17 Ekim 2012

VASİYETLE İLGİLİ VÂSİLERİN ŞAHİTLİĞİ


VASİYETLE İLGİLİ VÂSİLERİN ŞAHİTLİĞİ

M E T İ N
Vasîlerin küçük olan varis lehine mutlak olarak, malda. yük olan varis içinde ölünün malında
şahitlikleri batıldır. ölünün malından başkasında büyük varis lehine şahitlikleri ise sahihtir. Çünkü
onda velâyetleri yoktur. Dolayısıyla töhmet söz konusu değildir. Bu; iki kişinin, başka iki adamın
ölüden bin lira alacağı olduğuna, sonrakilerin de öncekiler için aynı şekildeki şahitliğine benzer.
Her gurubun öbür gurup için şu kadar lira vasiyet edildiği tarzındaki şahitlikleri ise bunun
aksinedir. (kabul edilmez.)
Bu bölümdeki vasiler, ikidir. Maksat; hakiminveya yetimin velisinin tayin ettiği vasilerdir.
(Mütercim).
Ebû Yûsuf, borç konusunda da kabul edilmeyeceğini söyler. öncekilerin köle, sonrakilerinde
malının üçte biri veya mürset dirhemlerin vasiyet olduğuna dair şahitlikleri de kabul edilmez. Çünkü
bu şahitlik ortaklık meydana getirir. dolayısıyla batıldır.
i Z A H
Eğer başlığı «ve bundan başka» sözünü ilâve etse idi daha iyi olurdu. Çünkü bölümün çoğu
vasilerin şahitliğinden başka konudadır. T.
«Mutlak olarak ilh...» Yâni kendisine ister ölüden intikaletmiş olsun ister olmasın. Çünkü vasinin,
küçüğün malındaki tasarrufu, mal ister terikeden olsun ister olmasın eşittir. Minah. Vasilerin
şahitlikleri kendileri hakkında şahitlik yaptıkları şeyde tasarrufu isbat eder. (onun için kabul
edilmez.)
«Büyük olan varis için de ölünün malında ilh...» Çünkü onlar şahitlikleri ile malı muhafaza, varisin
gaib olması durumunda taşınır mallan satabilme ve varisin delirmesi halinde velâyetinin kendilerine
dönmesi vilâyetlerini isbat ederler. Gureru'l-Efkâr.
Bu izah İmam-ı Azâm'a göredir. Sahibeyn'e göre ise her iki halde de yani ölünün bıraktığı malda da
başkasında da büyük için şahitlikleri batıldır. Zeylaî.
«Ebû Yûsuf, borç konusunda da kabul edilmeyeceğini söyler.» Çünkü ölümlü borç terikeye taalluk
etmiştir. Zirâ ölümlü zimmet ortada kalmaz. işte bundan dolayı alacaklılardan binsi hakkını
terikeden alırsa ona öbürüde ortak olur. Dolayısıyla borç hakkındaki şahitlik şirketi isbat eder ve
töhmet tahakkuk eder.
Ebu Hanife ile İmam Muhammed'in delilleri de şöyledir: Borç zimmette sabit olur. Borcun, terikeden
tahsil edilebilmesi bunun semeresidir. Zimmet, birçok hakka kabildir. Dolayısıyle şirket olmaz.
Bunun için, eğer bir adam alacaklılardan birinin alacağını karşılıksız olarak ödese, öbürünün onda
ortaklık hakkı olmaz. Vasiyet ise böyle değildir. Çünkü vasiyette hak, zimmette değil, malın
kendisinde sabit olur. Dolayısıyle malın ikisi arasında ortak olacağı şüphesini doğurur. Dürer.
Şeyh Kâsım, Mecma hâşiyesinde şöyle der: «Nesefi ve Mahbûi Ebû Yûsuf'un görüşüne itimad
etmişlerdir.»
Makdisi: «Eğer Nesefi ile, Kenz sahibini kastediyorsa. Kenz'deki İmam Muhammed'in görüşüdür. O
da şahitliğin sadece borçta kabul edileceğidir. Bu gibi durumlarda eğer şahitler ma'ruf iseler fetvâ
esnasında İmam Muhammed'in görüşü ile, maruf değilseler EbÛ Yûsuf'un görüşü ile amel edilmesi
gerekir.» der. T. Hamevi şerhinden.
«Çünkü bu şahitlik, ortaklık meydana getirir.» Yâni hakkında şahitlik yapılan şeyde ortaklık. Çünkü
onun üçte biri vasiyet mahallidir. Dolayısıyle, aralarında müşterek olur. Mi'râc.
M E T i N
İki adam, iki kişi için, köle ve benzeri bir malın vasiyet olduğuna şahitlik etseler. lehlerine şahitlik
edilenlerde, başka bir malın şahitlere vasiyet edildiğine şahitlik etseler sahih olur. Çünkü bunda
ortaklık da töhmet de yoktur.
İki vasî, ölünün, kendileri ile birlikte zeydi de vasi tayin ettlğine şahitlik etseler kabul edilmez.
Çünkü onlar kendileri için, hakim yanlarına üçüncü bir vasi tayin eder. Daha önce söylendiği üzere
o vasi olmadan, tasarrufta bulunmaları mümkün olmaz. Ancak Zeyd'de bunu iddia ederse
müstesna. Yâni Zeyd kendisinin de öbürleri ile birlikte vasi olduğunu iddia ederse, o zaman
şahitlikleri istihsanen kabul edilir. Çünkü hakimden vasi tayini külfetini düşürmüşlerdir.
Aynı şekilde eğer ölünün iki oğlu babalarının bir adamı terikeyi korumak suretiyle kendilerine




menfaat sağlaması için vasi tayin ettiğine şahitlik etseler, o adam da inkar etse bu şahitlik kabul
edilmez. Ama adam da kabul ederse istihsanen kabul edilir.
Oğulların, babalarının, Zeyd'in Küfe'deki alacaklarını tahsil etmeye vekil ettiğine şahitlikleri mutlak
olarak kabul edilmez. Zeyd vekâleti iddia etsin etmesin farketmez. Çünkü hakim, onların isteği ile
diri için vekil tayin edemez. Bu, vasiyetin aksinedir.
Azilden sonra bile olsa ve hasım olmasa da vasinin ölünün lehine şahitliği kabul edilmez. aleyhine
olan şahitliği kabul edilir. Mültekâ.
i Z A H
«Daha önce söylendiği üzere...» Yâni vasilerden birisinin yalnız başına tasarrufta bulunamayacağı
geçmişti.
«... Şahitlikeri istihsânen kabul edilir.» Kıyasa göre. öncekinde olduğu gibi kabul edilmemesi
gerekir.
«Çünkü hakimden vasi tayini külfetini düşürmüşlerdir.» Çünkü yanlarına üçüncü bir vasi eklemesi
gerekir. O da öbürleri ile birlikte hakimini atadığı bir vasî olur. Bu. kişinin vasî bırakmadan ölmesi
haline benzer. Hakim o durumda da bir vasî tayin eder. Bu daha evlâdır. Zeylaî.
Ben derim ki: Bu ifadenin zahirine göre üçüncü vasî için, ölünün vasisine değil, hakimin vasisine
ait hükümler caridir. Şahitlik de tayinden başka bir konuda tesir etmez. Düşün. İki vasi arasındaki
fark ileride gelecektir.
«Oğulların, babalarının zeydi... şahitlikleri mutlak olarak kabul edilmez.» Yâni eğer. babalarının
sağlığında. kendisinin gıyabında, haklarını kabzetmesi için birisini vekil tayin ettiğine şahitlik
etseler, babanın borçluları da bunu inkar etseler oğulların şahitlikleri kabul edilmez.
Şayet oğullar böyle bir şahitlikte bulunmasalar da, hakimden, falanı vasi tayin etmesini isteseler ve
vaside buna razı olsa hakimin onu vasi tayin etme yetkisi vardır. Hatta tayin etmesi evlâdır.
Babalarının gaib olduğu hallerde. haklarını alması için bir vekil tayin etmesini isteseler ve vekilde
bunu istese hakim vekil tayin edemez. Şayet tayin edecek olursa, oğulların şahitlikleri ile tayin
etmiş olur. Babaları lehine şahitlik ettikleri için bu caiz olmaz. Velvâliciyye.
«Azlden sonra bile olsa... kabul edilmez;» Aynı şekilde yetimin lehine olan şahitlikleride kabul
edilmez. Vekil bunun aksinedir. Çünkü onun azlden sonra. husumetten önce müvekkili lehindeki
şahitliği kabul edilir. Çünkü vasilik halefliktir. Bundan dolayı vasinin bilgisine bağlı değildir. Hulâsa.
M E T İ N
Vasî vasiyeti kendi malı ile yerine getirirse, herhangi bir kayda tabi olmadan onu terikeden alır.
Fetvâ böyledir. Dürer. Vekil de (müvekkil için satın aldığı malın) parasını kendi malından verirse
müvekkile rücû eder. Aynı şekilde vasi kendi malından sarfederek, çocuk için bir elbise veya onun
nafakası için bir şey alsa ve buna şahit tutarsa harcadığını alır.
Bezzâziye'de: «Şahit tutması şart koşulmuştur. Çünkü vasinin infak konusundaki sözü kabul edilir,
ama harcadığını geri alma konusundaki sözü şahit tutmadan kabul edilmez» denilmektedir.
Ben derim ki: Kınye, Hulâsa ve Hâniye'de ise şöyle denilmektedir:
«Ebeveyn'in aksine vasi şahit tutmadan da parayı geri alabilir.»
Bunu ifade eden sözler gelecektir. Dikkatli ol.
İ Z A H
«Herhangi bir kayda tabi olmadan terikeden alır.» Minah'ta şöyle denilmektedir: «Bu vasi. eğer
ölünün varisi ise onun terikesinden alır değilse alamaz, denilmiştir.» Ayrıca; «Vasiyet kullar içinse
rücû eder. Çünkü onun kullar tarafından isteyeni vardır. Borcu ödemek gibidir. Ama Allah için ise
rücû edemez» diyenlerde olmuştur. Bir başka görüşe göre de vasi her halükârda rücû edebilir.
(verdiğini alır.) Dürer'de ifade edildiğine göre fetvâ böyledir. Bezzâziye'de de bunun muhtar olduğu
ylenmiştir.
«... Buna şahit getirirse harcadığını alır.» Yâni geri almak üzere sarfettiğine şahit getirirse. Bu :
musannıfın, vekilin azli bahsinin baş tarafında üzerinde durduğudur.
«Harcadığını geri alma konusundaki sözü şahit olmadan kabul edilmez.» Vakfın kayyımı da
yledir. Çünkü bunlar kendilerinin yetimden ve vakıftan alacaklı olduklarını iddia etmektedirler.
Mücerred bir dava ile bunu hak edemezler. Edebü'l-Evsiyâ'da da böyledir.




«Ben derim ki ilh...» Şurunbulâliyye de, İmâdiyye'den hem buna uygun hemde ters ifadeler
nakledilmiş sonra da şöyle denilmiştir: «Kayıtsız olarak veya şahit tutmakla rücû konusunda
imamlarımızın söyledikleri farklıdır. Araşatırılmalıdır.»
Ben derim ki: Edebü'l-Evsıya da araştırma yapılmıştır. Orada Muhiften naklen : «Vasinin rücu için
şahit tutmadan, rücu edip edemiyeceği konusunda âlimler ihtilaf halindedirler.» denilmektedir.
Edebü'l-Evsıya'da her iki görüşte Haniyye'den ve birçok kitaptan nakledilmiştir. Haniye'deki ifadeler
çelişkilidir. Hulasadan, Şârihin yaptığı naklin aksine, şahit tutmanın şart olduğunu nakletmiş sonra
da Mültekâ'dan naklen şöyle demiştir: «Küçük çocuğun gaib malı olduğu halde vasi ona kendi
malından infak etse, istihsana göre karşılıksız olarak infak etmiş sayılır. Ama malını sarfederken,
borç olarak verdiğine veya geri almak üzere harcadığına şahit tutarsa müstesna. (O zaman
harcadığını alır.) Çünkü vasinin rücû (geri alma) konusundaki sözü kabul edilmez. Bunun için şahit
göstermesi gerekir. Attabiyye'de, Allah'la kendi arasında (dini yönden) niyet kafidir denilmektedir.»
Muhit'te de Muhammed'den naklen şöyle denilmiştir: «Baba geri almaya niyet ederek parayı ödese
Allah'la kendi arasında (dinen) o parayı geri alabilir. Ama kanunen, şahit tutmadıkça rücu edemez»
Bunun benzeri Mültekâ'da da vardır.
Yine Muhit'te: Şöyle denilmektedir: «Baba fakir olan küçük çocuğu için, yiyecek ve giyecek gibi,
karşılamak zorunda olduğu bir şey satın alsa, ister şahit tutsun ister tutmasın parasını isteyemez.
Çünkü bu kendisinin vazifesidir. Ama, malı olan çocuğuna yiyecek almak veya ev ve hizmetçi almak
gibi karşılamak zorunda olmadığı bir şey satın alsa; eğer alırken parasını çocuğundan alacağına
şahit tutmuşsa alabilir. Tutmamışsa alamaz. Ebu Hanife'den : Ev ve benzeri şeylerde, çocuğun malı
varsa şahit tutsa da tutmasada verdiğini alabileceği malı yoksa alamıyacağı rivâyet edilmiştir.»
Hâniyye'de de şunları görüyoruz: «Birisi küçük çocuğu için bir şey satın alsa ve ona kefil olsa,
sonrada parayı ödese kıyasen verdiğini alabilir. İstihsan'a göre alamaz.»
Ben derim ki: Meselede iki görüşün olduğu ortaya çıkmıştır. Birincisi baba ve vasinin şahit
tutmadan rücûnun caiz olmayışı, ikincisi de: Şahit tutmanın sadece babaya mahsus oluşu.
Çocuklarına vasî olan anne de baba gibidir. Buna gerekçe olarak şunu göstermişlerdir: Anne baba
çocuklarına olan şefkatlerinden dolayı genelde onlara, verdiklerine almak maksadıyla değil
karşılıksız infak ederler. Yabancı olan vasi ise böyle değildir. Dolayısıyla rücuda şahit tutmaya
ihtiyacı yoktur. Biliyorsun ki birinci görüş istihsan, ikincisi kıyastır. Bunun gereği birincisinin tercih
edilmesidir. Musannıf, vekilin azli konusunda bu yolu izlemiştir. Bunun tamamı kanunî açıdandır.
AIIah Teâlâ en iyisini bilir. »
«Bunu ifade eden sözler gelecektir.» Çeşitli meseleler bölümünün sonunda ebeveynin rücû için
şahit tutmanın şart olduğunu ifade eden hatta bunu sarâhatleyleyen cümleler gelecektir.
Gelecek olan, bizim Mültekâ'dan ikinci ,olarak naklettiğimizdir.
M E T İ N
Vasi kendi malından ölünün, şer'an sabit olan borcunu ödese onun kefenini sarsa, yetimin öşür
veya haracını ödese parasını alır.
Eğer büyük varis kendi malından küçük varis için yiyecek ve giyecek satın alsa parasını geri alır.
Şayet varis kendi malından ölüye kefen sarsa veya borcunu ödese o da parasını alır. Bağışlamış
olmaz.
İ Z A H
«Vasi kendi malından ölünün şer'an sabit olan borcunu öderse ilh...» Edebü'l-Evsıya'da Hâniye'ye
nisbet edilerek şöyle denilmektedir: «Varisin emri olmadan öderse şahit tutması şattır. Nevazil'de
bu şart koşulmamıştır. Muhtar olan budur. Çünkü o vasi, vasiyyeti kendi malından yerine getirirse,
ölünün malından alacağını söylemiştir. Vasiyet konusundaki rivâyet. borç konusunda da geçerlidir.
Çünkü o, vasiyetten önce gelir. Borcun ödenmesi, vasiyetin ifasından daha önemlidir.»
Bu ifade: Minah ve Dürer'den nakledilen «borcun ödenmesi gibidir» sözüne uygundur.
«Onun kefenini sarsa...» Yâni kefeni mislini; Musannıf, bundan önceki bölümde vasinin kefeni
misilden, sayı itibariyle fazla sarması halinde fazlalığı zamin olacağı, kıymet itibariyle fazla olma
halinde ise kendisi için satın almış olacağı geçmişti.
Kendi akranlarına sarılan ve sünnete uygun olan kefen. (Mütercim)
«Yetimin öşür ve haracını ödese..» Yânı arazisinin haracını. Bunun zahirinden anlaşıldığına göre:
Vasi, şahit göstermeden yemini ile tasdik edilir. Bu konuda ihtilaf vardır. Edebu'l-Evsıyâ'da




zikredilmiıştir.
«Eğer büyük varis, kendi malından küçük varis için yiyecek ve gîyecek satın alsa...» Haniyede de
yledir. Hâniye'nin ibaresi aynen şöyledir: «Büyük varis: küçük varis için, kendi malından yiyecek
ve giyecek satın alsa, karşılıksız almış olmaz. Onun için ölünün malında ve terikeye rücû hakkı
vardır.»
Ben diyorum ki: Daha önce geçtiği üzere. vasinin infakında ihtilaf olduğu halde burada şahit
göstermek şart koşulmadı. Halbuki aynı ihtilafın öncelikle burada da cari olması gerekir. Zira büyük
varisin, küçük varise, kendi malından, ona yetecek miktarda harcama yaptığı takdirde sözünün
tasdik edilip edilemeyeceğinde ihtilaf vardır. Bunu Zâhidî Hâvî'de anlatmış sonra da şöyle demiştir:
«Fetvâ için seçilecek olan. Muhitin vasaya bahsindeki İbni Semâanın Muhammed'den naklettiği şu
hükümdür:
«Bir adam ölse ve geride biri büyük biri küçük iki oğul ve bin dirhem para bıraksa, büyük oğlan
küçük için kendisi gibilere sarfedilen şekilde beşyüz dirhem harcasa : Vâsî olmadığı takdirde
karşılıksız vermiş olur. Şayet ortak olan mal yiyecek veya giyecek olsa ve büyüğü bunu küçüğüne
yedirse yada giydirse, büyüğüne tazminat gerekmeyeceği uygun görülmüştür.»
Câmîu'l-Fetvâ'da şöyle denilmektedir: «Şayet büyük kardeş, küçük kardeşine terikedeki
hissesinden sarfetse: Eğer yiyecekse zamin olmaz. Onun yanında kalıyorsa para olduğu takdirde
yine zamin olmaz. Bunların dışındakilerde ise, vasî değilse zamin olur.» Bunun benzeri
Tatarhaniyye'de de vardır.
Musannıf, Kerâhiyye ve istihsân bahsinin satış faslında takdim etti ki: Kardeşin, amcanın, annenin
ve çocuğu yolda bulanın -kendi evlerinde ise- küçük için çok zorunlu şeyleri alıp satma hakları
vardır. Onun icaresi ise sadece anne için caizdir.
Bunun benzeri ifadeler Haniye'de de vardır. Bu durumda İmam Muhammed'den rivayet edilen
hükmü, çocuğun, ağabeyinin evinde olmaması haline hamletmek mümkündür. Büyük kardeş vasî
değilse Haniye'deki ifade her halükârda müşkildir.
«Şayet varis kendi malından ölüye kefen sarsa ilh...» Haniyye'de de böyledir. Orada, varisin terikeye
rücû edeceği belirtilmiştir.
Ben derim ki bu: Daha önce geçtiği üzere kefeni misli olduğu takdirdedir.
BİR UYARI
Bir kimse geride hiçbir mal bırakmadan ölse ve kefeni varislerine borç olsa da varislerden hazır
olmayanın hissesini ondan istemek üzere kendi malından sarsa, şayet hakimin izni olmadan
sarmışsa rücû hakkı yoktur. Havî ez-Zâhidî.
Remlî, Fusûleyn Haşiyesinde şöyle demektedir: «Bundan anlaşılıyor ki: Nasıl ki bir kadını
kocasından başka birisi kocanın veya hakimin izni olmadan kefenlediğinde teberruen kefenlemiş
sayılırsa; eğer babanın kefenlenmesi varislerin görevi olmasaydı o da yabancı gibi teberruen
sarmış olurdu. Müftabih olan görüşün, kadın zengin bile olsa kefenin kocasına ait oluşuna binaen
mutlak bir şekilde izinsiz olarak kadının kefenlenmesi müstesna tutulur.»
Yani ister kefeni misli olsun ister daha fazla olsun aynıdır. Evli olan kadından başkasına kefen
sarılması ise böyle değildir. Çünkü kefenil saran, fazlasında değil kefeni misli ile varislere rücû
edebilir.
«Veya borcunu ödese.. ilh...» Yâni şeran sabit olan borcunu. Ama borç şeran sabit değilse, gaib
olana rücû edemez, şayet hazır olan bunu geri alabilir. Çünkü bu şeran sabit olmamıştır. Borç veya
vedia konusunda vâside aynıdır. Mehre gelince: Eğer erkek kadınla zifafa girmişse, peşin verilmesi
adet haline gelen mikdar kadına verilmez. (Çünkü ölen o mikdarı zifaftan önce vermiştir.) Bunun
mikdarında varislerin sözü kabul edilir. Daha fazlasında ise söz kadınındır. Şurunbulâliyye
İmâdiye'den özetle. Bu sözün manası şu: Varisler peşin verilmesi âdet haline gelen mikdarı darılan
kadına verilmiş (olduğunu) iddia etseler sözleri kabul edilir. Ama daha fazlasının verilmiş olduğunu
iddia etseler, fazla olan kısım da kadının sözü kabul edilir.
M E T İ N
Vasî kendi malından, ölünün kefenini verse sözü kabul edilir. Bunun, yukardaki «onun kefenini
sarsa» sözünden müstedrek olduğu söylenmiştir.
Vasî yetimin malından bir şey satsa sonrada ondan, sattığından daha fazlası ile istense, hakim
güvenilen ve basiret sahibi olanlara müracaat eder. şayet onlardan ikisi malı değeri ile sattığını ve




değerinin o kadar olduğunu haber verirlerse hakim fazla fiat verenlere iltifat etmez. Şayet müzayede
de daha fazlaya satın alır, ve çarşıda daha ucuza bulunursa: Bunun için vasinin satışı bozulmaz.
Aksine basiret sahiplerine müracaat eder. Şayet bunlardan ikisi bir meblağ üzerinde birleşirlerse;
İmam Muhammed'e göre onların sözleri alınır. Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'a göre tezkiye de olduğu
gibi bir kişinin sözü de yeterlidir. Vakfın kayyimi de böyledir. Vakfın ürününü kiraya verse, sonra da
bir başkası gelip ücreti artırsa yukarıdaki gibi davranılır. Tamamı; Haniyye'ye nisbetle Dürerde
vardır.
İ Z A H
«... Müstedrek olduğu söylenmiştir.» Geçen meselenin rücûun aslında bunun ise basiret
sahiplerinin fiat konusunda vasiyi yalanladıkları takdirde, fiatın mikdarında olduğunun
farkedilebilmesi için «söylenmiştir» sözü ile ifade edilmiştir. Bunu T. söylemiştir.
Ebedü't-Evsıyâ'da ise Hulûsa'dan naklen şöyle denilmektedir. «Eğer parayı kendi malından öder ve
kefen, kefeni misli olursa tasdik edilir. Vecîz'de: Terikeden de ödese ancak beyyin» ile tasdik edilir
denilmektedir.
«Terikeden ödese..» Her halde ibarede de şartın cevabı düşmüştür. Sözün aslı şöyle olmalıdır. Eğer
onu terikeden ödese tasdik edilir. Bu imamlardan menkul ve maruf olan bilgilere uygundur. Ama
şart edat vaslıyle kabul edip de: «Terikeden de ödese.... şeklindeki anlayış malum değildir ve
vecizin ifadesini buna hamletmek uygun değildir. Benim anladığım bu. Yine de araştırılsın.
«Basiret sahiplerine ilh...» Yâni aklı erenlere. Hâniyye ve başka eserlerde «görüş sahipleri»,
denilmektedir. Burada bu tabir daha münasiptir.
«... Değerinin o kadar olduğunu ilh...» Bu, önceki kısmın tavzihidir. Ama eğer aklı erenler, malın
kıymetinin müşterinin aldığından daha fazla olduğunu haber verirlerse satış batıldır.
Edebü'l-Evsıyâ'da Cevâhir'den naklen şöyle denilmektedir: «Vasî borçtan dolayı bir mal satsa ve
malın kıymetinin satıldığı fiattan daha fazla olduğu anlaşılsa satış batıldır, hakimin feshine ihtiyaç
yoktur. İkinci defa değer fiatına satarsa bu satış sahihtir.» Şarih daha önce satışın fası'd olduğunu
ylemişti. Bu iki görüşten biridir. Zira fahiş bir aldanma ile olmuştur.
«Hakim artırana iltifat etmez.» Çünkü artırma : Malın kıymetinin vasinin sattığından daha fazla
olduğu için değil, ihtiyaçtan dolayı olabilir. Hatta eğer noksanlık aşırı ise satış caiz olmaz.
Edebü'l-Evsıyâ.
«Bunun için vasinin satışı bozulmaz.» Yâni sadece bu artırma sebebiyle satışın bozulmasına
hükmedilmez. Çünkü. asıl kıymetinin, vasinin sattığı olması da muhtemeldir. Bu yüzden : «Basiret
sahiplerine müracaat eder» demiştir.
Tahtavî şöyle der: «Şayet; sonra sattığından daha fazlası iIe istese veya Müzâyede de daha fazlaya
satın alsa ve çarşıda da daha ucuza bulunsa, deseydi daha kısa olurdu.»
EK:
Edebu'l-Evsıyâ da şöyle denilmektedir: «Baba küçük çocuğunun malını satsa sonra da bunda fahiş
bir aldanma olduğunu iddia etse davası dinlenmez. Hakim çocuğun adına bir kayyım tayin eder.
Müşteri aleyhine o dava eder. Bu: baba değeri fiatını kabzettiğini ikrar ettiği veya ona senetle şahit
gösterdiği takdirdedir. Ama değeri fiatını kabzettiğini ikrar etmez ve ona şahit göstermezse yahut
do «onu sattım, aldanma olduğunu bilmiyorum» ya da «aldanma olduğunu biliyordum ama bu
şekildeki satışın caiz olmadığını bilmiyordum» dese, daha sonra aldanma iddiasında bulunabilir.
Yetim buluğa erse ve baba veya vasinin satışında fahiş aldanmanın olduğunu iddia etse, müşteri
ise bunu inkar etse, müddet fiatların değişmeyeceği kadarsa hal hakem kılınır. (Piyasanın durumu
esas alınır) Müddet fiatların değişmesini gerektirecek kadar geçmişse müşterinin sözü kabul edilir.
Her ikisi de iddiasını isbat için delil gösterse. fazla olanı isbat edenin beyyinesi üstün tutulur.»

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...