15 Ekim 2012

ZEBAİH KİTABI BİRİNCİ BÖLÜM


ZEBAİH KİTABI

BİRİNCİ BÖLÜM

METİN
Hayvan kesme konusunun ziraat ortakçılığı ile ilgisi, ikisinin gelecek-te biten bitki ve elde edileceetten yararlanmak için, bunlar telef et­mektir.
Zebiha, zıbıh gibi, boğazlanmaya elverişli hayvana verilen isimdir. Ama zel'in üstün hareketiyle
Zebh, boyundaki şah damarları kesmek de-mektir.
Kesmeye elverişli hayvanı kesmeden yemek haramdır. O zaman ba-lık ve çekirge boğazlamanın
tarifinden çıkmaktadır. Bunların kesilmeden yenilmeleri de helâldir. Yüksek bir yerden düşerek
veya boynuzlanarak ölen ve ister ihtiyarî, ister, zarurî olsun şer'i bir kesimle kesilmeyen hayvanın
etinin yenilmesi bu hükme dahildir, yani haramdır.
Zarurî kesim, hayvanın herhangi bir yerinden vurmak, yaralamak ve kanını akıtmaktır. İhtiyarî kesim
ise, göğüsle boynun birleştiği veya bo-yunla başın birleştiği yerler arasından kesmektir. Kesilecek
damarlar ise, sağlam görüşe göre ya ortadan, ya en üstten veya en alttan nefes bo-rusunun tamamı
yemek ve kanın akış yerleri olan şah damarlarıdır.
Öyleyse hayvan bu sayılan dört şeyden üçünün kesilmesiyle hela! olur. Zira çoğunluğun kesilmesi,
hepsinin kesilmesi hükmündedir. Bun-lardan herbirisinin çoğunu kesmek yeterli olur mu? Bunda
görüş ayrılığı vardır. Bezzâziye, nefes ve yemek borusunun hepsinin kesilmesini, şah damarlarının
ise çoğunun kesilmesini doğru görmüştür.
İleride geleceği gibi kesilmiş hayvanda kalacak bir miktar hayat kal-mış olması kesilmesi için
yeterlidir. Kesim, damarları kesip kant akıtabi-lecek herşeyle helâldir. Musannif burada «damarlar»
ile galib ihtimalle yukardaki dört şeyi kasdetmiştir. Velev bu kesim ateş ve kamışla olsun. Bıçak
gibi keskin beyaz bir taşla da kesilmesi caizdir. Ancak diş ve tır-nak gibi şeylerle hayvanın
kesilmesi. Ama eğer bunlar çıkartılmış ise, biz Hanefîlere göre bunlarla kesim kerahetle helâldir.
Çünkü onlarla kes-mekte, kör bir bıçakla kesmekte olduğu gibi, hayvana eza verme vardır.
Hayvanı yatırmadan önce bıçağı keskinletmek mendubtur. Yatırdık-tan sonra ise ayağından tutup
kesilecek yere sürümek gibi, bıçağın bileylenmesi mekruhtur. Hayvanı boynun arkasından kesmek
de mekruh-tur. Eğer damarlar kesilinceye kadar hayat kalırsa hayvanı boynun ar-kasından kesmek
de mekruhtur. Yok eğer enseden kesmekle damarları kesinceye kadar hayvan ölürse, o hayvan
helâl olmaz. Çünkü kesimsiz ölmüştür.
Bıçağı boyun kemiği içindeki iliğe ulaştırmak da mekruhtur. Hayva-nın vücudu soğumadan ve
hareketten kesilmeden başını koparmak gibi faydasız yere hayvana eza verecek şeyler de
mekruhtur. Kıbleye döndürmeyi terketmek de sünnete aykırı olduğu için mekruhtur.
Hayvanı kesenin müslüman olması, eğer hayvan av hayvanı ise ha-remin dışında olması ve ihramlı
olmaması şarttır. Avın haremde kesilmiş olması, avcı ihramlı olmasa bile, av hayvanını mutlaka
helâl etmez.
Etin helâl olması için kesenin kitabı olması da şarttır. Bu kitabı is-ter harbî, ister zımmî olsun.
Ancak kestiği zaman Mesih'i ismini zikret-tiği duyulursa, o zaman kestiği helâl olmaz.
İZAH
«Hayvan boğazlama bahsinin muzaraa ile ilgisi ilh...» Hidâye şerhle-rinde de bu şekildedir.
Sadiye'nin hâşîlerinde: «Uygun olan, hayvan boğazlama ile müsâkât arasındaki münasebetin beyan
edilmesiydi. Çünkü musannif hayvan boğazlamayı musakâttan sonra zikretmiştir. Münasebetin
beyanında da şöyle demesi uygun olurdu: Her ikisinde de halen yeni-lerek yararlanılmayan
şeylerde, gelecekte yenilerek yararlanmak üzere ıslâhat etmek vardır.» denilmiştir.
Ben derim ki: Sâdiye'nin, haşiyelerinde olana şu şekilde cevap veri-lebilir: Yukarda da "geçtiği gibi
müsâkât ile muzaraa; şartlar, hükümler ve imamlar arasındaki ihtilaflar bakımından birdirler. Birçok
kitaplarda da ikisi bir isim altında zikredilmektedirler.
Kuhistanî, Netif isimle kitaptan müsâkâtın da muzaraadan olduğunu nakletmiştir. Fakihler ise
ikisini ayrı ayrı zikretmekle kolaylık göstermiş-lerdir.
«Kalen onları itlaf etmektir ilh...» Zira muzaraa tohumu yere atıp yerde istihlâk etmektir. Hayvan
boğazlamada ise kesmek ve hayvanın ruhunu çıkarmak vardır. Şu kadar var ki, bu tohumu yerde
istihlâk et-mek ve hayvanın ruhunu çıkarmak, hakikatte ıslâh demektir. O zaman geçen tarife aykırı
olmaz.
«Hayvan boğazlama, zıbın gibi, boğazlanmaya elverişli hayvana ve-rilen isimdir ilh...» Burada



kesilmeye elverişli hayvana zebiha denilmesi, gelecekte kesildiği içindir. Zebiha ile zıbının ikisi de
bir manayadır. «Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.» (Saffet: 107) âyetindeki «zebh-de bu
manâya gelmektedir.
«Zel'in üstün harekesi ile zebh, boyundaki şah damarları kesmektir ilh...» İleride de geleceği gibi,
musannifin bu sözünde, galip kılma anlamı vardır. Yani musannif burada damarları zikrederek hem
şah damarlarını hem de nefes ve yemek borularını kasdetmiştir.
«Kesmeye elverişli ilh...» Yani şer'an kesmeye elverişli. Zira balık-la çekirgenin kesilmeleri de
mümkündür. T. Eğer onların da şah damar-ları olsaydı. Şah damarları olmadığına göre onlarda asla
mümkün değil-dir.
«Bu hükme delildir ilh...» Yani yüksek bir yerden düşerek veya boy-nuzlanarak ölen hayvan da
haram olan kısma dahil olmaktadır. İleride açıklanacağı üzere hastalanarak ölen hayvanla, kurdun
karnını deştiği hayvan da haram olan kısma dahildirler.
«Zaruri kesim ilh...» Yani evcil olmayan bir av hayvanının kesimi gibi. Metin ve şerhte bunun
açıklaması gelecektir.
«Vurmak ve kanını akıtmak ilh...» T. Diyor ki: «Eğer musannif bura-da yalnız «yaralama» deseydi,
nitekim başkaları öyle demiştir, daha uy-gun olurdu.»
«Göğüsle boyunun birleştiği ilh...» Boyun aslında nefes borusudur. Kamus'ta da olduğu gibi. Yani
gırtlaktan göğsün başlangıcına kadar. Tuhfe, Kâfi ve diğerlerinin sözleri ise, cüz'i'bir alaka ile
gırtlak'ın boyun için kullanılmasına da delâlet etmektedir. O zaman metnin anlamı, yani boyunun
aslı ile göğüsün başladığı yer arasından kesmektir. Kuhistanî'de olduğu gibi. Musannifin sözü ise
gelecek her iki rivayete de muhtemel bulunmaktadır."
«Ya ortadan, ya en üstten veya en alttan ilh...» Bu ifade İmam Muhammed'in Câmiü's-Sağîr'deki
ifadesidir. Ancak ifade Camiü's-Sağîr'de vav iledir. Sarih burada «ev» ile zikretmiştir. Bununla da
Câmiüs-Sâğîr' deki vav'ın «ev» anlamına geldiğine işaret etmiştir. Zira kesimin yukarda ortada,
yukarda veya en aşağıda vukuu şart değildir. Belki bunların bi-risinde kesimi şarttır.
Hidâye'de şöyle denilmiştir: «Câmiü's-Sâğîr'de «Kesimin boğazın or-tasında veya en üstünde veya
en altında olmasında bir beis yoktur. Bun-da asıl da, Peygamber (s.a.v.)'in, «Kesme göğsün
başlangıcı ile çene ara-sındadır» hadisidir. Zira damarların toplandığı yer burasıdır. Burayı
kes-mekle de bilfiil kan en iyi şekilde akıtılır. Öyleyse, bunların her birisi için eşit bir hüküm vardır.»
denilmiştir.
Mebsut adlı eserin ifadesi ise, «Kesim yeri göğsün başlangıcı ile çene altındadır.» şeklindedir.
Nihâyed'e denilmiştir ki: «Zahir itibariyle aralarında ihtilaf vardır. Zira Mebsut'un ifadesine göre
kesim eğer gırtlaktan önce olursa helâl olur. Çünkü gırtlak göğüs başlangıcı ile çene arasındadır.
Câmiü's-Sağîr'in rivayeti ise, helâl olmamasını gerektirir. Çünkü kesim eğer gırtlak-tan önce olursa,
boğaz kesim mahalli olmaz. O zaman Câmi'in rivayeti, Mebsut'un mutlak rivayetinin kayıtlısıdır.»
Zahîre'de de şöyle belirtilmiştir: «Eğer kesim gırtlaktan yukarı vaki olursa helâl olmaz. Çünkü kesim
yeri gırtlaktır. Şu kadar var ki, İmam Rustuğfeni'nin rivayeti buna muhaliftir. Zira o, «Bu avamın
kavlidir. Mu-teber değildir. Çünkü gırtlak düğümü ister baş tarafında kalsın, ister göğüs tarafında
kalsın, helâldir. Çünkü biz Hanefîlere göre muteber olan şah damarlarının çoğunluğunun
kesilmesidir ki bu da kesilmiştir.» «Be-nim şeyhim de bu rivayetle fetva vererek derdi ki:
«Rustuğfeni sözde ve amelde mutemed bir imamdır. Eğer biz kıyamet günü amel için onun
ri-vayetini tutmuş olsak, dünyada tuttuğumuz gibi yine tutarız.»
İnâye'de şöyle denilmiştir: «Hadis, Rustuğfeni'nin rivayetinin zahir bir delilidir. Mebsut'un rivayeti
de buna müsaittir. Zahîre'de olan ise ha­disin zahirine muhaliftir.»
Ben derim ki: Belki Çâmi'in rivayeti de yine Rustuğfeni'nin rivayetine müsaittir. Mebsut'un
rivayetine de muhalif değildir. Çünkü yukarıda Kuhistani'den nakledildiği gibi gırtlak boyuna da
ıtlak olunur.
İtkanî, Gâyetü'l-Beyân'da bu rivayete muhalefet edeni şiddetle ayıplayarak şöyle demiştir:
«Muhammed'in Câmi's-Sağîr'deki «En üstün-den» görülmüyor mu? Hayvan yukardan kesildiği
takdirde gırtlak düğü-mü altta kalır. Hem de ne Allah'ın kelâmında ne de Rasulullah'ın kelâ-mında
gırtlak düğümünden hiç söz edilmemiştir. Belki- kesim, göğsün baş-langıcı ile çenenin altıdır. Bu
da hadisle sabittir. Bu kesim de hasıl ol-muştur. Bahusus İmama göre dörtte üçü kesildiği takdirde
kâfidir. Ne-fes borusunun kesimini terketmek de caizdir. Yukarıdan kesildiği takdirde zaten
terkedilmiş olur. Düğüm haliyle aşağıda kalmaktadır.»



İtkanî'de olanın misli Bezzazi'yen naklen Minâh'ta da mevcuttur. Bununla Dürer, Mülteka, Ayni ve
diğerleri de kafi olarak hükmetmişler-dir. Şu kadar var ki, Nikâye, Mevâhib ve Islâh'ta da gırtlak
düğümünün baş tarafında kalması kesin olarak söylenmiştir. Zeylâî de bu görüşe meylederek;
«Rustuğfeni'nin dediği müslükdür.» demiştir. «Çünkü Rustuğfeni'nin dediğine göre nefes ve yemek
borusunun kesilmesi mevcut değildir. Hanefi uleması da herne kadar ekseriyetin kesilmesini şart
kılmışlarsa da yine bütün hanefî ulemasına göre yemek ve nefes borusu-nun birisinin kesilmesi
lazımdır. Gırtlak düğümünden birşey baş tarafın-da kalmadığı takdirde nefes borusu ile yemek
borusundan birisinin ke-silmesi hası! olmaz. O zaman da fukahanın icmaı ile o hayvanın eti
ye­nilmez.»
Zeylâi'nin rnuhaşşileri Şilbi ve Hamevi Zeylaî'nin sözünü reddetmiş-lerdir.
Makdisi diyor ki: «Zeylaî'nin, «Onlardan hiçbirisinin kesilmesi hasıl olmaz» sözü men edilir. Belki
bu vaki olana muhalefettir. Zira onların iki-sinin kesilmesinden murad, hayvanın başından ayrılması
veya göğsün başlangıcındaki ittisalinden ayrılmasıdır.»
Remlî de şöyle demektedir: «Yukarıdan kesildiği takdirde yemek borusunun kesilmemesi lazım
gelmez. Zira dilin kökünün kesilmesi ve oradan inilerek yemek borusunun kesilmesi mümkündür, o
zaman do kesilmesi lazım gelen dört şeyden üçü kesilmiş olur.»
Ben derim ki: Bu makamın yazısı şöyledir: Eğer düğümün üzerinden kesilmekle kesilecek
şeylerden üç tanesi kesilirse, hak o zaman Hidâye sarihlerinin İmam Rustuğfenî'ye teban
yledikleridir. Yok eğer kesilmesi gerekenlerden üç tanesi kesilmiyorsa, mezhep ehlinin ittifakı ile
helâllik şartı bulunmaz. Bu da ya müşahede veya bilirkişilerden sorularak anlaşılır. Sen bu
makalemi ganimet bil ve cidali terket.
«Sahih kavle göre ilh...» Zira lügat kitaplarının ve tıp kitaplarının çoğunda böyledir.
«Şah damarları ilh...» Bunlar boynun ön kısmında bulunan iki da-mardır. Yemek borusu ile nefes
borusu bunların arasındadır. Kuhistanî.
«Ekseri kesilmesi hepsinin kesilmesi hükmündedir ilh...» Bunu Rasulullah'ın; «Sen evdacı
dilediğinle kes» hadisi de ifade etmektedir. Bu-rada evdac kelimesi cem ismidir. Cemin en azı da
üçtür. Yani üç şey .kesildiği zaman helâl olur.
«Bunlardan herbirisinin çoğunu kesmek yeterli olur mu? ilh...» Bu, İmam Muhammed'in sözüdür.
Yani İmam Muhammed'e göre yukarıda adı geçen dört şeyin hepsinin ayrı ayrı çoğunu kesmek kâfi
gelir. Birinci kavil ise, imamın kavlidir. İmam Yusuf'a göre ise, nefes borusu, yemek borusu ve şah
damarlarından da birisinin kesilmesi şarttır. İmam Yusuf'un bu kavil Ebû Hanife'nin
görüşüdür.İmamın kavlidir. Ebû Yusuf'-tan üçüncü bir rivayet daha rivayet edilmiştir. Bu rivayet de
şudur: «Ne-fes borusu ile iki, şah damarının kesilmesi şarttır..» Bu rivayeti İtkanî ve diğerleri
zikretmiştir..
«Bezzaziye sahih görmüştür ilh...» İfadesi şöyledir: «Çoğunlukta en sağlam cevap, İmam
Muhammed'den yapılan rivayete göre şudur: Ne-fes borusu, sah damarlarından herbirisinin de
çoğu kesildiği takdirde hayvanının eti yenir. Eğer böyle kesilmezse, eti yenilmez.»
«İleride geleceği gibi ilh...» Yani musannifin «bir koyun kesse» sö-zünden hemen önce gelecektir.
Minah'ta Cevahir ve Yenabî'den naklen şöyle denilmektedir: «Koyun hastalansa koyunda ancak
kesilmiş hayvanın yaşayabileceği kadar bir hayat varsa, İmameyne göre o koyun kesilmekle helâl
olmaz. Ama muh-tar kavil odur ki, canlı olduğu halde kesilen her hayvan yenilir. Fetva da bu muhtar
kavle göre verilir. Zira Allahu Tealâ, tafsilat vermeden» «...ca-nı çıkmadan kestikleriniz hariç
(Maide: 3) buyurmuştur.»
«Damarlar ile galib ihtimalle yukardaki dört şeyi irade etmiştir ilh...» Sarih bu sözüyle işaret
etmektedir ki, musannifin «damarlar»dan kastı, özellikle damarlar değildir. Burada çoğul ifadesini
kullanması da birden fazlayı göstermektedir. Belki burada muradı, tağliben kesilecek dört şey-dir.
Yani kesilen hayvan bu dört şeyi kesecek herhangi bir aletle kesilir-se, helâl olur. Gizli değildir ki,
aletin kesicilikle vasıflandırılması, kesile-cek hayvanın helâl olması için kesilecek dört şeyin de
kesilmesinin şart olduğunu ifade etmez. Eğer böyle olsaydı, yukardaki ifadeye ters dü-şerdi.
«Bu kesim ateş ilh...» Dürrü Münteka'da şöyle denilmektedir: «Hay-van ateşle kesilirse helâl olur
mu? Bu hususta iki kavil vardır. Bunlardan en eşbehi helâl olmasıdır. Nitekim Zahidî'den naklen
Kuhistanî'de de böy­ledir.»
Ben derim ki: Şu kadar var ki, fukaha cinayet bahsinde bir adamı ateşle öldürmenin kasdi öldürme
olduğunu sarahatle zikretmişlerdir. O halde ateşle kesilen hayvan hayvandan kan akarsa helâl olur.



Şu kadar var ki Minâh'ta Kifaye'den naklen, «Ateşle kesilen helâldir. Eğer kan donarsa, helâl
değildir.» denilmiştir. Hıfzedilerek araları telif edilsin.
«Kerahetle ilh...» Yani kesilmiş tırnak veya çıkartılmış dişle hayvan kesmek mekruhtur. Ama
kesilmiş tırnak veya çıkartılmış dişle kesilmiş hayvanın etini yemede bir beis yoktur, İnaye ve
İhtiyar'da olduğu gibi. Şurunbulâliye.
«Mendubtur ilh...» Zira hadiste bıçağın keskinletilmesi emredilmiş-tir. Zira keskin bıçakla kesilirken
hayvan ne irade edildiğini bilir. Zira haberde hayvanların anlayışlarının olmadığı, ancak dört şeyi
yani Yara-tıcıyı, besleyeni, ölümü ve çiftleşmeyi bildiği varid olmuştur. Şurunbulâ-liye, Mebsut'tan.
«Hayat kalırsa ilh...» Fakih Ebû Bekr el-Ameş diyor ki: «Bu doğru olur, eğer hayvan damarları
kesilmezden önce kesilmiş hayvanın kesim-den sonra yaşadığından fazla yaşarsa. Ancak böyle
olursa damarların kesilmesiyle hayvan helâl olur. O zaman ölüm damarların kesilmesine isnad
edilir. Yoksa helâl olmaz. Çünkü ölüm onun geçmiş fiiline izafe edilir.» İtkani.
Şu kadarı var ki ben İtkanî'nin haşişinde şunu gördüm: «Hakim Şehid, «İtkanî'nin dediği eğer iki
defa keserse sahih olur. Eğer bir defa ke-serse, o zaman bu açıklamaya ihtiyaç yoktur. Nitekim
bizim de diyet bah-sinde eğer bir vuruşla iki yeri yaralarsa, bir ırş verir, ama iki yeri iki vu-ruşla
yaralarsa iki ırş verir dediğimiz gibi.» demiştir.
Ben derim ki: Düşünene açık olan da ancak budur. Bundan dolayı sarihlerin çoğunluğu bu
açıklamayı zikretmemişlerdir.
«Bıçağı boyun kemiği içindeki iliğe ulaştırmak da mekruhtur ilh...» «Uygun olan bıçağın iliğe
ulaştırılması» denilmesiydi. H.
Bazı âlimler tarafından mekruh olanın hayvanı kesilecek yeri iyice ortaya çıksın diye başın arkaya
doğru bükülmesi olduğu, diğer bazı âlim-ler tarafından da kesilen hayvanın hareketten kesilmeden
boynun kırıl-ması olduğu söylenmiştir. Velhasıl bunların hepsi hayvana azab verdik-leri için
mekruhturlar.
«Mekruhtur ilh...» Bu ifade kerahet anlamını ifade etmekte en top-layıcı bir küllî kaidedir.
«Sünnete aykırı olduğu için ilh...» Yani müekked sünnete. Zira halk öyle tevarüs etmiştir. O zaman
özürsüz olarak kıbleye döndürmeyi ter-ketmek mekruhtur. İtkani.
«Eğer hayvan av hayvanı ise ilh...» Musannifin bu sözü «İhramlı olmaması» sözünün kaydıdır. Yani
av hayvanını kesmek için kesen ada-mın müslüman olması şart olduğu gibi ihramda olmaması da
şarttır. «Ha-
remin dışında» sözüyle de koyunun ve benzeri şeylerin kesilmesinden kaçınmıştır. O zaman
koyunun kesilmesi,ister İhramlı olsun, ister olmasın velev haremde de olsa, helâldir.
«Avın haremde kesilmesi av hayvanını mutlaka helâl etmez, ilh...»
Kesen adam ister ihramda olsun, ister olmasın farketmez. Nasıl ki, ihramlı bir kimsenin av
hayvanını ister haremde ister harem dışında kesil-mesi ona helâl kılmaz.
Musannifin «haremde» diye kaydetmesi ifade ediyor ki, ihramda ol­mayan bir kimse harimen av
hayvanını haremden çıkarsa, ve kesse, he-lâl olur.
T. diyor ki: «Üstün görüş bunun aksinedir.»
Ben derim ki: T.nin dediğini İtkanî'nin mutlak ifadesi destekler. Zira İtkanî, «Haremin avı ne ihramlı
olan kimseye, ne de ihramlı olmayan kim-seye kesilmekle helâl olmaz.» demiştir. Yine bunu
Hidâye'nin. «Kesmek meşru bir fiildir. Haremin avını kesmek ise haram olan birşeydir. O za-man bu
kesim olmaz.» görüşü de teyid etmektedir.
«Kitabî ister harbî, ister zımmî olsun ilh...» Yine o zımmî Arap da olsa. zorla ele geçiren de olsa
hüküm böyledir. Zira şart milletin mevcut olmasıdır. Yine yıldıza tapanlar (sabiîler) de kitabîler
gibidir. Çünkü onlar da İsa aleyhisselamı ikrar etmektedirler. Kuhistanî.
Bedâyiu's-Sanâyî' adlı eserde şöyle denilmektedir: «Sahillerin kitabı Zebur'dur. Umulur ki onlar
birkaç fırkadadırlar.»
Sarih cizye konusunda şunu zikretti: «Samirîler de Yahudilere dahil-dirler. Çünkü onlar da Musa
aleyhisselâmın şeriatı ile amel etmektedir-ler.»
Frenkler ve Ermeniler de hıristiyanlara dahildirler. Sayıhanî.
Hamideye'de şöyle denilmiştir: «Yahudilikte İsraili olması şart mı-dır? Hıristiyanlıkta da Mesih'in



Allah olmadığına itikad etmek şart mı-dır? Hidâye ve diğer kitapların mutlak ifadeleri bunun şart
olmamasını gerektirir. Dedem de İsrailli olma hakkında bununla fetva vermiştir. Mustasfa adlı
eserde Hıristiyan kadınlarla evlenmenin helâl olması için hıristiyan kadının Mesih'e Allah olarak
inanmaması şart kılınmıştır. Mebsut'ta ise «Eğer İsa ve Üzeyr'in Allah olduğuna inanan bir kitap
ehlinin kestiğinin yenilmemesi ve kadınlarıyla evlenilmemesi vacibtir.» denilmiş-tir. Şu kadar var ki
Şemsü'l-Eimme'nin Mebsut'unda; «Hıristiyanın kes-tiği mutlaka helâldir. İster Allah üçün
üçüncüsüdür desin, ister demesin.» denilmiştir. Delillerin gereği de, nitekim Timurtaşi'nin
fetvalarında zikret-tiği gibi, Hıristiyanların kestiğinin yenilmesinin caiz olmasıdır. Uygun olan, ne
Hıristiyanların kestiği yenilmeli, ne de onlarla evlenilmelidir. Ancak za-ruret hali müstesna. Nitekim
Kemal İbnü'l-Hümam da yle tahkik et-miştir.»
Miraç'da da şöyle denilmektedir: «Zikredilenlerin hıristiyanlarda şart kılınması rivayetlerin
umumuna aykırıdır.»
«Kestiği zaman Mesih'in ismini zikrettiği duyulursa, o zaman kestiği helâl olmaz ilh...» Öyleyse
keserken onun Allah'ı zikrettiği duyulsa, şu kadarı var ki, o zikirle Mesih'i kasdetse fakihler o etin
yenileceğini y-lemiştir. Ancak ifade olarak «Ben üçün üçüncüsü olan Allah'ın ismiyle keserim»
sözleriyle keserse, o zaman helâl olmaz. Hindiye.
Bu ifade ediyor ki, hıristiyan bir hayvanı kesip getirirse helâl olur. İnâye. Huzurda yalnız Allah'ın
ismini zikrederek kestiği yenilirse.
METİN
Eğer besmeleyi biliyorlar ve kesime kudretleri varsa, akıl hastasının, kadının, çocuğun, sünnetsizin
ve dilsizin kestikleri helâldir.
Kitabîden başka olan putperest, mecusî, mürted, cinnî ve babası sünnî olan bir cebriye mezhebine
mensup kimselerin kestikleri helâl de-ğildir. Eğer cebriye olanı babası da cebriyeden ise onun
kestiği helâldir. Çünkü babası sünnî olan cebriye inançlı kimse de mürted gibidir. Ama bunun
aksine bir yahudi ve mecusî hıristiyan olsa, onun kestiği helâl olur. Çünkü o bize göre intikal ettiği
din üzere karar kılmaktadır. İntikal ettiği din de kesim anında muteberdir. Hatta bir yahudi
mecusîliğe geçse onun kestiği helâl olmaz.
Bir müşrikle bir kitabîden doğan çocuk kitabî gibidir. Onun da kes-tiği helâldir. Zira kitabîlik şirkten
hafiftir.
Kasden besmeleyi terkedenin kestiği de helâl değildir. İmam Şafiî buna muhalefet etmiştir. Ama
eğer besmeleyi unutarak terkederse, onun kestiği helâldir. İmam Mâlik de buna muhalefet etmiştir.
Kesen kimse keserken Allah'ın ismi ile birlikte başkasının ismini de. de zikrederse, bakılır: Eğer
atfetmezse, meselâ «Allah'ın adıyla Ey Alllahım, falancadan veya benden kabul buyur» demesi gibi
kestiği helâl-dir fakat mekruhtur. «Allah'ın adıyla, Muhammed Allah'ın elçisidir» dese atıf
bulunmadığından yine helâldir. Çünkü Muhammedün demekle bir başlangıç olur. Şu kadar var ki,
şekil bakımından bir vasi bulunduğu için mekruh olur". Ama dal'ın esresi veya üstünü ile okursa,
meselâ, «Bismillahi Muhammeden.» veya «Muhammeden» şeklinde okursa haram olur. Dürer.
Bazı âlimler tarafından böyle söylenen kimsenin kestiğinin haramlığı onun Arap dilinin dilbilgisi
kurallarını bilmesiyle sınırlandırılmıştır.
Burada en üstün olan görüş, iraba itibar edilmemesidir. Ama atıfla mutlaka yaparsa haramdır. Yani
«Bismillahi ve Muhammedin» derse, haram olur. Bunun anlamı «Allah'ın ve Muhammed'in adıyla
kesiyorum» şeklinde olur, ki bu konuda örf yoktur. Zeylaî.
Nitekim musannif bunu «Eğer atıf yaparsa, haram olur.» kavliyle ifa-de etmektedir. Mesela:
«Allah'ın ismiyle ve falanın ismiyle» veya «fala-nın ismiyle» derse, haram olur. Çünkü Allah'tan
başkasının adına kesil-miş olur. Zira Peygamber (s.a.v.), «İki yer vardır ki ben orada zikredilmem.
Bir akarına, bir de kesim anında» buyurmuştur.
Kesen kimse okuduğu bir şeyi şekil ve anlam bakımından besmele-den ayırsa, meselâ, hayvanı
yere yatırmazdan önce dua etmesi veya bes-mele çekmeden önce dua etmesi veya kestikten sonra
dua etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü beraberlik yoktur.
Besmelede şart olan duaya katılmayan halis zikirdir. Öyleyse bes-mele yerine «sen beni mağfiret
et.» dese, helâl olmaz. Çünkü bu dua ve istektir. Ama bunun aksine hayvanı keserken
«elhamdülillah)» veya «sübhanallâh» dese ve bununla besmeleyi kasdetse, kestiği hayvan helâl
olur. Keserken aksırsa ve elhamdülillah dese, sağlam olan görüşe göre eğer besmele çekmemişse,
kestiği helâl olmaz. Çünkü elhamdülillah demekle besmeleyi kasdetmemiştir. Ama hutbe bunun



aksinedir. Yeni Cuma hut-besine başlamazdan önce hapşırsa ve elhamdülillah dese, sonra tekrar
elhamdülillah demeyerek hutbeye devam etse, onun elhamdülillah deme­si yeterli olur.
Ben derim ki: Uygun olan, hutbeye başlarken hapşırdığı için elham-dülillah demesinin yeterli
olmasını elhamdülillah derken hutbe niyetiyle demesine hamletmektir. Eğer hutbeye niyet etmezse,
o zaman hutbede-ki zikrullahın yerine geçmez. Eğer böyle hamledilmezse sarihin bu sözü ile
musannifin Cuma bahsindeki sözü arasında uyum olmaz.
Hayvanı kesen kimsenin vav'sız olarak «Bismillahi Allahu ekber» de-mesi müstahabtır. Vav'lı olarak
«Bismillahi vallahu ekber» demesi mek-ruhtur. Çünkü vav'la kullanmak besmelenin fevrî oluşunu
engeller. Bu görüşü Zeylaî, Halevanî'ye isnad etmiştir.
Zeylaî bundan önce de şöyle demiştir: «Dillerde dolaşan, Peygam-ber (s.a.v.)'den nakledilen vav ile
ylenmesidir. Yani «Bismillah! vallahu ekber» denilmesidir.»
Bir kimse hayvanı keserken besmele çekse fakat hayvanı kesmeye niyet etmese, sahihtir. Ama
bunun aksine, besmele çektiğinde kastı yap-tığı için başlangıcına teberrük ise, veya besmele ile
başka birşeyi niyet etmiş olsa, o zaman sahih değildir. Helâl de olmaz. Müezzine uymayı kastederek
«Allahu ekber» diyen kimsenin namaza başlamış sayılmaması gibi. Çünkü onun niyeti namaz değil
müezzine uymaktır. Bezzâziye.
Yani Bezzâziye'de şöyle denilmiştir: «Kesen kimsenin kesim ava at-ma, köpeği gönderme, veya
yabanı eşeğe tuzağı koyma sırasında bes-mele çekmesi şarttır. Eğer ava atma veya köpeği salma
veya tuzağı koy-ma anında isteğinden vazgeçmemişse hüküm böyledir. Nitekim ileride gelecektir.»
Muteber olan kesimin meclis değişmeden hemen besmelenin arka-sına yapılmasıdır. Hatta iki
koyunu birisini diğerinin üzerine koyarak ya-tırmış olsa, ikisini bir kesim ve bir besmele ile kesmiş
olsa, ikisi de helâl olur. Ama bunun aksine, iki koyunu yatırsa ama bir besmele çekerek iki-sini
peşpeşe kesmiş olsa, ikincisi- helâl olmaz. Çünkü burada fiil çoğal-maktadır, bu sebeple
besmelenin de çoğalması gerekir. Bunu Zeylaî av bahsinde zikretmiştir. Adam besmeleyi çekse,
sonra birşey yemek veya içmekle meşgul olsa, sonra da hayvanı kesse bakılır: Eğer araya uzun bir
zaman girmiş fevrî oluşu kesmişse, o zaman haram olur. Eğer uzun bir zaman geçmemişse, haram
olmaz. Burada uzun sürenin sınırı, bakan kimsenin çok geçtiğini söylemesidir.
Bir kimse önce besmele çekse, sonra bıçağını bilese, fevrî oluş ke-silir. Bezzâziye.
Devenin göğsün bitim yerinden (nahr) kesilmesi menbubtur. Diğer hayvanlar gibi boğazlamak ise
mekruhtur. Koyun ve sığırın hükmü ise bunun aksinedir. Öyleyse onların boğazlanması mendubtur.
Deve gibi di-ğer hayvanları da göğsün bittiği yerden kesmek mekruhtur. Çünkü sün-neti
terketmektir. İmam Malik bunu men etmiştir.
Canlı yakalanan avın da kesilmesi gerekir. Zira zaruri kesim ancak ihtiyarî kesimden aciz
olunduğunda yapılır. Sığır ve koyun gibi hayvan-lardan vahşileşenlerin yaralanmaları da yeterlidir.
O zaman o da av gibi uzaktan atılarak yaralanır. Veya kesimi güç olan, mesela kuyuya düşen bir
hayvanın kuyudan canlı olarak çıkarılması mümkün değilse, o zaman nereden mümkünse oradan
yaralanması yeterlidir. Veya insandan nefret eden ve insana saldıran hayvanın da kesimi güç
olduğundan yaralanması yeterlidir. Hatta hayvanın saldırdığı kimse, onu kesmek kastıyla
öldü­rürse, o hayvan helâl olur.
Nihaye'de şöyle denilmektedir: «Bir sığır doğum yapamasa, onu sa-hibi elini uzatarak içerde
yavruyu kesmiş olsa, o yavru helâl olur. Eğer elini uzattığında kesim yeri dışında bir yeri
yaralamışsa, bakılır: Eğer kes-meye kudreti yoksa helâldir. Yok eğer kesim yerinden kesmeye
kudreti olduğu halde başka yerinden kesmişse, o zaman helâl olmaz.»
Ben derim ki: Musannif şunu nakletmiştir: Kesimin özürlerindendir ki, bir kimse avına canlı olarak
ulaşsa veya öküzünün kan akıtması halinde bir rivayete göre helâl olur:
Nesefî'nin manzumesinde şöyle birşey vardır: «Cenin hükmüyle tektir. O annesinin kesilmesiyle
kesilmiş olmaz.» Musannıf burada «muhakkak» kelimesini düşürmüştür.
İmameyn demiştir ki : «Annenin karnından çıkan.ceninin eğer bütün azaları tamamsa yenilir. Zira
Peygamber (s.a.v.): «Ceninin kesimi anne-sinin kesimidir.» buyurmuştur. Ebû Hanîfe ise, bu
hadisin son bölümünü benzetmeye hamlederek, «yani o da annesi gibi kesilecektir» demiştir. Zekât
(kesim) kelimesinin «zekâte» şeklinde okunması da bunu gösterir. Annenin kesimi karnındaki
cenini yok etmek demek değildir. Çünkü ceni-nin ölümü kesin olarak bilinmemektedir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...