VASİYETLE İLGİLİ VÂSİLERİN ŞAHİTLİĞİ
M
E T İ N
Vasîlerin küçük olan varis lehine mutlak olarak, malda. büyük olan varis içinde ölünün malında
şahitlikleri batıldır. ölünün malından başkasında büyük varis lehine şahitlikleri ise sahihtir. Çünkü
onda
velâyetleri yoktur. Dolayısıyla töhmet söz konusu değildir. Bu;
iki kişinin, başka iki adamın
ölüden
bin lira alacağı olduğuna, sonrakilerin de öncekiler için aynı şekildeki şahitliğine benzer.
Her
gurubun öbür gurup için şu kadar
lira vasiyet edildiği tarzındaki şahitlikleri ise bunun
aksinedir. (kabul edilmez.)
Bu
bölümdeki vasiler, ikidir.
Maksat; hakiminveya yetimin velisinin tayin ettiği vasilerdir.
(Mütercim).
Ebû
Yûsuf, borç konusunda da kabul
edilmeyeceğini söyler. öncekilerin köle, sonrakilerinde
malının
üçte biri veya mürset dirhemlerin vasiyet olduğuna dair şahitlikleri de kabul edilmez. Çünkü
bu
şahitlik ortaklık meydana getirir.
dolayısıyla
batıldır.
i
Z A H
Eğer
başlığı «ve bundan başka» sözünü
ilâve etse idi daha iyi olurdu.
Çünkü bölümün çoğu
vasilerin
şahitliğinden başka konudadır.
T.
«Mutlak
olarak ilh...» Yâni kendisine ister ölüden intikaletmiş olsun ister olmasın. Çünkü vasinin,
küçüğün
malındaki tasarrufu, mal ister terikeden olsun ister olmasın eşittir. Minah. Vasilerin
şahitlikleri kendileri hakkında şahitlik yaptıkları şeyde tasarrufu isbat
eder. (onun için kabul
edilmez.)
«Büyük olan varis için de ölünün malında ilh...» Çünkü onlar şahitlikleri ile malı muhafaza, varisin
gaib
olması durumunda taşınır mallan satabilme ve varisin delirmesi halinde velâyetinin kendilerine
dönmesi
vilâyetlerini isbat ederler. Gureru'l-Efkâr.
Bu
izah İmam-ı Azâm'a göredir. Sahibeyn'e göre ise her iki halde de yani ölünün bıraktığı malda da
başkasında da büyük için şahitlikleri batıldır. Zeylaî.
«Ebû
Yûsuf, borç konusunda da kabul
edilmeyeceğini söyler.» Çünkü ölümlü borç
terikeye taalluk
etmiştir.
Zirâ ölümlü zimmet ortada kalmaz. işte bundan dolayı alacaklılardan binsi hakkını
terikeden
alırsa ona öbürüde ortak olur. Dolayısıyla borç hakkındaki şahitlik şirketi isbat eder ve
töhmet
tahakkuk eder.
Ebu
Hanife ile İmam Muhammed'in delilleri de şöyledir: Borç zimmette sabit olur. Borcun, terikeden
tahsil
edilebilmesi bunun semeresidir. Zimmet, birçok hakka kabildir. Dolayısıyle şirket olmaz.
Bunun
için, eğer bir adam alacaklılardan birinin alacağını karşılıksız olarak ödese, öbürünün onda
ortaklık
hakkı olmaz. Vasiyet ise böyle değildir. Çünkü vasiyette hak,
zimmette değil, malın
kendisinde
sabit olur. Dolayısıyle malın ikisi arasında ortak olacağı şüphesini doğurur. Dürer.
Şeyh
Kâsım, Mecma hâşiyesinde şöyle der: «Nesefi ve Mahbûi Ebû Yûsuf'un görüşüne
itimad
etmişlerdir.»
Makdisi:
«Eğer Nesefi ile, Kenz sahibini kastediyorsa. Kenz'deki İmam Muhammed'in görüşüdür. O
da
şahitliğin sadece borçta kabul edileceğidir. Bu gibi durumlarda eğer şahitler ma'ruf iseler fetvâ
esnasında
İmam Muhammed'in görüşü ile, maruf değilseler EbÛ Yûsuf'un görüşü ile amel edilmesi
gerekir.» der. T. Hamevi
şerhinden.
«Çünkü
bu şahitlik, ortaklık meydana
getirir.» Yâni hakkında şahitlik yapılan şeyde ortaklık. Çünkü
onun
üçte biri vasiyet mahallidir. Dolayısıyle, aralarında müşterek olur. Mi'râc.
M
E T i N
İki
adam, iki kişi için, köle ve benzeri bir malın vasiyet olduğuna
şahitlik etseler. lehlerine şahitlik
edilenlerde, başka bir malın şahitlere vasiyet edildiğine şahitlik etseler sahih olur. Çünkü bunda
ortaklık
da töhmet de yoktur.
İki
vasî, ölünün, kendileri ile
birlikte zeydi de vasi tayin ettlğine şahitlik etseler kabul edilmez.
Çünkü
onlar kendileri için, hakim yanlarına üçüncü bir vasi tayin eder. Daha önce söylendiği üzere
o
vasi olmadan, tasarrufta bulunmaları
mümkün olmaz. Ancak Zeyd'de bunu iddia ederse
müstesna.
Yâni Zeyd kendisinin de öbürleri ile
birlikte vasi olduğunu iddia
ederse, o zaman
şahitlikleri istihsanen kabul edilir. Çünkü hakimden vasi tayini külfetini
düşürmüşlerdir.
Aynı
şekilde eğer ölünün iki oğlu babalarının bir adamı terikeyi korumak suretiyle kendilerine
menfaat
sağlaması için vasi tayin ettiğine şahitlik etseler, o adam da inkar etse bu şahitlik kabul
edilmez.
Ama adam da kabul ederse istihsanen kabul edilir.
Oğulların,
babalarının, Zeyd'in Küfe'deki
alacaklarını tahsil etmeye vekil ettiğine şahitlikleri mutlak
olarak
kabul edilmez. Zeyd vekâleti iddia etsin etmesin farketmez. Çünkü hakim, onların isteği ile
diri
için vekil tayin edemez. Bu, vasiyetin aksinedir.
Azilden
sonra bile olsa ve hasım olmasa da vasinin ölünün lehine şahitliği kabul edilmez. aleyhine
olan
şahitliği kabul edilir. Mültekâ.
i
Z A H
«Daha
önce söylendiği üzere...» Yâni vasilerden birisinin yalnız başına tasarrufta bulunamayacağı
geçmişti.
«...
Şahitlikeri istihsânen kabul edilir.» Kıyasa göre. öncekinde olduğu gibi
kabul edilmemesi
gerekir.
«Çünkü
hakimden vasi tayini külfetini düşürmüşlerdir.» Çünkü yanlarına üçüncü bir vasi eklemesi
gerekir.
O da öbürleri ile birlikte hakimini atadığı bir vasî olur. Bu. kişinin vasî bırakmadan ölmesi
haline
benzer. Hakim o durumda da bir vasî tayin eder. Bu daha evlâdır. Zeylaî.
Ben
derim ki: Bu ifadenin zahirine göre üçüncü vasî için, ölünün
vasisine değil, hakimin vasisine
ait
hükümler caridir. Şahitlik de tayinden başka bir konuda tesir etmez. Düşün. İki vasi arasındaki
fark
ileride gelecektir.
«Oğulların,
babalarının zeydi...
şahitlikleri mutlak olarak kabul edilmez.» Yâni eğer. babalarının
sağlığında.
kendisinin gıyabında, haklarını
kabzetmesi için birisini vekil tayin ettiğine şahitlik
etseler,
babanın borçluları da bunu inkar etseler oğulların şahitlikleri kabul edilmez.
Şayet
oğullar böyle bir şahitlikte bulunmasalar da, hakimden, falanı vasi tayin etmesini
isteseler ve
vaside
buna razı olsa hakimin onu vasi
tayin etme yetkisi vardır. Hatta
tayin etmesi evlâdır.
Babalarının
gaib olduğu hallerde. haklarını alması için bir vekil tayin etmesini isteseler ve vekilde
bunu
istese hakim vekil tayin edemez. Şayet tayin edecek olursa, oğulların şahitlikleri ile tayin
etmiş
olur. Babaları lehine şahitlik ettikleri için bu caiz olmaz. Velvâliciyye.
«Azlden sonra bile olsa... kabul edilmez;» Aynı şekilde yetimin lehine olan şahitlikleride kabul
edilmez.
Vekil bunun aksinedir. Çünkü onun azlden sonra. husumetten önce müvekkili lehindeki
şahitliği
kabul edilir. Çünkü vasilik halefliktir. Bundan dolayı vasinin
bilgisine bağlı değildir.
Hulâsa.
M
E T İ N
Vasî
vasiyeti kendi malı ile yerine getirirse, herhangi bir kayda tabi olmadan onu terikeden alır.
Fetvâ
böyledir. Dürer. Vekil de (müvekkil için satın aldığı malın) parasını kendi malından verirse
müvekkile
rücû eder. Aynı şekilde vasi kendi malından sarfederek, çocuk için bir elbise veya onun
nafakası
için bir şey alsa ve buna şahit
tutarsa harcadığını alır.
Bezzâziye'de:
«Şahit tutması şart koşulmuştur.
Çünkü vasinin infak konusundaki sözü
kabul edilir,
ama
harcadığını geri alma konusundaki sözü şahit tutmadan kabul edilmez» denilmektedir.
Ben
derim ki: Kınye, Hulâsa ve Hâniye'de ise şöyle
denilmektedir:
«Ebeveyn'in aksine vasi şahit tutmadan da parayı geri
alabilir.»
Bunu
ifade eden sözler gelecektir. Dikkatli ol.
İ
Z A H
«Herhangi
bir kayda tabi olmadan terikeden alır.» Minah'ta şöyle denilmektedir: «Bu vasi. eğer
ölünün
varisi ise onun terikesinden alır
değilse alamaz, denilmiştir.» Ayrıca; «Vasiyet kullar içinse
rücû
eder. Çünkü onun kullar tarafından
isteyeni vardır. Borcu ödemek gibidir. Ama Allah için ise
rücû
edemez» diyenlerde olmuştur. Bir başka görüşe göre de vasi her halükârda rücû edebilir.
(verdiğini
alır.) Dürer'de ifade edildiğine göre
fetvâ böyledir. Bezzâziye'de de
bunun muhtar olduğu
söylenmiştir.
«...
Buna şahit getirirse harcadığını alır.» Yâni geri almak üzere sarfettiğine şahit getirirse. Bu :
musannıfın,
vekilin azli bahsinin baş tarafında üzerinde
durduğudur.
«Harcadığını
geri alma konusundaki sözü şahit olmadan kabul edilmez.» Vakfın kayyımı da
böyledir. Çünkü bunlar kendilerinin yetimden ve vakıftan alacaklı olduklarını iddia etmektedirler.
Mücerred
bir dava ile bunu hak edemezler. Edebü'l-Evsiyâ'da da
böyledir.
«Ben
derim ki ilh...» Şurunbulâliyye de, İmâdiyye'den hem buna uygun hemde ters
ifadeler
nakledilmiş sonra da şöyle denilmiştir: «Kayıtsız olarak veya şahit tutmakla rücû konusunda
imamlarımızın söyledikleri farklıdır.
Araşatırılmalıdır.»
Ben
derim ki: Edebü'l-Evsıya da araştırma yapılmıştır. Orada Muhiften
naklen : «Vasinin rücu için
şahit
tutmadan, rücu edip edemiyeceği
konusunda âlimler ihtilaf
halindedirler.» denilmektedir.
Edebü'l-Evsıya'da her iki görüşte Haniyye'den ve birçok kitaptan nakledilmiştir. Haniye'deki ifadeler
çelişkilidir. Hulasadan, Şârihin yaptığı naklin aksine, şahit tutmanın şart olduğunu nakletmiş sonra
da
Mültekâ'dan naklen şöyle demiştir:
«Küçük çocuğun gaib malı olduğu halde vasi ona kendi
malından
infak etse, istihsana göre karşılıksız olarak infak etmiş sayılır. Ama malını sarfederken,
borç
olarak verdiğine veya geri almak üzere harcadığına şahit tutarsa müstesna. (O zaman
harcadığını
alır.) Çünkü vasinin rücû (geri
alma) konusundaki sözü kabul edilmez. Bunun için şahit
göstermesi
gerekir. Attabiyye'de, Allah'la kendi arasında (dini yönden) niyet kafidir denilmektedir.»
Muhit'te
de Muhammed'den naklen şöyle
denilmiştir: «Baba geri almaya
niyet ederek parayı ödese
Allah'la
kendi arasında (dinen) o parayı geri alabilir. Ama
kanunen, şahit tutmadıkça rücu
edemez»
Bunun
benzeri Mültekâ'da da
vardır.
Yine
Muhit'te: Şöyle denilmektedir: «Baba
fakir olan küçük çocuğu için, yiyecek ve giyecek gibi,
karşılamak zorunda olduğu bir şey satın alsa, ister şahit tutsun ister tutmasın parasını isteyemez.
Çünkü
bu kendisinin vazifesidir. Ama, malı olan çocuğuna yiyecek almak veya ev ve hizmetçi almak
gibi
karşılamak zorunda olmadığı bir şey satın alsa; eğer alırken parasını çocuğundan alacağına
şahit
tutmuşsa alabilir. Tutmamışsa alamaz. Ebu Hanife'den : Ev ve benzeri şeylerde, çocuğun malı
varsa
şahit tutsa da tutmasada verdiğini
alabileceği malı yoksa alamıyacağı
rivâyet
edilmiştir.»
Hâniyye'de de şunları görüyoruz: «Birisi küçük çocuğu için bir şey satın alsa ve ona kefil olsa,
sonrada
parayı ödese kıyasen verdiğini alabilir. İstihsan'a göre alamaz.»
Ben
derim ki: Meselede iki görüşün olduğu ortaya çıkmıştır.
Birincisi baba ve vasinin şahit
tutmadan
rücûnun caiz olmayışı, ikincisi de: Şahit tutmanın sadece babaya mahsus oluşu.
Çocuklarına
vasî olan anne de baba gibidir. Buna gerekçe olarak şunu göstermişlerdir: Anne baba
çocuklarına olan şefkatlerinden dolayı genelde onlara,
verdiklerine almak maksadıyla değil
karşılıksız infak ederler. Yabancı olan vasi ise böyle değildir. Dolayısıyla rücuda şahit tutmaya
ihtiyacı yoktur. Biliyorsun ki birinci görüş istihsan, ikincisi kıyastır. Bunun gereği birincisinin tercih
edilmesidir. Musannıf, vekilin azli konusunda bu yolu izlemiştir. Bunun tamamı kanunî açıdandır.
AIIah
Teâlâ en iyisini bilir.
»
«Bunu
ifade eden sözler gelecektir.» Çeşitli meseleler bölümünün sonunda ebeveynin rücû için
şahit
tutmanın şart olduğunu ifade eden
hatta bunu sarâhatle söyleyen cümleler gelecektir.
Gelecek olan, bizim Mültekâ'dan ikinci ,olarak naklettiğimizdir.
M
E T İ N
Vasi
kendi malından ölünün, şer'an sabit olan borcunu ödese onun kefenini sarsa, yetimin öşür
veya haracını ödese parasını alır.
Eğer
büyük varis kendi malından küçük varis için yiyecek ve giyecek satın alsa parasını geri alır.
Şayet
varis kendi malından ölüye kefen sarsa veya borcunu ödese o da parasını alır. Bağışlamış
olmaz.
İ
Z A H
«Vasi
kendi malından ölünün şer'an sabit olan borcunu öderse ilh...» Edebü'l-Evsıya'da Hâniye'ye
nisbet
edilerek şöyle denilmektedir: «Varisin emri olmadan öderse şahit tutması şattır. Nevazil'de
bu
şart koşulmamıştır. Muhtar olan
budur. Çünkü o vasi, vasiyyeti
kendi malından yerine getirirse,
ölünün
malından alacağını söylemiştir.
Vasiyet konusundaki rivâyet. borç
konusunda da geçerlidir.
Çünkü
o, vasiyetten önce gelir. Borcun ödenmesi, vasiyetin ifasından daha
önemlidir.»
Bu
ifade: Minah ve Dürer'den nakledilen
«borcun ödenmesi gibidir» sözüne uygundur.
«Onun
kefenini sarsa...» Yâni kefeni mislini; Musannıf, bundan önceki bölümde vasinin kefeni
misilden,
sayı itibariyle fazla sarması halinde fazlalığı zamin olacağı, kıymet itibariyle fazla olması
halinde
ise kendisi için satın almış olacağı geçmişti.
Kendi
akranlarına sarılan ve sünnete uygun olan kefen. (Mütercim)
«Yetimin
öşür ve haracını ödese..» Yânı
arazisinin haracını. Bunun zahirinden anlaşıldığına göre:
Vasi,
şahit göstermeden yemini ile tasdik
edilir. Bu konuda ihtilaf vardır.
Edebu'l-Evsıyâ'da
zikredilmiıştir.
«Eğer
büyük varis, kendi malından küçük varis için yiyecek ve gîyecek satın alsa...» Haniyede de
böyledir. Hâniye'nin ibaresi aynen şöyledir: «Büyük varis: küçük varis
için, kendi malından yiyecek
ve
giyecek satın alsa, karşılıksız almış olmaz. Onun için ölünün malında ve terikeye rücû hakkı
vardır.»
Ben
diyorum ki: Daha önce geçtiği üzere. vasinin infakında ihtilaf olduğu halde burada şahit
göstermek
şart koşulmadı. Halbuki aynı ihtilafın öncelikle burada da cari olması gerekir. Zira büyük
varisin,
küçük varise, kendi malından, ona
yetecek miktarda harcama yaptığı takdirde sözünün
tasdik
edilip edilemeyeceğinde ihtilaf
vardır. Bunu Zâhidî Hâvî'de anlatmış sonra da şöyle demiştir:
«Fetvâ
için seçilecek olan. Muhitin vasaya bahsindeki İbni Semâanın Muhammed'den naklettiği şu
hükümdür:
«Bir
adam ölse ve geride biri büyük biri
küçük iki oğul ve bin dirhem para
bıraksa, büyük oğlan
küçük
için kendisi gibilere sarfedilen şekilde beşyüz dirhem harcasa : Vâsî olmadığı takdirde
karşılıksız vermiş olur. Şayet ortak olan mal
yiyecek veya giyecek olsa ve büyüğü bunu küçüğüne
yedirse
yada giydirse, büyüğüne tazminat
gerekmeyeceği uygun
görülmüştür.»
Câmîu'l-Fetvâ'da
şöyle denilmektedir: «Şayet büyük kardeş, küçük kardeşine terikedeki
hissesinden sarfetse: Eğer yiyecekse zamin olmaz. Onun yanında kalıyorsa para olduğu takdirde
yine
zamin olmaz. Bunların dışındakilerde ise, vasî değilse zamin olur.» Bunun benzeri
Tatarhaniyye'de de vardır.
Musannıf,
Kerâhiyye ve istihsân bahsinin satış faslında takdim etti ki: Kardeşin, amcanın, annenin
ve
çocuğu yolda bulanın -kendi evlerinde ise- küçük için çok zorunlu şeyleri alıp satma hakları
vardır.
Onun icaresi ise sadece anne için caizdir.
Bunun
benzeri ifadeler Haniye'de de vardır. Bu durumda İmam Muhammed'den rivayet edilen
hükmü,
çocuğun, ağabeyinin evinde olmaması haline hamletmek mümkündür. Büyük kardeş vasî
değilse
Haniye'deki ifade her halükârda
müşkildir.
«Şayet
varis kendi malından ölüye kefen sarsa ilh...» Haniyye'de de böyledir. Orada, varisin
terikeye
rücû
edeceği
belirtilmiştir.
Ben
derim ki bu: Daha önce geçtiği üzere kefeni misli olduğu takdirdedir.
BİR
UYARI
Bir
kimse geride hiçbir mal bırakmadan ölse ve kefeni varislerine borç olsa da varislerden hazır
olmayanın
hissesini ondan istemek üzere kendi malından sarsa, şayet hakimin izni olmadan
sarmışsa rücû hakkı yoktur. Havî
ez-Zâhidî.
Remlî,
Fusûleyn Haşiyesinde şöyle
demektedir: «Bundan anlaşılıyor ki: Nasıl ki bir kadını
kocasından
başka birisi kocanın veya hakimin izni olmadan kefenlediğinde teberruen kefenlemiş
sayılırsa;
eğer babanın kefenlenmesi varislerin görevi olmasaydı o da yabancı gibi teberruen
sarmış
olurdu. Müftabih olan görüşün, kadın
zengin bile olsa kefenin kocasına ait oluşuna binaen
mutlak
bir şekilde izinsiz olarak kadının kefenlenmesi müstesna
tutulur.»
Yani
ister kefeni misli olsun ister daha fazla olsun aynıdır. Evli olan kadından başkasına kefen
sarılması ise böyle değildir. Çünkü kefenil saran, fazlasında değil kefeni misli ile varislere rücû
edebilir.
«Veya
borcunu ödese.. ilh...» Yâni şeran
sabit olan borcunu. Ama borç şeran sabit değilse, gaib
olana
rücû edemez, şayet hazır olan bunu
geri alabilir. Çünkü bu şeran sabit olmamıştır. Borç veya
vedia
konusunda vâside aynıdır. Mehre
gelince: Eğer erkek kadınla zifafa girmişse, peşin verilmesi
adet
haline gelen mikdar kadına verilmez. (Çünkü ölen o mikdarı zifaftan önce vermiştir.) Bunun
mikdarında
varislerin sözü kabul edilir. Daha fazlasında ise söz kadınındır. Şurunbulâliyye
İmâdiye'den
özetle. Bu sözün manası şu: Varisler peşin verilmesi âdet haline gelen mikdarı darılan
kadına
verilmiş (olduğunu) iddia etseler
sözleri kabul edilir. Ama daha fazlasının verilmiş olduğunu
iddia
etseler, fazla olan kısım da kadının sözü kabul edilir.
M
E T İ N
Vasî
kendi malından, ölünün kefenini verse sözü kabul edilir. Bunun, yukardaki «onun kefenini
sarsa» sözünden müstedrek olduğu söylenmiştir.
Vasî
yetimin malından bir şey satsa sonrada
ondan, sattığından daha fazlası ile istense, hakim
güvenilen
ve basiret sahibi olanlara müracaat eder. şayet onlardan ikisi malı değeri ile sattığını ve
değerinin
o kadar olduğunu haber verirlerse
hakim fazla fiat verenlere iltifat etmez. Şayet müzayede
de
daha fazlaya satın alır, ve çarşıda
daha ucuza bulunursa: Bunun için vasinin satışı bozulmaz.
Aksine
basiret sahiplerine müracaat eder. Şayet bunlardan ikisi bir meblağ üzerinde birleşirlerse;
İmam
Muhammed'e göre onların sözleri alınır. Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'a göre tezkiye de
olduğu
gibi
bir kişinin sözü de yeterlidir.
Vakfın kayyimi de böyledir. Vakfın
ürününü kiraya verse, sonra da
bir
başkası gelip ücreti artırsa yukarıdaki gibi davranılır.
Tamamı; Haniyye'ye nisbetle Dürerde
vardır.
İ
Z A H
«...
Müstedrek olduğu söylenmiştir.» Geçen meselenin rücûun aslında bunun ise basiret
sahiplerinin
fiat konusunda vasiyi yalanladıkları takdirde, fiatın mikdarında olduğunun
farkedilebilmesi için «söylenmiştir» sözü ile ifade edilmiştir. Bunu T.
söylemiştir.
Ebedü't-Evsıyâ'da ise Hulûsa'dan naklen şöyle denilmektedir. «Eğer parayı kendi malından öder ve
kefen,
kefeni misli olursa tasdik edilir. Vecîz'de: Terikeden de ödese ancak beyyin» ile tasdik edilir
denilmektedir.
«Terikeden ödese..» Her halde ibarede de şartın cevabı düşmüştür. Sözün aslı şöyle olmalıdır. Eğer
onu
terikeden ödese tasdik edilir. Bu imamlardan menkul ve maruf olan bilgilere uygundur. Ama
şart
edat vaslıyle kabul edip de: «Terikeden de ödese.... şeklindeki anlayış malum değildir ve
vecizin
ifadesini buna hamletmek uygun değildir. Benim anladığım bu. Yine de araştırılsın.
«Basiret
sahiplerine ilh...» Yâni aklı erenlere. Hâniyye ve başka eserlerde «görüş sahipleri»,
denilmektedir. Burada bu tabir daha münasiptir.
«...
Değerinin o kadar olduğunu
ilh...» Bu, önceki kısmın tavzihidir. Ama eğer aklı erenler, malın
kıymetinin
müşterinin aldığından daha fazla
olduğunu haber verirlerse satış
batıldır.
Edebü'l-Evsıyâ'da Cevâhir'den naklen şöyle denilmektedir: «Vasî borçtan dolayı bir mal satsa ve
malın
kıymetinin satıldığı fiattan daha fazla olduğu anlaşılsa satış batıldır, hakimin feshine ihtiyaç
yoktur.
İkinci defa değer fiatına satarsa bu satış sahihtir.» Şarih daha önce satışın fası'd olduğunu
söylemişti. Bu iki görüşten biridir. Zira fahiş bir aldanma ile olmuştur.
«Hakim
artırana iltifat etmez.» Çünkü artırma : Malın kıymetinin vasinin sattığından daha fazla
olduğu
için değil, ihtiyaçtan dolayı olabilir. Hatta eğer noksanlık aşırı ise satış caiz olmaz.
Edebü'l-Evsıyâ.
«Bunun
için vasinin satışı bozulmaz.» Yâni
sadece bu artırma sebebiyle satışın bozulmasına
hükmedilmez.
Çünkü. asıl kıymetinin, vasinin
sattığı olması da muhtemeldir. Bu
yüzden : «Basiret
sahiplerine müracaat eder» demiştir.
Tahtavî
şöyle der: «Şayet; sonra sattığından daha fazlası iIe istese veya Müzâyede de daha fazlaya
satın
alsa ve çarşıda da daha ucuza bulunsa, deseydi daha kısa
olurdu.»
EK:
Edebu'l-Evsıyâ da şöyle denilmektedir: «Baba küçük çocuğunun malını satsa sonra da bunda fahiş
bir
aldanma olduğunu iddia etse davası
dinlenmez. Hakim çocuğun adına bir kayyım tayin eder.
Müşteri
aleyhine o dava eder. Bu: baba değeri fiatını kabzettiğini ikrar ettiği veya ona senetle şahit
gösterdiği
takdirdedir. Ama değeri fiatını kabzettiğini ikrar etmez ve ona şahit göstermezse yahut
do
«onu sattım, aldanma olduğunu
bilmiyorum» ya da «aldanma olduğunu
biliyordum ama bu
şekildeki satışın caiz olmadığını bilmiyordum» dese, daha sonra aldanma iddiasında bulunabilir.
Yetim
buluğa erse ve baba veya vasinin
satışında fahiş aldanmanın olduğunu
iddia etse, müşteri
ise
bunu inkar etse, müddet fiatların değişmeyeceği kadarsa hal hakem kılınır. (Piyasanın durumu
esas
alınır) Müddet fiatların değişmesini gerektirecek kadar geçmişse müşterinin sözü kabul edilir.
Her
ikisi de iddiasını isbat için delil gösterse. fazla olanı isbat edenin beyyinesi üstün
tutulur.»