17 Ekim 2012

VASİYETLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER



VASİYETLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER

M E T İ N
Vasînin çocuk için infakta bulunduğu yolundaki iddiası beyyine olmadan kabul edilir. Eşbah'ta
belirtildiğine göre şu on iki mesele ise bundan müstesnadır:
1 - Ölünün borcunu ödediğini iddia etmesi,
2 - Ölünün borcunu, terikeyi sattıktan sonra fakat parasını almadan kendi malından ödediğini iddia
etmesi,
3 - Yetimin başka birinin malını telef edip onun tazminatını ödediğini iddia etmesi,
4 - Yetime ticaret için verdiğini, onun da borçlanıp yetim adına borçlarını ödediğini iddia etmesi,
5 - Ekime elverişli olmayan bir vakitte, yetimin tarlasının haracını verdiğini iddia etmesi,
6 - Kaçan kölesini getirene ücret ödediğini iddia etmesi,
7 - Cinayet işleyen kölesini, diyetini ödeyerek kurtardığını iddia etmesi,
8 - Mahremi olan akrabasına infak ettiğini iddia etmesi,
9 - ölen kölelerine infakı iddia etmesi,
10 - Çocuğun kendisi, zimmetinde olandan veya yetimin malının gaibliği halinde kendi malından
infak ettiğini iddia eder ve ona rücû istemesi hali.
11 - Yetimi bir kadınla evlendirip, mehrini kendi malından verdiğini iddia etse ve kadın da ölmüş
bulunsa,
12 - (Yetimin malında) ticaret yapıp kâr etse sonra da kendisinin mudârib olduğunu iddia etse.
Bu konuda asıl şudur: Vasi kendisinin yapması gereken konulardaki iddiası tasdik edilir, görevi
olmayan konulardaki iddiası ise kabul edilmez.
İ Z A H
«Vasinin... sözü kabul edilir.» Eşbâh'ta şöyle denilmektedir: «Vasinin yetime infak konusunda iddia
ettiği söz şu üç yer müstesna beyyinesiz kabul edilir: Yakın akrabasına infak, tarlasının haracı ve
kaçan kölesini getirene verdiği ücret.» Özetle.
Eşbâh sahibi daha sonra şöyle der: «Hasılı, bazı meseleler hariç, iddia ettiği konudaki sözü kabul
edilir.»
Şarih : «İnfakta bulunduğu» sözünü söylemeseydi daha münasib olurdu.
BİR UYARI
Zehire de şöyle denilmiştir: «Vasinin, çocuğun nafakasını kısmaması gerekir. Aksine israf etmeden
ona bolca infak eder. Bu, çocuğun malının azlığına ve çokluğuna göre değişir. Malına bakar ve
durumuna uygun bir şekilde infak eder.»
Şeyhu'l-İslâm'ın, Asl şerhinde de şöyle denilmektedir: «Küçükler büyürse ve vasiyi: Sen bize
kârdan yedirdin veya onu falan bağışladı diye itham etseler vasinin davasını isbat için yemin etmesi
gerekir. Ancak, genelde o müddet zarfında kendileri kadar insana o kadarı yetecek bir mal iddia
etmeleri gibi, zahir kendilerini (yetimleri) tekzib ediyorsa müstesna. (Vasinin yemin etmesi
gerekmez). Bu hüküm, vasi nafakayı misl veya az bir fazlasını iddia ettiği takdirde söz konusudur.
Çok fazlasını iddia ederse, iddiasına muhtemel bir izah getirmedikçe sözü kabul edilmez. fazlasını
zamin olur. iddiasına, muhtemel bir izaha misal şudur: Küçükler için yiyecek aldım ama çalındı,
ikinci üçüncü defa aldım telef oldu, derse yemini ile birlikte sözü kabul edilir. Çünkü o emindir»
Edebü'l-Evsiyâ'dan özetle.
«Ölünün borcunu ödediğini iddia etse» müstesna olan on iki meseleye giriştir. Anlaşıldığına göre,
bu meseleden maksat; Eşbâh'da meseleleri serdetmeden önce zikrettiğidir. Eşbâh sahibi,
Câmiu'l-Fusûleyn'e nisbetle şöyle der: «Vasî hakimin emri olmadan borcu ödese veya yetim
yüyünce babasının borcunu inkar etse: Vasî beyyine göstermezse verdiğini zamin olur. Zamin
oluş sebebini -ki o da yabancıya vermektir- ikrar ettiği zaman, başka b)r alacaklı çıksa ona da
hissesi öder ilh... Eğer bunu varis iddia eder, vasi de terikeden ödediğini söylerse tasdik edilir.
«Ölünün borcunu... kendi malından ödediğini iddia etse ilh...» Edebü'l-Evsiyâ'dan, Hâniye'de şahit
göstermenin şart koşulduğunu, Nevâzil de ise şart koşulmadığını nakletmiştik. «Terikeyi sattıktan
sonra» demesinin faidesi ne acaba? Her halde bu ittifakidir. Çünkü satmadan evvelde de hüküm
aynıdır.


«Yetimin başka bir malı telef edip ilh...» Eşbah'ta başkasının malı» şeklindedir.
Bu meselenin tasavvuru şöyledir: Vasî varise : «Sen falanın malını küçüklüğünde telef ettin, ben de
senin malından onu ödedim.» der. Varis ise onu yalanlayıp, «ben birşey telef etmedim» derse
yetimin sözü kabul edilir. Vasî de zâmindir. Ancak iddiasına delil gösterirse müstesnâ.
Edebu'l-Evsiyâ'da da böyle denilmektedir.
«... Yetimin tarlasının haracını verdiğini iddia etse...» Vasî; yetimin babasının on sene önce
öldüğünü ve o zamandan beri haracı kendisinin verdiğini iddia etse, yetim de «babam öleli daha iki
sene oldu» dese hüküm yine aynıdır.
Alimler, husumet gününde tarlanın ekime elverişli olması halinde yemini ile birlikte vasinin
sözünün kabul edileceğinde ittifak halindedirler. Yâni Tenviru'I-Ezhân'ın Tatarhaniyye'de naklettiği
ibareden anlaşıldığına göre, vasî ile yetimin, yetimin babasının öldüğü vakit konusunda ittifak etmiş
olmaları şarttır. Ebussuûd.
«Husumet, ziraata elverişli olması halinde» sözünün zahirinden anlaşıldığı üzere; eğer tarla
husumet gününde ziraata elverişli değilse beyyinenin bulunması şarttır. Çünkü birincisine hal
şahittir, ikincisine göre ise şahit değildir. Şarihin, «ekime elverişli olmayan bir vakitte» sözü,
«verdiğini..» fiiline değil, mukaddef olan «iddia etse» fiiline bağlıdır. Yâni «tarlanın haracını
ödediğini iddia etse ilh...» şeklindedir. Aksi halde bu, yukarıda geçen «vasinin, haracı ödediği
yolundaki sözü tasdik edilir» şeklindeki sözlere zıt düşer. Ama bu yukarıda geçen tafsilata
hamledilir. Dikkatli ol.
«Kaçan kölesini getirene ücret ödediğini iddia etse ilh.. » Bu, İmam Muhammed'in görüşüne
göredir. Ebû Yûsuf'un görüşüne göre ise beyyine olmadan da sözü kabul edilir. Velvâliciyye'de
sadece birinci görüş verilmiştir. Sadruşşehid de bu konuda bir ihtilaf nakletmemiştir. Hulâsa'da ise
bu konuda ihtilafın cari olduğu söylenir.
Vasî kaçan köleyi geri getirmesi için bir adam tuttuğunu söylese Hâniye asıl ve başka eserlerde
belirtildiğine göre ittifakla tasdik edilir.
Asl ve başka eserlerde şöyle denilmiştir. «Vasi, sana rücû etmek için kendi malımdan ödedim, dese
ancak bir beyyine ile tasdik edilir.» Bu Edebü'l-Evsıyâ da ifade edilmiştir.»
Ben derim ki; Bu ifadenin zahiri, İmam Muhammed'in görüşünün tercihine delalet etmektedir.
«Cinayet işleyen kölesinin diyetini vererek kurtardığını iddia etse ilh...»
Kâfî'de şöyle denilmektedir: «Eğer vasiyetime; senin gasbettiğin malı ödedim, cinayetinin diyetini
verdim veya kölenin cinayetinin diyetini verdim dese beyyine olmadan tasdik edilmez.» Ebussuûd.
Bu ifadenin zahirine göre : Yetim cinayeti ikrar etse bile hüküm aynıdır. Düşün.
«Mahremi olan akrabasına infak...» Haniye sahibi şöyle der: Vasî çocuğa : «Hakim, şu kör olan
kardeşin için, senin malından her ay şu kadar dirhem nafakaya hükmetti. Ben on senedir bunu
öderim» dese. oğlu da inkar etse, ittifakla vasinin sözü kabul edilmez. Hakimin öyle hükmettiğine
ve hükmedilen meblağı ödediğine delil getiremezse o malı zamin olur.
Şerhu'l-Mecma da bu hükme gerekçe olarak, bunun, yetimin zarurî ihtiyaçlarından olmayışı
gösterilmiştir. Vasînin yaptığı harcamalarda sözü, yetimin zarûrî ihtiyaçlarında geçerlidir. Yetimin
hanımının nafakası farklı olsa gerek. Çünkü o, zarûrî ihtiyaçları cümlesindendir.
Konunun tamamı Eşbâh'tadır.
«ölen kölelerin infakı...» Bu, İmam Muhammed'in görüşüdür. Ebû Yûsuf'a göre, vasinin sözü kabul
edilir.
Kölelerin hayatta olması halinde vasinin sözünün kabul edileceğinde ittifak vardır. Ama kendisine
yemin ettirilip ettirilmeyeceği konusu ihtilafIıdır. Bazılarına göre; kendisinden bir hıyanet
görülmemişse yemin ettirilmez. Biri, Bezzâziye'den tafsilat nakletmiş ve şöyle demiştir: «Eğer böyle
bir işinin, böyle köleleri olabilirse, vasinin sözü kabul edilir. Aksi halde kabul edilmez.» Ebussuûd.
«Çocuğun kendisine... infâk ettiğini...» Bu konu üzerinde daha evvel durmuştuk. «Zimmetinde olan
dan» sözü Eşbâh'ta mevcut değildir. Şarih, bununla ve bundan sonraki kısımla, yetimin malından
harcaması halinde nafakayı mislinde tasdik edileceğine işaret etmiştir. Nitekim bunu Asl şerhinden
takdim ettik. «Yetimin malının gaibliği halinde» sözünden. malın mevcut olması durumunda,
öncelikle kabul edilmeyeceği anlaşılır.
Edebu't-Evsıyâ'da şöyle denilmektedir: «Vasinin çocuğun kendisine, köle ve hayvanlarına ve
benzeri şeylere infakı konusundaki sözü; iddia ettiği nafaka o müddet içersinde kendi durumunda


olanlara sarfedilebilecek mikdarda ise kabul edilir. Çünkü vasî hakim veya vasî makamına kaimdir.
«... Kadın da ölmüş olsa ilh...» Bundan anlaşılıyor ki, eğer kadın hayatta olsa veya ölü olsa bile
yetim evliliği ikrar etse, vasî harcadığını yetimden ister. Düşün.
«On ikincisi ilh...» Tahâvî şerhinde şöyle denilmektedir: «Vasî veya baba yetimin malında ticaret
yapsa kâr etse, sonrada ben müdâribtim dese; tasarruf esnasında, kendisinin müdarebe yoluyla
tasarrufta bulunduğuna şahit tutmamışsa kârdan bir şey alamaz. Bu kanunen böyledir. Dinen ise;
tasarruf anında şahit tutmamışsa bile şart koştuğu kân alabilir. Edebu'l-Evsıyâ.
Bu devirde, vasinin yetimin malını mudarebe yoluyla alamıyacağını daha önce söylemiştik.
«...Gereken konulardaki iddiası tasdik edilir» Yâni zahiri hal onu tekzib etmiyorsa, yemini ile kabul
edilir.
Hamevi ve Biri, Velvâliciyye'nin Sulh bahsinden naklen. T.
M E T i N
Hâkim yedi yerde vasî tayin eder.
Bu yerler Eşbâh'ta açıklanmıştır. ölünün alacağının veya borcunun bulunması, vasiyetin yerine
getirilmesi bunlardandır.
Zevahir'de bunlara şu iki yerde ilâve edilmiştir:
1 - Baba küçük çocuğunun malını satın alsa ve onu ayıplı bulsa, hakım babanın malı iade etmesi
için çocuğa bir vasi tayin eder.
2 - Babası gaybeti münkatıa ile gaib olup, çocuğun bir hakkının isbatına ihtiyaç duyulması halinde
vasi tayin eder. Aksi halde tayin edemez. Zevâhir sahibi bunları Mecmeu'l-Fetavâ ya nisbet etmiştir.
İ Z A H
«Bu yerler Eşbâh'ta açıklanmıştır.» Yâni Kitabu'l-Kazâ'da açıklanmıştır. Şarih, bunlardan üç
tanesini zikretmiştir. Eşbah'ta zikredilen diğer meseleler şunlardır:
- ölünün, küçük çocuğu olduğu zaman,
- Mûrisinden bir şey satın alıp da, onun ölümünden sonra bir ayıp sebebiyle geri vermek istediğinde.
- Küçüğün babası müsrif, saçıp savuran biri olursa malını korumak için vasî tayin eder.
Son madde için Eşbâh'ta şöyle denilmektedir: «Velvâliciyye'nin Kısmet bahsinde hâkimin vasî tayin
edeceği diğer bir yer daha var. Oraya müracaat edilsin.»
Velvâliciyye'de işaret edilen şudur: ölü; çocuk, iki gaib ve iki hazır arasında ortak bir mal bıraksa,
hazır olanlardan birisi kendi hissesini satsa, satın alanda taksim istese, hakim gaib olan iki ortağın
ve küçüğün yerine bir vekil tayin eder.
«Ölünün, olacağının veya borcunun bulunması ilh...» Yâni alacağı isbat ve kabz, borcu da ödemeye
hasım olması için.
«... Malı iade etmesi için» Bundan anlaşıyor ki, genel manada değil. sadece ayıplı malı iade için bir
vasî tayin eder. Çünkü başka konularda velâyet babaya aittir. İleride, hâkimin tayin ettiği vasinin
tahsis kabul edeceği ileride gelecektir.
Daha önce geçtiği üzere gaybeti münkatına, kendisine kafilelerin ulaşmadığı bir memlekette
olmasıdır.
EK:
Hamevî ve başkaları hakimin vasi tayin edebilmesi konusunda bazı meseleler daha ilâve
etmişlerdir. Bu meseleler şunlardır:
- Bir şahıs alacak iddiasında bulunsa, varisler de büyük ölüp, ölenin memleketinden, kâfilelerin
gidip gelmediği uzaklıktaki bir memlekette olsalar hakim vasi tayin eder.
- Vâris. «borcu ödemem, terikeyi de satmam.Ancak terikeyi alacaklıya teslim ederim» derse, hakim,
terikeyi satacak birisini tayin eder.
- Satılan malda hak iddia edilse ve alınsa, müşteri de satan varis bırakmadan ölmüş olduğu halde,
parasını geri almak istese, hakim, müşterinin kendisine rücû edebilmesi için vasî tayin eder.
- Köle diye satılan kişinin hür olduğu anlaşılsa ve satıcısı hiçbir mal varis ve vasî bırakmadan
ölmüş olsa : Hakim müşterinin kendisine, onun da ölüye satana rücû etmesi için bir vasî tayin eder.


- Davalı durumunda olan şahıs. kör, lâl ve sağır olsa ve kendisinin velisi bulunmasa hakim vasi
tayin eder.
- Vekil bir mal satın alsa ve ölse. müvekkil malı kendisindeki bir ayıp sebebiyle geri verebilir. Vekilin
varisi veya vasisi reddedebilir de denilmiştir. Ebu'l-Leys'in müvekkil reddeder. Bir rivayete göre de
ayıplı malı red için hakim vasi tayin eder.
- Vasî, küçük çocuğun malını satsa ve ölse, mütâlebe hakkı vasinin varislerine veya vasinin
vasisinedir. Ama bunlar yoksa hakim bir vasî atar.
- Borç alan kişi, borcunu ödemek için mal getirse, alacaklı ise gizlense hâkim : borçlunun talebi
üzerine alacağı kabzetmesi için bir kayyım tayin eder.
- Birisi borçluyu ertesi gün getirmediği takdirde borcu ödeyeceğine kefil olsa, ertesi gün de alacak
kaybolsa, hakim alacaklı için bir vekil tayin eder ve borçluyu ona teslim eder.
- Vasi kaybolsa ve birisi gelip ölüden alacağı olduğunu iddia etse hakim ölünün yerine hasım olmak
üzere birisini tayin eder. özetle.
Ben derim ki; Bunlara vasî bahsinin başında geçen şu meseleler de ilave edilir:
Eğer ölü bir çocuğu veya başkasının kölesini veya kafiri yada fasığı vasi seçse, hâkim bunla
başka birisi ile değiştirir.
Ölü iki kişiyi vasi tayin etse ve bunlardan birisi, yerine birisini bırakmadan ölse, hakim hayatta
kalanın yanına birisini daha tayin eder.
Vasî vesâyeti yerine getirmekden aciz duruma düşerse hakim yerine başkasını getirir.
- Baba oğlunun malını kendisi için satın alsa; hakim çocuk adına parayı teslim alıp babaya teslim
edecek bir vekil tayin etmedikçe borcunu ödemiş olamaz.
- Vasî, ölü aleyhine alacak iddiasında bulunan kişiyi tasdik etse sahih olmaz. Aksine, davacının
hakkını elde edebilmesi için, vasinin yerine başka birini tayın eder. Nitekim bunu daha önce
Velvâliciyye'den naklen zikretmiştik.
- Kâfir olan bir delinin karısı müslüman olsa ve delinin anne veya babası olmasa, hâkim bu karı
kocanın arasını ayırması için deliye bir vasî tayin eder. Bu meselede, Kafirin nikahı bahsinde
geçmişti.
- Kaybolup da yeri bilinmeyenin adına vasi tayin eder.
- Vasi, ölüden alacağı olduğunu iddia ederse, hakim ölenin yerine, iddia edilen mikdarında bir vasi
tayin eder. Bu da önceki vasiyi vesayetten çıkarmaz. Hindiye'de belirtildiğine göre fetvâ böyledir.
Bunlarla, hakimin vasi tayin edebileceği yerler yirmi yediye vardı. Araştırma sınırlamayı ortadan
kaldırıyor.
M E T İ N
Sekiz yer hariç, hakiminvasisi ölünün vasisi gibidir.Busekiz yer şunlardır:
1 - Hakimin vasisi kendisi için satın alamaz,
2 - Lehine şahitliği kabul edilmeyenlere satamaz,
3 - Hakimin yeni bir izni olmadan kabzedemez,
4 - Çocuğu herhangi bir iş için kiraya veremez.
5 - Ölümü anında başkasını vasi tayin edemez,
6 - Hakim kendisini bir konuya tahsis ederse o işe mahsus olur,
7 - Bazı tasarruflardan nehyederse, nehyi sahih olur,
8 - Adil bile olsa hakim kendisini azledebilir. Bütün bu meselelerde ölünün vasisi bunun aksinedir.
İ Z A H
«Sekiz yer hariç ilh...» Bunlara, az sonra söyleyeceğimiz dokuzuncu ve şu onuncu meselede ilâve
edilir: Hâkim, vasisi için ücret tayin ederse caizdir. ölünün vasisine ise sahih olan görüşe göre
ücret tayin edilemez. Bu, Kınye'den naklen geçmiş. biz de o konuda söyleyeceğimizi söylemiştik.
«Hâkimin vasisi kendisi için satın alamaz.» Yâni yetimin malını satın alamaz ve ona kendi malını
satamaz. Babanın vasisi ise yetim için açık bir menfaat olması şartıyla yetimin malını satın alabilir,
ona satabilir.


Nitekim daha önce bu metnen geçmişti. Şayet, hakimin vasisi, hakimden satın alır veya ona satarsa
caiz olur. Hamevî Bezzâye'den naklen.
«Lehine şahitliği... satamaz.» Çünkü bunda töhmet vardır. Şarih sadece satışı zikretti. Zâhire göre
satın alış da aynıdır. T.
«... Kabzedemez.» Hakim, yetimin, gayri menkulü haksız yere elinde olan başkası ile hasımlaşma
için bir vasi tayin etse, husumet için vasi tayin ederken kabze izin vermemişse, kabz için yeniden
müsade etmedikçe vasi gayri menkulü kabzedemez. Çünkü o. vekil gibidir. Fetvâ, Züfer'in
husumete vekil olanın kabza malik olmayacağı tarzındaki görüşüne göredir.
Ölünün vasisi ise izin olmadan da kabza yetkilidir. Çünkü baba onu kendisine halef yapmıştır.
Halefliği devam ettikçe görüşü de devam eder. Baba hakikaten baki olduğunda hakimin onun
malında tasarrufa hakkı yoktur. Hassafın dediği gibi, hükmen bakî olduğunda da tasarrufta
bulunamaz. Bu. ölünün vasisinin, hakimin azli ile azlolunmuş sayılmayacağının kesin bir ifadesidir.
Bîrî şöyle der: «Kâdî ifade etti ki, hakim, ölünün vasisine terikenin mikdarını soramaz, terike
konusunda onunla konuşamaz. Hâkimin vasisi ise bunun aksinedir. Tamamı oradadır.» Ebussuûd
haşiyesinden özetle.
Birinin söylediği, zikredilen sekiz meseleye ilavedir. «Çocuğu her hangi bir iş için kiraya veremez.»
Eşbâh'ta bu Kınye'ye nisbet edilmiştir.
Ben derim ki; Daha önce söylediğimiz, kendisi için aslen vesayet hakkı olmayan kişi -ki o yetimin
yanında kaldığı yakın akrabasıdır- nin çocuğu kiraya verebilmesi bu ifade karşısında müşkil
görünmektedir. Düşün. Çocuğu bir sanata teslim etmesi bundan müstesnâ tutulmalıdır.
Edebü'l-Evsıyâ'da şöyle denilmektedir: «Vasî az bir aldanma ile de olsa, yetimin kendisini taşınmaz
mallarını ve diğer mallarını kiraya verebilir, dokuması, veya kan alıcı değilse. sorumluluğunu
taşıyan kişinin yetimi dokumacı veya kan alıcıya teslim etmesi caiz değildir. Çünkü o bununla
ayıplanır.» Tamamı oradadır.
«Ölümü anında başkasını vâsî tayin edemez.» Eşbâh'ta şöyle denilmektedir: «Hakimin vasisi
ölürken yerine başka bir vasi tayin ederse ikincisi vasi olmaz. Ölünün vasisi ise bunun aksinedir.
Tetimme de de böyledir.»
Eşbâh sahibi daha sonra Haniyye'den şunu nakletmiştir: «Vasî ister hakimin ister ölünün vasisi
olsun başkasını vasi tayin edebilir.» Bunun benzeri, Muhit sahibinden naklen Kınye'de de vardır. Bu
farklı görüşlerin uyuşturulması gelecek.
«Hakim kendisini bir konuya tahsis ederse, o ise mahsus olur.» Çünkü hakimin onu vasi tayin
etmesi bir hükümdür. Hükümde tahsis kabul eder. Babanın vasisi ise tahsis kabul etmez. Onun
yerine kaim olduğu için her sahada vasi olur. Bîrî Bezzâziye'den naklen.
Ben derim ki: Gerekçe olarak şu da söylenebilir. «Çünkü hakimin vasisi vekil gibidir, tahsis kabul
eder. Babanın vasisi ise bunun aksinedir.
Tatarhâniyye'nin hıyel bahsinde şöyle denilmektedir: «Birisi Kûfe'deki malları için birisini, Şam'daki
malları için başkasını, Basra'daki malları için de bir başkasını vasi tayin etse, İmam'ı-Azâm'a göre
hepsi bütün mallarında vasidir. Vasiyet; bir çeşit, bir yer ve bir zamanla tahsis kabul etmez. Ebû
Yûsuf'a göre her biri kendisinin vâsî olduğu yerlerde vasidirler. İmam Muhammed'in görüşü ise
değişkendir. Bu meselede çâre: Vasiyet ederken, başkalarında değil, sadece Kûfe'deki mallarıma
vasidir, demesidir.
İmam Hulvâni tahsise genel izin üzerine varid olan hacr gözüyle bakmıştır. Bir kimse kölesine genel
bir izinle ticarete izin verse sonrada onu bazı sâhalarda hacretse sahih olmaz. Yine Hulvânî bu
konuya birde şu yönden bakar: Alimler, vasisini insanlara olan borçlarında yetkili kılıp, insanlardan
alacaklarına yetkili kılmaması konusunda ihtilaf etmişlerdir. Çoğunluğa göre bu sahih değildir.
Bu çarede bir şüphe nevi vardır. Özetle.
Hâniye'deki şu ifadeler, Hulvânî'nin bakışını te'yid etmektedir: Bir kimse; «falanı borçlarımı
ödemesi için vasi seçtim başka birisini vasi tayin ettim,» dese, her ikisi de her konuda vasidir.
Yine bunu ulemanın mutlak manada söyledikleri: «ölünün vasisi tahsis kabul etmez» sözüde teyid
etmektedir. Bu, birden fazla da olsa tahsis kabul etmiyeceğini ifade etmektedir.
Yine Hâniye'de, İbn. Fazl'dan' naklen şöyle denilmiştir: «Bir kimse, birisini oğluna, başka birini de
kızına yahut da birisini hazır olan mallarına başka birisini de gaib olan mallarına vasi tayin etse
eğer vasilerden her birinin öbürüne ait işlerde vasi olmayacağını şart koşmuşsa bütün âlimlere


göre koştuğu şart geçerlidir. Böyle bir şart koşmamışsa meselede ihtilaf vardır. Fetvâ Ebû
Hanife'nin görüşüne göredir.»
Herhalde Hâniye de önce söylenilmiş olanlar, Hulvânî'nin sözüne mebnîdir. Düşün.
Ben derim ki; Şuna dikkat etmek gerekir: Bir kimse bir adamı malının üçte birini hayır yollarına
sarfetmesi için vasi seçse, o çocukları ve terikesi üzerine de genel vasi olmuş olur. Bu konuda
başka birini daha vasi tayin etse, muftabih olan İmamı Azâm'ın görüşüne göre; vasilerden birinin
tek başına yapacakları tasarruf geçersizdir. Zamanımızda insanlar bundan gafildirler.
Hâniye'de bu nassen ele alınmış ve şöyle denilmiştir: «Bir adamı borcu üzerine, başka birine de
kölesini azad etmesi veya vasiyetini infaz etmesi için vasi tayin etse, İmamı Azam'a göre her ikisi
her konuda vasidir. Sahibeyne göre ise her biri tayin edildiği sahada vasidir, öbürü ona müdahale
edemez.»
«Onu bazı tasarruflardan men etse ilh...» Bu vesâyetin tahsis kabul edip etmeyeceği konusuna
racidir. Eşbâh.
«Adil bile olsa hakim kendisini azledebilir.» Bu, sekizinci meseledir. Şarih, vasi bahsinin baş
tarafında bunu, hakimin maslahat görmesi hali ile kayıtlamıştı. Oraya müracaat et.
M E T İ N
Hızâne'de: «Eğer vasiyet umumi ise, hakimin vasisinin vasisi, hâkimin vasisi gibidir.»
denilmektedir. Bununla. farklı görüşlerin arasında uyuşma sağlanmış olur. Fetâva's-Sugrâ'da da
şöyle denilmiştir. «Kişinin hastalığı esnasındaki teberruu; varislerin icâzeti olmadığı takdirde
malının üçte birinde geçerlidir. Menfaatı teberrû iseyle değildir. O tamamında nafizdir.» Meselâ
malını değerinden daha aza kiraya verse sahihtir. Çünkü icâre malikin ölümüyle batıl olur.
Dolayısıyla varislere bir zarar yoktur. Sağlığında da varislerin hakkı yoktur.
İmâdiye de ise menfaatın bağışlanmasının da malın üçte birinde geçerli olduğu söylenmektedir. Her
halde konu ile ilgili iki rivayet olsa gerek.
i Z A H
«Hakimin vasisinin vasisi ilh...» Yâni hakimin tayin etmiş olduğu vasi ölürken yerine başka birini
vasi seçse, şayet kendi vasiliği umumi ise caizdir. İkincisi de birincisi gibi olur.
«Bununla... uyuşma sağlanmış gibi olur.» Daha önce geçen «ölümü esnasında yerine vasi tayin
edemez» sözü, vesayetin hususi olduğuna hamledilerek rivayetler uyuşturulur. Aynı şekilde,
Haniyye ve Kınye'den naklettiklerimiz de, vasiyetin umumi oluşuna hamledilir. Böylece ibareler
arasında bir çelişki kalmaz. Anla.
«Mesela malını değerinden daha aza kiraya verse ilh...» Bu, Fetâvâ's -Suğrâ'nın sözü değildir. Bu
meseleyi Zeylaî gasb bahsinde «yabancı birisine ariyet verse...» diye tasvir etmiştir. Eşbâh'ta şöyle
denilir: «Nassan belirtilmiştir ki: Eğer (hasta, malını) değerinden daha aşağıya kiraya verse
tamamından geçerli olur. Ariyet olarak vermek câiz olunca, kiraya vermek haydi haydi caiz olur.
Evinde oturma hakkını veya kölesinin hizmetini vasiyetde böyledir. Üçte birden muteber olan. ev ve
kölenin kendileridir. Hizmet ve oturma hakkı değil. Nitekim yerinde geçti.
«Çünkü icare malikin ölümüyle batıl olur.» Bu. Şerhu'l-Vehbaniye ve Eşbah'ta da, Tarsûsî'nin: «Bu
mesele kaideye aykırıdır Çünkü aslolan menfaatların ayn (mai) lar makamına kaim oluşudur.»
sözüne cevab olarak zikredilmiştir. Satış ise malın üçte birinde muteberdir.
Ben derim ki: Benim anladığıma göre sadece ikinci cevabla yetinmek daha»iyi olur. O da meselede
iki rivâyetin oluşudur. Çünkü evin oturma hakkı ve kölenin hizmetini vasiyette menfaat. ölümden
sonra da kaldığı halde üçte birden itibar edilmez. Bu da, İcârenin batıl oluşunun; vasiyetin, malın
tümünden itibar ediliş sebebi olduğu izlenimini yermektedir. Ama bildiğin gibi böyle değildir. Düşün.
(1) Üstadımız bu konuyu şöyle ele aldı: Tarsûsî'nin maksadı; menfaatı teberruun malın tamamında
geçerli oluşu rivayetinin illetini istemektir. Buna göre. ikinci cevabın faydası olmaz. ....Çünkü
menfaat ilh.... sözünü yine üsdadımız şöyle reddetmiştir: Cevabın esası «Zarar yoktur» özleridir.
Evdeki oturma hakkım vasiyette, varisler için zarar söz konusu değildir. Menfaatı malm
tamamından itibar etsek bile böyledir. Çünkü zarar da, malın kendisinin elden çıkması şarttır.
Bunun tevzihi: Menfaatların mallara tabi olacağı, kaide gereğidir. Oturma hakkı niçin eve tabi
olmuyor?! Şayet evin kendisini vasiyet etse onun, terikenin üçte birinden çıkıp çıkmadığına
bakıyorlar. Oturma hakkını vasiyet ettiğinde buna bakmıyorlar. Aym şekilde hasta iken evini
değerinden aşağı ikramla satsa ikrâm edilen mikdarın malın üçte birinden çıkıp çıkmamasına


bakıyorlar, ama kirada ikram etse bakmıyorlar.
Cevap: Mâlik kendi milkinde tasarrufta bulunduğunda tasarrufu geçerlidir. Çünkü malike kendi
milkinde hacr konamaz. Ancak âlimler, bazı tasarrufları varislere zarurü buldular ve onlara hacr
koydular. Dolayısıyle hacr zarurete binaen sabit oldu. Zaruretle sabit olan genellendirilmez. Hususi
olan peşinden çekemez. Bu prensibin vasfı, zarar gerekçesi ile gerekçelendirilmiştir. Dolayısı ile
hüküm bu gerekçeye uyar. Bir mesele de aynı illet bulunduğunda asla uyması gerekir. Bulunmazsa
gerekmez. Evin oturma hakkmı vasiyette: Kendisinin terikenin üçte birinden çıktığı farzedildikten
sonra zarar yoktur. İcâre meselesinde ise hiç zarar verme yoktur. Çünkü ölümle batıl olur.
«Varislere zarar verme yoktur.» Yâni ölümden sonra. Çünkü icâre batıl olunca menfaatler onların
mülkü olur.
«Sağlığında varislerin hakkı yoktur.» Kiracının, mal sahibi ölmeden önce sağladığı menfaatın
varislere zarar yoktur. Bununla; «Meselâ değeri yüz lira olan bir malı kırk liraya kiraya verse ve
hastalığı uzasa ve kiracı icare müddeti içerisin de menfaati alsa ve bu malın üçte birinden fazla olsa
varislere zarar verir.» şeklinde varid olacak bir itiraz da reddedilmiş olmaktadır. Anla.
Bîrî şerhinde Muhit'in müzâraa bahsınden naklen şöyle denilmektedir: «Alacaklıların ve varislerin
hakkı, kendilerinde İrsin (miras olmanın) cereyan ettiği mallara mütealiktir. O mallarda, ayn lardır.
Menfaat ve mal olmayan şeylerde miras ahkamı cârî olmaz. Dolayısıyle bunlarda alacaklı ye
varislerin hakkı yoktur. Çünkü miras hükmü; ölü tarafından varis ve olacaklılara ölüm ile intikal
edebilmesi için ancak iki ayrı zamanda kalan mallarda caridir. Menfaat ise iki ayrı zamanda baki
kalmaz.»
Bîrî, bu hasra kiranın menfaatlar cümlesinden olduğunu söyleyerek itirazda bulunmuştur. Çünkü
can karşılığında olan kısası affetmek mal gibidir. Onun için hastanın -malının tamamına denkte
olsa- katili affetmesi caizdir.
Ben derim ki: «Bu garib bir şey. Çünkü bu, hasr teyid etmektedir. ona engel değildir. Düşün,»
«İmâdiye ise menfaatın bağışlanmasının da malın üçte birinde geçerli olduğu söylenmektedir.»
Hastalık esnasında köle azadı konusunda Kuhistânî'den naklen belirttiğimlz gibi bunun benzeri,
Netf'te de vardır. Yine orada Vehbaniyye'den birinci görüşün tercih edildiğini nakletmiştik.
M E T İ N
Vasî yetimin bir malını satsa ve müşteride müflis olsa üç gün mühlet verilir. Bu müddet zarfında
öderse ne ala. Aksi halde feshedilir. Müşteri malı kabzettiği halde satın aldığını inkar ederse vasi
mahkemeye müracaat eder.
Hakim'de: «Eğer aranızda bir alışveriş olmuşsa onu feshettim» der.
Vasî vasiyetini kabul etse sonra da kendisini azletmek istese bu ancak hakimin yanında caiz olur.
İ Z A H
«Üç gün mühlet verilir.» Edebü'l-Evsıyâ da belirtildiğine göre hakim mühlet verir. Müşterinin
kaçmasından korkarsa bir kefil mi ister yoksa parayı ödemezse o anda mı fesheder araştır.
«... Malı kabzettiği halde ilh...» Zahire göre. kabzetmediğinde de böyledir. Çünkü maksat akdi
fesihtir. T.
«Hakim... der.» Yâni müşteriye yemin teklif edip, o da yemin ettikten sonra. Necmüddin el-Hâsî
şöyle der: «Her ne kadar bu tehlikeye mâruz isede, bu gibi feshler caizdir. Ancak, hakim tarafından
feshedilir. Çünkü eğer vasî, müşteri alış verişi inkar ettikten sonra husûmetl terketmeye kalksa bu,
ikale hükmünde bir fesh olur. Dolayısıyla hakiki ikale de olduğu gibi mebî vasî tarafından ödenir.
Ama hakim fesh ederse mebî vasînin borcu olmaz. ölünün mülküne rücû eder. Çünkü hakimin
velâyeti tam ve şumullüdür. Bunun benzeri Hârılye'de de vardır. Edebu'l-Evsıyâ.
BİR UYARI
Yetimin malını zengin birisi bir, müflis birisi de bin beşyüz liraya satın almak istese, vasî zengine
satar. Telef olacağı endişesi ile, müflise iltifat etmez. Hâniye ve başka kitaplarda böyle denilmiştir.
Edebu'l-Evsıyâ.
«...Ancak hakimin yanında caiz olur. Vasî bahsinin baş tarafında naklettiğimiz üzere. Bezzâziye de
bunun, hakimin tayin ettiği vasîde olduğu zikredilmiştir. ölünün vasisine gelince, metinde geçtiği
gibi kendisi tarafından kandırılmış olmaması için. kabul ettikten sonra mûsîyabında reddetmesi
caiz olmaz.


Bezzâziye'de izahtan naklen şöyle denilmektedir: «Vasî, kendisini azletmek isterse, ancak hakimin
huzurunda azledebilir. Çünkü o vasiliği ifayı kabul etmiştir. Bundan, ancak mûsînin veya onun
yerini tutacak birisinin huzurunda dönebilir. O da yetimin malında tasarrufa yetkili olan kişidir.
Vasî, (vasiliği bırakmak için) hakimin huzuruna varınca: Şayet tasarrufa muktedir, güvenilir birisi
ise çıkarmaz. Çünkü o vasiliği kabul etmiştir. devamında yetime bir zarar yoktur. Ama eğer onun
acizliğini ve meşguliyetinin çokluğunu bilirse vasilikten çıkarır. Çünkü çıkarmaması halinde yetim
zarar görür. Azledilmedikten sonra yetimin işlerini mühimsemiyeceği için maksat hasıl olmaz.»
Eşbâh'ta da : «Yeterli olan adil vasî, kendisini azledemez. Buna çare iki şeydir... ilh...»
denilmektedir. Bunu daha önce takdim etmiştik oraya başvur.
M E T İ N
Vasî. yetim büluğa erdikten sonra malını kendisine teslim etse ve yetim; vaside terikeden az ve çok
hiç birşey kalmadığını söylese sonra da vasinin elindeki bir malın terikeden olduğunu iddia etse ve
delil gösterse davası dinlenir.
İ Z A H
«... Dâvâsı dinlenir.» Hâniye'de bu meseleden sonra şöyle denilmektedir: «Aynı şekilde, şayet varis
babasının terikesinden insanlardaki tüm alacaklarını aldığını ikrar etse sonra da bir adamdan
alacağı olduğunu iddia etse iddiası dinlenir.» Şurunbulâliyye'de bu hükme gerekçe olarak şöyle
denilir: Çünkü buna mani bir durum yoktur. Zira belli birini, belirli veya belirsiz bir borçtan ibra söz
konusu değildir. Bu mücerred bir ikrardan ibaretti. İbrayı gerektirmez. Dolayısıyla davasına mani
değildir. Bu, Eşbâh sahibine karışık geldi de umumi berâetten ve onun davaya mani olmaktan
müstesna olduğunu zannetti.» Özetle.
Ben derîm ki: Bu. Edebu'l-Evsıyâ'da Mültekâ ve başka eserlerden nakledilen, «vasinin yanında az
ve çok hiç bir şey kalmadı, hepsini aldı...» şeklindeki ifadeye ters düşmez. Çünkü o muayyen birisi
için ikrardır. İkrar da, ibrar eden aleyhine delildir. Bu mesele sulh bahsinin başlarında geçti. Şarih
orada : «Benim hakkım kalmadı, sözünü, kabzettiğim şeyden manasına hamledildiği için tenakuz
yoktur. Ayn olan alacaktan ibra batıldır.» demişti. Sözün tamamı oradadır.
M E T İ N
Vasî (yetimin malından) ihtiyacı kadar yiyebilir, bine bilir. Allah (c.c.) «Fakir olan iyilikle yesin»
buyurmuştur. Eğer çocuk ehil ise, (çocuğa) Kur'an ve edeb öğretmek için vasî harcama yapabilir.
Aksi halde, namazda vacip olan kıraatı öğretecek kadar harcama yapar. Müctebâ.
Yine Müctebâ'da şöyle denilir: «Hakim vasî için bir müsrif tayin etse, vasî o olmadan tasarrufta
bulunamaz. Müşrifin ise (vasî olmadan) tasarrufta bulunabileceği söylenir.
Müşrif: Vasî'nin tasarruflarını kontrolla görevli olan kişidir. (Mütercim).
İ Z A H
«Vasi ihtiyacı kadarını yiyebilir.» Daha önce Hâniye'den naklen, muhtaç olduğu zaman, çalıştığının
karşılığını istihsanen alabileceğini ylemiştik.
Edebu'l-Evsıyâ'da şöyle denilir: «Kıyasa göre yiyememesi gerekir. Yetimlerin mallarını zulmen
yiyenler.. ilh... Âyetinin umumu buna delalet eder. Fakih : her halde, fakır olan kavli şerifi bu âyetle
neshedilmiştir. der.»
Ben derim ki: Sanki o. ikinci görüşe meylediyor. O görüş İmamı Azâm'ın görüşüdür.
Kınye'de Ebû Zer'den naklen şöyle denilir: «Bu sahihtir. Çünkü o, vasiyetlerde muteberri (karşılıksız
çalışan) olarak iş yapmak üzere meşrû kılınmıştır. Damanı gerektirmez.»
İsbîcâbî, şerhinde : «Kendisi için belli bir ücret takdir edilmişse o kadarını yiyebilir» denilmektedir.
«...İnfak eder.» Muhtârâtü'n-Nevâzil'de de böyle denilmiştir.
Hulâsa ve başka eserlerde de şöyle deniliyor: *Eğer çocuk ehilse câiz olur ve vasî ecrini alır.
Değilse, namazda okuyabileceği kadar bir şeyi öğretmeyi üslenir.» Bu eserlerde, «vacib olan
okumak» kaydı konulmamıştır. Düşün.
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Vasi yetim kız ve yetim erkeğin dünürleri ile aralarında vaki olan hal
için (evliliği sona erdirmek için kadının verdiği para) yaptığı harcamayı; mütad ziyafetler, mahud
hediyeler, mecbur olmasa bile bayramlarda verdiği hediyeler, sünnet merasiminde çocuğun hısım
akrabasına ve komşulara israfa varmamak şaryla çektiği ziyafet, çocuğun mürebbisine ve
yanındaki çocuklara çektiği ziyafet ve bayramlarda çektiğı ziyafet için yaptığı harcamaları zamin


olmaz. Bazıları, mürebbisine ve bayramlarda çektiği ziyafeti zamin olacağını söyler.» Özetle.
Muğrib de: «Ebû Zeyd'den nakledildiğine göre edep: İnsanı her türlü faziletlere yücelten güzel
eğitimdir.» denilmektedir.
«Vasî için bir müşrif tayin etse... ilh...» Bu konu üzerinde daha önce konuşmuştuk.
M E T İ N
Müctebâ'da şöyle denilir: «Baba küçük çocuğunu ariyet olarak verebilir. Bunda ittifak vardır.
Çocuğun malını ise çoğunluğa göre veremez.
Vasî olmadığında baba vasînin yapabileceği herşeyi yapabilir. Dede ise yapamaz.»
Baba, kendisi ise çocuğu arasında ortak olan malı taksim edebilir. Dede ve vasî buna malik
değildirler.
Baba ve dede iki küçük çocuklarından birisinin malını öbürüne satabilirler. Vasî ise satamaz.
İ Z A H
«Baba küçük çocuğunu âriyet olarak verebilir.» İsbîcâbî'nin Tahâvî şerhinde şöyle denilmektedir:
«Baba ve vasî çocuğun malını âriyet olarak verebilirler.»
İmâduddin, Fusulünde: «Bu cidden öğrenilecek şeylerdendir.» der. Tecniste de Nevâzil'den naklen
: «Babanın buna hakkı yoktur. Çünkü bu onun malında ticaret yapılanın tabilerinden değildir.»
denilmektedir.
Zehîre sahibi şöyle der: «Baba küçük çocuğunu âriyet olarak verebilir. Bazı âlimlere göre malını da
verebilir. Bu istihsana göredir. Çoğunluğa göre ise veremez bu da kıyasın gereğidir.»
Muhît sahibinin Fevâldin'de şöyle denilmiştir: «Baba : Hocaya hizmet veya sanat öğretmek için
çocuğunu âriyet verebilir. Başka bir şey için vermesi caiz olmaz.» Edebu'l-Evsıyâ.
«Vasî... yapabilir, dede ise yapamaz.» Ben derim ki: Mücteba'nın ibaresi şu şekildedir: «Bir adam
ölse ve geride çocukları ve babası kalsa, vasîsi de olmasa, baba vasînin malik olduğu şeylere
maliktir; Vasîyetlerini yerine getirir, borçlarını ödemek için taşınır ve taşınmaz mallarını satabilir.
Dedenin ise buna hakkı yoktur ilh...» Ben kendi nüshamda böyle gördüm. Düşün.
Müctebâ sahibi: «Dedenin buna hakkı yoktur.» sözü ile, bölümün başında Haniye'den naklettiğimiz
şu sözlere işaret etmiştir: «ölünün vasisi, ölünün borcunu ödemek için terikeyi satabilir, dede
satamaz.»
Şayet şarih : «Baba. vasinin malik olamadığı şeylere maliktir.» deseydi daha güzel ve açık olurdu.
Daha sonraki meseleler de bunun birer fer'i olurdu. Çünkü onlar kendisinde babanın vasiye muhalif
olduğu yerlerdir. Eşbâh'ta, Farâiz bahsinin sonunda bunlardan onbir tanesi zikredilmiştir. Hame
hâşiyesinde ve başka yerlerde bunlara on yedi tane daha eklenmiştir. Oraya müracaat et.
Bu meselelerde. «baba» dan maksat, çocuğun babasıdır, ölünün babası değil.
«...Vasî buna malik değildir.» Vasî kendisi ile çocuk arasında ortak olan malı, İmamı Azâm'a göre,
ortaklıkta açık bir menfaat varsa taksim edemez. Muhammed'e göre ise her halükârda taksim
edemez. Zahire. Bu konuda esas şudur: Taksimde mübâdele ve ifraz manası olduğu için,
vasîlerden terikeden bir şeyi satmaya malik olan, onu taksime de maliktir. Satmaya malik olmayan
taksimede malik değildir. Vasî ikî çocuktan birisinin malını öbürüne satamaz dolayısıyle bunu
taksim de edemez. Çünkü bu durumda o hem alan hem veren olur ki, o caiz değildir. Aynı şekilde,
iki vasiden birisi, öbürüne satma hakkına sahip değildir. Dolayısıyle taksime de malik değildirler.
Baba ise bunun aksinedir. O çocuklarının malını taksim edebilir.
Vasînin iki küçüğün mallarını taksim edebilmesi için çare şudur:Çocuklardan birisinin hissesini
satar ve müşteri ile taksim eder. Sonrada ondan sattığını aynı fiata geri alır. Şayet varisler içersinde
yükler olsa ve vasi onların hisselerini verse ve ayırmadan küçüklerin hissesini hep birden ifraz
etse caiz olur. Çünkü taksim küçükler arasında değil, büyüklerle küçükler arasında cereyan etmiştir.
Aynı şekilde eğer vasî, terikeyi üçte birisi kendisine vasîyet edilenle bölüşse ve üçte ikisini
küçükler için alıkoysa caiz olur. Bu meselenin tamamı EdebuI-Evsıyâ'nın Kısmet bahsindedir.
Ancak, yukarıda geçen «Aynı şekilde iki vasiden birisi öbürüne satamaz...» sözü ile ilgili olarak
Tahtâvî şöyle der: «Vasînin yabancı birisi için değeri fiatıyla veya az bir aldanma ile alıp satması
caizdir. Yetimlerden her birisi de öbürüne yabancıdır.»
Bunun benzerini daha önce takdim etmiştik.


M E T İ N
Baba veya dede küçük çocuğun malını yabancı birisine değeri fiatına satarlarsa kötü fikirli
değillerse caiz olur. Ama kötü fikirli iseler, taşınmazı satmaları caiz olmaz. Taşınır mallar
konusunda ise iki rivayet vardır.
Adam küçük çocuğu için elbise veya yiyecek satın olsa ve parasını çocuktan alacağına şahit tutsa,
çocuğun malı varsa parayı alabilir. Yoksa alamaz. Çünkü çocuğun malı olmadığı takdirde bunla
almak babanın vazifesidir. Aynı şekilde çocuk için bir ev veya köle satın alsa, çocuğun ister malı
olsun ister olmasın rücû edebilir. Ama eğer çocuktan parayı alacağına şahit tutmamışsa rücû
edemez.
Ebu Yûsuf'tan böyle rivayet edilmiştir ve güzel bir şeydir, öğrenilmesi gerekir.
İ Z A H
«Baba veya dede... satsa ilh...» Bu mesele «onun malında ticaret yapamaz» sözünden az önce İbni
Kemâl'den naklen geçmişti. Şu varki, dedenin satışı ancak, çocuğun nafakası ve borcu gibi bir şey
için olması halinde caiz olur. Ama ölünün borçlan veya vasiyetlerin ifası için olursa caiz olmaz.
Nitekim daha önce geçmişti. Gafil olma.
«Kötü fikirli değillerse...» Zâhire göre, âlimler vasî konusunda bu tafsilata girmemişlerdir. Çünkü
ölü veya hakim vasilik için ancak yetimin işim iyi idare edebilecek salih kişileri seçer. T.
Ben derim ki: Alimler açıkça belirtmişlerdir ki, vasînin hükmü, görüşü yerinde olmayan babanın
hükmü gibidir. Dolayısıyle tafsile ihtiyaç yok. Anla.
«...Satmaları caiz olmaz.» Ancak. daha öncede geçtiği üzere iki kat fiatına satarsa müstesna.
«Taşınır mallar konusunda iki rivayet var.» Fetvâ'nın, caiz olmayışı tarzında olduğunu belirtmiştik.
«Çocuğu için elbise ve yiyecek satın olsa..» Konunun başında, bu mesele ile ilgili geniş bilgi
vermiştik.
«Çünkü... bunları almak babanın vazifesidir.» Yâni yiyecek ve elbîse. Bundan maksat nafaka ve
giyecektir.
«Aynı şekilde». Yâni satın alırken, rücû edeceğine şahit tutmuşsa evin veya kölenin kıymetini ister.
«Rücû demez.» Çünkü vazifesi değildir. «Bu güzeldir.» Bunu söyleyen Mücteba sahibidir. Allah en
iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...