ZEVİ'L-ERHÂMIN VÂRİS OLMASI BÂBI
M
E T i N
Zevi'l-erhâm:
sehim sahibi ve asabe olmayan her
akrabadır. O halde bu üçüncü kısımdır.
Zevi'l-erhâm,
karı-koca dışındaki, sehim sahibi ve asabe ile birlikte miras alamaz. Çünkü karı
kocaya
red yapılmaz. Varis olarak sadece kocaya red yapılmaz. Varis olarak sadece
Zevi'I-erhâmdan
bir kişi olsa karâbette sebebiyle malın tamamını alır.
Asabelerdeki tertip üzere, zevi'l-erhâmın yakını daha uzakta olanı hacbeder.
Zevi'l-erhâm
dört sınıftır: 1- ölenin cüzü, 2-
Ölenin aslı 3- Ölenin ebeveyninin cüzü, 4- Heriki taraftan
dedelerinin
veya ninelerinin cüzü.
Buna
göre ölenin cüzü ki bunlar kızlarının çocukları ile ne kadar aşağı inerse insin oğlunun
kızlarının
çocuklarıdır. Şu şekilde takdim edilir:
Kız
Kız
Kız
Kız
Kız
Oğul
Kız
Oğul
Kız
İki
oğul
Kız
Kız
6
6
16
Kız
Kız
Kız
Kız
Oğul
Kız
İki
kız
Oğul
22
6
İ
Z A H
«Zevi'l-erhâm:
Her akrabadır ilh...» Yâni ıstılahta. Lûgatte ise,mutlak olarak «yakınlık sahibi» olan
kimse
manasındadır. Şeyyid. Yâni ister sehim sahibi, ister asabe isterse bunların dışında bir varis
olsun
veya İster ölen ona mensup olsun isterse o ölene veya asıllarına mensup olsun. (lügatta
hepsine
Zevi'l-erhâm denir.)
«...
Malın tamamını alır.» Yânı onlardan bir tanesi, hangi sınıftan olursa olsun, malın tamamını veya
karıkocanın farzından kalanın tamamını alır.
«Karâbette
sebebiyle ilh...» Şârih bu sözü ile, zevi'l-erhâmın, bize göre. varis olmasının asabelik
gibi
akrabalık yoluyla olacağına işaret etmiştir. O halde akrabalık yönünden kuvvetli olan, takdim
edilir.
Bu da ya derecenin yakınlığı ile veya sebebin kuvveti iledir. Zevi'l-Erhâm'dan tek olan kişi
malın
hepsini alır. Bundan dolayı da
âlimlerimiz buna ehli karûbet ismini vermişlerdir. Ulemadan bir
gurup
da, istihkakta akrabalıkta vasıta olanı, kendisi ile vasıta olunan menzilesine indirmişlerdir.
Buna
da ehli tenzil ismini
vermişlerdir.
Bir
gurup da, yakın ile uzağın, tenzil (indirme) olmadan eşit olduklarına hükmetmişlerdir ve ona
ehl1
rahim demişlerdir.
«Zevi'l-erhâmın
yakını daha uzakta olanı hacbeder.»
Yâni ister sınıflarının ictimâi anında bir sınıf
olsun,
ister bir sınıfın adedlerinin ictimâi anında o sınıftan bir tanesi olsun aynıdır. Bunu Kâsım
ifade
etmiştir.
Bunlardan
birincisi; tercihin akrabalık cihetiyle olduğuna, ikincisi ise tercihin akrabalık derecesinin
yakınlığı
ve kuvveti ile olacağına işaret etmektedir.
Eğer
musannıf bu sözünü, «kızların
evlâtları takdim edilir ilh...» sözünden sonra zikretseydi, o
zaman
bu, asabeler bahsinde de geçtiği gibi, üç cihetle yapılan tercih tertibi üzere olurdu. O da
tercihte
itibar edilecek yönün evvelâ akrabalık cihetiyle, sonra yakınlıkla sonra da kuvvetle.. oluşu
olur.
Musannıf bu üçüncü kısma ileride gelecek olan, «vârisin çocuğu takdim edilir» sözüyle işaret
etmektedir.
«Asabelerdeki tertip üzere ilh...» O halde : İkinci sınıftan bir kişi daha yakın bile olsa, birinci sınıftan
uzak
bile olsa bir kişinin bulunması ile miras alamaz. Üçüncüsü ikincisi ile dördüncüsü de
üçüncüsü
ile ayrı şekildedir. Yâni miras alamazlar) Fetvâ da bu görüşe göredir.
Dürrü'l-Müntekâ.
«Ölenin
aslı ilh...» Bu zâhiri rivayet olup, fetvâ da buna
göredir.
İmam-ı
Azâm'dan ikinci sınıfın birinci sınıfa takdim edilmesi gerektiği de rivâyet edilmiştir. Şu kadar
var
ki imam'ın bu görüşünden döndüğü de gerçektir. Kâsım.
İhtiyâr müellifi İmam'ın rücû ettiği (birinci) rivâyete göre hükmetmiştir. Bundan dolayı,
Dürrü'l-Müntekâda
: İhtiyar'da tercih edilen rivâyetin, muhtar olan rivâyet olmadığı
söylenmiştir.
Ben
derim ki: İhtîyar'da daha sonra, yukarıdakinin aksi ile hükmedilmiştir.
«Ölenin
cüzü takdim edilir ilh...» Bu birinci sınıftır. Bu sınıfla ilgili olarak söylenebilecekler
şunlardır:
Bu sınıftaki varisler, derece bakımından ya farklıdırlar veya değildirler. Eğer farklı
olurlarsa,
kadın olsa bile, yakın olan uzak olana takdim edilir. Kızın kızı ile kızın kızının oğlu
böyledir. Eğer derecede farklı değillerse, o zaman bunların bazıları vârisin çocuklarıdır. diğerleri ise
değildir.
Ya da bunların tamamı varisin
çocukları veya varis olmayan bir kişinin çocuklarıdır.
Birincisinde
imamların ittifakı ile, varisin çocuğu takdim edilir. Meselâ oğlun kızının kızı, kızının
kızının
oğluna takdim edilir. Diğer ikisinde ise usulün sıfat ve kadınlıkta ya aynı veya farklı olur.
Eğer
usulün sıfatlan aynı ise ve hepsi yalnız erkek veya yalnız kadın ise o zaman, fukahanın ittifakı
ile
terikenin taksimi ferilerin sayılarına göre eşit olarak yapılır. Meselâ oğlunun kızının oğlunun,
kendi
misli ile yani diğer bir oğlunun
kızının oğlu ile birlikte olması ve kızının kızının kızının kendi
misli
ile beraber olması gibi...
Eğer
kızının oğlu ile diğer bir kızının kızı gibi, kadın erkek karışık olurlarsa o zaman erkeğe iki,
kadına
bir itibariyle taksim edilir.
Eğer
usûlün sıfatları bir batında veya daha fazlasından olmak üzere muhtelif olursa o zaman herbir
aslın
bir feri olması gibi, fer'leri ya bir olur veya müteaddid olur. Her iki durumda da ferileri ya iki
cihetten
akraba olan bulunur veya bulunmaz. İçlerinde iki cihetten akraba olan olmadığı takdirde
kızın
oğlunun kızı, kızın kızının oğlu
gibi feriler bir olursa Ebû Yusuf malı ferilerin bedenlerine
(cinsiyetlerine)
göre taksim eder. O zaman kadına üçtebir erkeğe de üçte iki verilir. İmam
Muhammed
ise malı en yukarıdaki muhtelif olan
batına göre taksim etmiştir ki burada o ikinci
batındır.
Ve her asla isabet eden sehmi eğer o batından sonra ihtilâf vaki olmamışsa geçen misalde
olduğu
gibi onun ferine vermiştir. Buna göre kadına, babasının hissesi olan üçte iki erkeğe de Ebû
Yûsuf'un
taksiminin aksine, annesinin hissesi olan üçtebir
verilir.
Eğer
ondan (üsttekinden) sonraki diğer
bir batında veya daha fazlasında erkekler ve kadınlar
bulunsa
o zaman Muhammed üst derecedeki batındaki cinsiyet farklılığını esas alarak taksim
ettikten
sonra, erkekleri bir taife kadınları da bir taife kılarak her taifenin hissesini onlardan değişik
olan
en üstteki batına göre taksım eder. Nitekim ileride açıklanacaktır.
Eğer
tamamı veya bazısı, farklı cinsten
olan asılların ferileri müteaddid olur ve içlerinde iki cihetten
akraba
olan bulufımasa -ki bu da kızın kızının iki oğlu, kızın kızının oğlunun kızı ve kızın oğlunun
kızının
iki kızıdır. Ebû Yûsuf burada da
kendi asıl kaidesine göre hareket etmiştir. Yâni taksimi
ferilerin
cinsiyetlerine göre yapmıştır. Dolayısıyla mal onlara, yediye bölünerek taksim edilir.
İmam
Muhammed ise: Aslı ferilerinin adedi
ile de müteaddid olarak kendi vasfı ile vasıflandırır.
Buna
göre malı cinsiyetlerin farklı
olduğu en yüksek batına göre ki burada ikinci batındır, yediye
bölerek
taksim eder. Çünkü birinci kız ikinci batında iki kız gibidir, zira onun feri artmıştır. Çünkü
onun
son feri iki oğuldur. İkinci kız
ise ikinci batında kendi hali üzeredir, çünkü feri tektir. Ama
İkinci
batında, oğul, iki oğul
gibidir. Çünkü onun son feri
artıştır. O zamanda o, dört kız gibidir. O
halde
ona yedide dört, iki kıza da yedide üç verilir. Sonra biz, erkekleri bir taife kadınları da bir taife
kılarız
ve oğlun yedide dördünü kızının iki kızına ve iki kızın yedide üçünü de onların çocuklarına
eşit
olarak veririz ki bunlarda üçüncü
batındaki bir oğul ve bir kızdır.
Çünkü kız, feri fazlalaştığı için
iki
kız gibidir. O zamanda oğula eşit olur. Ve kızla, o oğul birlikte dört kişi gibi olurlar. Üç dörde,
kesirsiz olarak bölünmez, aralarında mübayenet vardır. O halde adedi ruus olan dördü meselenin
aslı
olan yedi ile çarparız ki o da
yirmisekiz eder. Kızın oğlunun
kızının iki kızına dört
verilecekti, bu
dört
de zikredilen dört ile çarpılınca onaltı eder ve bu onaltı bu iki kıza verilir. İkinci batındaki iki
kıza
verilecek olan üç de yine, dört ile
çarpılır ve bu oniki eder. Bu oniki
de üçüncü batındaki kız iIe
oğul
arasında geçen illetten dolayı eşit olarak taksim edilir, dolayısıyla kıza altı verilir. O da, onun
iki
oğluna verilir. (Üçüncü batındaki)
oğluda altı verilir, sonra bu onun
kızına verilir.
Eğer
ferilerde iki cihetten akraba olan bulunsa, meselâ; aynı zamanda kızının oğlunun iki kızı olan,
kızının
kızının iki kızı bulunsa, ve bunlarla birlikte diğer bir kızının oğlu olsa, bu durumda Ebû
Yûsuf:
Ferilerin bedenlerindeki akrabalık cihetlerine itibar etmiştir. O iki kızı, ikikız anne cihetinden
iki
kız da baba cihetinden olmak üzere o zaman dört kız kabul etmiştir. O zaman da iki kıza üçte iki,
oğula
da üçtebir verilir. İmâm Muhammed
ise, yukarda geçtiği üzere adedleri ferilerden almakla
birlikte,
cihetlere, cins farklılığının en yukarıda olanında itibar etmiştir. Buna göre o, ikinci batına
göre
taksim etmektedir; ikinci batında bir oğul, iki oğul gibi, iki kızdan herbiride iki kız gibidir. O
zaman
da toplamı yedi kız gibi olur. Bu durumda
mesele bunların adedi
ruusundadır; oğula dört
hisse
verilir çünkü o feri teaddüd
ettiğinden iki oğul gibidir ve dört
kız gibi olur. Feri teaddüd eden
kıza
iki hisse diğer kıza da bir hisse verilir.
Bu
batında, erkekleri bir taife kadınları da bir taife yaptığımız takdirde, oğulun
payını üçüncü
batındaki
iki kıza vermiş olsak onlardan herbirine iki sehim isabet eder. Kadınlar taifesinin payını
da
üçüncü batında onların hizasında
olanlara vereceğimizden, bu onlara kesirsiz olarak taksim
edilemez.
Çünkü onların payları yedide üçtür. Bu payları alacak olanlar ise bir oğul ve iki kızdır ve
toplamı
dört kız gibidir. Üç ile dört
arasında mübayenet vardır. Öyleyse adedi ruus olan dördü
meselenin
aslı olan yedi ile çarparız. Sonuç yirmisekiz eder ve bundan taksim
sahih olur. Çünkü
ikinci
batında, kızın oğluna dört verilir,
bu dördü çarpılan dört ile çarptığımızda onaltı eder, o zaman
iki
kızından herbirine sekiz verilir. İkinci batındaki iki kıza verilecek olan üçü. dört ile çarpınca oniki
eder.
O da kızının kızının oğluna altı, kızının kızının iki kızına da altı verilir ki herbirine üç düşer. Bu
durumda
son batında her kızın hissesi onbir olur, sekiz baba cihetinden üç de anne cihetinden
olmak
üzere onbir eder. Bu, Muhammed'in müftâbih olan mezhebinden çıkan sonuçtur. Nitekim
ileride
geleceği üzere İmam Muhammed asıllara sıfatları ile itibar eder ve onlarda ferilerin ve
cihetlerin
adedini alır. Bu izah Sirâciye şerhlerinde ve diğer kitaplardaki malumatın özetidir.
M
E T İ N
(Ölenin
cüzünden) sonra, ölenin aslı gelir. Bunlar: Ne kadar yukarıda olursa olsun, fasit dedeleri ve
fasit
nineleridir. (Kendisi ile ölü arasında kadın bulunan dede ve
nineleridir.)
Sonra
ölenin ebeveyninin cüzleri gelir. Onlarda ölenin anababa bir veya bababir kızkardeşlerin
çocukları
anne-bir erkek ve kız kardeşlerin çocukları. veya ne kadar aşağı inerse insin anabababir
veya baba bir erkek-kardeşlerin kızlarıdır. Sahibeynin hılafına, dede, bu gurupta olanlara takdim
edilir.
şu şekil bu gurubu
gösterir:
Baba-bir
erkek kardeş
Baba-bir
kız kardeş
Ana-baba-bir
kız kardeş
Anne-bir
kız kardeş
Kız
Oğul
Kız
Oğul
Oğul
İki
kız
Kız
2
18
4
İ
Z A H
(Ölenin
cüzünden) sonra, ölenin aslı gelir. Bunlar ceddi fasit ilh...» Ced'den (dede) murad dede
cinsidir.
Bu birden fazla olana da şamildir. Bu söz, ikinci guruba başlangıçtır. Bu bölümde
söylenebilecek olan şudur:
Dedeler
derece olarak ya farklıdır veya değildir. Eğer annenin
babasının annesi ile annenin
annesinin
babasının babası gibi farklı olursa; o zaman ister baba ister ana tarafından olsun yakın
olan
takdim edilir. Ayrıca ister yakın olan kadın olup ölüye varissiz ulaşsın ister uzak olan erkek
olup
varisle ulaşsın farketmez.
Eğer
dereceleri bir olursa ölüye ya bunların bazısı veya hepsi varisle ulaşır. Yada hiçbiri varisle
ulaşmaz.
Birinci tasavvurda denilmiştir
ki:
Birinci
gurupta olduğu gibi. ölüye varis
vasıtasıyla ulaşan takdim edilir.
Buna göre annesinin
babası,
annenin babasının babasından daha evlâ olur. Çünkü vârise birincisi cedde-i sahiha ile
ikincisi
ise cedd-i fâsit ile ulaşmaktadır. Bazı âlimlerce ise ikisinin de eşit olduğu söylenmiştir.
İhtiyâr, Sekbu'l-Enhûr ve diğer kitaplarda denildiği gibi, sahih olan da budur.
Ruhu'ş-Şurûh'ta
: «Rivâyetler bu ikinci görüşe şahittir» denilmektedir.
Babanın
annesinin babası ve annenin
annesinin babası gibi ve annenin
babasının babası ve
annenin
babasının annesi gibi olan son ikisinde ise; onların yakınlıkları birinci misaldeki gibi
muhtelif
olur, yani bazısı baba tarafından bazısı da anne tarafından olur. Veya ikinci misal gibi
yakınlıkları bir olur. Eğer yakınlıkları muhtelif ise: Baba tarafından olan yakınlarına üçte iki, anne
tarafından
olanlara da üçtebir verilir.
Sonuç, adam sanki geride anne ve babasını bırakmış gibi olur.
Daha
sonra da. babanın yakınlarına isabet
eden hisse; onların arasında, cinsiyetin muhtelif olduğu
ilk
batına göre taksim edilir. Annenin yakınlarına isabet eden hisse de, aynı şekilde taksim edilir.
Eğer
onlar içerisinde cinsiyeti muhtelif olan bir batın
bulunmazsa o zaman taksim her sınıfın
bedenlerine
göre yapılır. Bunların akrabalıkları bir olsa yani hepsi ya anne tarafından veya baba
tarafından
olsalar bile durum
budur.
Dede
veya ninelerin, kendileri ile ölüye ulaştıkları kimselerin sıfatları erkeklik ve kadınlık yönünden
ya
aynıdır veya değildir. Eğer aynı olursa sayılarına itibar edilir ve hepsi erkek veya hepsi kadın
olursa
taksimde eşit olurlar. Aksi halde erkeğe iki, kadına bir hesabıyla takdim
edilir.
Eğer
oradakilerin cinsiyeti farklı olursa o zaman taksim muhtelif olan ilk batına göre yapılır. O
batındaki
iki, kadına bir verilir. Daha sonrada , birinci gurupta takarrur eden kıyasa göre, ittifaken,
erkekler bir taife kadınlar da bir taife kılınır.
Ebû
Yûsuf, birinci gurupta itibar etmesede burada batınların muhtelif oluşuna itibar etmiştir. Onun
birinci
gurup ile ikinci gurubu farklı mütalâ edîş sebebi uzun kitaplarda vardır.
«Sonra
ölenin ebeveyninin cüzü gelir ki bunlar ana-baba-kız kızkar-deşlerin çocuklarıdır ilh...»
«Çocuklar»
kelimesi erkeklere de kadınlara da şamildir. Bu söz, üçüncü guruba başlangıçtır. Bu
konuda
söylenebile ceklerde şunlardır: Bu guruptakiler, ölüye yakınlık derecesinde ya farklı olurlar
veya olmazlar. Eğer farklı olurlarsa yakın olan kadın olsa bile, ona geçer. Meselâ, kız kardeşinin
kızı.
erkek kardeşlerinin kızının oğlundan önce gelir. Eğer yakınlık dereceleri farklı olmazsa, o
zaman
bunların bazıları veya hepsi varisin çocukları olur veya hiç biri varisin çocukları olmaz.
-Buradaki
varis asabeye de şamildir- Bazıları varisin çocukları ise onlar, varisin çocuğu
olmayanlara
takdim edilir. Meselâ erkek kardeşin oğlunun kızı, kız-kardeşin kızının oğluna takdim
edilir.
Kardeşlerin her ikisinde ana baba-bir veya baba-bir olması veya birisinin ana baba yada baba
bir
olup öbürünün olmaması arasında
fark yoktur.
Son
ikisinde, yani hepsinin ana-bababir veya baba-bir erkek kardeşin iki oğlunun iki kızı gibi asabe
olan
varisin çocukları olması veya ana baba ayrı kız kardeşlerin kızları gibi farz sahiplerinin
çocukları
ya da ana-bababir veya bababir erkek-kardeşin kızı ve annebir erkek kardeşin kızı gibi,
biri
asabe öbürü de farz sahibi olan iki varisin çocukları olsalar ve onlar arasında annebir
erkek-kardeşin oğlunun kızı ve anne-bir kız-kardeşin kızının oğlu gibi varisin çocuğu olmasa : Ebû
Yûsuf'a
göre bu suretlerin hepsinde akrabalığı daha kuvvetli olana itibar edilir, ve sonra da erkeğe
iki,
kadına bir hesabıyla bedenlere
göre taksim edilir. O zaman, aslı ana-bababir olan erkek kardeş
aslı
yalnız bababir veya yalnız annebir
olan erkek-kardeşten daha önde gelir. Bababir olan da
annebir
olandan daha
evlâdır.
İmam
Muhammed'e göre ise : -ki onu görüşü Ebû Hanife'nin görüşünün zâhiridir- mal asıllara yani
erkek
ve kız kardeşlere asıllardaki akrabalık cihetlerine ve furûların sayılarına itibar
edilerek taksim
edilir.
Buna göre de, bunların herbir
gurubuna isabet eden hisse, birinci gurupta olduğu gibi,
ferileri
arasında taksim edilir.
Eğer
ölen, geride bababir erkek-kardeşinin kızının oğlunu, bababir kız-kardeşinin iki kızını -ki
bunlar
aynı zamanda ana-baba bir kız-kardeşinin kızının iki kızıdır- ve annebir kız-kardeşin oğlunun
kızını
bıraksa; Ebû Yûsuf'a göre malın hepsi anne-bababir kız-kardeşinin kızının iki kızına verilir.
Çünkü
bunların akrabalığı daha
kuvvetlidir.
İmam
Muhammed'e göre ise mal, -dediğimiz gibi- asıllara göre taksim edilir. O zaman, meselenin
asıl
mahreci altıdan olur. Bunun altıda biri annebir kız-kardeşe verilir. Altının üçte ikisi olan dört
ana-bababir
kız-kardeşe verilir. Çünkü o, iki kız-kardeş gibidir. Zira onun ferileri fazladır. Kalan bir
de
bababir kız kardeşi ile bababir erkek-kardeşine erkeğe iki kadına bir hasebiyle asabelik yoluyla
taksim
edilir.
Ayrıca
bababir kız-kardeş, iki kız-kardeş gibidir. Çünkü onun ferileri müteaddiddir. Öyle olunca bu
kızkardeş bababir erkek kardeşle birlikte dört kişi gibi olur. Biri dörde taksim etmek mümkün
değildir.
Biri dörde arasında da mübayenet vardır. O halde bu dört, meselenin aslı olan altı ile
çarpılır
ve yirmidört elde edilir. Bundan da taksim sahih olur. Netice itibariyle, meselenin aslından,
bir
hisse alan kimse. aldığını dörtle çarparak alır. Şöyleki: Anne-bir kız-kardeşe verilen bir, dört ile
çarpılır
ve onun oğlunun kızına verilir. Ana-baba-bir kız-kardeşin meselenin aslından alacağı dört
dört
ile çarpılır ve bu da onun iki
kızının kızına verilir. Baba-bir
kız-kardeş ile erkek kardeşin
hisseleri olan bir, dört ile çarpılır. O da erkek kardeşin kızının oğlu ile kız-kardeşin oğlunun iki kızı
arasında
yarı yarıya taksim edilir. Bu
durumda da iki cihetten (ana-baba bir) olan iki kızın payları
onsekiz
eder.
Seyyid Şerif bu misali bazı şârihlerden naklen zikretmiş ve bunu ikrar etmiştir. Onun dediğine göre
bu
taksimin muktezası şudur: İmam Muhammed'e göre bu gurupta batınların ihtilafına itibar
edilmez.
Sirâciye'nin
sözünün zahiri de : Bunlardaki hüküm
birinci guruptaki gibi olduğunu
gösterir.
Sirâciye'nin
«her guruba düşen mikdar birinci
sınıfta olduğu gibi, ferileri arasında taksim edilir»
sözü,
İmam Muhammed'e göre: Birinci, ikinci ve dördüncü sınıfın evlâtlarında olduğu
gibi ilk ihtilaf
eden
batına göre taksim edileceğini gösterir.
Ben
bu hususu bu şekilde açıklayan birini görmedim. Müracaat edilsln.
M
E T İ N
(Ana babasının cüz'ünden) sonra anne ve baba tarafından dedelerinin veya ninelerinin cüzü
gelir.
Bunlar,
ölenin dayıları, teyzeleri, annebir amcaları ve halaları ve amcalarının kızları ve bunların
çocukları
daha sonra babaların ve annelerin halaları. onların dayıları ve teyzeleri, babaların anne-bir
amcaları ve annelerin amcalarının hepsi, yukarıda veya aşağıda olma yönünden uzak olsalar bile,
bunların
çocuklarıdır. Ve her sınıfta yakın olan uzak olana öncelik verilir.
Bunlar
yakınlık derecesinde eşit olsalar ve akrabalık cihetleri bir olsa (ölüye) varis olanın çocuğu
takdim
edilir. Cihetleri muhtelif olsa, o zaman baba tarafından yakın olana üçte iki, anne
tarafından\yakın
olana da üçte bir verilir.
Eşit
oldukları zaman : Eğer asıllar, erkeklik ve kadınlık yönünden bir olursa,
ittifaken ferilerinin
şahıslarına itibar edilir. Ama ferileri ve asıllar -kızın oğlunun kızı ve kızın kızının oğlu gibi- farklı
cinsiyetten
olurlarsa :
İmam
Muhammed asıla itibar ederek malı erkeklik ve kadınlıkta muhtelif olan ilk batına göre taksim
etmiştir.
O da bu meselede ikinci batındır, yani kızın oğlu ile kızın kızıdır. Demek oluyorki İmam
Muhammed,
bu meselemizde, ikinci batındaki asılların cinsiyetlerine itibar etmiş ve malları
üçe
bölerek
taksim etmiş ve ferilerden herbirine de asılının hissesini vermiştir: O zaman malın üçte ikisi
kızın
oğlunun kızına verilir ki bu baba
sının payıdır. Üçte biri de kızın kızının oğluna verilir. Bu da
annesinin
his sesidir. Bu bahsin tamamı Sirâciye ve şerhlerinde vardır.
Ebû
Hanife ve Ebû Yûsuf ise yalnız ferilere itibar etmişlerdir. Şu kadar var ki: Muhammet'in görüşü
zevi'l-erhâmın
tamamında, Ebû Hanife'den gelen
iki rivâyetin mahsurudur: Fetvâ da buna
göredir.
Sirâciye
müellifinin Sirâciye şerhinde de böyle denilmiştir.
Mültekâ'da
İmam Muhammet'in görüşü ile fetvâ verileceği söylenmiştir.
Bana
şu mesele soruldu; bir kişi ölüp geride ana-bababir erkek kardeşinin kızı ile, ana-baba-bir
kız-kardeşinin oğlu ve kızı kalsa malı nasıl taksim edilir?
Ben
buna şöyle cevap verdim : Fukaha ferilerin asıllardan sayılmasını şart kılmışlardır. O halde
ana-baba
bir kız-kardeş, iki kız-kardeş gibi sayılarak, ölenin malı aralarında yarı yarıya taksim edilir.
Sonra
da ana baba-bir kız-kardeşe düşen yarı, çocukları arasında üçe bölünerek taksim edilir. Allah
Tealâ
en iyisini bilendir.
İ
Z A H
«Sonra
anne ve baba tarafından dedelerinin
veya ninelerinin cüzü ilh...» Dedelerden murad babanın
babası
ve annenin babasıdır.
Ninelerden murad da babanın annesi ve annenin annesidir. Bu
ifadeler
zevi'I-erhâmın dördüncü sınıfının
başlangıcıdır. Bu gurupta
derece farkı olmaz. Derece farkı
ancak
onların çocuklarında ve çocuklarından sonra gelenlerde olur. Bu konuda ileride malûmat
gelecektir. Bu guruptaki akrabaların yakınlık yönleri ya bir olur veya olmaz. Eğer bir olursa, meselâ
onlar
ölenin baba cihetinden veya anne cihetinden akrabaları olsalar kadın olsa bile kuvvetli olan
fukahanın
icmâı ile takdim edilir. Yâni anne-baba tarafından olan. sadece baba tarafından olana,
sadece
baba tarafından olan da sadece anne tarafından olana takdim edilir. İmamların itifakı ile mal
onların
bedenlerine göre taksim edilir. Çünkü asılları birdir. Erkeğe kadının iki misli verilir. Meselâ
ölenin
geride bir amca ve bir halası kalsa ve ki her ikisi de anne tarafından olsalar, ya da bir dayı ve
bir
teyzesi kalsa ve her ikisi de anne-baba-bir dayısı ve teyzesi olsalar, yahutta bababir dayısı ve
teyzesi olsalar, veya anne bir dayısı ve teyzesi olsalar, mal aralarında erkeğe iki, kadına bir usulüyle
bölüştürülür.
Muhtelif olsa yani bazısının akrabalığı baba tarafından, bazısınınki de anne tarafından
olsa
o zaman akrabalığı baba tarafından olana üçte iki, anne tarafından olana da üçte bir
verilir.
Bir
cihetten daha kuvvetli olan, diğer cihetten başka birine takdim edilmez. Ama her cihetten, daha
kuvvetli olan aynı cihetteki başkasına takdim edilir. Buna göre ana-baba-bir halası anne-bir
teyzesine takdim edilmez. Fakat anne-baba-bir halası baba bir veya anne-bir halasına
takdim edilir.
Anne-baba-bir
dayısı da anne bir halasına takdim
edilmez. Ama anne-baba-bir dayısı, baba-bir
veya
anne-bir
dayısına takdim edilir. Her cihetin
hissesi de o cihetin fertlerine göre taksim edilerek,
erkeğe
iki, kadına bir verilir.
Buna
göre bir kişi ölerek geriye on hala bir teyzesi bir de dayı bıraksa malının üçte ikisi eşit olarak
on
halasına, üçte biri de dayısı ile
teyzesine üçe bölünerek (erkeğe
iki kadına bir) taksim edilir.
«Amcaların kızları ilh...» Musannıfın bunu ana-baba-bir amcaların, baba-bir amcaları veya anne-bir
amcaları da kapsaması için mutlak zikretmiştir.
«...
Ve bunların çocukları ilh...» Yâni asılları olmadığı zaman, bu dördüncü sınıfın çocukları.
Musannıfın
bunları özellikle zikretmesi, amcaların, halaların, dayıların ve teyzelerin, çocuklarını
kapsamadıklarından dolayıdır.
Kızların
çocukları, kız kardeşlerin çocukları, nine ve dedelerin çocukları ise bunların hilafınadır.
Çünkü
bu isimler vasıtalı veya vasıtasız
olan çocuklarını da kapsarlar.
Bu
guruptakilerin hükmü, birinci
sınıftakilerin hükmü gibidir. şöyle
ki; bunlar ya derece itibariyle
birbirlerinden
farklıdırlar veya değildirler. Eğer farklı iseler. onlardan yakını -başka bir cihetten olsa
bile-
diğerine takdim edilir, meselâ halanın çocukları halanın veya teyzenin çocuklarının
çocuklarından daha evlâdır. Teyzenin çocukları da
teyzenin veya halanın çocuklarının
çocuklarından daha evlâdır.
Eğer
derecede eşit olurlarsa, yakınlık yönünden bir olurlar veya olmazlar. Eğer aynı yönden akraba
iseler,
hepsinin akrabalığı ölenin babası tarafından veya annesi tarafından olursa veya hepsi ya
asabe
çocuğu veya zirahim çocuğu olursa yada bazısı asabe çocuğu olursa o zaman birinci ve
ikincide,
-anneleri bir olmayan amca çocukları ve hala çocukları gibi-akrabalığı daha kuvvetli olan
takdim
edilir. Bunda ihtilaf yoktur. Demekki bu ferilerden, aslı anne ve babadan olan, aslı sadece
babadan
olandan daha önceliklidir. Babadan olan da anneden olandan daha üstündür. Çünkü
sebep
bir olduğu zaman akrabalık yönünden olan kuvvetlilik derece bakımından daha yakınlığa
sebep
olur. Sonuncusunda ise: -ki o da; bazısı asabe çocuğu bazısı da zirahim çocuğu olmasıdır-
zirahim
çocuğu, akrabalık bakımından daha kuvvetli olmazsa asabe çocuğu ona takdim edilir.
Meselâ
ana-baba-bir amcanın kızı, ana baba-bir halanın oğlundan daha evlâdır. Ama eğer amca
yalnız
baba-bir amca olursa, böyle değildir.
Zira anne-baba bir halanın oğlu ondan da1 ha
önceliklidir. Çünkü bir şahsı, kendisinin sahip olduğu, bir mana dan dolayı -ki burada karabettir-
başkasındaki bir manadan dolayı bir şeye sahip olana -ki bu da aslının asabe olmasıdır- tercih
etmek
daha evlâdır. Bu zâhir-i rivâyettir. Ulemadan bazısı ise baba-bir amca kızının daha evlâ
olduğunu
söyleyerek bunu zahir-i rivâyete tercih etmişlerdir. Seyyid.
İmaduddin'de
Şemsü'l-Eimme'ye uyarak bu görüşü ihtiyar etmiştir. İbnu
Kemâl.
Ancak
Sekbu'l-Enhûr'da önceki görüş olan zahir-i rivâyet ile fetvâ verileceği
söylenmiştir.
Ben
derim ki: Mültekâ'daki mutlak ifadeden ilk akla gelen de budur. Fukaha önce derece yakınlığını
sonra
akrabalığın kuvvetini daha sonra da,
cihetin bir olması halinde aslın vâris olmasını göz
önüne
alırlar. Eğer akrabalık ciheti muhtelif olursa o zaman kendisine babanın akrabalığı ile
ulaşılana üçte iki, annenin akrabalığı ile ulaşılana da üçte bir verilir, sonra İmam Yûsuf'a göre her
fırkaya
isabet eden pay, ferilerin fertlerine göre,
ferilerdeki cihetlerin
adedlerine itibar edilerek
taksim
edilir.
İmam
Muhammed'e göre ise mal, (cinsiyet itibariyle) ilk ihtilaf eden batna göre, ferilerin adedlerine
ve
-birinci sınıfta olduğu gibi- asılların da cihetlerine itibar edilerek taksim edilir. Bu bahsin tamamı
Seyyid'in şerhindedir.
Bilinmelidir
ki, her iki gurup arasında akrabalığın kuvvetine itibar edilmez.
Öyleyse ana-baba bir
halanın
çocuğu, dayının veya teyzenin çocuğuna tercih edilemez. Aynı şekilde, asabenin çocuğuna
da
itibar edilemez. Dolayısıyla ana-baba bir amcanın kızı, dayının ve teyzenin kızına tercih edilemez.
Bu
tercihe ancak, her gurubun kendi
içinde itibar edilir. O zaman karabetin kuvvetine ölüye baba
akrabalığı ile ulaşanlar arasında itibar edilir.
Sonra,
akrabalık kuvvetine asabenin çocuğu
ve annenin akrabalığı ile ulaşanlar arasında da itibar
edilir.
Annenin karabetinde asabelik
tasavvur olunamaz.
Sirâciye
ile Hidâye sahibinin Ferâizu'l-Osmaniyye adlı eserinde de belirtildiği gibi, bu zâhir-i
rivâyettir. Metin ve şerhlerin zâhirleri de böyledir. Zira onlar «Karâbet cihetleri muhtelif olduğunda
babanın
akrabasına annenin akrabasına verilenin iki katı verilir.» demişlerdir.
Yine
onlar arase çocuğu ile diğerleri arasında fark görmemişlerdir. Ancak, Miracûddirâye'de metin
ve
şerhlerin bu dedikleri
zikredildikten sonra Şemsü'l-Eimme'den naklen : «Zâhir-i rivâyete göre
karâbet
yönü ister bir olsun ister muhtelif
asabe çocuğu diğerlerinden evlâdır.»
denilmektedir.
O
zaman, ana-baba-bir amcanın kızı. dayının kızından daha evlâdır.
Timurtâşî de Miracü'd-Dirâye'ye
muvafakat
ederek: «Dav'us-Sirâc'da denilmiştir ki: Şemsü'l-Eimme'nin rivâyetini almak daha
evlâdır.»
demiştir.
Ben
derim ki: Hulâsa'da şöyle denilmiştir: «Cihetler ister bir olsun ister muhtelif olsun, zahir-i
rivâyete göre asabe çocuğu daha evlâdır.»
Mecmau'l-Fetâvâ'da
da böyle denilmiştir. Muzmarât'da da
bu rivâyet sahih görülmüş, Allâme
Hayruddin er-Remlî de bununla fetvâ vermiştir.
Ancak
Hâmidiyye'de bu rivâyete muhalefet edilerek: «Mûteber olan metinlerdekidir. Zira metinler
mezhebin
nakli için yazılmışlardır.»
denilmiştir. Düşün ve Fetâvâ
el-Hayriye'ye müracaat et!
.
Fetâva'l-Hayriye'nin ibaresi şöyledir: Geriye ana-baba-bir amcasının
kızı ile-baba-bir dayısının
oğlunu
bırakarak ölen bir kişinin mirasının hükmü sorulmuş ve buna şöyle cevap verilmiştir; bu
hususta
fukaha ihtilaf etmiştir: Bir kısmı; zâhir-î rivâyete göre, malının üçte ikisinin amcasının
kızına,
üçte birinin de dayısının oğluna
verileceğini söylemişlerdir. Sirâc'ın
feraizinde zikredilen de
budur.
Hidâye, Kenz, Mültekâ ve, Kenz'in ve Hidaye'nin birçok şerhleri de bu görüştedirler.
Bir
kısmı da zâhir-i rivâyetin dayısının oğluna hiçbir şey verilmeyip malın hepsinin asabe çocuğu
olduğu
için amcasının kızının olduğu şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Dav'da da
fetvanın buna
göre
olduğunu söylemiştir. Şemsü'l-Eimme es-Serahsî'nin rivâyetide budur. Ve bu, Timurtaşî'nin
rivâyetine de uygundur. Muzmarât'da bu, sahih
görülmüştür. Hulâsa sahibi de bu
rivâyeti kabul
etmiştir.
Siraciye
şerhi Dav'da da: «Fetvâ için, Şemsü'l-Eimme'nin rivayetini almak, Hidaye sahibi ile Siraciye
sahibinin
rivâyetlerini almaktan daha evladır » denilmiştir.
Bu
konuda asıl kaide şudur: Akrabalık ciheti ihtilaf ettiği takdirde -adı geçen vakada olduğu gibi-
asabe
çocuğu diğer varislere takdim edilir mi? Bu sorunun cevabında şöyle denilmiştir: Tercihe
lâyık
olan Serahsî'nin rivâyet ettiğidir. Zira «fetvâ» kelimesi, «muhtâr» ve «sahih» gibi tashih
lafızlarından
daha kuvvetlidir. Bununla birlikte ben, Serahsi'nin rivayeti karşısındaki rivayet için
kimsenin,
«bu sahihtir» veya «daha meşhurdur» veya «muhtardır» gibi tashih lafızlarından birini
sarahatle
söylediğini görmedim. Ancak, Serahsi'nin rivâyeti karşısındaki rivâyetin zâhiri rivâyete
göre
olduğu söylenmiştir.
Serahsî'nin rivâyetine gelince: Fukahâ onun sahih olduğunu açıkça söyledikleri gibi, fetvâ için de
onu
almanın daha evla olduğunu söylemişler ve bunun rivâyet olduğuna açıkça işaret etmişlerdir.
öyleyse ona itimad edilmelidir. Allah Teâlâ en iyisini bilendir.
«Sonra
babaların... halaların ilh...» Fukahadan bazıları bunları zevi'l-erhâmın dördüncü
gurubundan
saymışlardır.
Dördüncü gurup: ölenin dedesine
mensup olanlardır. Çünkü babanın
dedesi de
dededir.
Fakihlerden bazıları ise bunları beşinci bir gurup olarak mütâlaa etmişlerdir. Musannıfın
ibaresinden
ilk akla gelen de budur. Bu konunun özeti şudur: Ölen kimsenin halası, teyzesi ve
bunların
çocukları bulunmazsa, o zaman ölenin mirası babasının hala ve teyzelerine intikal eder.
Daha
sonra da, bunların çocukları gelir. Bunların çocukları da bulunmaz ise o zaman miras ölenin
babasının
babasının halalarına ve teyzelerine sonra da bunların çocuklarına intikal eder. Bu hal
sonuna
kadar bu şekilde gider. Gâfil olma! Hâvî'-Kudsî ve diğer
kitaplarda şu mesele yer
almaktadır: Ölenin babasının halası ile teyzesi ve annesinin halası ile teyzesi gibi baba tarafından
iki
yakının ve anne tarafın da iki yakını ictimâ ettiği takdirde malının üçte ikisi babanın iki yakınına,
üçte
biri de annenin iki yakınına
verilir. Sonra da baba tarafından
iki yakınına isabet eden mal üçe
bölünerek
üçte ikisi onun baba tarafından olan akrabasına üçte biri de anne tarafından olan
yakınına
verilir. Anne tarafından olan iki yakınına isabet eden de aynı şekilde taksim edilir.
«Hepsi
ilh...» Yâni annelerin, ana-baba-bir veya baba-bir veya ana-bir amcaları...
«Uzak
olsalar bile ilh...» Yâni babaların ve annelerin amcaları uzak olsalar bile... Çünkü «yukarıda
olma»
kelimesi onların babalarına «aşağıda olma» kelimesi de evlâtlarına râcidir.
«Ve
her sınıfta en yakın olan uzak olana
öncelik verilir.» Bu söz, bazı âlimlerin dedikleri gibi,
zevi'l-erhâmın
sınıflarının beş oluşuna itibar
ettiğimiz takdirde geçerli olur. Bu, dördüncü gurup
arasında
daha yakın olan yoktur. Ama şârihin zevi'l-erhâmın dört sınıf oluşuna itibar
etmesine
gelince,
bu açıktır.
Anla!
«...
Ve akrabalık cihetleri de bir olsa ilh...» Yâni onların ya baba tarafından
veya anne tarafından
akraba
olmalarıdır. Bu da, ancak birinci gurubun dışında tahakkuk eder. Anla!
«Varis
olanın çocuğu takdim edilir.» Karâbet cihetinin bir oluşunun birinci gurupta tahakkuk
etmediğini
biliyorsun. Öyleyse, birinci gurupta
akrabalık cihetinin bir olması şartı olmadan da
varisin
çocuğu diğerlerine takdim
edilir. O halde anlaşılmış oldu ki, varisin çocuğuna öncelik
verilmesi
için, akrabalık cihetinin» bir olmasının şart oluşu, onun mümkün olması halindedir.
Varisin
çocuğuna öncelik verilmesi de onun tahakkuk ettiği yerdedir, ki bu da birinci ve üçüncü
guruplardır.
Geçen tafsilata göre, dördüncü gurubun çocuklarında da varisin çocuğu takdim edilir.
İkinci
gruba gelince; onlarda varis çocuğu yoktur. Zira varis onların feridir. Onlarda ancak ölüye
varis
vasıtasıyla ulaşma tahakkuk eder. Aradaki vasıtaya itibar etmemenin esah olduğunu da
takdim
etmiştik.
Dördüncü
guruba gelince, derecede eşit ve cihette bir oldukları takdirde onların hepsi ya varis
çocuğudur
veya hepsi varis olmayanların
çocuklarıdır. O halde onlar arasında varisin çocuğunun
takdim
edilmesi söz konusu olmaz. Bunlardan ancak yukarda da geçtiği gibi, akraba lığı daha
kuvvetli olan takdim edilir.
Burada,
varisin çocuğundan murad ölüye bizzat varisin kendisi ile ulaşandır. O zaman varis ile
vasıtalı
olarak idlâ olunana itibar edilmez. Meselâ kızının kızının kızının oğlu, kızının kızının kızının
kızına
takdim edilmez. Nitekim bu, Sekbû'l-Enhûr ve diğer kitaplarda da saraheten ifade edilmiştir.
Bundanda
anlaşılmış oldu ki: Musannıfın «varis ile idlâ olunan» demeyip varisin çocuğu» demesi
ikinci
sınıftan ve varis ile vasıtalı olarak idlâ olunandan kaçınmak içindir.
«Eğer
muhtelif olursa». Yâni akrabalık ciheti... Bu söz «cihetleri bir olsa» sözünün mukabilidir.
Zeylâi şöyle demiştir: Cihetlerin muhtelif olması evlâtlarda tasavvur olunamaz. Ancak, babalarda
halalarda
ve dayılarda tasavvur
edilebilir. Yâni ikinci sınıfta dördüncü sınıfta ve dördüncü
sınıfın
çocuklarında söz konusudur.
«Eşit
oldukları zaman ilh...» Yâni Mültekâ ve şerhinde de ifade edildiği gibi yakınlıkta, kuvvette,
cihette,
ve hepsinin varis çocuğu olmaları
veya olmamaları yönlerinde eşit olsalar.
«Eğer
asıllar erkeklik ve kadınlık yönünden bir olursa ilh...» Yâni kendileriyle, ölüye ulaştıklarının
sıfatları...
Demekki buradaki «asıllar»dan murad kendileri ile ölüye nisbet edildikleri kişilerdir. İster
onlara
asıl olsunlar isterse olmasınlar farketmez. Zeylai. Yâni ikinci sınıfı da kapsamaları için...
«Ama feriler ve asıllar muhtelif olduğu zaman... ilh...» Bu söz «eğer... bir olursa» sözünün
mukabilidir.
Şu kadar var ki, ferilerin muhtelif oluşunu söylemeye gerek yoktur. Çünkü buradaki
ihtilaf
yalnız asılların muhtelif oluşu hususundadır.
«Ebû
Hanife ve Ebû Yûsuf ise ilh. .»
Yâni, Ebû Hanife kendisinden yapılan
şâz bir rivayette Ebû
Yûsuf'da
son görüşünde böyle demişlerdir. Kâsım.
«Mültekâ'da
İmam Muhammed'in görüşü ile fetvâ verileceği söylenmiştir»
Muhtelif ve Mebsut'ta
Ebû
Yûsuf'un görüşü sahih görülse bile
Mültekâ'da aksi söylenmiştir. Çünkü
onun görüşü müftaye
daha
kolaydır. Nitekim bazı hayız meselelerinde de onun kavli alınmıştır. Dürrü'l-Müntekâ.
«...Ve
ben şöyle cevap verdim ilh...» Yâni
Muhammed'in görüşüne' göre cevap
verdim. Meselenin
aslı
ikiden alınır. ve üç iki ile çarpılarak altıda tashih yapılır. Çünkü yarımın mahreci üçe taksim
edilince
kesir olur...
Ebû
Yûsuf'un görüşüne göre ise mesele
dörtten olur; oğula iki her kıza da birer pay verilir.
«...Şart
kılmışlardır.» Evlâ olan «asıllarda ferilerin adetlerini almışlardır» demesiydi. Yâni vasıflar
asıllardan alırlar. T.
«Taksim
edilir ilh...» Yâni sanki adam ölünce ana-baba bir erkek kardeş ile ana-baba-bir iki
kız-kardeş
bırakmış glbi olur. T.
«Çocukları
arasında ilh...» Yâni oğul ile kız arasında... Şârih burada oğula, iki kız gibi itibar
edilmesini
güzel görmüştür. Demek ki oğul kız ile birlikte üç kişi gibi olur. Anla! Allah Sübhânehu
ve
Teâlâ en iyisini bilendir.