VASİYETLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ
MESELELER
M
E T İ N
Vasînin
çocuk için infakta bulunduğu yolundaki iddiası beyyine olmadan kabul edilir. Eşbah'ta
belirtildiğine
göre şu on iki mesele ise bundan müstesnadır:
1
- Ölünün borcunu ödediğini iddia
etmesi,
2
- Ölünün borcunu, terikeyi sattıktan sonra fakat parasını almadan kendi malından ödediğini iddia
etmesi,
3
- Yetimin başka birinin malını
telef edip onun tazminatını ödediğini
iddia etmesi,
4
- Yetime ticaret için verdiğini, onun
da borçlanıp yetim adına borçlarını ödediğini iddia etmesi,
5
- Ekime elverişli olmayan bir vakitte, yetimin tarlasının haracını verdiğini iddia
etmesi,
6
- Kaçan kölesini getirene ücret ödediğini iddia etmesi,
7
- Cinayet işleyen kölesini, diyetini ödeyerek kurtardığını iddia
etmesi,
8
- Mahremi olan akrabasına infak ettiğini iddia etmesi,
9
- ölen kölelerine infakı iddia etmesi,
10
- Çocuğun kendisi, zimmetinde
olandan veya yetimin malının gaibliği halinde kendi malından
infak
ettiğini iddia eder ve ona rücû
istemesi hali.
11
- Yetimi bir kadınla evlendirip,
mehrini kendi malından verdiğini
iddia etse ve kadın da ölmüş
bulunsa,
12
- (Yetimin malında) ticaret yapıp kâr etse sonra da kendisinin mudârib olduğunu iddia etse.
Bu
konuda asıl şudur: Vasi kendisinin yapması gereken konulardaki iddiası tasdik edilir, görevi
olmayan
konulardaki iddiası ise kabul
edilmez.
İ
Z A H
«Vasinin... sözü kabul edilir.» Eşbâh'ta şöyle denilmektedir: «Vasinin yetime infak konusunda iddia
ettiği
söz şu üç yer müstesna beyyinesiz
kabul edilir: Yakın akrabasına infak, tarlasının haracı ve
kaçan
kölesini getirene verdiği ücret.»
Özetle.
Eşbâh
sahibi daha sonra şöyle der:
«Hasılı, bazı meseleler hariç, iddia ettiği konudaki sözü kabul
edilir.»
Şarih
: «İnfakta bulunduğu» sözünü
söylemeseydi daha münasib olurdu.
BİR
UYARI
Zehire
de şöyle denilmiştir: «Vasinin,
çocuğun nafakasını kısmaması gerekir. Aksine israf etmeden
ona
bolca infak eder. Bu, çocuğun malının azlığına ve çokluğuna göre değişir. Malına bakar ve
durumuna
uygun bir şekilde infak eder.»
Şeyhu'l-İslâm'ın, Asl şerhinde de şöyle denilmektedir: «Küçükler büyürse ve vasiyi: Sen bize
kârdan
yedirdin veya onu falan bağışladı diye itham etseler vasinin davasını
isbat için yemin etmesi
gerekir.
Ancak, genelde o müddet zarfında
kendileri kadar insana o kadarı yetecek bir mal iddia
etmeleri
gibi, zahir kendilerini (yetimleri) tekzib ediyorsa müstesna. (Vasinin yemin etmesi
gerekmez).
Bu hüküm, vasi nafakayı misl veya az bir fazlasını iddia ettiği takdirde söz konusudur.
Çok
fazlasını iddia ederse, iddiasına muhtemel bir izah getirmedikçe sözü kabul edilmez. fazlasını
zamin
olur. iddiasına, muhtemel bir izaha misal şudur: Küçükler için yiyecek aldım ama çalındı,
ikinci
üçüncü defa aldım telef oldu, derse yemini ile birlikte sözü kabul edilir. Çünkü o emindir»
Edebü'l-Evsiyâ'dan özetle.
«Ölünün
borcunu ödediğini iddia etse»
müstesna olan on iki meseleye giriştir. Anlaşıldığına göre,
bu
meseleden maksat; Eşbâh'da meseleleri serdetmeden önce zikrettiğidir. Eşbâh sahibi,
Câmiu'l-Fusûleyn'e
nisbetle şöyle der: «Vasî hakimin
emri olmadan borcu ödese veya yetim
büyüyünce babasının borcunu inkar etse: Vasî beyyine göstermezse verdiğini zamin olur. Zamin
oluş
sebebini -ki o da yabancıya vermektir- ikrar ettiği zaman, başka b)r alacaklı çıksa ona da
hissesi
öder ilh... Eğer bunu varis iddia eder, vasi de terikeden ödediğini söylerse tasdik edilir.
«Ölünün
borcunu... kendi malından ödediğini
iddia etse ilh...» Edebü'l-Evsiyâ'dan, Hâniye'de şahit
göstermenin
şart koşulduğunu, Nevâzil de ise
şart koşulmadığını nakletmiştik. «Terikeyi sattıktan
sonra»
demesinin faidesi ne acaba? Her halde bu ittifakidir. Çünkü satmadan evvelde de hüküm
aynıdır.
«Yetimin
başka bir malı telef edip ilh...» Eşbah'ta başkasının malı» şeklindedir.
Bu
meselenin tasavvuru şöyledir: Vasî varise : «Sen falanın malını küçüklüğünde telef ettin, ben de
senin
malından onu ödedim.» der. Varis ise onu yalanlayıp, «ben birşey telef etmedim»
derse
yetimin
sözü kabul edilir. Vasî de zâmindir. Ancak iddiasına delil gösterirse müstesnâ.
Edebu'l-Evsiyâ'da da böyle
denilmektedir.
«...
Yetimin tarlasının haracını verdiğini
iddia etse...» Vasî; yetimin babasının on sene önce
öldüğünü
ve o zamandan beri haracı kendisinin
verdiğini iddia etse, yetim de «babam
öleli daha iki
sene
oldu» dese hüküm yine aynıdır.
Alimler,
husumet gününde tarlanın ekime elverişli olması halinde yemini ile birlikte vasinin
sözünün
kabul edileceğinde ittifak halindedirler. Yâni Tenviru'I-Ezhân'ın Tatarhaniyye'de naklettiği
ibareden
anlaşıldığına göre, vasî ile yetimin, yetimin babasının öldüğü vakit konusunda ittifak etmiş
olmaları
şarttır.
Ebussuûd.
«Husumet,
ziraata elverişli olması halinde» sözünün zahirinden anlaşıldığı üzere; eğer tarla
husumet
gününde ziraata elverişli değilse
beyyinenin bulunması şarttır. Çünkü birincisine hal
şahittir,
ikincisine göre ise şahit değildir. Şarihin, «ekime elverişli olmayan bir vakitte» sözü,
«verdiğini..»
fiiline değil, mukaddef olan «iddia etse» fiiline bağlıdır. Yâni «tarlanın haracını
ödediğini
iddia etse ilh...» şeklindedir. Aksi halde bu, yukarıda geçen
«vasinin, haracı ödediği
yolundaki
sözü tasdik edilir» şeklindeki sözlere zıt düşer. Ama bu yukarıda geçen tafsilata
hamledilir.
Dikkatli ol.
«Kaçan
kölesini getirene ücret ödediğini iddia etse ilh.. » Bu, İmam Muhammed'in görüşüne
göredir.
Ebû Yûsuf'un görüşüne göre ise
beyyine olmadan da sözü kabul edilir. Velvâliciyye'de
sadece
birinci görüş verilmiştir. Sadruşşehid de bu konuda bir ihtilaf nakletmemiştir. Hulâsa'da ise
bu
konuda ihtilafın cari olduğu söylenir.
Vasî
kaçan köleyi geri getirmesi için bir adam tuttuğunu söylese Hâniye asıl ve başka eserlerde
belirtildiğine
göre ittifakla tasdik edilir.
Asl
ve başka eserlerde şöyle
denilmiştir. «Vasi, sana rücû etmek için kendi malımdan ödedim, dese
ancak
bir beyyine ile tasdik edilir.» Bu Edebü'l-Evsıyâ da ifade edilmiştir.»
Ben
derim ki; Bu ifadenin zahiri, İmam Muhammed'in görüşünün tercihine delalet etmektedir.
«Cinayet
işleyen kölesinin diyetini vererek kurtardığını iddia etse ilh...»
Kâfî'de
şöyle denilmektedir: «Eğer vasiyetime; senin gasbettiğin malı ödedim, cinayetinin diyetini
verdim
veya kölenin cinayetinin diyetini verdim dese beyyine olmadan tasdik edilmez.» Ebussuûd.
Bu
ifadenin zahirine göre : Yetim
cinayeti ikrar etse bile hüküm
aynıdır. Düşün.
«Mahremi
olan akrabasına infak...» Haniye sahibi şöyle der: Vasî çocuğa : «Hakim, şu kör olan
kardeşin
için, senin malından her ay şu kadar dirhem nafakaya hükmetti. Ben on senedir bunu
öderim»
dese. oğlu da inkar etse, ittifakla vasinin sözü kabul edilmez. Hakimin öyle hükmettiğine
ve
hükmedilen meblağı ödediğine delil
getiremezse o malı zamin olur.
Şerhu'l-Mecma
da bu hükme gerekçe olarak, bunun, yetimin zarurî ihtiyaçlarından olmayışı
gösterilmiştir.
Vasînin yaptığı harcamalarda sözü, yetimin zarûrî ihtiyaçlarında geçerlidir. Yetimin
hanımının
nafakası farklı olsa gerek. Çünkü o, zarûrî ihtiyaçları cümlesindendir.
Konunun
tamamı Eşbâh'tadır.
«ölen
kölelerin infakı...» Bu, İmam Muhammed'in görüşüdür. Ebû Yûsuf'a göre, vasinin
sözü kabul
edilir.
Kölelerin
hayatta olması halinde vasinin sözünün kabul edileceğinde ittifak vardır. Ama kendisine
yemin
ettirilip ettirilmeyeceği konusu ihtilafIıdır. Bazılarına göre; kendisinden bir hıyanet
görülmemişse yemin ettirilmez. Biri, Bezzâziye'den tafsilat
nakletmiş ve şöyle demiştir: «Eğer böyle
bir
işinin, böyle köleleri olabilirse,
vasinin sözü kabul edilir. Aksi
halde kabul edilmez.» Ebussuûd.
«Çocuğun
kendisine... infâk ettiğini...» Bu konu üzerinde daha evvel durmuştuk. «Zimmetinde olan
dan»
sözü Eşbâh'ta mevcut değildir.
Şarih, bununla ve bundan sonraki
kısımla, yetimin malından
harcaması halinde nafakayı mislinde tasdik edileceğine işaret etmiştir. Nitekim bunu Asl şerhinden
takdim
ettik. «Yetimin malının
gaibliği halinde» sözünden. malın mevcut olması durumunda,
öncelikle kabul edilmeyeceği anlaşılır.
Edebu't-Evsıyâ'da şöyle denilmektedir: «Vasinin çocuğun kendisine, köle ve hayvanlarına ve
benzeri
şeylere infakı konusundaki sözü;
iddia ettiği nafaka o müddet içersinde kendi durumunda
olanlara
sarfedilebilecek mikdarda ise kabul edilir. Çünkü vasî hakim veya vasî makamına kaimdir.
«...
Kadın da ölmüş olsa ilh...» Bundan anlaşılıyor ki, eğer kadın hayatta olsa veya ölü olsa bile
yetim
evliliği ikrar etse, vasî
harcadığını yetimden ister. Düşün.
«On
ikincisi ilh...» Tahâvî şerhinde şöyle denilmektedir: «Vasî veya baba yetimin malında ticaret
yapsa
kâr etse, sonrada ben müdâribtim dese; tasarruf esnasında, kendisinin müdarebe yoluyla
tasarrufta
bulunduğuna şahit tutmamışsa
kârdan bir şey alamaz. Bu kanunen
böyledir. Dinen ise;
tasarruf
anında şahit tutmamışsa bile şart koştuğu kân alabilir. Edebu'l-Evsıyâ.
Bu
devirde, vasinin yetimin malını
mudarebe yoluyla alamıyacağını daha önce söylemiştik.
«...Gereken konulardaki iddiası tasdik edilir» Yâni zahiri hal onu tekzib etmiyorsa, yemini ile kabul
edilir.
Hamevi
ve Biri, Velvâliciyye'nin Sulh bahsinden naklen. T.
M
E T i N
Hâkim
yedi yerde vasî tayin
eder.
Bu
yerler Eşbâh'ta açıklanmıştır. ölünün alacağının veya borcunun bulunması, vasiyetin yerine
getirilmesi
bunlardandır.
Zevahir'de
bunlara şu iki yerde ilâve edilmiştir:
1
- Baba küçük çocuğunun malını satın alsa ve onu ayıplı bulsa, hakım
babanın malı iade etmesi
için
çocuğa bir vasi tayin eder.
2
- Babası gaybeti münkatıa ile gaib
olup, çocuğun bir hakkının isbatına
ihtiyaç duyulması halinde
vasi
tayin eder. Aksi halde tayin edemez.
Zevâhir sahibi bunları Mecmeu'l-Fetavâ ya nisbet etmiştir.
İ
Z A H
«Bu
yerler Eşbâh'ta açıklanmıştır.» Yâni Kitabu'l-Kazâ'da açıklanmıştır. Şarih, bunlardan üç
tanesini
zikretmiştir. Eşbah'ta zikredilen diğer meseleler şunlardır:
-
ölünün, küçük çocuğu olduğu zaman,
-
Mûrisinden bir şey satın alıp da, onun ölümünden sonra bir ayıp sebebiyle geri vermek istediğinde.
-
Küçüğün babası müsrif, saçıp savuran
biri olursa malını korumak için vasî tayin
eder.
Son
madde için Eşbâh'ta şöyle
denilmektedir: «Velvâliciyye'nin Kısmet bahsinde hâkimin vasî tayin
edeceği
diğer bir yer daha var. Oraya müracaat edilsin.»
Velvâliciyye'de işaret edilen şudur: ölü; çocuk, iki gaib ve iki hazır arasında ortak bir mal bıraksa,
hazır
olanlardan birisi kendi hissesini satsa, satın alanda taksim istese, hakim gaib olan iki ortağın
ve
küçüğün yerine bir vekil tayin
eder.
«Ölünün,
olacağının veya borcunun bulunması ilh...» Yâni alacağı isbat ve kabz, borcu da ödemeye
hasım
olması için.
«...
Malı iade etmesi için» Bundan anlaşılıyor ki, genel manada değil. sadece ayıplı malı iade için bir
vasî
tayin eder. Çünkü başka konularda velâyet babaya aittir. İleride, hâkimin tayin ettiği vasinin
tahsis
kabul edeceği ileride gelecektir.
Daha
önce geçtiği üzere gaybeti
münkatına, kendisine kafilelerin ulaşmadığı bir memlekette
olmasıdır.
EK:
Hamevî
ve başkaları hakimin vasi tayin edebilmesi konusunda bazı meseleler daha ilâve
etmişlerdir.
Bu meseleler şunlardır:
-
Bir şahıs alacak iddiasında bulunsa, varisler de büyük ölüp, ölenin memleketinden, kâfilelerin
gidip
gelmediği uzaklıktaki bir memlekette olsalar hakim vasi tayin eder.
-
Vâris. «borcu ödemem, terikeyi de satmam.Ancak terikeyi alacaklıya teslim ederim» derse, hakim,
terikeyi
satacak birisini tayin eder.
-
Satılan malda hak iddia edilse ve alınsa, müşteri de satan varis bırakmadan ölmüş olduğu halde,
parasını
geri almak istese, hakim, müşterinin kendisine rücû edebilmesi için vasî tayin eder.
-
Köle diye satılan kişinin hür olduğu anlaşılsa ve satıcısı hiçbir mal varis ve vasî bırakmadan
ölmüş
olsa : Hakim müşterinin kendisine, onun da ölüye satana rücû etmesi için bir vasî tayin
eder.
-
Davalı durumunda olan şahıs. kör, lâl
ve sağır olsa ve kendisinin velisi
bulunmasa hakim vasi
tayin eder.
-
Vekil bir mal satın alsa ve ölse. müvekkil malı kendisindeki bir ayıp sebebiyle geri verebilir. Vekilin
varisi
veya vasisi reddedebilir de denilmiştir. Ebu'l-Leys'in müvekkil reddeder. Bir rivayete göre de
ayıplı malı red için hakim vasi tayin eder.
-
Vasî, küçük çocuğun malını satsa ve ölse, mütâlebe hakkı vasinin varislerine veya vasinin
vasisinedir.
Ama bunlar yoksa hakim bir vasî
atar.
-
Borç alan kişi, borcunu ödemek için mal getirse, alacaklı ise gizlense hâkim : borçlunun talebi
üzerine
alacağı kabzetmesi için bir kayyım tayin eder.
-
Birisi borçluyu ertesi gün getirmediği takdirde borcu ödeyeceğine kefil olsa, ertesi gün de alacaklı
kaybolsa,
hakim alacaklı için bir vekil tayin eder ve borçluyu ona teslim
eder.
-
Vasi kaybolsa ve birisi gelip ölüden alacağı olduğunu iddia etse hakim ölünün yerine hasım olmak
üzere
birisini tayin eder. özetle.
Ben
derim ki; Bunlara vasî bahsinin
başında geçen şu meseleler de ilave edilir:
Eğer
ölü bir çocuğu veya başkasının kölesini veya kafiri yada fasığı vasi seçse, hâkim bunları
başka
birisi ile değiştirir.
Ölü
iki kişiyi vasi tayin etse ve bunlardan birisi, yerine birisini bırakmadan ölse, hakim hayatta
kalanın
yanına birisini daha tayin eder.
Vasî
vesâyeti yerine getirmekden aciz duruma düşerse hakim yerine başkasını getirir.
-
Baba oğlunun malını kendisi için
satın alsa; hakim çocuk adına parayı teslim alıp babaya teslim
edecek
bir vekil tayin etmedikçe borcunu ödemiş olamaz.
-
Vasî, ölü aleyhine alacak
iddiasında bulunan kişiyi tasdik
etse sahih olmaz. Aksine, davacının
hakkını
elde edebilmesi için, vasinin yerine başka birini tayın eder. Nitekim bunu daha önce
Velvâliciyye'den naklen zikretmiştik.
-
Kâfir olan bir delinin karısı
müslüman olsa ve delinin anne veya babası olmasa, hâkim bu karı
kocanın
arasını ayırması için deliye bir
vasî tayin eder. Bu meselede, Kafirin nikahı bahsinde
geçmişti.
-
Kaybolup da yeri bilinmeyenin adına vasi tayin
eder.
-
Vasi, ölüden alacağı olduğunu
iddia ederse, hakim ölenin yerine, iddia edilen mikdarında bir vasi
tayin eder. Bu da önceki vasiyi vesayetten çıkarmaz. Hindiye'de
belirtildiğine göre fetvâ böyledir.
Bunlarla,
hakimin vasi tayin edebileceği yerler yirmi yediye vardı. Araştırma sınırlamayı ortadan
kaldırıyor.
M
E T İ N
Sekiz
yer hariç, hakiminvasisi ölünün
vasisi gibidir.Busekiz yer şunlardır:
1
- Hakimin vasisi kendisi için satın alamaz,
2
- Lehine şahitliği kabul edilmeyenlere satamaz,
3
- Hakimin yeni bir izni olmadan kabzedemez,
4
- Çocuğu herhangi bir iş için
kiraya veremez.
5
- Ölümü anında başkasını vasi tayin edemez,
6
- Hakim kendisini bir konuya tahsis
ederse o işe mahsus olur,
7
- Bazı tasarruflardan nehyederse,
nehyi sahih
olur,
8
- Adil bile olsa hakim kendisini azledebilir. Bütün bu meselelerde ölünün vasisi bunun aksinedir.
İ
Z A H
«Sekiz
yer hariç ilh...» Bunlara, az sonra söyleyeceğimiz dokuzuncu ve şu onuncu meselede ilâve
edilir:
Hâkim, vasisi için ücret tayin ederse caizdir. ölünün vasisine ise sahih olan görüşe göre
ücret
tayin edilemez. Bu, Kınye'den naklen geçmiş. biz de o konuda söyleyeceğimizi söylemiştik.
«Hâkimin
vasisi kendisi için satın alamaz.» Yâni yetimin malını satın alamaz ve ona kendi malını
satamaz.
Babanın vasisi ise yetim için
açık bir menfaat olması şartıyla yetimin malını satın alabilir,
ona
satabilir.
Nitekim
daha önce bu metnen geçmişti. Şayet, hakimin vasisi, hakimden satın alır veya ona satarsa
caiz
olur. Hamevî Bezzâye'den naklen.
«Lehine
şahitliği... satamaz.» Çünkü bunda töhmet vardır. Şarih
sadece satışı zikretti. Zâhire göre
satın
alış da aynıdır.
T.
«...
Kabzedemez.» Hakim, yetimin, gayri
menkulü haksız yere elinde olan başkası ile hasımlaşması
için
bir vasi tayin etse, husumet için vasi tayin ederken kabze izin vermemişse, kabz için yeniden
müsade
etmedikçe vasi gayri menkulü
kabzedemez. Çünkü o. vekil gibidir.
Fetvâ, Züfer'in
husumete
vekil olanın kabza malik olmayacağı tarzındaki görüşüne
göredir.
Ölünün
vasisi ise izin olmadan da kabza yetkilidir. Çünkü baba onu kendisine halef yapmıştır.
Halefliği
devam ettikçe görüşü de devam eder.
Baba hakikaten baki olduğunda hakimin onun
malında
tasarrufa hakkı yoktur. Hassafın
dediği gibi, hükmen bakî olduğunda da tasarrufta
bulunamaz.
Bu. ölünün vasisinin, hakimin azli
ile azlolunmuş sayılmayacağının kesin bir ifadesidir.
Bîrî
şöyle der: «Kâdî ifade etti ki,
hakim, ölünün vasisine terikenin
mikdarını soramaz, terike
konusunda
onunla konuşamaz. Hâkimin
vasisi ise bunun aksinedir. Tamamı oradadır.» Ebussuûd
haşiyesinden
özetle.
Birinin
söylediği, zikredilen sekiz
meseleye ilavedir. «Çocuğu her hangi bir iş için kiraya veremez.»
Eşbâh'ta
bu Kınye'ye nisbet edilmiştir.
Ben
derim ki; Daha önce söylediğimiz, kendisi için aslen vesayet hakkı olmayan kişi -ki o yetimin
yanında
kaldığı yakın akrabasıdır- nin çocuğu kiraya verebilmesi bu ifade karşısında müşkil
görünmektedir.
Düşün. Çocuğu bir sanata teslim etmesi bundan müstesnâ tutulmalıdır.
Edebü'l-Evsıyâ'da şöyle denilmektedir: «Vasî az bir aldanma ile de olsa, yetimin kendisini taşınmaz
mallarını
ve diğer mallarını kiraya verebilir, dokuması, veya kan alıcı değilse. sorumluluğunu
taşıyan
kişinin yetimi dokumacı veya kan alıcıya teslim etmesi caiz değildir. Çünkü o bununla
ayıplanır.» Tamamı oradadır.
«Ölümü
anında başkasını vâsî tayin edemez.»
Eşbâh'ta şöyle denilmektedir:
«Hakimin vasisi
ölürken
yerine başka bir vasi tayin ederse ikincisi vasi olmaz. Ölünün vasisi ise bunun aksinedir.
Tetimme
de de böyledir.»
Eşbâh
sahibi daha sonra Haniyye'den şunu nakletmiştir: «Vasî ister hakimin ister ölünün vasisi
olsun
başkasını vasi tayin edebilir.» Bunun benzeri, Muhit sahibinden naklen Kınye'de de vardır. Bu
farklı
görüşlerin uyuşturulması gelecek.
«Hakim
kendisini bir konuya tahsis
ederse, o ise mahsus olur.» Çünkü hakimin onu vasi tayin
etmesi
bir hükümdür. Hükümde tahsis kabul eder. Babanın vasisi ise tahsis kabul etmez. Onun
yerine
kaim olduğu için her sahada vasi olur. Bîrî Bezzâziye'den naklen.
Ben
derim ki: Gerekçe olarak şu da söylenebilir. «Çünkü hakimin vasisi vekil gibidir, tahsis kabul
eder.
Babanın vasisi ise bunun aksinedir.
Tatarhâniyye'nin hıyel bahsinde şöyle
denilmektedir: «Birisi Kûfe'deki
malları için birisini, Şam'daki
malları
için başkasını, Basra'daki malları için de bir başkasını vasi tayin etse, İmam'ı-Azâm'a göre
hepsi
bütün mallarında vasidir. Vasiyet;
bir çeşit, bir yer ve bir zamanla tahsis kabul etmez. Ebû
Yûsuf'a
göre her biri kendisinin vâsî olduğu
yerlerde vasidirler. İmam Muhammed'in görüşü ise
değişkendir.
Bu meselede çâre: Vasiyet ederken, başkalarında değil, sadece Kûfe'deki mallarıma
vasidir,
demesidir.
İmam
Hulvâni tahsise genel izin üzerine
varid olan hacr gözüyle bakmıştır. Bir kimse kölesine genel
bir
izinle ticarete izin verse
sonrada onu bazı sâhalarda hacretse sahih olmaz. Yine Hulvânî bu
konuya birde şu yönden bakar: Alimler,
vasisini insanlara olan
borçlarında yetkili kılıp, insanlardan
alacaklarına yetkili kılmaması konusunda ihtilaf etmişlerdir. Çoğunluğa göre bu sahih değildir.
Bu
çarede bir şüphe nevi vardır. Özetle.
Hâniye'deki şu ifadeler, Hulvânî'nin bakışını te'yid etmektedir: Bir kimse; «falanı borçlarımı
ödemesi
için vasi seçtim başka birisini vasi tayin ettim,» dese,
her ikisi de her konuda vasidir.
Yine
bunu ulemanın mutlak manada
söyledikleri: «ölünün vasisi tahsis
kabul etmez» sözüde teyid
etmektedir.
Bu, birden fazla da olsa tahsis kabul etmiyeceğini ifade etmektedir.
Yine
Hâniye'de, İbn. Fazl'dan' naklen şöyle denilmiştir: «Bir kimse, birisini oğluna, başka birini de
kızına
yahut da birisini hazır olan mallarına başka birisini de gaib olan mallarına vasi tayin etse
eğer
vasilerden her birinin öbürüne ait
işlerde vasi olmayacağını şart
koşmuşsa bütün âlimlere
göre
koştuğu şart geçerlidir. Böyle bir
şart koşmamışsa meselede ihtilaf vardır. Fetvâ Ebû
Hanife'nin
görüşüne göredir.»
Herhalde
Hâniye de önce söylenilmiş olanlar, Hulvânî'nin sözüne mebnîdir. Düşün.
Ben
derim ki; Şuna dikkat etmek gerekir: Bir kimse bir adamı malının üçte birini hayır yollarına
sarfetmesi
için vasi seçse, o çocukları ve terikesi üzerine de genel vasi olmuş olur. Bu konuda
başka
birini daha vasi tayin etse,
muftabih olan İmamı Azâm'ın görüşüne göre; vasilerden birinin
tek
başına yapacakları tasarruf geçersizdir. Zamanımızda insanlar bundan
gafildirler.
Hâniye'de bu nassen ele alınmış ve şöyle denilmiştir: «Bir adamı borcu üzerine, başka birine de
kölesini
azad etmesi veya vasiyetini infaz etmesi için vasi tayin
etse, İmamı Azam'a göre her ikisi
her
konuda vasidir. Sahibeyne göre ise her biri tayin edildiği sahada vasidir,
öbürü ona müdahale
edemez.»
«Onu
bazı tasarruflardan men etse ilh...» Bu vesâyetin tahsis kabul edip
etmeyeceği konusuna
racidir.
Eşbâh.
«Adil bile olsa hakim kendisini azledebilir.» Bu, sekizinci meseledir. Şarih, vasi bahsinin baş
tarafında
bunu, hakimin maslahat görmesi hali ile kayıtlamıştı. Oraya müracaat et.
M
E T İ N
Hızâne'de: «Eğer vasiyet umumi ise, hakimin
vasisinin vasisi, hâkimin vasisi
gibidir.»
denilmektedir. Bununla. farklı görüşlerin arasında uyuşma sağlanmış olur. Fetâva's-Sugrâ'da da
şöyle denilmiştir. «Kişinin hastalığı esnasındaki teberruu; varislerin icâzeti olmadığı takdirde
malının
üçte birinde geçerlidir. Menfaatı teberrû ise böyle değildir. O tamamında nafizdir.» Meselâ
malını
değerinden daha aza kiraya verse sahihtir. Çünkü icâre malikin ölümüyle batıl olur.
Dolayısıyla varislere bir zarar yoktur. Sağlığında da
varislerin hakkı
yoktur.
İmâdiye
de ise menfaatın bağışlanmasının
da malın üçte birinde geçerli olduğu söylenmektedir. Her
halde
konu ile ilgili iki rivayet olsa gerek.
i
Z A H
«Hakimin
vasisinin vasisi ilh...» Yâni
hakimin tayin etmiş olduğu vasi ölürken yerine
başka birini
vasi
seçse, şayet kendi vasiliği umumi ise caizdir. İkincisi de birincisi gibi olur.
«Bununla...
uyuşma sağlanmış gibi olur.» Daha
önce geçen «ölümü esnasında yerine vasi tayin
edemez»
sözü, vesayetin hususi olduğuna hamledilerek rivayetler uyuşturulur. Aynı şekilde,
Haniyye ve Kınye'den naklettiklerimiz de, vasiyetin umumi oluşuna
hamledilir. Böylece ibareler
arasında
bir çelişki kalmaz. Anla.
«Mesela
malını değerinden daha aza kiraya verse ilh...» Bu, Fetâvâ's -Suğrâ'nın sözü değildir. Bu
meseleyi
Zeylaî gasb bahsinde «yabancı birisine ariyet verse...»
diye tasvir etmiştir. Eşbâh'ta şöyle
denilir:
«Nassan belirtilmiştir ki: Eğer (hasta, malını) değerinden daha aşağıya kiraya verse
tamamından
geçerli olur. Ariyet olarak vermek câiz olunca, kiraya vermek haydi haydi caiz olur.
Evinde
oturma hakkını veya kölesinin hizmetini vasiyetde böyledir. Üçte birden muteber olan. ev ve
kölenin
kendileridir. Hizmet ve oturma
hakkı değil. Nitekim yerinde
geçti.
«Çünkü
icare malikin ölümüyle batıl olur.»
Bu. Şerhu'l-Vehbaniye ve Eşbah'ta da, Tarsûsî'nin: «Bu
mesele
kaideye aykırıdır Çünkü aslolan menfaatların ayn (mai) lar makamına kaim oluşudur.»
sözüne
cevab olarak zikredilmiştir. Satış ise malın üçte birinde muteberdir.
Ben
derim ki: Benim anladığıma göre sadece ikinci cevabla yetinmek daha»iyi olur. O da meselede
iki
rivâyetin oluşudur. Çünkü evin
oturma hakkı ve kölenin hizmetini
vasiyette menfaat. ölümden
sonra
da kaldığı halde üçte birden itibar edilmez. Bu da, İcârenin batıl oluşunun; vasiyetin, malın
tümünden
itibar ediliş sebebi olduğu
izlenimini yermektedir. Ama bildiğin gibi böyle değildir. Düşün.
(1)
Üstadımız bu konuyu şöyle ele aldı: Tarsûsî'nin maksadı; menfaatı teberruun malın tamamında
geçerli
oluşu rivayetinin illetini istemektir. Buna göre. ikinci cevabın faydası olmaz. ....Çünkü
menfaat
ilh.... sözünü yine üsdadımız şöyle reddetmiştir: Cevabın esası «Zarar yoktur» özleridir.
Evdeki
oturma hakkım vasiyette, varisler
için zarar söz konusu değildir. Menfaatı malm
tamamından
itibar etsek bile böyledir. Çünkü
zarar da, malın kendisinin elden çıkması şarttır.
Bunun
tevzihi: Menfaatların mallara tabi
olacağı, kaide gereğidir. Oturma hakkı niçin eve tabi
olmuyor?! Şayet evin kendisini vasiyet etse onun,
terikenin üçte birinden çıkıp
çıkmadığına
bakıyorlar.
Oturma hakkını vasiyet ettiğinde buna bakmıyorlar. Aym şekilde hasta iken evini
değerinden
aşağı ikramla satsa ikrâm edilen mikdarın malın üçte birinden çıkıp çıkmamasına
bakıyorlar,
ama kirada ikram etse bakmıyorlar.
Cevap:
Mâlik kendi milkinde tasarrufta bulunduğunda tasarrufu geçerlidir. Çünkü malike kendi
milkinde
hacr konamaz. Ancak âlimler, bazı tasarrufları varislere zarurü buldular ve onlara hacr
koydular. Dolayısıyle hacr zarurete binaen sabit oldu. Zaruretle sabit olan genellendirilmez. Hususi
olan
peşinden çekemez. Bu prensibin vasfı, zarar gerekçesi ile gerekçelendirilmiştir. Dolayısı ile
hüküm
bu gerekçeye uyar. Bir mesele de aynı illet
bulunduğunda asla uyması gerekir. Bulunmazsa
gerekmez.
Evin oturma hakkmı vasiyette: Kendisinin terikenin üçte birinden çıktığı farzedildikten
sonra
zarar yoktur. İcâre meselesinde ise hiç zarar verme yoktur. Çünkü ölümle batıl olur.
«Varislere zarar verme yoktur.» Yâni ölümden
sonra. Çünkü icâre batıl olunca menfaatler onların
mülkü
olur.
«Sağlığında
varislerin hakkı yoktur.» Kiracının,
mal sahibi ölmeden önce sağladığı menfaatın
varislere
zarar yoktur. Bununla; «Meselâ
değeri yüz lira olan bir malı kırk
liraya kiraya verse ve
hastalığı
uzasa ve kiracı icare müddeti içerisin de menfaati alsa ve bu malın üçte birinden fazla olsa
varislere
zarar verir.» şeklinde varid
olacak bir itiraz da reddedilmiş olmaktadır. Anla.
Bîrî
şerhinde Muhit'in müzâraa
bahsınden naklen şöyle
denilmektedir: «Alacaklıların ve varislerin
hakkı,
kendilerinde İrsin (miras olmanın) cereyan ettiği mallara mütealiktir. O mallarda, ayn lardır.
Menfaat
ve mal olmayan şeylerde miras ahkamı cârî olmaz. Dolayısıyle bunlarda alacaklı ye
varislerin
hakkı yoktur. Çünkü miras hükmü; ölü
tarafından varis ve olacaklılara
ölüm ile intikal
edebilmesi için ancak iki ayrı zamanda kalan mallarda caridir. Menfaat ise iki ayrı zamanda baki
kalmaz.»
Bîrî,
bu hasra kiranın menfaatlar cümlesinden olduğunu söyleyerek itirazda bulunmuştur. Çünkü
can
karşılığında olan kısası affetmek mal gibidir. Onun için hastanın -malının tamamına denkte
olsa-
katili affetmesi
caizdir.
Ben
derim ki: «Bu garib bir şey. Çünkü bu, hasr teyid etmektedir. ona
engel değildir.
Düşün,»
«İmâdiye
ise menfaatın bağışlanmasının
da malın üçte birinde geçerli olduğu söylenmektedir.»
Hastalık
esnasında köle azadı konusunda Kuhistânî'den naklen belirttiğimlz gibi bunun benzeri,
Netf'te
de vardır. Yine orada Vehbaniyye'den
birinci görüşün tercih edildiğini
nakletmiştik.
M
E T İ N
Vasî
yetimin bir malını satsa ve
müşteride müflis olsa üç gün mühlet
verilir. Bu müddet zarfında
öderse
ne ala. Aksi halde feshedilir. Müşteri malı kabzettiği halde satın aldığını inkar ederse vasi
mahkemeye
müracaat eder.
Hakim'de: «Eğer aranızda bir alışveriş olmuşsa onu feshettim» der.
Vasî
vasiyetini kabul etse sonra da
kendisini azletmek istese bu ancak hakimin yanında caiz
olur.
İ
Z A H
«Üç
gün mühlet verilir.» Edebü'l-Evsıyâ da belirtildiğine göre hakim mühlet verir. Müşterinin
kaçmasından korkarsa bir kefil mi ister yoksa parayı ödemezse o anda mı
fesheder
araştır.
«...
Malı kabzettiği halde ilh...» Zahire göre. kabzetmediğinde de böyledir. Çünkü maksat akdi
fesihtir.
T.
«Hakim...
der.» Yâni müşteriye yemin teklif edip, o da yemin ettikten sonra. Necmüddin
el-Hâsî
şöyle der: «Her ne kadar bu tehlikeye mâruz isede, bu gibi feshler caizdir. Ancak, hakim tarafından
feshedilir.
Çünkü eğer vasî, müşteri alış verişi inkar ettikten sonra husûmetl terketmeye kalksa bu,
ikale
hükmünde bir fesh olur.
Dolayısıyla hakiki ikale de olduğu gibi mebî vasî tarafından
ödenir.
Ama
hakim fesh ederse mebî vasînin borcu olmaz. ölünün
mülküne rücû eder. Çünkü hakimin
velâyeti tam ve şumullüdür. Bunun benzeri
Hârılye'de de vardır.
Edebu'l-Evsıyâ.
BİR
UYARI
Yetimin
malını zengin birisi bir, müflis
birisi de bin beşyüz liraya satın almak istese, vasî zengine
satar.
Telef olacağı endişesi ile, müflise iltifat etmez. Hâniye ve başka kitaplarda böyle denilmiştir.
Edebu'l-Evsıyâ.
«...Ancak hakimin yanında caiz olur. Vasî bahsinin baş tarafında naklettiğimiz üzere. Bezzâziye de
bunun,
hakimin tayin ettiği vasîde olduğu
zikredilmiştir. ölünün vasisine gelince, metinde geçtiği
gibi
kendisi tarafından kandırılmış olmaması için. kabul ettikten sonra mûsî gıyabında reddetmesi
caiz
olmaz.
Bezzâziye'de
izahtan naklen şöyle denilmektedir:
«Vasî, kendisini azletmek isterse, ancak hakimin
huzurunda
azledebilir. Çünkü o vasiliği ifayı
kabul etmiştir. Bundan, ancak
mûsînin veya onun
yerini
tutacak birisinin huzurunda
dönebilir. O da yetimin malında
tasarrufa yetkili olan kişidir.
Vasî,
(vasiliği bırakmak için) hakimin huzuruna varınca: Şayet tasarrufa muktedir, güvenilir birisi
ise
çıkarmaz. Çünkü o vasiliği kabul etmiştir. devamında yetime bir zarar
yoktur. Ama eğer onun
acizliğini
ve meşguliyetinin çokluğunu bilirse vasilikten çıkarır. Çünkü çıkarmaması halinde yetim
zarar
görür. Azledilmedikten sonra yetimin işlerini mühimsemiyeceği için maksat hasıl olmaz.»
Eşbâh'ta
da : «Yeterli olan adil vasî, kendisini azledemez. Buna çare iki şeydir... ilh...»
denilmektedir. Bunu daha önce takdim etmiştik oraya
başvur.
M
E T İ N
Vasî.
yetim büluğa erdikten sonra malını
kendisine teslim etse ve yetim; vaside terikeden az ve çok
hiç
birşey kalmadığını söylese sonra da vasinin elindeki bir malın terikeden olduğunu iddia etse ve
delil
gösterse davası
dinlenir.
İ
Z A H
«...
Dâvâsı dinlenir.» Hâniye'de bu
meseleden sonra şöyle denilmektedir: «Aynı şekilde, şayet varis
babasının
terikesinden insanlardaki tüm alacaklarını aldığını ikrar etse sonra da bir adamdan
alacağı
olduğunu iddia etse iddiası dinlenir.» Şurunbulâliyye'de bu hükme gerekçe olarak şöyle
denilir:
Çünkü buna mani bir durum yoktur.
Zira belli birini, belirli veya belirsiz bir borçtan ibra söz
konusu
değildir. Bu mücerred bir ikrardan ibaretti. İbrayı gerektirmez.
Dolayısıyla davasına mani
değildir.
Bu, Eşbâh sahibine karışık geldi de umumi berâetten ve onun davaya mani olmaktan
müstesna
olduğunu zannetti.» Özetle.
Ben
derîm ki: Bu. Edebu'l-Evsıyâ'da Mültekâ ve başka eserlerden nakledilen, «vasinin yanında az
ve
çok hiç bir şey kalmadı, hepsini
aldı...» şeklindeki ifadeye ters düşmez. Çünkü o muayyen birisi
için
ikrardır. İkrar da, ibrar eden aleyhine delildir. Bu mesele sulh bahsinin başlarında geçti. Şarih
orada
: «Benim hakkım kalmadı, sözünü, kabzettiğim şeyden manasına
hamledildiği için tenakuz
yoktur.
Ayn olan alacaktan ibra batıldır.» demişti. Sözün tamamı
oradadır.
M
E T İ N
Vasî
(yetimin malından) ihtiyacı
kadar yiyebilir, bine bilir. Allah (c.c.) «Fakir olan iyilikle yesin»
buyurmuştur. Eğer çocuk ehil ise, (çocuğa) Kur'an ve edeb öğretmek için vasî harcama yapabilir.
Aksi
halde, namazda vacip olan kıraatı öğretecek kadar harcama yapar.
Müctebâ.
Yine
Müctebâ'da şöyle denilir: «Hakim vasî
için bir müsrif tayin etse, vasî o olmadan tasarrufta
bulunamaz.
Müşrifin ise (vasî olmadan)
tasarrufta bulunabileceği
söylenir.
Müşrif:
Vasî'nin tasarruflarını kontrolla görevli olan kişidir. (Mütercim).
İ
Z A H
«Vasi
ihtiyacı kadarını yiyebilir.» Daha önce Hâniye'den naklen, muhtaç olduğu
zaman, çalıştığının
karşılığını istihsanen alabileceğini söylemiştik.
Edebu'l-Evsıyâ'da şöyle denilir: «Kıyasa göre yiyememesi gerekir. Yetimlerin mallarını zulmen
yiyenler.. ilh... Âyetinin umumu buna delalet eder. Fakih : her halde, fakır olan kavli şerifi bu âyetle
neshedilmiştir. der.»
Ben
derim ki: Sanki o. ikinci görüşe meylediyor. O görüş İmamı Azâm'ın görüşüdür.
Kınye'de Ebû Zer'den naklen şöyle denilir: «Bu sahihtir. Çünkü o, vasiyetlerde
muteberri (karşılıksız
çalışan)
olarak iş yapmak üzere meşrû kılınmıştır. Damanı gerektirmez.»
İsbîcâbî,
şerhinde : «Kendisi için belli bir ücret takdir edilmişse o kadarını yiyebilir» denilmektedir.
«...İnfak
eder.» Muhtârâtü'n-Nevâzil'de de
böyle denilmiştir.
Hulâsa
ve başka eserlerde de şöyle deniliyor: *Eğer çocuk ehilse câiz olur ve vasî ecrini alır.
Değilse,
namazda okuyabileceği kadar bir şeyi öğretmeyi üslenir.» Bu eserlerde, «vacib olan
okumak»
kaydı konulmamıştır. Düşün.
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Vasi yetim kız ve yetim erkeğin dünürleri ile aralarında vaki olan hal
için
(evliliği sona erdirmek için kadının verdiği para) yaptığı harcamayı; mütad ziyafetler, mahud
hediyeler, mecbur olmasa bile bayramlarda verdiği hediyeler, sünnet
merasiminde çocuğun hısım
akrabasına ve komşulara israfa varmamak şartıyla çektiği ziyafet, çocuğun mürebbisine ve
yanındaki
çocuklara çektiği ziyafet ve bayramlarda çektiğı ziyafet için yaptığı harcamaları zamin
olmaz.
Bazıları, mürebbisine ve bayramlarda
çektiği ziyafeti zamin olacağını söyler.»
Özetle.
Muğrib
de: «Ebû Zeyd'den nakledildiğine
göre edep: İnsanı her türlü
faziletlere yücelten güzel
eğitimdir.»
denilmektedir.
«Vasî
için bir müşrif tayin etse...
ilh...» Bu konu üzerinde daha önce konuşmuştuk.
M
E T İ N
Müctebâ'da
şöyle denilir: «Baba küçük çocuğunu
ariyet olarak verebilir. Bunda ittifak vardır.
Çocuğun
malını ise çoğunluğa göre
veremez.
Vasî
olmadığında baba vasînin
yapabileceği herşeyi yapabilir.
Dede ise
yapamaz.»
Baba,
kendisi ise çocuğu arasında ortak olan malı taksim edebilir. Dede ve vasî buna malik
değildirler.
Baba
ve dede iki küçük çocuklarından birisinin malını öbürüne satabilirler. Vasî ise satamaz.
İ
Z A H
«Baba
küçük çocuğunu âriyet olarak
verebilir.» İsbîcâbî'nin Tahâvî
şerhinde şöyle denilmektedir:
«Baba
ve vasî çocuğun malını âriyet olarak verebilirler.»
İmâduddin,
Fusulünde: «Bu cidden öğrenilecek şeylerdendir.» der. Tecniste de Nevâzil'den naklen
:
«Babanın buna hakkı yoktur. Çünkü bu
onun malında ticaret yapılanın tabilerinden değildir.»
denilmektedir.
Zehîre
sahibi şöyle der: «Baba küçük çocuğunu âriyet olarak verebilir. Bazı
âlimlere göre malını da
verebilir.
Bu istihsana göredir. Çoğunluğa göre
ise veremez bu da kıyasın
gereğidir.»
Muhît
sahibinin Fevâldin'de şöyle denilmiştir: «Baba : Hocaya hizmet veya sanat öğretmek için
çocuğunu
âriyet verebilir. Başka bir şey için vermesi caiz olmaz.» Edebu'l-Evsıyâ.
«Vasî... yapabilir, dede ise yapamaz.» Ben derim ki: Mücteba'nın ibaresi şu şekildedir: «Bir adam
ölse
ve geride çocukları ve babası kalsa, vasîsi de olmasa, baba vasînin malik olduğu şeylere
maliktir; Vasîyetlerini yerine getirir, borçlarını ödemek için taşınır ve taşınmaz mallarını satabilir.
Dedenin
ise buna hakkı yoktur ilh...» Ben
kendi nüshamda böyle gördüm. Düşün.
Müctebâ
sahibi: «Dedenin buna hakkı yoktur.» sözü ile, bölümün başında
Haniye'den naklettiğimiz
şu
sözlere işaret etmiştir: «ölünün vasisi, ölünün borcunu
ödemek için terikeyi satabilir,
dede
satamaz.»
Şayet
şarih : «Baba. vasinin malik
olamadığı şeylere maliktir.» deseydi daha güzel ve açık olurdu.
Daha
sonraki meseleler de bunun birer fer'i olurdu. Çünkü onlar kendisinde babanın vasiye muhalif
olduğu
yerlerdir. Eşbâh'ta, Farâiz bahsinin sonunda bunlardan onbir tanesi zikredilmiştir. Hamevî
hâşiyesinde
ve başka yerlerde bunlara on yedi tane daha eklenmiştir. Oraya müracaat et.
Bu
meselelerde. «baba» dan maksat, çocuğun babasıdır, ölünün babası
değil.
«...Vasî buna malik değildir.» Vasî kendisi ile çocuk arasında ortak olan malı, İmamı Azâm'a göre,
ortaklıkta
açık bir menfaat varsa taksim edemez. Muhammed'e göre ise her halükârda taksim
edemez.
Zahire. Bu konuda esas şudur: Taksimde mübâdele ve ifraz manası olduğu için,
vasîlerden
terikeden bir şeyi satmaya malik olan, onu taksime de maliktir. Satmaya malik olmayan
taksimede
malik değildir. Vasî ikî çocuktan birisinin malını öbürüne satamaz dolayısıyle bunu
taksim
de edemez. Çünkü bu durumda o hem alan hem veren olur ki, o caiz değildir. Aynı şekilde,
iki
vasiden birisi, öbürüne satma
hakkına sahip değildir. Dolayısıyle taksime de malik değildirler.
Baba
ise bunun aksinedir. O çocuklarının malını taksim edebilir.
Vasînin
iki küçüğün mallarını taksim edebilmesi için çare şudur:Çocuklardan birisinin hissesini
satar
ve müşteri ile taksim eder. Sonrada ondan sattığını aynı fiata geri alır. Şayet
varisler içersinde
büyükler olsa ve vasi onların hisselerini verse ve ayırmadan küçüklerin hissesini hep birden ifraz
etse
caiz olur. Çünkü taksim küçükler arasında değil, büyüklerle küçükler arasında cereyan
etmiştir.
Aynı
şekilde eğer vasî, terikeyi üçte birisi kendisine vasîyet edilenle bölüşse ve üçte ikisini
küçükler
için alıkoysa caiz olur. Bu meselenin tamamı EdebuI-Evsıyâ'nın Kısmet bahsindedir.
Ancak,
yukarıda geçen «Aynı şekilde iki vasiden birisi öbürüne satamaz...» sözü ile ilgili olarak
Tahtâvî
şöyle der: «Vasînin yabancı birisi için değeri fiatıyla veya az bir aldanma ile alıp satması
caizdir.
Yetimlerden her birisi de öbürüne yabancıdır.»
Bunun
benzerini daha önce takdim
etmiştik.
M
E T İ N
Baba
veya dede küçük çocuğun malını yabancı birisine değeri fiatına satarlarsa kötü fikirli
değillerse caiz olur. Ama kötü fikirli iseler, taşınmazı satmaları caiz olmaz. Taşınır mallar
konusunda
ise iki rivayet vardır.
Adam
küçük çocuğu için elbise veya yiyecek satın olsa ve parasını çocuktan alacağına şahit tutsa,
çocuğun
malı varsa parayı alabilir. Yoksa alamaz. Çünkü çocuğun malı olmadığı takdirde bunları
almak
babanın vazifesidir. Aynı şekilde çocuk için bir ev veya köle satın alsa, çocuğun ister malı
olsun
ister olmasın rücû edebilir. Ama eğer çocuktan parayı alacağına şahit tutmamışsa rücû
edemez.
Ebu
Yûsuf'tan böyle rivayet edilmiştir ve güzel bir şeydir, öğrenilmesi gerekir.
İ
Z A H
«Baba
veya dede... satsa ilh...» Bu mesele «onun malında ticaret yapamaz» sözünden az önce İbni
Kemâl'den
naklen geçmişti. Şu varki, dedenin satışı ancak, çocuğun nafakası ve borcu gibi bir şey
için
olması halinde caiz olur. Ama ölünün borçlan veya vasiyetlerin ifası için olursa caiz olmaz.
Nitekim
daha önce geçmişti. Gafil olma.
«Kötü
fikirli değillerse...» Zâhire göre, âlimler vasî konusunda bu tafsilata girmemişlerdir. Çünkü
ölü
veya hakim vasilik için ancak yetimin işim iyi idare edebilecek salih kişileri seçer. T.
Ben
derim ki: Alimler açıkça belirtmişlerdir ki, vasînin hükmü, görüşü yerinde olmayan babanın
hükmü
gibidir. Dolayısıyle tafsile ihtiyaç yok. Anla.
«...Satmaları caiz olmaz.» Ancak. daha öncede geçtiği üzere iki kat fiatına satarsa müstesna.
«Taşınır
mallar konusunda iki rivayet var.» Fetvâ'nın, caiz olmayışı
tarzında olduğunu belirtmiştik.
«Çocuğu
için elbise ve yiyecek satın olsa..» Konunun başında, bu mesele ile ilgili geniş bilgi
vermiştik.
«Çünkü...
bunları almak babanın
vazifesidir.» Yâni yiyecek ve elbîse. Bundan maksat nafaka ve
giyecektir.
«Aynı şekilde». Yâni satın alırken, rücû edeceğine şahit tutmuşsa evin veya kölenin kıymetini ister.
«Rücû
demez.» Çünkü vazifesi değildir. «Bu
güzeldir.» Bunu söyleyen Mücteba sahibidir. Allah en
iyisini bilir.