15 Ekim 2012

ZEBAİH KİTABI ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


METİN
Azı dişi olan ve bununla avlanan hayvan helâl değildir. Bu tariften deve çıkmaktadır. Çünkü devenin
de azı dişi vardır fakat bu dişiyle avlanmaz. Tırnaklarıyla avlanan kuşlar da helâl değildir. Güvercin
gibi tır-nağı olduğu halde dununla avlanmayan kuşlar bu tariften çıkmaktadır-
Bu dişi ve tırnağıyla avlanan hayvanlar da yırtıcı hayvanlardır. Yır-tıcı hayvanlar, yırtıcı kapıcı ve
adeten öldürücü hayvanlardır.
Yerde gezen haşarat da helâl değildir. Bunların bir tanesine haşere denir. Ehlî eşeklerin eti de helâl
değildir. Ama vahşi eşek bunun aksi-nedir. Zira vahşi eşeğin eti de sütü de helâldir. Annesi eşek
olan katır da helâl değildir. Eğer annesi inek olursa, fakihlerin ittifakıyla eti helâl-dir. Eğer annesi at
olursa, o annesi gibidir. At da helâl değildir. İmameyne ve şafiî'ye göre atın eti helâldir.
Bazı âlimler tarafından, «Ebû Hanife'nin ölümünden üç gün önce atın eti haramdır sözünden rücu
ettiği söylenmiştir. Fetva da bu görüş üze-rinedir. İmâdiye.
Atin sütünü içmekte en kapsamlı görüş üzere bir sakınca yoktur.
Sırtlan ve tilki de haramdır. Çünkü onların da azı dişleri vardır. Diğer üç imama göre ise, bunlar
helâldirler. Kaplumbağa da helâl değildir. İster kara kaplumbağası, ister deniz kaplumbağası olsun.
Leş yiyen alaca karga da helâl değildir. Çünkü o da pis olanlara da-hil edilmiştir. Bunu musannif
ylemiştir. Sonra da musannif; «Habis: selim tabiatların habis gördüğü şeydir.» demiştir.
Kerkenez kuşu da helâl değildir. Fil ve kertenkele de haramdır. Ker-tenkelenin yenildiği rivayeti ise
bunun islamın başlangıcında olduğuna hamledilir. Arap tavşanı (yaban faresi) gelincik, akbaba ve
akbabaya ben-zeyen ve yeşile meyyal beyaz bir kuş olan beğas gibi kuşların hepsi ha-ramdır.
Bunların hepsi hayvanların yırtıcılarındandır. Bazı âlimler tarafından yarasanın da haram olduğu
ylenmiştir. Çünkü onun da azı dişi vardır.
Balık dışındaki su hayvanları da helâl değildir. Bu balık ister bir âfetle ölsün, ister pis bir suda


yetişsin ister yaralı olarak suyun yüzünde dolaşsın yine helâldir. Vehbaniye. Fakat kendi kendine
ölerek su yüzün-de ters dönmüş dolaşmayan balık helâl değildir. Ama balığın sırtı üstte ise, o
zaman yenilir. Ters dönmüş bir balığın karnından çıkan başka bir balık nasıl yenilirse. Suyun sıcak
veya soğuğuyla ölen balıklar veya suyun içinde bağlı olarak ölen balıklar veya suya atılan birşey
sebebiyle ölen balıkların ölümü bir âfetledir, bunların hepsi helâldir. Geriş -ki siyah bir balıktır- ve
yılan balığı da helâldirler. Musannifin bunları ismen zikretme-sinin sebebi, bunların helâlliğinde
gizlilik ve İmam Muhammed'in ihtila-fı olmasıdır.
Çekirge de helâldir. Herne kadar kendi başına da ölse. Ama balık bunun aksinedir. Balık kendi
başına ölürse helâl değildir. Ancak bir âfetle ölürse helâldir.
Bütün balık türleri kesimsiz olarak helâldir. Zira Peygamber (s.a.v.); «İki ölmüş bize helâl kılındı:
Balık ve çekirge. Bize kan da helâl kılındı: Kara ciğer ve dalak» buyurmuştur.
Ekin kargaşası, tavşan ve saksağan -ki bu bazan leş, bazan hubu-bat yiyen karga türüdür- esah
olan kavle göre kesimle helâldirler.
Eti yenilmeyen bir hayvan kesilmekle eti, yağı ve derisi temiz olur. Taharet bahsinde bunun aksinin
tercihi geçmiştir. Ancak insanla domuz, kesilmekle temiz olmazlar. Nitekim yukarıda geçti.
İZAH
«Azı dişi olan ilh...» En uygun olanı bu meselelerin avcılık kitabında zikredilmesiydi. Çünkü bu
meseleler o kitabın meselelerindendir. Ancak at, katır ve eşeğin burada zikredilmesi uygundur.
İtkanî.
Azı dişi ile avlanan hayvanların haram olmasının delili da Peygam-ber (s.a.v.) in azı dişi olan yırtıcı
hayvanlarla pençeli kuşların etinin yenil-mesini yasaklamasıdır. Bu hadisi Müslim, Ebû Dâvud ve bir
topluluk ri-vayet etmişlerdir. Özellikleri belirtilen hayvanların etlerinin haram olma-sındaki sır da,
şer'an bu hayvanların tabiatınnı zemmedilmesidir. O za-man, bunların etinc^n yiyen kimsenin
tabiatında bir kötülüğün doğmasından korkulduğu için haram kılınmıştır. Bu haram kılınma da
insanoğlu-na helâl olan şeylerin de insanoğluna ikram için helâl kılındığı gibi. T. Hamevî'den.
Kifâye adlı eserde şöyle denilmektedir: «Bunların haram olmasındaki hikmet, bunların başka
hayvanlara eziyet vermesidir. Bu da bazan azı dişi ile, bazan da pençe ve pislikle olur. Bu pislik de
bazan yaratılıştan olur. Haşarat gibi. Bazen de sonradan âriz olur. Pislik yiyen hayvanlar-daki gibi.»
«Tırnaklarıyla avlanan ilh...» Bu yürüyen ve uçan yırtıcı hayvanların tırnağıdır. Kâmus'ta olduğu
gibi. Kuhistanî.
«Yırtıcı hayvanlar ilh...» Bu hayvanlar da yerden kapan ve parçala-yan ödeten öldürücü ve
yaralayıcı hayvanlardır. O zaman bu, yırtıcı hay-van ve kuşların hepsini kapsamına alır.
«Tekine haşere denir ilh...»Fare, kertenkele, ipek böceği, kirpi, yı-lan kurbağa, pire, bit, sinek, arı,
maymun, sivri sinek, bunların hepsi haşeredir.
Bazı âlimlerin, «Haşerât yaban faresi ve benzerleri gibi yerde gezen-lerdir» sözlerindeki «gezenler»
kelimesi akrep gibi zehirli hayvanları da içine alır. Kuhistanî.
«Ehli eşekler ilh...» Bu ehli eşekler vahşileşseler bile yine haramdır. Ama vahşi eşek bunun
aksinedir. Vahşi eşek ehilleştirilerek üzerine pa-lan vurulsa yine de helâldir. Kuhistanî.
«Annesi gibidir ilh...» Yani annesi at olan katırın hükmü at hakkında gelecek imamlar arasındaki
ihtilaf üzeredir. Eti helâl olan bir hayvanla eti haram olan bir hayvandan doğan yavrunun etinin
haramlığı veya he-lâlliği hususunda annesine itibar edilir. T. Bu konudaki sözün tamamı ba-bın
sonunda gelecektir.
«At ilh...» İbn-i Kemal Paşa da, «Azı dişi olan hayvanların etleri he-lâl değildir.» sözü üzerine
atfederek, «Helâl değildir.» demiştir. İbn-i Ke-mal Paşa'nın dediğinin benzeri İhtiyarî'de mevcuttur.
Kudurî ve Hidâye'nin ifadesi ise şöyledir: «Ebû Hânife'ye göre, at etinin yenilmesi mekruhtur.»
Tahrimen mekruh olan birşey! helâl değildir denilebilir. Şurunbulâliye.
Şurunbulâli'nin bu sözü ifade ediyor ki, at etinin haram olması etinin pis olmasından değildir.
Bundan ötürü de Gâyetü'l-Beyân'da Zahiri riva-yetteki «atın artığı temizdir» sözüne yapılan itiraza
şöyle cevap verilmek-tedir: «At etinin haram kılınması necis oluşundan dolayı değil, kendisiy-le
düşman korkutulduğu için hürmetendir. O zaman ihtiram için etinin haram kılınması artığının necis
olmasını gerektirmez. İnsanlarda olduğu gibi.»
«Fetva da bu görüş üzerinedir ilh...» O zaman at etinin keraheti ten-zihidir. Zahiri rivayet de ancak budur. Nitekim Beyhâkî'nin Kifâye adlı eserinde de böyledir. Fahrü'l-İslâm ve diğerlerinin
zikrettikleri üzere sağ-lam olan da ancak budur. At etinin mekruh oluşu, Hülâsa, Hidâye, Muhît,
Muğnî, Kadıhân, İmâdî ve diğer eserlerden nakledilmiştir. Metinler de bunun üzerinedir.
Ebussuud ifade ediyor ki, birinci görüş üzerine tenzihen mekruhtur. Ebû Hanîfe ile İmameyn
arasında bir ihtilaf yoktur. Zira imameyn herne kadar at etinin helâl olduğuna hükmediyorlarsa da
şu kadar var ki, ten-zihen mekruh olduğunu da söylemektedirler. Nitekim Burhan adlı eser-den
naklen Şurunbulâliye'de de bu ifade ile açıklanmıştır.
T. diyor ki: «İmamlar arasındaki ihtilaf, yerin üzerinde yaşayan atlar hakkındadır. Deniz atlarına
gelince, bütün imamların ittifakıyla onun eti yenilmez.»
«Atın sütünü içmekte en kapsamlı görüş üzere bir sakınca yoktur ilh...» Gâyetü'l-Beyân'da
Kâdıhan'dan şu nakledilmektedir: «Umum meşayih at etinin Ebû Hanife'ye göre tahrimen mekruh
olduğunu söylemek-tedirler. Ancak şu kadar var ki, insanın aklını bile izale etse, yine de at eti yiyen
kimseye had vurulmaz. Beng denilen bitkinin tohumu gibi ki aklı izale etse de yiyene had vurulmaz.»
Hidâye adlı eserde şöyle denilmektedir: «Atın sütüne gelince, bazı âlimler tarafından, onun
içilmesinde bir sakınca yoktur denilmiştir. Zira atın sütünün içilmesinde cihad âleti zayıflatılmış
olmaz. Hadler kitabında da atın sütüne mubah denilmiştir. Hadler kitabında şöyle denilmiştir:
«Beng gibi, kısrak sütü gibi mubah olan birşeyden olan sarhoşluk, haddi gerektirmez.»
Musannif Minah'ında, «Ben diyorum kî, atın sütünün mubah olması-nın delili açıktır. Nitekim bunun
şekli gizli değildir.» demiştir.
Bezzâziye'de; «Atın sütünün mubah olmasını Vancanî de tercih et-miştir.» denilmiştir. O zaman
sarihin «en kapsamlı görüş üzere» sözü musannifin sözünden alınmıştır. Bu ihtilafların hepsi de at
etinin tahrimen mekruh olması hükmü üzerine bina edilir.»
«Sırtlan ilh...» Sırtlanın yaratılışı çok acayiptir ki, o kadınlar gibi ha-yız görür, bir sene erkek
doğursa, diğer sene dişi doğurur. Ebussuud, İbyarî'den nakletmiştir.
«Çünkü onların da azı dişi vardır ilh...» Yani onlar o dişleriyle av kaparlar. O zaman onların ikisi de
geçen hadisin kapsamına girerler. Nitekim Hidâye'de olduğu gibi. Sırtlan ile tilkinin helâl olduğunu
gösteren rivayet ise, İslâmın başlangıç zamanına ve onların haram kılınmazdan ön-ceki
durumlarına hamledilir. Zira fıkıhta asıl kaide şudur: İki rivayet çe-liştiği zaman, haramlığa delâlet
eden mübahlığa delâlet edene tercih edilir. Nitekim sarih de kertenkele konusunda bunu
zikredecektir.
«Alaca karga ilh...» Yani siyah ile beyazdan alaca. Kuhistanî.
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Karga; alaca, siyah olmak üzere üç türdür. Bunların bir türü yerden
da ne toplar, leş yemez. Bunun etinin ye-nilmesi mekruh değildir. Bir türü de yalnız leş yer ki buna
musannif ala-ca karga demiştir. Bunun eti mekruh değildir. Bir türü de vardır ki, bazen done yer,
bazan da leş yer.» Bu tür Kitap'ta zikredilmemiştir. Bu Ebû Hanife'ye göre mekruh değildir. Ebû
Yûsuf'a göre mekruhtur.
Bu son tür ise saksağandır. Nitekim Minah'ta olduğu gibi.
«Habis ilh...» Miracü'd-Dirâye'de şöyle denilmektedir: «Âlimler habis olan şeylerin nass' ile haram
olduğunda icma etmişlerdir.» Nass da şu ayettir: «...murdar şeyleri haram kılar.» (A'raf: 157)
Müslüman arapların temiz gördükleri şeyler helâldir. Zira Allahu Teâlâ; «temiz şeyleri he-lâl kılar»
(A'raf: 157) buyurmuştur. Müslüman arapların habis gördüğü şeyler ise nass ile haramdır.
Temizliklerine itibar edilen Araplarda Hicaz bölgesinin şehir halkıdırlar. Zira Kitap ilk olarak onlara
nazil olmuş ve ilkin onlar muhatab alınmıştır. Çöl halkının ise temizliğine itibar edilmez. Zira onlar
zaruret ve açlıktan her buldukları şeyi yemektedirler. Müslü-man şehirlerinde Hicaz halkının
bilmediği birşey bulunursa, o da Hicaz' daki en yakın şeye benzetilir. Eğer Hicaz topraklarında
bulunan birşeye benzerse, o zaman o mubahtır. Çünkü Allahu Teâlâ'nın «Bana emrolunanda
yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum.» âyetinin hükmüne dahildir. Ayrıca Rasulullah
"(s.a.v.)'m, «Allah'ın sustuğu yani kendisinden söz etmediği şey Allah'ın affettiği şeydir.» hadisine
dahildir.
«İslâm başlangıcında olduğuna hamledilir ilh...» Yani, «O peygam-ber, onlara uygun olanı emreder
ve fenalıktan men eder, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılar...» (A'raf: 157) âyetinin
nüzulünden ön-ceye hamledilir. Çünkü, iki rivayet çeliştiği zaman haramlığa delâlet eden,
mübahlığa delâlet edene tercih edilir.
«Arap tavşanı ilh...» Bu fareye benzer bir hayvandır. Şu kadarı var ki bunun kulak ve kuyruğu fareden daha uzundur. Arka ayakları da ön ayaklarından uzundur.
«Akbaba ilh...» Bu alaca bir kuştur ki, kerkenez kuşuna benzer. Bu-na kemik yiyen denilir.
Gurrerü'I-Efkâr.
«Bunların hepsi hayvanların yırtıcılarındandır ilh...» Musannifin bun-lardan maksadı kuşu da
kapsamına alır. Kamus'ta şöyle denilmektedir: «Hayvan suda da yaşasa dört ayağı olana denilir.
İdrak etmeyen her can-lı da hayvandır.»
«Bazı âlimler tarafından yarasanın da haram olduğu söylenmiştir ilh...» Yani yarasa kuşu da helâl
değildir. Bu sözü söyleyen Kadıhan'dır.
İtkanî diyor ki: «Kadıhân'ın sözünde bir görüş vardır. Zira her azı dişi olan, azı dişi ile av
yapmadıkça nehyedilmemiştir.»
BİR TAMAMLAMA: Gurerü'l-Efkâr'da şöyle denilmektedir: «Biz Hanefîlere göre kırlangıç ve baykuş
yenilir. Güçkan ile Çavuş kuşunun eti ise mekruhtur. Yarasa kuşunda ise ihtilaf vardır. Kumruya
benzer bir kuş olan Debsi, Üveyik, Saksağan, Leylek, Angıt kuşlarının yenilmesi de herne kadar
bunlar aslında helâl olsalar bile, iyi değildir. Çünkü halkın arasında, bunların elini yiyene bir âfet
isabet edeceği yaygındır. O zaman uygun olan bunların etini yemekten kaçınmaktır. İmam Şafiî,
kırlangıç, papağan ve tavus kuşunu haram saymıştır.»
Samur, sincap, karsak, sansarın da etleri yenilmez. Nitekim Kuhistanî'de de böyledir. Sinek ve arı
gibi kanı olmayan hayvanların etinin yenilmesi de mekruhtur. Ancak çekirge bunların dışındadır. A
henüz can-lanmadan, kurtçuk şeklinde iken yenilmesinde bir sakınca yoktur. Zira canı olmayan
ölmüş denilmez. Haniye ve diğer kitaplar.
T. diyor ki: «Bundan bilinir ki, peyniri, sirkeyi veya göknar meyvesini, eğer canlı ise içindeki kurtla
birlikte yemek caiz değildir.»
«Pis bir suda yetişsin ilh...» Öyleyse pis bir suda yetişen balığı ye-mekte bir sakınca yoktur. Çünkü
balığın helâl oluşu nasla sabittir. Onun pislik yemesi helâl oluşuna engel değildir. Musannif bu
sözüyle pislik yiyen deve, sığır ve tavuğa işaret etmiştir. Bunlar Ebû Hanîfe'nin durak-sadığı
meselelerdendir. Ki Ebû Hanîfe pislik yiyen hayvanlar hakkında, «Bunlar ne zaman yenilir
bilmiyorum» demiştir.
Tecnîs adlı eserde şöyle denilmektedir: «Necaset yiyen deve, sığır ve tavuk hakkında şöyle
denilmektedir: Tavuk üç gün hapsedilir, koyun dört gün, deve ile sığır da on gün hapsedilerek
kesilir ve etleri yenilir. Açık olan üzerine tercih edilen de ancak budur.»
Serahsî diyor ki: «En sağlam görüş, kaç gün bekletileceği günlerle tekdir edilmemelidir.» Yukarıda
adı geçen hayvanlar, o pis koku onlardan gidinceye kadar hapsedilmelidir.
Mülteka'da da şöyle denilmektedir: «Pislik yediği için pislik kokan hayvan mekruhtur ki, onun ne eti
yenilir, ne sütü içilir, ne de onunla ça-lışılır. Bu halde iken onu satmak, hibe etmek de mekruhtur.»
Bakkali de pislik yiyen böyle hayvanların terinin de necis olduğunu zikretmiştir.
Muhît'in muhtasarında şöyle denilmiştir: «Serbest dolaşan tavuk,, herne kadar necaset de yemiş
olsa, mekruh değildir.»
Yani yediği o necasetten dolayı kokmadığı takdirde. Zira yukarda geçtiği gibi serbest dolaşan tavuk
hem temiz, nemde pis şeyleri yer. Onun eti de bozulmaz. Yine de onu birkaç gün hapsetmek
temizliktir. Vehbaniye üzerine Şurunbulâliye.
Şurunbulâliye'nin Vehbaniye üzerindeki bu ifadesiyle Dürer hâşiye-sindeki «Pis suda yetişen
balıkla, pislik yiyen hayvan arasında fark var-dır.» sözüne cevap verilir. Cevap şöyle verilir: Balık
kokmadığına hamle-dilir. Pislik yiyen hayvandan da kokmuş hayvan kastedilir. Düşün.
«Yaralı olarak suyun yüzünde dolaşsın ilh...» Bu ifade Vehbaniye ve şerhinde mevcut değildir.
Ancak Allâme Abdülbir şöyle demiştir: «Balığın mübahlığında asıl şudur: Bir âfetle ölen balığın eti
yenilir. Âfetsiz, kendi kendine ölen ise yenilmez.» T.
Evet, bu mesele, Eşbah'ta da açık olarak zikredilmiştir. Uygun olan da bunu Eşbah'a isnad etmektir.
«Kendi kendine ölerek su yüzünde ters dönmüş dolaşmayan balık ilh...» Yani kimse vurmadan ölen.
«Ters dönmüş bir balığın karnından çıkan başka bir balık nasıl ye-nilirse ilh...» Çünkü o yerin
darlığından dolayı ölmüştür. Nitekim metin-de geleceği gibi balığın içinden çıkan balık sağlamsa
yenilir.
İmam Muhammed'den şu rivayet edilmiştir: «Köpeğin karnından sağ-lam bir balık çıkarsa, onun yenilmesinde bir sakınca yoktur.» İmam Muhammed'in bu sözünden maksadı eğer o balık
bozulmamışsa yenilmesidir.
T. diyor ki: «Balığın karnında bir çekirge bulunmuş olsa veya bir çe-kirgenin karnında diğer bir
çekirge çıksa, helâldir.» Mekkî Bahr-ı Zahir'den.
«Suyun sıcak ve soğuğuyla ölen balıklar ilh...» Bunların helâl olma-sı da meşayihin umumunun
sözüdür. En açığı da budur. Tecnîs. Fetva da bu görüşle verilir. Minyetü'l-Müftî'den Şurunbulâliye.
«Suyun içinde bağlı olarak ölen balıklar ilh...» Çünkü o da bir âfetle- ölmüştür. İtkanî. Ağdan
kurtulamayarak ölen balıkların hükmü de böy-ledir. Kifâye.
«Suya atılan birşey sebebiyle ölen balıklar ilh...» Yani balığın ölü-münün o.atılan şeyden dolayı
olduğu bilinirse. Balığın ölmesi için suya atılan birşey! yiyerek ölen balık da helâldir. T.
«Bir âfetledir ilh...» Yani bu zikredilenlerin hepsinin ölümü âfetledir^ Zaten balığın helâlliğinde asıl
da ancak budur. Nitekim yukarıda geçti.
Kifâye'de olduğu gibi, bundan şu bilinir ki, eğer adam bir havuzun içine balıkları toplasa, onu
toplayan adam avsız olarak onu yakalamaya kadir ise, balıklar orada öldükleri takdirde helâldirler.
Çünkü yerin darlı-ğı onların ölümünün sebebidir. Eğer o havuzdan avsız tutmuyorsa, kendi kendine
ölmesi hâlinde helâl değildir, eti yenilmez. Yine donmuş suyun içinde bulunan balık da helâldir.
Gurerü'l-Efkâr'da şöyle denilmektedir: «Başı sudan dışarı olan ölü bir balık bulunsa, eti yenilir. Ama
eğer başı suyun içinde, yarısı veya bi-raz azı suyun dışında ise yenilmez. Ama başı suyun içinde
değilse, yeni-lir.»
«Siyah bir balıktır ilh...» Aynî de böyle demiştir. Vanî ise şöyle de-mektedir: «Geriş kalkan gibi
yuvarlak bir balık türüdür.» Ebussuud.
«Gizlilik ilh...» Yani bunların balık olup olmadığında gizlilik vardır. İbni Kemal.
«İmam Muhammed'in ihtilafı, ilh...» Muğrib'te bunların haram olduğu İmam Muhammed'den
nakledilmiştir. Dürer'de de «Bu rivayet zayıftır.» denilmiştir.» Çünkü «Bize iki ölmüş helâl kılındı.»
hadisine ters düşmekte-dir. Bu hadis, meşhur hadistir ve icma ile de desteklenmiştir. O zaman:
«leş, kan... size haram kılındı.» (Maide: 3) âyetindeki «leş» kelimesi ba-lığın dışındakiler olarak
tahsis edilir. Dahası da var ki, balığın helâl ol-ması «Her birinden taze balık eti yersiniz.» (Fâtır: 12}
âyetinin mutlak ifadesi ile de sabittir. Kifâye.
Balık türlerinin dışında kalan su insanı ve su domuzu habistirler. Bunlar haramlık hükmünün içinde
kalmaktadırlar. «Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir.» hadisindeki ölüden maksat da balıktır. Nasıl
ki: «Deniz avı... helâl kılındı.» (Mâide: 96) âyetinde de avdan maksadın balık ol-duğu icma ile
sabittir. Bu izahla deliller arasındaki çelişki yok olmak-tadır. O zaman balık dışındaki denizde ölmüş
veya suda avlanacak hay-vanların helâlliği delile muhtaçtır. Denizde veya suda ölüp ters dönmüş
balığın haramlığı ise, Ebû Davud'un rivayet ettiği, «Suda ölen ve ters dö-nen balığı yemeyin.» hadisi
ile sabittir İtkanî. Özetle.
«Ekin kargası ilh...» Siyah küçük bir kargadır ki, ayakları ve gagası kırmızıdır. Remlî.
Kuhistanî şöyle demektedir: «Bundan maksat, hububattan başkasın» yemeyen kargadır. İster alaca
ister siyah olsun. Bu konunun tamamı Zahire'dedir.»
«Saksağan ilh...» Bu güvercin gibi bir kuştur. Siyah ve beyaz alacalı ve kuyruğu uzundur. Bu bir tür
kargadır ki, bununla teşahüm ederler. Bu kuş öttüğü zaman ayn ile kaf sesine benzer bir ses
çıkarır. T. Mekki'den.
«Sağlam olan görüşe göre kesimle helâldir ilh...» Uygun olan, sari-hin «sağlam görüş üzere»
demesiydi. Bu da Ebû Hanife'nin görüşüdür. Ebû Yûsuf da «Saksağanın yenilmesi mekruhtur.»
demiştir. T.
«Kesimle ilh...» Bu görüş, sarihin «helâldir» sözü ile bağlıdır.
«Eti yenilmeyen bir hayvan kesilmekle ilh...» Yani kesilmişi yenilme-yen. Zira Dürer'de şöyle
denilmektedir: «Avlanmakla aynı necis olmayan bir hayvanın eti temiz olur. Çünkü av hükmen
kesimdir.»
«Eti, yağı ve derisi temiz olur ilh...» Hatta böyle eti yenilmeyen ke-silmiş bir hayvanın eti az bir suya
düşmüş olsa, o suyu ifsad etmez. Ama eti yenilmeyen bir hayvanın kesildikten sonra yemenin
dışında onun eti, yağı ve derisinden intifa edilir, mi? Bazı âlimler tarafından yemeye kı-yas edilerek
onlardan yararlanmakda caiz değildir denilmiştir. 'Bazı âlim-ler tarafından da «Onun et yağları
zeytin yağı ile karıştırılır, zeytin yağı ondan çok olursa, yenilmez, fakat yemenin dışında ondan
yararlanılır» denilmiştir. Hidâye.
«Taharet bahsinde bunun aksinin tercihi geçmiştir ilh...» Bunun aksi şudur: Eti yenilmeyen bir
hayvanın eti kesimle temizlenmez. Fakat ke-simle derisi temiz olur. H.
Ben derim ki: Musannifin bu her iki görüşü de doğrulanmış görüşler-dir. Hidaye'de açıklama
yapılmaksızın bu iki görüşün de doğru olduğu kesin olarak ifade edilmiştir. Kenz adlı eserde bu
konuda şöyle demiştir: «Evet, ayrıntı vermek, fetva verilecek görüş için daha sağlamdır.»
Cevhere'de de şöyle denilmektedir: «Eti yenilmeyen bir hayvanın eti-nin temizlenmesini gerektiren
yalnız kesim midir, yoksa besmele ile bir-likte kesim midir olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir.
Üstün olan ikinci-sidir. Yok eğer ikincisi olmazsa, mecusînin kestiği bir hayvanın da temiz olma
gerekir.»
Şu kadar var ki. Bahir sahibi taharet kitabında mecusînin ve kasden besmeleyi terkeden kimsenin
kesmesinin temizliği gerektirdiğini sağlam görüş üzere zikretmiştir. Bahir sahibinin zikrettiğini
Nihâye'nin bunun tersini kıyl sözü olarak vasıflandırması da teyid eder.
«Ancak insanla domuz ilh...» Bu metinin lazımından istisna edilmiş-tir. Zira metinden insan kesilse,
insanın azalarının kullanılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. O zaman insan herne kadar kesimle
temizlense bile insanın şerefinden dolayı onun kesilmiş parçalarını kullanmak caiz olmaz.
Domuz ise necaseti üzere kaldığı için kullanılmaz. Çünkü onun bütün parçaları necistir. T.
«Nitekim yukarıda geçti ilh...» Yani taharet konusunda geçti.
METİN
Bir kimse hasta bir koyunu kesse, kestiğinde hayvan hareket etse veya kan çıksa, helâl olur. Fakat
eğer kesim sırasında hayatta olduğu bilinmiyorsa, hareket etmemesi ve kan akmaması hâlinde
helâl olmaz, Eğer hayatta olduğu biliniyorsa, hareket etmese de, kan akmasa da mut-lak olarak
helâldir. Bu hüküm boğulan, yüksek bir yerden düşerek ölen, boynuzlanarak ve kurt tarafından
karnı yarılarak ölen hayvanlar için de geçerlidir. O zaman bu hayvanların kesimi bunları helâl kılar.
Herne ka-dar bunların hayatları çok hafifde olsa. Fetva da bu görüş üzerinedir. Zira Allahu Teâlâ,
«Ancak canları çıkmadan kestiklerimiz müstesna.» (Mâide: 3) buyurmuştur. Kesim hususunda
ayrıntı da verilmemiştir. Bu mesele av bahsinde gelecektir.
Bir kimse bir koyun kesse, kestiği sırada hayatta olduğu bilinmese, hayvan hareket etmese ve kan
da akmasa, eğer ağzı açılırsa yenilmez. Eğer ağzını yumarsa yenilir. Eğer gözü açılırsa yenilmez,
yumulursa ye-nilir. Eğer ayağı uzanırsa yenilmez, ama toplanırsa yenilir. Eğer tüyleri yatarsa
yenilmez, fakat diklenirse yenilir. Çünkü hayvan ölümle gevşer. O zaman ağzın ve gözün açılması,
ayağın uzanması ve tüylerin yatması ölüm alâmetidir. Çünkü bunlar gevşemedir. Bunların
karşılıkları ise ha-rekettir. Onlar da hayatta delildirler. Bunlar eğer hayatı bilinmezse delildir. Eğer
az da olsa hayatı, bilinirse, her hal ile mutlaka yenilir. Zeylaî.*
Balığın içinden bir balık çıksa, eğer çıkan balık sağlam ise her ikisi de helâldir. Çünkü yutulan balık
bir sebeble ölmüştür ki, bu da balığın karnının darlığıdır. Eğer yutulan sağlam değilse, yutan
helâldir, fakat yu-tulan değil. Balığın dübüründen çıkan balık nasıl helâl değilse. Çünkü o onun
dışkısı olmuştur. Cevhere.
Musannif metnin ifadesini, senin işittiğin şekilde değiştirmiştir.
Balığın karnından bir inci çıksa, o inciye sahip olur ve inci ona he-lâldir. Fakat bir yüzük veya
sikkeli bir altın çıkarsa, helâl değildir. Çünkü o buluntudur.
Bir emîrin gelişi veya büyüklerden birisi için kesilen hayvan haram-dır. Çünkü Allah'tan başkası için
helâl kılınmıştır. Kesilirken üstüne Allah'ın isminin zikredilmiş olması hükmü değiştirmez.
Bir hayvanı misafir için kesmiş olsa, haram olmaz. Çünkü İbrahim Halilullahı'n sünnetidir. Hem de
misafire ikram etmek, Allah'a ikramdır.
Bir emir için kesilenle misafir için kesilen arasındaki fark nedir? Fark şudur: Eğer kestiğini yemesi
için misafirine ikram ederse, o Allah için ke-silmiş olur. Kesimin menfaati de misafirin veya düğün
yemeğinin veya kâr içindir. Eğer kestiğini yemesi için ona takdim etmiyor, onun gelişi için
kesmekle birlikte başkasına veriyorsa, o zaman bu kesim Allah'dan başkasını tazim için olur ki
kesilen haram olur. Bu şekilde hayvan kesen kimse kâfir olur mu? Bu hususta iki görüş vardır.
Bezzâziye ve Şerh-i Vehbâniye.
Ben derim ki: Minye'nin av konusunda şöyle denilmiştir: «Böyle kesmek mekruhtur, kesen kimse kâfir olmaz. Çünkü biz bu kesimle in-sana kulluk anlamında yaklaşıyor diye müslüman bakında
suizan etme-yiz. Bunun benzeri Vehbâniye şerhinde Zahire'den naklen mevcuttur.»
Bu ifade Vehbâniye'de şiir şeklinde şöyle söylenmiştir: «Başkası için hayvanı kesen hakkında
fakihlerin cumhuru kâfir olur dediler. Âlimlerden Fadlî ve İsmail de kâfir olmaz dediler.»
Canlı hayvanlardan ayrılan bir parça da haramdır. Bu hayvan ha-kikaten ve hükmen canlı olmalıdır.
Çünkü burada hayat kelimesi mutlak-tır. Birşey mutlak zikredildiği zaman, prensip olarak o şeyin
tam olduğu kabul edilir. Nitekim Tenvirü'I-Besâir'd de bu tesbit edilmiştir.
Ben derim ki:Şu kadar var ki, metnin açık anlamından anlaşılan ge-nelliktir. İstisna buna delildir.
Canlıdan ayrılan parça, onun ölüsü gibidir. Kesilmiş kulak ve düş-müş diş gibi. Ancak ayrılan parça
herne kadar çok da olsa sahibi hak-kında temizdir. Eşbah, taharet bahsinde. Tercih edilen görüş de
ancak budur. Nitekim Tenvîrü'l-Besâir'de de böyledir.
Ancak kesilmiş bir hayvandan, ölümünden önce koparılmış parça bundan müstesnadır. Onun
yenilmesi helâldir. Eğer eti yenilen bir hay-vanın parçası ise. Zira onda kalan hayatta asla itibar
edilmez. Şu kadar var ki, canı tam çıkmazdan önce bir parçasını kesip yemek mekruhtur. Nitekim
geçti. Biz bunu taharet bahsinde yazdık.
Vehbâniye'de de şöyle denilmiştir: «İmameyn, annesi at olan katırın etine helâldir dediler. Fakat
kerahetle zikredilir. Eğer bir köpek bir keçi-nin üzerine çıkarsa, o keçi başı köpek başı gibi olan bir
yavru getirse, bakılır: Eğer et yiyorsa, onun tamamı köpektir. Eğer saman yiyorsa, o zaman onun
başı kesilir, vücudu yenilir. Eğer hem et, hem de saman yiyorsa, ona vurulur. Çıkan sese bakılır.
Eğer hem köpek gibi havlıyor, hem keçi gibi meliyorsa, o zaman kesilir, eğer işkembesi varsa
keçidir yoksa köpektir, gömülür.»
Vehbâniye'nin Muayet'inde de şöyle denilmiştir:'«Hangi koyundur ki, kesmeden helâl olur. Duha
yaptığı halde akıtacak kanı olmayan kimdir?»
İZAH
«Hareket etse ilh...» Yani ayağını uzatmak gözünü açmak gibi ölü-müne delâlet eden hareketlerin
dışında hareketler ederse, helâldir.
«Kan çıksa ilh...» Yani hasta değil, tam sağlam bir koyundan çıkan kan gibi kan çıkarsa.
Bezzâziye'de şöyle denilmiştir: «Tahavî şerhinde şöyle birşey vardır: «Kanın çıkması onun hayatta
olduğunu göstermez. Ancak Ebû Hanife'ye göre canlı bir hayvandan çıkan kan gibi kan fışkırırsa,
helâl olur. Zahiri rivayette böyledir.»
«Helal olur ilh...» Çünkü hayat alâmeti vardır.
«Mutlaka helâldir ilh...» Musannifin bu görüşünü bundan sonra ge-len ifadesi açıklamaktadır.
Minah'ta şöyle denilmiştir: «Zira asıl bir şeyin olduğu üzere baki kalmasıdır. O zaman şüphe ile
hayatın sona ermesine hükmedilemez.»
«Hayatları çok hafif de olsa ilh...» Hayatın hafif olması şöyledir: Yani kesimden sonra kesilm
hayvanda kalan hayat kadar onda hayat kalmış olsa. Nitekim Bezzâziye'de de böyledir.
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Kurt bir koyunun şah damarla-rını koparsa, canlı bile olsa,
kesim yeri bulunmadığından o koyun kesil-mez. Ama eğer başını koparmış olsa, eğer koyun
hayatta ise, o zaman göğsün bitim yeri ile gırtlak düğümü arasından kesilir.»
«Fetva da bu görüş üzerinedir ilh...» İmameyn buna muhalefet et-miştir.
«Açıklamada da verilmemiştir ilh...» Yani hafif hayatla kâmil hayat arasında bir açıklama
yapılmamıştır.
«Hayvan hareket etmese ilh,,.» Yani kesimden sonra, kesilen bir hay-vanın yapacağı hareketler gibi
hareketler yapmasa. Yoksa, gözünü yum-ması, ayaklarını toplaması harekettir.
«Her hâl ile mutlaka yenilir ilh...» İster yukarıda sayılan alâmetler bulunsun, ister bulunmasın.
Kesim sırasında hayatta olduğunun bilinme-si yeterlidir.
«Onun dışkısı olmuştur ilh...» Eğer onun dışkı olmadan çıktığı farzedilse, yine helâldir. Çünkü
haramlığın mercii onun dışkı haline gelme-sidir, dübürden çıkmış değildir. İşte bundan dolay? bir
hayvanın tersinde çıkan arpa danesi, eğer kuru şekilde çıkarsa, helâldir. Düşün. Rahmeti.
Ben derim ki: Mirac-ı Dirâye'de şöyle denilmektedir: «Eğer kusun kur-sağında bir balık bulunmuş
olsa, yenilir. İmam Şafiî'ye göre ise yenilmez. Çünkü o kuşun dışkısı gibidir. Kuşun dışkısı ise İmam Şafiî'ye göre necistir. Biz diyoruz ki, ancak bozulmamışsa ona dışkı denilir. İmam Şafiî'nin ashabı,
kamı yarılmadan pişirilen balıkların yenilmeyeceğini söylemişler-dir. Çünkü onlara göre balığın
dışkısı necistir. Diğer imamlara göre ise, o balıkların yenilmesi helâldir.»
«Değiştirmiştir ilh...» Yani musannifin Minah'ta zikrettiği ifade, Fevâid'in ifadesinin değişmiş
şeklidir. Fevâid'in ifadesi ise şöyledir: «Eğer balık sağlam ise helâldir, eğer sağlam değilse,
haramdır.»
Musannıf diyor ki: Fevâid'in ifadesinin matlubu ifade hususunda ku-surlu olduğu gizli değildir. İşte
bundan dolayı ben, Fevâid'in ifadesini se-nin de işittiğin şekilde değiştirdim.
Şu kadar var ki haşiyeyi yapan Fevâid'in diğer bir nüshasında; «Eğer balık sağlamsa helaldir. Eğer
sağlam değilse, haramdır.» denildiğini zikretmiştir.
«İnciye sahip olur ve inci ona helâldir ilh...» Yani. eğer inci kabının içinde ise Balıkçı balığı satsa,
onu atan müşteri onun içindeki inciye de malik olur. Eğer İnci kabının içinde değilse, o inci
balıkçınındır ve bulun-tu sayılır. Zira açık olan odur ki, o inci o balığa insanlar vasıtasıyla gir-miştir.
Velvaliciye. Özetle.
«O buluntudur ilh...» O zaman, ilân ettikten sonra eğer muhtaç ise, kendisine sarfeder. Zengin ise
değil. Minah.
Eşbah'ın «Zengin olsa da hüküm böyledir.» sözü, kalem koymasıdır. Nitekim bu açıktır.
«Misafir için kesmiş olsa haram olmaz ilh...» Bezzazı diyor ki: «Misa-fir için kesilenin «insana ikram
için kesilmiş ve Allah'dan başkası için helâl kılınmıştır.» gerekçesiyle helâl olmadığını söyleyen
kimse Kuran'a, hadise ve akla muhalefet etmiş olur. Zira şüphe yoktur ki, kasabın kesimi de kâr
içindir. Eğer kasab onun necis olduğunu bilse, kesmez. O zaman böyle söyleyen cahilin kasabın
kestiğini, ziyafet, düğün ve akika için kesilenleri de yememesi lazım gelir.
«Fark şudur ilh...» Yani bir mahluku tazmin sebebiyle Allah'dan başkasını tazim için kesilenle diğeri
arasındaki fark şudur: Binaenaleyh, bir temelin atılışında veya bir hastalığın zahir olmasında, bir
hastalıktan şifa bulmakta kesilen hayvanın helâlliğinde şüphe yoktur. Zira bu ke-simden kasıt
tasadduktur. Hamevî.
Bunun gibi, denizden selâmete çıkmak için adanan kurbanın kesimi de helâldir. O zaman bu adak
kurbanı yalnız fakirlere tasadduk edilme-lidir. Nitekim Şilbî'nin fetâvasında da böyledir.
«Kestiğini yemesi için ona takdim etmiyor ilh...» İşte bu görüş far-kın rücu edeceği yerdir. Yoksa o
koyunu yalnız başkasına vermek fark değildir. Zira kesen kimse bazan onu yerinde bırakır veya
hepsini bazısını alabilir. Sen anla.
Bilinsin ki, kastın rücu edeceği yer kesim anındaki kasıttır. D hayvanı misafir için kesse, ve onun
gayrını misafire takdir etmiş olsa, misafir için kestiğinin helâl olmaması lazım gelmez. Çünkü o
kestiği zaman ona tazimi kasdetmemis, belki ona yedirerek ikramı kasdetmiştir. Her ne kadar
ondan başkasına ikram etmiş olsa da hüküm
Bundan şu da açığa çıkmaktadır ki, eğer emir birisine misafir olsa da emirin gelişi için bir koyun
kesse, eğer kastı emire tazim ise, hay-van helâl değildir. O etten emire yedirse bile. Eğer kastı
ondan emire ik-ram ise, o hayvan helâldir. Herne kadar onu değil başka bir eti yedirse bile.
«Kâfir olur mu ilh...» Yani kendi ile Allah'ı arasında kâfir olur mu? Zira bir müslümanın sözünü veya
işini en güzel bir şekilde yorumlamak mümkün olduğu takdirde veya onun söz veya fiilinin küfre
mucib olması hususunda âlimler arasında ihtilaf varsa, o müslümanın küfrüne fetva verilmez.
«İnsana tekarrüb ediyor ilh...» Yani ibadet veçhiyle. Zira ibadet vechiyle birisine tazim yapılsa,
insanı o kâfir yapar. Bu da müslümanın ha-linden uzaktır. Açık olan odur ki, adamın 'bir emire veya
yüğe kurban kesmesiyle ondan dünya işlerini kasdetmiştir veya sevgiyi açığa vurmak-la onun
yanında hüsnü kabulü kasdetmektedir. Ki bu da, bir hayvanını ke-simi ile fedakârlıktır. Bu her iki
hal de küfür değildir. Şu kadar var ki, o hayvanın o emîr için kesilmesinde emîr için bir tazim vardır.
O zaman hükmen üzerine çekilen besmele yalnız Allah için olmamaktadır. Nasıl ki, Allah'ın ismi ve
falanın ismi ile diyerek kestiği de haramdır. Haram ile küfür arasında mülazemet yoktur. Yani bir
kimsenin haram işlemesi onun kâfir olmasını gerektirmez. Nitekim biz bunu Makdisi'den naklen
zik­rettik.
«Fadlî ve İsmail ilh...» Yani imam Fadlî ile İmam İsmail bunun küfür olmadığını söylediler. İsmail ile
Fadlî'den maksat, İmam Fadlî ve İmam İsmail Zahid'dir,
«Canlı mahlûktan ayrılan bir parça ilh...» Balık ile çekirge dışındaki canlıdan. Burada ayrılmadan murad da, etinden ayrılmadır. Etinden ay-rıldığı halde derisi ile bağlı kalmış olsa, hüküm değişmez,
yine haramdır. Ama derisi kopsa da eti ile bağlı kalsa, bunun hilafınadır. Ki, o yenilir. Nitekim
Tahavi şerhinden naklen Birî şerhinde de yledir.
Musannif burada canlıyı mutlak zikretmiştir. O zaman, ava da şa-mil gelmektedir.
Sarih av kitabında Mülteka'dan naklen şunu zikretmektedir: «Avcı ava birşey atsa, ondan bir parça
kesse ama ayırmasa, eğer tekrar bitiş-meyi ihtimal ederse, o aza yenilir. Yoksa, yenilmez.]»
«Hakikaten ve hükmen ilh...» Bu canlıyla ilgilidir. O zaman bu kayıt kesimden sonraki canlılıktan
kaçınmak içindir. Zira kesimden sonra he-nüz canlı iken ondan ayrılan parça leş değildir. Herne
kadar onda hayat da olmuş olsa. Zira ondaki hayat hükmen hayattır. H.
Bu kayıtla Hidâye'nin av bahsinde geçen, «hükmen değil, sureten canlıdan kopan» kavlinden
kaçınılmıştır. Yani canlıdan ayrılan parçada kesilen hayvanın hayatı gibi bir hayat kalmış olsa, o
zaman o hayvanın hepsi yenilir.
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Eğer ayrıldıktan sonra hayvanın ya-şaması mümkün ise o hayvan
yenilmez. Bununla bilinir ki, eğer yemek yoluyla ondan ayrılmış olsa, o baş hakikaten ve hükmen
canlı olan bir-şeyden kopmuş değildir. Belki yalnız hakikaten canlı olandan ayrılmıştır. Zira o baş
ondan ayrıldığı zaman hükmen ölüdür. Bu bahsin tamaAllah dilerse av bahsinde gelecektir.»
«Umumiliktir ilh...» Yani canlıyı hakikaten ve hükmen canlı olanda umumileştirmektir. Bir de yalnız
hükmen canlı olanda umumileştirmektir. O zaman ifade eder ki, kesilen bir hayvandan ruh
tamamen çekilmeden ayrılan bir parça ölmüştür. Şu kadar var ki, kesilmişten ayrılan parça, gelecek
istisna ile umumî hükümden çıkarılmaktadır. O zaman her iki şe-kil arasında da hükümde bir
aykırılık yoktur. Bunun amacı şudur: İstisna birincisinin üzerine, yani hakikaten ve hükmen canlı
olursa münkatidir. İkincisinin üzerine, yalnız hükmen canlının üzerine olursa da muttasıl-dır. H.
«Düşmüş diş ilh...» Taharet bahsinde geçti, ki mezhebin zahiri, düşen dişin pis değil, temiz
olmasıdır. H.
«Herne kadar çok da olsa ilh...» Yani bir dirhem ağırlığından fazla da olsa. Öyleyse bir kimse
kendisinden ayrılan kulak veya ağzından dü-şen dişle, üzerinde olduğu halde namaz kılmış olsa,
namazı sahihtir. Ama muttasıl olan bunun hilafınadır. Bu geçenlerin hepsinde ayrılandan mak-sat,
kendisinde hayat bulunan parçadır. Nitekim bu açıktır.
«Nitekim geçti ilh...» Yani musannifin kesilen hayvanın vücudu so-ğumadan önce başını kesmek ve
derisini yüzmek kavlinde geçti. H.
«Taharet bahsinde yazdık ilh...» Yani teyemmümden hemen önce. sarihin orada yazdığı şudur:
Şüphenin gaib olmasına itibar edilmez. Çün-kü fakihler koyunun doğurduğu bir kurdun helâl
-olduğuna, anasına itibar ederek açıkça hükmetmişlerdir. H.
«Annesi at olan katır ilh...» Öyleyse annesi eşek olursa müctehidlerin ittifakı ile onun eti yenilmez.
«Kerahetle zikredilir ilh...»Yani imameyne göre. Bu da Zahîre'de
nakledilen iki görüşten birisidir.Tarsusî, buradaki keraheti, kerâhet-i tenzîhe anlamıştır.
Nazım (Vehbaniye sahibi) onunla niza ederek «İmam Muhammed'in bütün mekruhların haram
olduğuna dair nassı vardır.» demiştir. İmamey-ne göre mekruh helâle daha yakındır. İbni Şıhne de
şu meseleye kıyas ederek birincisini tercih etmiştir. Meselâ bir koyunun üzerine bir kurt çıksa, o
koyundan -bir kurt yavrusu doğmuş olsa, kerahetsiz helâldir.
İbni Şıhne şöyle demiştir: «Şu kadar var ki, Bezzâziye sahibi demiş-tir ki: «Katır yenilmez.»
Açıklama da yapmamıştır. Aşağıda gelecek ben-zetme de haramlığı gerektirir. Çünkü katır attan
eşeğe daha çok benzer.»
Ben derim ki: Açık olan birinci görüştür. Zira yukarıda da geçtiği gibi atın yenilmesi imameyne göre
tenzihen mekruhtur. O zaman atın yavrusunun hükmü de at gibi olur. Benzerliğe de itibar yoktur.
Düşünül-sün.
«Yiyorsa ilh...» Bu söz Vehbâniye'nin «bakılır» sözünün açıklaması-dır.
«Başı kesilir ilh...» Yani başı kesilip atılır, geri kalan kısmı yenilir.
«Ondan çıkan ses haber verir ilh...» Vurunca eğer köpek gibi hav-larsa, yenilmez. Eğer keçi gibi
melerse, başı kesilip atılır, geri kalan kıs-mı yenilir.
«Keçidir ilh...» Yani onun başından başka diğer azalan yenilir.«Eğer açık olmazsa ilh...» Yani onun bağırsakları çıkar da işkem-besi çıkmazsa, o köpektir. Onun
eti gömülür.
Vehbâniye sahibinin sözünün açık anlamı, bu işlerin hepsinde sa-yılan tertib üzerine itibar edilir.
Koyundan doğan köpeğin yemek alame-ti ortaya çıkarsa, mutlaka onun sesine itibar edilmez.
Seslenme alameti ortaya çıktıktan sonra onun karnında olana mutlaka itibar edilmez. Bina-enaleyh
o doğan yavru et yer, keçi gibi melerse, veya kesildiğinde iş-kembesi çıkarsa, yine yenilmez. Çünkü
yeme alâmeti açıktır. Eğer saman yiyorsa, köpek gibi havlasa veya kesildiğinde işkembe çıkmazsa
bile yi-ne eti yenilir. Düşünülsün.
«Kesilmediği halde helâl olan hangi koyundur ilh...» O koyun şehir veya köy dışında kaçmış,
yakalanıp kesilmesi mümkün olmayan koyun-dur ki, yaralamakla helâl olur. Bu konu zebâihten
hemen önce geçmişti.
«Duha yaptığı halde akacak kanı olmayan kimdir ilh...» Bu sorunun cevabı şudur: Kişi evinde
kuşluk vaktine kadar ikâmet eder, kan akıt-madan duna (kuşluk) yapmış olur. Burada duhadan
maksat kesmek de-ğil, kuşluk vaktidir.
BİR TAMAMLAMA: Eti yenilen hayvanların kesildikten sonra yenil-mesi haram olan organları yedi
tane olup şunlardır: Akan kan, tenasül uzvu, yumurtaları, hayvanın ferci, bezesi, mesanesi ve ince
bağırsakları. Bedâyî. Bu konunun tamamı Allah dilerse kitabın sonunda gelecektir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...