VASİ YANİ VASİYETİ EDA İLE GÖREVLENDİRİLEN KİŞİYE AİT HÜKÜMLER
İKİNCİ BÖLÜM
M
E T i N
Vasilerden birisi ölür ve hayatta olan vasiyi veya başka birisini vasi tayin ederse eskisinin terikede
tek
başına tasarruf yetkisi vardır.
Hâkimin vasi tayin etmesine ihtiyaç yoktur. Ama vasi tayin
etmişse,
hakim hayattaki vasinin yanına başka birisini daha tayin eder. Dürer.
Eşbâh'ta
şöyle denilmektedir: «Vasilerden birisi ölse hakim öbürünü onun yerine ikame eder veya
hayatta kalanın yanına başkasını tayin eder, ölünün malının üçte birini
istedikleri yere tasadduk
etmeleri
için ikisini vasi seçmesi müstesna vasiyet batıl olmaz.» Meselenin tamamı
Şerhu'l-Vehbâniyye'dedir. Bu konuda Ebû Yûsuf'un ihtilafının olup olmadığı
konusunda iki görüş
vardır.
Ebû Yusuf'tan, Vasî değilde Muşrifin
tek başına tasarrufta
bulunabileceğîni söylediği rivayet
edilmiştir.
Bunu, Mülteka üzerine yazdığım
ta'likte araştırdım. İleride gelecektir.
İ
Z A H
«Eskisnin terikede tek başına tasarruf yetkisi vardır.» Bu, hayatta olan
vasiye vasiyet ettiğinde
doğru
olur. Ama başka birisine vasiyet etmişse ikisinin birlikte hareket etmeleri gerekir. Bunun
benzeri
Azmiyye'de de vardır.
Hidâye'de şöyle denilmektedir: «ölünün vasilerinden ölen, hayatta kalanı
vasi yaparsa zahiri
rivayete göre; onun tek başına tasarrufta bulunma yetkisi vardır. Sanki o, başka birisini vasi tayin
etmiş
gibi olur. Hâkimin yeni bir vasi tayin etmesine gerek yoktur. Çünkü ölünün görüşü, halefi
olan
vasinin
görüşü ile hükmen bakidir. Ebû
Hanife'den, tek başına tasarrufta bulunamıyacağı da rivayet
edilmiştir.
Çünkü mûsî, hayatta kalan vasinin
tek başına tasarrufta bulunmasına
razı olmamıştır.
Ölen
vasinin başka birisini vasi yapması
ise böyle değildir. Çünkü onun tasarrufu ikincinin görüşü
ile
birlikte geçerli olur. ölenin razı olduğu tasarrufa benzer.»
«Ama vasi tayin etmemişse hakim hayattaki vasinin yanına bir başkasını dahi tayin eder.» Bu,
İmamı
Âzam ve Muhammed'e göre açıktır. Çünkü vâsîlerden hayatta kalan, tek başına tasarruftan
acizdir.
Hakim. ölen vasinin aczi esnasında, ölüyü gözetmek için diğer bir vasî tayin eder. Ebû
Yûsuf'a
göre ise: Her ne kadar vasilerden hayatta olanı tasarrufa
muktedir ise de, musî,
haklarındaki tasarrufta kendisine iki vasinin halef olmasını istemiştir. Bunun gerçekleştirilmesi de
öncekinin
(ölenin) yerine başka bir vasi
tayini ile mümkündür. Zeylaî ve Hidâye. Bu. Ebû Yusuf'un
burada
muhalefet etmediğini gösterir.
Velvâliciyye'de ise muhalefetin olduğu söylenmiştir. Şarihin
söyleyeceği gibi bunlar iki
görüştür.
BİR
UYARI
Vasilerden birisinin delirmesi veya azlini gerektiren bir şeyin meydana gelmesi de ölüm gibidir.
Hâkim
onun yerine bir emin seçer. Hakim
yetkiyi vasilerden ikincisine devredemez. Bunda ihtilaf
yoktur.
Miraç. Velvâliciyye'de ise şöyle denilmektedir: «Bu ihtilafa göre; vasilerden birtek fasık olsa
hakim
öbür vasiyi tek başına tasarrufta bulunmak üzere serbest bırakır veya yanına başka bir vasi
atar.»
Düşün. Yine Velvâliciyye'de: «İki kişiyi vasi tayin etse ve vasilerin birisinden önce ölse,
yahutta
vasilerden birisi mûsiden önce
ölse sonra da öbürü vasiliği kabul etse Ebû Hanife ve
Muhammed'e
göre kabul eden yalnız başına
tasarrufta bulunamaz. Ebû Yûsuf'a
göre ise
bulunabilir.
«Hakim
öbürünü onun yerine ikame eder. Bu,
az önce zikredilen gerekçenin icabına terstir.
«...
Tasadduk etmeleri için ikisini vâsî seçmesi müstesnâ...» Bu, sadakanın verileceği yeri tayin
etmediği
zaman olur. Şayet tayin ederse batıl olmaz.
Velvâliciye'de
şöyle denilmektedir: «Bir şahıs iki kişiyi vâsî tayin etse ve onlara malımın üçte
birini
dilediğiniz
yere sarfedin, dese, sonrada
vasilerden birisi ölse vasiyet batıl olur ve vasiyet edilen mal
varislere
döner. Çünkü mûsî bunu, ikisinin
dilemesine bağlamıştır. Bu da ölümden sonra tasavvur
edilemez.
Ama eğer malımın üçte birini
fakirlere bağışladım derse vasiler istedikleri fakirlere
verirler.
Birisi ölürse hakim başka bir vasi tayin
eder.»
Zahiriyye'de buna; «Hakim isterse hayatta kalan vasîye, tek başına ver der.» sözü ilave edilmiştir.
«Bu
konuda Ebû Yûsuf'un ihtilafının olup olmadığı konusunda iki görüş vardır.» Yâni vasilerden
birisi
ölüpde, başka birini vasi seçmediğinde.
Kuhistani
şöyle der: «Vasilerden birisi ölürse, yerine başka birisini tayin gerekir. Çünkü hayatta
kalan,
tasarruftan acizdir. Âlimlerimiz
arasındaki ihtilaf burada caridir. ÂIimlerden bazılarına göre
ise
bunda ittifak vardır. Ebû Yûsuf: Çünkü bu hal mûsînin, vasilerden her birinin. diğerini kontrol
etmesi
maksadını tahsildir.»
Ben
derim ki: Müctebâ'da : «Vasiyye bir müşrif verir. Vâsi olmadan tasarrufta bulunamaz. Müşrif
tasarrufta
bulunamaz diyende olmuştur» denilmiştir.
«İleride
gelecektir.» Yâni. çeşitli meseleler bahsinde gelecektir. Orada gelecek olan Müctebâ'nın
ibaresidir.
BİR
UYARI
Müşrif,
nazırdır. Hindiyye'de: «Malı elinde tutmaya vasi daha lâyık. tır.
Müşrif, vasi olmaz. Onun
müşrif
oluşunun tesiri bilgisi olmadan
vasinin tasarrufunun caiz
olmayışıdır.» denilmektedir.
Hâsî'den
nakille Edebü'l-Evsiyâ'da
belirtildiğine göre bu, müftabihtir. Hâmidiyye. Bir görüşe göre
ise,
müşrif vasi olur. İki vasiden
birisinin tek başına tasarrufta bulunamıyacağı konularda, vasi ve
müşrifte
tek başına tasarrufta bulunamazlar.
Kâdihan,
önce bu görüşü vermiştir. Adeti üzerine bu ona itimad ettiğini gösterir.
Zevâhiru'l-Cevâhir'de de böyle
denilmîştir.
BİR
MESELE :
Birisi,
birini vasi tayin etse ve falan adamın görüşü ile hareket etmesini emretse, o vasidir ve
öbürünün
görüşü olmadan amel eder. Ama eğer,
ancak onun görüşü ile amel et demişse, ikisi de
vasidir.
Çünkü bu şıklardan birincisi istişare ikincisi nehy'dir. Velvâliciyye. Hanîyye'de onun daha
uygun olduğu
belirtilmiştir.
EK:
Malın
muhafazada vasiler ihtilaf
etseler: Eğer mal taksim edilebilir cinstense yarı yarıya korurlar.
Taksim
edilemezse ya münavebeli olarak
korurlar yahut da birisine emanet
bırakırlar. Çünkü
vâsîlerin
buna hakkı
vardır.
M
E T İ N
Vasinin
vasisi, -ister kendi malında ister mûsînin malında vasi tayin etsin Vikaye- her
iki terikede de
vasidir.
Şâfiî ise buna
muhaliftir.
Vasînin,
hazır olmayan büyük varislere veya küçük varislere niyabeten, terikenin üçte birisi
kendisine
vasiyet edilen musâ leh'le yaptığı taksim sahihtir. Onunla varislerin hissesi zayi olmuşsa
musâ
leh'ten birşey talep edemezler.
Çünkü vasinin o zamanki taksimi sahihtir. Ama ister hazır
olsunlar
ister gaib, musâ leh'ler adına onların izni olmadan, varislerle yapacağı taksim ise sahih
olmaz.
Buna göre. musâ leh, hakkı zayi olmuşsa. alacağı üçte birinden kalanını ister. Çünkü o, vasî
ile
ortak gibidir. Eksik olan miktarı vasiden alamaz zira o emindir.
İ
Z A H
«Vasinin
vasisi ilh...» Câmiu'l-Fusûleyn de belirtildiği üzere vasinin vasisi uzakta olsa. Yani ikinci
vaside
bir vasi tayin etse, o da bir vasi tayin etse ilh...
«İster
kendi malında ister mûsî'nin malında vasi tayin etsin ilh...» Mülteka'daki şu sözler de buna
uygun düşmektedir:
«Vasinin
vasisi iki terikede de vasidir. Aynı şekilde. sahibeynin hilafına terikelerden birısınde vasi
tayin etse yine aynıdır.»
Remli
ise şöyle der: «Mesele dört şıkta incelenir: Çünkü o (vasî) .
Bu
şıklar; aşağıdaki: 1.2 ve a.b.c, şıklarıdır (Mütercim).
1
- Sözünü açıklamadan «seni kendimden sonra vasi bıraktım veya seni vasi bıraktım yada benzeri
bir
şey söyler,
2
- Sözünü açıklar ve. a- seni
terikemde, b- mûsî'nin terikesinde, c- her iki terikede vasi tayin ettim
der.
Vasi
sözü kapalı söylemişse yahutta onun
iki terikede de vasi olduğunu beyan etmişse, Şâfiî ve
Züfer'in
hilafına her iki terikede de vasidir. Şayet, benim terikemde
vasinin demişse, hükmün de
Ebû
Hanife'den iki rivayet vardır. Zahiri rivayete göre, her ikisinde de vasi olur. Çünkü, ihtiyar da
açıkça belirtildiği üzere mûsî'nin terikesi onun (ilk vasinin) terikesidir. Sahîbeyn'den de iki rivayet
vardır.
Bunların ezhar olanına göre ise
ikinci vasi sadece birinci vasinin terikesinde vasidir. Eğer
mûsî'nin
terikesinde vasinin demişse bütün imamlara göre birinci mûsînin vasîsi olur.
Tattarhaniyye'de Şerhu't-Tahâvî'den naklen böyle denilmekte, İhtiyar'ın gerekçesi de buna işaret
etmektedir.
Çünkü iki vasinin terikesi; mûsînin terikesi değildir. Benim terikemde.. demesi ise böyle
değildir.
Çünkü mûsî'nin terikesi onunda terikesidir. Dolayısıyle benim terikem sözü onu da içine
alır.
Bu izahın kıymetini bil. Çünkü başka yerde
bulamazsın.»
Şârihin
söylediğini, bu son sûretin dışındaki suretlere tahsis etmek mümkündür.
Düşün.
«...
Yaptığı taksim sahihtir.» Bunun
tasavvuru şöyledir: Birisini kendisini vasî tayin eden bir adam
malının
üçte birini bir başkasına vasiyet etse, kendisinin de küçük ya da gaib olan büyük varisleri
bulunsa
ve vasi varisler adına musâ leh ile terikeyi taksim edip, üçte birini musâ leh'e verse üçte
ikisini
de varisler için tutsa taksim geçerlidir. Aksi ise -Musâ leh adına varislerle taksim etmesi- caiz
değildir.
Çünkü varisler ve vasi her ikisi de
ölünün halefidirler. Dolayısıyle vasinin onların yerine
geçip
onlar adına hasım olması caizdir. Musâ leh ise hiçbir yönden ölü"un halefi değildir.
Onunla
vasi
arasında hiçbir münasebet yokturki,
taksimin geçerliliği için yerine kaim olup onun adına
hasım
olabilsin. Tamamı İnâyededir.
İmam
Mahbûbi Şeyhu'l-İslâm'ın Mebsût'undan naklen şöyle demektedir: «Birincisinde, çocuklar
küçük
iseler, hem taşınır hemde taşınmaz mallardaki taksim caizdir. Küçük değilseler sadece
taşınır
mallarda caizdir. İkincisinde ise hepsinde batıldır. Kifâye, Mi'rac ve
başkalarında da böyle
denilmektedir. Zeylaî de bunu benimsemiştir. İnaye'de : taşınır mallarla taşınmazların arasındaki
fark,
varisler küçük iseler her ikisini de satabilir. Büyükseler taşınmazları satamaz. taşınırları
satabilir.
Taksim de böyledir. Çünkü o da bir
çeşit satımdır. denilmektedir.»
Ben
derim ki: Bu zikredilen, terikede borç olmadığı takdirdedir. Eğer borç varsa taşınmazları da
satabilir.
Nitekim ileride gelecektir. Sonra, şu da bilinmeliki buradaki taksimden maksat. küçüklerin
hissesini diğerinden ayırmaktır. Küçüklerin hisselerini birbirlerinden ayırması ise caiz değildir.
Konunun
tamamı vesaya bahsinin sonunda
çeşitli meseleler başlığı altında gelecektir.
«Hazır
olmayan ilh...» Yâni üç günlük veya daha fazla mesafede ise Kuhistâni.
«Alacağı üçtebirden kalanı ister..» Yâni eğer mal mevcutsa varislerden ister. Şayet varislerin elinde
helak
olmuşsa isterse kabzettiklerinin üçte biri kadarını varislere, isterse vasiye tazmin ettirir.
Çünkü
vasi malı çocuklara teslim etmekle, çocuklarda kabzetmekle mütecavizdirler. Dolayısıyle
musâ
leh hangisinden isterse tazmin ettirir.
Zeylai.
Bu;
taksim, hakimin emri olmadan yapıldığı takdirdedir. Ama
hakimin emri ile yapılmışsa caizdir
ve
musâ
leh'in birşey isteme hakkı yoktur.
Miskin.
«O,
vasî ile ortak gibidir ilh...»
Yani varislere ortak gibidir. Dolayısıyle müşterek maldan helâk olan,
şirket
malından helâk olur. Kalan da şirkete kalır. Zeylai.
«Zira
o emindir.» Yâni onun malı
koruma hakkı vardır.
Zeylaî.
M
E T İ N
Hakimin
terikeyi taksim etmesi ve gaipse musâ leh'in hissesini alması sahihtir. Şayet mal hakimin
veya emininin elinde helak olursa, musâ leh bir şey isteyemez. Bu. ölçü ve tartı ile alınıp satılan
malardadır.
Çünkü bir ifrazdır. Başka mallarda ise caiz değildir. Çünkü o zaman, satım akdi gibi.
mübadele
olur. Başkasının malını satmak caiz değildir. Taksim de aynıdır.
Şayet,
haccetmek üzere edilen vasiyette vasi varislerle taksim ederse: Eğer mal vasinin veya
haccetmesi için kendisine verilenin elinde helak olmuşsa kalanın üçte biri ile ölenin yerine
hacceder. Sahibeyn aksi
görüştedir.
Menâsik'te
belirtilmektedir ki: Eğer ölmüş olan malından bir miktarını hac için ayırsa ve adam
öldükten
sonra mal kaybolsa, kalan malın
üçte biri ile haccedemez. Çünkü mûsî hac için o malı
tayin etmişti. Mal helâk olunca vasiyet batıl
olur.
İ
Z A H
«Hakimin
terikeyi taksim etmesi... sahihtir.» Çünkü o acizin hakkını gözeticidir. Gaib olanın
hissesini ayırıp kabzetmek de bir çeşit hak gözetmedir. Bu da musâ leh üzerine geçerlidir. Zeylai.
«...
Kalanın üçte biri ile hacceder.» Yâni emredenin evinden veya onu götürebilecek yerden
hacceder. İkinci veya üçüncü defa helak olursa da böyledir. Ancak, üçte birden kalanı onu hacca
götürmezse
müstesna. O zaman, başkasının yerine haccetmek konusunda geçtiği üzere vasiyet
batıl
olur.
«Sahibeyn
aksi görüştedir.» Ebû Yûsuf: «Şayet
ayrılan mikdarı üçte birin tamamını kaplarsa vasiyet
batıl
olur ve vasi onun yerine haccetmez. Üçte birini kaplamazsa üçte birinden kalanı ile, terikenin
tamamının
üçte birine kadarı ile onun yerine hacceder.» İmam Muhammed'e göre ise onun yerine
hiçbir
şekilde haccetmez. Bunu biz menâsik bahsinde izah etmiştik. Zeylaî.
M
E T İ N
Vasinin
alacaklılar yokken terikedeki köleyi onlar için satması sahihtir. Çünkü alacaklıların hakkı
kölenin
maliyetindedir.
Vasî,
satıp, parasını tasadduku kendisine vasiyet edilen köleyi satsa ve yanında parası zâyî
olduktan
sonra köleyi birisi hak etse parasını zamin olur. Çünkü akdi yapan odur, sorumluluk da
onadır.
Ama verdiğini terikenin tamamından geri alır. İmam Muhammed'e göre ise üçte birinden
alır.
Biz diyoruz ki; O kandırılmıştır,
dolayısıyla borç olur. Şayet terike helak olur veya kafi
gelmezse, rûcu hakkı yoktur. Mültekâ'da onun,
kendilerine tasadduk ettiği kişilerden isteyeceği
söylenir. Çünkü malın menfaatı onlara olmuştur. sorumluluğu da onlaradır.
Vasi
terikeden, çocuğa düşeni satsa ve parası elinde helak olsa satılan malda başkası tarafından
istihkak
edilse kendisine rücû edilir. Çocukta kendisine düşen payı varislerden ister. Çünkü ona
düşen
başkası tarafından istihkak edilince taksim bozulmuş olur.
İ
Z A H
«Çünkü
onların hakkı kölenin maliyetindedir.» Yâni sûretinde (rakabelerinde) değil. Satış da
maliyeti
ibtal etmez. Çünkü satışla maliyet,
bedeline geçmiştir. Ticaret
yapmasına izin verilmiş olan
köle
ise bunun aksinedir. Çünkü mevlânın onu satması caiz değildir. Zira alacaklıların o köleyi
çalıştırıp
alacaklarını tahsil hakları vardır. Üzerinde durduğumuz mesele ise böyle
değildir.
«Çünkü
akdi yapan odur.» Bu, vasî parasını zamin olur, sözünün gerekçesidir.
«O
kandırılmıştır». Çünkü ölü ona köleyi satıp parasını tasadduku emredince sanki «bu köle benim
malımdır»
demiştir.
İnâye.
«Rûcu
yoktur.» Yâni varislere de, kendilerine tasadduk eîmişse fakirlere de rûcû edemez. Çünkü
satış
ölü için yapılmıştır ve ölenin başka bir borcu olduğundaki gibidir. İnâye.
«Mülteka
da.. ilh...» İnâye'de şöyle
denilmektedir: «Bu rivayet, Camius-Sağir'in rivâyeti'ne terstir.
Camius-Sağir'in
rivâyetinin illeti şudur: Bu tasarrufun menfaatında asıl, ölüdür. O da sevaptır. Fakir
ise
tabidir.»
M
E T İ N
Vasi
malı, muhalûnileyh daha hayırlı ise yani ikincisi daha zenginse havale edilir. Fakat
muhalünileyhde
birincisi gibi ise câiz olmaz. Münye, Yine vasî yetimin malını yabancı birine,
herkesin
anlayabileceği bir fiatla satabilir veya satınalabilir. Ama herkesin aldanmayacağı bir fiata
(ucuz
olarak) -ki o da fahiş aldanmadır- satamaz. Çünkü onun yetim malındaki
velâyeti yetimi
gözetmek
içindir. Eğer fahiş bir aldanma ile satarsa bu satış fasittir; müşteri kabzetmek suretiyle
mala
mâlik olur. Kuhistânî. Bu; vasî küçük çocuk adına yabancı birisi ile alış veriş yaptığı
zamandadır.
Ama eğer kendisi için satınalır veya
satarsa, şayet hakim tarafından tayin edilmiş vasi
ise
asla caiz olmaz. Çünkü onun vekilidir. Ama babanın seçtiği vasi ise, çocuk açık bir menfaatın
bulunması
şartıyla sahihtir. Bu acık menfaatta
satmada diğerinin yarısı kadar
fazla, satın almada da
yarısı
kadar noksan olmasıdır. Sahıbeyne göre bu durumda da mutlak olarak caiz değildir.
İ
Z A H
«...
Birincisi gibi ise caiz olmaz...» Bu, iki görüşten biridir. Kifâye de:«Kitap ta onun caiz
olmadığına
işaret
edilmiştir.» denilmektedir. Yani cevazı, havale edilen şahsın daha zengin olması ile
kayıtlanmıştır.
Bu alacağın ölünün yaptığı akitle sübutu halindedir. Ama eğer alacak, vasinin yaptığı
bir
akitle olmuşsa yetimin hayrına da olsa zararına da olsa havale caizdir. şu kadar var ki eğer onun
için
hayırlı ise ittifakla caiz olur.
Bûlûğa erdikten sonra bunu
bozamaz. Fakat hayrına olmazsa yine
caizdir.
Ancak, Ebû Hanife ve Muhammed'e göre vasi yetime karşı sorumludur. Ebû Yûsuf'a göre
ise
bu havale caiz değildir. İtkanî. Tahavî şerhinden naklen.
«...
Satabilir veya satınalabilir.» Müellif bunu mutlak olarak ifade etmiştir. Dolayısıyle peşine de
müflis
de olsa zengin birine olması kaydıyla adet bir vadeye kadar vâdeli olana da
şamil olur.
Mesele
vesâyâ bahsinin sonunda çeşitli
meseleler başlığı altında gelecektir.
Hamiye de şöyle denilmektedir: «Ölünün terikesinden bir şey veresiye sattığı zaman : Eğer vâde
çok
fazla olduğu için yetim bundan zarar görürse caiz olmaz.» Remlî.
«Yabancı
birine ilh...» Yâni hem ölüye hemde
vasiye yabancı olan birine. Eğer
kendisine lehine
şahitliği
kabul edilmeyen birine veya ölünün varisine satarsa caiz olmaz.
Câmiu'l-Fusûleyn
de şöyle denilmektedir: «Müdâribin, lehine şahitliği kabul edilmeyen birisine az
bir
indirimle satması caiz değildir. Vasî bunlardan birine sattığında da aynıdır. Ama değer
kıymetiyle satarsa caiz olur. Eğer sıhhati yerinde olan varis hasta
olan mûrisine değeri ile satar
veya ondan satın alırsa Ebû Hanife'ye göre caiz olmaz. Az bir aldanma ile olursa ittifakla caiz olmaz.
Çünkü
bu, onun için vasiyet gibidir.
ölünün vasîsi de, değer fiatıyla
varis ile alış veriş yapsa aynı
ihtilaf
onda da cârîdir.»
BİR
UYARI
Hâniyye sahibi de şöyle der: «İki yetimin iki ayrı vasisi olsa, vasilerden birisinin öbür vasiden yetimi
için
bir şey satın alması değildir. Çünkü
vasilerin tasarrufları, yetimin
hayrına olması şartı ile
kayıtlıdır.
Bu mesele de, yetimlerden birisinin menfaatı varsa da öbürünün yoktur. Dolayısıyle
vasinin
tasarrufu caiz değildir.»
Ben
derim ki: Bunun izahı biraz güç. Çünkü vasilerden her biri öbürüne yabancı
ve kendisi için
değil,
yetimi için satın almıştır.
Dolayısıyle yetimin menfaatı şartı
aranmaz. Düşünülsün. Ancak bu
satış,
gayri menkulle kayıtlanır veya Nafaka ve benzeri bir şeyden başkası için olursa müstesna. (O
zaman
müşkül kalmaz.) O durumda da ileride geleceği üzere malın iki misli kıymeti ile satılması
gerekir.
Bu izah ile gerekçe de anlaşılmış olur. Benim anladığıma göre maksat budur. En iyisini
Allah
bilir.
«Herkesin aldanmıyacağı bir fiata satamaz.» Sahih olan bunun tefsirinde; fiat takdircilerinin takdiri
altına
girmeyen» demesi idi. Nitekim Bahr,
Minah ve daha başka kitaplarda böyledir.
«Çünkü
onun yetimin malındaki velâyeti onu gözetmek içindir.» Aşırı aldanmada ise, az aldanmanın
aksine
gözetme yoktur. Çünkü çok aldanmadan sakınmak mümkündür.
Zeylaî.
«...
Bu satış fâsittir.» Bu iki görüşten ikincisidir. Kınye sahibi bunları nakletmiştir. Birinci görüşe
göre
bu satış batıldır. Müşteri kabzetmekle o mala malik olamaz.
«...
Müşteri kabzetmek suretiyle mala mâlik olur.» Vasî fahiş aldanma ile sattığını zamin olur mu?
Zahire
göre evet . T.
Üstadımız
şöyle der: Âlimler demişlerdir ki, eğer mütevelli vakıf malını ecri misilden daha aşağı bir
fiatla
kiraya verse, ecri misle
varıncaya kadar kiracıya tamamlatır. Nazıra bir sorumluluk yoktur.
Buna
göre müşterinin kıymeti tamamlaması ve vasiyet bir şey icabetmemesi gerekir. Hatta bu daha
evlâdır.
Çünkü icare menfaatin satılmasıdır. Menfaatde gerçek mal değildir. Biz bunu zaruretten
dolayı caiz gördük. Düşünülsün.
BİR
UYARI
Borçlu
olan hasta eğer malını değerinden aşağıya satarsa caiz olmaz. ömründen sonra ise, vasisi
satabilir.
Bu enteresan bir mesele. Çünkü asıl malik ucuz fiata satamıyacağı halde, halefi
satabiliyor.
Bu Camîu'l-Fusûleyn de ifade
edilmiştir.
«Eğer
kendisi için... veya satarsa» Yâni
yetimin malından..
«Çünkü
onun vekilidir.» Yâni hâkimin
vekilidir. Vekilin yaptığı müvekkilin yaptığı hükümdür. O do
kendi
lehine hüküm veremez.
T.
«Bu
açık menfaat da, satma da değerinin yarısı kadar fazla satın almada da yarısı kadar noksan
olmasıdır.»
Zeylaî şöyle der: «Açık menfaatin tefsiri:
Değeri onbeş olanı çocuğa ona satmak çocuğun malından
değeri
on olanı da onbeşe satın almaktır.»
Edebu'l-Evsiyâ'da da şöyle denilmektedir: «Mültekâ da, fetvâ bununladır. denilir. Hâniyede de,
İmamı
Serahsî, taşınmaz malların dışında yetime hayırlı olanı bununla tefsir etmiştir. Taşınmaz
mallarda
ise. bazılarına göre iki kat değerine satın almak ve yarı fiatına satmaktır,
denilmiştir.»
Hafızıyye de şöyle denilir: «Eğer (yetime) açık menfaat varsa vasinin onu kendisine satması veya
kendisinden
satın olması caizdir. Meselâ değeri dokuz olan ona satmak veya on olanı dokuza satın
almak
böyledir.
Beri
derim ki: Taşınmaz malda, yetimin hayrına olanı. satmakta iki kat. satın almakta ise yarı fiat
olduğunda
ihtilaf yoktur . Çünkü o bir
başkasına ancak iki kat fiatına satabilir. Kendisi için bundan
aşağıya
nasıl satın alabilir?! Ben taşınmaz
malların dışında onda iki aşağı veya fazlayı hayırlılıkta
kâfî
görüyorum. Çünkü bu mikdar, insanların tahammül edemiyeceği ölçüde fazla aldanmadır.»
Gerekçeden anlaşıldığına göre bu kabul edilemez.
Edebü'l-Evsiyâ'dakiler özetle böyle Bununla bilindi ki:Vasinin satın almasının sıhhati taşınır mallara
mahsus
değildir. Anla.
M
E T i N
Babanın,
küçük çocuğunun malını değer fiatına ve herkesîn aldanabileceği kadar -yani az- bir
aldatma
ile kendisine satması caizdir. Aksi halde caiz olmaz. Bu hüküm taşınır mallardadır.
Taşınmaz
mallarla ilgili hüküm ileride gelecektir.
i
Z A H
«Babanın
satması ilh...» Yabancı birine satması da aynıdır. Aşağıdaki üç suret de aynı hükümdedir.
Bu
suretler: Babanın kendisine satması, yabancı birine satması ve vasinin yabancıya satmasıdır.
T.
Ben
derim ki: Bu hüküm baba, adîl veya duruma gizli olduğundandır. Ama eğer fasık ise, taşınır
malları
satması konusunda ileride geleceği üzere iki rivâyet vardır. Satın alma da. satma gibidir.
Câmiu'l-Fusuleyn
de şöyle denilir: «Baba küçük çocuğun malını az bir aldatma ile satın alabilir.
Fahiş
aldatma ile satın alamaz.»
Yine
aynı eserde şöyle denilmektedir: «Eğer baba, malını çocuğuna satarsa mücerred satması ile
onun
için kabzetmiş sayılmaz. Dolayısıyle kabz imkanı bulmadan mal helak olursa babanın
hesabına
helak olmuştur. Şayet çocuğunun malını kendisi için satın alırsa, hakim, çocuk adına
parayı
alıp, babaya geri verinceye kadar
parayı vermiş sayılmaz. Satış, çocuğun adına sattım
demesi
ile tamam olur. Kabul ettim demesine ihtiyaç yoktur, satın almakta aynıdır. Şayet vasi ise,
her
iki halde de (satmak ve almak) kabul ettim demedikçe akit tamam olmaz.
Baba
iki çocuğun birinin malını öbürüne
satabilir. Vekil ve vasi ise satamaz. Şayet baba bunun için
iki
vekil tayin ederse caiz olur. Hakimin böyle bir satış yapıp yapamıyacağı
ihtilaflıdır.
Şayet
baba malını küçük çocuğuna satması
veya ondan satın alması için bir
adamı vekil tayin etse,
baba
hazır olmadan caiz olmaz.
Hakim
yetimin malını satın alamaz ve
satamaz. Çünkü hakim için caiz olsa idi onun bir hükmü
olacaktı.
Halbuki hakimin kendisi hakkında hüküm vermesi caiz değildir. Yetimin. vasisinden satın
alması
veya ona satıpta vasinin kabul etmesi ise bunun aksinedir. Çünkü bu, hakimin tayin ettiği
vasi
bile olsa caizdir.» Özetle.
M
E T i N
Şayet
vasi ölünün kefenini sünnet olan adetden daha fazla sararsa, fazlasını zamin olur. Şayet
benzerlerinin
kefeninden daha pahalısını alırsa, kendisi adına satın almış olur. Yetimin malından
verdiğini
öder. Velvâliciyye.
Eğer
vasi malı, yetime, rüşt çağına erdikten sonra ama rüştü belli olmadan teslim eder ve mal zayi
olursa
onu zamin olur. Çünkü onu vermemesi
gereken birine
vermiştir.
İ
Z A H
«Fazlasını zamin olur.» Yâni ölü fazlayı vasiyet edip. fazlanın terikenin üçte birinden çıkması hali
müstesna.
«Kendisi
için satın almış olur.» Çünkü o fazlalıkta. hakkı olmayan bir şey yapmıştır. Fazlalık ayrı
olmadığına
göre, ölüyü kefenlemekte teberruda
bulunmuş olur. Rahmetî.
«Rüştü
belli olmadan..» Rüşt: Hacr bahsinde geçtiği üzere malını iyi idare etmesidir. Orada, rüşdün
belli
olmasının beyyine ile sabit olduğunu söylemiştik. Şayet rüştü, vakdi gelmeden de olsa belli
olur
da vasi malını teslim ederse zamin olmaz. Haniyyede de böyledir.
«...
Zâmin olur.» Bu, gerekçeden anlaşıldığına göre sahibeynin görüşüdür. İmamı Azam, yirmibeş
yaşından
sonra teslim ettiği takdirde zamin olmayacağını söyler. Çünkü o
zaman vasinin malı
teslim
yetkisi vardır.
M
E T İ N
Vasinin; gaib olan büyük çocuğun taşınır malını
satması caizdir. Borç veya helakinden korkulması
durumunda
taşınmazı da satabilir. Bunu Azmî
zikretti ve Haniye'ye nisbetle
ilavede de bulundu.
Ben
derim ki: Zeylaî ve Kuhistâni de: Esah olan, taşınmazı satamamasıdır. Çünkü onun helaki
nadirdir.
Küçük çocuğun taşınmazını ise kendisine değil başkasına iki kat fiatıyla satabilir. Aynı
şekilde
çocuğun nafakası, ölünün borcu taşınmazdan başka ifa imkânı olmayan mürsel vasiyet için
veya gelirinin masrafını karşılayamaz olması, harab olmasından veya noksanlaşmasından
korkulması yahut da bir zorbanın elinde olması hallerinde de caizdir. Dürer ve Eşbah. özetle.
Mürsel
vasiyet: Mûsâ bihin mikdarı belli olupta, üçte bir dörtte bir gibi bir oranla kayıtlı olmayan
vasiyettir. (Mütercim)
Ben
derim ki: Bu, vasi anne veya kardeş tarafından tayin edilen bir vasi
olmadığı takdirdedir. Çünkü
bunlar
mutlak olarak küçüğün taşınmaz malını satamazlar. Yiyecek ve giyeceğin dışında bir şey
satın
almazlar. Ama eğer satıcı baba olur ve halk arasında övülen veya durumu belli olmayan birisi
olursa
satması
caizdir.
İ
Z A H
«Vasinin... satması câizdir.» Meselenin izahı şudur: ölünün borcu ve vasiyeti bulunmaz, vârislerde
büyük ve hazır olurlarsa vasi hiçbirşey satamaz. Şayet gaib iseler sadece taşınır malları satabilir.
Şayet
varislerin hepsi küçük iseler taşınırları da taşınmazları da satabilir. Bazıları küçük bazıları
büyük ise, Ebû Hanife'ye göre yine aynıdır. (taşınırı da taşınmazı da satabilir) Sahibeyne göre ise
taşınmaz
da olsa küçüklerin hissesini satar. Büyüklerin hissesini satamaz. Ama büyükler gaib
iseler
taşınırları satabilir. Sahibeynin görüşü kıyasının icabıdır ve biz onu
benimsiyoruz.
Şayet
ölünün borcu olur veya para vasiyet eder ve terikede para
bulunmaz. varisler de büyük ve
hazır
olurlarsa Ebû Han'rfe'ye göre
terikenin hepsini satar. Sahibeyn'e göre ise sadece borç
mikdarı
kadarını satar. Gâyetü'l-Beyan'dan özetle. O da Ebu'l-Leys'in Nüketü'l-Vesâya'sından
almıştır.
«Borç
veya... halinde taşınmazı satabilir.» Ancak bu ibare, hükmün büyüğün
gaip olması hali ile
kayıtlı
olduğu izlenimini vermektedir. Ama
geçtiği üzere böyle değildir.
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Büyük varislerin gâib olmaları ile kayıtlanmıştır. Çünkü onlar hazır
iseler,
vasînin terikede asla tasarruf hakkı yoktur. Ancak ölünün borcu veya vasiyeti olur, varisler
bunları
kendi mallarından ifaya yanaşmazlarsa müstesna. O takdirde vasi; borç terikenin tümünü
kaplıyorsa
malın hepsini, tümünü kaplamıyorsa
borca yetecek kadarını satar. Sahibeynin hilafına,
Ebû
Hanife'ye göre borç mikdarından fazlasını da satmaya hakkı vardır. Vasiyeti ise terikenin üçte
biri
kadarını satarak yerine getirir.
Vasiyeti yerine getirmek için, terikeden o mikdar birşey satarsa
ittifakla
caiz olur. Fazlasında ise borçtaki ihtilaf burada da geçerlidir.»
Edebûl-Evsıyâ'da: «Sahibeynin görüşleri ile fetva verilir.
Hafızıyye, Gunye ve başka kitaplarda da
böyledir.» denilmiştir. Bunun aynısı Bezzâziye'de de vardır.
BİR
UYARI
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Vasî, yetimin nafakası için evinin muayyen bir parçasını satın alacak
birisini
bulursa, şâî bir bölümünü satamaz. Çünkü şâî bir bölümünü satmak kalan kısmı
ayıplandırır.»
«Esah
olan, taşınmazı satamamasıdır.ı» Yâni helakinden korkulması
durumunda.
«Çünkü
o nadirdir.» Yâni taşınmazın
helaki
nadirdir.
Mi'râc'da
şöyle der: «Bazıları vasinin buna
malik olmadığını söylerler. Bu
esahtır. Çünkü gaibe göre
taşınmaz
mal helak olmaz. Hükümler nadir üzerine değil, gaib üzerine bina edilir.»
«Küçük
çocuğun taşınmazını satabilir.» Selef ulema küçüğün taşınmazını satabilmesini her hangi
bir
kayda tabi tutmamışlardır. Sonraki
âlimler ise bunu. haşiyede anılan
şartlarla kayıtlamışlardır.
Hâniye ve başka eserlerde böyle
denilir.
Zeylaî şöyle der: «Sadruşşehid; sonraki âlimlerin dedikleri ile fetvâ verilir,
der.»
Eşbâhtaki; «o, önceki âlimlere göre caiz değildir.» tarzındaki ifade. kalem hatasıdır. Dikkatli ol.
«Kendisine
değil...» İbn. Kemâl şöyle demektedir: «Yabancı demeleri, kendisinin satın almasının
caiz
olmadığına işaret etmektedir. Çünkü taşınmaz mal, en değerli maldır. Kendisine satın alması
durumundaki
töhmet açıktır.»
Bu
ifadeden anlaşılıyor ki; eğer,
kıymetinin iki katı ile satın
alırsa töhmet söz konusu olmaz. Her
halde
kayıt ittifakidir. (söz gelişi
söylenmiştir.) Hindiye'deki
şu ifade de bunu teyid etmektedir:
«Şayet
vasi, yetimin taşınmaz malını, -bazılarına göre- kıymetinin iki katı ile kendisine satın alırsa,
caizdir.»
Bunu Sâihânî söylemiştir. Bunun
benzerini, Edebu'1Evsıyâ'dan nakletmiştik. Hindiye'nin
«bazılarına göre» sözü, cevaz için değil, «iki katı ile satın alması» sözünün kaydıdır. Daha önce
söylediklerimizden böyle anlaşılmaktadır.
«Çocuğun
nafakası ilh...» Yâni değer fiatına veya birazçık aldanma ile de olsa. T,
Ben
derim ki: Bunu birincisi için delil kılmasından anlaşıldığı üzere, sonrakiler içinde aynısı
söylenebilir.
«ÖIünün
borcu ilh...» Yâni, taşınmazı satmadan, karşılığı olmayan borç. Hâniyye. Şu kadar varki,
müftabih
olan görüşe göre ancak borç miktarı kadarını satabilir. Vasiyette de durum aynıdır.
«Mürsel
vastyet...» Bunun tefsiri. Üçtebir, dörtte bir gibi bir kesjrle kayıtlı olmayan diye geçmişti.
Bu,
mesela yüz lira vasiyet ettiği zaman
gibidir.
«Harab
olmasından... korkulması» Gaib olan büyüğün taşınmaz malını esah olan görüşe göre böyle
bir
sebepten dolayı satamıyacağı geçmişti. Ama aynı şey burada söylenemez. Çünkü burada
gözetilecek
olan, küçüğün menfaatıdır. Bu yüzden, büyüğün taşınmaz malında yapılması caiz
olmayan
bazı şeyler küçüğün taşınmazında yapılabilir.
Düşün.
«Yahut
da bir zorbanın elinde olması
hallerinde...» Vasînin ondan geri alıp, elinde beyyine
olmaması
ve zorbanın eskiden elinde olmasına dayanarak geri almasından korkması halinde,
yetimin
parasına ihtiyacı olmasa bile vasinin o malı satması caizdir. Haniyye'nin büyü bahsinde
böyle denilmektedir.
«Bu
vasi anne veya kardeş tarafından tayin edilen bir vasî
olmadığındadır.» Yâni, baba, dede ve
hakimin
haricinde, diğer akrabalar tarafından tayin edilen vasi
olmadığında.
Bu
konuda geniş bilgi, bölümün sonunda
gelecektir.
«Mutlak
olarak». Yâni bu istisnalarda bile şayet (vasi: baba, dede ve hakimden başka birisinin
vasisi
olur ve) buna ihtiyaç duyarsa
meseleyi hakime götürür. T.
«Satıcı
baba olur ve... satması caiz olur.» Çocuk baliğ olduktan sonra bu satışı bozamaz. Çünkü
baba
çocuk için tam bir şefkâta sahiptir. Bu duyguya, başka bir duygu karşı gelemez. Dolayısıyla
satış
çocuğun menfaatını gözetmek için yapılmıştır. Ama baba kötü birisi
olursa o zaman çocuğun
taşınmaz
bir malını satamaz. (Satmışsa) çocuk, baliğ olunca akdi bozabilir: Muhtar olan budur. Ama
böyle bir baba malı, değerinin iki misline satmışsa müstesna. Çünkü burada bu duyguya başka bir
duygu karşı gelmiştir.
Kötü
baba çocuğunun taşınır malını bir
rivayete göre satabilir. Parasını emin birine teslim eder. Bir
rivayete göre ise ancak değerinin iki katı ile satarsa caiz olur. Fetvâ bu (ikinci) görüş ile
verilir.
Camiu'l-Fusûleyn.
Çeşitli meseleler başlığı altında tekrar gelecek.
BİR
UYARI
Buradaki
sözlerin zahirinden anlaşıldığına göre; babanın, çocuğunun taşınmaz bir malını
satabilmesi, vasî de anılan tecviz edici sebeplere muhtaç değildir. Hamevî, Eşbâh'ın haşiyesinde
vesaya bahsinden şöyle nakletmiştir: «Baba vasi gibidir. Çocuğunun taşınmaz malını ancak anılan
durumlarda
satabilir. Nitekim Tanutî böyle
fetvâ vermiştir.» Ben, hocalarımızın hocası Molla Ali
Türkmânî'nin
mecmasında, Hamevinin anılan ibaresini nakledip sonra şöyle dediğini gördüm: «Bu,
Fûsûl
ve başka eserlerdeki mutlak ifadelere aykırıdır. Hanûtî bu fetvasında sahih bir nakle
dayanmamıştır. Ama eğer vasînin
satabilmesini caiz kılan şeyler, babanın satması halinde de
mevcut
olursa iyi ve faydalıdır. Çünkü ittifakla olan hükmü almak daha uygundur. Üstadımız Şeyh
Muhammed
Murad es-Sekâmi buna böyle
dedi.»
M
E T İ N
Vasi
yetimin malı ile kendisi için
ticaret yapamaz. Şayet yaparsa kârını tasadduk eder. Yetimin
malında
yetim için ticaret yapması ise caizdir. Tamamı Dürer'de dir.
İ
Z A H
«Şayet
yaparsa kârını tasadduk eder.» Yâni Ebû Hanife ve Muhammed'e göre. Sermâye'yi de öder.
Ebû
Yûsuf'a göre ise kâr kendisine ait olur. Hiçbir şey tasadduk etmesi gerekmez. Hâniye.
Yine
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Vasi yetimin malını borç olarak veremez. Şayet verirse zamin
olur.
Hakim ise borç verebilir. Sahih olan görüşe göre baba hakim gibi değil, vasi gibidir. Vasî'nin
yetimin
malını kendisinin borç olarak alması da caiz değildir. Alırsa üzerine borç olur.
imam
Muhammed:
Ben, ödeme gücüne sahipse onun borç almasında bir mahzur olmayacağını umarım,
der.»
Câmiu'l-Fusâleyn'de
de şöyle
denilmiştir:
«Hakim,
yetime gelir sağlamak için satın olacak bir şey bulamadığında (yetimin parasını) borç
olarak
verebilir. Ama satın alacak bir şey
veya parayı çalıştırıp kârından hisse verecek birisini
(mudarib)
bulursa veremez.»
Havî
ez-Zahidi'de şu sözler yer almıştır:
Hakim vasiye; yetim malında ticaret yapmasını ve ortaklık
yapmasını
emredebilir. Kâr için muamele yapmamasını (tasarrufta bulunmamasını) ise emredemez.»
Remlî'nin
ifade ettiğine göre: Bazı hakimler, önce bir defa tasarruf edildiği zaman bir daha malında
muamele
yapmadan (yetim için) kâra hükmediyorlar ve bunda mezhepte sözleri önemsenmeyen
bazı
kişilere dayanıyorlar. O hakimler câhillerdir ve hükümleri de diğer dinlerde ribadır, yetimi
gözetme
namıyla bazı kötü hayallere dayanmaktadır. Hiç Allah'ın haram kıldığı bir şeyde gözetme
olur
mu?!.. Bu, büyük bir delaletten başka birşey değildir.
«(Yetimin
malında yetim için ticaret yapması) caizdir.» Bu, vasinin yetimin malı ile ticarete ve onda
tasarrufta
bulunmaya zorlanamıyacağını ifade eder. Nuru'l-Ayn bu Mecmâu'l-Fetâvâ'dan naklen
açıkça belirtilmiştir. Birî: «Vasi tasarruftan kaçındığı zaman, Hulâsa'da belirtildiğine göre tasarrufa
zorlanamaz.» der. El-Havî el-Hasîri de Muhammed b. Mukâtil'in şöyle dediğini nakleder: «ölünün
halktan
olacağı olsa varisler, bu alacakları çıkarıp tahsil etmesi için vasiyi zorlayamazlar.»
EK:
Küçük
çocuğu baba, dede, veya vasi ücretle çalışması için birisine kiralasalar caiz olur. Çünkü
bunların
çocuğu terbiye ve geliştirme için karşılıksız olarak çalıştırma hakları vardır. Karşılıkla
olunca
öncelikle câiz olur. Şayet vasi, çocuğu kendisi için kiralarsa caiz olur. Ama kendisini
çocuğa
kiralarsa caiz olmaz. Babanın, kendisini çocuğa kiralaması ise caizdir. Vasî'nin aksine,
baba
borcunu çocuğunun malından ödeyebilir. Her ikisi de kendilerinin borcu karşılığında çocuğun
malını
satabilirler ve rehin bırakabilirler.
Baba
muhtaçsa, çocuğunun malından
ihtiyacı kadarını yiyebilir ve bunu
zamin olmaz. Vasî ise
yiyemez. Ama kendisi için bir ücret takdir edilmişse o kadarını yiyebilir.
Bu
devirde, vasinin yetimin malını
mudarebe yoluyla alması ve onu borç olarak vermesi caiz olmaz.
Ama
vermişse bununla hiyanet etmiş sayılmaz ve vasilikten azledilmez.
Vasi.
kendisinin yapabileceği her konuda
birisini vekil edebilir. Konu ile ilgili meselelerin tümü
Camiu'l-Fusûleyn'in
27. faslında vardır.
M
E T İ N
Ben
derim ki: Eşbah'ta : «Vasî hiçbir şeyi misli fiatından daha azına satma hakkına malik değildir.
Kölesini
falana satması şeklindeki vasiyet bundan müstesnadır.» denilmektedir.
Yine
Eşbah'ta ecri misil konusunda şöyle denilmektedir: «Mütevelli.
çalışmasının ecri mislini alır.
Çalışmazsa ona ücret yoktur. ölünün vasisine ise sahih görüşe göre ücret yoktur. Bu; hâkim
mütevelliye ücret takdir ettiği takdirdedir. Ama takdir
etmemişse mütevelli bir senede çalışsa
kendisine
birşey verilmez.» Eşbâh sahibi bunu Kınye'ye nisbet etmiş sonrada bundan aksini
zikretmiştir.
Anla. Bu, vakıf bahsinde geçmişti. Hakimin vasisine gelince, eğer onu ücretle
(çalışmak üzere) tayin etmişse caiz
olur.
İ
Z A H
«Misli
fiatından daha azına ilh...» Her halde bu gabni fahişe hamledilir. Zirâ musannıf, vasinin
insanların
aldanabileceği kadar bir aldanma ile alıp satabileceğini söylemişti. T.
«Kölesini
falana satması şeklindeki vasiyet bundan müstesnadır.» Eşbah'ın ibaresinin tamamı
şöyledir: «...ve musâ leh misli fiatına razı olmazsa fiatı eksiltme hakkı vardır.» Yani malın üçte
birine
kadar.
Tethîsu'I-Kübrâ'ya
nisbetle Biri şöyle demiştir: «Birisi, câriyesinin, istediği kimseye satılmasını
vasiyet etse bu caizdir ve varisleri cariyeyi istediği adam onu değer fiatına almak istemezse, fiattan
mûsî'nin
malının üçte biri kadarı düşürülür. Hâvî de bunun, vasiyet gibi olduğu ilave
edilmiştir.»
Ebussuûd
da şöyle der: «Bak, eğer cariyenin kıymetinin tamamı, mûsî'nin
terikesinin üçte birinden
çıksa, istediği adama parasız olarak verilir mi? Hâvî'nin; bu vasiyet
gibidir sözü bunu gerektirir.»
Ben
diyorum ki: «Bunu araştırmalı. Çünkü mûsî cariyenin karşılıksız verilmesini değil, satılmasını
vasiyet etti. Satışta da az da olsa bir paranın bulunması gerekir. Bu, her yönden değil fiatını
terikenin
üçte birine kadar indirme açısından vasiyettir.»
«Mütevelli
çalışmasının ecri mislini alır.» Dolayısıyle eğer vakıf değirmen ise, onun
gelirini
kendilerine vakfedilenler alırlar. Mütevelli bir şey alamaz. Hâniyye'de böyle
denilmiştir.
Bu
hüküm, vakıf bırakanın kendisi için
hiçbir şey şart koşmadığı nazır
hakkındadır. Nitekim
Eşbah'ta
da böyledir. T.
Ben
diyorum ki: «Şarihin ecri misli demesi, hakimin onun için daha fazla bir ücret takdir
edemiyeceğine
işarettir. Dolayısıyla eğer, adet olduğu üzere hakim mütevelli için on takdir etse,
eğer
bu ecri misilden fazla ise, fazlasını iade eder. Bunu Allame Bîrî Eşbah'a yazdığı şerhin kazâ
bahsinde
tehkik etmiştir. Oraya müracaat et. Çünkü mühimdir. Fakat vakıf bırakan, mütevelli için bir
şey
şart koşmuşsa, ecri misilden fazla bile olsa bunu alabilir. Çünkü bu durumda o kendilerine
vakfedilenlerden
olur. Nitekim Bahr'de de
böyledir.
«Ölünün
vasisine ise sahih görüşe göre ücret yoktur.» Remlî Fetvâsında; bunun
peşinden,
Camiu'l-«Fusuleyn'den
naklen geçen şu sözleri nakletmiştir: «Vasî muhtaç bile olsa yetimin
malından
yiyemez. Kendisi için ücret takdir edilmişse müstesna. O zaman onun kadar yiyebilir.
Ayrıca;Hâniyye ve Bezzâziye'de; Eğer muhtaçsa, istihsanen buna hakkı vardır.
denilir.
Bilindiği
gibi; bazı konular hariç, istihsan tercih edilir. Bu da kıyasın tercih edildiği konulardan
değildir.
(Yani burada istihsanla emel edilir.) Kınye'de Kadıhân'ın
nakline karşı gelinmez. Çünkü o
tercih
ehlindendir.» denilmektedir. Özetle.
Yine
Remlî, Eşbâh üzerine Haşiye'sinde
emanet konusunun sonlarında uzun bir
izahtan sonra
şöyle der: «Gizli değildir ki, eğer ölünün vasisi vasiyeti ücret almadan yerine getirmekten imtina
ederse.
bunu yapmaya zorlanamaz. Çünkü teberruda bulunmuştur ve teberruda
bulunan
zorlanamaz.
Hakim onun için ücreti misil tayinin uygun görürse buna ne engel var? Bu, yeni fetvâ
verilen
bir konudur. Ben defalarca böyle fetvâ verdim.»
Hâmidiyye'de de böyle fetvâ verilmlştır.
Ben
derim ki: Hâniyye'nin -Nasir'den naklen- ibaresi şu şekildedir: «Vasî'nin yetimin malından
yemeğe,
yetimin ihtiyaçları için gittiğinde hayvanına binmeğe hakkı vardır. Bazıları bunun caiz
olmadığını
söylerler ki o kıyastır. İstihsan'a
göre ise muhtaçsa, çalıştığı ölçüde iyilikle (haddi
aşmadan)
yemesi caizdir.»
Ben
diyorum ki: Kâdîhan'ın bu hükmü «Fakir olan iyilikle yesin» âyetine uygun olarak, ihtiyaç ile
kayıtlanması,
muhtaç olmayana ücret vermenin caiz oluşuna delalet etmez.
Yeme
konusunda daha geniş malumat çeşitli meseleler bölümünde gelecektir.
Burada
ölenin, vasiyi kiralaması meselesi anılmamıştır.
Hâniyye'de şöyle denilir: «Birisi bir adamı vasi tayin etse ve vasiyyetini yerine getirmesi için onu
yüz
liraya kiralasa: âlimlerin dediklerine göre bu icare olmaz. Çünkü o öldükten sonra vasi olur.
İcarede
ölümle batıl olur. Mûsî'nin takdir ettiği ücretde bir bağış olur ve terikenin üçte birinden
verilir.
Birisi
birisine: «Benim vasim olursan sana yüz lira var.» dese: Bunun caiz olup olmayacağında
âlimler
ihtilaf
etmişlerdir.
Nasîr:
«İcâre batıldır, kiralanan bir şey alamaz» der. Ebû Seleme ise :«Şart batıl olur. Kiralanan
vasidir
ye yüz Iira kendisi içln vasiyet
olur.» demiştir. Ebû Câfer ve Ebu'lLeys bunu
benimsemişlerdir.
«Bu
ilh...» Yâni hâkim tayin ettiği zaman
mütevelli için ecri mislin sübutu.
Şayet tayin edilen, ecri
misilden
fazla ise, ancak emelinin ecri mislini alır. Ama ecri misil daha fazla ise, tayin ettiğinden
fazlasını
alamaz. Çünkü mütevelli buna
razı olmuştur. Zâhir olan
budur. T.
«Kendisine
birşey verilmez.» Çünkü o karşılıksız olarak çalışmıştır. «Sonra bunun muhalifini
zikretmiştir.» Yâni Eşbâh'ta Kınye'den naklen bunun
muhalifi zikredilmiştir. Çünkü
o: «Kendisi için
hakim
şart koşmamışsa da ücreti hak eder» demiştir.
«Anla» Kınye sahibinin iki sözü arasındaki muhalefete veya sonraya bıraktığı için ikinciyi tercih
ettiğine
dikkat çekmektir. Hayriyye de Bahır'dan naklen bununla fetvâ verilmiştir. Hayriyye'de
nakledilen
ibare şöyledir: «Kayyim, kendisi için ister ücret şart koşulsun. ister şart koşulmasın
çalışmasının ücretini alabilir. çünkü o zahire göre kayyimliği ancak ücret için kabul etmiştir. Bilinen
şey
şort koşulmuş gibidir.»
«Bu,
vakıf bahsinde geçmişti.» Vakıf
bahsinin iki yerindeki ifade : Kendisi için amelinin ecri misli
olduğudur.
Sanki bunu kendisi için şart koşulmamış olsa bile «onun için bu vardır» sözünün
itlakından
istifade ile söylemiştir.
Düşün.
«...Tayin
etmişse caizdir.» Eğer bununla,
hakimin takdirinden önceki, ameli için olan ücreti
kasdetmişse, caiz olmaz. Çünkü o ise, karşılıksız olarak başlamıştır. Nitekim Hayriyye'de de böyle
denilmiştir.
İ
Z A H
Kuhistânî'de
Zahire'ye nisbetle belirtildiğine göre: Çocuklardan bir kısmı küçük, bir kısmı büyük
olsalar,
daha önce geçtiği gibi vasi küçüklerin hissesini mutlak olarak daha önce geçen tafsilat
dairesinde
olmak kaydıyla da büyüklerin hissesini satar.
Kuhistânî'nin
Sâdiye'den naklettiğine göre de;
vasinin bir taşınmaz malı vefâ yoluyla satması
konusunda
âlimler ihtilaf etmişlerdir. Hidâye sahibi bunu câiz görmüştür.
Çünkü bunda ihtiyacını
gidermekle beraber malını elinde tutmak vardır. Zorba korkusu olduğunda, vasiden başkasının da
yetim
malında tasarruf hakkı vardır. Fetvâ
bu şekildedir. Konunun tamamı,
Mültekâ üzerine
yazdığım
ta'likta
vardır.
İ
Z A H
«Daha
önce geçtiği gibi ilh...» Yani vasinin herkesin yanılabileceği
kadar bir yanılma ile taşınır
mallan
satabileceği, istisnâ edilen yerler dışında taşınmazı satamayacağı geçmişti.
«Vefâ
yoluyta..» Yâni beyul-vefa ile. Bu satım şekline, bey'u-câiz ve bey'u-tâat da denilir. Bu konuda
bilgi,
kefâlet bahsinin başında geçmişti.
Camiu'l-Fusûleyn
de şöyle denilir: «Vasi taşınmaz bir malı, beyu'l-vefa yoluyla satabilir.
Satmayacağı
da söylenmektedir.»
«Çünkü
bunda... malını elinde bırakmak vardır.» Onu rehin yerine tutarak
sahih sayılmasına binaen,
mal
elde kalmaktadır.
«Konunun
tamamı Mültekâ üzerine yazdığım
talikte vardır.» Orada şöyle demiştir: Başkasının da
tasarrufunun
cevazına işaret olsun diye, tasarruf sadece vasiye hasredilmemiştir. Nitekim. çocuğun
malı
üzerine hakimden korktuğu zaman aynı sokaktan birisinin onda
tasarrufta bulunması, zarurete
binâen,
istihsânen câizdir. Fetvâ böyledir. Bunu Kuhistânî
söylemiştir.
M
E T İ N
Vasînin,
ölü aleyhine borç ikrarında
bulunması veya terikeden bir şeyin başka birinin olduğunu
söylemesi caiz olmaz. Ancak ikrar eden, varis olursa sadece kendi hissesinde caiz olur.
İ
Z A H
«...Ölü
aleyhine borç ikrarında bulunması caiz olmaz.» Çünkü bu, başkası aleyhine ikrardır. Minah.
(Şayet ikrar etmişse) Mukarru'n-leh'in, bir delil getirmedikçe veya yemin etmedikçe onu almaya
hakkı
yoktur. Şayet vasî malı mukkarun leh'e teslim etmişse zamin olur. T.
Mukarrun
lehin beyyinesi yoksa ve vasi borcu biliyorsa bunun çâresi Hâniyye ve Hulâsa'nın
Nasîr'den
naklen söyledikleri şu beyanlarıdır:
Terikede altın ve gümüş varsa ondan
borç mikdarı
kadarını
alacaklıya emanet verilir. Altın veya gümüş yoksa terikeden borç kadarını alacaklıya satar.
Sonra
alacaklı bunu inkâr eder ve kısas olur.
Orada
belirtildiğine göre: Mûde' ile müşteri ikrar halinde yemin ederler. Bu çare ancak hâkimin,
onlara
hasıl üzerine yemin ettirmesi ile
tamam olur.
Edebu'l-Evsiya da Hasi'den naklen : «Fetva böyledir» denilmektedir.
Haniyyede'de şöyle denilmiştir: «Vasinin yanında adil birisi ölünün şu adama bin lira borcu
olduğuna
şahitlik etse: Ebû Süleyman'dan nakledildiğine göre, vasî adamdan korkmazsa o parayı
verebilir.
Ebû Süleyman'a : «Eğer borç
muayyen bir cariye ise ve vasi
ölünün ona gasbettiğini
bilirse
hüküm nedir?» diye soruldu.
«Sahibine verir. Vermezse gasıp
zamin olur.»
dedi.
İki
zarardan daha hafifini irtikab etmiş olmak için varislere zamin olur. Çünkü eğer vermezse yine
zamin
olur. Ayrıca bir de günahkar olur. Sahibine vermesi durumunda ise, varislere zamin olmaktan
başka
bir sorumluluk yoktur. Düşün.
«Sadece kendi hissesinde caiz olur» Yâni hissesindeki ikrarı sahihtir ve ikrar ettiğinin tamamı
kendi
hissesinden alınır. Anla. Terikenin üçte birinin vasiyet olduğunu ikrarı
ise böyle değildir.
Çünkü
bu sadece hissenin üçte birinde geçerlidir. Nitekim bu, hastalık halinde köle âzâdı bahsinin
baş
tarafında geçmişti. Orada borcunda böyle olduğu, sadece borçtan kendi hissesine düşen
kadarını
ödemesi gerektiği söylenmişti. Musannıf'ın ikrar bahsinde istisna bölümünün başlarında
belirttiğine
göre Ebu'l-Leys bu ikinci görüşü tercih etmiştir.
BİR
MESELE :
ölünün
terikenin tamamını kaplamayan borcu
olsa ve (borç ödenmeden) miras
bölüşülse sonra da
alacaklı gelse; varislerin her birinden hissesine düşen borcu alır. Bu, hakimin yanında alacağının
tamamını
hepsinden aldığı takdirdedir. Ama varislerden birisini bulursa ondan,elindekinin tamamını
alır.
Câmiu'l-Fusûleyn.
M
E T İ N
Vasi
bir malın başka birine ait olduğunu ikrar etse, sonra da onun küçük çocuğun olduğunu iddia
etse,
dinlenmez.
Çocuğun
malında, babanın vasisi dedesinden
daha çok hak sahibidir. Babanın vasisi yoksa dede
gelir.
Nitekim bu Münye'de Hacr bahsinde belirtilmiştir.
Dedenin,
borcu ödemek ve vasiyeti yerine getirmek için çocuğun taşınır ve taşınmaz mallarını
satma
hakkı yoktur. Vasinin ise buna hakkı vardır. Allah en iyisini
bilir.
İ
Z A H
«...
Bir malın başkasına ait olduğunu ikrar etse...» Yâni Edebü'l-Evsıyâ'da belirtildiği üzere elindeki
bir
malı ikrar etse. Bu hüküm, o mal terikeden olmadığı takdirde böyledir. Ama eğer terikeden ise
ikrarı
caiz olmaz Şarihin az önce geçen «Vasînin ölü aleyhine bir borç ikrar etmesi ve terikeden bir
şeyin
birisine ait olduğunu söylemesi caiz olmaz»
sözü buna delalet
etmektedir.
«...
Dinlenmez.» Çünkü sözü çelişkilidir. Zira onun ikrarı her ne kadar başkası aleyhine geçerli
değilse
de kendi aleyhine geçerlidir. Hatta
eğer bir gün o mala mâlik olursa, onu mukkarrun leh'e
vermesi
emredilir. T.
«Çocuğun
malında, babasının vasisi dedesinden daha çok hak sahibidir.» Çocuğun malında
vesâyet: Sırayla babaya, babanın vasisine,
onun vasisinin vasisine ilh...
aittir. Eğer baba vasi
tayin
etmeden
ölürse velâyet babanın babasına geçer. Sonra onun vasîsi sonrada vasînin vasîsinedir.
Bunlarda
yoksa hakim ve hakimin tayin ettiği vasiye geçer. Birisi, küçük ve büyük çocukları olduğu
halde
bir adamı vasi tayin etse ve oğullardân birisi ölüp küçük bir çocuk bıraksa, dedenin vasisi
hepsinin
vasisidir. Babasının taşınır malını satması caiz olduğu gibi çocuğun taşınırını satması da
sahih
olur. Öğrenilsin.
Kardeşin,
annenin, amcanın ve diğer akrabaların asilerine gelince: İsbicâbî şerhinde beyan
edildiğine
göre, kendisinden önce gelen biri yoksa borcu ve vasiyeti için ölünün malını satma
hakkına
sahiptirler. Küçüklerin taşınmaz mallarını ise satamazlar. Çünkü onların malı korumaktan
başka
bir hak ve görevleri yoktur. Bunların, ticaret için bir şey satın almaya ve çocuğun mûsîleri
cihetinden
maliki olduğu malda tasarrufa da haklar; yoktur. Çünkü onlar ona göre yabancıdırlar.
Herhalde
doğrusu: "Musilerinden başka cihetinden» olmalı idi. Gerekçe buna delalet etmektedir.
Ayrıca
peşindeki: «Evet, onların çocuk için zaruri olan yiyecek veya giyecek maddelerini
satınalmaya,
yetimin mûsî cihetinden varis olduğu taşınır mallarım satmaya hakları vardır.» sözü de
buna
delalet eder.
Evet,
bu vasilerin çocuk için zaruri olan yiyecek ve giyecek maddelerini satın almaya, yetimin musî
cihetinden
vâris olduğu taşınır mallarını
satmaya hakları vardır. Çünkü bu malı korumadır. Zira
parayı
korumak malı korumaktan daha
kolaydır. Edebu'l-Evsiyâ ve başka
kitaplar.
Camiu'l-Fusuleyn'de
şöyle denilmektedir: «Bu konuda asıl şudur: Vasilerin zayıf olanı hallerin
kuvvetlisinde, hallerin zayıfında vasîlerin kuvvetlisi babanın, dedenin ve hakimin vasisidir. Hallerin
zayıfı da varislerin büyüklük halidir. Buna
göre, varislerin büyük olmaları halinde varis gaib iken
babanın
vasisi gibidir. Demekki anne (ve
benzerleri)nin vasisi, varisler
büyük olupda hazır
olmadıklarında babanın vasisinin yapabileceği gibi,
küçüğün taşınmaz malını satabilir.
Vasilerin zayıf olanının hallerin zayıf olanındaki hükmü nedir? Bak.
Düşün.
«...Hacr
bahsinde belirtilmiştir.» Me'zun bahsinde deseydi daha iyi idi. T.
«Dedenin...
çocuğun taşınır ve taşınmaz mallarını satma hakkı yoktur.» Hâniyye'de şöyle
denilmektedir: «Ebû Hanife vasî ile. ölenin babasını ayrı mütâlaa etti. Ölünün vasîsi, borcu
ödemek
ve
vasîyeti yerine getirmek için terikeyi satabilir. Ölenin babası ise ölünün borcunu değil de,
sadece
çocukların borcunu ödemek için terikeyi satabilir.»
Şemsu'l-Eimme el-Hulvanî şöyle demiştir:
«Bu,
Hassaftan öğrenilen bir
faidedir. Muhammed ise, babayı, dedenln yerlne kaim kılmıştır.
Hassâf'ın
sözü ile fetvâ
verilir.»
Camiu'l-Fusuleyn
de şunları görmekteyiz: «Dede taşınır
malları alıp satabilir. Ama o, borç veya
vasiyet için terikeyi satarsa caiz olmaz. Babanın vasisi ise böyle değildir.»
«Vasi
ise bunun aksinedir.» Yâni, Edebü'l-Evsıyâ'da belirtildiğine
göre, babanın vasîsi. Bunun
zahirine
göre : Dedenin vasîsi de dede gibidir. Dolayısıyle buna evleviyetle hakkı yoktur. Tahtâvî
şöyle der: «Alacaklılar meselelerini hâkime götürürler. O da, onlar için, alacakları kadarını satar.
Musâ
leh'ler içinde hüküm aynıdır. Allah en iyisini
bilir.