları onu
kefenleyebilirler» denilmektedir.
T.
«Haklarında hasımlık yapması». Bu konuda birisinin yapabilmesinin illeti; âdeten husûmette
beraber
olmamalıdır. Şayet ikisi de
bulunsa bile, çok kerre sadece birisi konuşur. Dürer.
«Çocuğun
ihtiyacı olan şeyi satın alması...» Yâni elbise ve yemek gibi mutlaka bulunması
gerekenleri İtkânî. Çünkü bunların geciktirilmesi çocuğa zarar verir. Minah.
«Onun
için hibe kabul etmesi...» Yani çocuk için hibe kabul etmesi. Çünkü geciktirilmesi halinde
hibenin
kaçırılması korkusu vardır. Kuhistânî. Bir de bu, velâyet
bâbından değildir. Onun için
annesi
ve ailesinden olanlarda hediye kabul etme hakkına maliktirler. Hidâye.
«Muayyen köleyi azad etmesi... Çünkü bu konuda görüşe ihtiyaç yoktur. Muayyen olmayan köleyi
azad
ise bunun aksinedir. Çünkü o doğru görüşe muhtaçtır.
Kuhistânî.
Kadıhan,
köleyi mutlak olarak zikretmiş,
muayyen olup olmamakla kayıtlamamıştır. Bunun
mukayyede hamledilmesine mani yoktur. Bunu T. ifade
etmiştir.
Ben
derim ki: Zâhire göre bunların hepsi, kölesini karşılıksız olarak âzad etmeyi vasiyet
ettiğindedir.
Fakat mal karşılığında azadı vasiyet ederse görüşe
muhtaçtır, dolayısıyla iki vasinin
birlikte
hareket etmeleri gerekir. Düşiin.
«...
Vediayı sahibine vermesi ilh...» «Verme» kaydını özellikle koymuştur. Çünkü birisi yalnız başına
ölünün
vediasını kabzedemez. Sâihânî,
Hindi'ye'den naklen.
«Vasiyeti
yerine getirmesi ilh...» Muayyen olan vasiyeti veya mikdarı belli olan parayı vasiyeti yerine
getirmesi.
İbn Şıhne. Ama vasiyeti ödemek için bir şeyi satmak gerekiyorsa. diğer vasinin izni
olmadan
bir vasi yerine getiremez. İtkâni.
Kuhtetâni:
«Çünkü muayyen olan vasiyeti vasi vermeden de hak sahibi alabilir» der.
Zahire'de
şöyle denilmektedir: «Birisi, cenazesi kaldırılmadan fakirlere buğday tasadduk edilmesini
vasiyet etse ve vasilerden birisi bunu yapsa:
Eğer buğday musînin mülkünde ise vermek caizdir.
Ama
eğer satın alırsa, buğday da
sadaka da kendi adına olmuş olur.»
Velvâliciyye'de de şöyle denilmektedir: «İhtilafa göre: Malından şu kadarını tasadduk etmeyi vasiyet
etse
ve fakirleri tayin etmese, vasinin birisinin tek başına bu vasiyeti uygulama yetkisi yoktur. Ama
fakirleri
tayin ederse, birisi tek başına vasiyyeti uygular. Bunda icmâ vardır.»
Bununla;
metindeki; musâ leh olan fakirin muayyen olması kaydı bilinmiş oldu.
Düşün.
«Şerhu'l-Vehbâniye'de bunlara... Eklenmiştir.» Eğer bunu musannıfın zikrettiklerinden sonra
söyleseydi daha iyi olurdu. Vehbaniyye şerhinde zikrettiklerinin tamamı on yedidir. Metindekinden
fazla
olarak yedi tane vardır. Şarih bunlardan dördünü zikretmiştir. Kalan üçü de: Yetimin malını
korumak,
-Çünkü yetim malı kimin eline
geçerse onu koruması vaciptir-.
Vasînin satın aldığı bir
malın
parasını vermek ve yetimin kendisini kiralamaktır. Vehbâniyye'yi şerheden zât teklifini
anmamış,
bunu techizin içine sokmuştur. Onun yerine de şu sûreti
zikretmiştir: Ölünün malından
bir
kısmını muayyen bir fakire tasadduk etme şeklindeki vasiyetini yerine
getirebilir.
Ben
derim ki: Bu sûret, bildiğin gibi
tekrardır. Metindeki, muayyen olan fakir ile kayıtlıdır.
Düşün.
Tahtâvî
şöyle der: «Mekki, Hâniye'den naklen şunu ilâve etmiştir:
Vasîlerden birisi, borcu olmadığı ve mal yanında emânet olduğu zaman ölünün terikesini
kabzedebilir. Hata helaki halinde onu zâmin olmaz. Yine vasilerden birisi cenaze kaldırılmadan
önce
tasadduk edilmesini vasiyet ettiği
buğdayı tasadduk edebilir. Ölenin terikesinden elinde olanı
vedia
olarak verebilir, yetimin malını kiraya verebilir, emanet ve âriyet olan şeyleri sahiplerine
verebilir.»
Bunlardan
bazıları sonuç olarak öncekilerin içine girer.
«Fâsid
bir akitte satın alınan malı iade...» Yani ölenin fasit bir akitle satın almış olduğunu satana
geri
verir. Çünkü konusunda geçtiği
üzere, müşterinin ölmesi
ile, fasit satımla alınan malın iade
gereği
ortadan kalkmaz. Vasilerden birisi bunu tek başına yapabilir.»
İbn.
Şıhne şöyle der: «Çünkü bu. vasiyetle sahip bulunan bir velâyetten değildir, borcu ödemeye
mülhaktır.»
«Keyli
veya veznî olan ortak malı taksim» Yâni meselâ mûsî'nin ortağı ile taksim. T.
«Alacağı istemek» «İstemek» sözünü özellikle söylemiştir. Çünkü birisi, ölünün alacağını yalnız
başına
kabzedemez. Sâîhâni. Hindiye'den naklen. Zira özellikle cinsler farklı olduğunda alacağı
tahsil,
mübadele manasındadır. Hidâye.
Şerhu'l-Vehbaniyyedeki: «Vasînin birisinin alacağı tahsil hakkı yoktur.» sözü, buradaki ifade ile
çelişkili değildir. Çünkü Muğrib de belirtildiği üzere istemek ile tahsil etmek ayrı ayrı şeylerdir. Anla.
Şarihin
sözünün zahirine göre : «Alacağı
istemek» cümlesi, Vehbaniye şerhinde ilave
edilenlerdendir, ama orada bu söz yoktur. Bu, Nükaye'de zikredilmiştir.
Nükaye'nin şarihi
Kuhistânî:
«O, husumet ile istidrak edilmiştir. Zahire'nin sözü de buna delâlet eder.» demiştir.
«Her
konuda ilh...» Yâni istisna edilen bu konularda ve başka konularda. Bu sözü ile. istisnanın
İmamı
Azam ve Muhammed'in görüşlerine mebni olduğuna işaret etmiştir. Muhammed'in Ebû
Yûsufla
blrlikte olduğu da söylenmektedir.