METİN
Azı
dişi olan ve bununla avlanan hayvan
helâl değildir. Bu tariften deve
çıkmaktadır. Çünkü devenin
de
azı dişi vardır fakat bu dişiyle
avlanmaz. Tırnaklarıyla avlanan kuşlar da helâl değildir. Güvercin
gibi
tır-nağı olduğu halde dununla avlanmayan kuşlar bu tariften çıkmaktadır-
Bu
dişi ve tırnağıyla avlanan hayvanlar da yırtıcı hayvanlardır. Yır-tıcı hayvanlar, yırtıcı kapıcı ve
adeten
öldürücü hayvanlardır.
Yerde
gezen haşarat da helâl değildir. Bunların bir tanesine haşere denir. Ehlî eşeklerin eti de helâl
değildir.
Ama vahşi eşek bunun aksi-nedir. Zira vahşi eşeğin eti de sütü de helâldir. Annesi eşek
olan
katır da helâl değildir. Eğer annesi inek olursa, fakihlerin ittifakıyla eti helâl-dir. Eğer annesi at
olursa,
o annesi gibidir. At da helâl değildir. İmameyne ve şafiî'ye göre atın eti
helâldir.
Bazı
âlimler tarafından, «Ebû Hanife'nin ölümünden üç gün önce atın eti haramdır sözünden rücu
ettiği
söylenmiştir. Fetva da bu görüş üze-rinedir. İmâdiye.
Atin
sütünü içmekte en kapsamlı görüş üzere bir sakınca yoktur.
Sırtlan
ve tilki de haramdır. Çünkü onların
da azı dişleri vardır. Diğer üç imama göre ise, bunlar
helâldirler. Kaplumbağa da helâl değildir. İster kara kaplumbağası, ister deniz kaplumbağası olsun.
Leş
yiyen alaca karga da helâl değildir. Çünkü o da pis olanlara da-hil edilmiştir. Bunu musannif
söylemiştir. Sonra da musannif; «Habis: selim tabiatların habis gördüğü şeydir.»
demiştir.
Kerkenez
kuşu da helâl değildir. Fil ve kertenkele de haramdır. Ker-tenkelenin yenildiği rivayeti ise
bunun
islamın başlangıcında olduğuna
hamledilir. Arap tavşanı (yaban faresi) gelincik, akbaba ve
akbabaya
ben-zeyen ve yeşile meyyal beyaz bir kuş olan beğas gibi kuşların hepsi ha-ramdır.
Bunların
hepsi hayvanların
yırtıcılarındandır. Bazı âlimler
tarafından yarasanın da haram olduğu
söylenmiştir. Çünkü onun da azı dişi vardır.
Balık
dışındaki su hayvanları da helâl değildir. Bu balık ister bir âfetle ölsün, ister pis bir suda
yetişsin
ister yaralı olarak suyun yüzünde dolaşsın yine helâldir. Vehbaniye. Fakat kendi kendine
ölerek
su yüzün-de ters dönmüş dolaşmayan balık helâl değildir. Ama balığın sırtı üstte ise, o
zaman
yenilir. Ters dönmüş bir balığın
karnından çıkan başka bir balık nasıl yenilirse. Suyun sıcak
veya soğuğuyla ölen balıklar veya suyun içinde bağlı olarak ölen balıklar veya suya atılan birşey
sebebiyle
ölen balıkların ölümü bir âfetledir,
bunların hepsi helâldir. Geriş -ki siyah bir balıktır- ve
yılan
balığı da helâldirler. Musannifin bunları ismen zikretme-sinin sebebi, bunların helâlliğinde
gizlilik
ve İmam Muhammed'in ihtila-fı
olmasıdır.
Çekirge
de helâldir. Herne kadar kendi başına da ölse. Ama balık bunun aksinedir. Balık kendi
başına
ölürse helâl değildir. Ancak bir âfetle ölürse helâldir.
Bütün
balık türleri kesimsiz olarak helâldir. Zira Peygamber (s.a.v.); «İki ölmüş
bize helâl kılındı:
Balık
ve çekirge. Bize kan da helâl kılındı: Kara ciğer ve dalak»
buyurmuştur.
Ekin
kargaşası, tavşan ve saksağan -ki bu bazan leş, bazan hubu-bat yiyen karga türüdür- esah
olan
kavle göre kesimle helâldirler.
Eti
yenilmeyen bir hayvan kesilmekle eti, yağı ve derisi temiz olur. Taharet bahsinde bunun aksinin
tercihi
geçmiştir. Ancak insanla domuz, kesilmekle temiz olmazlar. Nitekim yukarıda geçti.
İZAH
«Azı dişi olan ilh...» En uygun olanı bu meselelerin avcılık kitabında zikredilmesiydi. Çünkü bu
meseleler o kitabın meselelerindendir. Ancak at, katır ve eşeğin burada zikredilmesi uygundur.
İtkanî.
Azı
dişi ile avlanan hayvanların haram olmasının delili da Peygam-ber (s.a.v.) in azı dişi olan yırtıcı
hayvanlarla pençeli kuşların etinin yenil-mesini
yasaklamasıdır. Bu hadisi Müslim,
Ebû Dâvud ve bir
topluluk
ri-vayet etmişlerdir. Özellikleri belirtilen hayvanların etlerinin haram olma-sındaki sır da,
şer'an
bu hayvanların tabiatınnı zemmedilmesidir. O za-man, bunların etinc^n yiyen kimsenin
tabiatında
bir kötülüğün doğmasından korkulduğu
için haram kılınmıştır. Bu haram kılınma da
insanoğlu-na
helâl olan şeylerin de insanoğluna
ikram için helâl kılındığı gibi. T. Hamevî'den.
Kifâye adlı eserde şöyle denilmektedir: «Bunların haram olmasındaki hikmet, bunların başka
hayvanlara eziyet vermesidir. Bu da bazan azı dişi ile, bazan da pençe ve pislikle olur. Bu pislik de
bazan
yaratılıştan olur. Haşarat gibi.
Bazen de sonradan âriz olur. Pislik yiyen hayvanlar-daki gibi.»
«Tırnaklarıyla avlanan ilh...» Bu yürüyen ve uçan yırtıcı hayvanların tırnağıdır. Kâmus'ta olduğu
gibi.
Kuhistanî.
«Yırtıcı
hayvanlar ilh...» Bu hayvanlar da yerden kapan ve parçala-yan
ödeten öldürücü ve
yaralayıcı
hayvanlardır. O zaman bu, yırtıcı
hay-van ve kuşların hepsini kapsamına alır.
«Tekine
haşere denir ilh...»Fare, kertenkele, ipek böceği, kirpi, yı-lan kurbağa, pire, bit, sinek, arı,
maymun, sivri sinek, bunların hepsi haşeredir.
Bazı
âlimlerin, «Haşerât yaban faresi ve benzerleri gibi yerde gezen-lerdir»
sözlerindeki «gezenler»
kelimesi akrep gibi zehirli hayvanları da içine alır. Kuhistanî.
«Ehli
eşekler ilh...» Bu ehli eşekler vahşileşseler bile yine haramdır. Ama vahşi eşek bunun
aksinedir. Vahşi eşek ehilleştirilerek üzerine pa-lan vurulsa yine de helâldir.
Kuhistanî.
«Annesi gibidir ilh...» Yani annesi at olan katırın hükmü at hakkında gelecek imamlar arasındaki
ihtilaf
üzeredir. Eti helâl olan bir hayvanla eti haram olan bir hayvandan doğan yavrunun etinin
haramlığı
veya he-lâlliği hususunda annesine itibar edilir. T. Bu konudaki sözün tamamı ba-bın
sonunda
gelecektir.
«At ilh...» İbn-i Kemal Paşa da, «Azı dişi olan hayvanların etleri he-lâl değildir.» sözü üzerine
atfederek,
«Helâl değildir.» demiştir. İbn-i Ke-mal Paşa'nın dediğinin benzeri İhtiyarî'de mevcuttur.
Kudurî
ve Hidâye'nin ifadesi ise şöyledir: «Ebû Hânife'ye göre, at
etinin yenilmesi mekruhtur.»
Tahrimen
mekruh olan birşey! helâl değildir denilebilir. Şurunbulâliye.
Şurunbulâli'nin
bu sözü ifade ediyor ki, at etinin
haram olması etinin pis olmasından değildir.
Bundan
ötürü de Gâyetü'l-Beyân'da Zahiri
riva-yetteki «atın artığı temizdir» sözüne yapılan itiraza
şöyle cevap verilmek-tedir: «At etinin
haram kılınması necis oluşundan dolayı değil, kendisiy-le
düşman
korkutulduğu için hürmetendir. O
zaman ihtiram için etinin haram kılınması artığının necis
olmasını
gerektirmez. İnsanlarda olduğu
gibi.»
«Fetva
da bu görüş üzerinedir ilh...» O
zaman at etinin keraheti ten-zihidir. Zahiri rivayet de ancak budur.
Nitekim Beyhâkî'nin Kifâye adlı
eserinde de böyledir. Fahrü'l-İslâm
ve diğerlerinin
zikrettikleri üzere sağ-lam olan da ancak budur. At etinin mekruh oluşu, Hülâsa, Hidâye, Muhît,
Muğnî,
Kadıhân, İmâdî ve diğer eserlerden
nakledilmiştir. Metinler de bunun
üzerinedir.
Ebussuud
ifade ediyor ki, birinci görüş
üzerine tenzihen mekruhtur.
Ebû Hanîfe ile İmameyn
arasında
bir ihtilaf yoktur. Zira imameyn herne kadar at etinin helâl olduğuna hükmediyorlarsa da
şu
kadar var ki, ten-zihen mekruh
olduğunu da söylemektedirler. Nitekim
Burhan adlı eser-den
naklen
Şurunbulâliye'de de bu ifade ile açıklanmıştır.
T.
diyor ki: «İmamlar arasındaki ihtilaf, yerin üzerinde yaşayan atlar hakkındadır. Deniz atlarına
gelince,
bütün imamların ittifakıyla onun eti
yenilmez.»
«Atın sütünü içmekte en kapsamlı görüş üzere bir sakınca yoktur ilh...» Gâyetü'l-Beyân'da
Kâdıhan'dan
şu nakledilmektedir: «Umum meşayih at etinin Ebû Hanife'ye
göre tahrimen mekruh
olduğunu
söylemek-tedirler. Ancak şu kadar var ki, insanın aklını bile izale etse, yine de at eti yiyen
kimseye
had vurulmaz. Beng denilen bitkinin tohumu gibi ki aklı izale etse de yiyene had vurulmaz.»
Hidâye adlı eserde şöyle denilmektedir: «Atın sütüne gelince, bazı âlimler tarafından, onun
içilmesinde bir sakınca yoktur denilmiştir. Zira atın sütünün içilmesinde cihad âleti zayıflatılmış
olmaz.
Hadler kitabında da atın sütüne mubah denilmiştir. Hadler kitabında şöyle denilmiştir:
«Beng
gibi, kısrak sütü gibi mubah olan birşeyden olan sarhoşluk, haddi gerektirmez.»
Musannif
Minah'ında, «Ben diyorum kî, atın sütünün mubah olması-nın delili açıktır. Nitekim bunun
şekli
gizli değildir.» demiştir.
Bezzâziye'de;
«Atın sütünün mubah olmasını Vancanî de tercih et-miştir.» denilmiştir. O zaman
sarihin
«en kapsamlı görüş üzere» sözü musannifin sözünden alınmıştır. Bu ihtilafların hepsi de at
etinin
tahrimen mekruh olması hükmü üzerine bina edilir.»
«Sırtlan
ilh...» Sırtlanın yaratılışı çok
acayiptir ki, o kadınlar gibi ha-yız
görür, bir sene erkek
doğursa,
diğer sene dişi doğurur. Ebussuud, İbyarî'den nakletmiştir.
«Çünkü
onların da azı dişi vardır
ilh...» Yani onlar o dişleriyle av kaparlar. O zaman onların ikisi de
geçen
hadisin kapsamına girerler. Nitekim Hidâye'de olduğu gibi. Sırtlan ile
tilkinin helâl olduğunu
gösteren
rivayet ise, İslâmın başlangıç zamanına ve onların haram kılınmazdan ön-ceki
durumlarına
hamledilir. Zira fıkıhta asıl kaide şudur: İki rivayet çe-liştiği zaman, haramlığa delâlet
eden
mübahlığa delâlet edene tercih edilir. Nitekim sarih de kertenkele konusunda bunu
zikredecektir.
«Alaca karga ilh...» Yani siyah ile beyazdan alaca. Kuhistanî.
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Karga; alaca, siyah olmak üzere üç türdür. Bunların bir türü yerden
da
ne toplar, leş yemez. Bunun etinin
ye-nilmesi mekruh değildir. Bir türü de yalnız leş yer ki buna
musannif
ala-ca karga demiştir. Bunun eti mekruh değildir. Bir türü de vardır ki, bazen done yer,
bazan
da leş yer.» Bu tür Kitap'ta zikredilmemiştir. Bu Ebû Hanife'ye göre mekruh değildir.
Ebû
Yûsuf'a
göre mekruhtur.
Bu
son tür ise saksağandır. Nitekim Minah'ta olduğu
gibi.
«Habis
ilh...» Miracü'd-Dirâye'de şöyle denilmektedir: «Âlimler habis olan şeylerin nass' ile haram
olduğunda
icma etmişlerdir.» Nass da şu ayettir: «...murdar şeyleri haram kılar.» (A'raf: 157)
Müslüman
arapların temiz gördükleri şeyler helâldir. Zira Allahu Teâlâ;
«temiz şeyleri he-lâl kılar»
(A'raf: 157) buyurmuştur. Müslüman arapların habis gördüğü şeyler ise nass ile haramdır.
Temizliklerine itibar edilen Araplarda Hicaz bölgesinin şehir halkıdırlar. Zira Kitap ilk olarak onlara
nazil
olmuş ve ilkin onlar muhatab
alınmıştır. Çöl halkının ise temizliğine itibar edilmez. Zira onlar
zaruret
ve açlıktan her buldukları şeyi
yemektedirler. Müslü-man şehirlerinde Hicaz halkının
bilmediği
birşey bulunursa, o da Hicaz' daki en yakın şeye benzetilir. Eğer Hicaz topraklarında
bulunan
birşeye benzerse, o zaman o
mubahtır. Çünkü Allahu Teâlâ'nın «Bana emrolunanda
yemenin
haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum.» âyetinin hükmüne dahildir. Ayrıca Rasulullah
"(s.a.v.)'m,
«Allah'ın sustuğu yani kendisinden
söz etmediği şey Allah'ın affettiği şeydir.» hadisine
dahildir.
«İslâm
başlangıcında olduğuna hamledilir ilh...» Yani, «O peygam-ber, onlara uygun olanı emreder
ve
fenalıktan men eder, temiz şeyleri
helâl, murdar şeyleri haram
kılar...» (A'raf: 157) âyetinin
nüzulünden
ön-ceye hamledilir. Çünkü, iki rivayet çeliştiği zaman
haramlığa delâlet eden,
mübahlığa
delâlet edene tercih edilir.
«Arap tavşanı ilh...» Bu fareye benzer bir hayvandır. Şu kadarı var ki bunun kulak ve kuyruğu fareden
daha uzundur. Arka ayakları da ön ayaklarından
uzundur.
«Akbaba ilh...» Bu alaca bir kuştur ki, kerkenez kuşuna benzer. Bu-na kemik yiyen denilir.
Gurrerü'I-Efkâr.
«Bunların
hepsi hayvanların yırtıcılarındandır ilh...» Musannifin bun-lardan maksadı kuşu da
kapsamına alır. Kamus'ta şöyle denilmektedir: «Hayvan suda da
yaşasa dört ayağı olana denilir.
İdrak
etmeyen her can-lı da hayvandır.»
«Bazı
âlimler tarafından yarasanın da haram
olduğu söylenmiştir ilh...» Yani yarasa kuşu da helâl
değildir.
Bu sözü söyleyen
Kadıhan'dır.
İtkanî
diyor ki: «Kadıhân'ın sözünde bir
görüş vardır. Zira her azı dişi
olan, azı dişi ile av
yapmadıkça nehyedilmemiştir.»
BİR
TAMAMLAMA: Gurerü'l-Efkâr'da şöyle denilmektedir: «Biz Hanefîlere göre kırlangıç ve baykuş
yenilir.
Güçkan ile Çavuş kuşunun eti ise mekruhtur. Yarasa kuşunda ise ihtilaf vardır. Kumruya
benzer
bir kuş olan Debsi, Üveyik, Saksağan, Leylek, Angıt kuşlarının yenilmesi de herne kadar
bunlar
aslında helâl olsalar bile, iyi değildir. Çünkü halkın arasında, bunların elini yiyene bir âfet
isabet
edeceği yaygındır. O zaman uygun olan bunların
etini yemekten kaçınmaktır. İmam
Şafiî,
kırlangıç,
papağan ve tavus kuşunu haram
saymıştır.»
Samur,
sincap, karsak, sansarın da etleri yenilmez. Nitekim Kuhistanî'de de böyledir. Sinek ve arı
gibi
kanı olmayan hayvanların etinin
yenilmesi de mekruhtur. Ancak çekirge bunların dışındadır. Arı
henüz
can-lanmadan, kurtçuk şeklinde iken yenilmesinde bir sakınca yoktur. Zira canı olmayan
ölmüş
denilmez. Haniye ve diğer
kitaplar.
T.
diyor ki: «Bundan bilinir ki, peyniri, sirkeyi veya göknar meyvesini, eğer canlı ise içindeki kurtla
birlikte
yemek caiz değildir.»
«Pis
bir suda yetişsin ilh...» Öyleyse pis bir suda yetişen balığı ye-mekte bir sakınca yoktur. Çünkü
balığın
helâl oluşu nasla sabittir. Onun pislik yemesi helâl oluşuna engel değildir. Musannif bu
sözüyle pislik yiyen deve, sığır ve tavuğa işaret
etmiştir. Bunlar Ebû Hanîfe'nin
durak-sadığı
meselelerdendir. Ki Ebû Hanîfe pislik yiyen hayvanlar hakkında, «Bunlar ne zaman yenilir
bilmiyorum» demiştir.
Tecnîs
adlı eserde şöyle denilmektedir: «Necaset yiyen deve, sığır ve tavuk hakkında şöyle
denilmektedir: Tavuk üç gün hapsedilir, koyun dört gün, deve ile sığır da on gün
hapsedilerek
kesilir
ve etleri yenilir. Açık olan üzerine tercih edilen de ancak budur.»
Serahsî
diyor ki: «En sağlam görüş, kaç gün bekletileceği günlerle tekdir edilmemelidir.» Yukarıda
adı
geçen hayvanlar, o pis koku onlardan gidinceye kadar hapsedilmelidir.
Mülteka'da
da şöyle denilmektedir: «Pislik yediği için pislik kokan hayvan mekruhtur ki, onun ne eti
yenilir,
ne sütü içilir, ne de onunla ça-lışılır. Bu halde iken onu satmak, hibe etmek de mekruhtur.»
Bakkali
de pislik yiyen böyle hayvanların terinin de necis olduğunu zikretmiştir.
Muhît'in
muhtasarında şöyle denilmiştir:
«Serbest dolaşan tavuk,,
herne kadar necaset de yemiş
olsa,
mekruh
değildir.»
Yani
yediği o necasetten dolayı kokmadığı takdirde. Zira yukarda geçtiği gibi serbest dolaşan tavuk
hem
temiz, nemde pis şeyleri yer. Onun eti de bozulmaz. Yine de onu birkaç gün hapsetmek
temizliktir.
Vehbaniye üzerine Şurunbulâliye.
Şurunbulâliye'nin
Vehbaniye üzerindeki bu ifadesiyle Dürer hâşiye-sindeki «Pis
suda yetişen
balıkla,
pislik yiyen hayvan arasında fark var-dır.» sözüne cevap verilir.
Cevap şöyle verilir: Balık
kokmadığına
hamle-dilir. Pislik yiyen hayvandan da kokmuş hayvan kastedilir. Düşün.
«Yaralı
olarak suyun yüzünde dolaşsın ilh...» Bu ifade Vehbaniye ve şerhinde mevcut değildir.
Ancak
Allâme Abdülbir şöyle demiştir:
«Balığın mübahlığında asıl şudur: Bir âfetle ölen balığın eti
yenilir.
Âfetsiz, kendi kendine ölen ise yenilmez.» T.
Evet,
bu mesele, Eşbah'ta da açık olarak zikredilmiştir. Uygun olan da bunu Eşbah'a isnad etmektir.
«Kendi
kendine ölerek su yüzünde ters
dönmüş dolaşmayan balık ilh...» Yani
kimse vurmadan
ölen.
«Ters
dönmüş bir balığın karnından çıkan başka bir balık nasıl ye-nilirse ilh...» Çünkü o yerin
darlığından
dolayı ölmüştür. Nitekim metin-de geleceği gibi balığın içinden çıkan balık sağlamsa
yenilir.
İmam
Muhammed'den şu rivayet edilmiştir: «Köpeğin karnından sağ-lam bir balık çıkarsa, onun yenilmesinde bir sakınca yoktur.» İmam Muhammed'in bu sözünden maksadı eğer o balık
bozulmamışsa
yenilmesidir.
T.
diyor ki: «Balığın karnında bir çekirge bulunmuş olsa veya bir çe-kirgenin karnında diğer bir
çekirge
çıksa, helâldir.» Mekkî Bahr-ı Zahir'den.
«Suyun sıcak ve soğuğuyla ölen balıklar ilh...» Bunların helâl olma-sı da meşayihin umumunun
sözüdür.
En açığı da budur. Tecnîs. Fetva da bu görüşle verilir. Minyetü'l-Müftî'den
Şurunbulâliye.
«Suyun içinde bağlı olarak ölen balıklar ilh...» Çünkü o da bir âfetle- ölmüştür. İtkanî. Ağdan
kurtulamayarak
ölen balıkların hükmü de böy-ledir.
Kifâye.
«Suya
atılan birşey sebebiyle ölen
balıklar ilh...» Yani balığın ölü-münün o.atılan şeyden dolayı
olduğu
bilinirse. Balığın ölmesi için suya atılan birşey! yiyerek ölen balık da helâldir. T.
«Bir
âfetledir ilh...» Yani bu zikredilenlerin hepsinin ölümü âfetledir^ Zaten balığın helâlliğinde asıl
da
ancak budur. Nitekim yukarıda
geçti.
Kifâye'de olduğu gibi, bundan şu bilinir ki, eğer adam bir havuzun içine balıkları toplasa, onu
toplayan adam avsız olarak onu yakalamaya kadir ise, balıklar orada öldükleri takdirde helâldirler.
Çünkü
yerin darlı-ğı onların ölümünün sebebidir. Eğer o havuzdan avsız tutmuyorsa, kendi kendine
ölmesi
hâlinde helâl değildir, eti yenilmez. Yine donmuş suyun içinde bulunan balık da helâldir.
Gurerü'l-Efkâr'da şöyle denilmektedir: «Başı sudan dışarı olan ölü bir balık bulunsa, eti yenilir. Ama
eğer
başı suyun içinde, yarısı veya bi-raz azı suyun dışında ise yenilmez. Ama başı suyun içinde
değilse,
yeni-lir.»
«Siyah
bir balıktır ilh...» Aynî de böyle
demiştir. Vanî ise şöyle
de-mektedir: «Geriş kalkan gibi
yuvarlak
bir balık türüdür.» Ebussuud.
«Gizlilik ilh...» Yani bunların balık olup olmadığında gizlilik vardır. İbni Kemal.
«İmam
Muhammed'in ihtilafı, ilh...» Muğrib'te bunların haram olduğu İmam Muhammed'den
nakledilmiştir. Dürer'de de «Bu rivayet zayıftır.» denilmiştir.» Çünkü «Bize iki ölmüş helâl kılındı.»
hadisine
ters düşmekte-dir. Bu hadis, meşhur hadistir ve icma ile de desteklenmiştir. O zaman:
«leş,
kan... size haram kılındı.» (Maide: 3) âyetindeki «leş» kelimesi ba-lığın dışındakiler olarak
tahsis
edilir. Dahası da var ki, balığın helâl ol-ması «Her birinden taze balık eti yersiniz.» (Fâtır: 12}
âyetinin mutlak ifadesi ile de sabittir. Kifâye.
Balık
türlerinin dışında kalan su insanı ve su domuzu habistirler. Bunlar haramlık hükmünün içinde
kalmaktadırlar. «Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir.» hadisindeki ölüden maksat da balıktır. Nasıl
ki:
«Deniz avı... helâl kılındı.» (Mâide: 96) âyetinde de avdan maksadın balık
ol-duğu icma ile
sabittir.
Bu izahla deliller arasındaki çelişki yok olmak-tadır. O zaman balık dışındaki denizde ölmüş
veya suda avlanacak hay-vanların helâlliği delile muhtaçtır. Denizde veya suda ölüp ters dönmüş
balığın
haramlığı ise, Ebû Davud'un rivayet ettiği, «Suda ölen ve ters dö-nen balığı yemeyin.» hadisi
ile
sabittir İtkanî.
Özetle.
«Ekin
kargası ilh...» Siyah küçük bir kargadır ki, ayakları ve gagası kırmızıdır. Remlî.
Kuhistanî
şöyle demektedir: «Bundan maksat,
hububattan başkasın» yemeyen kargadır. İster alaca
ister
siyah olsun. Bu konunun tamamı Zahire'dedir.»
«Saksağan ilh...» Bu güvercin gibi bir kuştur. Siyah ve beyaz alacalı ve kuyruğu uzundur. Bu bir tür
kargadır
ki, bununla teşahüm ederler. Bu kuş öttüğü zaman ayn ile kaf sesine benzer bir ses
çıkarır. T. Mekki'den.
«Sağlam
olan görüşe göre kesimle helâldir ilh...» Uygun olan, sari-hin «sağlam görüş üzere»
demesiydi.
Bu da Ebû Hanife'nin görüşüdür. Ebû Yûsuf da «Saksağanın yenilmesi mekruhtur.»
demiştir.
T.
«Kesimle
ilh...» Bu görüş, sarihin «helâldir» sözü ile bağlıdır.
«Eti
yenilmeyen bir hayvan kesilmekle ilh...» Yani kesilmişi yenilme-yen. Zira Dürer'de şöyle
denilmektedir: «Avlanmakla aynı necis olmayan bir hayvanın eti temiz olur. Çünkü av hükmen
kesimdir.»
«Eti,
yağı ve derisi temiz olur ilh...» Hatta böyle eti yenilmeyen ke-silmiş bir hayvanın eti az bir suya
düşmüş
olsa, o suyu ifsad etmez. Ama eti yenilmeyen bir hayvanın kesildikten sonra yemenin
dışında
onun eti, yağı ve derisinden intifa edilir, mi? Bazı âlimler tarafından yemeye kı-yas edilerek
onlardan
yararlanmakda caiz değildir
denilmiştir. 'Bazı âlim-ler tarafından da «Onun et yağları
zeytin yağı ile karıştırılır, zeytin yağı ondan çok olursa, yenilmez, fakat yemenin dışında ondan
yararlanılır» denilmiştir. Hidâye.
«Taharet
bahsinde bunun aksinin tercihi geçmiştir ilh...» Bunun aksi şudur: Eti yenilmeyen bir
hayvanın eti kesimle temizlenmez. Fakat ke-simle derisi temiz olur. H.
Ben
derim ki: Musannifin bu her iki görüşü de doğrulanmış görüşler-dir. Hidaye'de açıklama
yapılmaksızın bu iki görüşün de doğru olduğu kesin olarak ifade edilmiştir. Kenz adlı eserde bu
konuda
şöyle demiştir: «Evet, ayrıntı vermek, fetva verilecek görüş için daha sağlamdır.»
Cevhere'de
de şöyle denilmektedir: «Eti yenilmeyen bir hayvanın eti-nin temizlenmesini gerektiren
yalnız
kesim midir, yoksa besmele ile bir-likte kesim midir olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir.
Üstün
olan ikinci-sidir. Yok eğer
ikincisi olmazsa, mecusînin kestiği bir hayvanın da temiz olması
gerekir.»
Şu
kadar var ki. Bahir sahibi
taharet kitabında mecusînin ve kasden besmeleyi terkeden kimsenin
kesmesinin temizliği gerektirdiğini sağlam görüş üzere zikretmiştir. Bahir sahibinin zikrettiğini
Nihâye'nin bunun tersini kıyl sözü olarak vasıflandırması da teyid
eder.
«Ancak insanla domuz ilh...» Bu metinin lazımından istisna edilmiş-tir. Zira metinden insan kesilse,
insanın
azalarının kullanılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. O zaman insan herne kadar kesimle
temizlense
bile insanın şerefinden dolayı onun kesilmiş parçalarını kullanmak caiz olmaz.
Domuz
ise necaseti üzere kaldığı için kullanılmaz. Çünkü onun bütün parçaları necistir. T.
«Nitekim
yukarıda geçti ilh...» Yani taharet
konusunda geçti.
METİN
Bir
kimse hasta bir koyunu kesse,
kestiğinde hayvan hareket etse veya kan çıksa, helâl olur. Fakat
eğer
kesim sırasında hayatta olduğu bilinmiyorsa, hareket etmemesi ve kan akmaması hâlinde
helâl
olmaz, Eğer hayatta olduğu
biliniyorsa, hareket etmese de, kan akmasa da mut-lak olarak
helâldir.
Bu hüküm boğulan, yüksek bir yerden düşerek ölen, boynuzlanarak ve kurt tarafından
karnı
yarılarak ölen hayvanlar için de geçerlidir. O zaman bu hayvanların kesimi bunları helâl kılar.
Herne
ka-dar bunların hayatları çok
hafifde olsa. Fetva da bu görüş
üzerinedir. Zira Allahu Teâlâ,
«Ancak canları çıkmadan kestiklerimiz müstesna.» (Mâide: 3) buyurmuştur. Kesim hususunda
ayrıntı da verilmemiştir. Bu mesele av bahsinde gelecektir.
Bir
kimse bir koyun kesse, kestiği sırada hayatta olduğu bilinmese, hayvan hareket etmese ve kan
da
akmasa, eğer ağzı açılırsa yenilmez. Eğer ağzını yumarsa yenilir. Eğer gözü açılırsa yenilmez,
yumulursa
ye-nilir. Eğer ayağı uzanırsa yenilmez, ama toplanırsa yenilir. Eğer tüyleri yatarsa
yenilmez,
fakat diklenirse yenilir. Çünkü hayvan ölümle gevşer. O zaman ağzın ve gözün açılması,
ayağın uzanması ve tüylerin yatması ölüm alâmetidir. Çünkü bunlar gevşemedir. Bunların
karşılıkları ise ha-rekettir. Onlar da hayatta delildirler. Bunlar eğer hayatı bilinmezse delildir. Eğer
az
da olsa hayatı, bilinirse, her hal ile mutlaka yenilir.
Zeylaî.*
Balığın
içinden bir balık çıksa, eğer çıkan balık sağlam ise her ikisi de helâldir. Çünkü yutulan balık
bir
sebeble ölmüştür ki, bu da balığın karnının darlığıdır. Eğer yutulan sağlam değilse, yutan
helâldir,
fakat yu-tulan değil. Balığın dübüründen çıkan balık nasıl helâl değilse. Çünkü o onun
dışkısı
olmuştur.
Cevhere.
Musannif
metnin ifadesini, senin işittiğin
şekilde değiştirmiştir.
Balığın
karnından bir inci çıksa, o inciye sahip olur ve inci ona
he-lâldir. Fakat bir yüzük veya
sikkeli bir altın çıkarsa, helâl değildir. Çünkü o buluntudur.
Bir
emîrin gelişi veya büyüklerden birisi için kesilen hayvan haram-dır. Çünkü Allah'tan başkası
için
helâl
kılınmıştır. Kesilirken üstüne Allah'ın isminin
zikredilmiş olması hükmü değiştirmez.
Bir
hayvanı misafir için kesmiş olsa, haram olmaz. Çünkü İbrahim Halilullahı'n sünnetidir. Hem de
misafire
ikram etmek, Allah'a ikramdır.
Bir
emir için kesilenle misafir için kesilen arasındaki fark nedir? Fark şudur: Eğer kestiğini yemesi
için
misafirine ikram ederse, o Allah için ke-silmiş olur. Kesimin menfaati de misafirin veya düğün
yemeğinin
veya kâr içindir. Eğer kestiğini yemesi için ona takdim etmiyor, onun gelişi için
kesmekle birlikte başkasına veriyorsa, o zaman bu kesim Allah'dan başkasını tazim için olur ki
kesilen
haram olur. Bu şekilde hayvan kesen kimse kâfir olur mu? Bu hususta iki görüş vardır.
Bezzâziye
ve Şerh-i Vehbâniye.
Ben
derim ki: Minye'nin av konusunda şöyle denilmiştir:
«Böyle kesmek mekruhtur, kesen kimse kâfir
olmaz. Çünkü biz bu kesimle in-sana kulluk anlamında yaklaşıyor diye müslüman bakında
suizan
etme-yiz. Bunun benzeri Vehbâniye şerhinde Zahire'den naklen mevcuttur.»
Bu
ifade Vehbâniye'de şiir şeklinde
şöyle söylenmiştir: «Başkası için hayvanı kesen hakkında
fakihlerin
cumhuru kâfir olur dediler. Âlimlerden Fadlî ve İsmail de kâfir olmaz dediler.»
Canlı
hayvanlardan ayrılan bir parça
da haramdır. Bu hayvan ha-kikaten ve hükmen canlı olmalıdır.
Çünkü
burada hayat kelimesi mutlak-tır.
Birşey mutlak zikredildiği zaman,
prensip olarak o şeyin
tam
olduğu kabul edilir. Nitekim
Tenvirü'I-Besâir'd de bu tesbit
edilmiştir.
Ben
derim ki:Şu kadar var ki, metnin açık anlamından anlaşılan ge-nelliktir. İstisna buna delildir.
Canlıdan
ayrılan parça, onun ölüsü gibidir.
Kesilmiş kulak ve düş-müş diş gibi.
Ancak ayrılan parça
herne
kadar çok da olsa sahibi hak-kında temizdir. Eşbah, taharet bahsinde. Tercih edilen görüş de
ancak
budur. Nitekim Tenvîrü'l-Besâir'de
de böyledir.
Ancak
kesilmiş bir hayvandan, ölümünden önce koparılmış parça bundan müstesnadır. Onun
yenilmesi
helâldir. Eğer eti yenilen bir hay-vanın parçası ise. Zira onda kalan hayatta asla itibar
edilmez.
Şu kadar var ki, canı tam çıkmazdan önce bir parçasını kesip yemek mekruhtur. Nitekim
geçti.
Biz bunu taharet bahsinde
yazdık.
Vehbâniye'de
de şöyle denilmiştir: «İmameyn, annesi at olan katırın etine helâldir dediler. Fakat
kerahetle
zikredilir. Eğer bir köpek bir keçi-nin üzerine çıkarsa, o keçi başı köpek başı gibi olan bir
yavru
getirse, bakılır: Eğer et yiyorsa, onun tamamı köpektir. Eğer saman yiyorsa, o zaman onun
başı
kesilir, vücudu yenilir. Eğer hem et, hem de saman yiyorsa, ona vurulur. Çıkan sese bakılır.
Eğer
hem köpek gibi havlıyor, hem keçi gibi meliyorsa, o zaman kesilir, eğer işkembesi varsa
keçidir
yoksa köpektir, gömülür.»
Vehbâniye'nin
Muayet'inde de şöyle
denilmiştir:'«Hangi koyundur ki,
kesmeden helâl olur. Duha
yaptığı
halde akıtacak kanı olmayan kimdir?»
İZAH
«Hareket
etse ilh...» Yani ayağını uzatmak gözünü açmak gibi ölü-müne delâlet eden hareketlerin
dışında
hareketler ederse, helâldir.
«Kan
çıksa ilh...» Yani hasta değil, tam sağlam bir koyundan çıkan kan gibi kan çıkarsa.
Bezzâziye'de
şöyle denilmiştir: «Tahavî şerhinde şöyle birşey vardır: «Kanın çıkması onun hayatta
olduğunu
göstermez. Ancak Ebû Hanife'ye göre canlı bir hayvandan çıkan kan gibi kan fışkırırsa,
helâl
olur. Zahiri rivayette böyledir.»
«Helal
olur ilh...» Çünkü hayat alâmeti
vardır.
«Mutlaka
helâldir ilh...» Musannifin bu görüşünü bundan sonra
ge-len ifadesi açıklamaktadır.
Minah'ta
şöyle denilmiştir: «Zira asıl bir
şeyin olduğu üzere baki kalmasıdır. O zaman şüphe ile
hayatın sona ermesine hükmedilemez.»
«Hayatları
çok hafif de olsa ilh...» Hayatın
hafif olması şöyledir: Yani kesimden sonra kesilmiş
hayvanda kalan hayat kadar onda hayat
kalmış olsa. Nitekim Bezzâziye'de de
böyledir.
Bezzâziye'de
şöyle denilmektedir: «Kurt bir koyunun şah damarla-rını koparsa, canlı bile olsa,
kesim
yeri bulunmadığından o koyun kesil-mez. Ama eğer başını koparmış olsa, eğer koyun
hayatta ise, o zaman göğsün bitim yeri ile gırtlak düğümü
arasından kesilir.»
«Fetva
da bu görüş üzerinedir ilh...»
İmameyn buna muhalefet et-miştir.
«Açıklamada da verilmemiştir ilh...» Yani hafif hayatla kâmil hayat
arasında bir açıklama
yapılmamıştır.
«Hayvan hareket etmese ilh,,.» Yani kesimden sonra, kesilen bir hay-vanın yapacağı hareketler gibi
hareketler yapmasa. Yoksa, gözünü yum-ması, ayaklarını toplaması harekettir.
«Her
hâl ile mutlaka yenilir ilh...»
İster yukarıda sayılan alâmetler bulunsun, ister bulunmasın.
Kesim
sırasında hayatta olduğunun
bilinme-si yeterlidir.
«Onun
dışkısı olmuştur ilh...» Eğer onun dışkı olmadan çıktığı farzedilse, yine helâldir. Çünkü
haramlığın
mercii onun dışkı haline gelme-sidir, dübürden çıkmış değildir. İşte bundan dolay? bir
hayvanın tersinde çıkan arpa danesi, eğer kuru şekilde çıkarsa, helâldir. Düşün.
Rahmeti.
Ben
derim ki: Mirac-ı Dirâye'de şöyle denilmektedir: «Eğer kusun kur-sağında bir balık bulunmuş
olsa,
yenilir. İmam Şafiî'ye göre ise yenilmez. Çünkü o kuşun dışkısı gibidir. Kuşun dışkısı ise İmam Şafiî'ye
göre necistir. Biz diyoruz ki, ancak bozulmamışsa ona dışkı denilir. İmam Şafiî'nin ashabı,
kamı
yarılmadan pişirilen balıkların yenilmeyeceğini söylemişler-dir. Çünkü
onlara göre balığın
dışkısı
necistir. Diğer imamlara göre ise, o balıkların yenilmesi helâldir.»
«Değiştirmiştir
ilh...» Yani musannifin Minah'ta zikrettiği ifade, Fevâid'in ifadesinin değişmiş
şeklidir. Fevâid'in ifadesi ise şöyledir: «Eğer balık sağlam ise helâldir, eğer sağlam değilse,
haramdır.»
Musannıf
diyor ki: Fevâid'in ifadesinin matlubu ifade hususunda ku-surlu olduğu gizli değildir. İşte
bundan
dolayı ben, Fevâid'in ifadesini se-nin de işittiğin şekilde değiştirdim.
Şu
kadar var ki haşiyeyi yapan Fevâid'in diğer bir nüshasında; «Eğer balık sağlamsa helaldir. Eğer
sağlam
değilse, haramdır.» denildiğini zikretmiştir.
«İnciye
sahip olur ve inci ona helâldir
ilh...» Yani. eğer inci
kabının içinde ise Balıkçı balığı satsa,
onu
atan müşteri onun içindeki inciye de
malik olur. Eğer İnci kabının içinde değilse, o inci
balıkçınındır
ve bulun-tu sayılır. Zira açık olan
odur ki, o inci o balığa insanlar vasıtasıyla gir-miştir.
Velvaliciye.
Özetle.
«O
buluntudur ilh...» O zaman, ilân
ettikten sonra eğer muhtaç ise, kendisine sarfeder. Zengin ise
değil.
Minah.
Eşbah'ın
«Zengin olsa da hüküm böyledir.»
sözü, kalem koymasıdır. Nitekim bu
açıktır.
«Misafir
için kesmiş olsa haram olmaz ilh...» Bezzazı diyor ki: «Misa-fir için kesilenin «insana ikram
için
kesilmiş ve Allah'dan başkası için helâl kılınmıştır.» gerekçesiyle helâl olmadığını söyleyen
kimse
Kuran'a, hadise ve akla muhalefet etmiş olur. Zira şüphe yoktur ki, kasabın kesimi de kâr
içindir.
Eğer kasab onun necis olduğunu bilse, kesmez. O zaman böyle söyleyen cahilin kasabın
kestiğini,
ziyafet, düğün ve akika için kesilenleri de yememesi lazım
gelir.
«Fark
şudur ilh...» Yani bir mahluku tazmin sebebiyle Allah'dan başkasını tazim için kesilenle diğeri
arasındaki fark şudur: Binaenaleyh, bir temelin atılışında veya bir hastalığın zahir olmasında, bir
hastalıktan
şifa bulmakta kesilen hayvanın helâlliğinde şüphe yoktur. Zira bu ke-simden
kasıt
tasadduktur.
Hamevî.
Bunun
gibi, denizden selâmete çıkmak için adanan kurbanın kesimi de helâldir. O zaman bu adak
kurbanı
yalnız fakirlere tasadduk
edilme-lidir. Nitekim Şilbî'nin fetâvasında da böyledir.
«Kestiğini
yemesi için ona takdim etmiyor
ilh...» İşte bu görüş far-kın rücu
edeceği yerdir. Yoksa o
koyunu yalnız başkasına vermek fark değildir. Zira kesen kimse bazan onu yerinde bırakır veya
hepsini
bazısını alabilir. Sen anla.
Bilinsin
ki, kastın rücu edeceği yer kesim anındaki kasıttır. D hayvanı misafir için kesse, ve onun
gayrını misafire takdir etmiş olsa, misafir için kestiğinin helâl olmaması lazım gelmez. Çünkü o
kestiği
zaman ona tazimi kasdetmemis, belki ona yedirerek ikramı kasdetmiştir. Her ne kadar
ondan
başkasına ikram etmiş olsa da hüküm
Bundan
şu da açığa çıkmaktadır ki, eğer emir birisine misafir olsa da emirin gelişi için bir koyun
kesse, eğer kastı emire tazim ise, hay-van helâl değildir. O etten emire yedirse bile. Eğer kastı
ondan
emire ik-ram ise, o hayvan helâldir. Herne kadar onu değil başka bir eti yedirse
bile.
«Kâfir
olur mu ilh...» Yani kendi ile Allah'ı arasında kâfir olur mu? Zira bir müslümanın sözünü veya
işini
en güzel bir şekilde yorumlamak mümkün olduğu takdirde veya onun söz veya fiilinin küfre
mucib
olması hususunda âlimler arasında ihtilaf varsa, o müslümanın küfrüne fetva verilmez.
«İnsana
tekarrüb ediyor ilh...» Yani ibadet
veçhiyle. Zira ibadet vechiyle birisine tazim yapılsa,
insanı
o kâfir yapar. Bu da müslümanın ha-linden uzaktır. Açık olan odur ki, adamın 'bir emire veya
büyüğe kurban kesmesiyle ondan dünya işlerini kasdetmiştir veya sevgiyi açığa vurmak-la onun
yanında
hüsnü kabulü kasdetmektedir. Ki bu da, bir hayvanını ke-simi ile fedakârlıktır. Bu her iki
hal
de küfür değildir. Şu kadar var ki, o hayvanın o emîr için kesilmesinde emîr için bir tazim vardır.
O
zaman hükmen üzerine çekilen besmele yalnız Allah için olmamaktadır. Nasıl ki, Allah'ın ismi ve
falanın
ismi ile diyerek kestiği de haramdır. Haram ile küfür arasında mülazemet yoktur. Yani bir
kimsenin
haram işlemesi onun kâfir olmasını gerektirmez. Nitekim biz bunu Makdisi'den naklen
zikrettik.
«Fadlî
ve İsmail ilh...» Yani imam Fadlî ile İmam İsmail bunun küfür olmadığını söylediler. İsmail ile
Fadlî'den
maksat, İmam Fadlî ve İmam İsmail Zahid'dir,
«Canlı
mahlûktan ayrılan bir parça ilh...» Balık ile çekirge dışındaki canlıdan. Burada ayrılmadan murad
da, etinden ayrılmadır. Etinden ay-rıldığı halde derisi ile bağlı kalmış olsa, hüküm değişmez,
yine
haramdır. Ama derisi kopsa da eti ile bağlı kalsa, bunun hilafınadır. Ki, o yenilir. Nitekim
Tahavi
şerhinden naklen Birî şerhinde
de böyledir.
Musannif
burada canlıyı mutlak zikretmiştir. O zaman, ava da şa-mil gelmektedir.
Sarih
av kitabında Mülteka'dan naklen
şunu zikretmektedir: «Avcı ava birşey atsa, ondan bir parça
kesse ama ayırmasa, eğer tekrar bitiş-meyi ihtimal ederse, o aza yenilir. Yoksa,
yenilmez.]»
«Hakikaten ve hükmen ilh...» Bu canlıyla ilgilidir. O zaman bu kayıt kesimden sonraki canlılıktan
kaçınmak içindir. Zira kesimden sonra he-nüz canlı iken ondan ayrılan parça leş değildir. Herne
kadar
onda hayat da olmuş olsa. Zira
ondaki hayat hükmen hayattır. H.
Bu
kayıtla Hidâye'nin av bahsinde
geçen, «hükmen değil, sureten canlıdan kopan» kavlinden
kaçınılmıştır. Yani canlıdan ayrılan parçada kesilen hayvanın hayatı gibi bir hayat kalmış olsa, o
zaman
o hayvanın hepsi
yenilir.
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Eğer ayrıldıktan sonra hayvanın ya-şaması mümkün ise o hayvan
yenilmez.
Bununla bilinir ki, eğer yemek yoluyla ondan ayrılmış olsa, o baş hakikaten ve hükmen
canlı
olan bir-şeyden kopmuş değildir. Belki yalnız hakikaten canlı olandan ayrılmıştır. Zira o baş
ondan
ayrıldığı zaman hükmen ölüdür. Bu bahsin tamamı Allah dilerse av bahsinde gelecektir.»
«Umumiliktir
ilh...» Yani canlıyı hakikaten ve
hükmen canlı olanda umumileştirmektir. Bir de yalnız
hükmen
canlı olanda umumileştirmektir. O zaman ifade eder ki, kesilen bir hayvandan ruh
tamamen
çekilmeden ayrılan bir parça
ölmüştür. Şu kadar var ki, kesilmişten ayrılan parça, gelecek
istisna
ile umumî hükümden çıkarılmaktadır. O zaman her iki şe-kil arasında da hükümde bir
aykırılık yoktur. Bunun amacı şudur: İstisna birincisinin üzerine, yani hakikaten ve hükmen canlı
olursa
münkatidir. İkincisinin üzerine, yalnız hükmen canlının üzerine olursa da muttasıl-dır. H.
«Düşmüş
diş ilh...» Taharet bahsinde geçti, ki mezhebin zahiri, düşen dişin pis değil, temiz
olmasıdır.
H.
«Herne
kadar çok da olsa ilh...» Yani bir dirhem ağırlığından fazla da olsa. Öyleyse bir kimse
kendisinden
ayrılan kulak veya ağzından dü-şen dişle, üzerinde olduğu halde namaz kılmış olsa,
namazı
sahihtir. Ama muttasıl olan bunun hilafınadır. Bu geçenlerin hepsinde ayrılandan mak-sat,
kendisinde
hayat bulunan parçadır. Nitekim bu
açıktır.
«Nitekim
geçti ilh...» Yani musannifin kesilen hayvanın vücudu so-ğumadan önce başını kesmek ve
derisini
yüzmek kavlinde geçti. H.
«Taharet
bahsinde yazdık ilh...» Yani teyemmümden hemen önce. sarihin orada yazdığı şudur:
Şüphenin
gaib olmasına itibar edilmez. Çün-kü fakihler koyunun doğurduğu bir kurdun helâl
-olduğuna,
anasına itibar ederek açıkça hükmetmişlerdir. H.
«Annesi at olan katır ilh...» Öyleyse annesi eşek olursa müctehidlerin ittifakı ile onun eti yenilmez.
«Kerahetle
zikredilir ilh...»Yani imameyne göre. Bu da
Zahîre'de
nakledilen
iki görüşten birisidir.Tarsusî, buradaki keraheti, kerâhet-i tenzîhe
anlamıştır.
Nazım
(Vehbaniye sahibi) onunla niza ederek «İmam Muhammed'in bütün mekruhların haram
olduğuna
dair nassı vardır.» demiştir.
İmamey-ne göre mekruh helâle daha yakındır. İbni Şıhne de
şu
meseleye kıyas ederek birincisini tercih etmiştir. Meselâ bir koyunun üzerine bir kurt çıksa, o
koyundan -bir kurt yavrusu doğmuş olsa, kerahetsiz helâldir.
İbni
Şıhne şöyle demiştir: «Şu kadar var
ki, Bezzâziye sahibi demiş-tir ki: «Katır yenilmez.»
Açıklama da yapmamıştır. Aşağıda gelecek ben-zetme de haramlığı gerektirir. Çünkü katır attan
eşeğe
daha çok
benzer.»
Ben
derim ki: Açık olan birinci görüştür. Zira yukarıda da geçtiği
gibi atın yenilmesi imameyne göre
tenzihen
mekruhtur. O zaman atın yavrusunun hükmü de at gibi olur. Benzerliğe de itibar yoktur.
Düşünül-sün.
«Yiyorsa ilh...» Bu söz Vehbâniye'nin «bakılır» sözünün açıklaması-dır.
«Başı
kesilir ilh...» Yani başı kesilip atılır, geri kalan kısmı yenilir.
«Ondan
çıkan ses haber verir ilh...» Vurunca eğer köpek gibi hav-larsa, yenilmez. Eğer keçi gibi
melerse, başı kesilip atılır, geri kalan kıs-mı yenilir.
«Keçidir
ilh...» Yani onun başından başka diğer azalan
yenilir.«Eğer
açık olmazsa ilh...» Yani onun bağırsakları çıkar da işkem-besi çıkmazsa, o köpektir. Onun
eti
gömülür.
Vehbâniye
sahibinin sözünün açık anlamı, bu
işlerin hepsinde sa-yılan tertib üzerine itibar edilir.
Koyundan doğan köpeğin yemek alame-ti ortaya
çıkarsa, mutlaka onun sesine itibar edilmez.
Seslenme alameti ortaya çıktıktan sonra onun karnında olana mutlaka itibar edilmez. Bina-enaleyh
o
doğan yavru et yer, keçi gibi melerse, veya kesildiğinde iş-kembesi çıkarsa, yine yenilmez. Çünkü
yeme
alâmeti açıktır. Eğer saman yiyorsa, köpek gibi havlasa veya kesildiğinde işkembe çıkmazsa
bile
yi-ne eti yenilir.
Düşünülsün.
«Kesilmediği halde helâl olan hangi koyundur ilh...» O koyun şehir
veya köy dışında kaçmış,
yakalanıp
kesilmesi mümkün olmayan koyun-dur ki, yaralamakla helâl olur. Bu konu zebâihten
hemen
önce geçmişti.
«Duha
yaptığı halde akacak kanı olmayan
kimdir ilh...» Bu sorunun cevabı
şudur: Kişi evinde
kuşluk
vaktine kadar ikâmet eder, kan akıt-madan duna (kuşluk) yapmış olur.
Burada duhadan
maksat
kesmek de-ğil, kuşluk vaktidir.
BİR
TAMAMLAMA: Eti yenilen hayvanların kesildikten sonra yenil-mesi haram olan organları yedi
tane
olup şunlardır: Akan kan, tenasül uzvu, yumurtaları, hayvanın ferci, bezesi, mesanesi ve ince
bağırsakları. Bedâyî. Bu konunun tamamı Allah dilerse kitabın sonunda gelecektir.