YIKILMAYA YÜZ TUTAN DUVAR FASLI
M
E T İ N
Amme
yoluna yıkılmaya yüz tutan bir duvardan dolayı bir insan bir hayvan veya mal telef olsa.
duvar
sahibinden yıkılması talep edilmişse duvar sahibi zamin olur. İster hakikaten sahibi olsun
isterse
vâkıf ve kayyım gibi hükmen sahibi olsun... Velev ki o duvar mescidin duvarı olsun. O
zaman
vâkıfın akilesi zâmin
olur.
Velî,
râhin, mükâteb ve ticaretle izinli köle de kayyım gibidir. Duvarın ortaklarından
biri de
istihsanen
böyledir. İsterse o ortak,
vârislerden biri olsun...
Evet
öyledir ve Zâhiriye'de de şu vardır:
«Eğer yıkılmaya yüz tutan duvarın sahibi ölse ve vâris
olarak
yalnız bir oğlunu ve bir de bütün malını kapsayacak kadar borç bırakmış olsa; oğlu, o duvarı
yıkılmaya
yüz tutan evin mâliki olamasa bile, oğlun üzerine duvarın yıkılacağına dair şahit tutmak
sahîhtir.
Burcundi ve diğerleri.
Yıkılmaya
yüz tutan duvarın yıkılmasını, hür olan mükellef müslüman veya zimmî veya mükatep
köle
talep etme hakkına sahiptirler.
Musannıfın
burada mükelleften kastı, hâkimin huzurunda dâvâ açmaya ehil olan
kimsedir. O zaman
çocuk
ile kölede, velinin ve efendinin
dava görmeye izin vermesi şarttır. Zeylai.
Eğer
duvarın yıkılacağına dair şahit tutmasa, duvar yıkılmaya yüz tutmadan önce yıkılmasını talep
etmek,
teaddi olmadığından dolayı zaten
sahih değildir ve duvar sahibi de onu yıkmaya kadir
olduğu
süre içerisinde yıkmasa, o zaman
zamin olur. Zira âmmeye zarar veren bir şeyi def etmek
vaciptir.
Yıkılmaya
yüz tutan duvar nedeniyle telef olan nefisle diyetleri, duvar sahibi âkilesi üzerinedir.
Malların
tazminatı ise duvar sahibinin
kendisi üzerinedir. Çünkü âkile malın tazminatını ödemez.
Tazminat
da ancak üç şeyin üzerine şâhit
tutmakla olur. Yani ya duvarı yıkmaya mâlik olan kîmseye
duvarı
yıkması için yapılan talepte şâhit tutmak veya duvarın düşmesîyle helâk olan kimsenin duvar
nedeniyle
helâk olduğuna dair şâhît tutmak
ya da duvarın, şahit tutma vaktinden
yıkılma vaktine
kadar
onu mülkü olduğuna dair şahit tutmak
gerekir. İşte bundan dolayı musannıf: «Eğer yıkılma
talebinde
bulunan adam, evde îcar veya iâre ile oturan veya mürtehin veya emanetçi gibi yıkma
hakkına
sahip olmayan kimselere yıktırma
talebinde bulunsa, bu talebine
itimad edilmez. Çünkü adı
geçenler
o duvarda tasarruf hakkına sahip değildirler. O zaman adı geçenlerden herhangi birisine
duvarın
yıkılması talebinde bulunduktan sonra duvar düşse ve bir şey telef etse ne evde oturanın
ne
de mal sahibinin asla tazminat ödemeleri gerekmez.
Nitekim
duvar satışla veya hibe gibi bir yolla mülkünden çıkması halinde de durum böyledir. Havî
Kudsi.
Yine
adam ayrılmamak üzere delirse
veya mürted olup dâru'l-harbe iltihak etse ve onun
daru'l-harbe
iltihakıyla da hâkim hükmetse; sonra da irtidad eden kişi İslâm olarak memlekete
dönse
veya deliren kişi akıllansa da böyledir. Hâniye. Ve bu duvarın
mülkiyetinden çıkması da
yıkılmasını talep eden kişinin şahit tutmasından sonra olsa velev ki onu alan kişi duvarı yıkılmaya
yüz
tutan binayı kabzetmeden evvel yıkılmış olsa; yine birinci mülk sahibi zâmin değildir. Çünkü
yıkılmaya
yüz tutan duvar üzerindeki velâyeti satış ve benzeri ile ortadan kalkmıştır. Her ne kadar
mülkiyeti
daha sonra kendisine dönse
bile... Havî ve Hâniye. Ama kanat açma bunun hilâfınadır.
Çünkü
yukarda geçtiği gibi fiili bâkıdır.
İ
Z A H
«Yıkılmaya
yüz tutan bir duvardan ilh...»
Sallanan ve taşları gevşemiş duvar da
buna dahildir.
Kuhistani.
Yine iki katlı bir binada üst katın duvarları sallansa alt katta oturanlar üst katta
oturanlara
karşı duvarın yıkılacağına dair şahit tutsalar ve yine duvarın üstü birinin, altı da
başka
birisinin
olup duvarın üstü sallanırsa ve
duvarın alt kısmının sahibi üst
kısmının sahibine karşı
duvarın
yıkılacağına dair şahit tutmuş olsa; hüküm yine aynıdır. Nevâzil'den naklen Tatarhaniye'de
de
bu hüküm açıkça ifade edilmiştir. Remlî.
«Amme yoluna ilh...» Hususî yol da yine böyledir. Musannıf burada yalnız umumî yolu zikrederek
iktifâ
etmiştir. Kuhistanî. Şu kadar var ki, ileride de geleceği gibi bazı hükümlerde umumî yol ile
hususî
yol arasında fark vardır.
«Veya
mal ilh...» yani hayvanın dışında.
Çünkü hayvan «nefs» kelimesini kapsamına girer. Eğer
musannıf
«nefs» kelimesi ile insan nefsini de kapsayan kâmil olanı kastetseydi: kelimesi ile de
hayvanı da kapsayan bir kelime kullansaydı ilerideki: «Sonra yıkılmaya yüz tutan duvar nedeniyle
telef
olan nefislerin diyetleri duvar sahibinin âkilesi üzerinedir.» sözüne uygun olurdu.
Çünkü
yıkılmaya yüz tutan bir duvar nedeniyle telef olan hayvanın kıymetini âkile tazmin etmez;
Onun
kıymetini duvar sahibi kendi malından verir.
Rahmetî.
«Duvar
sahibinden yıkılması talep edilirse
ilh... Talep etme şu şekilde olur: Duvar sahibine: «Senin
şu
duvarın korkutucudur, veya
yıkılmaya yüz tutmuştur, onu düzelt! veya yık! ta ki düşüp de
herhangi
bir şeyi telef etmesin!» denilir.
Eğer duvar sahibine: «Senin şu
duvarını yıkman
uygundur!» denilse bu yıkma talebi değil, istişâre olur. İnâye.
«Veye
hükmen ilh...» Yani o. zararı
kaldırmaya kudretli olmak.
«O
zaman vâkıfın (vakfedenin) âkilesi
zamin olur.» Yani her iki surette de. Çünkü kayyım vâkıfın
vekilidir.
Bir vakfın kayyımına, vakıftaki
yıkılmaya yüz tutan duvar için şahit tutması, vâkıfa
şahit
tutması
gibidir. Nitekim; Velî olan bir kimseye, velâyetinde olan küçük çocuğa veya deliye ait
yıkılmaya
yüz tutan duvarı hususunda şahit
tutmak çocuğa veya deliye şahit
tutmak da böyledir.
Remlî
diyor ki: «Vâkıfın âkilesi» sözünden, «eğer diyeti verecek âkilesi varsa» şeklinde
anlaşılmalıdır. Eğer âkilesi yok veya var fakat ödemiyorsa, o zaman vakfın
kayyımından alınmadığı
gibi,
rücû ederek vakıftan da alınmaz.
Çünkü vakfın zimmeti yoktur.
«Veli
de kayyım gibidir.» Yani baba, dede veya vasî gibi velâyeti olan kimseler, velîdirler. Hidaye'de
anne
de bunlara eklendikten sonra, bunların yapmış oldukları işin bizzat velâyetlerinde bulunan
çocuğun
yapmış olduğu iş gibi olduğu söylenmiştir.
Yani
vasinin, babanın ve annenin yapmış
olduğu bir iş, bizzat çocuğun yapmış
olduğu bir iş gibidir.
Bu
bakımdan duvarın yıkılması için bunlardan talepte bulunmak, bâliğ olduktan sonra çocuğa
yapılan
talep gibidir. İnâye.
Düşün...
Durru'l-Muntekâ'da
: «Çocuğun velîsinden çocuğa ait
olan yıkılmaya yüz tutan duvarın yıkılmasını
veya düzeltilmesini talep ettikten sonra, duvar yıkılsa; herhangi bir zarar durumunda tazminat
çocuğun
malından alınır. Çocuk bu
talepten sonra bâliğ olsa veya velîsi ölse; meydana gelen
zarardan
dolayı tazmin ettirilmez. İmâdiye ve diğer kitaplarda da böyledir.»
«Râhin
ilh...» Çünkü rehin edilen bir nesnenin mâliki mürtehin değil, râhindir. Râhin ise rehni
çözmekle, rehin verdiği duvar veya binayı yıkmaya kâdirdir.
Kiracıya
kirada oturduğu binanın duvarının yıkılması veya düzeltilmesi talebinde bulunulmaz.
Çünkü
icâre akdi icâr olunan nesnede meydana gelen özürlerden dolayı fesholunur. Duvarın
yıkılmaya
yüz tutması da bir özürdür. T.
Cevhere'den...
«Mukâtep
ilh...» Mülkünü yıkabilir. Eğer mukâtebin yıkılmaya yüz tutan duvarından dolayı bir adam
helâk
olsa, mükâtep, ölen kişinin diyetinden veya kendi kıymetinden hangisi daha az ise onu
çalışarak öder. Eğer duvardan dolayı helâk olan mal ise, kıymeti her ne olursa olsun. hakikî
cinayete
kıyaslanarak ödemeye çalışır. Kirmanî'den naklen Kuhistânî'de de böyledir.
Bu
ödeme hükmü, eğer kitâbet hali
devam ediyor ise geçerlidir. Eğer mukâtebin azadından sonra
ise,
o zaman ölen adamın diyeti kölenin
efendisinin âkilesi üzerinedir. Eğer bu telef. kitâbet bedelini
ödemedeki
aczinden sonra ise, hiç kimse üzerine bir şey vâcip değildir; o kan heder olur. Çünkü
mükâtep
kâdir olmadığı gibi. efendisine karşı da mukâtebin duvarının yıkılmasına dair
şahit
tutulmamıştır.
Minah ve diğer kitaplarda da .
böyledir.
Kadıhân'dan
naklen Burcundî de mukâtebe ait duvarın yıkılması hususunda şahit tutulmuş olsa bu
şâhit
tutma sahîhtir denilmiştir.
Durru'l-Müntekâ.
«Ticaret
yapmaya izinli köle» Zira ticaret yapmaya izinli köle, ister borçlu olsun, ister olmasın
kendine
ait bir duvarı yıkabilir. Eğer yıkılmaya yüz tutan duvarı yıkılarak bir adam ölse. ölen adamın
diyeti kölenin efendisinin âkilesi üzerinedir. Eğer telef olan mal ise onun tazminatını ödemek,
köleye
düşer. Hatta onu tazmin için köle
sattırılır. Durru'l-Müntekâ.
«Duvarın
ortaklarından biri için böyledîr...»de O zaman ortaklardan biri yalnız kendi hissesi kadar
duvarın
vermiş olduğu zararın tazminatını
öder.
«İstihsânen
ilh...» Kadıya çıkarak ortaklarından duvarın yıkılmasını veya düzeltilmesini isteme
yoluyla buna imkânı olduğundan ve bunu da yapmadığından sorumluluğunu yerine
getirmemiştir.
Bu
yüzden de his-sesine düşen kadarın tazminatını öder. Kıyasa göre ise, tek başına duvar yıkma
imkânına
sahip olmadığından dolayı tazminat
ödemez. İtkânî.
«Evet
öyledir ve Zahîriye'de de şu vardır
ilh...» Bunun; «Duvar sahibînden yıkılması talep edilirse»
sözü
üzerine istidrâk olduğu söylenmiş ve
«hükmen» sözünün kapsamından girdiği
belirtilerek
itiraz
edilmiştir. Çünkü, ev ölünündür.
Bundan dolayı bu evle borçları
ödenir. Vâris ise onun yerine
geçendir.
Bu
sebeple vârisin evini alıp borcu kendi malından
ödeyebilir.
Bunun:
«Ortaklarından biri» sözü üzerine istidrâk olduğu da söylenebilir. Zira
musannıfın: «Yalnız
bir
oğlunu» sözüyle kayıtlamasından; eğer varisler birkaç tane olursa yalnız birisine karşı şahit
tutmak,
sahih olmaz; hükmü anlaşılır. Düşün. Bu kayıt, belki de ittifakî bir
kayıttır.
«Şahit
tutmak sahîhtir ilh...» ölen adamın diyeti oğulun değil, babanın
âkilesi üzerinedir. Minah'ta
olduğu
gibi...
«Hâkimin
huzurunda dava açmaya ehil olan kimsedir.» Bu sözüyle, mükelleften muradın bâliğ olan
kimse
değil; sabî de olsa dava açma hakkına sahip olan kimse olduğuna işaret etti. Fakat Zeylai'de
ticaretle
izinli köle ve çocukların da baliğ olan hürlere dahil edildiği
söylenmiştir.
«Eğer
şahit tutmasa ilh...» Yani yıkılma talebi üzerine şahit tutmasa...
Zeylai demiştir ki: «(Şahit tutulması, ancak mülk sahibinin daha evvel yıkılma talebin isbat
edilebilmesi için olur. öyleyse şahit tutmak bir şart olarak değil, de ihtiyat içindir.»
«Onu
yıkmaya kadir olduğu süre içerisinde ilh...» Bu yıkılma talebinden sonra mülk sahibi yıkacak
adamları
bulmak için gitse ve bunları aramakta iken duvar yıkılsa, telef olan herhangi bir şeyin
tazminatını
ödemez. Çünkü şeriatte îcar ile çalışacak kimseleri hazırlama zamanı istisnâ edilmiştir.
Kuhistâni.
«Zira
ammeye zarar veren bir şeyi def etmek vaciptir ilh...» Sözü, musannıfın geçmiş olan; «mülk
sahibi
zâmin olur» sözünün illetidir: Yani biz, eğer onun üzerine tazminatı vacip kılmasak o binayı
boşaltmaktan
imtina ederdi. Çünkü çoğu kez âmmeye gelen zararı def etmek için hususî zararı
yüklenmek
vaciptir.
«Nefislerin
ilh...» Yani hür olan nefislerin.. Çünkü musannıfın: «Âkile malların tazminatını ödemez»
sözü
buna karinedir.
T.
Musannıfın
burada «nefisler»den muradı, malın mukabili olandır. O zaman hayvan buna dahil
değildir.
Nefis dışında kalan uzuvların sakatlanması halinde onların da tazminatını duvar sahibi
verir.
«Tazminat
da ancak üç şeyin üzerine şahit tutmakta o!ur.» Yani tazminat
âkile üzerine ancak üç şey
ile
vardır. O zaman âkile üç şeyden birini inkâr etse, bina sahibi de onların inkâr ettiği şeyi ikrar
etse,
o zaman onun tazminatını kendi
malından vermesi gerekir. Turî, özetle...
«Duvarın,
şahit tutma vaktinden yıkılma
vaktine kadar onun mülkü olduğuna
dair şahit tutmak
ilh...»
Çünkü, evin onun zilyedliğinde olduğu açıktır. Zâhir olana göre de, evin onun elinde
olmasıyla
başka birinden bir hak talep edilecek. Gâye.
«İşte
bundan dolayı ilh...» Yani evin onun mülkü olması şartı dolayısıyla T.
«Ne
de mal sahibine ilh...» Çünkü mal sahibinin nezdinde duvarın yıkılacağına
dair şahit
tutulmamıştır
«Mülkünden
ilh...» Yani velâyetinden çıkmasıdır ki; «eğer delirse» sözünü de içine alsın. Düşün.
«Hibe
gibi ilh...» Zâhir şudur ki: Hibede hibe edilen şeyin teslim edilmesi lâzımdır; ki duvarın
yıkılmasına dair tutulan şehadet iptâl edilsin. Zira hibede hibe edilen şeyi, teslim etmezden evvel bir
hüküm
yoktur. T.
«Delirse
ilh...» Yani şahit tuttuktan
sonra...
«Ayrılmasak üzere ilh...» Musannıfın burnu «ayrılmamak üzere» ile kayıtlaması oralıklı olarak gelin
delirmeyi
bunun kapsamı dışına çıkarmak içindir. Zâhirinden anlaşılan şudur: Aralıklı olarak gelen
delilik.
şahit tutmayı iptâl etmez. Eğer şahit tutulup aralıklı olarak delirdikten sonra evinin duvarı bir
şeyi
telef etse, telef olan şeyi tazmin eder.T.
«Dönseilh...» Yani müslüman olarak... Ve evi de ona geri verilse.
Hâniye.
Veya
ayrılmamak üzere deliren kimse akıllansa, ancak yeniden şahit tutmakla zâmin olurlar.
«Kabzetmeden
evvel de olsa ilh...» Yani müşteri
satılan binayı kabzetmeden evvel de olsa. O zaman
satışta
kabz şart değildir. Nitekim kitapların çoğunda da
böyledir.
Hidâye'de: «Kabz» ile kayıtlanması ittifâkî bir kayıttır. Bunu Kuhistâni ifâde
etmiştir.
«Çünkü
velâyeti ortadan kalkmıştır.» Yani yıkma velâyeti elinden çıkmıştır. Musannıfın: «Mülkiyetin
elinden
çıkması» sözünden anlaşılan «Tazmin edilemez» hükmünün illetidir.
«Ve
benzeri» Yani hibe, delirme ve irtidât
gibi...
«Her
ne kadar mülkiyeti dönse bile
ilh...» Yani mürted olan kimsenin müslüman olarak
darü'l-harp'ten
dönmesi ile veya delinin akıllanması ile mülkiyeti üzerindeki velâyeti ona
dönse
bile...
Satışta
da hüküm böyledir. Kuhistâni demiştir ki: Satışın burada mutlak zikredilmesi, satılan bina
hâkimin
hükmü veya başka bir şeyle veya
müşteriye ait olan hıyâr-ı şart veya hıyâr-ı rü'yet ile
satana
geri verilse ve bu esnada da satılan mülkün duvarının yıkılması ile bir zarar meydana gelse,
satan
adamın zamin olmadığına delâlet eder. Ancak satılan şey, satan adama geri verildikten sonra
onun
duvarının yıkılması için talepte bulunulsa, o zaman zâmin olur. Muhayyerlik satana ait olursa
bakılır: Eğer o da satışı bozsa sonra da duvar yıkılıp bir şeyi telef etmiş olsa bunu satan tazmin
eder.
Çünkü satanın muhayyerliği duvarı ıslah etme velâyetini iptal etmediği gibi. şahit tutmayı da
iptal
etmez. Bayi eğer muhayyerliğini
düşürse şâhit tutma bâtıl olur.
Çünkü o duvarı kendi
mülkünden
izâle etmiştir.
Minah.
«Ama kanat açma bunun hilâfınadır.» Kanat açmada tazminat kanat açtığı mülkün elinden çıkması
ile
zail olmaz. Çünkü kanat açmada cinayet. kanadı açması iledir; kanat da yerinde durmaktadır.
Duvarda
ise cinayet onu yıkmaması iledir. Duvarın mülkiyeti elinden
çıktıktan sonra duvarı yıkmaya
kudreti
yoktur. O zaman cinayet onun hesabına ortadan kalkmaktadır.
M
E T İ N
Eğer
duyar bir kimsenin mülkiyeti olarak veya kiracı olarak veya herhangi başka bir sebeple
oturduğu
evin üzerine meyletse, duvarın
yıkılmasını veya düzeltilmesini duvar sahibinden talep
etmek,
adı geçenlerden evde oturana aittir: çünkü hak onundur. O evde oturan kimsenin duvarın
yıkılmasını tecil etmesi ve duvar sahibini cinayetten ibrâ etmesi sahihtir. Ama eğer duvar yola
meyletmiş ise hakim veya duvarın yıkılıp ıslah edilmesini talep eden kimse, bunu tecil ederse, tecil
nedeniyle
bir cinayete neden olursa, duvar sahibi tecilden dolayı cinayetten berî olmaz. Çünkü
burada
ibrâ ammenin hakkıdır. Hakimin âmme hakkındaki tasarrufu ise âmmeye zarar veren işlerde
değil:
ammeye menfaatı olan işlerde geçerlidir. Zahîre. Ama binada oturan kimsenin tecil ettirmesi
bunun
hilâfınadır.
Eğer
duvarın bir kısmı yola, bir kısmı da
bir kişinin evine meyletse, bu durumda zarar
göreceklerden kim duvar sahibinden duvarın
yıkılmasını talep etse sahîhtir.
Çünkü zarar
göreceklerden bazısının duvarın yıkılacağına dair
şâhit tutmaları sahih olduğuna göre bu durumda
hepsi
şahit tutmuş gibi sahîh olur.
Burcundî.
Eğer
duvar başlangıçta eğri yapılmış olsa bu duvarın yıkılmasını veya düzeltlimesini talep
etmeksizin
meydana gelecek zararı da duvar sahibi zâmin olur. Kanat açması ve dama su oluğu
koyması gibi... Çünkü burada teaddî
vardır.
Beş
kişinin ortak olduğu bir duvar yıkılmaya yüz tutsa, bu beş kişiden bir tanesine yıkılma talebinde
bulunursa
ve şâhit de tutulsa. bu duvar birisinin üzerine çökmüş olsa, bu ortağın âkilesi diyetin
beşte
birini öder. Yani telef olan
mal veya nefisten beşte birinin tazminatını öder. Çünkü o ortak,
öteki
ortaklarını hakime çıkartarak o duvarı düzelttirme imkânına sahipti.
Üç
kişinin ortak olduğu bir binada
ortaklardan birisi bir kuyu kazsa veya bir duvar yapsa ve o kuyu
veya duvar sebebiyle de birisi helâk olsa, duvarı yapan veya kuyuyu kazan kimse. diyetin üçte
ikisinin
tazminatını öder. Çünkü binanın
kendine ait olmayan üçte ikisine
teaddî etmiştir. Telef de
burada
bir tek illetle olmuştur. O zaman bu telef hisselere göre taksim edilir. Kendi hisselere
düşenden
zâmin değildir. Çünkü kendi mülkünde tasarruf etmiştir. Ama ortakların hisselerinden
dolayı gelecek zararı zâmindir. İmameyn de bu diyetin İkiye taksim edileceğine hükmetmişlerdir.
Çünkü
bu meselede telef İkiye ayrılmıştır; birisi muteberdir diğeri de heder olmuştur.
Duvarın
yıkılacağına dair şahit tutmak. duvarın yıkılması gerektiğine dair şahit tutmaktır. O zaman
duvarın
yıkılacağına da[r şahit tuttuktan sonra duvar yolun üzerine yıkılsa ve bu yıkılma sebebiyle
bir
adamın ayağı kayıp ölse, duvar sahibi zâmindir. Çünkü yıkılan onun mülküdür ve
yolu
temizlemek
de onun
görevidir.
Eğer
duvarın yıkılması ile ölen bir adama başka bir kişi çarparak kaysa ve o da ölse; duvar sahibi
ölen
ikinci adamın diyetini ödemez. Çünkü
ölen adamı oradan kaldırmak duvar sahibinin değil,
ölenin
velilerinin hakkıdır. Ama kanat açma bunun hilâfınadır. Çünkü kanadın sahibi ölen ikinci
adamın
da diyetini öder. Zira cinayete sebep olan kanat. bakidir. O zaman yolda ölen birinci adamın
cesedini
kaldırmak, yine kanat açanın hakkıdır.
Şu
mesele de bunu teyid eder: Eğer
yıkılmaya yüz tutan duvarı veya onun enkazını satsa o duvar
kaldırılmadan birinin ölümüne veya malının helâkine sebep olsa satan kişi tazminattan berî olur,
yani
tazmîn etmez. Ama kanadı satmış olsa sattıktan sonra kanat düşüp birinin ölümüne veya
malının
helâkine sebep olsa, kanadı açan, berî olmaz, yani tazmîn eder.
Zeylai.
Duvar
gevşemeden evvel duvarın yıkılacağına dair şahit tutmak sahih değildir. Çünkü ne
başlangıçta
ne de sonuçta teaddî yoktur.
Yıkılmaya
yüz tutan duvar hakkında şahit
tutmakta bir erkekle iki kadını şahit tutmak kabul edilir.
Çünkü
yıkılma talebi üzerine şahadettir, katil üzerine şehâdet değildir.
FER'Î
MESELELER
Bir
duvarın, bir kısmi sağlam olsa,
bir kısmı da yıkılmaya yüz tutmuş olsa, bu duvarın yıkılacağına
dair
oradan geçenler veya komşuları şahit tutsalar ve duvarın tamamı yıkılıp
bir kişiyi öldürse duvar
sahibi
onun diyetini öder. Ancak duvar
uzun olsa o zaman yıkılan duvardan yıkılmaya yüz tutan
tarafı
isabet etmişse yalnız o kadarını
tazmin eder. Çünkü o zaman duvar,
iki duvar
gibidir.
Duvarın
yıkılacağına dair şahit tutmak, yıkılmaya yüz tutan kısmında sahihtir, sağlam kısmında
sahih
değildir. Birisi sağlam, diğeri de yıkılmaya yüz tutmuş iki duvardan yıkılmaya yüz tutan için
şahit
tutulsa ve sağlam olan duvar yıkılarak bir şeyi telef etse, o şey heder olur,
yani tazminatı
verilmez.
Hâniye.
Mescidin
duvarı yıkılmaya yüz tutsa o zaman şâhit, mescidi yaptıran kişiye karşı
tutulur. Ve duvarın
yıkılması ile ölen adamın diyeti de camiyi yaptıran adamın âkilesi üzerinedir.
Fakirlere vakfedilen bir mülkün duvarının yıkılmasından dolayı ölen kişinin diyeti vâkıfın âkilesi
üzerinedir.
Ticaretle
izinli kölenin duvarının yıkılması
ile ölen kişinin diyeti de -köle,
fiyatını kapsayacak kadar
borçlu
olsa dahi- istihsânen kölenin efendisinin âkilesi üzerinedir.
Ölen
kişinin velisinin: «Yarın, kısası affederim» demesi sahih değildir. Çünkü bu temliktir. Asıl'daki
mesele
de affın temlik olduğuna delâlet eder. Asıl'daki mesele şudur: Bir cariye kasten bir adam
öldürse,
ölen kişinin velisi de kısastan önce onunla zinâ etmiş olsa, o kişiye had vurulmaz. Çünkü
o
cariye onun memlûku olmuştur. Velvâliciyye. Allah en iyisini
bilendir.
İ
Z A H
«Duvarın
yıkılmasını veya düzeltilmesini duvar sahibinden talep etmek ilh...» Ev sahibinin veya o
evde
oturanın hakkıdır. Eğer yıkılmaya yüz tutan duvar çıkmaz bir yolun üzerine
meyletse; o
çıkmazda
oturanlardan herhangi birisi duvar sahibinin hasmı olur. Yani yıktırma veya düzelttirme
talebinde
bulunabilir.
İtkânî
«Ama eğer duvar yola meyletse ilh...» Gelecek illetin zâhiri şudur:
Yoldan
murat, âmme yoludur. Açık olan
da şudur ki: Hususî olan bir yol, âmme yolu gibidir. O
zaman
ya hepsinin erteletmesi veya yine hepsinin ibrâ etmesi lâzımdır.
«Eğer
duvarın bir kısmı meyletse ilh...» Hâniye'de der ki: «Kişinin duvarının bazısı yola bazısı da bir
ailenin
evine meyletse, evde oturanlar yıkılma talebinde bulunduklarında şâhit de tutsalar ve
duvarın
eve meyleden kısmı yıkılsa, duvar
sahibi duvarın yıkılmasından doğan zararı tazmin eder.
Çünkü
duvar birdir.
«Evde
oturanların kendilerine doğru
meyleden kısmında da yola meyleden
kısımda da şahit
tutmaları
sahîhtir. Çünkü evde oturanlar
aynı zamanda âmme cümlesindendirler. Eğer bu şahit
tutan
evde oturanlar değil de başkası
olsa, onun şehâdeti de yola eğilen
kısımda sahîhtir. Bir
kısmında
şahit tutmak sahih olursa hepsinde sahih olur.» Özetle...
«Yani
telef olan mal veya nefisten beşte birini ilh...» Bu söz metni genelleştirmek içindir. şu kadar
var
ki; o zaman Şârihin yukarıdaki «âkıle» sözünü düşürmesi gerekirdi. H. Zira telef olan malların
tazminatı
teleflerine sebep olan duvar
sahibinin malından ödetilir.
Nitekim yukarda da böyle geçti. T.
«Hâkime
çıkartarak ilh...» Yani duvarın yıkılması veya ıslahı için şahit tutan kişi, diğer ortaklarını da
hâkime
götürme imkânına
sahiptir.
Bu
zikredilen istihsâna göredir. Kıyasa
göre ise yukarda takdim ettiğimiz gibi hiç kimse tazmin
etmez.
«Ortaklardan birisi bir kuyu kazsa ilh...» Diğer ortakların izni olmadan kazarsa
demektir.
«Diyetin üçte ikisini öder» Yani diyetin üçte ikisi
kuyuyu kazan veya duvarı yapanın âkilesi
üzerinedir.
Yukarda da geçtiği gibi kuyuya düşmekle veya duvarın yıkılması ile telef olan malın üçte
ikisi
kuyuyu kazan veya duvarı yapan adamın malından ödetilir.
«Bir
tek illetle ilh...» İllet, duvarda takdir olunan ağırlıktır. Kuyuda ise takdir olunan derinliktir.
Çünkü
az bir ağırlıkla az bir derinlik öldürücü değildir ki. Her bir parçası illet sayılsın. O zaman
illetler
bir arada kabul edilir. Durum böyle olunca da telef, bir
illete izâfe edilir. Sonra da herkesin
mülkü
kadar mülk sahiplerine taksim edilir. Bu bahsin tamamı İnâye
dedir.
«İmameynde
bu diyetin ikiye taksim edileceğine hükmetmişlerdir» Yani bu meselede ve bundan
evvelki meselede...
Çünkü
telef, hakkında şahit tutulan
kişinin hissesinde muteberdir. Diğerinin hissesinde ise heder
olmuştur.
Kuyuyu kazmak ve duvarı yapmak halinde kendi mülkü itibariyle müteaddî değildir. Ama
ortağının
mülkü itibariyle müteaddîdir. O zaman
bu iki kısım olur ve taksim de bu
iki kısım üzerine
yarı
yarıya yapılır. ibn
Kemâl.
«Duvarın
yıkılması gerektiğine dair şahit tutmaktır.» Çünkü burada şahit tutmaktan kasıt
meşguliyeti
kaldırmaktır. Minah.
«Çünkü
cinayeti bakidir.» Çünkü kanat açmak
hadd-i zatında bir cinayetidir. Bu da
kanat açanın
fiilidir.
O zaman açılan kanat nedeniyle ölen adamın cesedini sanki kanat açan kişi kendi eliyle
sokağa
atmış gibi olur. O zaman yolda bir kişinin kanadın açılmasıyla ölmesi ve onun cesedinin
yolda
kalması sebebiyle, ikinci bir adamın ölmesi; sanki kanadın onun üzerine de düşüp ölmesine
sebep
olması
gibidir.
Yola
birşey atan kimsenin yola attığı şeyle birisi helâk olsa, her ne kadar yolu ondan temizlemeye
mâlik
olmasa da onu tazmin eder.
Ama
duvar meselesi bunun hilâfınadır.
Çünkü duvar yapmak, cinayet değildir. Bundan sonra da
adamın
cânî olacağı gibi fiil de yoktur. Şu kadar var ki enkazı yolda
terketmekle fail gibi olmuştur.
Bununla
beraber yolu temizlemeye de kudreti vardı. Yolu temizleme kudreti olmakla birlikte
temizlememesi, enkaz hakkında söz konusudur ama ölen adam hakkında değil. işte bundan dolayı
da
enkazın yerde kalması ile ölen kişinin ölümü hususunda; enkaz sahibi fail olur. Ama enkaz
sebebiyle
ölen kişinin cesedinin ikinci bir adamın ölümüne sebep olmasından duvar sahibi bunun
kâtili
kabul edilemez. Çünkü ilk ölen kişiyi kaldırmak onun hakkı değil; onun velilerinin
hakkıdır.
«Şu
mesele de bunu teyîd eder:» Yani
cinayetin kanatta baki kalması,
duvarda ise kalmaması...
«Sağlam
kısmında ilh...» Yani duvarın sağlam kısmında yıkılacağına dair şahit tutmak, sahih
değildir.
Çünkü sağlam duvarın yıkılması ile birisine isabet edip öldürmesi ile zamin olmaz. Nitekim
biri
sağlam, diğeri yıkılmaya yüz tutan hakikaten iki duvar olsa, sağlam duvar birinin ölümüne
sebep
olursa, sağlam duvarın sahibi zamin olmaz.
«O
zaman şahit, mescidi yapan kişiye karşı tutulur.» Eğer hayatta îse... Yukarıda da şu geçmişti:
Kayyım. vâkıf gibidir. O zaman vâkıf olmadığı yerde vakfın duvarının yıkılması veya ıslah edilmesi
hususunda
kayyıma söylenilir ve ona şahit
tutulur.
«Diyeti de camiyi yapan adamın âkilesi üzerinedir» Duvarın yıkılması nedeniyle telef olan mallara
gelince,
onların tazminatı âkilesi üzerine değildir. Açık olan şudur ki: O zaman o malların tazminâtı,
mescidi
yapan veya vakfedenin malından
alınır. Araştırılsın... T.
Biz
Ramlî'den naklen: Vakfın duvarının yıkılması nedeniyle telef olan malın vakfın zimmeti
olmadığından
vakıf malından alınmayacağını daha
önce belirtmiştik.
«Ölen
kişinin diyeti vâkıfın akilesi üzerinedir.» Yani vakfın neden olduğu bir
cinayette diyet, vâkıfın
âkilesi üzerine vâcip
olur.
«Kölenin
efendisinin âkilesi üzerinedir.» Mala gelince; izinli kölenin duvarının yıkılması ile telef olan
mala
tazminatı. köleye düşe Bunu Mükâteb
ile ilgili hükümleri açıklarken belirtmiştik.
«Ölen
kişinin velayetinin ilh...» Bu meselenin tamamı Minah'tadır.
«Çünkü
bu temliktir.» Temlîkin ise, diğer bir zamana izafesi sahih değildir. Bu hüküm musannıfın
Nefsin
Dışında Kalan Azaların Kısası babından hemen öncesinde takdim ettiği «kısasta temlik carî
olmaz...»
hükmüne muhaliftir.
Düşün...
«Delalet
eder ilh...» Yani affın kısası temlik olduğuna delâlet eder.
Bunun
nasıl delalet edeceğini şimdiye kadar anlamış değilim. Çünkü onun ifade ettiği şundan
İbarettir:
Cariye onun mülkü olur. Bu ise;
kısastan affın temlik olduğuna
delâlet etmiyor ki; 'izafesi
de
sahih olmasın. Ayrıca cariyenin katilin velisinin mülkü olmasına da delâlet etmez, işte bu da
müşkildir.
Hâşiye
yazanlardan kimisi demiştir ki: Velvâliciye'nin ibaresi şöyledir:
«Cariye
kasten birisini öldürse; öldürülen
kişinin velisi de kasten onunla zina etse şüpheyi iddia
etmese
bile veliye hadd vurulmaz. Çünkü alimlerden bazısı demiştir ki: «Öldürülen kişinin velisi
eğer
dilerse cariyenin efendisinin
rızası olmadan da cariyeyi mülk edinebilir. Dilerse de onu
öldürebilir»
İşte veliye verilen bu muhayyerlik, haddin def'i için bir şüphe oluyor; o zaman haddin
def'ine
illet; velinin bazı alimlerin sözüne göre, cariyeyi kendine mülk edinme velâyetine sahip
olmasıdır.
Yoksa cariyenin ona mülk oluşu
değildir. O zaman her iki İbare arasında fark vardır.»
Özette...
«Kısastan
önce» Sözü de bilinen bir şeyi açık olarak 'ifade etmektir. T.
Allah
en iyisini bilendir.