HAYVANIN CİNAYETİ VE HAYVANA KARŞI İŞLENEN CİNAYET
METİN
Asıl
olan Müslümanların yolundan geçişin
kaçınılabilmesi mümkün o!an şeylerden
salim olmak
şartı
ile mübah
olmasıdır.
Amme
yolundan ata binerek geçen kimse,
atının ayağı ile çiğnediği, ön veya arka ayağı veya başı
ile
isabet ettiği veya ısırdığı veya ön ayağı i!e vurduğu ve bunlardan dolayı telef ettiği insan
veya
hayvanın tazminatını
öder.
Öyle ise bu saydıklarımızdan herhangi birisi, kişi atı üzerinde kendi mülkünde seyrettiği zaman
meydana gelirse zâmin olmaz. Ancak atın üzerinde iken atın basması ile telef ettiğinden zâmindlr.
Çünkü
o ağırlığı ile onun ölümüne bizzat
mübaşirdir. O zaman öldürdüğü bu
kişi yakını ise, onun
mirasından
mahrum olur.
Eğer
bu saydıklarımız başka birisinin
mülkünde mülk sahibinin izniyle seyrederken meydana
gelmişse. burası da yine kendi mülkü gibi
olur ve zâmin olmaz. Nitekim o hayvanın sahibi, hayvanla
beraber
olmadığında hayvanın İşlediği cinayetten dolayı tazminat ödemez. Kuhistânî.
Eğer
başka birisinin mülkünden mülk sahibinin izni olmadan geçerken yukarda sayılanlardan
herhangi
bir şekilde bir şeylerin telefine
sebep olursa, telef olan şeyin mutlak olarak tazminatını
öder.
Çünkü teaddi etmiştir.
Ata
binen kimse at yürürken tırnağının keskin tarafı ile veya kuyruğu ile telef ettiği şeyin
tazminatını
ödemez.
Şafiî buna muhalefet
etmiştir.
Yolda
giderken terslerken veya terslemek için durduğu zaman terslemesi veya idrar. etmesi ile bir
adam
telef olursa zâmin olmaz. Çünkü
bazı hayvanlar ancak durarak terslerini yaparlar.
Eğer
bineğini tersini yapmak için değil de başka bir şey için durdursa bindiği at da durduğu zaman
idrarını
yapsa ve bu yüzden bir şey telef
olsa zâmin olur. Çünkü atı
durdurmakla teaddî
etmiştir.
Ancak
İmâmın (İslâm Devlet Başkanı'nın), hayvanların durması için izin verdiği yerde durdurmuşsa
o
zaman zâmin olmaz. Hayvanları sürmek hükmü de bunun
gibidir.
Mescitlerin
kapıları da âmme yolu gibidir. Ancak İmâm mescidin kapısında hayvanlar için bir yer
hazırlamış
ise o zaman zâmin olmaz.
Eğer
bindiği at, ön veya arka ayağı ile küçük bir çakıl taşı veya çekirdek sıçratsa veya toz kaldırsa
veya kum gibi İnce taş parçalarını sıçratsa ve bunlardan herhangi biri ile birinin gözü çıksa veya bir
elbise
bozulmuş olsa, zamin olmaz. Çünkü bunlardan kaçınmak mümkün değildir. Ama eğer
sıçrattığı
taş büyük olursa ve bu taş da bir şeyi telef ederse zâmin olur. Çünkü ondan kaçınmak
mümkündür.
Ata
binen kimsenin zamin olduğu
şeylerden dolayı atı arkadan süren veya atı çeken adam da
zâmindir.
Dürer'de bu bahis tashih edilerek: «Muttarid ve mün'akis olur» denilmiştir.
Yukarda
da geçtiği gibi atın ayağının
basması ile telef olan şey eğer
insan ise binicinin kefaret
vermesi
lâzımdır. Ama süren ile çeken
üzerinde kefâret yoktur. Ama. eğer birisi atı çekse, birisi de
ata
binmiş olsa ve bir şeyin telefine sebep olsalar, sahih kavil üzerine süren kimse zâmin değildir.
Bu
görüş de Kuhistani ve diğerlerinin kesin olarak belirttiklerine aykırıdır. Çünkü işlenen cinayeti,
mübâşire
izâfe etmek, mütesebbib olan aşağıdan sürene izafe etmekten evlâdır. Nitekim yukarda da
böyle geçti. Yani bu meselede de olduğu gibi sebep olan tek başına İşlemiyorsa... Ama eğer sebep
olan
tek başına işliyorsa, o zaman ata
binen ile atı çeken cinâyette ortaktırlar. Nitekim atı binicisinin
izniyle, dürten kimsenin meselesinde gelecektir. Hıfzedilsin...
İ
Z A H
Musannıf
bu babı İnsanın işlediği cinayet babının akabinde zikretmiştir. İnsana karşı işlenen
cinayet
ise, açıklamayı gerektirmeyen hususlardandır. Şu kadar var ki akılsızlık hasebiyle hayvan
da
cem adâta ilhâk edilmiş olduğundan, Musannıf da hayvanın işlediği cinayet babını, kişinin
Amme
yolunda bir şeyler İhdâs Etmesi babından sonra ve kölenin işlemiş olduğu cinayetten önce
zikretmiştir.
«Asıl olan ilh...» Yani bu bâbın meselelerinde asıl olan... Yine asıl şudur ki mütesebbib teaddî
yaptığı
takdirde telef olan şeyi tazmin eder.
Yoksa etmez. Mübâşir ise mutlaka tazmin eder. Yani
ister
müteaddi olsun. İster olmasın... Nitekim Fer'î Meselelerde böylece açıklanacaktır. Rahmetî.
«Sâlim
olmak şartı ile ilh...» Çünkü âmme yolundan geçmek. bir yönden kendi
hakkında tasarruf
olduğu
gibi bir yönden de başkasının hakkında tasarruf gibidir. Çünkü âmme yolu bütün halk
arasında
müşterektir. Biz de selâmet kaydı ile âmme yolundan geçmenin mübah olduğuna
hükmettik
ki, kaçınılması mümkün olan taraftan da mümkün olmayan taraftan da meseleyi ele
almak
normal olsun. Çünkü yalnız
kaçınılması mümkün olmayan taraf ele
alınırsa o zaman kişinin
âmme
yolundan istifade etmesinin men'i
yoluna gidilmiş olur. Zeylai, Özetle...
«Atının ayağı ile çiğnediği ilh...» Yani çiğnediği insan nefsi veya mal... Durru Müntekâ.
O
zaman çiğnediği insanın diyeti, onun
ve âkilesinin üzerinedir.:
Eğer
çiğnenen köle ise, bunun kıymetini ödemek yine âkile üzerine vaciptir. Çünkü kölenin diyeti
kıymetidir.
Eğer çiğnenen mal ise, onun
kıymetini malından verir. Eğer çiğnediği İnsan olmakla
beraber
sebep olunan zarar nefisten aşağı bir yaralama İse ve o yaralamanın erşi insan diyetinin
onda
birinin yarısından aşağı olursa,
yine kendi malından verir. Eğer erşi diyetin onda birinin yarısı
kadar
veya daha fazla ise, o zaman erş kişinin âkilesi üzerinedir. Cevhere'den özetle.
«Ön
veya arka ayağı ile isabet ettiği ilh...» Yani yere basma hâlinde değil de ayağını yerden
kaldırırken veya ayağını yere koymadan evvel isabet etmiş olsa... T.
«Kendi
mülkünde ilh...» Yani ister kendi özel mülkü olsun, isterse başkalarıyla ortak mülkü olsun....
Çünkü
ortaklardan her biri ortak
mülkte seyretmek ve atını durdurmak hakkına sahiptir. Zeylaî.
«Zâmin
olmaz ilh...» Çünkü mübâşir değil, mütesebbibdir. Hayvanı kendi mülkünde sürmekle de
müteaddi
olmaz.
«Bizzat
mübaşirdir.» O zaman müteaddî olmasa bile zâmin olur.
«Onun
mirasından mahrum olur» Çünkü
hakikaten katildir ve kefâret vermesi de vaciptir. Nitekim
musannıf
da bunu ilerde açıkça belirtecektir.
«Zâmin
olmaz.» Ancak atın üzerinde iken atın çiğneyerek öldürdüğünden zâmindir.
«Nitekim
o hayvanın sahibi, hayvanla beraber olmadığında hayvanın işlediği cinayetten dolayı,
tazminat
ödemez,» At, ister kendi başına
girsin isterse binicisi mülk sahibinin izniyle kendisi
soksun...
«Tazmîn
eder ilh...» Yani binen kişi, atın telefine sebep olduğu şeyi mutlaka tazmin eder; ister at
çiğneyerek
öldürsün, ister ön ayağıyla vurarak,
İsterse de dururken veya yürürken çarparak telef
etsin.
Metinde
de geleceği gibi atı çeken ve süren hakkında da hüküm böyledir. Açıkça anlaşıldı ki,
burada
bineğin kendi başına germesi hali ile ilgilidir.
Inâye'de şöyle denilmektedir: «Bineğin başkasının mülkünde işlemiş olduğu cinayette; bineği oraya
ya
başkası sokmuştur ya da kendiliğinden
girmiştir. Eğer kendiliğinden girmiş ise, her hâlükârda
tazminat
sahibine ait değildir. Çünkü o,
ne cinayete mübaşeret etmiş ne
de mütesebbip olmuştur.
Eğer
sahibi sokmuş ise her hâlükârda sahibi tazminat ödemelidir. Bineği çeken, süren ve binen kişi
ister
binekle beraber olsun, isterse olmasın... Çünkü bineğin sahibi ya mübaşirdir veya mütesebbib
ve
muteaddidir. Zira sahibi bineği
başkasının mülkünde ne durdurma ne de yürütme hakkına
sahiptir.»
«Ata binen kimse zâmin değildir.» Yani âmmenin yolunda ve diğer
yollarda...
«At yürürken ilh...» Bu kavl, atın tırnağının keskin tarafı ile telef ettiği şeyde tazminat olmamasını
kayıtlar.
Çünkü atın yürümesinde atın
tırnağının keskin tarafı ile bir şeye vurmasından kaçınmak
mümkün
değildir. Çünkü atın tırnağının
keskin tarafını yere vurması, atın yürümesi için zarurettir.
O
halde adam âmme yolunda atı
durdurmuş olsa ve bu sırada at
tırnağının keskin tarafı ile bir
cinayet
işlese; yine atın sahibi tazminat öder. Çünkü atın durmasını engellemek mümkündür. Her
ne
kadar tırnağının keskin tarafı ile vurmasına engel olmak mümkün değilse de... O zaman bineği
durdurmak
ya teaddî olur veya selâmet şartı ile kaydedilerek mubâh olur.
«Durarak»
ister durdursun ister kendisi dursun. Bezzâziye.
«Çünkü
bazı hayvanlar ilh...» Musannıfın bu kavli, tazminat olmadığının illetidir.
Fahru'l-İslâm
der ki: «Binek hayvanının terslemesinden ve idrar yapmasından kaçınmak mümkün
değildir.
O zaman o hali affedilir. Terslemek için durmak ise onun zaruretindendir. Zira genellikle
binek,
terslemeyi ve idrârı ancak durduktan sonra yapar. O zaman o durması da aynı şeklide af
sayılır.»
İtkânî.
«Çünkü
atı durdurmakla teaddi etmiştir
ilh...» O zaman, atını durdurmakla mütesebbib ve müteaddi
olmuştur.
Zira İnâye'de de olduğu gibi, bineğini
Müslümanların yolunda durdurmakla yolu meşgul
etme
hakkı yoktur.
Rahmeti
de der ki: «Atını kalabalıktan
dolayı veya başka bir zaruretten dolayı yolda durdursa,
uygun olan şudur ki: Eğer geri dönmek veya o kalabalıktan kurtulmak mümkün olduğu halde
dönmese
ve atını durdurması herhangi bir
cinayete sebep olsa, zamin olur.
Eğer mümkün değilse
zamin
değildir.»
«Ancak İmâmın (devlet başkanı'nın) hayvanların durması için izin verdiği yerde durdurmuşsa
ilh...»
Aynı
şekilde çölde yolun dışında
durdurursa; İmâmın izni olmadan da
durdurmuş olsa yine zamin
olmaz.
Çünkü atı orda durdurması halka zarar vermez. Ama İhtîyâr'da da olduğu gibi yolda
durdurması
bunun hilâfınadır.
Kuhîstâni.
«Ancak İmâm mescidin kapısında hayvanlar için bir yer hazırlamış ise ilh...» Yani hayvanlar için
veya onların durması İçin mescidin kapısında bir yer hazırlamış ise, o zaman hayvanın orada
durması
ile meydana gelen herhangi bir telefi sahibi tazmin etmez. T.
Burada
«durma» ile kayıtlanmasının sebebi
şudur: İmâmın izin verdiği yerlerde yürürse veya atını
çekerse veya arkadan sürerse bu işlerinden meydana gelen telefi tazmin eder. Bu tazminatı İmâmın
izni
de düşürmez. İmâmın izni ancak bineğin imâmın hazırladığı yerde, İster sahibi üzerinde olsun,
ister
olmasın, durmasından dolayı meydana gelen telefin tazminatını düşürür. Yoksa o yerde,
bineğin
yürümesi veya arkadan sürülmesi veya çekilmesi ile meydana gelen telefi düşürmez. İtkânî.
«Zâmin
olmaz ilh...» Zâmin olmamanın yeri birisi kasdî olarak o bineği arkadan döverek
koşturmadığı
veya ürkütmediği zamandır. Ama eğer o hayvanı birisi arkadan döverek veya
ürküterek
koştursa, o da koştuğunda toz kaldırsa veya çakıl taşı
sıçratsa ve bunlardan dolayı bir
şey
telef olsa, telef olan şeyin tazminatını sahibi öder. Bunu Mekki ifade etmiştir. T.
Kuhistânî'nin
ibaresi ise şöyledir: Bazı alimler tarafından bu suretlerin hepsinde eğer bineğe
şiddetle
muamele etmişse .bundan dolayı bineğin yol açtığı zararın tazminatını öder. Zahire'de de
böyledir.
«Çünkü
ondan kaçınmak mümkündür.» O zaman meydana getirdiği zarar da ondan alınır. İtkânî.
«Ata binen kişinin zâmin olduğu şeylerden dolayı ilh...» Yani bunlar tazminatta eşittirler. Hatta atın
terkisine
binen de tazminatta eşittir. İtkânî.
O
zaman bunlar âmme yolunda meydana gelmiş olan teleften dolayı zamindirler. Ancak
âmme
yolunda
da olsa atın tırnağının keskin tarafı ile meydana gelen teleften dolayı zâmîn olmazlar.
Ayrıca
bunlar, kendi mülklerinde meydana gelenden veya başkasının mülkünde izin verdiği halde
meydana gelenden dolayı da tazminat ödemezler. Ancak basarak çiğnemesî hâlinde telef ettiği
şeyin
tazminatını öderler.
«Muttarid
ve mün'akis olur.» Yani bineğe binen
kimsenin bineğin üstünde iken tazmin edeceği
herhangi
bir şeyi, çeken ve arkadan süren de
tazmin eder. Onun tazmin etmediğini onlar da tazmin
etmezler.
Kudurî,
atı arkadan süren hususunda muhalefet ederek demiştir ki: «O, sürdüğü bineğin tırnağının
keskin
yeri ile meydana getirdiği telefi tazmin eder. Çünkü bineğin gözünün göreceği yerdedir.
Ondan
kaçınmak da mümkündür. Âlimlerden
kimisi de bu görüşü benimsemiştir. Ama ekserisî
arkadan
süren kişinin de zamin olmayacağı görüşünü kabul ederler. Çünkü süren kişî bineğin
tırnağının
keskin yeri ile vurmasına mani olamaz; o zaman bundan kaçınmak mümkün değildir.
Ama
bineğin ısırması bunun
hilâfınadır. Çünkü gemini çekmekle ısırmasına mani olması
mümkündür.
Mecmâ Şerhi'nde de
böyledir.
Gurer'de
sahih kabul edilen görüş, fukahânın ekserisinin görüşüdür. Hidaye, Mültekâ ve diğer
kitaplarda
da bu görüş sahih kabul edilmiştir.
«Atın ayağının basması ile telef olan şey eğer insan ise binicinin keffâret vermesi lâzımdır.» Yani iki
kişi
atın üzerinde iken birini çiğnemiş olsa her ikisi de ağırlıkları nedeniyle katle mübâşir
olduklarından
her ikisinin de keffâret vermeleri lazımdır ve her ikisi de, ölen kimsenin yakınları ise
mirasından
mahrum olurlar. Nitekim uyuyan bir kimse de bir adamın üzerine düşüp ölümüne sebep
olsa;
kefâret vermesi gerekir. Bu kişi yakını ise mirastan mahrum olur. İtkânî.
«Ama süren ile çeken üzerinde keffaret yoktur.» Çünkü onlar
mütesebbibdirler. Şu manada ki;
sürmek
veya çekmek olmasa idi. çiğnenme de olmazdı. Keffâret ise mübaşeretin cezadır. İtkânî.
«Sahih
görüşe göre süren kimse zâmin değildir.» Bilmiş ol ki; Zeylaî şöyle demiştir: Bazı âlimler
tarafından
bineğin çiğneyerek öldürdüğü adamı veya telef ettiği malı bineği arkadan süren kişinin
zamin
olmadığı söylenmiştir. Çünkü binen kimse mübaşirdir. Süren ise mütesebbibdir. Cinayeti
mübaşire
izafe etmek mütesebbibe îzafe etmekten daha evlâdır.
Bazı
âlimler tarafından da her ikisinin de zâmin olduğu söylenmiştir. Çünkü her ikisi
de tazminatın
sebebidirler. Görülüyor mu ki İmâm Muhammed Asıl'da şunu zikretmiştir: «Binici birisine kendi
bindiği
ata arkadan vurmasını emretse, o da şiddetle vursa ve binek de birisini çiğnese her ikisinin
de
tazminat ödemesî gerekir. Tazminatta her ikisi ortak olurlar. Arkadan vuran yerden sürendir,
emreden
ise binendir.»
İşte
bununla açıklandı ki; har ikisi de tazminatta eşittirler. Ama zikrettiğimiz nedenden dolayı sabit
olan
birinci görüştür.
Asıl'da
zikredilene cevap'ta şudur: Eğer sebep telef etmede tek başına bir şey yapmamışsa
Mütesebbib
mübâşir ile beraber zâmin olmaz. Kuyu kazmak ile atmak halinde olduğu gibî. Çünkü
kuyu kazmak atmak olmazsa münferiden bir şey yapmaz.
Ama
eğer sebep münferiden ölüme sebep olursa, o zaman ölüme mütesebbib olan ile ölüme
mübâşir
olan tazminatta ortak olurlar. İşlediğimiz mevzu da bu türdendir. Çünkü hayvanı sürme,
bineğin
üstünde kimse olmasa bile yine telef edicidir. Ama kuyu kazmak bunun hilafınadır. Çünkü
o
atmak
olmadan telef edici değildir. Ama kuyuya atılınca da telefiyyet her ikisi ile yani hem kuyu
kazmak
hem de atmakla olur. O zaman telef sonuncusu olan atmaya izafe edilir. Bunu musannıf
Minah'ta
da zikretmiştir. Hâmis'te de kendi yazısı İle yazmıştır, ve bu konu
bir parça daha
araştırılmalıdır.
Sa'diye'de
şöyle denilmektedir: «Zeylaî'nin cevap olarak zikrettiği cevap almaktan uzaktır. Asıl'da
olana
da cevap olamaz. Zeylaî'nin
zikrettiği tahkikten ve Asıl'da
olanın açıklamasından ibarettir.
Bundan
anlaşılan sürücüye tazminatın vacip olmasıdır. Halbuki, o sürücüye tazminatın vacip
olmaması
görüşünü doğru kabul etmiştir. Bu
da Zeylaî gibi kimselerden garip kaçıyor.»
Remli,
Halebîden, Halebî de Kâriu'l-Hidâye'den aynen ifadeyi zikretmiştir: «Uygun olan: «Bu ikinci
görüş
sahihtir» denilip «Birinci görüşe de cevaptır» denilmesiydi.»
O
zaman, ikinci görüşün doğruluğu
kabul edilir. Bu görüş İse; «Sürücünün de zamin olması»
şeklindedir. Birinci görüşe de cevap olmaktadır.
Nihâye'nin: «Birinci görüşün cevabına gelince» sözü de bunu teyid etmektedir. Yine
Velvâliciye'nin:
«Bineğe
binen, yerden süren, çeken ve
binenin terkisine binen, infirâd ve
ictimâ' hallerinde zamin
olmakta
eşittirler» sözüdür. Doğrusu da
budur.
Her
ne kadar binen kimse bizzat mübaşir de olsa durum böyledir. Çünkü bu
meselede sebep kabul
edilen
hayvanı yerden sürmek de telef de
etki edebilir. Öyle ise hükümsüz kabul edilemez. O zaman
telef
binene de, aşağıdan sürene de izafe edilir. Ama kuyu kazmak bunun hilâfınadır. Özetle...
Remlî'nin
naklen bu zikrettiği ile bilindi ki; sahih olan görüş Kukistânî'nin kesin belirttiği görüştür.
Hidâye'de de bunu âdeti üzere tehir ederek bunun tercih edileceğini bildirmiştir.
Mevâhib
ve Mültekâ'da da bu görüş öne alınarak bunun karşısında olan görüş de «kîl» ile tabir
edilmiştir.
Uyanık ol!..
«Yukarda
da geçtiği gibi» Yani kişinin Amme Yolunda İhdâs Ettiği Şeyler babında...
«Bu
meselede de olduğu gibi ilh...» Yani atı aşağıdan süren de..Bildin ki atı aşağıdan süren kimse,
sopa
ile döverek süren kimse gibidir; o da tek başına telef edebilir. Kendi başına telef etmeyene
gelince; o da kuyu kazmak
gibidir.
«Atın üzerindeki kimsenin izniyle ilh...» Eğer binen kimsenin izni olmadan, üstünde binici olduğu
halde,
döverek atı süren kimse o binek bir telef yaptığı zaman yalnız kendisi
tazminatını öder.
M
E T İ N
Her
binen kişi veya yaya birbirlerine çarparak ölür ve sırtüstü düşer iseler, her ikisi de hür ve
acemden
olmayıp atlarını da kasten birbirlerine çarptırmamış ve yüzüstü de düşmemiş iseler; her
birinin
diyeti diğerinin âkılesi üzerinedir.
Eğer birbirlerine çarpanlar köle olurlar veya yüzüstü
düşerlerse hem kasıt halinde hem de hata halinde kanları heder olur. İbn Kemal ve
Şurunbulâliye.
Eğer
bunlar acemden olurlarsa o zaman yukarda birkaç defa geçtiği gibi, diyetleri kendi
mallarından
verilir.
Eğer
kasten çarpışırlarsa her biri yarım diyet vermesi gerekir.
Eğer
bu çarpanlardan birisi yüzüstü düşmüş olsa, yalnız onun kanı
heder olur.
Eğer
bunlardan biri hür, diğeri köle olursa hata ile çarpmaları halinde hürün âkilesinin kölenin
kıymetini
vermesi gerekir. Eğer bu çarpışma kasdî ise o zaman kölenin kıymetinin yarısını âkile
verir.
Nitekim,
iki kişinin her biri ipin bir ucundan tutarak çekseler ve ip kopsa, her ikisi de sırtüstü
düşerek
ölseler, her ikisinin de kanı heder olur. Çünkü her ikisi de kendi kuvvetiyle ölmüştür.
Eğer
ip koptuktan sonra her ikisi de yüzüstü düşmüş olsalar, her birinin diyetini diğerinin
âkilesi'nin ödemesi gerekir.
Eğer,
biri yüzüstü, diğeri de sırt üstü düşmüş
olsa, yüzüstü düşen kimsenin diyetini diğerinin
âkilesi öder. Çünkü arkadaşının kuvveti ile ölmüştür. Sırtüstü
düşen kimsenin diyeti ise, kendi
kuvveti ile öldüğünden. heder olur.
Eğer
bir kişi bunların tutmuş
oldukları ipi kesse ve her ikisi de sırtüstü düşerek ölseler, o zaman
diyetlerini ipi kesenin âkilesinin ödemesi gerekir. Çünkü ipi kesmekle her ikisinin de ölümüne
sebep
olmuştur.
Bir
hayvanı yerden süren kimsenin
sürdüğü hayvanın üstündeki eğer veya benzeri bir şey
başkasının üzerine düşse ve o da ölse hayvanı sürenin onun diyetini vermesi
vâciptir.
Deve
katarını çeken kimsenin katarından bir deve bir kişiyi çiğneyerek öldürse diyetj katarı çeken
üzerinedir.
Eğer onunla beraber bir de sürücü varsa her ikisi de zamindir. Çünkü sebebiyyette her
ikisi
de eşittir. Şu kadar var ki; eğer bu telef edilen insan ise tazminatı âkile üzerinedir, eğer mal ise
tazminatı
kendi malından verilir. Eğer
sürücü deve katarının yanısıra
gidiyorsa, eşittirler. Ama eğer
sürücü
katarın orta yerinde gidiyorsa ve bir devenin yularını da tutmuşsa o zaman yularından
tuttuğu
devenin arkasındaki develerin çiğnediğinin tazminatını öder. Her ikisi de yani sürücü de,
katarı
çeken de sürücünün önünde giden develerin çiğnediğinin
tazminatını öderler. Katarın
ortasında
birisi bir deveye binse, arkasındaki devenin yularını tutmamış ise, yalnız bindiği devenin
telef
ettiğinin tazminatını öder.
İ
Z A H
«Veya
yaya ilh...» Şârih bu kavli ile, musannıfın «binen kişi» sözü ile kayıtlamasının ittifakî bir kayıt
olduğuna
işaret etmektedir. Musannıf «yaya» kelimesini zikretmemiştir. Çünkü o bu babdan
değildir.
Zira yaya kimsenin hayvanla bir ilgisi yoktur. Bunu Sa'dî ifade
etmiştir.
«Birbirine
çarparak ilh...» Yani vücutları ile vuruşsalar... Durru Muntekâ.
Birbirlerine
çarpmaları da mutlak değildir; Karşılaşarak çarpmaları şeklinde yorumlanır. Zira
İhtiyâr'da şöyle bir ifade vardır: «Biri
bineğin üstünde yola devam etse arkasından da bir atlı gelip
ona
çarpsa ve arkadan gelip çarpan kişi helâk olsa; önde giden üzerinde hiçbir tazminât yoktur.
Eğer
arkadan gelen atlının çarpması ile önde giden kişi ölürse; o zaman onun diyeti arkadan gelen
kişi
üzerinedir. İki gemide de hüküm böyledir.» T.
Ebussuud'dan...
«Kanları
heder olur.» Çünkü her iki kölenin cinayeti de tazminatı vermekte ve
kendisini fidye olarak
vermekte
kendilerine düşer. O da artık imkânsız olmuştur. Çünkü ölmüş bulunuyorlar ve
efendiyi,
köleyi
fidye olarak vermekte serbest bırakılacak bir durum kalmamıştır. Minah.
Ama
eğer iki hür birbirlerine çarparak yüzüstü düşerek ölseler gene onların diyeti kimseden
alınmaz.
Çünkü her ikisi de kendi kuvvetleri ile ölmüştür.
«Eğer
kasten çarpışırlarsa ilh...» Hidâye'den de bilindiği gibi; iki hür veya iki köle kasdî olarak
birbirlerine
çarpsalar... Bu da Şârih'in Şurunbulâliye'den naklen takdim
ettiğine aykırıdır.
«Her
birinin yarım diyet vermesi
gerekir.» Zeylaî'de olan şudur:
«Her birinîn âkilesi üzerine diyetin
yarısını
vermek vaciptir.»
Şilbî
Haşiyesi'nde şöyle demiştir; «Çünkü burada kasıt hata menzilesindedir. Zira Şibh-ı amddır.
Çünkü
ölüm değil, çarpışma kasdedilmiştir. İşte bundan dolayı da bunun diyeti âkilesi üzerine
vaciptir.»
T.
Kasdî
çarpışmada diyetin yarıya indirilmesinin sebebi şudur ki: Hata ile çarpışmakta her birinin fiili
mübahtır.
Bu fiil de yolda yürümektir. Bu da
kendi nefsine nispetle yolda kuyuya düşen adam gibi
itibar
edilmez. Zira eğer yolda yürümeseydi kuyuya düşmezdi. Ama başkasına nispetle yolda
yürümesi
selâmet şartı ile kaydedildiğinden muteberdir. Ama kasdi çarpışmaya gelince o mubah
değildir.
O zaman çarpması kendi nefsine izafe edilir. O halde hem kendi fiili ile hem de başkasının
fiili
ile helâk oluyor. Kendi fiili ile
olan kısım heder olur. Bir kısım da diyetin yarısıdır. Başkasının
fiili
ile olan kısmada diyet vacip olur. Bu da diyetin öbür yarısıdır. Bu bahsin tamamı
Velvâliciye'dedir.
«Hata
ile çarpmaları halinde hürün âkilesînin kölenin kıymetini vermesî gerekîr. Eğer kasden
çarpışırlarsa o zaman kıymetinin yarısını âkile verir.» Yani o diyeti ölen hür
kimsenin vârisleri
alırlar.
Çünkü bunlardan her biri diğerinin kâtili olmuştur. O zaman hürün âkilesi üzerine kölenin yo
kıymetini
veya yarısını vermek vacip olur. Sonra, câni
köle telef olduğundan geriye bu
bedeli
bırakmıştır.
O zaman ölen hürün varisleri onu hürün katili olma cihetiyle değil, maktul olma
cihetiyle
alırlar. Kıymetinden artan kısmındaki hakları da bâtıl olur. Çünkü kölenin geriye bir şeyi
kalmamıştır.
O
zaman şu itiraz yapılamaz: Bir kadın erkeğin elini kesse ve o erkek de elin erşini mehir kabul
ederek
onunla evlense, o zaman o kadının âkilesi üzerinden tazminat düşer. Çünkü onlar o erşi
onun
yerine yüklenmişlerdi. Eli kesilen kişi onunla evlenince eğer âkileden tazminat düşmeseydi
onların
üzerine kadın namına tazminat ödemek vacip olurdu. Evlendiğinde,
âkilenin kadın namına
zamin
olarak o erşi yüklenmeleri artık sahih olmaz.
Bizim
meselemize gelince; Bu meselede âkile. hürün kâtil olması itibariyle diyetini yüklenirler.
Diğer
taraftan maktul olma cihetiyle de
onu alırlar. Kifâye ve diğerleri.
Vânî
bu meseleye şu şekilde itiraz etmiştir: Âkile Hadiste de olduğu gibi
kasdî öldürme ile kölenin
öldürülmesinde
diyet ödemez.
Ben
derim ki: Bu çarpışmadaki amd'in, hatâ menzilesinde olduğunu öğrenmiş bulunuyorsun.
Çünkü
buradaki amd, Şibh-i amd'dır; ileride de şu gelecektir: Hadis .kölenin işlemiş olduğu
cinayete
yorumlanır. Yoksa köleye karşı işlenen cinayete değir:.
«İki
kişi, bir ipin birer ucundan tutarak çekseler ilh...» Bu söz musannıfın: «İkisinin de kanı heder
olur»
sözünden anlaşılan «heder»e teşbîhtir. Hüküm itibariyle bu mesele çarpışma meselesinin
aksidir.
T.
«Her
ikisi de yüz üstü düşmüş olsalar
ilh... İmam Muhammed'e: «İp koptuğunda ipi çeken kimseler
yüzüstü
düşseler ne tâzım gelir?» diye sorulmuş. O da: «Bu yüz üstü düşmek ipin kesilmesinden
meydana gelmez» demiştir. İtkânî.
Ben
derim ki: Muhtemeldir ki; İmâm Muhammed'in bu sözünden murat ya böyle b!r şeyin tasavvur
edilemeyeceği
ya da tazminat olmadığıdır.
«O
zaman diyetleri ipi kesenin
âkilesi üzerinedir.» Mülteka, İhtiyâr ve Hâniye'de de böyledir. Yine
Hâniye'nin başka bir yerinde de ipi kesen adama ne diyet. ne de kısas düşmeyeceği geçer. «Bu,
başka
bir rivayettir» de denilebilir veya: «diyet onun malından verilmez» de
denilebilir.
«Hayvanı sürenin onun diyetini vermesi
vaciptir ilh...» Sürücünün üzerîne bu
diyetin vacip olması
ancak
onun ölüme sebep olmada müteaddî olmasındandır. Çünkü o, bineğin üzerine eğeri veya
benzerini
sıkıca ve sağlam bir şekilde bağlasaydı düşmezdi. Bu şekilde bağlayamadığından dolayı
sanki
eli ile yere atmış gibi olur.
Dürer'de de böyledir. T.
Buna
göre eğerin bineğin üzerinden
düşmesi, kişinin omzuna aldığı bir şeyin düşmesi gibidir. Ama
giyilen bir abâ -eğer âdeten giyilen bir şey ise- düşerse
bunun hilâfınadır. Çünkü âdeten
giyilen bir
şeyin
giyilmesi tâzım olduğu gibi. onun düşmesine engel olmak da mümkün değildir. Bu bahis
«kişinin
amme yolunda ihdas ettiği şeyler
babında>> da geçti. İtkânî.
«Deve
katarını çeken kimsenin ilh...» Çektiği develerin yaptığı telefin tazminatını öder. Çünkü katar
onun
yürütmesi ile yürür ve onun durdurması ile de durur. O zaman telefe o sebep olduğundan,
katarın
yürüyüşü esnasındaki telef de ona izâfe edilir; hüküm itibariyle katarı çeken kişi sanki o
ölen
adamı hata ile öldürmüş gibi olur ve diyeti de akilesi üzerine vacip olur.
Fakîh
Ebu'l-Leys Cami Şerhi'nde demiştir
ki: «Birisi bir köre rehber olsa ve o kör de birini
çiğneyerek
öldürse uygun olan, rehberin zâmin olmamasıdır. Çünkü kör adam da tazminat
ehlindendîr
ve yapmış olduğu fiil de kendisine nispet edilir. Hayvanların fiili ise zorakidir, ona itibar
edilmez
ve bu yüzden çeken kimseye nispet edilir.» İtkânî'den özetle.
«Diyet ilh...» Eğer telef olunan mal değilse ve katarın sebep olduğu cinayetin icap ettirdiği de
açılmış
yoranın ve daha fazlasının erşi
kadar ise, diyet vaciptir. Nitekim bu birkaç defa geçti. Mekkî.
T.
«Eğer
sürücü deve katarının yanısıra gidiyorsa eşittirler ilh...» Yani katarın boyu itibariyle orta
yerinde
ve yanısıra yürüyor, devamlı aynı yerini muhafaza ediyor ve herhangi bir devenin yularını da
tutmuyorsa... Mî'râc.
İtkâni
demiştir ki: Tazminatın hem deve katarını çekene hem de sürene birlikte vacip olması;
sürücünün,
katarı herhangi bir devenin yularını tutmadan sürmesi halindedir. Ama eğer sürücü bir
yular
tutmuşsa, yularını tuttuğu devenin
ve ondan sonra gelen develerin meydana getirdikleri
telefin
tazminatını ödemesi gerekir. Önde gitmekte olan katar çekicisi üzerine değildir. Sürücünün
yuları
tutması ile deve katardan kopmuş olur
ve katarın önündeki çekici, sürücünün arkasındaki
develerin
çekicisi olmaz. Ama sürücünün önünde
giden bir devenin yapmış olduğu
telefin
tazminatını
hem sürücü hem de çekici beraberce öderler. Çünkü her ikisi de tazminatın vacip
olmasında
sebeptirler. Bunlardan biri çekmesi dolayısı ile diğeri de sürmesi dolayısı ile zâmin
olur.
«Katarın
ortasında birisi bir deveye binse
yalnız bindiği devenin telef
ettiğinden dolayı tazminat
öder.»
Yani bir kişi katarın orta yerindeki
bir deveye binmiş olsa ve katardan herhangi bir devenin
sürücülüğünü
yapmasa, o zaman bindiği devenin basarak yaptığı telefin tazminatını kendisi
öder.
Çünkü
onda bilfiil mübâşirdir. Ama bindiği devenin ayağını yere basmasıyla değil de başka bir
yeriyle
telef etse, telef ettiği şeyin tazminatı onun ve çekenin üzerinedir. Bunu Zeylaî ifade
etmiştir.
Ben
derim ki! Zeylaî'nin burada ifade ettiği yukarda tashih ettiği şeye binaendir.
Sen de o tashihteki
hatayı bildin... Nihâye ve Kifâye'de tafsilâtsız olarak tazminâtın hem devenin üzerindeki kişiye hem
de
katarı çeken kişiye olduğu söylenilmiştir. Bu Nihaye ve Kifâye'de olan da bizim yukarda takdim
ettiğimiz
tashih üzeredir.
«Yalnız
ilh...» Yani, yalnız bindiğinin tazminatını öder... Önünde giden develerin yapmış olduğu
telefin
tazminatını ödemez. Çünkü onun
sürücüsü değildir. Onun arkasından gelen develerin
yapmış
oldukları teleften de zâmin değildir. Çünkü onları çeken değildir. Ancak hemen arkasındaki
devenin
yularını tutmuşsa onun yapmış
olduğu teleften dolayı da tazminat öder.. Zeylai. Bu hüküm
de
bazı müteahhirin ulemânın görüşüdür.
Ama Zeylai'den başkaları ise Nihâye ve diğer kitaplarda
da
tafsilatlı olarak anlatıldığı gibi, bindiği devenin hemen arkasındakinin yularının bindiği deveye
bağlı
olmasıyla yetinilmiştir.
M
E T İ N
Yürüyen bir deve katarını çekenin bilgisi olmadan katara bağlanan bir deve birisini öldürse. ölen
kişinin
diyetini çekenin âkilesi tazmin
eder. Sonra da deveyi kendisinden habersiz bağlayan kişinin
akilesinden geri alır. Çünkü bu diyettir, bunda zarar olmaz. Durum, Sadru'ş-Şeria'nın ölenin
diyetinin deveyi bağlayanın malından alınacağını vehmetmesi gibi
değildir.
Katar
dururken ona bir deve bağlasa.
bağlanan deve de bir şeyin helâkına
sebep olsa; helâk olan
insan
ise onun diyetini, çekenin âkilesi öder ve bağlayanın âkilesinden geri
alamaz. Çünkü katarı
çeken
o deveyi izinsiz olarak çekmiştir.
Bir
hayvanı salsa ve onu arkasından sürse, o hayvan hızlıca koşarken bir şeye çarpsa ve telef etse,
onu
salan kişi telef edilenin tazminatını öder. Çünkü hayvanın cinayetine kendisi sebep olmuştur.
Köpek
hakkında da hüküm böyledir.
Mülteka.
Eğer
saldıktan sonra arkasından yürümese bile saldığı hayvan göstermiş olduğu istikamette gittiği
sürece
hükmen onun sürücüsüdür. Hayvanı salan hayvanın çok gerisinde kalsa bu sürme kesintiye
uğrar
ve tazminat ödemez.O zaman burada
«sürmek»den maksat arkasından yürümektir;
«dâbbe»'den
kasıt da köpektir. Zeylai.
Bir
kuş salsa, ister kuşu kovalasın ister kovalamasın, veya bir dâbbe veya bir köpek salsa fakat
sürmese
veya bir hayvan kendi başına
boşalsa ve bütün bunlar bir mala
veya bir kişiye gündüz
veya gece isabet ederek helak etse bunların hiçbirinde sahibi tazminat ödemez. Zira Peygamber
(s.a.ş.):
«(Başıboş) hayvanların yapmış oldukları şeyler hederdir buyurmuştur.»
Nitekim
dâbbe, binicisi üzerinde iken, ve binicisi sarhoş bile olsa, kontrolünden çıkıp yoluna devam
etse;
binicinin de onu o yoldan
çevirmeye kudreti olmasa ve bu haldeyken bir şey telef etse
-başlamış
hayvan olduğu gibi- bunun da sahibi
tazminat;ödemez. Çünkü bu halde
üzerindeki kişi
ona
süren değildir. Hayvanın seyri de sahibine izafe edilemez. Hatta bir insan telef etse bile kanı
heder
olur. İmâdiye.
Birisi
üzerinde binicisi olan bir hayvana vursa veya binicisinin izni olmadan onu bir sopa ile dürtse
ve
o hayvan da tırnağının keskin
tarafı ile veya ön ayağı ile bir diğer kişiye vursa ya da birisi,
üzerinde
binicisi olan o hayvanı ürkütse; hayvan da ürkerek birisîne çarpıp öldürse, ölenin diyetini
hayvanın üzerindeki kişi değil, ürküten veya dürten öder.
Ebu
Yusuf: «Her birisi yarımşar diyet tazminat öder» demiştir.
Nitekim
âmme yolunda hayvanını durdurmak halinde de hüküm böyledir. Çünkü o atını
âmme
yolunda
durdurmakla teaddi etmiştir. Nasıl ki binicinin izniyle ata dürtse ve at da hemen bîrisini
çiğnese,
çiğnenen kişinin tazminatı her ikisine düşer.
Eğer
hayvan tırnağının keskin tarafı ile vurup dürten kişiyi öldürse, onun kanı heder olur.
Eğer
dürtülen hayvan binicisini atarak öldürse, onun diyeti, dürten adamın âkilesi üzerinedir.
Dürten
kişinin dürtmesinin hemen akabinde çiğneyerek öldürmüşse zâmindir... Yok eğer daha
sonra
çiğnemişse o diyeti ödemek binicinin
üzerinedir. Çünkü dürtmenin
etkisi kesilmiştir. Dürer
ve
Bezzâziye.
İ
Z A H
«Çekenin
bilgisi olmadan ilh...» Yani çekenin bilgisi olmadan bağlanırsa... Musannıfın bununla
kayıtlamasının
sebebi, katarı çekenin âkilesinin diyeti ödedikten sonra rücû'
ederek bağlayanın
âkilesinden almalarına binâendir. Çünkü, eğer katar çeken kişi, katarın yürüyüş halinde devenin
bağlandığını
bilmiş olsa ve bağlanan o deve de
birinin ölümüne sebep olsa, onun diyetini çekenin
âkilesi öder ve rücû' ederek bağlayanın âkilesinden de alamaz. Kifâye.
«Ölen
kişinin diyetini çekenin âkilesi tazmin eder.» Çünkü çeken kişi katarını başka bir devenin
bağlanmasına mani olmadığından müteâebbib ve müteaddidir. Âkile de rücû ederek bağlayanın
âkilesinden alırlar. Çünkü bağlayan kimse onları diyet
ödemeye mecbur etmiştir.
«Durum
Sadru'ş-şerianın vehmetmesi gibi
değildir.» Çünkü Sadru'ş-Şeria demiştir ki: «Uygun olan
bu
tazminatın deveyi bağlayanın
malından verilmesidir, çünkü onları
mâlî zarara bağlayan
sokmuştur.
Mâlî zararı da âkile yüklenmez» H.
«Katar
dururken ilh...» Bu söz musannıfın «yürürken» sözünden kaçınmak içindir.
«Çünkü
katarı çeken o deveyi izinsiz olarak çekmiştir.» Yani bağlayanın izni
olmadan...
Birinci
meseleye gelince, orada katar yürürken bağladığından, bağlayan kimseden izin var kabul
edilir.
Zira bağlanan devenin çekilmesi buna delâlet ediyor. İşte bundan dolayı da çekenin âkilesi
rücû
eder ve deveyi bağlayanın
âkilesinden ödemiş oldukları diyeti geri alırlar. Çünkü bağlayan kişi
sebep
olmuştur. Kifâye.
«Bir
hayvan salsa ilh...» Bilinmiş olsun ki; köpeği salmakla başka bir hayvanı salma arasında fark
vardır.
Fark da şudur: Köpeği salsa ona sürücü olamaz. o zaman köpeğin koşarak gitmesi
sırasında
yapmış olduğu teleften dolayı tazminat ödemez. Her ne kadar köpek hemen isabet etse
de...
Çünkü onu salan müteaddi değildir.
Zira köpeğe uyarak koşmak mümkün olmaz. Mütesebbib
de
ancak teaddî ettiği zaman zemin olur. Eğer başka bir hayvan salsa ve o da hemen bir şeye isabet
etse,
ister o hayvanı sürsün isterse sürmesin onun tazminatını öder. Çünkü onu yola salmakla
müteaddi
olur. Diğer taraftan o hayvana uyarak yürümesi de mümkündür. Bu Nihâye'de
belirtilmiştir.
Şu kadar ki Kuhistanî'de Ebû Yûsuf'tan rivâyet edilene göre her halükârda o hayvanı
salon
.saldığı ister köpek, ister başka bir hayvan olsun, zâmindir.
Meşayıhın
umumu da bunu kabul etmişlerdir,
fetva da buna göre verilir.
Ebû
Yûsuf'un görüşüne göre dabbe ise
köpek arasında bir fark yoktur. Birinci görüşe göre ise.
köpeğin
hemen bir şeye isabet edip telef etmesinde onu salan adam o telefin tazimatını ödemez.
Ancak
onu sürerse öder. Ama dâbbenin hemen
isabet ederek telef ettiği şeyi onu salan kişi mutlaka
tazminat
öder.
İşte
bununla, musannıfın da birinci
görüşte olduğu açıktanmış oldu. Çünkü o tazminatta sürmeyi
şart
koşmuştur. Tazminatta sürmenin
şart olması da ancak köpek hakkındadır. İşte bundan dolayı
da
Zeylâi ve diğer âlimler de metindeki «behime»'yi köpekle tefsir etmişlerdir. Şârih de sonunda
onlara
uymuştur. Şu kadar var ki şârihin yukarda geçen «veya köpek» sözü münasip değildir;
bilhassa
gelecek olan «dabbeden murat köpektir» sözüyle birlikte, hiç uygun
değildir.
«Hükmen
sürücüsüdür» Çünkü onun seyri,
üzerine saldığı yolda devam ettiği müddetçe ona izafe
edilir.
Eğer salınan hayvan yolda seyrederken sağa veya sola
saparsa, salıvermenin hükmü kesilir.
Ancak
sağ veya soldan başka sapılacak yol yoksa o zaman bu durum salıvermeyi kesmez. Yine,
kendi
başına dursa ve sonra da yürüse
salıvermenin hükmü kesilir. Bu
bahsin tamamı
Hidâye'dedir.
Eğer
salınan hayvanı birisi çevirse ve o zaman hayvan bir şeye isabet ederek helâk etse, bunu
hayvanı çeviren tazmin eder. Çünkü o, o
anda onun sürücüsü olmuştur ve
tazminatı ödedikten
sonra
rücû ederek hayvanı ilk salan kişiden alamaz. Ancak bu işi onun emri ile yapmışsa o zaman
rücû
ederek ondan
alır.
«O
zaman burada sürmeden murat ilh...» Şarihin bu sözü musannıfın: «onu arkasından sürse»
sözü
tefri' edilir. Fukahânın ibarelerindeki: «arkasından sürer» sözünden akla ilk gelen mana; «her
ne
kadar kovalamasa bile arkasından yürür»
şeklindedir.
Mekki,
Molla Ali'nin: «Arkasından sürer» sözünü «kovalamak»la kayıtladığını nakletmiştir. Özetle...
Ben
derim ki: İstîcâbî'den naklen Gâyetü'l-Beyan'da şöyle denilmektedir: Yani Molla Ali
«arkasından kovalar» sözüyle şunu kast
etmiştir: O adamın o hayvanın sürücüsü olması için onu
saldığı
zaman ona vurması veya onu korkutması gerekir.
«Burada
dabbeden kasıt ilh...» Evla olan burada «behime» yani hayvan demesiydi. Çünkü metinde
ve
Zeylaî'de zikredilen «behîme»dir. Sen de yukarda bunu açıklama şeklini ve ilgili teferruatı
görmüş
bulunuyorsun.
«İster
kuşu sürsün ister sürmesin ilh...»Çünkü kuşun bedeni sevk olunmaya müsait değildir. O
zaman
daonunsürülmesine itibar edilmez. Hayvan İse bunun hilâfınadır.
«Veya
bir dâbbe veya bir köpek salsa ama onu sürmese ilh...» Musannıf burada bunu mutlak olarak
zikretmiştir.
O zaman köpeğin bu salıverilişinde hemen isabet ederek helâk ettiği bir şeyden dolayı
onu
salan zamin olmaz. Ama «dâbbe» bunun hilâfınadır. Nihâye. Biz «dabbe»
ile köpek arasındaki
farkı
yukarda belirtmiş ve fetvâ verilecek kavlin de herhalukârda tazmîn edilmek olduğunu da
söylemiştir. Buna göre doğru olan, Şârihin: «veya dabbe» sözünü zikretmemesi uygun
olurdu.
«Veya
bir hayvan kendi başına boşalsa ilh... Boşalması âmmenin yolunda veya başka birinin
mülkünde
de olsa...
İtkânî.
«Veya
gece» Şâfiî demiştir ki: Boşalan bir hayvan eğer gece gider ve bir şeyin helâkine sebep
olursa,
helâk olan nesneyi sahibi tazmin eder. Çünkü adet hayvanı gece korumaktır. O zaman
bunun
sahibi kusurlu davranmıştır. Bu
bahsin tamamı Mirâc'tadır.
«Hayvanların yapmış oldukları şeyler hederdir.» Yani boşaldıkları zaman... Buhârî ve Müslim'in,
İmâm
Mâlik'in, Ahmed bin Hanbel'in ve Sünen'lerin rivâyetlerinde ise hadis şöyledir: «Hayvanların
yaralamaları heder olur.» T.
«Yâni
başıboş hayvanların ilh...» Bu tefsir değil, açıkça görüldüğü gibi bir kayıttır.
H.
Zeylaî bunu Muhammed'den naklettikten sonra şöyle demektedir: «Bu hüküm sahihtir ve açıktır.
Çünkü
yolda veya başkasının mülkünde sürülen, binilen ve çekilen bir hayvan ile âmme yoluna
salıverilen
bir hayvanın yapmış olduğu telef
bizim de sebebini beyan ettiğimiz üzere muteberdir ve
telef
olunan şeyin tazminatını sahibi öder.
«İmâdiye.»
İmâdiye'de musannıfın «Hatta bir insan telef etse ilh.» sözü zikredilmemiştir. Musannıf
onu
ancak Anadolu Müftüsü Mevlâ
Ebu'l-Suud El-İmâdî bu şekilde fetvâ
verdiği için zikretmiştir. Şu
kadar
var ki; bu söz, Fusûlu'l-İmâdiye'nin
kelâmından anlaşıldığı için musannıfın da onu İmâdiye'ye
isnâd
etmiştir.
Remlî
de şunu zikretmiştir: Telef olan nesnenin sahibi ile kontrolden çıkan atın binicisi, atı
çevirmeye kudreti olup olmadığında ihtilaf etseler, makbul olan söz hasmındır; beyyine de aczini
iddia
eden kimse üzerinedir. Çünkü davanın zımnında sebebi tahakkuk ettikten sonra tazminatı
inkâr
etmesi bir şey ifade etmez. Düşün!
Özetle.
«Ön
ayağı ile bir diğer kişiye vursa ilh...» Yani nasıl isabet ederse etsin binici tazminat ödemez.
Hülâsa.
O
zaman ayağı ile çiğnemesi de bunun
kapsamına
girer.
Hidâye'de denilmiştir ki: Adamın dürtmesi ile at birinin
üzerine sıçrasa veya bassa ve onu öldürse,
onun
diyeti dürtenin üzerinedir, atın üzendeki kişinin üzerine değil... Mülkünde duranlar, mülkünde
yürüyen adam arasında fark yoktur.»
Yani
yolda duran bunun hilâfınadır. Çünkü o yolda durduğu için teaddi etmiştir. Kifâye. Bu bahis
ileride
gelecektir.
«Birisine
çarpsa ilh...» Yani bir diğer adama çarpsa ve öldürse...
Tatarhâniye'de
şöyle denilmiştir: «Dürten adamın zâmin olması atın tırnağının keskin tarafı ile, ön
ayağı ile vurması veya sıçraması dürtmenin hemen akabinde olduğu zamandır; yoksa daha sonra
olması
hâlinde dürten adam üzerine tazminat yoktur.»
«Hayvanın üzerindeki kişi değil» Çünkü o müetaddi değildir, o zaman tazminatta teaddi ettiğinden
dürten
kişi tarafı tercih edilir. Bu bahsin tamamı Hidâye'dedir.
«Ebû
Yûsuf demiştir ki» Kuhistanî ve diğer
kitaplarda olduğu gibi bu söz Ebû
Yûsuf'tan bir
rivâyettir.
«Amme yolunda hayvanını durdurduğunda ilh...» Yani birisi
onun atını dürtse ve at da bir diğer
kişiyi
öldürse, o zaman onun diyetini dürten kişi ve atın üzerindeki kişi yarı yarıya tazminat öderler.
Çünkü
atın üzerindeki de âmme yolunda
durdurduğundan müteaddidlr. Mineh ve değerleri.
Remli
der ki: «Ben derim ki: Bunun zâhîri şudur: Eğer dürtme, üzerindeki adamın izni ile olmasa
hüküm
böyledir... Çünkü üzerinde konuşulan metindeki meselenin mevzuu da budur. Hulâsa ve
Bezzaziye'de
tasrih edilen hüküm bunun hilâfınadır.
«Hulâsa'da şöyle denilmiştir: Eğer dürtme atın üzerindekinin izniyle olursa, o
zaman tazminat
dürtenin
ve atın üzerindeki kişinin
üzerinedir. Ancak at arka ayağının keskin yeri ile veya kuyruğu
İle
vurursa o heder olmuştur. Yalnız şu
var ki; atın üzerindeki kimse kendi mülkü dışında bir yerde
dursa
ve birine atına dürtmesini emretse ve
o da dürtse ve bundan dolayı at ayağının keskin tarafı
ile
birine vurup yaralasa veya öldürse; o zaman onun diyeti her İkisinin
üzerinedir. Eğer atın
üzerindekinin
İzniyle değil de izinsiz olarak
dürterse o zaman tazminatın tamamı dürten adam
üzerinedir.»
T.
Müntekâ'dan naklen şöyle demektedir:
«Bir kişi âmme yolunda at üzerinde iken dursa ve birisine
atını
dürtmesini emredip o da dürtse ve at
bir kişiyi ve üzerindekini öldürse; bu durumda ölen
yabancının
diyeti, atı dürten ile emredenin
üzerinedir. Emir verenin diyeti İse heder olmuştur.
Dürten
kişinin dürtmesi ile at durduğu
yerden gitse ve o dürtmenin etkisiyle hemen bir kişiye
tırnağının
keskin tarafı ile vurup öldürse o
zaman tazminat yalnız dürten adamın
üzerinedir. Eğer
dürtmesi
ile hemen hareket etmeyip yerinde kalsa ve tırnağının keskin tarafı ile dürtene ve başka
birisine
vursa, bu durumda yabancının diyetini dürten kişi ve binen kişi öder. Dürten kişinin
diyetinin yansı da binen kişinin
üzerinedir.» Özetle...
Bununla
bilinmiş oldu ki: Dürten ile
binen kişinin ölenin diyetini tazmin etmeleri «hayvanın dürtme
ile
yerinden ayrılmaması» ile kayıtlıdır. Yoksa eğer yerinden ayılmışsa biniciden izinsiz dürttüğü
haldeki
gibi bu meselede de yalnız dürten tazminat
öder.
«Çünkü
yine o da atını âmme yolunda durdurmakta teaddi etmiştir.»
At durduğu yerden geri geri
giderek
dursa ve at sahibi veya başkası yürümesi İçin onu dürtse; o da bir şeyin .telefine sebep
olsa.
her ikisi üzerine de tazminat yoktur. Bunu T.
nakletmiştir.
«Yine
ilh...» Yanı dürtenin dürtmekle
teaddi etmesi gibi...
T.
«Çiğnese
ilh...» Yani yürürken çiğnese.
Hidâye.
Bu
kayıt tazminat hükmünden tırnağının
keskin tarafı ile vurmayı dışardan bırakmak içindir. O
zaman
yukarda da geçtiği gibi: eğer
binenin izni ile dürterse,
dürten kişi hiçbir şeyin tazminatını
ödemez.
Hanîye'de binen kimsenin atın tırnağı veya kuyruğu ile vurup öldürdüğü kimseden dolayısıyla
tazminat
ödemesi gerekmedîği gibi bu mesele-de de dürten kişinin dürtmesi dolayısıyla zâmin
olmayacağı
söylenmiştir.
«Çiğnenen
kişinin tazminatı her ikisinin üzerinedir» Çünkü o zaman atın yürümesi her ikisîne de
izâfe
edilir. Sonra, dürten kişi binenin atının çiğnemesi ile telef ettiği şeyin tazmînatını ödedikten
sonra
rücû ederek bunu binenden alır mı? Bazı âlimler tarafından onun emri ile dürttüğü için
alacağı
söylenmiştir. Bazı alimler tarafından da alınamayacağı söylenmiştir. Bu sonuncu görüş,
Hîdâye'de sahîh kabul edilmiştir.
«Onun
diyeti dürten adamın âkilesi
üzerinedir.» Yani eğer atın
sahibinden izinsiz olarak dörtmüş
ise...
Eğer onun İzniyle dürtmüşse tazminat ödemez. Hulasa.
«Dürten
kişinin dürtmesinin hemen akabinde çiğneyerek öldürmüşse ilh...» Daha önce belirttiğimiz
gibi
tırnağıyla vurmak, vurmak ve
sıçrayarak vurmak da aynı şekildedir.
BİR
EK:
Musannıf
burada sadece dürten ile bineni zikretmiştir. Multeka metnînde de şöyle denilmiştir:
«Kişinin
hayvanı dürtmesinde binen değil de çeken veya süren olması halinde de hüküm yine
aynıdır. Eğer yolda dikili duran bir şey dolayısıyla at dürtülmüş gibi olsa, at da bundan dolayı bir
şeyi
telef etse; onun tazminatı o şeyi diken kimse üzerinedir.
«Burada
dürten kişinin çocuk ya da bâliğ
olması fark etmez. Eğer dürten köle ise o zaman telef
olunan
şeyin tazminatını ödemek ona düşer.
Bu fasılda ve bundan evvelki fasılda da eğer telef olan
insan
ise; diyetini âkile öder. Eğer hayvan ise .o zaman tazminat caninin malından alınır.»
Hidâye'nin : «Dürten eğer çocuk ise tazminat onun malından alınır» sözüne gelînce; büyük âlim
Nesefi,
Kâfi'de şöyle demektedir: «Hidâye'nin bu sözünden maksadı; telef olanın mal olması veya
açık
yaranın erşlnden az olması
olabilir.»
Ben
derim ki: «Çocuktan muradın acemden olan. yani araz olmayan çocuk
olabilir. Çünkü Arapların
dışındaki
kavimlerin âkilesi yoktur.» Kifâye.
Ed-Durru'l-Muntekâ'da
şöyle denilmektedir: «Özellikle «dürtme» kelimesi zikredîlmiştir. Çünkü
adam
tırnağının keskin tarafı ile vurma âdeti olan bir atın sırtına elinî koysa, o da tırnağının keskin
tarafı
Her birine vursa ve telef etse,
elini atın sırtına koyan adam
tazmînat ödemez. Ama dürtmek
bunun
aksinedir. Çünkü dürtmede ızdırap
vardır. Ama el koymada yoktur. Kinye'den naklen
Burcundi'de
olduğu gibi...»
Tatarhaniye'de
de şöyle denilmektedir: «Yola bir şey koymuş olsa; bir binek de bundan ürkse ve bir
adam
öldürse, onu koyan odam üzerine o şeye İsabet etmediği taktirde hiçbir şey yoktur.»
Şu
kadar var ki, Serahsî'nin
Muhît'inden naklen T. de şu vardır: «Eğer binek yola konulan bir taştan
ürkerek
bir şeyi telef etse; o taşı koyan odam bineği dürten kişi durumunda olur; yani onun
tazminatını
öder.»
M
E T İ N
Kasap
veya başka bir kişi bir tavuğun veya koyunun gözünü çıkar-maları halinde bunun sebep
olduğu
noksanlığın tazminatını öderler.
Çünkü bunlar et için kesilirler. Çıkan göz hususunda
hayvan sahibi muhayyerdir: Dilerse o gözü çıkartan kişiye bırakır ve kıymetini tazmin
ettirir dilerse
de
onu kendisi alır ve çıkartan adam noksanlığını tazmin ettirir. Zeylai.
Sığırın
ve et İçin beslenmiş devenin gözünün
çıkarılması halinde çıkaran kişi bunların kıymetlerinle
dörtte
birini öder. Bu izafenin faydası «kıymetlerinin dörtte birini
öder...» hükmünde et için
beslenmiş
olmasına itibar edilmediğini belirtmek içindir. İbn Kemâl.
Eşeğin,
katırın ve atın gözünün
çıkartılmasında da çıkartan kişi kıymetînin dörtte biri kadar
tazminat
öder. Çünkü adı geçen hayvanlardan herhangi birisini çalıştırmak, ancak dört gözle
mümkündür;
ikisi hayvanın kendi gözü, ikisi de onu çalıştıranın gözüdür. Böylece hayvanın dört
gözü
varmış gibi kabul edîliyor.
Şâfii
(r.a.) de demiştir ki: «Gözü çıkartılan hayvan koyun gibidir.»
Aradaki
fark, bizim daha önce belli ettiğimiz gibidir. Şu kadar var ki bu farka karşı şu itiraz da
yapılabilir: Eğer bir eşeğin iki gözünü çıkarmış olsa, kıymetinin yarısı kadar tazminat ödemesi
gerekir.
Halbuki durum böyle değildir. Nitekim daha önce geçtiği gibi...
Evlâ
olan rivâyeti kabul etmektir. Şöyle ki Peygamber (s.a.v.) «Dabbenin gözünün
çıkarılmasında
kıymetinin
dörtte biri» ile hükmetmiştir.
Musannıfın
burada «göz» ile kayıtlanması şunun
içindir: Eğer kulağı veya kuyruğu kesilmiş olsa,
kıymetinin
dörtte birini değil de onun sebep olduğu noksanlığın tazminatını
öder.
Öküzün
ve eşeğin dilinin kesilmesi halinde de hüküm aynıdır. Yani kıymetin dörtte birini
öder.
Bazı
âlimler de: «Kıymetin hepsini öder»
demişlerdir. Nitekim ayaklarından biri kesilse yine
kıymetinin
hepsinin tazminatı ödettirilir. Fetvâ da bu görüş üzerinedir.
Kıymetinin hepsinin verilmesi, dili veya ayaklarından biri kesilen hayvanın eti yenilmeyen bir
hayvan olması halindedir. Eğer eti yenilen bir hayvan ise o zaman sahibi gözler meselesinde
geçtiği
gibi muhayyer olur. Şu kadar var ki, birisi bir hayvanın gözlerini çıkarsa ve hayvanın sahibi
de
onun yanında tutarsa, Ebû Hanîfe'ye göre hiçbir şeyin
tazminatını ödettiremez. Fetvâ da bu
görüşe
göredir.
Hayvanın ayağını sakatlamak da ayağını kesmek gibidir.
FER'İ
MESELELER :
Musannıf
Dürer'den şunları nakletmiştir : «Bir kişinin bağ üzümü yiyen bir köpeği olsa; bağ sahibi
de
köpeğin, üzümleri yediğine dair şahit tutsa, adam da köpeği kovmayıp köpek de üzümleri yese
bu
durumda köpek sahibi tazminat ödemez.
Ancak tazminat yıkılmaya yüz tutan duvarda olduğu
gibi;
bir insanın telefinden korkulduğu
şeyde şahit tutulursa söz konusudur.»
«Öküzün
boynuzlaması ve ısırıcı köpeğin ısırması halinde; sahibi onu bağlamamış ise tazminat
öder.»