AVL BABI
M
E T İ N
İleride
de geleceği gibi, avlin zıddı reddir. Avl; farzlar çok olduğu takdirde sehimlerin, farizanın
mahrecinden
fazla olmasıdır. Noksanlığın, farz sahiplerinden her birinin hisse miktarınca olması
için
yapılır. (Terike yetmediği için) alacaklıların hisselerinin noksanlaşmasına benzer.
Avl
ile ilk hükmeden Hz. Ömer
(r.a.)'dır.
Mahrecler
yedidir. Bunlardan dördü avl olmaz; iki, üç, dört ve sekiz... Üç mahreci ise bazen ihtilat
(karışma)
ile avlolur. Nitekim mehâric bâbında gelecektir;
Altı,
ona kadar tek veya çift olarak dört kez avlolur. Meselâ altı,
a
- Yediye avleder, bir kadının ölüp geriye kocası ile anababa-bir iki kız-kardeşini bırakması gibi.
b
- Sekize avleder: Bir kadının ölüp
geriye yukardaki varislerle birlikte annesini de bırakması gibi...
c
- Dokuza avleder, bir kadının ölüp
geriye yukardaki varislerle birlikte anne-bir erkek-kardeşini
bırakması gibi...
d
- Ona avleder: Yukarda geçen varisler
ve birlikde, diğer bir ana -bir
erkek kardeşinin bulunması
gibi.
Oniki
de, onyediye kadar çiftlere değil, tek sayılara, üç kez avl olur. Meselâ bir kişi ölse ve geride
karısı
iki kız-kardeşi ve annesi kalsa oniki onüçe avleder.
Oniki
ayrıca, yukardaki varislerin yanı sıra annebir erkek-kardeş de bulunursa onbeşe avleder.
Oniki
birde onyediye avleder; aynı varislerle birlikte başka bir anne-bir erkek kardeşin bulunması
halinde
olduğu gibi.
Yirmidört
ise sadece yirmiyediye avleder. Meselâ : Bir kişinin ölüpde geride karısı iki kızı ve
ana-babasının
kalması gibi... Bu meseleye «minberiye»
denilir.
Yukarıda
da geçtiği gibi redd avlin zıddıdır.
O halde red (varisler arasında), asabe olmadığı takdirde
farzlardan
artan mikdarın farz sahiplerine hisseleri miktarınca reddedilmesidir. Bu konuda icmâ
.vardır.
Çünkü beytü'l-mâl bozulmuştur.
Ancak, karıya ve kocaya redd yapılmaz.
Hz.
Osman (r.a.) «Karı-kocaya da reddin
yapılacağını söylemiştir. Bunu musannıf ve başka âlimler
söylemişlerdir.
Ben
derim ki: İhtiyâr'da kati olarak ifade edildiği üzere, bu, râvinin bir vehmidir. Oraya müracaat eti!.
Yine
ben derim ki: Eşbâh'ta zamanımızda beytü'l-mâl bozulduğu için karı
kocaya da redd yapılır
denilmiştir.
Biz bunu velâ bahsinde takdim
etmiştik.
İ
Z A H
Feraizin
meseleleri üç kısımdır. Bunlar: Adile, âzile ve âiledir. Yâni ferâiz meseleleri ya kesirsiz
olarak
veya redd ile yada avl ile taksim
edilir.
«Avl» Lügatte: Meyl ve cevr manasındadır, galebe ve «yükseltme» manalarında da kullanılır.
Istıtâhi
manasının ilk lügat manasından alındığı söylenmiştir. Zira mesele, terike sahipleri üzerine
cevr
ile meyletmiştir. Çünkü onların farzlan, avl ile noksanlaşmıştır.
Meselelerle ilgili olarak geçen taksim bu hususta sarih gibidir, zira âdile kelimesi cevrin mukabili
olan
«adl»den
alınmıştır.
Bazı
âlimler de avl'in ıstılâhî manasının, lügat manasının ikincisinden alındığını söylemişlerdir. Zira
mesele, terike sahiplerini zarara sokmakla galebe çalmıştır.
Bazı
âlimler ise avlin, üçüncü lügat
manadan alındığını söylemişlerdir. Zira farzlar toplandığında
meselenin
mahreci darlaşınca, terike, o mahreçten daha fazla bir rakama yükseltilir, sonrada
taksim
edilir. Böylece vârislerin hepsinin farzları noksanlaşır Bunu Seyyid ihtiyâr etmiştir.
«Avlin zıddı reddir.» Zira avl ile farz
sahiplerinin payları noksanlaşan, meselenin aslı ise artar. Red
ile
ise paylar artar, meselenin aslı eksilir. Diğer bir ifade ile avlde sehimler mahreçten fazla olur,
redde
ise mahreç sehimlerden fazla olur. Seyyid.
«Sehimlerin fazla olmasıdır». Yâni vârislerin sehimlerinin... T.
«Farizanın
mahrecinden ilh...» Yâni farz kılınan sehimlerin mahrecinden... O mahrece meselenin
aslı
denilir. Meselenin aslı da: Vârislerden her bir gurubun paylarının kusursuz
olarak alınabileceği
en
küçük sahih sayıdan ibarettir.
Sekbu'l-Enhûr.
«Alacaklıların hisselerinin noksanlaşmasına benzer» Yâni terikenin kafi gelmediği borçlar ki,
alacaklıların bir kısmı ödeme hususunda diğerlerinden öncelikli değildir. Noksanlık herkesin hakkı
kadar
olur.
«Avl'e ilk olarak hükmeden Hz. Ömer (r.a.) dir.» Zira Hz. Ömer, mahrecin farzlara yetmeyecek
şekilde
az geldiği bir suretle karşılaşmış, ve sahabe ile istişare etmiştir. Hz.Abbas avl yapılmasına
işaret
etmiş, Hz. Ömer de «Feraizi avledin!» demiştir. Sahabelerde ona uymuş ve hiçbirisi bunu
inkar
etmemiştir. Ancak Hz.Abbas'ın oğlu, babasının ölümünden sonra buna karşı çıkmıştır. Bu
bahsin
tamamı Seyyid'in şerhi ve diğer kitaplardadır.
«Mahrecler yedidir.» Bu konunun vechi şudur: Farzlar altıdır: Bunlar da iki nevidir: Birincisi: yarı
dörttebir
ve sekizdebir, ikincisi ise, üçte iki, üçtebir ve altıda birdir. Bu farzların da ikişer hali vardır.
Birisi
infirad (bir meselede tek bir farzın olması) diğeri de ictima (bir meselede birden fazla farzın
bulunması)
halidir. İnfirad halinde mahreçler beştir. Yarı için iki. dörttebir için dört, sekizdebir için
sekiz,
üçtebir ve üçte iki için üç, altıdabir içinde altıdır.
Farzlar
ictimâ ettiği takdirde bakılır. Eğer hepsi aynı neviden ise zikredilen bu beş kısmın dışına
çıkmazlar. Zira en aşağı mahrece itibar edilir. O halde meselede yarı ve dörttebir hisseler
bulunursa
mesele
dörtten halledilir. Yarı ve sekizdebir olursa sekizden olur. Üçtebir ve altıdabir olursa altıdan
olur.
Eğer
farzlar iki guruptan da olursa, meselâ, birinci nevlden yan ikinci nevinin
hepsi veya bir kısmı
ile
karışırsa mahreç altı olur, ve bu yukardaki gibi beş
kısmın dışına çıkmaz.
Eğer
ikinci nevinin tamamı veya bazısı ile birlikte dörttebir bulunsa mahreç oniki olur. Eğer ikinci
nevinin
tamamı veya bir kısmı ile sekiz de bir hisse bulunsa mahrec yirmidört olur. Bu iki durumda
zikredilen
beş mahrece ilâve edilince mahreçler yedi olur. Bu bahsin izahı «mehâric» bâbında
gelecektir.
«Bunlardan
dördü avl olmaz.» Çünkü mal. ya bu
mahreçlere taalluk eden hisselere yeter, yada
hisselerden fazla olarak maldan birşeyler artar. Bunun izahı Minah'tadır.
«Üç
mahreci ise bazen avl olur.» Onun avl olacağı rakam, altı, altının iki kafi ve iki katının iki katıdır.
Müellif
burada «bazen» sözü ile, üç mahreci için avlin lazım olmadığına işaret etmiştir.
«İhtilat
(karışım) ile ilh...» Yâni iki neviden birisinin diğer nevinin ya tamamı veya bir kısmı ile
karışması halinde... Nitekim beyan
etmiştik.
«Attı ona kadar tek veya çift olarak ilh...» Yâni altı mahreci onda son bulan tek veya çift sayılara
avledebilir.
«Bu
meseleye minberiye denilir.» Zira bu mesele Hz. Ali'ye Kûfe'de minberde, hutbesinde: «Allah'a
Hamdolsun
ki o kati olarak hak ile hükmeder, her nefsi çalışması ile mükafatlandırır ve dönüş
ancak
onadır» derken sorulmuş. O da hemen «kadının sekizdebir hissesi dokuzda bir olmuştur»
demiş
ve hutbesine devam etmiştir. Dinleyenler onun zekâsına hayran kalmışlardır. Dürrü Müntekâ.
«Çünkü
beytü'l-mâl bozulmuştur.» Bu, icmâın illetidir, ama yerinde değildir. Çünkü
Malikî
mezhebinde
meşhur olan görüşe göre beytü'l-mâl muntazam olmasa bile, varislerin farz olan
hisselerinden artan beytü'l-mâle verilir.
Şafiî'nin mezhebi de böyledir. İmam Mâlik'ten, bizim
(Hanefilerin)
dediğimiz gibi de rivâyet edilmiştir.
Şafîî
mezhebinin muteahhir fakihleri de beytü'l-mâl muntazam olmadığı
takdirde, artanın farz
sahiplerine reddolunması ile fetvâ vermişlerdir Bu Gûreru'l-Efkâr'da ifade edilmiştir.
«Ve
diğerleri ilh...» Yâni Sirâciye şerhleri ve Kenz...
Ruhu'ş-Şurûh'ta şöyle denîlmiştir:
«Bu hususta
Hz.
Osman'ın delili şudur. Farz avledildiği takdirde noksanlık sehimlerin hepsinde olur. O zaman
sehimlerden
artanın farz sahiplerinin hepsine verilmesi gerekir. Çünkü herkes avlden dolayı
hissesine gelen noksanlık kadar alır.»
Bunun
cevabı şudur: Karı-kocanın
birbirlerinden miras
almaları kıya. sın hilafınadır.
Zira onların
birbirlerine
bağlılığı nikah iledir. O da ölüm ile kesilmiştir. Kıyasa muhalif olarak nass ile sabit olan
hüküm
o nassın varid olduğu yere mahsustur. Karı-kocanın farzlarının artması hususunda ise nass
yoktur.
Miraslarını
nefyedeni kıyasa meyille onların paylarına
noksanlık girince noksanlığa hükmedildi,
fakat
delil bulunmadığından dolayı red ile
hükmedilmedi. Böyle olunca meseledeki fark anlaşıldı ve
gerçek
açıklandı. T. Özetle...
«Eşbâh'ta... denilmiştir Hh...» Kınye'de denilmiştir «Zamanımızda, beytü'l-mâlin bozulmuş
olmasından
dolayı, karı-kocaya da red yapılmasına fetvâ verilir» denilmiştir. Zeylaî'de Nihaye'den
naklen
şöyle demektedir: «Karı-kocanın
birisinin farzından arta kalan mal öbürüne reddolunur.
Kişinin
süt-kızı ile süt-oğlunda böyledir. Onlara da sarfedilebilir.»
Müstesfâ'da
: «Günümüzde, karı-kocaya red yapılması yolunda fetva verilmelidir. Bu da, bizim
müteahhir
âlimlerimizin sözüdür» denilmiştir.
Haddadi
demiştir ki: «Günümüzde fetvâ,
karı-kocaya red yapılması
yolundadır.»
Muhakkik
âlim Ahmed bin Yahyâ bin Sad et-Taftâzânî de şöyle der: «Alimlerimizin çoğu, ölenin
yakınlarından. karı-kocadan başka kimse olmaz ise, karı-kocaya red yapılmasına fetvâ vermişlerdir.
Çünkü
zamanımızda İmam bozulmuştur.
Hakimler de zalimdirler. Mûtıkın kızlarını ve zevi'l-erhâmını
ölene
varis kılmakla da fetvâ
verilir.»
Aynı
şekilde, Herevîde : «Âlimlerimizin
birçokları mûtıkın kızları ile zevi'l-erhâmını varis kılmaya
fetva
vermişlerdir.» Ebu's-Suud Kâzerûni'nin Sirâciye
Şerhi'nden...
Ben
derim ki: Hidâye şerhi
Miracu'd-Dirâye'de şöyle
denilmektedir: «Bazı âlimler tarafından
denilmiştir
ki: Bir adam öldüğünde mirasçısı olmasa da sadece mûtıkının kızı kalsa, malının hepsi
ona
verilir. Ama bu miras olarak değil ölüye en yakını olduğu içindir. Aynı şekilde, karıkocadan
birinin
farzından artan da öbürüne
reddedilir. Aynı şekilde, kişinin sütkızı ve süt oğluna da verilir.
Bu
şekilde fetvâ verilmesi beytü'l-mâlin olmamasından dolayıdır.»
Müstesfâ'da
şöyle denilmiştir: «Günümüzde
karı-kocadan birinin farzından
arta kalan varislerden
onu
hak edecek kişi bulunmadığı durumda, ona (karı veya kocaya) reddedilir. Çünkü beytü'1-mâl
yoktur.
Zira zâlimler, beytü'l-male konulan
malı yerinde sarfetmiyorlar. Şafiî'nin ashabının
bazılarından
böyle nakledilmiştir. Ayrıca onlar bu manadan dolayı zevi'l-erhâmında varis
kılınacağına fetvâ vermişlerdir.»
Şarih,
Dürrü'l-Müntekâ'nın Kitâbu'l-velâ
bölümünde şunları söylemiştir: Ben derim
ki: Şu kadar var
ki
bana ulaşan bilgiye göre Şafiiler
bununla fetvâ vermemişlerdir. Uyanık ol!
Ben
derim ki: Biz zamanımızda böyle fetvâ verildiğini duymadık. Hatta metinlere zıt olduğu için
böyle fetvâ verilmemiş olması muhtemeldir. Şu kadar var ki: Metinlerin, ancak mezhep ne ise onun
nakli
için vaz edildikleri aşikardır. Bu mesele ise müteahhir ulemanın zikredilen illetten dolayı,
mezhebin
aslına muhalif olarak fetvâ verdikleri meselelerdendir. Nitekim mezhebin aslına muhalif
olarak,
Kur'an-ı öğretmek üzere ücret alma meselesinde de buna benzer fetvâ vermişlerdir.
Zira
onlar
Kur'an'ın zayi olmasından korkmuşlardır. Bunun benzerleri çoktur. Özellikle zamanımızda
Şârihlerin,
bu meselede zikrettikleri fetvâ ile amel edilsin! Çünkü beytû'l-mâlın vekili olan kişi o malı
alır
ve kendine ve hizmetkarlanna
sarfeder ama beytü'l-mâle ondan
hiçbirşey ulaşmaz.
Bu
meselenin özeti şudur:
Metinlerdeki bilgi ancak beytü'l-mâl muntazam olduğu zamana
hastır.
Şârihlerin
sözü ise beytû'l-mâl muntazam
olmadığı zamana aittir. Bu durumda
aralarında çelişki
yoktur.
Zamanımızda böyle fetvâ verme
imkanı olan kişi bununla fetvâ versin. Ve lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billah...
M
E T İ N
Red
meseleleri dört kısımdır. Zira red yoluyla varis olanlar ya bir sınıftır veya daha fazladır. Bu
kısımlardan herbirinde «menlâ yuraddu aleyh» (kendisine redd yapılmayan kişi) ya bulunur veya
bulunmaz.
Birincisi: Eğer kendilerine red yapılanlar iki kız kardeş veya iki nine gibi, aynı cinsten olurlarsa işi
uzatmamak
için daha başlangıçtan mesele sayılarının tamı olan rakamdan alınarak, taksim yapılır.
İkincisi: Kendisine reddedilecek kişiler iki veya üç cins olursa -ki araştırmalar daha fazla
olamıyacağını
gösteriyor- o zaman mesele mesafeyi kısaltmak için sehimlerinin sayısından taksim
edilir.
Meselâ sehimlerde iki tane altıda bir olursa ikiden, üçtebir ve altıdabir bulunursa üçten, yarı
ve
altıda bir bulunursa dörtten taksim
edilir. Üçte iki ve altıda bir
olursa beşten taksim edilir.
Üçüncüsü
: Birincisi ile yani aynı cinsten olan redde hakkı olanlarla beraber, kendisine red
yapılmayan
birisi bulunursa, -ki o da
karı-kocadır- kendisine red yapılmayanın farz hissesi,
meselenin
aslının mahreçlerinin en azından verilir. Geri kalan da kendilerine red yapılanların
sayısına
göre taksim edilir. Meselâ bir kadının ölüp geride kocası ve üç kızının kalması böyledir...
Bu
durumda, meselenin aslı dörtten olur,
biri kocaya verilir, geriye üç hisse kalır. O da üç kıza denk
düşer.
O zaman çarpmaya ihtiyaç kalmaz. Eğer kalan. redde hakkı olanlara denk düşmezse: Şayet
onların
sayılan, küsürata meydan bırakmadan kalanı bölüşebilecek şekilde ise (muvafık ise) mesela
bir
kadın ölerek geriye kocasını ve altı
kızını bırakırsa o zaman onların vefki -ki burada ikidir-
kendisine
redde bulunulmayanın hissesinin
mahreci ile çarpılır. Bu da burada dörttür. Sonuç
sekize
ulaşır. O zaman sekizden ikisi kocaya, altısı da birercik kızlara verilir.
Burada
bazı tabirleri açıklamak gerekir: îki sayı, üçüncü bir sayıya bölündüğünde kalan olmazsa
aralarında tevafuk vardır. Meselâ 6 ile 4 biri birlerine bölünmez, fakat ikisinde, 2 ye kalansız olarak
bölünebilir.
Dolayısıyle bu iki sayı arasında iki ile «tevâfuk» vardır. Bu sayılarda ikiye
bölündüğünde:
Çıkan 3 altının «vefkı» 2 de dördün
«vefkı»dır. iki sayı biri birlerine
veya baçka bir
sayıya kalansız olarak bölünemiyorsa aralarmda «tebayün» vardır demektir. 3.4.7.8. gibi. iki sayı
biribirinin
aynısı ise aralarında «temasûl». vardır. 2:2 gibi Büyük sayı küçük sayıya kalansız olarak
bölünebilirse
aralarında «tedahûl»var demektir. (Mütercim)
Eğer
artan mikdar, kendilerine red yapılacakların sayısına muvafık değil, mübayin olursa
(aralarında
tevafuk değil, tebayün olursa) o zaman kendilerine red yapılacakların sayısı zikredilen
mahreçle
çarpılır. Meselâ bir kadın ölerek geriye kocasını ve beş kızını bıraksa, meselenin mahreci
dörttür,
dörttebir kocaya verilir. Geriye üç kalır, bu üç de (kızların sayısı olan) beşe mübayındır. O
zaman
dört beş ile çarpılır ve yirmiye ulaşır. Kocaya bir (hisse) verilir ki bu da beş
ile çarpılınca beş
eder.
Geriye üç (hisse) kalır. Bu üç de
beşle çarpılınca onbeşe ulaşır o da herbir kıza üçer üçer
verilir.
İ
Z A H
«...
Veya daha fazladır.» Yâni
(kendilerine red yapılacaklar) iki
veya üç sınıftır. Şârihin de ileride
zikredeceği gibi daha fazla olamaz.
«Eğer
kendilerine red yapılanların
cinsi bir olursa ilh...» Bu söz, o cinsin tek bir şahıs veya daha
fazla
olması haline şamildir. Bundan dolayı Allâme Kâsım «Bir anne, veya bir nine bir kaç
nine veya
bir
kız, birkaç kız veya bir oğul-kızı, birkaç oğul-kızı veya anne-baba bir kız-kardeşleri, baba-bir kız
kardeşleri veya ana bir erkek kardeşlerden bir veya daha fazlası gibi.» sözü ile misâl vermiştir.
«Adedi ruuslarından». Yâni meselede birden fazla şahıs olduğu takdirde onların sayılarından... Eğer
red
yoluyla miras alacak kişi tek ise, mesele bir olur. Şerhu İbnu'l-Hanbeli.
«İşi
uzatmamak içln ilh...» Yâni taksimi bir defada bitirmek için... Şayet varislerden herbirine hakkı
olan
hisse verilse, sonra da terikeden artan aralarında hisseleri kadarıyla bölüştürülse taksim iki
kere
yapılmış olur. Seyyid.
«İki
veya üç cins olursa ilh...» Ninelik, kardeşlik veya kızlık ve annelik gibi varis
olma yönünden iki
veya üç cins olursa... Her iki cinsin hissesi aynı olsa nine ile annebir kız-kardeş gibi ki bunların her
birinin
hissesi altıdabirdir. Veya üç cinsten ikisinin hissesi aynı olsa -kız, oğul-kızı ve annenin
birlikte
olmaları gibi herne kadar kız sözü, kızı da oğulun kızını da kapsasa bile kızlık bir sebep
oğul-kızlığı
da, diğer bir sebeptir. O zaman bu meselede yalnız iki cins değil, üç cins vardır.
İbnu'l-Hanbelî.
«Araştırma ilh...» Kendilerine red yapılanların cüzlerini araştırma sonunda ilh...
«Sehimlerinin sayısından ilh...» Bu sehimlerde dört tanedir. Onlar iki. üç, dört ve beştir. Şârih
bunları
zikretmiştir. Ve bunların hepsi, bizim de ileride zikredeceğimiz gibi. altıdan alınmıştır.
«İki
tane altıdabir olursa ilh...» Meselâ bir kişi ölse ve geride ninesi ve anne-bir kız-kardeşi kalsa
mesele
altıdandır. Altıdan ikisi bunlara farz hisse olarak verilir. Bu durumda iki, meselenin aslı
kılınır
ve terike aralarında yarı yarıya taksim edilerek her birine malın yarısı verilir. Seyyid.
«Üçtebir
ve altıdabir bulunursa ilh...»
İki anne bir kardeş ve anne gibi... Burada mesele yine altıdan
olur;
anne bir iki kardeşe üçtebir anneye de altıdabir verilir. Buna göre mesele bunların
sehimlerinin
sayısı olan üçten yapılır. Bunun da yolu
şudur: En aşağı hissenin
benzerlerinden, fazla
olandakine
bakılır ve o ona eklenir. O zaman, üçte birde iki tane altıda bir vardır ve onlar annenin
hakkı
olan altıdabire eklenir. Kâsım.
«Eğer
yarım ve altıdabir hulunursa ilh...»
Kız ve oğul kızı veya kız ve
anne gibi... Zira mesele bunda
da
altıdandır. Altıdan alınan sehimlerin toplamı dörttür. Bunların üçü kıza, biride oğulun kızına veya
anneye
verilir. Bu durumda da mesele altıdan değil dörtten olur: Dolayısıyla terike dörde bölünüp
üçü
kıza biri de anneye veya oğul kızına verilir. Seyyid.
«Üçte
iki ve altıda bir gibi olursa
ilh...» İki kız ve anne gibi... «eğer» ile değil «gibi» ile örnek
vermiştir.
Zira «beş» için üç sûret vardır. Birincisi yukarda geçendir.
İkincisi ise yarı ile iki altıda
birdir.
Bu da, kişinin kızını oğlunun-kızını
ve annesini bırakması gibidir. Üçüncüsü ise yarı ve üçte
birdir
ki bu da, kişinin annesi ile veya anne-bir iki kız-kardeşiyle birlikte, anne-baba-bir kız-kardeşini
bırakması gibidir.
Bu
üç surette de mesele yine altıdan
haledilir. Altıdan alınan hisseler de beştir. Buna göre «beş»
meselenin
aslı kılınır ve terike beşe taksim edilir.
BİR
UYARI :
Zikredilen
vecihlere göre yapılan taksim eğer
varislere tam denk olursa güzel. Aksi halde, meselâ
kişi
ölerek geriye kızını ve üç tane oğul
kızını bırakmış olsa, o zaman kızına üç hisse verilir. ki bu
ona
uygundur. Oğul-kızlarına is&bir hisse verilir. Bu da onlara denk düşmez. Böyle olunca
hisselerin küsura uğrayanların sayısı olan «üç»
meselenin mahreci dörtle çarpılır. O da oniki eder.
Onikiden
dokuzu kıza, üçü de üç oğul-kızına verilir. Seyyid.
«Geri
kalan da kendilerine red yapılanların sayısına göre
taksim edilir.» Yâni o mahreçten kalan. bir
cinsin
fert sayısına göre taksim edilir. Bu
malın tamamının içlerinde kendisine red
yapılmayanlardan
hiç kimse olmadığında, malın tamamının, kendi fert sayılarına göre taksim
edilmesine benzer.
«O
zaman meselenin aslı dörtten olur.» Meselenin aslı on ikidendir. Çünkü dörtte bir ile üçte iki bir
araya
gelmiştir. Gelecek iki mesele de bunun benzeridir;
«...
Denk düşmezse ilh...» Yân! o mahreçten arta kalan. kendilerine red yapılacak olanların sayısına
denkse...
«Onların
vefki çarpılır;» Yâni onların sayılarının
vefki...
«Ki
burada ikidîr.» Çünkü fert sayısı
altıdır. Mahreçten arta kalan da üçtür, ve aralarındaki
muvafakat
da üçte bir hesabıyladır. Yerinde de bilindiği gibi, burada tedahüle itibar edilemez.
«...Muvafık
değil ise ilh...» Yâni kalan, terikeden alacakların sayısına muvafık
değilse...
«O
zaman dört, beş ile çarpılır.» İbarenin önüne ve sonuna uygun olanı beşi dört ile çarpılır,
denilmesidir. T.
Zira
çarpan, varislerin sayısı olan
beştir, çarpılan -ki o da mahreçtir- ise
dörttür.
M
E T İ N
Dördüncüsü:
Eğer ikinci gurupla beraber kendilerine red yapılmayanlardan birisi bulunsa -yani
yalnız
iki cins ile ki burada, araştırma ile bilinmektedir ki daha fazlası yoktur, zira dört tâife ile
birlikte,
aslâ red yapılmaz. Her halde
Musannıfın, geçen metinde, iki cins üzerine iktisâr etmesinin
nüktesi
de bu olabilir, aksi halde «ikincisi» ile tamamı değil bazısı irade olunurdu- o zaman
kendisine
red yapılmayanların hisselerinin mahrecinden kalan, redd yoluyla alacakların sayısına
denk
düşerse, onların meselesi üzerinden taksim edilir. Meselâ bir kişi ölerek geride karısı dört
ninesi
ve altı annebir kızkardeşi kalsa, taksim denildiği gibi yapılır. Şöyleki: Burada, kendisine red
yoluyla miras verilmeyecek olanın mahreci dörttür. O halde zevceye dörtten bir verilir. geriye üç
kalır.
Bu da ninelerin sehimleri ile anne-bir kız-kardeşlerin sehimlerine uygun düşer. Şu kadar var ki
ileride
de geleceği gibi her gurubun tek tek fertlerine göre kusûrlu olur. Eğer onlara uygun
düşmezse
o zaman, kendine red yoluyla miras verileceklerin meselesinin tamamı, kendilerine red
yapılmayanların
mahreci ile çarpılır. Bu çarpmadan ortaya çıkan meblağ da, iki gurubun da
farzlarının
mahrecidır. Dört zevce dokuz kız ve
altı ninenin durumu da böyledir. Bu konuda,
kendilerine red yapılmayanların mahreci sekizdir:
Zevcelere
sekizde bir verilir ki bu da birdir. Geriye yedi kalır bu da kendilerine red yapılacakların
meselesine denk düşmez. Zira o burada beştir. Çünkü farzlar üçte iki ve altıdabirdir. Böyle olunca
beş,
sekizle çarpılır ve sonuç kırk olur. Bu kırk, iki gurubun farzlarının mahrecidir.
Sonra
kendilerine red yapılmayanların hisseleri-ki bu zevcelerin sehimleridir- kendilerine red
yapılanların
meselesi olan beşle çarpılır, ki bu da beş eder, bu da dört zevcenin kırktan olan
haklandır.
Kendilerine
red yapılanlardan herbir fıkranın hisseleri, ki bunların dördü kızların biri de ninelerindir,
kendilerine red yapılmayanların farzının mahrecinden kalan yedi ile çarpılır, o zaman dört kıza
yirmisekiz, ninelere de yedi verilir. İşte bu durumda gurubun
farzı düzgün olur. Ama her gurubun
fertlerine
göre kesirli olur. O zaman, «mahûric» bâbında gelecek olan yedi usûl ile tashih edilir.
Buna
göre meselemizin tashihi
bindörtyüzkırktan sahih olur. Birincisi ise kırksekizden sahih olurdu.
Eğer
uzatma korkusu olmasaydı, burada
biraz daha genişçe söz ederdim.
İ
Z A H
«Dördüncüsü...»
Yâni dört kısımdan
dördüncüsü...
«Burada
ilh...» Yâni kendisine red yapılmayanla, red yapılanların meselelerinin birleşmesi
durumunda.
Ama meselede sadece kendisine red yapılan bulunursa; şârihin de yukarda sarahaten
ifade
ettiği gibi, bazen üçte de olur. Bu
da yarı ile iki tane altıdabirin birleşmesi sûretindedir.
«Zira
dört tâife ile beraber asla red yapılmaz.» Yâni ister bunlardan birisi kendisine red
yapılmayanlardan
kalan üçü red yapılanlardan. isterse dördü de kendisine red yapılanlardan
olsun.
«Herhalde... olabilir;» Yâni reddin iki cinsten fazlasına olmayacağı tarzındaki sözleri..
Bunun
özeti şudur: Musannıf ikinci
kısımda, sadece iki cinse red yapılacağını söylemişti. Zira
musannıf
yukarıda «Eğer. kendisine red
yapılacak olanlar iki cins olursa...» demişti. Halbuki üç de
olur.
Böyle demesi burada «eğer ikincisi ile ilh..» sözünün sahih olması içindir. Zira bununla üçü
kasdetmek sahih değildir. Hatta eğer musannıf geçen ifadesinde, sadece iki cinsle kalmayıp. üçü
de
zikretseydi burada ikincisinden
muradın «bazısı» olması gerekirdi ki bu da hepsi değil iki cinstir.
O
da üçtür. Demekki musannıfın daha önce geçen ifadesinde, sadece iki cinsi zikr etmesi, orada üç
olamayacağı
için değil, belki şârihin de Seyyid ve diğerlerine uyarak zikrettiği,
araştırma hükmü ile
olamayacağı
içindir.
Ben
derim ki: Eğer araştırmanın sıhhati kabul edilirse bu da sahihtir. Halbuki araştırmanın sıhhati
kabul
edilmez. Çünkü dört taifenin bir,
arada bulundukları bir reddiye meselesi mevcuttur. O
mesele
şudur: Bir zevce, kız, oğlunun kızı, anne veya nine birlikte bulunsalar, meselenin asıl
mahreci
yirmidörttendir; zevceye
sekizdebir verilir ki bu üçtür,
kıza yarı verilir ki bu da onikidir,
oğlun
kızına da üçte ikiyi tamamlamak için
altıdabir verilir ki bu da dörttür.
Anneye veya nineye de
altıdabir
verilir, bu da dörttür. Geride de
bir hisse artmıştır. Bu bir zevcenin dışındakilere
reddolunur,
ki onlar da üç cinstirler. O zaman bu mesele Rahîku'I-Mahtum'da da zikrettiğim gibi
kırktan
tashih edilir.
Sonra
ben, bunu aynı bahiste Yakub'un haşiyesi ve İbnu'l-Hanbelî'nin şerhinde de
gördüm.
Yakub:
«Bu mesele, makamda varid olan eski bir şüphedir» der.
Demek
oluyor ki musannıfın. ikinci kısımda
«üçü de zikretmesi gerekirdi, o zaman da, buradaki
sözünde
cinslerin bazıları değil hepsi kastedilmiş olurdu.
Allâme
Kâsım, Bâkânî ve başka âlimler bu görüşe göre hükmetmişlerdir. Ama Şârih,
Dürrü'l-Müntekâ'da
onlara itiraz ederek onların sehivlerine hükmetmiştir. Halbuki onların sözlerinde
sehiv
yoktur. Seninde bildiğin gibi doğru olan. onların söyledikleridir. öyleyse çok hata edilen bu
makamda
dikkatli ol!
«...
Alacakların sayısına denk düşerse...» Yâni onların hisselerine denk düşerse... ister onların fert
sayılarına
denk düşsün, ister denk düşmesin böyledir. Fert sayılarına denk düşmemesi musannıfın
misal
verdiğidir. Denk düşmesi de: Zevce, nine ve anne-bir iki kız-kardeşin bulunması gibidir. Zira
zevcenin
hissesinin mahrecinden kalan üç, ninenin ve iki kız-kardeşin sehimlerine de ve sayılarına
da
denk düşer.
«Şu
kadar var ki... her gurubun tek
tak fertlerine göre küsürlü olur.» Yâni aded-i ruuslarına göre...
Zira
dört ninenin payları birdir. Bir ise
onlara tam olarak denk gelmez. Aksine sayıları ile sehimleri
arasında
mübayenet vardır. O zaman biz onların sayılarının tamamını hıfzederiz. Aynı şekilde altı
kız-kardeşin hissesi ikidir ki bu da onlara göre denk değildir.
Ancak
bunların sayıları ile, sehimleri arasında «yarı» oranı ile muvafakat vardır. O zaman biz,
kız-kardeşlerin sayılarına yarıya böleriz, ki o da üçtür. Sonra aded-i ruus ile ruus arasında
muvafakat
ararız ama bulamayız. O zaman kızkardeşlerin ruuslarının fevki olan üçü, ninelerin sayısı
olan
dört ile çarparız, sonuç oniki olur. Daha sonra bu onikiyi kendilerine red yapılmayanların
farzının
mahreci olan dörtle çarparız ki o da kırksekiz olur. İşte o zaman mesele sahih olur; zevceye
bir
verilir ve bu bir çarpılan sayı olan oniki ile çarpınca sonuç yine aynı olur. Yâni zevce
kırksekizden on iki alır. Ninelere de yine bir verilecekti. Bu biri on iki ile çârptığımızda o da oniki
olur.
Bu onikiden, herbir nineye üç verilir. Altı kız-kardeşe de iki verilecekti. Bu ikiyi de oniki ile
çarptığımızda
yirmidört olur. Altıkız kardeşten herbirine de dört verilir.Seyyid.
«İki
gurubun da ilh...» Yani kendilerine red yapılmayanların ve ret
yapılanların..
«Dört
zevce ilh...» Bu meselenin aslı yirmidörttendir. Zira sekizde bir üçte iki ve altıda bir ile
karışmıştır. Fakat bu mesele, reddiyedir. Öyle olunca biz bu meseleyi, kendisine red yapılmayanın
hissesinin
en az mahrecine reddederiz ki bu da sekizdir. Seyyid.
«Üçte
iki ve altıda birdir.» Üçte iki dört tane altıda bir olarak kızların hissesidir. Bir oltıdabir de
ninelerin
hissesidir. Buna göre bunların toplamı beş tane altıda bir eder ki bu da red meselesidir.
«Sonra
hisseleri... çarpılır ilh...» Bu söz, varislerden her bir gurubun bu meblağdan hissesinin
bilinmesinin
başlangıcıdır.
T.
«İşte
bu durumda her gurubun farzı düzgün
otur.» Yâni kendilerine red
yapılanların ve
yapılmayanların
hisseleri.
«Ama her gurubun fertlerine göre tesirli olur ilh...» Yâni sehimlerine göre küsûrludur. Eğer mesele
bir
zevce yedi kız ve yedi nine olsaydı hesap tamam olup gelecek tashihe ihtiyaç
kalmazdı.
«O
zaman Maharic bâbında gelecek olan yedi usûl ile tashih edilir.» Bunlardan üçü her gurubun
sehimleri
ile, sayıları arasındadır, O da; bölünme, tevâfuk ve tebayündür. Dördü de fertler arasında
ve
fertlerin bazısı ile bazısındadır
ki bu da : Temâsûl, tevafuk ve tebâyündür. H.
O
zaman bizim meselemizde sayıları dört olduğu halde zevcelere beş
verilir. Ki bu da onlara
küsûrsûz
olarak taksim edilemez, ve arada tevafuk da yoktur.
Ninelere
de sayıları altı olduğu halde yedi verilir ki bu da onlara küsürsüz olarak taksim edilemez ve
arada
tevafuk da yoktur.
Kızlara
da sayıları dokuz olduğu halde yirmisekiz verilir ki bu da onlara sahih olarak taksim
edilemez
ve tevâfuk da yoktur.
O
zaman burada fert sayılarından dört,
altı ve dokuz bir araya gelmiştir. Dört ile altı arasında yarı ile
muvafakat
vardır. O zaman, bunlardan birisinin
yarısı diğerinin tamamıyla çarpıldığında oniki eder.
Oniki
ile dokuz arasında üçte birde muvafakat vardır, o zaman
bunlardan birisinin üçte biri
diğerinin
tamamıyla çarpılır ki bu
otuzaltıya ulaşır, bu da hissenin bir parçasıdır. Hissenin bu
parçasını
kırkla çarpınca bindörtyüzkırk eder. İşte bu
sayıdan, kırktan bir hakkı olan varis bu
hakkını,
hissenin parçası ile çarpılarak, alır. Bu sehimden zevceler için payları olan beş, otuzaltı ile
çarpılınca yüzseksen eder; her bir zevce kırkbeş alır.
Ninelere
verilen yedi otuzaltı ile çarpılınca
ikiyüzelliiki eder: Ninelerden
herbirine kırkiki verilir.
Kızlara
verilen yirmidörtde otuzaltı ile çarpılınca binsekiz eder, herblr kıza yüzoniki verilir.
Sekbu'l-Enhûr.
«Birincisi
kırksekizden tashih edilir.» Biz onun kırksekizden tashihinı açıklamalı olarak takdim ettik.
Allah
Teâlâ en iyisini
bilendir.