16 Ekim 2012

HAYVANIN CİNAYETİ VE HAYVANA KARŞI İŞLENEN CİNAYET ..İKİ

HAYVANIN CİNAYETİ VE HAYVANA KARŞI İŞLENEN CİNAYET
Musannıf demiştir ki: «Zeylaî'nin: «Eğer köpek telef ederse ve eğer köpeğin sahibine köpek telef
etmeden önce onun birisine zarar verebîleceği hususunda haber verilmişse o zamayıkılmaya yüz
tutan duvar meselesinde olduğu gibi tazminat köpeğin sahibi üzerinedir. Haber verilmemişse
değildir.» sözünde telef olunan şeyin bir insan olarak yorumlanması mümkündür.»
O zaman uyum sağlanmış olur.
Ben diyorum ki: Şöyle bir fetvâ sorulmuştur: Birisinin bal arıları olsa ve bunları kendi bahçesine
koysa, onlar da bu bahçeden çıkarak halkın üzümünden ve meyvelerinden yeseler, onların sahibi
onların üzüme ve benzeri şeylere verdiği zararın tazminatını öder mi? Sahibine arılarıyerini
değiştirmesi emredilir mi?
Bu soruya şöyle cevap verilmiştir: Arıların sahibi mutlak olarak hiçbir şeyin tazminatını ödemez.
İster ona daha evvel arıların üzüme zarar vermelerine dair şahit tutulsun, ister tutulmasın...
Bu hüküm yukarıdaki köpek meselesinden alınmıştır. Hatta bu hüküm bu meselede daha evlâdır.
Musânnıf da bunu Muin adlı eserinde aynı şekilde zikretmiştir.
Şu kadar var ki ben musannıfın fetvasında, arı meselesinde sahibinin zamin olacağı şeklinde fetva
verdiğini gördüm. Fetvâ vereceğin zaman buna da başvur
Arıların yerlerinin değiştirilmesine gelince; mezhebin zâhirine göre arıların sahibinden böyle birşey
istenemez.
Ama bu hususta âlimlerin cevabı da şöyledir: Eğer arıların zararı açık ise; uygun olan arıların
sahibine arıların yerlerini değiştirmesini emretmektir. Fetvâ da buna göredir.
Sayrafiyye isimli eserde şu hükümler vardır: «Eşek birisinin buğdayını yese, sahibi de mani
olmayıp eşek yemeye devam etse; sahih olan görüşe göre eşek sahibi tazminatını öder. Koyun,
öküz, at veya eşeği ekili bir tarlaya veya bir bağa soksa, sokan kişi eğer adı geçen hayvanların
sürücüsü ise bunların telef ettiğinin tazminatını öder. Eğer sürücüsü değilse ödemez. Bazı âlimler
tarafından da sürücüsü olmasa bile tazmin edeceği söylenmiştir. Bu bahsin tamamı
Bezzâziye'dedir.»
İ Z A H
«Bir tavuğun gözünün çıkartılmasında ilh...» Güvercin ve diğer kuşlar da bu konuda tavuk gibidir.
Zahire'de olduğu gibi köpek ve kedinin gözlerinin çıkmasında da durum aynıdır. Kuhistânî.
«Veya diğer bir kişi ilh...» Bundan dolayı İbn Kemal «kasab»a izafeyi terkederek bu izafeden ihtisas
anlaşılacağını ve özellikle ileride zikredilecek olan illet düşünüldüğünde bu ihtisasın daha çok
anlaşılacağını söylemiştir.
«Bunun getirmiş olduğu noksanlığı ilh...» O zaman sağlam göz ile sakatlanan gözlerin kıymetleri
takdir edilerek aradaki fazlalık tazmin ettirilir. Kuhistâni.
Buradaki «noksanlık» kelimesi zayıflık nedeni ile çıkan göze de şâmildir. T. Vânî'den...
«Çünkü bunlar et için kesilirler ilh...» O zaman onlarda ancak noksanlığa itibar edilir. İbn Kemâl.
Ben derim ki: Gözün ete getirmiş olduğu noksanlık, kediyi ve köpeği kapsamaz, şu kadar var ki
bunlardaki noksanlığın tazmînatını ödemek, telef olan şeylerin tazminatındaki asıl üzerine câridir.
Ama kıymetin dörtte birini tazmin etmeye gelince; o ileride gelecektir; ki burada kıyasa muhalefet
edîlerek nas ile amel edilmiştir.
«Çıkan göz hususunda ilh...» Zeylaî bunu sığır ve benzerleri bahsinde zikrederek burada nass ile
amel edildiğini de ta'lil etmiştir. Nas da bir tek göz hususunda vârid olmuştur. O zaman onun 
hükmüne bağlı kalınır.
«Bu izafenin faydası ilh...» Zira zannedilmesin ki deve ile sığır da et için beslendiklerinden dolayı
onlardaki hüküm de koyundaki hüküm gibidir... Aksine deve ile sığır, ister et için ister ziraat için,
isterse binek için hazırlansınlar gözlerinin çıkarılması halinde eti yenilmeyen hayvanda olduğu gibi
kıymetlerinin dörtte birinin tazminatı ödenilir. Minah.
«Eşeğin ilh...» Muntekâ'dan naklen Hulâsa'da denilmiştir ki: «Sıpa ve deve yavrusu gibi
küçüklüğünden dolayı üzerine yük yüklenmeyen hayvanların da gözü çıkarıldığı takdirde kıymetinin
dörtte biri tazmin ettirilir.»
Ben derim ki: Kuhistûnî'nin Munteka'dan naklettiği ifade de ise deve yavrusunda noksanlığın
tazmin ettirileceği söylenmiştir. Sonra ben bunu Hulâsa'da olduğu gibi Münteka'dan naklen
Câmîu'l-Fusuleyn'de de gördüm.


«Aradaki fark bizim takdim ettiğimiz gibîdir.» Musannıfın; Çünkü adı geçen hayvanlardan herhangi
birisini çalıştırmak...» sözündekini kastediyor.
Hidâye'de denilmiştir ki: Biz Hanefîler için delil rivâyet edilen şu hadistir: «Peygamber (s.a.v.),
dâbbenin gözünün sakatlanmasında dâbbenin kıymetinin dörtte birinin tazmin ettîrileceğine» 
hükmetmiştir.
Ömer (r.a.) da böyle hükmetmiştir; çünkü bu hayvanların kullanılmasında etten ayrı binme, zînet,
yükleme ve çalıştırmak gibi maksatlar da gözetilir. Bu yönleriyle bunlar insana benzerler ki; insanın
gözünün sakat olmasında diyetin dörtte biri verilir.
Bazen bu hayvanlar et için de beslenirler. Bu yönüyle de eti yenîlen hayvanlara benzerler. İşte biz
burada her îki benzerlikle de amel ederek kıymetin dörtte birinin ödenmesinde insana benzemesi
ile amel ettik. Diğer benzeme ile de tazminatı yarıdan dörtte bire düşürdük. Diğer taraftan bunları
çalıştırmak ancak dört gözle mümkündür.
«Şu kadar var ki bu furkan şöyle bir itiraz da varîd olur ilh...» Yani zikredilen farka dair.
Fahru'l-İslâm diyor ki: Bu hususta en mutemed, gerekçe birinci ta'lîl'dir. Yani az önce Hidâye'den
naklettiğîmizdir. Çünkü iki gözü de çıkarılırsa o hayvanın kıymetinin yarısı tazmin ettîrilmez. İtkâni.
Ama şu ta'lile yani: «Sanki onun dört gözü varmış gibi olur» ta'lîline gelince; bu ta'lîlden yola
çıkılırsa iki gözü çıkarıldığı zaman kıymetinin yarısının tazmîn ettirilmesi gerekir.
«Halbuki durum böyle değildir» Yani yarısı tazmin ettirilmez. Nitekim Hidâye'yi şerhedenler de bunu
açıkça söylemişlerdir. Şu kadar var ki Kuhistânî Fahru'l-Kuzât'dan kıymetinin yarısının tazmin 
ettirileceğinî nakletmiştir.
«Nitekim daha önce geçtiği gibi...» Yani Zeylaî'den naklen... Biz de Zeylaî'den daha önce şunu
naklettik: «Zeylaî kıymetinin dörtte birinin tazmin ettirilmesi hususunda nass ile amel edilir diyerek
talil etmiştir. Nass da bir göz hakkında varid olmuştur, öyleyse o kadayla yetinilir.»
Özeti şudur: Adı geçen hayvanlardan herhangi birinin gözünün sakatlanması halinde tazmînâtın
hayvanın kıymetinin dörtte biriyle yapılması kıyasa muhaliftir. öyleyse onun üzerine kıyas yapılmaz;
aksine nass ile yetinilir; ileriye gidilmez. Bu yüzden de sârih: «Evlâ olan rivayet edileni kabul
etmektir.» demiştir.
«Musannıfın burada göz ile kayıtlaması ilh...» Yani musannıfın : «sığırın gözünün çıkarılmasında...»
sözü ile kayıtlaması.
«Bazı âlimler de kıymettin hepsini tazmin eder demişlerdir.» Çünkü dili kesilen hayvanın ot yemesi
imkânsız olur.
Tuhfetu'l-Akran ve Kinye'de bu hüküm açıkça beyan edilmiştir. Diğer görüş de «kîl» ile naki
edilmiştir. Saihânî.
«Eti yenilmeyen bir hayvan olması halindedir ilh...» Çünkü eğer kıymetinin tamamını almazsa. eti de
yenilmediğinden; dilinin kesilmesi her yönüyle adamın malını telef etmiş oluyor. Hidâye.
«Eğer eti yenilen bir hayvan ise muhayyer olur ilh...» Yani dili kesilen hayvanın sahibi dilerse onu
kesene bırakır ve kıymetîni ona ödetir. Dilerse de hayvanı kendisi alır ve dilinin kesilmesinden
doğan noksanlığın tazminatını ödetir.
Hidâye'nin gasp bahsinde müellifi demiştir ki: «Yukarda zikredilen muhayyerlik hükmü, E
Hanîfe'den rivâyet edilen rivâyetîn zahiridir. Ebû Hanîfe'den şu da rivâyet edilmiştir: Dili kesilen
hayvanın sahibî dilerse onu alır ve başka bir şey de alamaz. Birinci rivayet daha sahihtir.»
Metîn ve şerhlerde hep birinci rivayet esas alınmıştır. Biz de bu önceden Gasp bahsinde birinci
rîvâyette ilgili açıklama yapmış bulunuyoruz.
«Şu kadar var ki birisi bir hayvanın gözlerini çıkarsa ve hayvanın sahibi de onu yanında tutarsa
hiçbir şey tazmin ettiremez.» Yani mal sahibi gözü çıkarılan eti yenilen hayvanı yanında tutup 
gözünün çıkarılmasından doğan noksanlığı tazmin ettiremez Binaenaleyh o zaman eti yenilen ile
yenilmeyen arasında bir fark kalmaz.
«Yanında tuttuğu takdirde tazmin ettiremez» hükmünün Ebû Hanîfe'den rivayet edilmiş bir hüküm
olduğunu daha önce öğrenmiştin. Halbuki zâhir rivayette; gözü çıkarılan veya dili kesilen hayvan.
eti yenilen bir hayvansa sahibi muhayyerdir; dilerse hayvanı gözünü çıkarana bırakır ve kıymetini
tazmin ettirir; dilerse de kendi yanında tutar ve gözün çıkarılmasından doğan noksanlığı tazmin
ettirir. En sahih olan da yukarda da geçtiği gibi bu zâhiri rivâyettir; fetvâ da ancak bununla verilir.


Nitekîm Camiu'l-Fusuleyn'de de böyledir.
Zira Camiu'l-Fusuleyn müellifi şöyle demiştir: «Ebû Ca'fer'den şu rivayet yapılmıştır: Gözü
çıkartılan hayvanı sahibi alırsa başka bir şey alamaz. Zâhir-i rivayetle de fetvâ verilir.»
Şu kadar var ki bunu naklettikten sonra şunu da nakletmiştir: «Zahir-i rivâyette eti yenilen ile eti
yenîlmeyen birdir. O halde gözü çıkarılan hayvanı sahibi yanında tutarsa hiçbir şey tazmin
ettiremez.»
Bunu da naklettikten sonra demiştir ki: «Nakledilen ikinci rivayet de Ebû Câfer'den nakledileni teyit
etmektedir.»
Ben derim ki: Zâhir-i rivâyetle fetvâ vermek konusunda nakiller muhtelif olursa, o zaman metin ve
şerhlerde olan ile amel edilir. Bu görüş Hidâye'de de sahih kabul edilmiştir.
«Hayvanın ayağını sakatlamak da ayağını kesmek gibidir.» Câmiu'l-Fusuleyn'de şöyle denilmiştir:
«Birisi bir dâbbeye vursa, o da bunun sonucu olarak topallamaya başlasa; ayağını kesmiş gibi  
olur.»
«O zaman uyum sağlanmış olur.» Dürer sahibinin sözlerinden şunu anlamış gibidir. «İnsanın
dışında köpeğin vermiş olduğu zararda tazminat yoktur. Halbuki bu, Dürer sahibinin kelâmının
maksadı olamaz. Dürer sahibinin sözünden ancak şu anlaşılır: Eğer onun insanı telef etmesinden
korkulursa o zaman onun bir insan telef edeceğine dair şahit tutmak, eğer o şahit tutmanın
akabinde bir telefiyet meydana gelmişse tazminatı gerektirir. Bu telef olan ister insan olsun ister
mal olsun fark etmez. Eğer onun bir insanı telef etmesinden korkulmayıp da bağdaki üzümler gibi
yalnız malı telef etmesinden korkulursa, o zaman şahit tutmak bir şey ifâde etmez. Buna da
Zeylaî'nin yıkılmaya yüz tutan duyara benzetmesi delâlet eder. Zira onda şahit tutmak hem malın
hem de nefsin tazminatını gerektirir. Remlî.
Bu, muhalefeti kökünden defeden güzel bir kelâmdır. O zaman Zeylaî'nin kelamı da mutlak itilâf
üzerine hamledilir. Çünkü onun kelâmında geçen köpekten murat, ısırıcı olan köpektir. Nitekim
bunu açıkça ifade etmiştir. O zaman ısırıcı köpek de. boynuzlayan öküz ile yıkılmaya yüz tutan 
duvar gibi insan telef etmesinden korkulun şeylerden olur. Bağ köpeği ise bunun hilâfınadır.
Ben derim ki: Bunların hepsi şarihin nefis Dışında Kalan Kısas Babının sonunda Kadı Bedî'den 
naklen takdim ettiğine muhaliftir. Çünkü Kadı Bedî'den naklettiğine göre: «Şahit tutmak, ancak
duvarda olur, hayvanda değil.»
Hayriye'de, ısırmayı adet edinen atın ve boynuzlamayı âdet edinen öküzün insan telef edeceklerine
dair şahit tutulduktan sonra telef ettiklerinin tazminatı ile fetvâ verilmiştir.
Demiştir ki: Minye'den naklen Bezzâziye'de şu vardır: «Öküzün boynuzlaması meselesinde
boynuzlayacağına dair şahit tutulduktan sonra boynuzlayarak telef ettiği nefis ve malın tazminatı
ödetilir.»
Bu meselede ihtilâf vardır. Ama fukahânın ekserisi, yıkılmaya meyleden duvar gibi, tazmin
ettirileceği görüşündedirler.
Hamidiye'de de tazmin ettirileceğine dair fetvâ verilmiştir.
«Ben derim ki ilh...» Bu da yine musannıfın Minah'taki sözlerindendir.
«Bu hüküm yukardaki köpek meselesinden alınmıştır.» Yani üzümü yiyen köpek meselesinden...
Zira üzüm yiyen köpeğin insan telef edeceğinden korkulmaz.
«Hatta bu hüküm bu meselede daha evlâdır.» Çünkü bal arısı da kuşlar gibi uçucudur. Yukarda da
geçtiği gibi bir kuş salsa, kuşu ister sürsün ister sürmesin; kuş da gittiği yerde bir şey telef etse
sahibi ondan dolayı tazminat ödemez. Ama dâbbe ile köpek bunun hilâfınadır. Balarısı meselesinde
ise sahibi onu ne salmıştır; ne de sürmüştür. Öyleyse onun yapmış olduğu telefiyatdan dolayı 
zâmin olmaması öncelikle söz konusudur; ve hem de arı şu âyetle Allah Teala tarafından meyveleri
yemeğe izinlidir: «Sonra her çeşit meyvelerden ye...»
«Musannıf de buna Mu'în adlı eserinde ilh...» Yani Muînu'l-Müftî isimli kitabında...
«Fetvâ vereceğin zaman buna müracaat et...» Bildin ki, sârih olarak ve delâleten nakledilene uygun
olan birinci görüştür. Ve ancak bu görüşe itimad edilir.
«Mezhebin zâhirine göre ilh...» Bu da musannıfın Kısmet Bahsinin sonunda daha önce belirttiğidir
ki: Kişi kendi mülkünde komşusuna zarar verse bile yine tasarrufta bulunabilir.
«Ama bu hususta meşayihin (âlimlerin) cevabı da şöyledir ilh... Zarar açık olursa o zaman arıların


sahibine yerlerini değiştirmesi emredilir.
«Eşek birisinin buğdayını yese ilh...» Bunun zahiri şudur: Eşek, buğdayı yerken kendisini gören
adama ait olmazsa...
Bu da musannıfın Lukata Bahsinden anlaşılmaktadır. Kınye ve diğer kitaplardaki ifadeye gelince;
onlarda bu ifade şöyledir: «Kendi eşeğini görse...» Yani görene râci olacak zamire izafet iledir.
Düşün...
Sonra ben Remlî'nin Câmiu'l-Fusuleyn'e yazmış olduğu hâşiyenin Ahkâmus's-Sukût bahsinde 
aynen şunu gördüm: «Ben derim kî: «Adam başka birisinin eşeğini, başka birinin buğdayını yerken
görse ve manî olmasa...»
Bu mesele fetvâ konusu olmuştur. Bana sorulduğunda, şöyle cevap verdim: Gören adam hiçbir
tazminat ödemez. Aradaki fark açıktır: Bu da kendi eşeğinin fiili kendisine nispet edilir ve menfaati
de ona rücû eder ve onu def etme imkânına da sahiptir. O zaman eşek. gören adamın olursa
tazminat illeti güç kazandığından gören adam onun tazminatını öder.
«Bazı alimler tarafından da tazmin edeceği söylenmiştir.» Yani onun kendisi sürmese bile... Tazmin
etmesi şu meseleye kıyasendir: Birisinin devesi evinde olsa. bir diğeri de devesi ister yularından
boşalmış olsun ister olmasın, devesini getirip onunkinin yanına koysa ve onun devesini öldürse
bakılır; eğer sahibinden izinsiz olarak getirip sokmuşsa tazminat öder. Bezzâziye'de de olduğu
gibi...
Ben derim ki: Bu sözün daha tercihe değer olması açıktır. Çünkü bu babın başında geçen
«Dâbbenin yapmış olduğu şeyi, sahibi eğer hayvanı başkasının mülküne izinsiz olarak sokmuş ise
teaddî ettiğinden, zamin olur» sözüne de uygundur. Ama eğer kendisi sokmamışsa bunun cevabı
Hîdâye'de şöyle verilmiştir: Eğer bir hayvan salsa o hayvan da hemen ekilen bir yeri bozmuş olsa,
onu salıveren kişi zararın tazminatını öder Ama eğer saldığı hayvan düz gideceği yerde sağa veya
sola dönse geçen illetten dolayı zamin olmaz.
«Bu bahsin tamamı Bezzâziye'dedîr.» Biraz önce belirttiğimiz de bu türdendir. Şu sözü de aynı
şekildedir: «Odun taşıyan eşeğîn sürücüsü «uzaklaş!» demediği zaman, ancak eşek elbise sahibi
yanında yürüdüğü taktirde tazminat öder. Aksi halde olmaz, çünkü elbise sahibi onu görmektedir
ve kaçma imkânı olduğu halde ondan uzaklaşmamıştır.»
Ekili tarlasında bir dâbbe görse; onu tarladan çıkarsa ve hayvan helâk olsa tercih edilen görüş.
eğer hayvanı tarladan çıkardıktan sonra sürerse tazminat ödeyeceği şeklindedir. Aksi halde
ödemez.
Ev de ekili tarla gibidir çünkü ona zarar verir. Hayvan bağlanacak yer ise bunun hilâfınadır. Çünkü
bağlandığı yer onun mahallidir.
Eşeğini bir direğe bağlasa, başka biri de gelip eşeğini oraya bağlasa ve birinci eşeği ısırsa bakılır:
Eğer her ikisinin de oraya bağlama yetkisi varsa zamin olmaz, aksi halde olur. Özetle... Allah Teâlâ
en iyisini bilendir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...