17 Ekim 2012

VASİ YANİ VASİYETİ EDA İLE GÖREVLENDİRİLEN KİŞİYE AİT HÜKÜMLER İKİNCİ BÖLÜM

VASİ YANİ VASİYETİ EDA İLE GÖREVLENDİRİLEN KİŞİYE AİT HÜKÜMLER
 İKİNCİ BÖLÜM
M E T i N
Vasilerden birisi ölür ve hayatta olan vasiyi veya başka birisini vasi tayin ederse eskisinin terikede
tek başına tasarruf yetkisi vardır. Hâkimin vasi tayin etmesine ihtiyaç yoktur. Ama vasi tayin
etmişse, hakim hayattaki vasinin yanına başka birisini daha tayin eder. Dürer.
Eşbâh'ta şöyle denilmektedir: «Vasilerden birisi ölse hakim öbürünü onun yerine ikame eder veya
hayatta kalanın yanına başkasını tayin eder, ölünün malının üçte birini istedikleri yere tasadduk
etmeleri için ikisini vasi seçmesi müstesna vasiyet batıl olmaz.» Meselenin tama
Şerhu'l-Vehbâniyye'dedir. Bu konuda Ebû Yûsuf'un ihtilafının olup olmadığı konusunda iki görüş
vardır. Ebû Yusuf'tan, Vasî değilde Muşrifin tek başına tasarrufta bulunabileceğîni söylediği rivayet
edilmiştir. Bunu, Mülteka üzerine yazdığım ta'likte araştırdım. İleride gelecektir.
İ Z A H
«Eskisnin terikede tek başına tasarruf yetkisi vardır.» Bu, hayatta olan vasiye vasiyet ettiğinde
doğru olur. Ama başka birisine vasiyet etmişse ikisinin birlikte hareket etmeleri gerekir. Bunun
benzeri Azmiyye'de de vardır.
Hidâye'de şöyle denilmektedir: «ölünün vasilerinden ölen, hayatta kalanı vasi yaparsa zahiri
rivayete göre; onun tek başına tasarrufta bulunma yetkisi vardır. Sanki o, başka birisini vasi tayin
etmiş gibi olur. Hâkimin yeni bir vasi tayin etmesine gerek yoktur. Çünkü ölünün görüşü, halefi olan
vasinin görüşü ile hükmen bakidir. Ebû Hanife'den, tek başına tasarrufta bulunamıyacağı da rivayet
edilmiştir. Çünkü mûsî, hayatta kalan vasinin tek başına tasarrufta bulunmasına razı olmamıştır.
Ölen vasinin başka birisini vasi yapması ise böyle değildir. Çünkü onun tasarrufu ikincinin görüşü
ile birlikte geçerli olur. ölenin razı olduğu tasarrufa benzer.»
«Ama vasi tayin etmemişse hakim hayattaki vasinin yanına bir başkasını dahi tayin eder.» Bu,
İmamı Âzam ve Muhammed'e göre açıktır. Çünkü vâsîlerden hayatta kalan, tek başına tasarruftan
acizdir. Hakim. ölen vasinin aczi esnasında, ölüyü gözetmek için diğer bir vasî tayin eder. Ebû
Yûsuf'a göre ise: Her ne kadar vasilerden hayatta olanı tasarrufa muktedir ise de, musî,
haklarındaki tasarrufta kendisine iki vasinin halef olmasını istemiştir. Bunun gerçekleştirilmesi de
öncekinin (ölenin) yerine başka bir vasi tayini ile mümkündür. Zeylaî ve Hidâye. Bu. Ebû Yusuf'un
burada muhalefet etmediğini gösterir. Velvâliciyye'de ise muhalefetin olduğu söylenmiştir. Şarihin
yleyeceği gibi bunlar iki görüştür.
BİR UYARI
Vasilerden birisinin delirmesi veya azlini gerektiren bir şeyin meydana gelmesi de ölüm gibidir.
Hâkim onun yerine bir emin seçer. Hakim yetkiyi vasilerden ikincisine devredemez. Bunda ihtilaf




yoktur. Miraç. Velvâliciyye'de ise şöyle denilmektedir: «Bu ihtilafa göre; vasilerden birtek fasık olsa
hakim öbür vasiyi tek başına tasarrufta bulunmak üzere serbest bırakır veya yanına başka bir vasi
atar.» Düşün. Yine Velvâliciyye'de: «İki kişiyi vasi tayin etse ve vasilerin birisinden önce ölse,
yahutta vasilerden birisi mûsiden önce ölse sonra da öbürü vasiliği kabul etse Ebû Hanife ve
Muhammed'e göre kabul eden yalnız başına tasarrufta bulunamaz. Ebû Yûsuf'a göre ise bulunabilir.
«Hakim öbürünü onun yerine ikame eder. Bu, az önce zikredilen gerekçenin icabına terstir.
«... Tasadduk etmeleri için ikisini vâsî seçmesi müstesnâ...» Bu, sadakanın verileceği yeri tayin
etmediği zaman olur. Şayet tayin ederse batıl olmaz.
Velvâliciye'de şöyle denilmektedir: «Bir şahıs iki kişiyi vâsî tayin etse ve onlara malımın üçte birini
dilediğiniz yere sarfedin, dese, sonrada vasilerden birisi ölse vasiyet batıl olur ve vasiyet edilen mal
varislere döner. Çünkü mûsî bunu, ikisinin dilemesine bağlamıştır. Bu da ölümden sonra tasavvur
edilemez. Ama eğer malımın üçte birini fakirlere bağışladım derse vasiler istedikleri fakirlere
verirler. Birisi ölürse hakim başka bir vasi tayin eder.»
Zahiriyye'de buna; «Hakim isterse hayatta kalan vasîye, tek başına ver der.» sözü ilave edilmiştir.
«Bu konuda Ebû Yûsuf'un ihtilafının olup olmadığı konusunda iki görüş vardır.» Yâni vasilerden
birisi ölüpde, başka birini vasi seçmediğinde.
Kuhistani şöyle der: «Vasilerden birisi ölürse, yerine başka birisini tayin gerekir. Çünkü hayatta
kalan, tasarruftan acizdir. Âlimlerimiz arasındaki ihtilaf burada caridir. ÂIimlerden bazılarına göre
ise bunda ittifak vardır. Ebû Yûsuf: Çünkü bu hal mûsînin, vasilerden her birinin. diğerini kontrol
etmesi maksadını tahsildir
Ben derim ki: Müctebâ'da : «Vasiyye bir müşrif verir. Vâsi olmadan tasarrufta bulunamaz. Müşrif
tasarrufta bulunamaz diyende olmuştur» denilmiştir.
«İleride gelecektir.» Yâni. çeşitli meseleler bahsinde gelecektir. Orada gelecek olan Müctebâ'nın
ibaresidir.
BİR UYARI
Müşrif, nazırdır. Hindiyye'de: «Malı elinde tutmaya vasi daha lâyık. tır. Müşrif, vasi olmaz. Onun
müşrif oluşunun tesiri bilgisi olmadan vasinin tasarrufunun caiz olmayışıdır.» denilmektedir.
Hâsî'den nakille Edebü'l-Evsiyâ'da belirtildiğine göre bu, müftabihtir. Hâmidiyye. Bir görüşe göre
ise, müşrif vasi olur. İki vasiden birisinin tek başına tasarrufta bulunamıyacağı konularda, vasi ve
müşrifte tek başına tasarrufta bulunamazlar.
Kâdihan, önce bu görüşü vermiştir. Adeti üzerine bu ona itimad ettiğini gösterir.
Zevâhiru'l-Cevâhir'de de böyle denilmîştir.
BİR MESELE :
Birisi, birini vasi tayin etse ve falan adamın görüşü ile hareket etmesini emretse, o vasidir ve
öbürünün görüşü olmadan amel eder. Ama eğer, ancak onun görüşü ile amel et demişse, ikisi de
vasidir. Çünkü bu şıklardan birincisi istişare ikincisi nehy'dir. Velvâliciyye. Hanîyye'de onun daha
uygun olduğu belirtilmiştir.
EK:
Malın muhafazada vasiler ihtilaf etseler: Eğer mal taksim edilebilir cinstense yarı yarıya korurlar.
Taksim edilemezse ya münavebeli olarak korurlar yahut da birisine emanet bırakırlar. Çünkü
vâsîlerin buna hakkı vardır.
M E T İ N
Vasinin vasisi, -ister kendi malında ister mûsînin malında vasi tayin etsin Vikaye- her iki terikede de
vasidir. Şâfiî ise buna muhaliftir.
Vasînin, hazır olmayan büyük varislere veya küçük varislere niyabeten, terikenin üçte birisi
kendisine vasiyet edilen musâ leh'le yaptığı taksim sahihtir. Onunla varislerin hissesi zayi olmuşsa
musâ leh'ten birşey talep edemezler. Çünkü vasinin o zamanki taksimi sahihtir. Ama ister hazır
olsunlar ister gaib, musâ leh'ler adına onların izni olmadan, varislerle yapacağı taksim ise sahih
olmaz. Buna göre. musâ leh, hakkı zayi olmuşsa. alacağı üçte birinden kalanını ister. Çünkü o, vasî
ile ortak gibidir. Eksik olan miktarı vasiden alamaz zira o emindir.
İ Z A H
«Vasinin vasisi ilh...» Câmiu'l-Fusûleyn de belirtildiği üzere vasinin vasisi uzakta olsa. Yani ikinci




vaside bir vasi tayin etse, o da bir vasi tayin etse ilh...
«İster kendi malında ister mûsî'nin malında vasi tayin etsin ilh...» Mülteka'daki şu sözler de buna
uygun düşmektedir:
«Vasinin vasisi iki terikede de vasidir. Aynı şekilde. sahibeynin hilafına terikelerden birısınde vasi
tayin etse yine aynıdır.»
Remli ise şöyle der: «Mesele dört şıkta incelenir: Çünkü o (vasî) .
Bu şıklar; aşağıdaki: 1.2 ve a.b.c, şıklarıdır (Mütercim).
1 - Sözünü açıklamadan «seni kendimden sonra vasi bıraktım veya seni vasi bıraktım yada benzeri
bir şey söyler,
2 - Sözünü açıklar ve. a- seni terikemde, b- mûsî'nin terikesinde, c- her iki terikede vasi tayin ettim
der.
Vasi sözü kapalı söylemişse yahutta onun iki terikede de vasi olduğunu beyan etmişse, Şâfiî ve
Züfer'in hilafına her iki terikede de vasidir. Şayet, benim terikemde vasinin demişse, hükmün de
Ebû Hanife'den iki rivayet vardır. Zahiri rivayete göre, her ikisinde de vasi olur. Çünkü, ihtiyar da
açıkça belirtildiği üzere mûsî'nin terikesi onun (ilk vasinin) terikesidir. Sahîbeyn'den de iki rivayet
vardır. Bunların ezhar olanına göre ise ikinci vasi sadece birinci vasinin terikesinde vasidir. Eğer
mûsî'nin terikesinde vasinin demişse bütün imamlara göre birinci mûsînin vasîsi olur.
Tattarhaniyye'de Şerhu't-Tahâvî'den naklen böyle denilmekte, İhtiyar'ın gerekçesi de buna işaret
etmektedir. Çünkü iki vasinin terikesi; mûsînin terikesi değildir. Benim terikemde.. demesi ise böyle
değildir. Çünkü mûsî'nin terikesi onunda terikesidir. Dolayısıyle benim terikem sözü onu da içine
alır. Bu izahın kıymetini bil. Çünkü başka yerde bulamazsın.»
Şârihin söylediğini, bu son sûretin dışındaki suretlere tahsis etmek mümkündür. Düşün.
«... Yaptığı taksim sahihtir.» Bunun tasavvuru şöyledir: Birisini kendisini vasî tayin eden bir adam
malının üçte birini bir başkasına vasiyet etse, kendisinin de küçük ya da gaib olan büyük varisleri
bulunsa ve vasi varisler adına musâ leh ile terikeyi taksim edip, üçte birini musâ leh'e verse üçte
ikisini de varisler için tutsa taksim geçerlidir. Aksi ise -Musâ leh adına varislerle taksim etmesi- caiz
değildir. Çünkü varisler ve vasi her ikisi de ölünün halefidirler. Dolayısıyle vasinin onların yerine
geçip onlar adına hasım olması caizdir. Musâ leh ise hiçbir yönden ölü"un halefi değildir. Onunla
vasi arasında hiçbir münasebet yokturki, taksimin geçerliliği için yerine kaim olup onun adına
hasım olabilsin. Tamamı İnâyededir.
İmam Mahbûbi Şeyhu'l-İslâm'ın Mebsût'undan naklen şöyle demektedir: «Birincisinde, çocuklar
küçük iseler, hem taşınır hemde taşınmaz mallardaki taksim caizdir. Küçük değilseler sadece
taşınır mallarda caizdir. İkincisinde ise hepsinde batıldır. Kifâye, Mi'rac ve başkalarında da böyle
denilmektedir. Zeylaî de bunu benimsemiştir. İnaye'de : taşınır mallarla taşınmazların arasındaki
fark, varisler küçük iseler her ikisini de satabilir.yükseler taşınmazları satamaz. taşınırları
satabilir. Taksim de böyledir. Çünkü o da bir çeşit satımdır. denilmektedir.»
Ben derim ki: Bu zikredilen, terikede borç olmadığı takdirdedir. Eğer borç varsa taşınmazları da
satabilir. Nitekim ileride gelecektir. Sonra, şu da bilinmeliki buradaki taksimden maksat. küçüklerin
hissesini diğerinden ayırmaktır. Küçüklerin hisselerini birbirlerinden ayırması ise caiz değildir.
Konunun tamamı vesaya bahsinin sonunda çeşitli meseleler başlığı altında gelecektir.
«Hazır olmayan ilh...» Yâni üç günlük veya daha fazla mesafede ise Kuhistâni.
«Alacağı üçtebirden kalanı ister..» Yâni eğer mal mevcutsa varislerden ister. Şayet varislerin elinde
helak olmuşsa isterse kabzettiklerinin üçte biri kadarını varislere, isterse vasiye tazmin ettirir.
Çünkü vasi malı çocuklara teslim etmekle, çocuklarda kabzetmekle mütecavizdirler. Dolayısıyle
musâ leh hangisinden isterse tazmin ettirir. Zeylai.
Bu; taksim, hakimin emri olmadan yapıldığı takdirdedir. Ama hakimin emri ile yapılmışsa caizdir ve
musâ leh'in birşey isteme hakkı yoktur. Miskin.
«O, vasî ile ortak gibidir ilh...» Yani varislere ortak gibidir. Dolayısıyle müşterek maldan helâk olan,
şirket malından helâk olur. Kalan da şirkete kalır. Zeylai.
«Zira o emindir.» Yâni onun malı koruma hakkı vardır. Zeylaî.
M E T İ N
Hakimin terikeyi taksim etmesi ve gaipse musâ leh'in hissesini alması sahihtir. Şayet mal hakimin




veya emininin elinde helak olursa, musâ leh bir şey isteyemez. Bu. ölçü ve tartı ile alınıp satılan
malardadır. Çünkü bir ifrazdır. Başka mallarda ise caiz değildir. Çünkü o zaman, satım akdi gibi.
mübadele olur. Başkasının malını satmak caiz değildir. Taksim de aynıdır.
Şayet, haccetmek üzere edilen vasiyette vasi varislerle taksim ederse: Eğer mal vasinin veya
haccetmesi için kendisine verilenin elinde helak olmuşsa kalanın üçte biri ile ölenin yerine
hacceder. Sahibeyn aksi görüştedir.
Menâsik'te belirtilmektedir ki: Eğer ölmüş olan malından bir miktarını hac için ayırsa ve adam
öldükten sonra mal kaybolsa, kalan malın üçte biri ile haccedemez. Çünkü mûsî hac için o malı
tayin etmişti. Mal helâk olunca vasiyet batıl olur.
İ Z A H
«Hakimin terikeyi taksim etmesi... sahihtir.» Çünkü o acizin hakkını gözeticidir. Gaib olanın
hissesini ayırıp kabzetmek de bir çeşit hak gözetmedir. Bu da musâ leh üzerine geçerlidir. Zeylai.
«... Kalanın üçte biri ile hacceder.» Yâni emredenin evinden veya onu götürebilecek yerden
hacceder. İkinci veya üçüncü defa helak olursa da böyledir. Ancak, üçte birden kalanı onu hacca
götürmezse müstesna. O zaman, başkasının yerine haccetmek konusunda geçtiği üzere vasiyet
batıl olur.
«Sahibeyn aksi görüştedir.» Ebû Yûsuf: «Şayet ayrılan mikdarı üçte birin tamamını kaplarsa vasiyet
batıl olur ve vasi onun yerine haccetmez. Üçte birini kaplamazsa üçte birinden kalanı ile, terikenin
tamamının üçte birine kadarı ile onun yerine hacceder.» İmam Muhammed'e göre ise onun yerine
hiçbir şekilde haccetmez. Bunu biz menâsik bahsinde izah etmiştik. Zeylaî.
M E T İ N
Vasinin alacaklılar yokken terikedeki köleyi onlar için satması sahihtir. Çünkü alacaklıların hakkı
kölenin maliyetindedir.
Vasî, satıp, parasını tasadduku kendisine vasiyet edilen köleyi satsa ve yanında parası zâyî
olduktan sonra köleyi birisi hak etse parasını zamin olur. Çünkü akdi yapan odur, sorumluluk da
onadır. Ama verdiğini terikenin tamamından geri alır. İmam Muhammed'e göre ise üçte birinden
alır. Biz diyoruz ki; O kandırılmıştır, dolayısıyla borç olur. Şayet terike helak olur veya kafi
gelmezse, rûcu hakkı yoktur. Mültekâ'da onun, kendilerine tasadduk ettiği kişilerden isteyeceği
ylenir. Çünkü malın menfaatı onlara olmuştur. sorumluluğu da onlaradır.
Vasi terikeden, çocuğa düşeni satsa ve parası elinde helak olsa satılan malda başkası tarafından
istihkak edilse kendisine rücû edilir. Çocukta kendisine düşen payı varislerden ister. Çünkü ona
düşen başkası tarafından istihkak edilince taksim bozulmuş olur.
İ Z A H
«Çünkü onların hakkı kölenin maliyetindedir.» Yâni sûretinde (rakabelerinde) değil. Satış da
maliyeti ibtal etmez. Çünkü satışla maliyet, bedeline geçmiştir. Ticaret yapmasına izin verilmiş olan
köle ise bunun aksinedir. Çünkü mevlânın onu satması caiz değildir. Zira alacaklıların o köleyi
çalıştırıp alacaklarını tahsil hakları vardır. Üzerinde durduğumuz mesele ise böyle değildir.
«Çünkü akdi yapan odur.» Bu, vasî parasını zamin olur, sözünün gerekçesidir.
«O kandırılmıştır». Çünkü ölü ona köleyi satıp parasını tasadduku emredince sanki «bu köle benim
malımdır» demiştir. İnâye.
«Rûcu yoktur.» Yâni varislere de, kendilerine tasadduk eîmişse fakirlere de rûcû edemez. Çünkü
satış ölü için yapılmıştır ve ölenin başka bir borcu olduğundaki gibidir. İnâye.
«Mülteka da.. ilh...» İnâye'de şöyle denilmektedir: «Bu rivayet, Camius-Sağir'in rivâyeti'ne terstir.
Camius-Sağir'in riyetinin illeti şudur: Bu tasarrufun menfaatında asıl, ölüdür. O da sevaptır. Fakir
ise tabidir.»
M E T İ N
Vasi malı, muhalûnileyh daha hayırlı ise yani ikincisi daha zenginse havale edilir. Fakat
muhalünileyhde birincisi gibi ise câiz olmaz. Münye, Yine vasî yetimin malını yabancı birine,
herkesin anlayabileceği bir fiatla satabilir veya satınalabilir. Ama herkesin aldanmayacağı bir fiata
(ucuz olarak) -ki o da fahiş aldanmadır- satamaz. Çünkü onun yetim malındaki velâyeti yetimi
gözetmek içindir. Eğer fahiş bir aldanma ile satarsa bu satış fasittir; müşteri kabzetmek suretiyle
mala mâlik olur. Kuhistânî. Bu; vasî küçük çocuk adına yabancı birisi ile alış veriş yaptığı




zamandadır. Ama eğer kendisi için satınalır veya satarsa, şayet hakim tarafından tayin edilmiş vasi
ise asla caiz olmaz. Çünkü onun vekilidir. Ama babanın seçtiği vasi ise, çocuk açık bir menfaatın
bulunması şartıyla sahihtir. Bu acık menfaatta satmada diğerinin yarısı kadar fazla, satın almada da
yarısı kadar noksan olmasıdır. Sahıbeyne göre bu durumda da mutlak olarak caiz değildir.
İ Z A H
«... Birincisi gibi ise caiz olmaz...» Bu, iki görüşten biridir. Kifâye de:«Kitap ta onun caiz olmadığına
işaret edilmiştir.» denilmektedir. Yani cevazı, havale edilen şahsın daha zengin olması ile
kayıtlanmıştır. Bu alacağın ölünün yaptığı akitle sübutu halindedir. Ama eğer alacak, vasinin yaptığı
bir akitle olmuşsa yetimin hayrına da olsa zararına da olsa havale caizdir. şu kadar var ki eğer onun
için hayırlı ise ittifakla caiz olur. Bûlûğa erdikten sonra bunu bozamaz. Fakat hayrına olmazsa yine
caizdir. Ancak, Ebû Hanife ve Muhammed'e göre vasi yetime karşı sorumludur. Ebû Yûsuf'a göre
ise bu havale caiz değildir. İtkanî. Tahavî şerhinden naklen.
«... Satabilir veya satınalabilir.» Müellif bunu mutlak olarak ifade etmiştir. Dolayısıyle peşine de
müflis de olsa zengin birine olması kaydıyla adet bir vadeye kadar vâdeli olana da şamil olur.
Mesele vesâyâ bahsinin sonunda çeşitli meseleler başlığı altında gelecektir.
Hamiye de şöyle denilmektedir: «Ölünün terikesinden bir şey veresiye sattığı zaman : Eğer vâde
çok fazla olduğu için yetim bundan zarar görürse caiz olmaz.» Remlî.
«Yabancı birine ilh...» Yâni hem ölüye hemde vasiye yabancı olan birine. Eğer kendisine lehine
şahitliği kabul edilmeyen birine veya ölünün varisine satarsa caiz olmaz.
Câmiu'l-Fusûleyn de şöyle denilmektedir: «Müdâribin, lehine şahitliği kabul edilmeyen birisine az
bir indirimle satması caiz değildir. Vasî bunlardan birine sattığında da aynıdır. Ama değer
kıymetiyle satarsa caiz olur. Eğer sıhhati yerinde olan varis hasta olan mûrisine değeri ile satar
veya ondan satın alırsa Ebû Hanife'ye göre caiz olmaz. Az bir aldanma ile olursa ittifakla caiz olmaz.
Çünkü bu, onun için vasiyet gibidir. ölünün vasîsi de, değer fiatıyla varis ile alış veriş yapsa ay
ihtilaf onda da cârîdir.»
BİR UYARI
Hâniyye sahibi de şöyle der: «İki yetimin iki ayrı vasisi olsa, vasilerden birisinin öbür vasiden yetimi
için bir şey satın alması değildir. Çünkü vasilerin tasarrufları, yetimin hayrına olması şartı ile
kayıtlıdır. Bu mesele de, yetimlerden birisinin menfaatı varsa da öbürünün yoktur. Dolayısıyle
vasinin tasarrufu caiz değildir.»
Ben derim ki: Bunun izahı biraz güç. Çünkü vasilerden her biri öbürüne yabancı ve kendisi için
değil, yetimi için satın almıştır. Dolayısıyle yetimin menfaatı şartı aranmaz. Düşünülsün. Ancak bu
satış, gayri menkulle kayıtlanır veya Nafaka ve benzeri bir şeyden başkası için olursa müstesna. (O
zaman müşkül kalmaz.) O durumda da ileride geleceği üzere malın iki misli kıymeti ile satılma
gerekir. Bu izah ile gerekçe de anlaşılmış olur. Benim anladığıma göre maksat budur. En iyisini
Allah bilir.
«Herkesin aldanmıyacağı bir fiata satamaz.» Sahih olan bunun tefsirinde; fiat takdircilerinin takdiri
altına girmeyen» demesi idi. Nitekim Bahr, Minah ve daha başka kitaplarda böyledir.
«Çünkü onun yetimin malındaki velâyeti onu gözetmek içindir.» Aşırı aldanmada ise, az aldanmanın
aksine gözetme yoktur. Çünkü çok aldanmadan sakınmak mümkündür. Zeylaî.
«... Bu satış fâsittir.» Bu iki görüşten ikincisidir. Kınye sahibi bunları nakletmiştir. Birinci görüşe
göre bu satış batıldır. Müşteri kabzetmekle o mala malik olamaz.
«... Müşteri kabzetmek suretiyle mala mâlik olur.» Vasî fahiş aldanma ile sattığını zamin olur mu?
Zahire göre evet . T.
Üstadımız şöyle der: Âlimler demişlerdir ki, eğer mütevelli vakıf malını ecri misilden daha aşağı bir
fiatla kiraya verse, ecri misle varıncaya kadar kiracıya tamamlatır. Nazıra bir sorumluluk yoktur.
Buna göre müşterinin kıymeti tamamlaması ve vasiyet bir şey icabetmemesi gerekir. Hatta bu daha
evlâdır. Çünkü icare menfaatin satılmasıdır. Menfaatde gerçek mal değildir. Biz bunu zaruretten
dolayı caiz gördük. Düşünülsün.
BİR UYARI
Borçlu olan hasta eğer malını değerinden aşağıya satarsa caiz olmaz. ömründen sonra ise, vasisi
satabilir. Bu enteresan bir mesele. Çünkü asıl malik ucuz fiata satamıyacağı halde, halefi
satabiliyor. Bu Camîu'l-Fusûleyn de ifade edilmiştir.




«Eğer kendisi için... veya satarsa» Yâni yetimin malından..
«Çünkü onun vekilidir.» Yâni hâkimin vekilidir. Vekilin yaptığı müvekkilin yaptığı hükümdür. O do
kendi lehine hüküm veremez. T.
«Bu açık menfaat da, satma da değerinin yarısı kadar fazla satın almada da yarısı kadar noksan
olmasıdır.»
Zeylaî şöyle der: «Açık menfaatin tefsiri: Değeri onbeş olanı çocuğa ona satmak çocuğun malından
değeri on olanı da onbeşe satın almaktır.»
Edebu'l-Evsiyâ'da da şöyle denilmektedir: «Mültekâ da, fetvâ bununladır. denilir. Hâniyede de,
İmamı Serahsî, taşınmaz malların dışında yetime hayırlı olanı bununla tefsir etmiştir. Taşınmaz
mallarda ise. bazılarına göre iki kat değerine satın almak ve yarı fiatına satmaktır, denilmiştir.»
Hafızıyye de şöyle denilir: «Eğer (yetime) açık menfaat varsa vasinin onu kendisine satması veya
kendisinden satın olması caizdir. Meselâ değeri dokuz olan ona satmak veya on olanı dokuza satın
almak böyledir.
Beri derim ki: Taşınmaz malda, yetimin hayrına olanı. satmakta iki kat. satın almakta ise yarı fiat
olduğunda ihtilaf yoktur . Çünkü o bir başkasına ancak iki kat fiatına satabilir. Kendisi için bundan
aşağıya nasıl satın alabilir?! Ben taşınmaz malların dışında onda iki aşağı veya fazlayı hayırlılıkta
kâfî görüyorum. Çünkü bu mikdar, insanların tahammül edemiyeceği ölçüde fazla aldanmadır.»
Gerekçeden anlaşıldığına göre bu kabul edilemez.
Edebü'l-Evsiyâ'dakiler özetle böyle Bununla bilindi ki:Vasinin satın almasının sıhhati taşınır mallara
mahsus değildir. Anla.
M E T i N
Babanın, küçük çocuğunun malını değer fiatına ve herkesîn aldanabileceği kadar -yani az- bir
aldatma ile kendisine satması caizdir. Aksi halde caiz olmaz. Bu hüküm taşınır mallardadır.
Taşınmaz mallarla ilgili hüküm ileride gelecektir.
i Z A H
«Babanın satması ilh...» Yabancı birine satması da aynıdır. Aşağıdaki üç suret de aynı hükümdedir.
Bu suretler: Babanın kendisine satması, yabancı birine satması ve vasinin yabancıya satmasıdır. T.
Ben derim ki: Bu hüküm baba, adîl veya duruma gizli olduğundandır. Ama eğer fasık ise, taşınır
malları satması konusunda ileride geleceği üzere iki rivâyet vardır. Satın alma da. satma gibidir.
Câmiu'l-Fusuleyn de şöyle denilir: «Baba küçük çocuğun malını az bir aldatma ile satın alabilir.
Fahiş aldatma ile satın alamaz.»
Yine aynı eserde şöyle denilmektedir: «Eğer baba, malını çocuğuna satarsa mücerred satması ile
onun için kabzetmiş sayılmaz. Dolayısıyle kabz imkanı bulmadan mal helak olursa babanın
hesabına helak olmuştur. Şayet çocuğunun malını kendisi için satın alırsa, hakim, çocuk adına
parayı alıp, babaya geri verinceye kadar parayı vermiş sayılmaz. Satış, çocuğun adına sattım
demesi ile tamam olur. Kabul ettim demesine ihtiyaç yoktur, satın almakta aynıdır. Şayet vasi ise,
her iki halde de (satmak ve almak) kabul ettim demedikçe akit tamam olmaz.
Baba iki çocuğun birinin malını öbürüne satabilir. Vekil ve vasi ise satamaz. Şayet baba bunun için
iki vekil tayin ederse caiz olur. Hakimin böyle bir satış yapıp yapamıyacağı ihtilaflıdır.
Şayet baba malını küçük çocuğuna satması veya ondan satın alması için bir adamı vekil tayin etse,
baba hazır olmadan caiz olmaz.
Hakim yetimin malını satın alamaz ve satamaz. Çünkü hakim için caiz olsa idi onun bir hükmü
olacaktı. Halbuki hakimin kendisi hakkında hüküm vermesi caiz değildir. Yetimin. vasisinden satın
alması veya ona satıpta vasinin kabul etmesi ise bunun aksinedir. Çünkü bu, hakimin tayin ettiği
vasi bile olsa caizdir.» Özetle.
M E T i N
Şayet vasi ölünün kefenini sünnet olan adetden daha fazla sararsa, fazlasını zamin olur. Şayet
benzerlerinin kefeninden daha pahalısını alırsa, kendisi adına satın almış olur. Yetimin malından
verdiğini öder. Velvâliciyye.
Eğer vasi malı, yetime, rüşt çağına erdikten sonra ama rüştü belli olmadan teslim eder ve mal zayi
olursa onu zamin olur. Çünkü onu vermemesi gereken birine vermiştir.




İ Z A H
«Fazlasını zamin olur.» Yâni ölü fazlayı vasiyet edip. fazlanın terikenin üçte birinden çıkması hali
müstesna.
«Kendisi için satın almış olur.» Çünkü o fazlalıkta. hakkı olmayan bir şey yapmıştır. Fazlalık ayrı
olmadığına göre, ölüyü kefenlemekte teberruda bulunmuş olur. Rahmetî.
«Rüştü belli olmadan..» Rüşt: Hacr bahsinde geçtiği üzere malını iyi idare etmesidir. Orada, rüşdün
belli olmasının beyyine ile sabit olduğunu söylemiştik. Şayet rüştü, vakdi gelmeden de olsa belli
olur da vasi malını teslim ederse zamin olmaz. Haniyyede de böyledir.
«... Zâmin olur.» Bu, gerekçeden anlaşıldığına göre sahibeynin görüşüdür. İmamı Azam, yirmibeş
yaşından sonra teslim ettiği takdirde zamin olmayacağını söyler. Çünkü o zaman vasinin malı
teslim yetkisi vardır.
M E T İ N
Vasinin; gaib olan büyük çocuğun taşınır malını satması caizdir. Borç veya helakinden korkulması
durumunda taşınmazı da satabilir. Bunu Azmî zikretti ve Haniye'ye nisbetle ilavede de bulundu.
Ben derim ki: Zeylaî ve Kuhistâni de: Esah olan, taşınmazı satamamasıdır. Çünkü onun helaki
nadirdir. Küçük çocuğun taşınmazını ise kendisine değil başkasına iki kat fiatıyla satabilir. Ay
şekilde çocuğun nafakası, ölünün borcu taşınmazdan başka ifa imkânı olmayan mürsel vasiyet için
veya gelirinin masrafını karşılayamaz olması, harab olmasından veya noksanlaşmasından
korkulması yahut da bir zorbanın elinde olması hallerinde de caizdir. Dürer ve Eşbah. özetle.
Mürsel vasiyet: Mûsâ bihin mikdarı belli olupta, üçte bir dörtte bir gibi bir oranla kayıtlı olmayan
vasiyettir. (Mütercim)
Ben derim ki: Bu, vasi anne veya kardeş tarafından tayin edilen bir vasi olmadığı takdirdedir. Çünkü
bunlar mutlak olarak küçüğün taşınmaz malını satamazlar. Yiyecek ve giyeceğin dışında bir şey
satın almazlar. Ama eğer satıcı baba olur ve halk arasında övülen veya durumu belli olmayan birisi
olursa satması caizdir.
İ Z A H
«Vasinin... satması câizdir.» Meselenin izahı şudur: ölünün borcu ve vasiyeti bulunmaz, vârislerde
yük ve hazır olurlarsa vasi hiçbirşey satamaz. Şayet gaib iseler sadece taşınır malları satabilir.
Şayet varislerin hepsi küçük iseler taşınırları da taşınmazları da satabilir. Bazıları küçük bazıları
yük ise, Ebû Hanife'ye göre yine aynıdır. (taşınırı da taşınmazı da satabilir) Sahibeyne göre ise
taşınmaz da olsa küçüklerin hissesini satar. Büyüklerin hissesini satamaz. Ama büyükler gaib
iseler taşınırları satabilir. Sahibeynin görüşü kıyasının icabıdır ve biz onu benimsiyoruz.
Şayet ölünün borcu olur veya para vasiyet eder ve terikede para bulunmaz. varisler de büyük ve
hazır olurlarsa Ebû Han'rfe'ye göre terikenin hepsini satar. Sahibeyn'e göre ise sadece borç
mikdarı kadarını satar. Gâyetü'l-Beyan'dan özetle. O da Ebu'l-Leys'in Nüketü'l-Vesâya'sından
almıştır.
«Borç veya... halinde taşınmazı satabilir.» Ancak bu ibare, hükmün büyüğün gaip olması hali ile
kayıtlı olduğu izlenimini vermektedir. Ama geçtiği üzereyle değildir.
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Büyük varislerin gâib olmaları ile kayıtlanmıştır. Çünkü onlar hazır
iseler, vasînin terikede asla tasarruf hakkı yoktur. Ancak ölünün borcu veya vasiyeti olur, varisler
bunları kendi mallarından ifaya yanaşmazlarsa müstesna. O takdirde vasi; borç terikenin tümünü
kaplıyorsa malın hepsini, tümünü kaplamıyorsa borca yetecek kadarını satar. Sahibeynin hilafına,
Ebû Hanife'ye göre borç mikdarından fazlasını da satmaya hakkı vardır. Vasiyeti ise terikenin üçte
biri kadarını satarak yerine getirir. Vasiyeti yerine getirmek için, terikeden o mikdar birşey satarsa
ittifakla caiz olur. Fazlasında ise borçtaki ihtilaf burada da geçerlidir.»
Edebûl-Evsıyâ'da: «Sahibeynin görüşleri ile fetva verilir. Hafızıyye, Gunye ve başka kitaplarda da
yledir.» denilmiştir. Bunun aynısı Bezzâziye'de de vardır.
BİR UYARI
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Vasî, yetimin nafakası için evinin muayyen bir parçasını satın alacak
birisini bulursa, şâî bir bölümünü satamaz. Çünkü şâî bir bölümünü satmak kalan kısmı
ayıplandırır.»
«Esah olan, taşınmazı satamamasıdır.ı» Yâni helakinden korkulması durumunda.




«Çünkü o nadirdir.» Yâni taşınmazın helaki nadirdir.
Mi'râc'da şöyle der: «Bazıları vasinin buna malik olmadığını söylerler. Bu esahtır. Çünkü gaibe göre
taşınmaz mal helak olmaz. Hükümler nadir üzerine değil, gaib üzerine bina edilir.»
«Küçük çocuğun taşınmazını satabilir.» Selef ulema küçüğün taşınmazını satabilmesini her hangi
bir kayda tabi tutmamışlardır. Sonraki âlimler ise bunu. haşiyede anılan şartlarla kayıtlamışlardır.
Hâniye ve başka eserlerde böyle denilir.
Zeylaî şöyle der: «Sadruşşehid; sonraki âlimlerin dedikleri ile fetvâ verilir, der.»
Eşbâhtaki; «o, önceki âlimlere göre caiz değildir.» tarzındaki ifade. kalem hatasıdır. Dikkatli ol.
«Kendisine değil...» İbn. Kemâl şöyle demektedir: «Yabancı demeleri, kendisinin satın almasının
caiz olmadığına işaret etmektedir. Çünkü taşınmaz mal, en değerli maldır. Kendisine satın alması
durumundaki töhmet açıktır.»
Bu ifadeden anlaşılıyor ki; eğer, kıymetinin iki katı ile satın alırsa töhmet söz konusu olmaz. Her
halde kayıt ittifakidir. (söz gelişi ylenmiştir.) Hindiye'deki şu ifade de bunu teyid etmektedir:
«Şayet vasi, yetimin taşınmaz malını, -bazılarına göre- kıymetinin iki katı ile kendisine satın alırsa,
caizdir.» Bunu Sâihânî söylemiştir. Bunun benzerini, Edebu'1Evsıyâ'dan nakletmiştik. Hindiye'nin
«bazılarına göre» sözü, cevaz için değil, «iki katı ile satın alması» sözünün kaydıdır. Daha önce
ylediklerimizden böyle anlaşılmaktadır.
«Çocuğun nafakası ilh...» Yâni değer fiatına veya birazçık aldanma ile de olsa. T,
Ben derim ki: Bunu birincisi için delil kılmasından anlaşıldığı üzere, sonrakiler içinde aynısı
ylenebilir.
«ÖIünün borcu ilh...» Yâni, taşınmazı satmadan, karşılığı olmayan borç. Hâniyye. Şu kadar varki,
müftabih olan görüşe göre ancak borç miktarı kadarını satabilir. Vasiyette de durum aynıdır.
«Mürsel vastyet...» Bunun tefsiri. Üçtebir, dörtte bir gibi bir kesjrle kayıtlı olmayan diye geçmişti.
Bu, mesela yüz lira vasiyet ettiği zaman gibidir.
«Harab olmasından... korkulması» Gaib olan büyüğün taşınmaz malını esah olan görüşe göre böyle
bir sebepten dolayı satamıyacağı geçmişti. Ama aynı şey burada söylenemez. Çünkü burada
gözetilecek olan, küçüğün menfaatıdır. Bu yüzden, büyüğün taşınmaz malında yapılması caiz
olmayan bazı şeyler küçüğün taşınmazında yapılabilir. Düşün.
«Yahut da bir zorbanın elinde olması hallerinde...» Vasînin ondan geri alıp, elinde beyyine
olmaması ve zorbanın eskiden elinde olmasına dayanarak geri almasından korkması halinde,
yetimin parasına ihtiyacı olmasa bile vasinin o malı satması caizdir. Haniyye'nin büyü bahsinde
yle denilmektedir.
«Bu vasi anne veya kardeş tarafından tayin edilen bir vasî olmadığındadır.» Yâni, baba, dede ve
hakimin haricinde, diğer akrabalar tarafından tayin edilen vasi olmadığında.
Bu konuda geniş bilgi, bölümün sonunda gelecektir.
«Mutlak olarak». Yâni bu istisnalarda bile şayet (vasi: baba, dede ve hakimden başka birisinin
vasisi olur ve) buna ihtiyaç duyarsa meseleyi hakime götürür. T.
«Satıcı baba olur ve... satması caiz olur.» Çocuk baliğ olduktan sonra bu satışı bozamaz. Çünkü
baba çocuk için tam bir şefkâta sahiptir. Bu duyguya, başka bir duygu karşı gelemez. Dolayısıyla
satış çocuğun menfaatını gözetmek için yapılmıştır. Ama baba kötü birisi olursa o zaman çocuğun
taşınmaz bir malını satamaz. (Satmışsa) çocuk, baliğ olunca akdi bozabilir: Muhtar olan budur. Ama
yle bir baba malı, değerinin iki misline satmışsa müstesna. Çünkü burada bu duyguya başka bir
duygu karşı gelmiştir.
Kötü baba çocuğunun taşınır malını bir rivayete göre satabilir. Parasını emin birine teslim eder. Bir
rivayete göre ise ancak değerinin iki katı ile satarsa caiz olur. Fetvâ bu (ikinci) görüş ile verilir.
Camiu'l-Fusûleyn. Çeşitli meseleler başlığı altında tekrar gelecek.
BİR UYARI
Buradaki sözlerin zahirinden anlaşıldığına göre; babanın, çocuğunun taşınmaz bir malını
satabilmesi, vasî de anılan tecviz edici sebeplere muhtaç değildir. Hamevî, Eşbâh'ın haşiyesinde
vesaya bahsinden şöyle nakletmiştir: «Baba vasi gibidir. Çocuğunun taşınmaz malını ancak anılan
durumlarda satabilir. Nitekim Tanutî böyle fetvâ vermiştir.» Ben, hocalarımızın hocası Molla Ali
Türkmânî'nin mecmasında, Hamevinin anılan ibaresini nakledip sonra şöyle dediğini gördüm: «Bu,




Fûsûl ve başka eserlerdeki mutlak ifadelere aykırıdır. Hanûtî bu fetvasında sahih bir nakle
dayanmamıştır. Ama eğer vasînin satabilmesini caiz kılan şeyler, babanın satması halinde de
mevcut olursa iyi ve faydalıdır. Çünkü ittifakla olan hükmü almak daha uygundur. Üstadımız Şeyh
Muhammed Murad es-Sekâmi buna böyle dedi.»
M E T İ N
Vasi yetimin malı ile kendisi için ticaret yapamaz. Şayet yaparsa kârını tasadduk eder. Yetimin
malında yetim için ticaret yapması ise caizdir. Tamamı Dürer'de dir.
İ Z A H
«Şayet yaparsa kârını tasadduk eder.» Yâni Ebû Hanife ve Muhammed'e göre. Sermâye'yi de öder.
Ebû Yûsuf'a göre ise kâr kendisine ait olur. Hiçbir şey tasadduk etmesi gerekmez. Hâniye.
Yine Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Vasi yetimin malını borç olarak veremez. Şayet verirse zamin
olur. Hakim ise borç verebilir. Sahih olan görüşe göre baba hakim gibi değil, vasi gibidir. Vasî'nin
yetimin malını kendisinin borç olarak alması da caiz değildir. Alırsa üzerine borç olur. imam
Muhammed: Ben, ödeme gücüne sahipse onun borç almasında bir mahzur olmayacağını umarım,
der.»
Câmiu'l-Fusâleyn'de de şöyle denilmiştir:
«Hakim, yetime gelir sağlamak için satın olacak bir şey bulamadığında (yetimin parasını) borç
olarak verebilir. Ama satın alacak bir şey veya parayı çalıştırıp kârından hisse verecek birisini
(mudarib) bulursa veremez.»
Havî ez-Zahidi'de şu sözler yer almıştır: Hakim vasiye; yetim malında ticaret yapmasını ve ortaklık
yapmasını emredebilir. Kâr için muamele yapmamasını (tasarrufta bulunmamasını) ise emredemez.»
Remlî'nin ifade ettiğine göre: Bazı hakimler, önce bir defa tasarruf edildiği zaman bir daha malında
muamele yapmadan (yetim için) kâra hükmediyorlar ve bunda mezhepte sözleri önemsenmeyen
bazı kişilere dayanıyorlar. O hakimler câhillerdir ve hükümleri de diğer dinlerde ribadır, yetimi
gözetme namıyla bazı kötü hayallere dayanmaktadır. Hiç Allah'ın haram kıldığı bir şeyde gözetme
olur mu?!.. Bu, büyük bir delaletten başka birşey değildir.
«(Yetimin malında yetim için ticaret yapması) caizdir.» Bu, vasinin yetimin malı ile ticarete ve onda
tasarrufta bulunmaya zorlanamıyacağını ifade eder. Nuru'l-Ayn bu Mecmâu'l-Fetâvâ'dan naklen
açıkça belirtilmiştir. Birî: «Vasi tasarruftan kaçındığı zaman, Hulâsa'da belirtildiğine göre tasarrufa
zorlanamaz.» der. El-Havî el-Hasîri de Muhammed b. Mukâtil'in şöyle dediğini nakleder: «ölünün
halktan olacağı olsa varisler, bu alacakları çıkarıp tahsil etmesi için vasiyi zorlayamazlar.»
EK:
Küçük çocuğu baba, dede, veya vasi ücretle çalışması için birisine kiralasalar caiz olur. Çünkü
bunların çocuğu terbiye ve geliştirme için karşılıksız olarak çalıştırma hakları vardır. Karşılıkla
olunca öncelikle câiz olur. Şayet vasi, çocuğu kendisi için kiralarsa caiz olur. Ama kendisini
çocuğa kiralarsa caiz olmaz. Babanın, kendisini çocuğa kiralaması ise caizdir. Vasî'nin aksine,
baba borcunu çocuğunun malından ödeyebilir. Her ikisi de kendilerinin borcu karşılığında çocuğun
malını satabilirler ve rehin bırakabilirler.
Baba muhtaçsa, çocuğunun malından ihtiyacı kadarını yiyebilir ve bunu zamin olmaz. Vasî ise
yiyemez. Ama kendisi için bir ücret takdir edilmişse o kadarını yiyebilir.
Bu devirde, vasinin yetimin malını mudarebe yoluyla alması ve onu borç olarak vermesi caiz olmaz.
Ama vermişse bununla hiyanet etmiş sayılmaz ve vasilikten azledilmez.
Vasi. kendisinin yapabileceği her konuda birisini vekil edebilir. Konu ile ilgili meselelerin tümü
Camiu'l-Fusûleyn'in 27. faslında vardır.
M E T İ N
Ben derim ki: Eşbah'ta : «Vasî hiçbir şeyi misli fiatından daha azına satma hakkına malik değildir.
Kölesini falana satması şeklindeki vasiyet bundan müstesnadır.» denilmektedir.
Yine Eşbah'ta ecri misil konusunda şöyle denilmektedir: «Mütevelli. çalışmasının ecri mislini alır.
Çalışmazsa ona ücret yoktur. ölünün vasisine ise sahih görüşe göre ücret yoktur. Bu; hâkim
mütevelliye ücret takdir ettiği takdirdedir. Ama takdir etmemişse mütevelli bir senede çalışsa
kendisine birşey verilmez.» Eşbâh sahibi bunu Kınye'ye nisbet etmiş sonrada bundan aksini
zikretmiştir. Anla. Bu, vakıf bahsinde geçmişti. Hakimin vasisine gelince, eğer onu ücretle




(çalışmak üzere) tayin etmişse caiz olur.
İ Z A H
«Misli fiatından daha azına ilh...» Her halde bu gabni fahişe hamledilir. Zirâ musannıf, vasinin
insanların aldanabileceği kadar bir aldanma ile alıp satabileceğini söylemişti. T.
«Kölesini falana satması şeklindeki vasiyet bundan müstesnadır.» Eşbah'ın ibaresinin tamamı
şöyledir: «...ve musâ leh misli fiatına razı olmazsa fiatı eksiltme hakkı vardır.» Yani malın üçte
birine kadar.
Tethîsu'I-Kübrâ'ya nisbetle Biri şöyle demiştir: «Birisi, câriyesinin, istediği kimseye satılmasını
vasiyet etse bu caizdir ve varisleri cariyeyi istediği adam onu değer fiatına almak istemezse, fiattan
mûsî'nin malının üçte biri kadarı düşürülür. Hâvî de bunun, vasiyet gibi olduğu ilave edilmiştir.»
Ebussuûd da şöyle der: «Bak, eğer cariyenin kıymetinin tamamı, mûsî'nin terikesinin üçte birinden
çıksa, istediği adama parasız olarak verilir mi? Hâvî'nin; bu vasiyet gibidir sözü bunu gerektirir.»
Ben diyorum ki: «Bunu araştırmalı. Çünkü mûsî cariyenin karşılıksız verilmesini değil, satılmasını
vasiyet etti. Satışta da az da olsa bir paranın bulunması gerekir. Bu, her yönden değil fiatını
terikenin üçte birine kadar indirme açısından vasiyettir.»
«Mütevelli çalışmasının ecri mislini alır.» Dolayısıyle eğer vakıf değirmen ise, onun gelirini
kendilerine vakfedilenler alırlar. Mütevelli bir şey alamaz. Hâniyye'de böyle denilmiştir.
Bu hüküm, vakıf bırakanın kendisi için hiçbir şey şart koşmadığı nazır hakkındadır. Nitekim
Eşbah'ta da böyledir. T.
Ben diyorum ki: «Şarihin ecri misli demesi, hakimin onun için daha fazla bir ücret takdir
edemiyeceğine işarettir. Dolayısıyla eğer, adet olduğu üzere hakim mütevelli için on takdir etse,
eğer bu ecri misilden fazla ise, fazlasını iade eder. Bunu Allame Bîrî Eşbah'a yazdığı şerhin kazâ
bahsinde tehkik etmiştir. Oraya müracaat et. Çünkü mühimdir. Fakat vakıf bırakan, mütevelli için bir
şey şart koşmuşsa, ecri misilden fazla bile olsa bunu alabilir. Çünkü bu durumda o kendilerine
vakfedilenlerden olur. Nitekim Bahr'de de böyledir.
«Ölünün vasisine ise sahih görüşe göre ücret yoktur.» Remlî Fetvâsında; bunun peşinden,
Camiu'l-«Fusuleyn'den naklen geçen şu sözleri nakletmiştir: «Vasî muhtaç bile olsa yetimin
malından yiyemez. Kendisi için ücret takdir edilmişse müstesna. O zaman onun kadar yiyebilir.
Ayrıca;Hâniyye ve Bezzâziye'de; Eğer muhtaçsa, istihsanen buna hakkı vardır. denilir.
Bilindiği gibi; bazı konular hariç, istihsan tercih edilir. Bu da kıyasın tercih edildiği konulardan
değildir. (Yani burada istihsanla emel edilir.) Kınye'de Kadıhân'ın nakline karşı gelinmez. Çünkü o
tercih ehlindendir.» denilmektedir. Özetle.
Yine Remlî, Eşbâh üzerine Haşiye'sinde emanet konusunun sonlarında uzun bir izahtan sonra
şöyle der: «Gizli değildir ki, eğer ölünün vasisi vasiyeti ücret almadan yerine getirmekten imtina
ederse. bunu yapmaya zorlanamaz. Çünkü teberruda bulunmuştur ve teberruda bulunan
zorlanamaz. Hakim onun için ücreti misil tayinin uygun görürse buna ne engel var? Bu, yeni fetvâ
verilen bir konudur. Ben defalarca böyle fetvâ verdim.»
Hâmidiyye'de de böyle fetvâ verilmlştır.
Ben derim ki: Hâniyye'nin -Nasir'den naklen- ibaresi şu şekildedir: «Vasî'nin yetimin malından
yemeğe, yetimin ihtiyaçları için gittiğinde hayvanına binmeğe hakkı vardır. Bazıları bunun caiz
olmadığını söylerler ki o kıyastır. İstihsan'a göre ise muhtaçsa, çalıştığı ölçüde iyilikle (haddi
aşmadan) yemesi caizdir.»
Ben diyorum ki: Kâdîhan'ın bu hükmü «Fakir olan iyilikle yesin» âyetine uygun olarak, ihtiyaç ile
kayıtlanması, muhtaç olmayana ücret vermenin caiz oluşuna delalet etmez.
Yeme konusunda daha geniş malumat çeşitli meseleler bölümünde gelecektir.
Burada ölenin, vasiyi kiralaması meselesi anılmamıştır.
Hâniyye'de şöyle denilir: «Birisi bir adamı vasi tayin etse ve vasiyyetini yerine getirmesi için onu
yüz liraya kiralasa: âlimlerin dediklerine göre bu icare olmaz. Çünkü o öldükten sonra vasi olur.
İcarede ölümle batıl olur. Mûsî'nin takdir ettiği ücretde bir bağış olur ve terikenin üçte birinden
verilir.
Birisi birisine: «Benim vasim olursan sana yüz lira var.» dese: Bunun caiz olup olmayacağında
âlimler ihtilaf etmişlerdir.

Nasîr: «İcâre batıldır, kiralanan bir şey alamaz» der. Ebû Seleme ise :«Şart batıl olur. Kiralanan
vasidir ye yüz Iira kendisi içln vasiyet olur.» demiştir. Ebû Câfer ve Ebu'lLeys bunu
benimsemişlerdir.
«Bu ilh...» Yâni hâkim tayin ettiği zaman mütevelli için ecri mislin sübutu. Şayet tayin edilen, ecri
misilden fazla ise, ancak emelinin ecri mislini alır. Ama ecri misil daha fazla ise, tayin ettiğinden
fazlasını alamaz. Çünkü mütevelli buna razı olmuştur. Zâhir olan budur. T.
«Kendisine birşey verilmez.» Çünkü o karşılıksız olarak çalışmıştır. «Sonra bunun muhalifini
zikretmiştir.» Yâni Eşbâh'ta Kınye'den naklen bunun muhalifi zikredilmiştir. Çünkü o: «Kendisi için
hakim şart koşmamışsa da ücreti hak eder» demiştir.
«Anla» Kınye sahibinin iki sözü arasındaki muhalefete veya sonraya bıraktığı için ikinciyi tercih
ettiğine dikkat çekmektir. Hayriyye de Bahır'dan naklen bununla fetvâ verilmiştir. Hayriyye'de
nakledilen ibare şöyledir: «Kayyim, kendisi için ister ücret şart koşulsun. ister şart koşulmasın
çalışmasının ücretini alabilir. çünkü o zahire göre kayyimliği ancak ücret için kabul etmiştir. Bilinen
şey şort koşulmuş gibidir.»
«Bu, vakıf bahsinde geçmişti.» Vakıf bahsinin iki yerindeki ifade : Kendisi için amelinin ecri misli
olduğudur. Sanki bunu kendisi için şart koşulmamış olsa bile «onun için bu vardır» sözünün
itlakından istifade ile söylemiştir. Düşün.
«...Tayin etmişse caizdir.» Eğer bununla, hakimin takdirinden önceki, ameli için olan ücreti
kasdetmişse, caiz olmaz. Çünkü o ise, karşılıksız olarak başlamıştır. Nitekim Hayriyye'de de böyle
denilmiştir.
İ Z A H
Kuhistânî'de Zahire'ye nisbetle belirtildiğine göre: Çocuklardan bir kısmı küçük, bir kısmı büyük
olsalar, daha önce geçtiği gibi vasi küçüklerin hissesini mutlak olarak daha önce geçen tafsilat
dairesinde olmak kaydıyla da büyüklerin hissesini satar.
Kuhistânî'nin Sâdiye'den naklettiğine göre de; vasinin bir taşınmaz malı vefâ yoluyla satması
konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Hidâye sahibi bunu câiz görmüştür. Çünkü bunda ihtiyacını
gidermekle beraber malını elinde tutmak vardır. Zorba korkusu olduğunda, vasiden başkasının da
yetim malında tasarruf hakkı vardır. Fetvâ bu şekildedir. Konunun tamamı, Mültekâ üzerine
yazdığım ta'likta vardır.
İ Z A H
«Daha önce geçtiği gibi ilh...» Yani vasinin herkesin yanılabileceği kadar bir yanılma ile taşınır
mallan satabileceği, istisnâ edilen yerler dışında taşınmazı satamayacağı geçmişti.
«Vefâ yoluyta..» Yâni beyul-vefa ile. Bu satım şekline, bey'u-câiz ve bey'u-tâat da denilir. Bu konuda
bilgi, kefâlet bahsinin başında geçmişti.
Camiu'l-Fusûleyn de şöyle denilir: «Vasi taşınmaz bir malı, beyu'l-vefa yoluyla satabilir.
Satmayacağı da söylenmektedir.»
«Çünkü bunda... malını elinde bırakmak vardır.» Onu rehin yerine tutarak sahih sayılmasına binaen,
mal elde kalmaktadır.
«Konunun tamamı Mültekâ üzerine yazdığım talikte vardır.» Orada şöyle demiştir: Başkasının da
tasarrufunun cevazına işaret olsun diye, tasarruf sadece vasiye hasredilmemiştir. Nitekim. çocuğun
malı üzerine hakimden korktuğu zaman aynı sokaktan birisinin onda tasarrufta bulunması, zarurete
binâen, istihsânen câizdir. Fetvâ böyledir. Bunu Kuhistânî söylemiştir.
M E T İ N
Vasînin, ölü aleyhine borç ikrarında bulunması veya terikeden bir şeyin başka birinin olduğunu
ylemesi caiz olmaz. Ancak ikrar eden, varis olursa sadece kendi hissesinde caiz olur.
İ Z A H
«...Ölü aleyhine borç ikrarında bulunması caiz olmaz.» Çünkü bu, başkası aleyhine ikrardır. Minah.
(Şayet ikrar etmişse) Mukarru'n-leh'in, bir delil getirmedikçe veya yemin etmedikçe onu almaya
hakkı yoktur. Şayet vasî malı mukkarun leh'e teslim etmişse zamin olur. T.
Mukarrun lehin beyyinesi yoksa ve vasi borcu biliyorsa bunun çâresi Hâniyye ve Hulâsa'nın
Nasîr'den naklen söyledikleri şu beyanlarıdır: Terikede altın ve gümüş varsa ondan borç mikdarı
kadarını alacaklıya emanet verilir. Altın veya gümüş yoksa terikeden borç kadarını alacaklıya satar.


Sonra alacaklı bunu inkâr eder ve kısas olur.
Orada belirtildiğine göre: Mûde' ile müşteri ikrar halinde yemin ederler. Bu çare ancak hâkimin,
onlara hasıl üzerine yemin ettirmesi ile tamam olur.
Edebu'l-Evsiya da Hasi'den naklen : «Fetva böyledir» denilmektedir.
Haniyyede'de şöyle denilmiştir: «Vasinin yanında adil birisi ölünün şu adama bin lira borcu
olduğuna şahitlik etse: Ebû Süleyman'dan nakledildiğine göre, vasî adamdan korkmazsa o parayı
verebilir. Ebû Süleyman'a : «Eğer borç muayyen bir cariye ise ve vasi ölünün ona gasbettiğini
bilirse hüküm nedir?» diye soruldu. «Sahibine verir. Vermezse gasıp zamin olur.» dedi.
İki zarardan daha hafifini irtikab etmiş olmak için varislere zamin olur. Çünkü eğer vermezse yine
zamin olur. Ayrıca bir de günahkar olur. Sahibine vermesi durumunda ise, varislere zamin olmaktan
başka bir sorumluluk yoktur. Düşün.
«Sadece kendi hissesinde caiz olur» Yâni hissesindeki ikrarı sahihtir ve ikrar ettiğinin tamamı
kendi hissesinden alınır. Anla. Terikenin üçte birinin vasiyet olduğunu ikrarı ise böyle değildir.
Çünkü bu sadece hissenin üçte birinde geçerlidir. Nitekim bu, hastalık halinde köle âzâdı bahsinin
baş tarafında geçmişti. Orada borcunda böyle olduğu, sadece borçtan kendi hissesine düşen
kadarını ödemesi gerektiği ylenmişti. Musannıf'ın ikrar bahsinde istisna bölümünün başlarında
belirttiğine göre Ebu'l-Leys bu ikinci görüşü tercih etmiştir.
BİR MESELE :
ölünün terikenin tamamını kaplamayan borcu olsa ve (borç ödenmeden) miras bölüşülse sonra da
alacaklı gelse; varislerin her birinden hissesine düşen borcu alır. Bu, hakimin yanında alacağının
tamamını hepsinden aldığı takdirdedir. Ama varislerden birisini bulursa ondan,elindekinin tamamını
alır. Câmiu'l-Fusûleyn.
M E T İ N
Vasi bir malın başka birine ait olduğunu ikrar etse, sonra da onun küçük çocuğun olduğunu iddia
etse, dinlenmez.
Çocuğun malında, babanın vasisi dedesinden daha çok hak sahibidir. Babanın vasisi yoksa dede
gelir. Nitekim bu Münye'de Hacr bahsinde belirtilmiştir.
Dedenin, borcu ödemek ve vasiyeti yerine getirmek için çocuğun taşınır ve taşınmaz malları
satma hakkı yoktur. Vasinin ise buna hakkı vardır. Allah en iyisini bilir.
İ Z A H
«... Bir malın başkasına ait olduğunu ikrar etse...» Yâni Edebü'l-Evsıyâ'da belirtildiği üzere elindeki
bir malı ikrar etse. Bu hüküm, o mal terikeden olmadığı takdirde böyledir. Ama eğer terikeden ise
ikrarı caiz olmaz Şarihin az önce geçen «Vasînin ölü aleyhine bir borç ikrar etmesi ve terikeden bir
şeyin birisine ait olduğunu söylemesi caiz olmaz» sözü buna delalet etmektedir.
«... Dinlenmez.» Çünkü sözü çelişkilidir. Zira onun ikrarı her ne kadar başkası aleyhine geçerli
değilse de kendi aleyhine geçerlidir. Hatta eğer bir gün o mala mâlik olursa, onu mukkarrun leh'e
vermesi emredilir. T.
«Çocuğun malında, babasının vasisi dedesinden daha çok hak sahibidir.» Çocuğun malında
vesâyet: Sırayla babaya, babanın vasisine, onun vasisinin vasisine ilh... aittir. Eğer baba vasi tayin
etmeden ölürse velâyet babanın babasına geçer. Sonra onun vasîsi sonrada vasînin vasîsinedir.
Bunlarda yoksa hakim ve hakimin tayin ettiği vasiye geçer. Birisi, küçük ve büyük çocukları olduğu
halde bir adamı vasi tayin etse ve oğullardân birisi ölüp küçük bir çocuk bıraksa, dedenin vasisi
hepsinin vasisidir. Babasının taşınır malını satması caiz olduğu gibi çocuğun taşınırını satması da
sahih olur. Öğrenilsin.
Kardeşin, annenin, amcanın ve diğer akrabaların asilerine gelince: İsbicâbî şerhinde beyan
edildiğine göre, kendisinden önce gelen biri yoksa borcu ve vasiyeti için ölünün malını satma
hakkına sahiptirler. Küçüklerin taşınmaz mallarını ise satamazlar. Çünkü onların malı korumaktan
başka bir hak ve görevleri yoktur. Bunların, ticaret için bir şey satın almaya ve çocuğun mûsîleri
cihetinden maliki olduğu malda tasarrufa da haklar; yoktur. Çünkü onlar ona göre yabancıdırlar.
Herhalde doğrusu: "Musilerinden başka cihetinden» olmalı idi. Gerekçe buna delalet etmektedir.
Ayrıca peşindeki: «Evet, onların çocuk için zaruri olan yiyecek veya giyecek maddelerini
satınalmaya, yetimin mûsî cihetinden varis olduğu taşınır mallarım satmaya hakları vardır.» sözü de
buna delalet eder.


Evet, bu vasilerin çocuk için zaruri olan yiyecek ve giyecek maddelerini satın almaya, yetimin musî
cihetinden vâris olduğu taşınır mallarını satmaya hakları vardır. Çünkü bu malı korumadır. Zira
parayı korumak malı korumaktan daha kolaydır. Edebu'l-Evsiyâ ve başka kitaplar.
Camiu'l-Fusuleyn'de şöyle denilmektedir: «Bu konuda asıl şudur: Vasilerin zayıf olanı hallerin
kuvvetlisinde, hallerin zayıfında vasîlerin kuvvetlisi babanın, dedenin ve hakimin vasisidir. Hallerin
zayıfı da varislerin büyüklük halidir. Buna göre, varislerin yük olmaları halinde varis gaib iken
babanın vasisi gibidir. Demekki anne (ve benzerleri)nin vasisi, varisler büyük olupda hazır
olmadıklarında babanın vasisinin yapabileceği gibi, küçüğün taşınmaz malını satabilir.
Vasilerin zayıf olanının hallerin zayıf olanındaki hükmü nedir? Bak. Düşün.
«...Hacr bahsinde belirtilmiştir.» Me'zun bahsinde deseydi daha iyi idi. T.
«Dedenin... çocuğun taşınır ve taşınmaz mallarını satma hakkı yoktur.» Hâniyye'de şöyle
denilmektedir: «Ebû Hanife vasî ile. ölenin babasını ayrı mütâlaa etti. Ölünün vasîsi, borcu ödemek
ve vasîyeti yerine getirmek için terikeyi satabilir. Ölenin babası ise ölünün borcunu değil de,
sadece çocukların borcunu ödemek için terikeyi satabilir.»
Şemsu'l-Eimme el-Hulvanî şöyle demiştir:
«Bu, Hassaftan öğrenilen bir faidedir. Muhammed ise, babayı, dedenln yerlne kaim kılmıştır.
Hassâf'ın sözü ile fetvâ verilir.»
Camiu'l-Fusuleyn de şunları görmekteyiz: «Dede taşınır malları alıp satabilir. Ama o, borç veya
vasiyet için terikeyi satarsa caiz olmaz. Babanın vasisi ise yle değildir.»
«Vasi ise bunun aksinedir.» Yâni, Edebü'l-Evsıyâ'da belirtildiğine göre, babanın vasîsi. Bunun
zahirine göre : Dedenin vasîsi de dede gibidir. Dolayısıyle buna evleviyetle hakkı yoktur. Tahtâvî
şöyle der: «Alacaklılar meselelerini hâkime götürürler. O da, onlar için, alacakları kadarını satar.
Musâ leh'ler içinde hüküm aynıdır. Allah en iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...