17 Ekim 2012

SUDA BOĞULANLAR YANANLAR VE DAHA BAŞKALARI KAKKINDAKİ FASIL



SUDA BOĞULANLAR YANANLAR VE DAHA BAŞKALARI KAKKINDAKİ FASIL

M E T i N
Suda boğularak ölenler ve ateşte yanarak ölenler birbirinden miras alamazlar. Ancak ölenlerin ölüm
sıraları bilinirse müstesna. O zaman miras alabilirler. Bu durumda. daha sonra ölen miras alır.
Eğer sonra ölenin hangisi olduğu bilinmiyor ise onlardan her birinin varisine, mirastan mutlak
verilebilecek olan miktarı verilir, şüpheli olan kısım ise durum belli olana kadar veya varisler
arasında sulh yapılıncaya kadar bekletilir. Mecmâ şerhi.
Ben derim ki: Bunu musannıf da ikrar etmiştir. Ancak şeyhimiz, İmam Muhammet'e isnatla
Davu's-Sirâc'dan şöyle nakletmiştir: Eğer onlardan birisi önce Ölmüş ama hangisinin önce öldüğü
bilinmiyorsa o zaman ikisi de sanki beraber ölmüş gibi kabul edilir. Çünkü aralarında tearuz
vardır.» Bu söz geçen ifadeye muhaliftir.
Eğer ölümlerinin tertibi bilinmiyorsa, onlardan herbirinin malı hayatta olan varisleri arasında taksim
edilir, çünkü şek ile verâset olmaz.
Kafir de, müslüman gibi, sebep ve nesep yoluyla miras alır.
Eğer, kafirin birbirini habbeden iki şahısa akrabalığı olsa o kafir mirası sadece habbeden
vasıtasıyla alır. Eğer biri diğerini hacbetmez ise bize göre yukarda da söylediğimiz gibi, her iki
yakınlıkla da miras alır.
Kafirler (İslâma göre sahih değilse) kendilerince helâl olan evlenmeler yoluyla miras alamazlar.
Yâni bir Mecusi annesi ile evlendiği takdirde annesinden zevce olarak miras alamaz. Çünkü fasit
nikah, müslümanlar arasında veraseti icap ettirmez. öyleyse fasit nikah, mecûsiler arasında da
mirasa sebep olamaz. Cevhere'de de böyle denilmiştir. Cevhere'nin ibaresi şu şekildedir: «Gayri
Müslimler Müslüman oldukları takdirde devam edebilen nikahları vasıtasıyla birbirlerinden miras
alabilirler. Devam edemeyen nikahları vasıtasıyla ise miras alamazlar.»
Zahiriye'de de bu hüküm sahih görülmüştür. Veled-i zina ve veled-i liân (zina mahsulü olan çocuk
ve babanın reddedip liânlaştığı çocuk) sadece annesi tarafından miras alır. Zira asabeler bahsinde,
onların babaları olmadığını takdim etmiştik.
Ana karnındaki bebeğe bir oğul veya bir kız payından hangisi daha fazla ise o bırakılır. Fetvâ buna
göredir. Çünkü genelde (bir batından) bir çocuk doğar. Ayrıca onun hissesi için ihtiyaten kefil olur.
Meselâ bir kişi ölse ve geride annesi-babası, kızı ve hamile karısı kalsa, eğer haml erkek farzedilirse
mesele yirmidörtten olur. Kız farzedilirse yirmiyediye avl edilir.
Bu misal bebeğin ölüye ait oluşuna göredir. Eğer bebek ölüye ait değilse onun örnekleri çoktur.
Meselâ bir kadın ölerek geriye kocasını ve gebe olan annesini bıraksa terikenin yarısı kocasının,
üçte biri annesinin, ve erkek takdir edilirse, altıda biri de ceninindir. Çünkü o asabedir. Eğer kız
takdir edilirse yarısı ona verilir ve mesele sekize avledilir.
Ben derim ki: Ben ceninin iki takdirden birine göre miras alıp diğerine göre alamayacağı durumla
ilgili bir bilgi görmedim. Meselâ bir kadın ölüpte geriye kocasını hamile olan annesini ve anabir iki
erkek kardeşini bıraksa, eğer cenin erkek takdir edilirse ona mirastan birşey kalmaz. Bu durumda
uygun olan, hamlin kız takdir edilmesi ve meselenin ihtiyaten dokuza avledilmesidir. Vehbâniye'de
şöyle bir mesele kurulmuştur: Doğurduğu erkek çocuk miras almayan, oma doğurduğu kız üçte bir
hisse alan hamile kadın kimdir?!
i Z A H
Burada, boğulanlar ve yananlarla birlikte, yıkıntı altında kalanlarla savaşta topluca öldürülenlerdir.
Musannıf: «Başkaları» sözü ile kâfiri, zina mahsulü olan çocuğu, koca tarafından inkâr edilip, karısı
ile lânetleştiği çocuk ve cenini kasdetmiştir.
«Ancak... bilinirse müstesna ilh...» Sekbu'l-Enhûr ve diğer kitaplarda belirtildiğine göre bunların
beş hali vardır:
1 - Boğulan veya yanan iki kişiden birisinin daha evvel öldüğü bilinip onun hangisi olduğunda
tereddüd edilmesi: Bu durumda ikinci ölen ilk ölenden miras alır.
2 - Ard arda öldüklerinin bilinmesi fakat hangisinin önce öldüğünün bilinmemesi,
3 - İkisininde birlikte öldüğünün bilinmesi,
4 - (Yukarıdakilerden) Hiçbirşey bilinmemesi. Son üç halde, ölenlerden biri diğerinden herhangi
birşey alamaz.


5 - Ölen iki kişiden hangisinin önce öldüğünün bizzat bilinmesi ve bundan sonra onun hakkında
tereddüde düşülmesi. Bu husustaki tafsilat ileride gelecektir. Bu tasnifin benzeri,
Dürrü'l-Müntekâ'da da vardır.
«Sonra ölenin hangisi olduğu bilinmiyorsa ilh...» Yâni peşi peşine öldükleri bilindikten sonra. Bu
hal ikinci ve beşinci hallerde muhtemel olur. Ancak, Mecmâ Şerhinin şu ibaresi halin sadece ikinci
halde muhtemel olduğunu ifade etmektedir: «Bunlardan önce öldüğü bilinirse ama önce ölenin
hangisi olduğu bilinmezse, bunlardan her birinin varislerine mutlaka verilmesi gereken mikdar
verilir. şüpheli olan mikdar ise, durum belli olana kadar veya aralarında sulh yapılıncaya kadar
bekletilir.
«Herbirinin varisine mirastan mutlaka verilecek olan verilir ilh...» Yâni onların varislerinden
herbirine, her halükârda (hangisi önce ölürse ölsün) verilecek olan verilir. Mecmâ sahibinin «veya
aralarında sulh yapanlar» sözü buna karinedir. Buna göre; iki kardeş suda boğulsalar ve herbirinin
bir kızı olsa, daha sonra ölen belli olana kadar o kızlardan herbiri babasının terikesinin yarısını alır.
Belli olduktan sonrada daha sonra ölenin kızı babasının terikesinin kalan yarısını ve babasından
önce ölen amcasının terikesinin de yarısını alır. Yada iki kız aralarında sulh yaparak anlaşırlar.
Düşün!
«Mecmâ şerhi.» Yani Mecmâ musannıfın şerhinde... Bunun benzeri İhtiyâr'da da vardır. İhtiyâr
sahibide şöyle demiştir: «Bunlardan birinin önce öldüğü bilinmekle beraber hangisinin olduğu
bilinmese, herbirinin varisine her halükârda olacağı mikdar verilir. Şüpheli olan kısım da durum
belli oluncaya veya aralarında sulh yapıncaya kadar bekletilir.»
Bunun benzeri Sirâciye musannıfının Sirâciye şerhinde de vardır. Sirâciye'nin bazı şârihleri de buna
uymuşlardır.
Acemzâde de Haşiyesinde bu ifade «hatırlamakdan ümit kesilmez» sözüyle gerekçelendirilmiştir.
«Ancak şeyhimiz... şöyle nakletmiştir ilh...» Yâni Minah üzerine olan haşiyesinde... Mecmâ Şerhinin
haşiyesi olan Miracu'd-Diraye'de de Sirâciye şerhi olan Da'u's-Sirâc'ın ibaresi ile istidrâk edilmiştir.
Allâme Kasım Ferâizu'l-Mecmâ şerhinde şöyle demiştir: Mecmâ sahibi zikrettiği şeyi İhtiyâr'dan
almıştır. Bu Şâfiî'lerin görüşüdür. Bu görüşü ne rivâyet ne de dirâyet desteklememektedir.
Mebsût'ta da şöyle denilmiştir: «İki kişiden birinin önce öldüğü bilinse ama hangisi olduğu
bilinmese, aralarında muaraza bulunduğu için sanki ikisi beraber ölmüş gibi kabul edilir.»
Muhît'te de : «Her ikisi de sanki beraber ölmüş gibi kabul edilir» denilmektedir.
Biri birine varis olan iki kişiden birisi öbüründen önce ölse ama hangisinin önce hangisinin sonra
öldüğü bilinmese hüküm yine aynıdır. Çünkü bu ikisinden sonra ölen için, miras sebebi sabit
olmuştur. Fakat mirası hangisinin istihkâk edeceği bilinmemektedir. Öyle olunca mirasın bunlardan
birisine ait olduğu söylenemez. Bu mesele şuna benzer: Birisi iki câriyesinden birini tayin ederek
azad etse, ama sonra hangisini azad ettiğini unutsa bunlardan hangisinin onun mülkü olduğu
bilinmediği için ikisi ile de cinsi münasebette bulunması helâl olmaz.
El-Erfâd'da şöyle denilmiştir: «... Veya onlardan biri diğerinden önce ölmüş olsa ve önce ölenin
hangisi olduğu bilinmese: Fakihler onları beraber ölmüş gibi kabul etmişlerdir. Öyle olunca,
onlardan herbirinin malı hayatta olan varislerinindir. Ölülerden biri diğerinden miras alamaz. Bu,
Ebu Hanife'nin mezhebidir.»
Bu aynı zamanda Sekbu'l-Enhur'da ve Makdîsi'nin Kenz şerhinde de zikredilmiştir. Ben de bunu
Rehiku'l-Mahtûm'da özetledim. Orada dedim ki «Bu ibarelerin hepsinden akla ilk gelen şudur:
Tartışma konusu olan şey ikinci haldir. O da birinin önce öldüğü bilindiği halde hangisinin
olduğunun bilinmemesidir. Bu tasavvur Sekbu'l-Enhûr'da beşinci hale tahsis edilmiştir. O da önce
ölenin şahsen bilinmesi ama sonradan karıştırılmasıdır. Sekbu'l-Enhur bunu Allâme Kasım'ın
sözünden almış olabilir ki o da Şafii'nin kavlidir. Zira şafiîler tartışma konusu olan şeyi, Şensûrî'nin
Tertip şerhinde zikrettiği gibi, sadece beşinci halde zikretmişlerdir.
Ancak ikinci halde tartışma olursa, beşinci halde de öncelikle olur. Düşün.
«Çünkü şek ise verâset olmaz.» Bu, ya takdir edilen şöyle bir hükmün illetidir: Onlar biri birlerinden
miras alamazlar. Çünkü şek ile verâset olmaz.
Yada, musannıfın daha önce sarahaten zikrettiği hükmün illetidir. Bu da, Ebu Hanife'nin sonraki
görüşüdür. Ebu Hanife evvela ölenlerin varislerinin biri birlerinden miras alacağını, ama ölenlerin
kendilerinin biribirlerine varis olamayacağını söylemiştir. Mutemed olan, Ebü Hanife'nin birinci


görüşüdür. Çünkü onların ikisinin beraber veya peşi peşine ölmeleri muhtemeldir. öyle olunca
mirası kimin hak edeceği şüpheli olur. Hayatta olan varislerin hak sahibi oldukları ise kesindir.
şüphe ise kesin bilgi karşısında duramaz. Bu durumda : İki kardeş suda boğularak ölse ve
herbirinin doksan dirhem malı olsa ve bunların geride birer kız, bir anne ve bir de amca bıraksalar,
mutemed olan görüşe göre bunların her birinin terikesi hayatta olan varislerine göre altıdan taksim
edilir. Yarısı kıza, südüsü annesine, kalan da amcasına verilir.
İkinci görüşe göre artan mal, ki otuz dirhemdir, amcaya değil ölen kardeşe verilir, sonra bu otuz,
kız, anne ve amca arasında yukarda geçtiği gibi altıdan taksim edilir. Böyle olunca da altmışı kıza,
yirmisi anneye onu da amcaya verilir. Kâsım, özetle...
BİR UYARI:
Vârislerden herbiri babasının daha sonra öldüğüne dair delil getirse, Ebu Hanife'ye göre her iki
taraf da karşı tarafı yalanlayarak yemin ederler.
Aynı şekilde, herbirinin vârisi, diğerinin babasının daha evvel öldüğünü iddia ederek yemin etse
tasdik edilmez. Ama bunlardan birisi önce delil getirse veya iddiada bulunsa ve ikincisinde de
yemin etse o zaman tasdik edilir, çünkü muarızı yoktur.
İki kardeş aynı günde zevâl vaktinde veya güneş doğarken yada batarken ölseler: Ama bunlardan
birisi doğuda, öbürü de batıda olsa, batıda olan doğuda olandan miras alır. Çünkü doğuda olan
daha önce ölmüştür. Zira güneş ve diğer yıldızların doğmaları ve batmaları doğuda batıdakinden
daha evveldir. Sekbu'l-Enhur.
Dürrü'l-Müntekâ'da şöyle denilmiştir: «Bu ifade ediyor ki; Eğer aynı şehirde veya bir birlerine yakın
bir yerde olsalar hüküm böyle olmaz.» Ona müracaat edilsin!
Ben derim ki: Mirasın şek ile sabit olmayışında ve şek olmadığında sâbit oluşunda şüphe yoktur.
«Kâfir hacbeden vasıtası ile miras alır.» Meselâ bir mecûsinin annesi ile evlenmesi
gibi...Sekbu'l-Enhûr'da şu da ilave edilmiştir: Bir müslüman şüphe ile annesi ile cinsi münasebette
bulunsa ve o kadın bir kız doğursa sonra o kız ölse ve geride annesi kalsa -ki bu aynı zamanda
onun ninesidir- o kadın sadece annelik sıfatı ile miras alır, çünkü anne nineyi hacbeder.
«Her iki yakınlıkla da miras alır.» Meselâ geçen meselede zikredilen anne ölse ve geriye kızını
bıraksa, -ki bu aynı zamanda onun oğlunun kızıdır- bu kız kız olma sıfatı ile malın yarısını. oğlunun
kızı olması hasebiyle de üçte ikiye tamamlamak için de altıda birini alır.
«Bize göre ilh...» Şâfiî'ye göre ise hangi akrabalığı daha kuvvetli ise onunla miras alır. Nitekim bunu
avl bâbından hemen önce takdim ettik, «Kâfirler (islâm'a göre sahih değilse) kendilerince helâl olûn
evlenmeler yoluyla miras alamazlar.» Bu söz, musannıfın «iki akrabalıkla miras alırlar» sözünden
kaçınmak içindir.
Aradaki fark şudur: Mecûsilerce helâl olan nikahlar islâm'a göre kesinlikle geçerli değildir. Ama
akrabalıkyle değildir. Çünkü, fasit nikahta ve şüphe ile olan cinsi münasebette nesebin sebebi
mahzurlu olsa bile, neseple miras hak edilir.
Makdisî'de şöyle denilmiştir: Karıkoca arasında hürmet-i musaharet olduğu anlaşılırsa. fakat
onların bir çocukları olsa ve o çocuğun babası ölse, Kadı Süleyman bu çocuğu mirastan mahrum
etmiştir. şeyhü'l-İslâm Suğdî ise miras alacağını söylemiştir. Şâihânî.
Ben derim ki: Bu mesele Vehbaniye'de, aynı konuda nazm halinde beyan edilmiştir. Onun
şerhlerine miracaat et!
«Mecûsinin annesi ile evlenmesi gibi.» Yâni onlardan biri diğerini terkederek ölürse zevciyet ile
değil nesep ile miras alırlar.
«Müslüman oldukları takdirde devam edebilen nikahfarı vasıtasıyla ilh...» Bu, şahitsiz olarak
yapılan bir nikah veya bir kâfirin iddetindeki bir kadınla yapılan nikah gibidir ki onlar bu iki nika
helâl kabul ederler. Ama mahremleri ile veya bir müslümanın iddetindeki kadınla nikahlanırlarsa bu
nikahları müslüman olduklarında devam etmez.
Bu mesele Cevhere'de; caiz olan nikah ile fasit olan nikaha koide kılınmıştır. Yâni mirasın sübûtuna
sebep olan nikah sahih, olmayan ise fasittir.
«...Sadece annesi tarafından miras alırlar.» Meselâ bir adamın bir kadından bir çocuğu olsa,
sonrada o kadınla zina yapsa ve kadın bir çocuk daha doğursa veya kendi çocuğu olan kadın ile
başka bir çocuktan dolayı lanetleşseler ve sonra bu iki kardeşten birisi ölse diğer kardeşi ondan
anne-baba-bir kardeş olarak değil anne-bir kardeş olarak miras alır. H.


«Zira, asabeler bahsînde... takdim ettik.» Orada, aralarındaki farkı ve hükmü takdim etmiştik. Dikkat
et!
«Ana karnındaki bebeğe bir oğul payı bırakılır ilh...» Böyle olması ana karnındaki ceninin varislere
ortak olduğu veya onları hacb-i noksan ile hacbettiği takdirdedir. Ama onların hepsini mirastan
mahrum ederek hacbederse malın hepsi bekletilir.
Eğer doğum bir aydan daha yakın olursa aynı şekilde (herhalükârda) malın hepsinin bekletileceği
de söylenmiştir.
Haleb'de yaşayan bir âlim de Sirâciye üzerine yazdığı şerhinde bunu kati bir ifadeyle zikretmiştir.
Şu kadar var ki, Ekmel'in de Sirûciye şerhinde zikrettiği gibi mutlak ifade daha açıktır.
Eğer ana karnında bebek olup olmadığı bilinmese onun için bir pay durdurulmaz. Fakat daha sonra
kadın doğum yaparsa daha evvel yapılmış olan taksimat yenilenir.
Kadın gebe olduğunu iddia etse o kadının hamilini tespit için bu hususta güvenilir kişilere havale
edilir.
Eğer kadın çocuğu ölü olarak doğurursa yani çocuk kendiliğinden ölü olarak doğarsa bu çocuk
miras alamaz. Ama eğer bir cinayetle düşürülürse o zaman miras da alır ve ona varis de olunur.
Çocuğun ekserisi, hayatta olduğu bilinecek bir şekilde canlı olarak çıkar, -bu canlılığı bir göz veya
dudak oynatması ile de olsa- ve sonra ölürse miras alır ve cenaze namazı da kılınır.
Eğer çocuğun vücudunun az bir kısmı canlı olarak çıkar ve sonra ölürse o zaman miras alamaz. Bu
bahsin tamamı Dürrü'l-Müntekâ'dadır.
«Fetvâ buna göredir.» Bu, Ebu Yûsuf'un görüşüdür. İmam-ı Azâm'a göre ise dört erkek çocuğun
payı, imam Muhammed'e göre ise iki erkek çocuğun payı bekletilir.
«Çünkü genelde (bir batından) bir çocuk olur.» Yâni ekseriyetle ve mutad olan, kadının bir batında
ancak bir çocuk doğurmasıdır. Bunun aksi bilinmediği müddetçe hüküm ona göre verilir. Seyyid.
«... Kefil olunur.» Ebû Yûsufun görüşüne göre Kâdı vârislerden, malum olan mikdar karşılığında -ki
bu da bir erkek çocuk payından daha fazla olandır- bir kefil ister. Bu, kendine bakmaktan aciz olan
cenini gözetmek içindir. Seyyid.
«Meselâ... geride anne baba ve... kalsa ilh...» Ana karnındaki bebeğe alt meselelerin tashihindeki
asıl şudur; önce zikredildiği gibi onun erkek ve kız oluşu göz önüne alınarak meseleleri tashih
edilir. Sonra eğer aralarında mübâyenet varsa biri diğeri ile, muvafakat varsa biri diğerinin vefki ile
çarpılır.
Bundan sonra her varis, onun farzedildiği kadın meselesine göre alacağı hisseyi ikinci meselenin
tamamı ile veya vefki ile çarpılmış olarak alır. Kendisine hâsıl olanlardan daha azı verilir, fazla olan
ise bekletilir.
Buna göre bu sûrette erkek oluşuna göre mesele yirmidört ten olur; kadına sekizdebir verilir ki bu
üçtür. Ana-babadan herbirine altıdabir verilir, bu da dörttür. Kıza da erkek (farzedilen) cenin ile
birlikte kalan verilir ki bu da onüçtür.
Kadın farzedildiği takdirde ise mesele, içerisinde sekizdebir ve altıdabir karıştığı için 27 den gelir.
Ana-babaya sekiz, zevceye üç, kızına da dişi olan cenin ile birlikte onaltı verilir.
Bu iki mesele arasında üçte bir ile muvafakat vardır. O zaman bu meseleden birisinin vefki diğeri ile
çarpılınca 216 eder, ve bundan taksim sahih olur.
Buna göre cenin erkek farzedilirse zevceye yirmiyedi düşer ki bu, üçün ikinci meselenin vefki olan
dokuz ile çarpılması ile elde edilir. Ana ve babasına da otuz altı verilir. Bu da dördün dokuz ile
çarpılmasından elde edilir. Kıza ise erkek farzedilen cenin ile birlikte yüz onyedi verilir, ki bu,
onüçün dokuz ile çarpılmasıyla elde edilir; yüzonyedinin sülüsü olan otuzdokuz kıza, kalan iki
sülüs, ki bu da yetmişsekizdir, erkek olan cenine verilir.
Ana karnındaki bebek dişi takdir edilirse, zevceye yirmidört verilir ki bu, üçün birinci meselelerin
vefki olan sekiz ile çarpılmasından elde edilir. Ana-babadan herbirine de otuziki verilir. Bu da
dördün sekizle çarpılmasından elde edilir. Kıza ise dişi olan cenin ile birlikte yüzyirmisekiz verilir ki
bu onaltının sekiz ile çarpılmasından elde edilir. O zaman yüzyirmi sekizin yarısı olon altmışdört
kıza verilir diğer yarısı olan altmışdört de hamile kalır.
Sonuç olarak ölenin zevcesine ve ana-babasına, hamil dişi takdir edildiğinde düşen mikdar verilir,
kalan onbir ise bekletilir. Bu da zevcenin hissesinden kalan üç ile anne-babasının hissesinden


kalan sekizdir.
Kıza ise cenin erkek takdir edildiğinde düşen verilir. Geri kalan da cenin için bekletilir ki bu da
yetmişsekizdir. Buna göre cenin için bekletilen meblağın toplamı seksendokuz olur.
Şayet o bebek kız olarak doğarsa, bu bekletilen hisselerden yirmibeşi hissesinin tamamlanması
için, kıza verilir, geri kalan da kız olarak doğan bebeğe verilir.
Ama erkek olarak doğarsa bekletilenden karısına üç ebeveynine sekiz, kalan do erkek olarak doğan
cenine verilir.
Şayet cenin ölü olarak doğarsa; yarıya tamamlamak için bekletilen kıza, sekizde bire tamamlamak
için, üç, karısına, altıda biri tamamlamak içinde dört, anneye verilir. Babaya da onüç kalır ki bu
onüçten dördü altıda biri tamamlamak için, dokuzu da asabe olarak verilir.
Ben, bu taksimatta, Sirâciye ve şerhlerindekine muhalafet ettim. Zira biliyorsun ki; fetvaya göre
bekletilen mikdar bir erkek çocuğun hissesidir. Diğerine göre ise burada hâmi kız hakkında erkek,
zevce ve ebeveyn hakkında da kız olarak takdir edilir.
Sirâciye'de olana hayret! Zira o, müfta bihin bu olduğunu söylemiş. sonra da hamlin dört erkek
çocuk payını bekletmiş ve taksimatını ona göre yapmıştır. Düşünülsün!
BİR UYARI:
Bu bekletme işi ancak, hissesi çoktan aza değişen varis hakkındadır. Ama, nine ve hamile olan
zevce gibi, hissesi değişmeyen varisler için birşey bekletilmez.
Şayet hamlin iki halinden birisine göre hamile olan zevcesi ile beraber olan kardeşi veya amcası
gibi hiç miras alamayan bir yakını olursa, ona hiçbir şey verilmez. Bu konuda geniş bilgi
Sekbu'l-Enhûr'dadır.
«Bu misal ilh...» Yâni geçen misal... Bilinmelidir ki; eğer bebek ölenden olur ve iki seneden az bir
zaman zarfında doğar kadın da iddetinin bittiğini ikrar etmez ise o zaman miras alır. Ama eğer
bebek iki senenin tamamında veya daha fazla bir sürede doğar yada kadın iddetinin bittiğini ikrar
ederse o zaman hami miras alamaz.
Sîrâciye'de tam iki senenin iki seneden aşağı olan zamana ilhak edilmesi zâhir-i rivâyetin hilafınadır.
Şayet hami ölüden başkasından olursa o zaman ancak adamın ölümünden altı ay veya daha az bir
zaman zarfında doğarsa miras alır. Aksi halde miras alamaz, Ancak kadın iddet bekler ve iddetinin
bittiğini de ikrar etmez ise veya varisler hamlin var olduğunu ikrar ederlerse o zaman miras alır.
İbnu Kemal'in şerhi, Yakub'un haşiyesi ve Sekbu'l-Enhur'dan böyle anlaşılmaktadır.
«... Onun örnekleri çoktur.» Bu ifadeden eğer bebek ölüden olursa örneğin sadece geçen misal
olduğu zannını veriyor. Halbuki öyle değildir. Şunu Tahtavi ifade etmiştir.
«Gebe olan annesini ilh...» Yâni ölen kadının, babasından gebe olan annesi kalsa... Ama eğer bebek
ölen kadının babasından değilse o zaman hamlin farzı, ister erkek olsun ister kız, olsun üçte birdir.
«Eğer kız takdir edilirse.» Zira onun payı daha çoktur.
«Ben görmedim ilh...» Müellifin bu meseleyi Vehbaniye'den aynen nakletmesine rağmen böyle
demesi hayret vericidir. H.
Ben derim ki: Şârihin bu ifadeden muradı şudur: Şârih hami için terikeden birşey bekletilip
bekletilmeyeceği konusunda birşey görmemiştir. Vehbâniye'nin sözlerinden bunu ifade edecek
birşey yoktur.
«Ona mirastan birşey kalmaz.» Yâni cenine birşey kalmaz. Çünkü o asabedir. Halbuki farz hisseler
terikeyi kaplamıştır. Çünkü mesele altıdandır, kocaya yarısı verilir ki bu üçtür, anneye altıda bir
verilir o da birdir. Anablr iki kardeşe de üçte bir verilir ki bu da ikidir. Bu mesele Şafiilere göre
mesele-i müşerrekedir.
«Kız takdir edilmesi ilh..» Zeylaî'nin sözü buna delâlet eder. Eğer varisin payı iki takdirden birisine
göre daha fazla olursa, ona daha az olanın düşeceği kesin olduğu için daha azı verilir, geri kalan da
bekletilir.
Çünkü şüphe yok ki bu meselemizde varislerin payı, ceninin erkek takdir edilmesi halinde dişi
takdir edildiği duruma göre daha fazladır. öyleyse cenin dişi takdir edilir ve ona terikenin yarısı, avi
yapılarak, durdurulur. Bu da terikenin üçte biridir. Vârislere de kesin olan az meblağ verilir.
«Hamile kadın ilh...» Bu mısralar Vehbânfye'nin muâyatından alınmıştır, ki bu erkek doğurduğu


takdirde çocuğun miras alamayacağı kız doğurduğunda ise o çocuğa terikenin üçtebiri takdir
edilerek ki bu da avi halinde terikenin yarısı olur. Miras verileceği hamile kadın hakkında bir
bilmecedir. Bu bilmecenin cevabı da şârihin biraz evvel tasvir ettiğidir. O zaman denilir ki bu da: Bir
kadının ölüp geride kocası, gebe olan annesi ve anne-bir iki erkek kardeşinin kalması halidir.
Aşikardırki:
Vehbâniye'nin sözünde o hami için terikeden birşey bekletip bekletilmeyeceğini ifade eden bir ibare
yoktur. Vehbâniye'nin sözü sadece meseleyi tasvir etmek için söylenmiş mücerred bir sualdir. Allah
Teâlâ en iyisini bilendir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...