YEME,
İÇME, GİYME, KONUŞMA HAKKINDAKI YEMİN BEYANINDA
(BÂB)
METİN
Bundan sonra yeme,
çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olan ekmek ve meyve gibi şeyleri, yiyen
kimsenin çiğnesin veya çiğnemesin her ne kadar çiğnemeden yutsa bile ağız
yoluyla mideye ulaştırmasıdır.
İçme ise yeme ve
çiğnemeye kabiliyeti olmayan mayilerden su ve bal gibi şeyleri ağız yoluyla
mideye ulaştırmaktır. Buna göre; bir kimse «vallâhi ben yumurta yemem» diye
yemin etse, onu yutmakla yemini bozulur. «Vallâhi ben üzüm yemeyeceğim» diye
yemin etse, onu sormasıyla yemini bozulmaz. Çünkü sormak yeme ve içme olmayıp
üçüncü bir nevidir. Üzümün suyunu sıkıp kabuğunu yese, yemini bozulur. Bedayı'
Tehzib-i
Kalânisi'de zikredilmiştir ki: «Ben şeker yemem» diye yemin etse, şekeri
sormasıyla yemini bozulmaz. Şârih der ki: Bizim örfümüzde bozulur,
Zevk (tatma) içeri
gitsin veya gitmesin bir şeyin tadını bilmek için ağızla yapılan bir iştir. Buna
göre; her bir yeme ve içme zevktir. Aksi, yani her bir zevk yeme ve içme
değildir. Binaenaleyh bir kimse «ben suyu tatmam» diye yemin edip sonra namaz
için mazmaza (ağıza su alma) etse, yemini bozulmaz. Eğer tatma ile yemeyi murat
ederse, bu kavlinde tasdik olunmaz. Ancak yemeyi murat ettiğine dair bir delil
bulunursa, tasdik edilir.
Bir kimse «vallâhi
ben şu hurma ağacından» veya «üzüm kütüğünden yemeyeceğim» diye yemin etse,
yemininin bozulması o ağacın meyvesinden yemesiyle takyid olunur. Yani yeni bir
sonatla değişmeksizin o ağacın meyvesini yerse ve kaynatılmamış şırasını içerse,
yemini bozulur. O ağacın meyvesinden kaynatılan pekmezi veya o ağacın dalını
başka bir ağaca aşılamakla meydana gelen meyveyi yemesiyle yemini bozulmaz. Eğer
yemin ettiği ağacın meyvesi olmazsa, yemini ağacın parasına sarf olunur da onun
parasıyla yenilecek bir şey satın alıp onu yerse, yemini bozulur. Hurma ağacının
bizzat kendisinden yerse, her ne kadar ağacın kendisinden yemeyi niyet etse bile
yemini bozulmaz. Çünkü bunda hakikat mânâsı terkedilmiştir. Valvalciyya.
Muhit'te
zikredilmiştir ki: Yemin eden kimse ağacın bizzat kendisinden yemeyi niyet
ederse, sözünün hakikatine niyet ettiği için ağacın meyvesini yese, yemini
bozulmaz. Musannıf şeyhine tâbi olduğundan «mecaz mânâsı tayin edildiği için
lâyık olan yemin eden kimsenin "ağacın bizzat kendisinden yemeyi niyet ettim"
sözünün tasdik edilmesidir» demiştir.
Nehir'de «"örfte
bağın yaprağı yenilen cinstendir. Buna göre yeminin ağacın bizzat kendisine sarf
edilmesi lâzımdır" denilirse, buna "Örf ehli bağın yaprağı ancak pişirildikten
sonra yenir, yaprak pişirilmekle değiştiği için yemin eden kimsenin onu
yemesiyle yemini bozulmaz" diye cevap verilir» denilmiştir.
İZAH
«Mideye
ulaştırmasıdır ilh...» Meselâ: Bir kimse «ben şu taamı yemem» yahut «ben şu şeyi
içmem» diye yemin edip, sonra onu ağzına alıp çiğnedikten sonra onu dışarı atsa
içerisine gitmedikçe yemini bozulmaz. Çünkü bu tatmadır, yeme ve içme değildir.
Bu, Bahır'dan naklen Tahtâvî'de zikredilmiştir.
«Su ve bal gibi
ilh...» Yani: Bunlarla katı olmayan maddeler murad edilmiştir, yoksa bunlarda
yenilir. Teemmül et! Çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olmayan mayi (sıvı)
maddeler tek başına alındığında meşrubât (içilen) adı verilir. Başka bir şeyle
beraber alındığında me'kûl (yenilen) adı verilir. Aksi de böyledir. Meselâ: Bir
kimse «vallâhi ben şu sütü yemem» diye yemin ettikten sonra onu ekmekle veya
hurma ile yese yahut «vallâhi ben şu balı veya sirkeyi yemem» diye yemin
ettikten sonra onu ekmekle yese, yemini bozulur. Çünkü bu takdirde süt, bat ve
sirke yenilen maddelerden olmuş olur. Eğer yemin eden kimse bunları sade yerse,
yemini bozulmaz. Çünkü bu içmedir, yeme değildir.
Kezâlik: Bir kimse
«vâllâhi ben şu ekmeği yemem» diye yemin edip onu kuruttuktan sonra ufalasa ve
onun üzerine su döküp içse yemini bozulmaz. Çünkü bu içmedir, yeme değildir. Bu,
Bedayı'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
Fetih'de
zikredilmiştir ki: Bir kimse «süt yemem» diye yemin ettikten sonra onu içse
yemini bozulmaz. Tirit yapıp yerse, yemini bozulur.
Hâniyye'de
zikredilmiştir ki: Bir kimse «şu sütü yemem» diye yemin edip sonra o sütle
pirinç pişirip yerse, Ebubekir-i Belhî «o süte su katmayıp sütün kendisi görülse
bile yemini bozulmaz» demiştir.
Kezâ: 0 sütü peynir
yapsa, yine yemini bozulmaz, ancak o sütten ne yapılırsa yapılsın ondan yememeyi
niyet ederse, bu takdirde yemini bozulur. Bir kimse «şu tereyağını yemeyeceğim»
diye yemin edip sonra kavrulmuş unla karıştırıp yese, Asıl'da «eğer yağın tadı
belli olursa yemini bozulur. Çünkü yağ bu takdirde yok olmamıştır» diye
zikredilmiştir.
Hâkim,
Muhtasar'ında «eğer sıkıldığında yağ akarsa yemini bozulur, yağın tadını bulsa
bile sıkıldığında yağ akmazsa yemini bozulmaz» diye zikretmiştir.
Kâdı Han «bir kimse
«ben şu sütü yemem» diye yemin ettikten sonra o sütle pirinç pişirildiğinde
cevabı bu tafsilat üzere olmalıdır» demiştir.
Ben derim ki:
Velhâsılı: Bir kimse «süt, yağ, sirke gibi mayi şeyleri yemem» diye yemin
ettikten sonra bunlardan birini içse, yemini bozulmaz. Bunlardan birini ekmek
veya hurma gibi şeyle karıştırıp yerse, üzerine yemin ettiği sıvı hususiyetini
kaybetmemişse, yemini bozulur. Eğer sıvı madde tadını kaybeder veya sıkıldığı
zaman akmazsa yemini bozulmaz.
Sâihânî «Hâkim'in
kavli kabul edilmeye daha uygundur. Bundan dolayı şârihlerin çoğu Hâkim'in
kavlini kabul etmişlerdir» demiştir.
«Onu yutmakla
yemini bozulur ilh...» Yani bir kimse «yumurta yemem» diye yemin ettikten sonra
pişirilmiş yumurtayı gerek kabuğu ile gerek kabuksuz yutarsa, yemini bozulur.
«"Vallâhi ben üzüm
yemeyeceğim" ilh...» Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse «vallâhi ben üzüm
veya nar yemeyeceğim» diye yemin ettikten sonra onları sorup kabuklarını
tükürse, yemini bozulmaz. Çünkü bu yeme ve içme olmayıp bilâkis sormadır.
Bedayı'den naklen Bahır'da da böyle zikredilmiştir.
Ben derim ki: İçme;
çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olmayan mayi şeyleri mideye ulaştırmaktır. Buna
göre, sorma da içmenin tarifine girer. Ancak ağza alındığı vakit o maddenin sıvı
olması murad edilirse, sorma içmenin tarifine girmez. Çünkü sorma, katı olan
maddenin suyunu ağız ile çıkartıp mideye ulaştırmaktır. Bunun muktezası: Bir
kimse «ben bir şey sormam» diye yemin etse, suyu sorarak içmek sünnet olmakla
beraber mayi bir şey içse, yemini bozulmaz. Bundan anlaşılır ki; sorma, içmeden
bir bakıma daha umumdur. Dudaklarla sorularak su ağza alındığında sorma ile içme
birleşmiş olur. Suyu sormaksızın ağza alıp mideye ulaştırmaya içme denir. sorma
denilmez. Katı olan bir maddenin ağız ile suyunu çekmeye sorma denir, İçme
denilmez. Hatta «vallahi ben içmeyeceğim» diye yemin eden kimse, meyveyi sıkıp
suyunu birden İçse, yemini bozulur. Fakat «ben sormayacağım» diye yemin eden
kimse meyveyl sıkıp suyunu birden içse yemini bozulmaz. Eğer sorarak içerse her
iki surette de yemini bozulur. Bana zahir olan budur.
«Kabuğunu yese
ilh...» Yani: Bir kimse «ben üzüm yemeyeceğim» diye yemin edip sonra üzümü sıkıp
kabuğunu yese, suyunu içmese yemini bozulur. Çünkü suyu alınmış üzüm kabuğunu
yiyen kimseye «yiyor» denilir. Nitekim o kimse üzümü ağzında çiğneyip suyunu
yutup kabuğunu tükürdüğünde «üzümü yedi» denilmediği gibi. Buna göre üzüm yemek,
kabuğunu ve koruğu yemektir. O halde üzümün kabuğu yenildiğinde yemin bozulur.
Bu Bedayı'den naklen Bahır'da zikredilmiştir. Hâsılı: Uyûn'da beyan edildiğine
göre; yalnız üzümün suyunu yutsa. yemini bozulmaz. Eğer kabuksuz taneyi yutarsa,
yemini bozulur.
«Şekeri sormasıyla
yemini bozulmaz ilh...» Yani: «şeker yemem» diye yemin eden kimse şekeri sorsa
yemini bozulmaz. Çünkü bu yeme değildir. Buna göre çiğneme bulunmadan içeri
ulaşmıştır.
«Bizim örfümüzde
bozulur ilh...» Yani: şeker. çiğnemek ve sormakla yenilir. Kezâ, üzümle, nar da
âdette çiğnemek ve sormakla yenilir.
«Zevk (tatma) içeri
gitsin veya gitmesin bir şeyin tadını bilmek için ağızla yapılan bir iştir
ilh...» Fetih'te zikredildiğine göre; tatmanın gerçek tarifi budur. Nazım'da
buna muhalif olarak «tatma gırtlağın işi değil dudakların işidir» diye tarif
edilmiştir. Buna göre; tadılan şeyin içeri gitmemesi tatmanın mânâsından
alınmıştır.
Ben derim ki:
Fetih'te olan Hişam'ın rivayetine daha uygundur. Şöyle ki; bir kimse «ben
tatmayacağım» diye yemin etse, bu yemini tadılan şeyin içeri ulaşmaksızın
gerçekten tadılması üzerine hamlolunur. Ancak tadılan şeyin içeri ulaşacağına
delalet eden bir söz bulunursa başka, Meselâ: Bir kimse bir şahsı «gel beraber
yemek yiyelim diye dâvet ettiğinde o şahıs «seninle beraber yemek tatmam» diye
yemin etse. bu tatma yeme ve içmeye hâmlolunur.
«Buna göre; her bir
yeme ve içme zevktir. Aksi yani her bir zevk yeme ve içme değildir ilh...» Yani
zevk (tatma) yeme, içmeden daha umumîdir. Çünkü zevkte tadılan şeyin içeri
gitmesi şart değildir. Belki içeri gitmeksizin bir şeyin ağızla tadılmasına
«tatma» denilir. Fakat yeme veya içme tatma gibi değildir. Buna göre; bir kimse
«tatmayacağım» diye yemin edip yese veya içse yemini bozulur. Fakat «yemeyeceğim
veya «içmeyeceğim» diye yemin eden kimse içerisine ulaştırmaksızın bir şeyi
tatsa yemini bozulmaz. Fakat bazen tatmaksızın yeme bulunabilir. Nitekim yumurta
ve badem gibi tadının bilinmesi tatmaya bağlı olan bir şeyin yutulması böyledir.
Buna göre; yeme ile tatma arasında umum husus min vecih vardır. Bundan dolayı
Fetih'te zikredilmiştir ki: Muhît sahibi «bir kimse «ben tatmayacağım» diye
yemin edip sonra yese veya icse yemini bozulur.» kavliyle zanı galibe göre
«tatmayla», çiğnemeye yakın olan «yemeyi» veya çiğnemekslzin tadı anlaşılan
«yutmayı» murat etmiştir. Çünkü biz kesin olarak biliyoruz ki; bademin içini
yutan kimseye «onu tattı» denilmez ve «bademi tatmayacağım» diye yemin eden
kimse onu yutsa, yemini bozulmaz.
Ben derim ki:
«Yeme» ile «içme» arasında fark bulunduğu gibi yeme ve içme ile «tatma» arasında
da fark vardır. Buna göre; «yememe», «içmeme» veya «tatmama» dan birine yemin
eden kimse. yemin ettiğinden başkasını yaparsa, yemini bozulmaz.
«Mazmaza etse,
yemini bozulmaz.» Çünkü yemin eden kimse mazmaza ile suyu tatmayı kasdetmemiş
belki abdest almak murat etmiştir. Bundan dolayı oruçlu kimsenin bir şeyin
tadına bakması mekrûhtur. Fakat mazmaza etmesi mekrûh değildir.
«Ancak yemeyi murat
ettiğine dair bir delil bulunursa ilh...» Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben
«buyur beraber yemek yiyelim» diye dâvet ettiğinde o şahıs da «seninle beraber
tatmam» diye yemin ettiği takdirde «tatma» ile yeme içme murad edilmiş olduğuna
delil olur.
«Bir kimse "vallâhi
ben şu hurma ağacından" veya "üzüm kütüğünden yemeyeceğim" diye yemin etse
ilh...» Bu meselelerde asıl olan, mümkün olduğu takdirde kelimenin hakikat
mânâsı ile amel etmektir. Hakikat mânâsıyla amel edilmek mümkün olmazsa veya
hakikat mânâsının hilafına örf bulunursa, bu mânâ terk edilir. Buna göre bizzat
yenilen bir şey üzerine yemin edildiğinde, yemin o şeyin bizzat kendisine sarf
olunur. Çünkü hakikat ile amel etmek mümkündür. Bizzat kendisi yenilmeyen bir
şey üzerine yemin edildiğinde yeminmecazen ondan hâsıl olan şey üzerine sarf
olunur. Çünkü hakikatle amel etmek mümkün değildir. Buna göre bir kimse «vallâhi
ben şu koyundan bir şey yemem» diye yemin etse, sonra onun sütünden veya
yağından yese yemini bozulmaz. Çünkü koyunun bizzat kendisi yenildiği için yemin
koyunun kendisinden yenilmemeye sarf olunur. yoksa koyundan hâsıl olanlar
üzerine sarf olunmaz.
Kezâ: Bir kimse
«üzüm yemeyeceğim» diye yemin etse kuru üzümü veya şırasını yemesiyle yemini
bozulmaz. «Şu hurma ağacından yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde bu yemin
ağaçtan hasıl olan yaş ve kuru hurmasına sarf olunur. Çünkü ağacın bizzat
kendisi yenilmez. «Şu unu yemeyeceğim» diye yemin eden kimse, onun ekmeğini
yerse, yemini bozulur. Çünkü onun bizzat kendisi yenilse bile, örf ve âdette
yenilmez. Tamamı Zahire'dedir.
«Kaynatılmamış
şırasını içerse ilh...» Yani: Bir kimse «ben şu hurma ağacından veya üzüm
kütüğünden yemeyeceğim» diye yemin ettikten sonra o ağacın hurmasını veya o
kütüğün üzümünü yediğinde yemini bozulduğu gibi, bunların kaynatılmamış şırasını
yese yemini bozulur. «Fakat bu mesele müşküldür. Çünkü yemin «yememek» üzerine
yapılmıştır. Şıra ise yenilmeyip içilir» denilirse «burada «yenilmek» ile
mecazen tenâvül (alıp yeme) murad edilmiştir» diye cevap verilir. Yani yemin
eden kimse «ben bu hurma ağacından» veya «üzüm kütüğünden bir şey tenâvül etmem»
demek istemiştir. T.
Ben derim ki: Bu
cevabın muktezası o hurma ağacının veya üzüm kütüğünün şırasını içmekle yemini
bozulur. Bu surette şırayı içmekle yeminin bozulması nakledilmeye muhtaç olur.
Halbuki fukâhanın kelamı böyle te'vil edilmeksizin sahihtir. Biz, Bahır'dan
naklen zikrettik. Şöyle ki:
Bir kimse «ben şu
sütü» yahut «şu balı» yahut «şu sirkeyi yemem» diye yemin ettikten sonra üzerine
yemin ettiği şeyi ekmekle yese, yemini bozulur. Çünkü bunların yenmesi bu
şekilde olur. Kezâ: Sütü tirit yapıp yese, yine yemini bozulur.
Bezzâziyye'de
zikredilmiştir ki: «Taam yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde yemin yenilen
taamlara sarf olunur. Hatta sirke yenilse yemin bozulur. Buna göre içilen bir
şeye «yenildi» demek sahihtir. Burada do yani «şu hurma ağacından veya şu üzüm
kütüğünden yemeyeceğim» diye yemin eden kimse o hurma ağacının meyvesinden, o
üzüm kütüğünün üzümden çıkarılan şırasını yediğinde yemini bozulur
«Kaynatılan pekmezi
ilh...» Bir kimse «ben şu hurma ağacından» veya «şu üzüm kütüğünden yemem» diye
yemin ettikten sonra onların meyvelerinden yapılan pekmezi, içkiyi ve sirkeyi
yese, yemini bozulmaz. Çünkü bunlar yeni bir fiile izafe edildikleri için ağaca
olan izafetleri baki kalmamıştır. Bahır. «Pişirilmiş pekmez» kaydıyla yaş
hurmadan akanşıradan ihtiraz edilmiştir. Çünkü bunun yenilmesiyle yemin bozulur.
Zahire.
«O ağacın dalını
başka bir ağaca aşılamakla ilh...» Yani: «ben şu ağaçtan yemem» diye yemin eden
kimse üzerine yemin ettiği ağaçtan bir dal kesip başka bir ağaca aşılayıp sonra
aşıladığı ağacın meyvesini yese. yemini bozulmaz. H. Bazıları «yemini bozulur»
demişlerdir. Fetih, Bahır. «Yemini bozulmaz» diyenlere göre aşılanan dal ikinci
ağaçtan bir parça olduğu için örfte ikinci ağaçtan yiyen kimseye «birinci
ağaçtan yedi» denilmez. Üzerine yemin edilen ağaç ile aşılanan ağacın nevileri
gerek bir olsun gerek ayrı olsun fark yoktur. Zahire'de bu mesele mutlak olarak
nakledilmiştir. Nitekim geçmiştir. Sonra bu mesele şöyle tasvir edilmiştir: Bir
kimse «ben şu elma ağacından yemem» diye yemin ettikten sonra bu elma ağacını
bir armut ağacının dalıyla aşılasa, yemin eden kimse göstermek suretiyle ismini
söyleyerek «ben şu elma ağacından yemem» diye yemin etmişse, aşıladığı ağaçtan
yemesiyle yemini bozulmaz. Fakat ağacın ismini söylemeyip «ben şu ağaçtan yemem»
diye yemin etmişse, aşıladığı ağaçtan yerse, yemim bozulur. Bazı fakihlerden
böyle nakledilmiştir.
Ben derim ki: İki
kavlin arasını birleştirmek şu suretle mümkün olur. Üzerine yemin edilen ağaç
ile aşılanan ağacın nevileri ayrı olup ağacın ismini söyleyerek yemin ettikten
sonra ismini söylemiş olduğu aşılanmış ağacın meyvesinden yerse, yemini bozulur.
Üzerine yemin edilen ağaç ile aşılanan ağacın nevileri gerek bir olsun gerekse
ayrı olsun üzerine yemin ettiği ağacın ismini söylememiş ise aşıladığı ağaçtan
yemekle yemini bozulmaz. İşin hakikatını Allahü Teâlâ bilir.
«Onun parasıyla
yenilecek bir şey satın alıp onu yerse yemini bozuıur ilh...» Eğer ağacın
parasıyla içilecek bir şey satın alıp onu içerse, yemini bozulmaz. Ancak satın
aldığı içilecek şeyi başka bir şeyle yerse, sözün hakikatiyle amel etmek mümkün
olduğu için yemini bozulur. Çünkü mümkün oldukça sözün hakikatıyla amel olunur.
METİN
Bir kimse «vallâhi
ben şu koyunu yemem» diye yemin etse, o koyunun etini yerse yemini bozulur.
Sütünü yerse yemini bozulmaz. Çünkü koyunun bizzat kendisi yenildiği için yemin
koyunun kendi üzerine yapılmış olur.
Bir kimse «şu hurma
koruğundan yemeyeceğim» diye yemin edip koruk olgunlaştıktan sonra yese yemini
bozulmaz.
«Şu yaş hurmadan
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse yaş hurma kuru hurma olduktan sonra yese,
yemini bozulmaz. «Şu sütten yemeyeceğim» diye yemin eden kimse süt yoğurt
olduktan sonra yese yemini bozulmaz. Çünkü korukluk, yaşlık, süt olma sıfatları
yemin etmeyi gerektiren sıfatlar olup yemin bu sıfatlarla kayıtlanmış olur.
Fakat bir kimse «şuçocukla» veya «şu delikanlı ile konuşmam» diye yemin etse, o
çocuk veya delikanlı yaşlı olduktan sonra onunla konuşsa, yemini bozulur.
Bir kimse «ben şu
kuzuyu yemem» diye yemin edip de koç olduktan sonra yese, yemini bozulur. Çünkü
çocukluk ve kuzuluk sıfatları yemin etmeyi gerektiren sıfatlardan değildir. Bu
hususda kaide şudur: Üzerine yemin edilen şeyde yemini gerektiren bir sıfat
bulunursa, gerek marife olsun, gerek nekre olsun yemin o vasıfla kayıtlanmış
olur. Buna göre o sıfat zail olursa, yeminde zail olur. Eğer sıfat yemini
gerektirmeye elverişli olmazsa, bu vasıf marifelerde değil, nekrelerde itibar
olunur.
Mücteba'da
zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben şu mecnun veya şu kâfirle konuşmam» diye yemin
etse, sonra o mecnun iyi veya o kâfir İslâm şerefiyle müşerref olduktan sonra
konuşsa, yemini bozulmaz. Çünkü delilik ile küfür yemini gerektiren
vasıflardandır.
Bir kimse «ben
erkekle konuşmam» diye yemin ettikten sonra erkek çocukla konuşsa, yemini
bozulur. Bazıları «bozulmaz» Nitekim «çocukla konuşmayacağım» diye yemin edip de
erginlik çağına girdiğinde konuşsa yemini bozulmadığı gibi. Çocuğa erginlik
çağına girdikten sonra şâbb (genç), otuz yaşına kadar fetâ (yiğit). otuz ile
elli yaş arasında kehl (olgun), elliden ömrün sonuna kadar şeyh (yaşlı) denir»
demişlerdir.
Bir kimse «ben şu
yaş üzümden yemem» diye yemin edip de kuru üzüm olduktan sonra yese, yemini
bozulmaz. «Ben şu sütü yemem» diye yemin edip de peynir olduktan sonra yese veya
«ben şu yumurtayı yemem» diye yemin edip de pillç olduktan sonra yese, yemini
bozulmaz.
Bir kimse «ben şu
şaraptan» yahut «ben şu ağacın çiçeğinden tatmam» diye yemin edip de şarap,
sirke; çiçek badem veya zerdali olduktan sonra yese, yemini bozulmaz. Fakat «ben
şu hurmadan yemem» diye yemin edip de haysdan yerse, yemini bozulur. Çünkü her
ne kadar içine sade yağdan ve diğer şeylerden katılsa bile ufalanmış hurmadan
yapılan bir çeşit yemektir. Bahır. Yine Bahır'da ziktedilmiştir ki: «Muayyen bir
taamı yemem» diye bir kimse yemin edip sonra o taamın birazını yese bunda kaide
şudur: Üzerine yemin edilen şey bir kimsenin bir oturuşta yiyebileceği veya bir
içimde içebileceği miktarda olursa, yemin o şeyin hepsini yemeye veya içmeye
yapılmış olur. Bir oturuşta yenilecek veya bir içimde içilecek miktardan çok
olursa yemin o şeyin bir kısmı üzerine yapılmış olur.
Bir kimse «ben
hurma koruğu yemem» diye yemin edip olgunlaştıktan sonra yese, yemini bozulmaz.
«Ben yaş üzüm yemem» diye yemin edip de kuru üzüm olduktan sonra yese, yemini
bozulmaz. Fakat «ben badem» yahut «ceviz yemem» diye yemin edip kuruduktan sonra
yese, yemini bozulur. Çünkü badem, ceviz ismi yaşına denildiği gibi kurusuna da
denilir.
Bir kimse «ben yaş
hurma» yahut «hurma koruğu» yahut «yaş hurma ve hurma koruğu yemem» diye yemin
etse, olmaya başlamış hurma koruğu yese, yemini bozulur. Çünkü hem «yemeyeceğim»
diye yemin etmiş olduğu şeyi yemiş hem de ziyadesini yemiştir.
Bir kimse «ben
olgun ve yaş hurma satın almayacağım» diye yemin ettikten sonra içinde olgun ve
yaş hurma bulunan bir salkım hurma koruğu satın alsa, yemini bozulmaz. Çünkü
satın alma hurma koruğunun hepsi üzerine vaki olduğu için içinde bulunan yaş ve
olgun hurmalar koruğa tâbidir. Fakat «ben olgun ve yaş hurma yemeyeceğim» diye
yemin eden kimse içinde yaş ve olgun hurma bulunan bir hurma koruğu salkımı
satın alıp yerse yemini bozulur. Çünkü hurmalar birer birer yendiği için yemini
bozulur. «Et yemem» diye yemin eden kimse etin çorbasını veya balık yese yemini
bozulmaz. Ancak bunlara niyet etmiş ise yemini bozulur. «Hayvana binmem» diye
yemin eden kimse kâfire binse yemini bozulmaz. «Kazık üzerine oturmam» diye
yemin eden kimse dağın üstüne otursa. yemini bozulmaz. Her ne kadar Kur'an-ı
Kerim'de balık etine et, kâfire hayvan ve dağlara da kazık denilmişse de örf ve
âdette bunlara et, hayvan ve kazık denilmez. Ama Tebyin'de «bir kimse «hayvana
binmeyeceğim» diye yemin ettikten sonra insana binse yemini bozulur» diye
zikredilen kavil örfe münafi olduğu için onu Nehir sahibi «biz Hanefilerce örf-i
kavli gibi örf-i ameli de tahsis edicidir» diye reddetmiştir.
İnsan eti,
karaciğer, işkembe, akciğer, domuz eti, yürek, dalak ettir. bunların et olması
Kûfe ehlinin örfündedir. Ama bizim örfümüzde bunlar et değildir. Nitekim
Hütâsa'dan ve diğer fıkıh kitaplarından naklen Bahır'da böyle zikredilmiştir.
Bundan malûm oldu ki; Arap olmayan bir kimse yemin ettiğinde kesin olarak kendi
örfüne itibar eder.
Hâniyye'de
zikredilmiştir ki: Baş ile ayaklar. yeme hakkında olan yeminde et sayılır. Satın
alma hakkında olan yeminde et sayılmaz. «Ben şu merkepten yemeyeceğim» diye
yemin edildiğinde bu yemin merkebin kirası üzerine yapılmış olur. «Şu köpekten
yemem» diye yemin edildiğinde bu yemin köpeğin avı üzerine yapılmış olmayıp
belki kendi eti üzerine yapılmış olur. Yeminde sığır mandaya şâmil olmaz. «Et
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse çiğ et yese esah olan kavle göre yemini
bozulmaz.
İZAH
«Yemin bu
sıfatlarla kayıtlanmış olur ilh...» Yani: «ben şu hurma koruğundan» yahut «yaş
hurmadan» yahut «sütten yemem» diye yemin edildiğinde yemin korukluk, yaşlık ve
süt olma vasıflan üzerine yapılmış olur. Bu sıfatlar kendilerinden zail olunca
üzerlerine yapılmış olan yemin de zail olmuş olur do o şey yenildiğinde üzerine
yemin edilmemiş olan şey yenilmiş olur
«Çünkü çocukluk ve
kuzuluk sıfatları yemin etmeyi gerektiren sıfatlardan değildir ilh...» Fakat
çocukluk her ne kadar haddi zatında yemini gerektiren sıfatlardan ise de çocuğu
terk etmek ve ondan uzaklaşmak şer'an yasaklanmıştır. Çocukların ve gençlerin
kötü ahlâklarına tahammül etmek ve çocuklara merhametle davranmak şeriat
tarafından emredilmiş olduğundan onların kötü sıfatlarından dolayı yemin etmek
onları terk etmek olacağı için onlarda bulunan bu sıfatlara yemini gerektiren
sıfatlar olarak itibar edilmemiştir. Çocukluk ve kuzuluk Sıfatının yemini
gerektiren sıfatlardan olmaması yemin eden kimsenin niyeti bulunmadığı
takdirdedir.
«Gerek marife olsun
gerek nekre olsun ilh...» Marifeye misâl: «Ben şu hurma koruğundan yemem».
Nekreye misâl: «Ben hurma koruğu yemem» diye yemin edilmesi gibi. Bu yeminlerde
hurma koruğu olgunlaştığında yemin eden kimse yerse yemini bozulmaz.
«Bu vasıf
marifelerde değil, nekrelerde itibar olunur ilh...» Mesela:
«Ben kuzu yemem»
yahut «ben çocukla konuşmam» diye yemin edilmesi gibi. Bu ifadelerle yemin eden
kimse koç yese yahut yaşlı bir kimseyle konuşsa yemini bozulmaz. Çünkü koça
kuzu, yaşlı kimseye çocuk.denilmez. Bu ifadeler nekreye misaldir. Marifeye
misâl:. «Ben şu kuzuyu yemem» yahut «ben şu çocukla konuşmam» diye yemin
edilmesi gibi. Bu ifadelerle yemin eden kimse, üzerine yemin ettiği kuzuyu koç
olduktan sonra yese, üzerine yemin ettiği çocuk yaşlı ve ihtiyar olduktan sonra
konuşsa yemini bozulur. Çünkü yemini gerektirmeyen sıfat işaret sıfatıyla
söylendiğinde hükümsüz olur da kendisine işaret edilen zat itibar edilir.
Üzerine yemin edilen zat ise sıfat zail olduktan sonra yine bâkî olduğu için
yemin zail olmamış olur.
FER'İ MESELE:
Vâkıât'tan naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben bugün şu ekmeği
yersem zevcem şöyle olsun» dese sonra «bugün ben bu ekmeği yemezsem cariyem hür
olsun» dese sonra o ekmeğin yarısını yese yemini bozulmaz. Kezâ Bir kimse
ağzında bulunan lokma üzerine aynı şekilde yemin etse de lokmanın bir kısmını
yiyip bir kısmını çıkarsa yemini bozulmaz. Çünkü yemininin bozulmasının şartı,
yemin ettiği ekmeğin veya lokmanın hepsini yemesidir.
TENBİH:
Bezzâziyye'de zikredilmiştir ki: Bir hânede mal zayi olup hânede bulunanlardan
her biri zayi olan malı almadığına ve hâneden çıkarmadığına dair yemin etse.
sonra onlardan birinin diğer bir şahısla beraber o malı hâneden çıkardıkları
bilinse, eğer o mal bir kişinin taşıyamayacağı büyüklükte bulunursa, hâneden
çıkaranların yemini bozulur. Çünkü bir kişinin taşıyamayacağı mal iki kişi
tarafından çıkartılır. Eğer bir kişinin taşıyacağı miktarda olursa. alıp hâneden
çıkaranların yemini bozulmaz. Çünkü yemin edenler tek olarak çıkarmadıklarına
dair yemin ettikleri için yeminlerinde doğrudur.
Ben derim ki: Buna
göre; bir kimse «ben şu ağacı veya şu taşı taşımam» diye yemin etse, buyeminde
de aynı tafsilat vardır. Yani ağaç veya taş bir kişi tarafından taşınamayacak
kadar büyük olup yemin eden kimse başka bir kimseyle beraber taşırsa, yemini
bozulur. Eğer bir kişinin taşıyacağı miktarda bulunduğu halde başka bir şahısla
taşırsa, yemini bozulmaz. Bundan sonra malumun olsun ki Vâkıât'tan naklen
Bahır'da geçen mesele cidden müşküldür. Nitekim Hâvî sahibi «cariyesinin âzâd
olması vâcib olur. Çünkü ekmeği yememiştir, nefi ile isbat arasında vasıta
yoktur. Bunlardan her biri yeminin bozulmasının şartıdır. Buna göre yeminin
birisi bozulur» demiştir.
EICâmiü'l-Asgar'da
Ebu'lKâsımı's-Saffar'dan nakledilmiştir ki: Bir
kimse «falan şahıs
şu suyu içerse zevcem boş olsun» dese diğer bir zat da «o şahıs o suyu içmezse
benim zevcem boş olsun» dese o şahıs o suyu başkasıyla beraber içse, veya o
suyun bir kısmını yere dökse, ikincî zatın yemini bozulur, birinci kimsenin
yemini bozulmaz.
«"Et yemem" diye
yemin eden kimse» gerek kebap yapılmış, gerek kavrulmuş olsun deve, sığır,
manda, koyun, kuş etleri üzerine yapılmış olur. Nitekim İmam Muhammed (Rh.A.)
bunu Asıl adlı eserinde zikretmiştir. Bunda İmam Muhammed (Rh.A.)'den çiğ et
yenildiğinde bozulmayacağına işaret vardır. Azhar olan da budur.
Ebû Leys'e göre;
çiğ et yenildiğinde yemin bozulur. Bu Hülasa'dan ve diğer fıkıh kitaplarından
naklen Bahır'da zikredilmiştir. «Et yemeyeceğim» diye yemin eden kimse domuz eti
veya insan eti yese yemini bozulmaz. Fetva da bunun üzerinedir. Burada örfe
itibar edilmiştir. Tebyinü'l-Kenz, Kâfî.
«Bunların et olması
Kûfe ehlinin örfündedir ilh...» Yani: «Et yemem» diye yemin eden kimse insan
eti, domuz eti, ciğer, dalak yese, Kûfe örfüne göre yemini bozulur. Fakat bizim
örfümüze göre yemini bozulmaz. Muhît ile Mücteba'da böyle zikredilmiştir. Bu,
örflerin değişmesine göre değişir. Bahır.
Ben derim ki: İnsan
ile domuz eti lügatte ve örfte hakikatte ettir. Bundan dolayı Musannıf « «et
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse bunlan yese yemini bozulur» demiştir. Fakat
Fetih'de « «et yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde örfte insan eti ile domuz
etine et denilse bile, bu yemin örfte insan ve domuz etine sarf olunmaz. Nitekim
«ben fülanın dâbbesine (hayvanına) binmem» diye yemin edildiğinde «dâbbe» lâfzı
her ne kadar örfte deveye, sığıra şâmil olso bile. bu yemin örfte merkep. katır
ve ata hamlolunur» diye zikredilmiştir.
«Bundan
anlaşıldığına göre; Arap olmayan bir kimse yemin ettiğinde kesin olarak kendi
örfüne itibar eder ilh...» Yani yeminlerde yapıldıkları beldelerin örflerine
itibar olunur. Hatta Harezm'li bir kimse «ben et yemeyeceğim» diye yemin edip de
balık yese, yemini bozulur. Çünkü onlar balığa et derler. Bahır.
«Baş ile ayaktar,
yeme hakkında olan yeminde et sayılır. Satın alma hakkında olan yemindeet
sayılmaz ilh...» «Eş-Şâfî» adlı itapta yeme ile satın alma bir.sayılmıştır.
Fakat esah olan birinci kavildir. Bezzaziye.
Ben derim ki:
Galiba bunun vechi: Baş ile ayaklar hem ete hem de başka şeye şâmil
olduğundandır. Fakat bunlar söylenildiğinde et denilmez. Bir kimse «et
almayacağım» diye yemin edip baş veya ayak satın alsa. örfte «et aldı» denilmez.
Ama baş veya ayaklarda olan eti yediğinde et yemiş olup yemini bozulur.
«Yeminde sığır
mandaya şâmil olmaz.» Yani bir kimse «ben sığır eti yemem» diye yemin etse.
sonra manda eti yese, yemini bozulmaz. Aksi de böyledir. Çünkü insanlar bunların
aralarını ayırırlar. Bazıları «yemini bozulur. Çünkü sığır ikisine de şâmildir»
demişlerdir. Sahih olan birinci kavildir. Nitekim Tatarhaniyye'den naklen
Nehir'de böyle zikredilmiştir. Yine Zahire'den naklen Nehir'de zikredilmiştir
ki, «koyun eti yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde yemin eden gerek şehirli
olsun, gerek köylü olsun, keçi eti yerse yemini bozulmaz. Hakim-i Şehid "fetva
bunun üzerinedir» demiştir.
METİN
«iç yağı yemem»
diye yemin eden kimse hayvanın sırtının yağlı etini yese, yemini bozulmaz.
İmameyn'e göre; bozulur. Karnında ve bağırsaklarındaki iç yağını yerse,
ittifakla yemini bozulur. Kemiklerindeki yağı yerse, ittifakla yemini bozulmaz.
İç yağın satın alınması ve satılması üzere yapılan yemin, hükümde ve ihtilâfta
yemek üzere yapılan yemin gibidir. Zeylai. «İç yağı» veya «et yemem» veya «satın
olmam» diye yemin eden kimse, kuyruk yese veya satın alsa yemini bozulmaz. Çünkü
kuyruk üçüncü bir nevidir.
«Şu buğdaydan
yemem» diye yemin eden kimse, o buğdayın ekmeğinden yahut unundan yahut
kovutundan yese, yemini bozulmaz. Ancak buğday su ile kaynatılmış veya kavrulmuş
olup ondan yerse bizim örfümüzde yemini bozulur. Fakat pişmemiş ve çiğ olarak
dişleriyle kırarak yerse yemini bozulmaz. Eğer ona niyet etmiş ise yemini
bozulur. Fetih
Keşif'den naklen
Nehir'de zikredilmiştir ki; bu buğday hakkında yapılan yemin meselesi üç vecih
üzerinedir:
Birincisi; buğday
yığınını göstererek «ben şu buğdaydan yemem» diye yapılan yemindir. Bu metnin
meselesidir.
İkincisi; buğdayı
zikretmeksizin «şundan yemem» diye yapılan yemindir. Bu şekilde yapılan yeminde
gerek çiğ gerek un halinde nasıl yenirse. yensin onun yenilmesiyle yemin
bozulur.
Üçüncüsü;
«buğdaydan yemem» diye yapılan yemindir. Bu şekilde yapılan yeminde çiğ,
pişirilmiş veya kavrulmuş ne şekilde olursa olsun buğday yenildiğinde yemin
bozulur. Ekmek, un, kavrulmuş un gibi şeyler yenildiğinde yemin bozulmaz.
Buğdayı göstererek
yapmış olduğu birinci ve ikinci yemin suretlerinde onu ekip ondan çıkanbuğdayı
yese, yemini bozulmaz. Buğdayı göstermeden yapmış olduğu yemin suretinde onu
ekip ondan çıkan buğdayı yese yemini bozulur.
«Ben şu undan
yemem» diye yemin eden kimse. o undan yapılan ekmek, bulamaç, tatlı gibi şeyleri
yese yemini bozulur. Fakat o unu yalamak suretiyle yese, esah olan kavle göre
yemini bozulmaz. Nitekim «ben şu hurma ağacından yemem» diye yemin eden kimse o
ağacın bizzat kendisinden yediğinde yemini bozulmadığı gibi.
«Ekmek yemeyeceğim»
diye yemin edildiğinde yemin edenin beldesinin halkının âdet edinmiş oldukları
ekmek murad edilir. Buna göre Şamlıların buğday. Yemenlilerin mısır, Taberistan
(Amul) lıların pirinç bazı köylülerin arpa ekmeğiyle yemini bozulur. Bir kimse,
âdetleri buğday ekmeği olan bir beldeye girip orada uzun bir zaman arpa
ekmeğiyle yaşamayı âdet edinse, ancak arpa ekmeğiyle yemini bozulur. Çünkü has
olan örf muteberdir. Fetih.
Bir kimse «bir
kadının ekmeğinden yemem» diye yemin etse, bu yemin fırında ekmeği pişiren
kadına sarf olunur. Pişirmek için hamur yoğurup kesip hazırlayan kadına sarf
olunmaz. Zahire. Yufka da ekmek sayılır. Börek, tirit, ekmeği dövüp veya
ufalayıp üzerine yağ dökülen kırıntılar ekmek değildir. Çünkü örfte bunlara
ekmek ismi verilmez. «Filan kimsenin taamından yemeyeceğim» diye yemin eden
şahıs her ne kadar kendi ekmeğiyle olursa da o kimsenin sirkesinden yahut zeytin
yağından yahut tuzundan yese yemini bozulur. Eğer o kimsenin nebîz denilen hurma
suyundan yahut içtiği suyundan alıp onunla ekmek yese yemini bozulmaz. Çünkü
bunlar meşrubât nevindendir.
Bir kimse «ben sade
yağ yemeyeceğim» diye yemin ettikten sonra kavut yese, yemin ederken kendisinde
yağ olan veya olmayan diye niyet etmemişse, kavut sıkıldığında yağı akarsa.
yemini bozulur, olmazsa yemini bozulmaz. Cevhere.
Bedayı'de
zikredilmiştir ki: «Taam yemeyeceğim» diye yemin eden kimse muzdar ve çaresiz
kalıp leş yese, yemini bozulmaz. Şevâ, kebap yapılmış ete, tabîh su ile
pişirilmiş ete ıtlak olunur.
Şarih der ki:
Tabih'in su ile pişirilmiş ete denilmesi başkalarının örfündedir. Ama bizim
örfümüzde et yağı, zeytinyağı, sade yağ ile olursa da su ile pişirilen her şeye
tabih ismi verilir. Nitekim Musannıf bunu Mücteba'dan nakletmiştir.
Nehir'de
zikredilmiştir ki: Taam: peynir, meyve gibi gıda almak için yenilen şeylere
şâmil olur. Fakat şârih der ki: Bizim örfümüzde bunlara «taam» denilmez.
Bir kimse «baş
yemeyeceğine dair» yemin etse, bulunduğu beldede satılması örf ve âdet olan
başlara itibar edilir.
Meyve: Elma, kavun,
karpuz, zerdali gibi şeylerdir. Üzüm, nar, yaş hurma meyve değildir. İmameyn
(Rh. Aleyhima) ihtilâf etmişlerdir. İmameyn (Rh. Aleyhima)'in ihtilafları asır
ve zaman cihetinden ihtilâfdır, yoksa hüccet ve delil ile ihtilâf değildir.
Sözün kısası, yemin hususunda itibar örfedir. Buna göre: meyve yenilmeyeceğine
dair yemin edildiğinde örfte meyve sayılan herhangi bir şey yenildiğinde yemin
bozulur. Bunu, Şumunni söylemiş, Musannıf da onu ikrar etmiştir.
İZAH
«Sırtının yağlı
etini yese ilh...» Eğer içten sırta bağlı olan böbreklerde ki iç yağı yerse
yemini bozulur.
«Zeylai ilh...»
Zeylai'nin ibaresi şöyledir: «İç yağı yemem» yahut «iç yağı satın almam» yahut
«iç yağı satmam» diye yemin eden kimse, hayvanın sırtının yağlı etini yese,
yahut satın alsa, yahut satsa, İmamı Azam (Rh.A.)'a göre; yemini bozulmaz.
İmameyn (Rh. Aleyhima)'ya göre; bozulur.
«Ancak buğday su
ile kaynatılmış veya kavrulmuş olup ondan yerse bizim örfümüzde yemini bozulur
ilh.. » Yani bir kimse «şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin etse, İmamı Azam
(Rh.A.)'a göre; buğdayı çiğneyerek yerse yemini bozulur. O buğdayın ekmeğinden,
kavutundan, unundan yerse Yemini bozulmaz. Çünkü buğday bizzat kendisi yenilen
cinstendir. İmameyn (Rh. Aleyhima)'ya göre o buğdayı çiğneyerek yerse, yemini
bozulmaz. Ekmeğinden, kavutundan yahut unundan yerse yemini
bozulur.
İhtilâfın temeli:
Bir «kelime»nin hem hakikat mânâsı kullanılsa, hem de mecaz mânâsı örf ve âdet
olsa, İmamı Azam (Rh.A.) o kelimenin hakikat mânâsını tercih eder. İmameyn (Rh.
Aleyhima) ise örfî mânâsını tercih eder. Çünkü buğdayı «yeme» lâfzı bizzat
buğdayın kendisini yemede hakikat olarak kullanılır. Zira insanlar buğdayı
kaynatıp veya kavurup yerler. Binaenaleyh buğdayı «yeme» lâfzı ile hakikat
mânasını murat etmek. örfte mecaz olarak buğdayın ekmeğini yemeyi murat etmekten
evlâdır.
Fetih'te
zikredilmiştir ki: «Buğday yedim» ifadesi ile iki mânâdan her biri murat
edilebilir. O halde bir kelimenin hakikat mânâsı ile mecaz mânâsı müsavi olduğu
zaman hakikat mânâsı üstün olduğu için İmamı Azam'ın kavli tercih olunur.
Bilâkis «şimdi buğday yedim» ifadesinin buğdayın ekmeğini yedim mânâsında
kullanılması örf değildir. örfte «buğday yedim» denilmeyip, «ekmek yedim»
denilmektedir. Bu ihtilâf muayyen bir buğday üzerine yemin edildiğine göredir.
Eğer muayyen olmayan bir buğday üzerine yemin edilirse imamı Azam (Rh.A.)'ın
kavli ile İmameyn (Rh. Aleyhima)'in kavli gibidir. Bunu Şeyhü'l-islâm
zikretmiştir. Fakat gizli değildir ki bunda iki şeyden birisini sebepsiz tercih
etmek vardır. Bütün fıkıh kitablarında ittifakla zikredilen delil, üzerine yemin
edilen buğday gerek muayyen olsun, gerek muayyen olmasın bizzat yenilen
cinstendir. Buğday yemeyeceğine dair yemineden kimse çiğnemeden buğday
tanelerini yutsa yemini bozulur. Kuhustâni.
«Pişmemiş ve çiğ
okırak dişleriyle kırarak yerse, yemini bozulmaz. Eğer niyet etmiş ise yemini
bozulur ilh.. » «Şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse o buğdaydan
yapılan şeyi yemeyeceğine niyet ederse bu niyeti sahih olup bizzat buğdayın
kendisini yerse yemini bozulmaz. Zahire.
«Bu metnin
meselesidir ilh...» Yani: «Ben şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse
gerek suyla kaynatılmış olsun, gerekse kavrulmuş olsun o buğdayın kendisinden
yerse yemini bozulur. Fakat o buğday çiğ olarak yahut o buğdaydan yapılan ekmeği
yerse yemini bozulmaz.
«Gerek çiğ, gerek
un halinde nasıl yenirse, yensin ilh...» Yani: Buğdayı zikretmeksizin fakat
buğdayı göstererek «şundan yemem» diye yemin eden kimse, o buğdayın bizzat
kendisini veya ondan yapılan herhangi bir şeyi yerse, yemini bozulur. O
buğdaydan ne şekilde olursa olsun yenildiği takdirde yeminin bozulmasının sebebi
buğdayın ismi söylenmeksizin buğday gösterilerek yemin edildiğinde buğday gerek
hali üzerine kalsın gerek değişerek başka bir isim alsın, gösterilen buğdayın
kendisine İtibar edilir.
«Bu şekilde yapılan
yeminde çiğ, pişirilmiş veya kavrulmuş ne şekilde olursa olsun buğday
yenildiğinde yemin bozulur ilh...» Yani: Nekre olarak mesela: «Ben buğdaydan
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse buğday gerek suyla pişirilsin gerek ateşte
kavrulsun gerekse çiğ olsun ondan yediği takdirde yemini bozulur. Fakat marife
olarak meselâ «ben şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse o buğdayı çiğ
olarak yerse. yemini bozulmaz. Bunların arasındaki fark: Siyakı'n-Nefyi'de nekre
olarak vaki olan buğday kelimesi gerek su ile kaynatılmış gerek kavrulmuş gerek
çiğ olsun buğdayın her nevine şâmil olur. Fakat marife olarak söylenen buğday
kelimesi yenilmesi âdet olan buğdaya sarf olunur, çiğ buğdayın yenilmesi ise
ödet değildir.
«Bir kimse,
adetleri buğday ekmeği olan bir beldeye girip ilh...» Fetih'in ibaresi şöyledir:
Fetih sahibi; «arpa ekmeği âdeti olan bir bedevi, buğday ekmeği âdetleri olan
bir beldeye girip uzun zaman arpa ekmeği yemeğe devam etse, sonra «ekmek
yemeyeceğim» diye yemin etse, bunun yemini arpa ekmeği üzerine mi. yoksa buğday
ekmeği üzerine mi yapılmış olur» diye bana sordular. Ben de onlara «bu yemin
kendi nefsinin örfü üzerine yapılmış olur» diye cevap verdim. Buna göre arpa
ekmeği yerse, yemini bozulur. Çünkü bu bedevinin yemini o beldenin ahalisinin
örfü üzerine yapılmamıştır. Ancak o bedevi onların ekmeğinden yerse, onlardan
sayılmış olup, yemini onların ekmeği üzerine yapılmış olur. Halbuki bedevi ekmek
hususunda onlara uymadığı için onlardan ayrı olmuş olur.
«Börek, tirit
ilh...» Yani: «Şu ekmekten yemem» diye yemin eden kimse o ekmek
ufalandıktansonra yese, yahut ekmeği ufalayıp üzerine et suyu döktükten sonra
yahut bulamaç yahut tutmaç yapıldıktan sonra yese, yemini bozulmaz. O ekmeği
ufalayıp su ile içse, yine yemini bozulmaz.
«Bir kimse "ben şu
ekmekten yemem" diye yemin ettiğinde o ekmekten yemesi için çare nedir?» diye
İmam-ı Azam (Rh.A.)'a sorulduğunda İmam-ı Azam (Rh.A) «o ekmeği ufalayıp
bulamacın içine kor ve ekmek, ekmek olmaktan çıkıncaya kadar kaynatır sonra yer»
diye cevap vermiştir.
Ben derim ki: Bu
rivayetin muktezası, eğer o ekmeği ufalayıp kaynatmadan yerse yemini bozulur.
Kezâ: O ekmeği tirit yapıp da yese, yine yemini bozulur. Çünkü İmamı Azam
(Rh.A.)'in «ekmek. ekmek olmaktan çıkıncaya kadar kaynatır» kavli ekmeğin
kendisi bâkî kaldıkça ekmek olmaktan çıkmayacağını iktiza eder. şimdi bizim
örfümüze uygun olan da budur.
Şârih'in «Bir kimse
«hurma yemeyeceğim» diye yemin edip de hurmanın «hays» ismindeki yemeğini yerse
yemini bozulur» diye yukarıda beyan ettiği mesele de bunu te'yid eder. Çünkü
hays: Her ne kadar içine sade yağ ve diğer şeyler katılsa bile ufalanmış
hurmadır. O ekmeği dövüp onu su ile içse yemini bozulmaz, çünkü bu içmedir yeme
değildir. Kezâ: Bir kimse «bir çörek yemem» diye yemin edip de bir kaç tane
çöreği ufalayıp ondan yese, yemini bozulmaz. Fakat bir çöreği ufalayıp hepsini
yese yemini bozulur. Zamanımızın örfü de bunu iktiza eder.
«"Filan kimsenin
taamından yemeyeceğim" diye yemin eden şahıs her ne kadar kendi ekmeğiyle olursa
da o kimsenin sirkesinden yahut zeytinyağından yahut tuzundan yese yemini
bozulur ilh...» Fakat Nehir sahibi «bunlara örfte taam denilemeyeceği için
bunlarla yeminin bozulmaması lâzımdır. Bunların taam olması başkalarının
örfüdür. Bizim örfümüzde ateşte pişirilen şeylere «taam» denilir» demiştir.
«Şevâ; kebab
yapılmış ete, tabih; su ile pişirilmiş ete ıtlak olunur ilh...»
«Ben şevâ: kebab
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse kızartılmış havuç, patlıcan yese, yemini
bozulmaz. Ancak her kızartılmış olan şeye niyet ederse yemini bozulur. Keza:
«Ben tabîh: pişirilmiş şey yemeyeceğim» diye yemin eden kimse ancak su ile
pişirilmiş eti yerse yemini bozulur. İlaçlar da kaynatıldığı için bu ifadeyi
umuma hamletmek mümkün değildir. «Et yemeyeceğim» diye yemin eden kimse -her ne
kadar içinde et parçaları bulunsa bile- çorba yese, yemini bozulmaz. Çünkü
çorbaya et ismi verilmez. Nehir.
«Şârih der ki:
Bizim örfümüzde bunlara taam denilmez ilh...»
Yani «Taam
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse peynir ve meyve yese yemini bozulmaz. Çünkü
bunlara bizim örfümüzde taam denilmez. Nehir.
Haniyye'de «"ben
taam satın almayacağım" diye yemin eden kimse buğday satın alsa, yemini bozulur.
Fakih Ebu Bekir Belhî "bizim örfümüzde buğdaya taam adı verilmez, taam ancak
pişirilmiş olan şeyin adıdır" demiştir» diye zikredilmiştir.
«Meyve: Elma,
kavun, karpuz ilh...» Yani: «Meyve yemeyeceğim» diye yemin eden kimse elma,
kavun, karpuz, şeftali, ayva, erik, armut gibi örfte meyve sayılan şeylerden
herhangi birisini yerse, yemini bozulur. Çünkü meyve, yemekten önce veya sonra
asıl gıda üzerine zaid olarak zevk için yenilen şeyin ismidir.
Muhit'te
zikredilmiştir ki: Ceviz ile badem başkalarının örfünde meyvedir. bizim
örfümüzde meyve değildir. Çünkü bunlar zevk için yenilmez. Nehir'de de böyledir.
«İmameyn (Rh.A.)
ihtilâf etmişlerdir ilh...» Yani «meyve yemeyeceğim» diye yemin eden kimse yaş
üzüm, nar, yaş hurma yese, İmam-ı Azam'a göre; yemini bozulmaz. Çünkü bunlar
bazen taam yerine yendikleri için meyve olma sıfatını kaybetmişlerdir. İmameyn
(Rh. Aleyhima)'ya göre;
bunlarla yemini
bozulur. Çünkü bunlar aslen meyvedirler. Fetva da bunun üzerinedir. Fakat kuru
üzüm, kuru hurma ve narın taneleri ittifakla meyve değildir. Kuhustâni. Kezâ;
acûr, hıyar ittifakla meyve değildir. Hâsılı elma, kavun, karpuz, zerdali,
şeftali. ayva, erik ve armudun meyve olduğunda ihtilâf yoktur. Acûr ve hıyarın
meyve olmadığında ihtilâf yoktur. Yaş üzüm, nar ve yaş hurmanın meyve olup
olmadığı ihtilâflıdır. Nehir.
«İmameyn (Rh.
Aleyhlma)'nın ihtilafları asır ve zaman cihetinden ihtilâftır ilh...» Yani
İmam-ı Azam (Rh.A.) «yaş üzüm, nar ve yaş hurma meyve değildir» demiştir. Çünkü
bunlar onun zamanında meyveden sayılmıyordu. İmameyn (Rh. Aleyhima) zamanında
ise meyveden sayılıyorlardı. Buna göre; İmamı Azam ile İmameyn (Rh. Aleyhima)
arasındaki ihtilâf asır ve zaman cihetindendir, yoksa hüccet ve delil cihetinden
değildir.
METİN
Helva: Cinsinde
ekşi bulunmayan tatlı ve lezzetli şeylerdir. Buna göre; «helva yemeyeceğim» diye
yemin eden kimse, hurma tatlısı, bal, şeker yese yemini bozulur. Fakat hangi
şeyin helva olup olmaması hususunda insanların örf ve âdetlerine müracaat
olunur. Binaenaleyh ham şeker, bal ve şeker yerse yemini bozulmaz. Nitekim
Musannıf bunu Zahire'den nakletmiştir.
Katık, kendisine
banıldığı zaman ekmeğe bulaşan şeylere denilir. Sirke, zeytinyağı, tuz ve süt
gibi şeyler katıktır. Fakat et, yumurta. peynir katık değildir. İmam Muhammed
(Rh.A.) «ekmekle beraber yenilen şeyler katıktır» demiştir. Fetva, İmam Muhammed
(Rh. A.)'in kavliyle verilir. Nitekim bu, Tehzîb'den naklen Bahır'da
zikredilmiştir. Yine Bahır'da zikredîlmiştir ki; tek başına yenilen hurma, kuru
üzüm, ceviz, yaş üzüm, kavun, karpuz vediğer meyveler katık değildir. Ancak
ekmekle yenilen yerlerde örfe itibar edilerek katık sayılırlar. Bedayi'de
zikredilmiştir ki; cevizin yaşı meyvedir, kurusu katıktır.
FER'İ MESELELER:
Bir kimse «et yemem», diğer bir şahıs «soğan yemem», diğer bir zât «karabiber
yemem» diye yemin edip de içinde bunların hepsi bulunan bir yemek yeseler,
sadece «biber yemem» diye yemin edenin yemini bozulur. Çünkü karabiber ancak bu
şekilde yenilir. Fakat yeminin bozulması için karabiberin tadının belli olması
lâzımdır. «Zâferan yemem» diye yemin eden kimsenin içinde zâferan bulunan yemeği
yediğinde yeminin bozulması için zâferanın tadıyla beraber kendisinin de
görünmesi tâzımdır.
«Süt yemem» diye
yemin eden kimse onu pirinçle pişirip yese yahut «falan şahsa bakmam» diye yemin
eden kimse o şahsın eline, ayağına ve başının üst kısmına baksa yemini bozulmaz.
Eğer o şahsın başına, sırtına veya karnına baksa yemini bozulur.
«Ben falanca şahsa
dokunmayacağım» diye yemin eden kimse ona eliyle, ayağıyla dokunsa, yemini
bozulur.
Bir kimse, bir
şahsa yemin arzedip «vallâhi şu işi yapar mısın!» deyip o da cevabında «evet»
dese, sahih olan kavle göre; yemin etmiş olur.
Musannıf «meşhur
olan kavil budur» demiştir. Fakat şeyhimiz, Tatarhâniyye'den naklen Fevâid adlı
eserinde «Kendisine yemin arzedilen şahsın «evet» demesiyle yemin olmaz. Sahih
olan budur» dedikten sonra bunun üzerine mesele tefri edip mahkemelerdeki
talikât ve sicillerdeki şahit, zevce talikle «şöyledir» deyip o da «evet» dese,
sahih olan kavle göre; zevcin «evet» ifadesi yemin olmaz.» diye zikredilmiştir.
İZAH
«Helva: Cinsinde
ekşi bulunmayan tatlı ve lezzetli şeylerdir ilh...»
Meselâ: İncir,
hurma böyledir. Çünkü bunlar halis tatlı olup cinslerinde ekşi yoktur. «Helva
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse yaş üzüm, kavun, karpuz, nar, erik yese
yemini bozulmaz. Çünkü bunların cinsinde tatlı olmayan vardır. Kezâ: «Tatlı
yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde «helva yemeyeceğim» diye yemin edilme
gibidir. Tamamı Bahır'dadır.
Ben derim ki:
Zamanımızda tatlı; incir, yaş üzüm, hurma tatlısı, kadayıf gibi tatlılar ile
meyvelerden tatlı olarak yenilen şeylerin ismidir.
«Tuz ilh...» Ağıza
alındığında eridiği için tuz da katık sayılmıştır. «Fetva İmam Muhammed
(Rh.A.)'in kavliyle verilir ilh...» Fakih Ebu'l-Leys, İmam Muhammed'in kavlini
almıştır. İhtiyar adlı eserde «örf ile amel etmek için muhtar olan budur» diye
zikredilmiştir.
«Bedayi'de
zikredilmiştir ki; cevizin yaşı meyvedir, kurusu katıktır ilh...» Bu Bedayı'de
zikredilen ifade daha önce «ceviz katık değildir» ifadesine muhaliftir. Ancak
daha önce zikredilen «ceviz» ile yaşı murad edilirse başka.
Muhît'te «ceviz ile
badem başkalarının örfünde meyvedir, bizim örfümüzde meyve değildir» diye
zikredilmiştir. Bedayı'de zikredilen kendi örflerine göredir. Çünkü kuru ceviz
çoğu zaman ekmeksiz yenir. Bilindiği üzere katıkta muteber olan çoğu zaman
ekmekle beraber yenilen şeydir. Bundan dolayı «katık yemem» diye yemin eden
kimse ekmekle beraber meyve yahut kadayıf yese yemini bozulmaz. Çünkü bunlar tek
başına yenilip ekmekle yenilmediği için bunlara katık adı verilmez.
Evet, örfte «sade
ekmek yiyeceğim» denilir, ekmekle beraber meyve veya meyveye benzer bir şey
yerse yemini bozulur.
«Fakat yeminin
bozulması için kara biberin tadının belli olması lâzımdır ilh...» Keza: «Tuz
yemeyeceğim» diye yemin eden kimse tuzu belli olan yemek yerse, yemini bozulur.
tuzu belli olmazsa, yemini bozulmaz.
Fakih Ebu'l-Leys
«tuzu ekmekle veya başka bir şeyle yemedikçe yemini bozulmaz. Çünkü tuzun
kendisi yenilen cinsdendir, kara biber böyle değildir» demiştir. Fetva da bunun
üzerinedir. Eğer yemininde «tuz» ile «tuzu belli olan yemek» murad edildiğine
dair bir delil bulunursa, bu takdirde tuzu belli olan yemeği yediğinde yemini
bozulur. Hâniyye.
Ben derim ki: Et ve
ete benzeyen şeylerde de aynı şey söylenilebilir. Fakat bizim örfümüzde «et
yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde mutlak surette yani içinde et parçaları
bulunan yemek yenildiğinde yeminin bozulması tâzımdır. Çünkü böyle bir yemeği
yiyen kimseye «et yedi» denilir.
«Süt yemem diye
yemin eden kimse onu pirinçle pişirip yese ilh...» Eğer sütün kendi görünür tadı
belli olursa, yemini bozulur. Nevazil.
«O şahsın başına,
sırtına veya karnına baksa yemini bozulur ilh...»
Tatarhaniyye ile
Bezzaziyye'de bu hususta tafsilat vardır. Şöyle ki: «Falan şahsa bakmam» diye
yemin eden kimse o şahsın göğsünü, sırtını. karnını yahut göğsü ile karnının
ekserisini görse, o şahsı görmüş sayılır. Eğer yarısından azını görürse görmüş
sayılmaz, eğer o şahsı görüp onu tanımasa; onu görmüş sayılır. «Ben falanca
kadına bakmam» diye yemin eden kimse onu otururken yahut kapalı yahut peçeli
iken görse; onu görmüş sayılır. Ancak yemin eden yüzüne bakmamayı kasd ve niyet
etmişse, diyaneten tasdik edilir, kazaen tasdik edilmez, onu camın yahut
perdenin arkasından görüp yüzü belli olursa yemini bozulur, aynadan görürse
yemini bozulmaz.
«Ona eliyle,
ayağıyla dokunsa yemini bozulur ilh...» «Falanca şahsa dokunmam» diye yemin eden
kimse o şahsa eliyle, ayağıyla ve diğer âzâlarıyla dokunsa yemini bozulur.
«Sahih olan kavle
göre yemin etmiş olur ilh...» Yani: O şahıs «evet» demekle sanki «vallâhi ben o
işi yaparım?» demiş olur.
«Şeyhimiz,
Tatarhâniyye'den naklen Fevâid adlı eserinde ilh...» Yani: Bir kimse bir şahsa
yeminlerde bir yemin arzedip o şahıs da «evet» dese o şahıs yemin etmiş olur.
Bunda Müteahhirin ihtilâf edip bazıları «yemin olur». bazıları «yemin olmaz»
demişlerdir. Fakat esah olan yemin olmasıdır. Fevaid adlı eserde de «doğru olan
yemin olur» diye zikredilmiştir. Bir kimse bir şahsa hitaben «şu işi yaparsan
Allah'ın ahdi üzerine olsun mu?» deyip o şahıs da «evet» dese o şahıs yemin
etmiş olur. Bu yemin ifadesini kendisine arzeden kimse yemin etmiş olmaz.
METİN
Tegaddi: Kahvaltı:
Hususi bir vakitte yani fecir doğduktan sonra zeval vaktine kadar alan zaman
sırasında doymak maksadıyla bir oturuşta yenilen yemektir.
Kezâ: Teaşşî: Akşam
yemeği Zeval vaktiyle gece yarısı arasında yenilen yemektir.
Sahûr: Gece
yarısıyla fecrin doğmasına kadar olan zaman arasında yenilen yemektir.
Kahvaltıda, akşam yemeğinde ve sahur yemeğinde yeminin bozulması için doyma
miktarının yarısından fazlasının yenilmesi lâzımdır.
Hülasa'dan naklen
Bahır'da «tegaddî: güneşin doğmasıyla zeval vaktı arasında yenilen yemektir)»
diye zikredilmiştir.
Bahır sahibi
«Hülâsa sahibi örfe itimad etmiştir. Çünkü güneş doğmadan önce yenilen yemeğe
örfte kahvaltı denilmez» demiştir.
Nehir'de «Mısır
ahalisi kabakuşluğa kadar yenilen yemeğe fatûr ismini verirler» diye
zikredilmiştir. Binaenaleyh kuşluk vakti yenilen yemek bunda dahil olur, onların
örfleriyle amel olunur.
Şârih der ki: Şam
ahalisi de böyle derler. Kuşluk yemeği; âdetâ yemin edenin beldesinin kuşluk
yemeği olarak yedikleri şeylerden olması lâzımdır. Her beldede kuşluk yemeği,
ahalisi arasında örf ve âdet olan yemektir. Hatta yemin eden süt içmekle dosya
bedevi ise yemini bozulur. şehirli ise yemini bozulmaz. Zeylai.
İsbîcâbî'den naklen
Bahır'da zikredilmiştir ki: Bizim örfümüzde akşam yemeğinin vakti ikindi
namazından sonradır.
Şârih der ki: Mısır
ve Şam ahalisinin örfü de böyledir.
Bir kimse «ben
yersem» yahut «içersem» yahut «giyersem» yahut «evlenirsem kölem hür olsun»
deyip muayyen ekmeğe yahut muayyen süte yahut muayyen elbiseye niyet ederse,
asla tasdik olunmaz. Binaenaleyh her ne yer yahut her ne içerse; yemini bozulur.
Bazıları «niyet ettiği şeyde diyaneten tasdik olunur» demişlerdir. Nitekim bütün
yemekleri yahut dünyadaki suların hepsini niyet ettiğinde tasdik edilir de
sözünün muhtemeline niyet ettiği için yemini asla bozulmaz. Eğer yemin eden
kimse «yersem» yahut «içersem» yahut«giyersem» ifadesine «yemek» yahut «su»
yahut «elbise» lâfzını ilave etse «filân şeyi kasdettim, filân şeyi kasdetmedim»
dese tahsisi kabul eden umum lâfzı zikrettiği için diyaneten tasdik edilir.
Çünkü «yemek», «su» ve «elbise» lâfızları siyak-ı şartta nekre olarak
zikredildikleri için umum ifade ederler. Nitekim siyak-ı nefyide vaki olan nekre
umum ifade ettiği gibi.
Asıl ve kaide
şudur: Niyet ancak söylenen lâfızlarda sahih olur. Yalnız şu üç şeyde lâfız
söylenmeksizin niyet diyaneten sahih olur: Çıkma ve oturma filleri ile
Habeşîyyet ve Arabîyyet gibi cinsi tahsis, Kûfilik, Basrilik gibi sıfatı
tahsiste niyete itibar edilmez. Fetih. Umum ifade eden bir lâfzı tahsise niyet
etmek ittifakla diyaneten sahih olur, kazaen tasdik olunmaz. Buna göre bir kimse
«evleneceğim her kadın boş olsun» deyip sonra «ben falan beldeden evlenmeye
niyet ettim» dese kazaen tasdik edilmez. Kezâ: Bir şahsın dirhemlerini gasbeden
kimseye hasmı, umum olarak «malımı gasbettin mi?» diye talâka yemin ettirdiğinde
hâssa niyet ederek yemin etse, yemin edenin zevcesi kendisinin boş olduğuna dair
kaadıya müracaat edip zevciyle beraber kaadının huzuruna çıktıklarında, zevc
«ben yeminimde altına niyet ettim» dese. kaadı tasdik etmez. Hassâf «kaadı
tasdik eder» demiştir.
Valvalciyya'da
zikredilmiştir ki: Bir kimseye bir zâlim yemin ettirse, yemin eden de Hassâf'ın
kavliyle amel edip umum lâfzı tahsise niyet etse, bunda bir beis yoktur.
Fukaha (Rh.A.)
«yemin talâka veya âzâda olursa, yemin edenin niyeti kabul edilir. Kezâ: Yemin
Allah-ü Teâlâ'ya olup yemin eden mazlum olursa, yine yemin eden kimsenin niyeti
kabul edilir. Eğer yemin eden zâlim olursa, yemin ettirenin myeti itibar edilir.
Allah-ü Teâlâ'ya yapılan yeminde kaadının hükmünün alâkası yoktur.»
İZAH
«Bir oturuşta
yenilen yemektir ilh...» «Kahvaltı yapmayacağım» diye yeminde kaadının hükmünün
alâkası yoktur.» fasıla verip biraz vakit geçtikten sonra bir veya iki lokma
daha yese, bu yemeye kahvaltı denilmez.
«Doymak maksadıyla
ilh...» Musannıf bu ifadeyle doymak kasdedilmeyen hurma veya süt içilmesinden
ihtiraz etmiştir. Yani «kahvaltı yapmayacağım» diye yemin eden kimse süt veya
hurma yerse, yemini bozulmaz, eğer yemin eden bedevi ise bunlarla yemini
bozulur. T.
«Hatta yemin eden
süt içmekle doysa ilh...» Kerhî (Rh. A.) «kahvaltı yemeyeceğim diye yemin eden
kimse hurma, pirinç veya başka bir şey yese; hatta dosya bile yemini bozulmaz.
Ekmek yemedikçe kahvaltı yapmış sayılmaz. Kezâlik: Ekmeksiz et yese bile örfe
itibar edildiği için yine yemini bozulmaz» demiştir. Bahır, Fetih.
Muhit'ten naklen
Bahır'da zikredilmiştir ki: Yaş üzümle kahvaltı yapsa yemini bozulmaz, ancak
kahvaltı âdetleri yaş üzümle olan köylü ahalisinden olursa, yemini bozulur.
«Evlenirsem kölem
hür olsun deyip ilh...» Nitekim bir kimse «binmeyeceğim» yahut «gusletmeyeceğim»
yahut «filan kimsenin hanesinde oturmayacağım» yahut «bir kadınla
evlenmeyeceğim» diye yemin edip de ata binmemeyi yahut cünüplükten yıkanmamayı
yahut o kimsenin hânesinde iare veya icare yoluyla oturmayacağını yahut muayyen
kadınla evlenmeyeceğini niyet etse, bu niyeti asla yani ne kazaen ne de
diyaneten tasdik edilmez.
«Bazıları niyet
ettiği şeyde diyaneten tasdik olunur demişlerdir ilh...» Bu, İmam Ebu Yusuf
(Rh.A.)'dan rivayet edilmiştir. Hassâf, bunu ihtiyar etmiştir. Çünkü bunların
mefulleri her ne kadar lâfzan zikredilmemiş ise de takdiren zikredilmiştir.
«Yersem kölem azâd olsun» ifadesinde mefulun mukadder olması yemenin yenilecek
şeyi iktiza etmesi zaruretinden dolayıdır. Kezâ: giyme ile içme de böyledir.
Fakat mukteza için umum yoktur. Gerçek olan şudur ki; bu iktiza kabilinden
değildir, Usûlcülerin beyan ettiklerine göre; iktiza; sözün doğru
anlaşılabilmesi ve kabulü, mukadder bir kısma bağlı bulunuyorsa, söylenmiş
kısmın bu kısma delâleti ne denir. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) bir hadisi
şeriflerinde:
«Ümmetimden,
yanılma, unutma ve üzerine zorlandıkları şey kaldırılmıştır.» buyurmuşlardır. Bu
hadisten, unutma, yanılma ve zorlamanın kalktığını değil -çünkü bunlar kalkmaz
ve olağandır- ancak hükümlerinin ve mesuliyetlerinin kalktığını anlıyoruz. Bu
sözün doğruluğu «hüküm ve mesuliyet» gibi bir kelimenin takdirine (var kabul
edilmesine) bağlıdır. Ya söz takdir olmaksızın şer'an sahih olmaz, Meselâ: Bir
kimsenin bir şahsa hitaben «köleni benden dolayı âzâd et» demesi gibi Yani
«köleni bana sat» takdirinde olur. Fakat «yemeyeceğim» diye yemin edenin sözü
böyle takdirden uzaktır.
«Nitekim bütün
yemekleri yahut dünyadaki suların hepsini niyet ettiğinde ilh...» Yani; «yemek
yemeyeceğim» yahut «su içmeyeceğim» diye yemin eden kimse dünyadaki bütün
yemekleri veya dünyadaki bütün suları niyet etse, diyaneten tasdik edilir. Hatta
ömrü boyunca yese, içse yemini bozulmaz. Çünkü yemin eden kimse bütün yemekleri
yememiş ve bütün suları içmemiştir. «Ben yemek yersem» diye yemin eden kimse
-yemek lâfzı bir kısım yemeklere veya bütün yemeklere ihtimali bulunduğu için-
hangisine niyet ederse, o sahih olur.
«Ben ademoğluyla
yahut erkeklerle yahut kadınlarla konuşursam şöyle olsun» diye yemin eden kimse,
bir kişiyle konuştuğu takdirde yemini bozulur. Ancak bütün insanlara yahut bütün
erkeklere veya bütün kadınlara niyet ederse, niyetinde kazaen ve diyaneten
tasdik olunur ve ebedî yemini bozulmaz. Bazıları «kazaen tasdik edilmez. Çünkü
sözün hakikatı terkedilmiştir» demişlerdir. Telhisu'l-Cami.
«Diyaneten tasdik
edilir ilh...» Yani: Yemin eden kîmse kendisiyle Allah arasında olan
dindarlığına havale edilir. Kaadıya gelince onu tasdik etmez. Çünkü bu. zahire
muhaliftir.
«Çünkü "yemek",
"su" ve "elbise" lafızları sıyak-ı şartta nekre olarak zikredildikleri için umum
ifade ederler ilh...» Çünkü müsbet şarttaki yemin. nefyi (olumsuz) üzerine
yapılmış olur. Meselâ: «Ben elbise giyersem» ifadesinin mânâsı (ben elbise
giymem» demektir.
«Yalnız şu üç şeyde
lafız söylenmeksizin niyet diyaneten sahih olur ilh...» Yani bir kimse «ben
çıkarsam kölem hür olsun» deyip, sefere çıkmayı niyet etse yahut «ben falan
şahısla sakin olursam kölem hür olsun» deyip o şahısla bir odada şakin olmayı
niyet etse diyaneten tasdik edilir. Çünkü «çıkma» kendi nefsinde sefere ve başka
yere çıkma nevilerine ayrılır. Hatta sefere çıkma ile başka yere çıkmanın
hükümleri değişik olduğu için iki neviden birisini murad etmesi kabul edilir.
Kezâ: Yemin eden kimse ile o şahsın sakin olmaları iki kısma ayrılır:
Birincisi kâmil
sakin olmadır ki; ikisinin bir odada bulunmalarıdır.
İkincisi mutlak
sakin ofmadır ki; ikisinin bir hânede bulunmalarıdır. Yemin edenin o şahısla bir
odada sakin olmayı murat etmesi. sakin olmanın kâmil olan kısmını murad
etmektir. Nitekim Fetih'de de böyledir.
Kezâ; bir kimse
«ben kadınla evlenmem» diye yemin edip Kûfeli yahut Basralı kadını niyet etse,
bu niyeti sahih olmaz. Çünkü bu sıfatı tahsisdir. Habeşli yahut Arap kadını
niyet etse, diyaneten sahih olur. Çünkü bu cinsi tahsistir.
Fukaha (Rh.
Aleyhima) yemin talâka veya âzâda olursa ilh...» Yani bir kimse bir şahsa yemin
ettirip, yemin eden de yemin ettirenin istediği şeyin başkasını murad etse, eğer
yemin talâk veya âzâd gibi şeylere olursa, yemin eden zahire muhalif olan şeyi
niyet etmedikçe, gerek zalim olsun, gerek mazlum olsun niyeti muteberdir. Yemin
Allahü Teâlâ'ya olursa, yemin eden mazlum olduğu takdirde niyeti kabul edilir.
Eğer zâlim olup başkasının hakkını iptal etmek isterse, yemin ettirenin niyeti
muteberdir. Bu, İmam-ı Azam ile İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'in kavlidir.
Haniyye.
Muhit'den naklen
Hindiyye'de zikredilmşitir ki: İbrahümün - Nehai (Rh.A.) «yemin eden mazlum
olursa, yemin, onun niyetine göredir. Yemin eden zâlim olursa, yemin, yemin
ettirenin niyetine göredir» demiştir. İmamlarımız bu kaville amel etmişlerdir.
Yemin edenin mazlum olmasına misal: Bir kimse elinde bulunan bir şeyi satmak
üzere zorlanıp da, «elimde bulunan şeyi filan şahıs -yani satmaya zorlanmaması
için o şeyi kendisine satan zatı kasdederek- bana verdi» diye yemin etse, bu
yemin hakikaten yemin-i gamûs olmaz. Çünkü lâfzın muhtemeli olan şeyi niyet
etmiştir. Bu yemin manen de yemin-i gamûs olmaz. Çünkü yemin-i gamûs, kendisiyle
müslümanın hakkı kesilen yemindir.
Yemin edenin zâlim
olmasına misal: Bir kimse bir şahsın elinde bulunan şeyi satın alıp sonra o
şahsın satmış olduğu şeyî kendisine teslim etmesini istediğinde satan şahıs
satışı inkâretse, bunun üzerine satın alan dâvâ ederek «bu malı bana teslim
etmenin vacib olmadığına dair yemin et» diye teklif edip o da satış yoluyla
değil de hibe yoluyla dâvâ edene teslim etmeyi niyet ederek yemin etse -her ne
kadar hibe yoluyla dâvâ eden bulunsa bile- bu yemin manen yemin-i gamûs olur.
Buna göre; niyeti muteber değildir. Velhâsılı, talâk veya âzâd gibi şeylere
zorIa yemin ettirildiğinde, yemin eden gerek zâlim olsun gerek mazlum olsun
zahire muhalif olan şeyi niyet etmedikçe -nitekim Hâniyye'den naklen geçmiştir-
zevcesi kazaen ve diyaneten boş olmaz. Fakat yemin eden zâlim ise, yemini gamûs
günahına girer. Eğer yemin eden zâhire muhalif olan şeyi niyet ederse, yine
diyaneten tasdik edilir. Ama kaadı onu tasdik etmez. Hatta onun aleyhine talâkın
vaki olduğuna hükmeder. Ancak yemin eden mazlum olursa, Hassâfın kavline göre;
kaadı da onu tasdik eder. Talâk bahsinin evvelinde Şârih'in «bir kimseye zorla
talâka yemin ettirilip, o da talâka yemin ederken sayı söylemeksizin talâk ile
bağdan boşanmayı niyet etse, kazaen de tasdik edilir» diye zikrettiği buna
muvafıktır. Ama Allahü Teâlâ'ya yapılan yeminde kadının hükmünün bir tesiri
yoktur. Çünkü keffâret Allahü Teâlâ'nın hakkı olup onda kulun hakkı bulunmadığı
için yemin eden kimse kaadının huzuruna çıkmaz. Nitekim Bahır'da da böyle
zikredilmiştir. Fakat yemin eden mazlum olursa, niyeti muteber olup günahkâr
olmaz. Çünkü o zâlim değildir ve lâfzın muhtemeline niyet etmiştir. Buna göre;
ne lafzen ne manen yemin, yemini gamûs olur. Eğer yemin eden zalim olursa, yemin
ettirenin niyeti muteber olur. Buna göre; her ne kadar yemin eden lâfzın
muhtemeline niyet etmiş ise de yemini gamûs ile yemin edenin günahkâr olduğu
gibi günahkâr olur. H.
METİN
Bir kimse,
kendisinden eğilip ağzıyla su içmek mümkün olan «Dicle» veya «kaynak gibi şeyden
su içmem» diye yemin etse, yemini o şeyden eliyle veya bir kapla su alıp içmeye
değil eğilip ağzıyla bizzat su içmeye sarfolunur. Hatta Dicle'den alınan bir
ırmaktan su içse, yemini bozulmaz.
Zahiriyye'den
naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Eğilip su içmek, ancak diz,kapaklarına kadar
daldıktan sonra olur. Fakat Keşif'den naklen Kuhustânî'de zikredilmiştir ki;
eğilip su içmek için diz kapaklarına kadar dalmak şart değildir. «Diclenin
suyundan içmem» diye yemin eden kimse. eğilerek içmeyip, bir kapla alıp içse de
yemini bozulur. Çünkü oradan herhangi bir şeyle su alındığında suyun Dicleye
nisbeti kesilmez. Yeminin bozulmasının şartı da, oranın suyunu içmektir.
Kendisinden eğilip
su içmek mümkün olmayan kuyu. küp gibi şeylerden meselâ; gerek «kuyudan», gerek
«kuyunun suyundan içmem» diye yemin edildiğinde mecaz mânâsı teayyün ettiği için
kapla içildiğinde mutlak surette yemin bozulur. Hatta böyle kendisindeneğilip su
içmek mümkün olmayan şeyden külfet ve meşakkatle eğilip ağızla su içilse, esah
olan kavle göre; bu şeylerden bu şekilde su içmek örf olmadığı için yemin
bozulmaz.
Yemin, her ne kadar
talaka da olsa, yapılmasının ve devamının şartı, gelecek zamanda muhafaza
edilmesinin mümkün olmasıdır. Çünkü yeminde asıl olan yeminin muhafaza
edilmesidir. Yeminin muhafaza edilmesi mümkün olmalıdır ki; yemine riayet
edilmediği takdirde yeminin halefi olan keffâret hakkında da, yemin yapılmış
olsun. Binaenaleyh yemin-i münakidede üzerine yemin edilen şeyin mümkün ve
gelecekte olacak bir şey hakkında yapılması şart olunca, musannıf yemini
muhafaza etmenin mümkün olması üzerine mesele kurup; bir kimse içinde su olmayan
yahut su olup da o gün geceden önce yemin edenin kendi fiili ile veya devrilip
kendiliğinden içindeki su dökülmüş olan bir bardağı işaret ederek «vallâhi bugün
ben şu bardaktaki suyu içeceğim» diye yemin etse, yahut içinde su olmayıp
yeminini mutlak (bir vakit tayin etmeksizin) yapsa, gerek yemin ederken bardakta
su olduğunu bilsin gerek bilmesin esah olan kavle göre; bu suretlerdeki
yeminleri bozulmaz. Çünkü bu üç surette yemin eden kimsenin yeminini muhafaza
etmesi mümkün değildir» demiştir. Eğer yemin eden yeminini vakit tayin
etmeksizin içinde su bulunan bir bardağı göstererek «vallâhi ben şu bardaktaki
suyu içeceğim» diye yemin edip hemen yemininden sonra bardaktaki su dökülse
yemini bozulmuş olur. Çünkü böyle vakit tayin etmeden yapılan yeminlerde yemini
muhafaza etmek yemini bitirir bitirmez, yemin edene vâcib olduğu için suyun
dökülmesiyle yemini muhafaza etmenin imkânı kalmamıştır. Fakat yemin, «bugün»
veya «bu hafta» gibi bir vakit tayin edilerek yapılırsa, o vaktin sonuna kadar
yemin edilen şey yapılmadığı takdirde bozulur. Çünkü bir vakit tayin edilerek
yapılan yeminlerde, vakit genişlik için olduğundan dolayı yemin edilen şeyin
ancak o vaktin sonunda yapılması vâcib olur. Ondan önce yemin edenin, yemini
bozulmaz. Yemini muhafaza etmenin mümkün olması üzerine kurulan meseleler
çoktur. Aşağıdaki zikredilecek meseleler bunlardandır:
Bir kimse;
zevcesine «sen yarın sabah namazını kılmazsan boşsun» deyip, zevcesi de sabah
namazı vaktinde âdet görse, esah olan kavle göre, boş olmaz.
Bir kimse zevcesine
«benim kesemden aldığın altını vermezsen sen boşsun» dese halbuki altın kendi
kesesinde olsa, zevcesi boş olmaz. Çünkü yemim muhafaza etmek mümkün olmadığı
için yemin yapılmış olmadı ki yemin bozulmuş olsun. Bir kimse zevcesine «bugün
bana mehrini hibe etmezsen boş ol» deyip zevcenin babası da «mehrini zevcine
hibe edersen anan boş olsun» dese bu meselede zevc ile babanın yeminlerinin
bozulmamasının çaresi: Zevcenin zevcinden mehir karşılığında dürülmüş bir elbise
satın alarak teslim almasıdır. Buna göre o gün geçtiğinde hibe bulunmadığı için
babasının ve alış verişle mehir düştüğü için zevcenin güneş batarken hibeden
aciz olduğu için zevcinin yeminleribozulmaz. Elbisenin dürülmüş olmasıyla
kayıtlanması zevcenin mehrini geri olmak istediğinde satın almış olduğu elbiseyi
hıyar-ı rü'yet (görme muhayyerliği) ile vermesi içindir.
İZAH
«Bir kimse,
kendisinden eğilip ağzıyla su içmek mümkün olan ilh...» Yani: «Ben Dicle'den
içmem» diye yemin eden kimsenin yemini bizzat eğilip ağzıyla içmesi üzerine
sarfolunur. Bu, yemin edenin niyeti bulunmadığına göredir. Eğer kop ile içmeye
niyet ederse Dicle'den içtiğinde nasıl içerse içsin İmam-ı Azam'a göre; yemini
bozulur. Buna göre «Dicle'den içeceğim» demek ile «Dicle'nin suyundan içeceğim»
demek orasında fark yoktur.
Ben derim ki:
Zamanımızda örf olan budur. Fakat «şu bardaktan içeceğim» diye yerinin
edildiğinde örfe göre ağzını bardağa dayayıp içmesi lazımdır.
Muhit'ten naklen
Bahır'da zikredilmiştir ki: «Ben şu bardaktan su içmeyeceğim» diye yemin
edildiğinde bu ifadenin hakikat mânâsı bardağa ağzını dayayıp içmektir. Hatta
yemin eden bardaktaki suyu ovucunun içine döküp avucuyla içse, yemini bozulmaz.
«Hatta Dicle'den
alınan bir ırmaktan su içse, yemini bozulmaz ilh...» Çünkü suyun Dicle'ye
nisbeti kesildiği için Dicle'den içmiş sayılmaz.
«Kuyu, küp gibi
ilh...» Yani: «Kuyu» veya «küpten su içmem» diye yemin eden kimse o kuyu veya
küpten kopla içtiğinde yemini bozulur. Ancak kuyu veya küp dolu olup ağzını
dayayıp içerse yine yemini bozulur. T.
«Hatta böyle
kendisinden eğilip su içmek mümkün olmayan ilh...» Yani: Bir kimse «su» lâfzın»
söylemeksizin «ben şu kuyudan içmeyeceğim» diye yemin edip sonra zahmet ve
meşakkatle kuyunun dibine inip ağzını suyu dayayarak içse böyle külfet ve
meşakkatle su içmek örf ve âdet olmadığı için yemini bozulmaz.
TENBİH: Fetih'te
zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben şu bardaktan içmeyeceğim» diye yemin edip de o
bardaktaki suyu başka bir bardağa boşaltıp ikinci bardaktan içse, ittifakla
yemini bozulmaz. Fakat «ben şu bardaktaki suyu içmeyeceğim» diye yemin eden
kimse o suyu başka bir bardağa boşaltıp ikinci bardaktan içse ittifakla yemini
bozulur. Kezâ: «Şu küpten içmeyeceğim» yahut «şu küpteki sudan içmeyeceğim»;
diye yemin edildiğinde bu yemin edilen küpteki su başka bir küpe boşaltıldığında
bardaktaki hüküm câridir.
«Gelecek zamanda
muhafaza edilmesinin mümkün olmasıdır ilh...»
Yani: Üzerine yemin
edilen şey âdeten mümkün olmasa bile aklen mümkün olması lâzımdır. Eğer üzerine
yemin edilen şey aklen ve âdeten mümkün olmazsa yapılan yemin olmaz.
«Devamının şartı
ilh...» Yani: Yeminin muhafaza edilmesinin mümkün olması için üzerine yemin
edilen şeyin devam etmesi şarttır. Bu, bir vakit tayin edilerek yapılan yemin
hakkındadır, Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: «vallâhi ben senin hakkını
yarın elbettevereceğim» diye yemin edip yarın gelmeden önce ikisinden birisi
ölse, yemin bozulmuş olur. Fakat vakit tayin edilmeksizin yapılan yeminde
yeminin muhafaza edilmesinin mümkün olması için üzerine yemin edilen şeyin devam
etmesi şart değildir.
«Çünkü yeminde asıl
olan yeminin muhafaza edilmesidir ilh...» Yani: Yemin, üzerine yemin edilen şeyi
muhafaza etmek için yapılır. Bir kimse bir haberi bildirse veya bir vaadde
bulunsa doğru olduğunu gerçekleştirmek için onu yeminle kuvvetlendirir. Buna
göre yeminden maksud olan, muhafaza edilmesidir. Sonra muhafaza edilmesi yerine
bozulma günahını kaldırmak için keffâret geçmiştir. Çünkü yemini bozan kimse
keffâret vermekle yeminini muhafaza etmiş gibi olur. Üzerine yemin edilen şeyi
muhafaza etmek mümkün olmadığı takdirde yemin yapılmış olmaz ve yemini muhafaza
etmenin yerine geçen keffâret de vâcib olmaz. Çünkü keffâret yeminin hükmüdür.
Bir şeyin hükmü ise ancak yapıldıktan sonra sâbit olur. Nitekim diğer akidlerde
böyledir. Bunun tamamı El-Camiü'l-Kebir şerhindedir.
İmam-ı Azam'la İmam
Muhammed (Rh. Aleyhima)'ya göre; yeminin sıhhatinin şartı; yemin edilen şeyin
yapılmasının mümkün olmasıdır. İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'e göre; yeminin sahih
olabilmesi için, yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması şart değildir.
«"Vallâhi ben bugün
şu bardaktaki suyu içeceğim» ilh...» Bu meselede dört vecih vardır. Çünkü yemin
ya mukayyed (zaman tayin edilerek) veya mutlak (zaman tayin edilmeksizin) olur.
Bunlardan her biri de iki vecih üzere olur. Bardağın içinde ya hiç su bulunmaz
veya yemin ederken su bulunup sonra dökülür. Misalde olduğu gibi yemin mukayyed
olursa, iki vecihde de yani yemin ederken bardakta su bulunmasa veya su bulunup
gün geçmeden önce dökülse, İmam-ı Azam ile İmam Muhammed (Rh, Aleyhima)'e göre;
yemin bozulmaz. Çünkü yemin eden kimsenin bu suretlerde yemininde durması mümkün
değildir.
Yemin, mutlak yani
«bugün» lâfzı söylenilmeden yapılsa, eğer yemin yapılırken bardak içinde su
yoksa İmam-ı Azam'la İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'ya göre; yine bozulmaz. Çünkü
bu surette de yemin edenin yemininde durması mümkün değildir. İmam Ebû Yusuf
(Rh. A.)'a göre; bu suretlerde yemin bozulur. Zira ona göre; yeminin sıhhatinin
şartında yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması tâzım değildir. Eğer
bugün lâfzı söylenilmeyip yemin edilirken bardak içinde su bulunup yemin
ettikten sonra su dökülse, ittifakla yemin bozulur.
METİN
Bir kimse «vallâhi
ben elbette göğe çıkacağım» yahut «vallâhi ben şu taşı elbette altına
çevireceğim» diye yemin etse, bu suretlerde yeminde durmak hakikaten mümkün
olduğu için yemin olur. Fakat âdeten aciz olduğu için yemini derhal bozulmuş
olur. Ama böyle bir yemin bir vakit tayin edilerek yapılırsa o vakit geçmedikçe
yemin bozulmaz.
Hayretü'l-Fukaha
ismindeki kitapta zikredilmiştir ki: Bir kimse, zevcesine «ben bu gece semâya
çıkmazsam benden boşsun» dese, yemininin bozulmaması için bir merdivenle evinin
semâsı olan damına çıkar. Çünkü Allahü Teala :
«Kim dünyada da
ahiretde de ona (o peygambere) Allah'ın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa
(evinin) tavan (ın)a bir ip uzatsın, sonra kendini (yerden) kes (ib boğ) sun da
bir baksın, (bu) hilesi onun öfkelenmekde olduğu şeyi behelmehal giderecek mi?!»
buyurmuşlardır. Nitekim Müfessirler âyeti kerimedeki «semâ» nazmını evin
tavanıyla tefsir etmişlerdir.
İmam Bâkaanî
«yeminlerin Kur'ân-ı Kerîm'in nazımları üzerine bina edilmeyip örfe göre bina
edilmiş olduğundan zâhir olan bu yemin, yemin binalarından hariçtir» demiştir.
Bir kimse bir şahsın öldüğünü bildiği halde «vallâhi ben falan şahsı
öldüreceğim» diye yemin etse, yine yemini yapılmış olup derhal bozulur. Çünkü o
şahsın öldüğü malum olunca Allahü Teâlâ'nın o şahsı tekrar diriltip bu kimsenin
de o şahsı öldürmesi mümkün olduğu için yeminini bu öldürmeye yapmış olur. Buna
göre yemini bozulur. Eğer o kimse o şahsın öldüğünü bilmeyip «vallâhi ben falan
şahsı öldüreceğim» diye yemin ederse, bu yemini yemin olmaz, dolayısıyla yemini
de bozulmaz. Çünkü bu kimse yeminini o şahısda mevcut olan hayat üzere yapmış;
olduğu için o şahsın ölümünden sonra öldürülmesi düşünülemez. Buradaki yeminin
bozulmaması, bardakta su bulunmadığı halde yapılan yemin meselesindeki yeminin
bozulmaması ve «ben semâya dokunmazsam kölem hür olsun» ifadesindeki yeminin
bozulmaması gibidir. Çünkü yemin eden kimsenin gücü yetmediği bir işi terk
etmesi mümkün değildir. Terk etmek ancak güç yeten işlerde düşünülebilir.
Bir kimse «ben
falan şahısla konuşmayacağım» diye yemin edip sonra o şahıs uyurken onu çağırıp
uykudan uyandırsa yemini bozulur, eğer uykudan uyandırmazsa muhtar olan kavle
göre; yemini bozulmaz. O şahıs uyanık olup söylenen söz yeminden ayrı bir cümle
olmak şartıyla işitilecek derecede olursa yemini bozulur.
Bir kimse zevcesine
hitaben: «Ben seninle konuşursam boş ol» sözünü kesmeden zevcesine «hemen git»
yahut «ve git» cümlelerini eklese bu cümlelerin müstakil cümle olmasını murad
etmedikçe zevcesi boş olmaz. Çünkü bu cümleler yemin ifadesinin devamıdırlar.
Fakat «hemen» yahut «ve» lâfızlarını söylemeksizin zevcesine «git» dese, zevcesi
boş olur. Çünkü bu «git» cümlesi müstakil bir cümle olduğu için zevcesiyle
konuşmuş olur. Bir kimse kendisiyle konuşmamağa yemin ettiği şahsa işittirmek
maksadıyla duvara seslenerek «ey duvar işit» veya «şöyle şöyle yap» dese yemini
bozulmaz. Zeylaî.
Sıraciyye'de
zikredilmiştir ki: İmam Muhammed (Rh.A.) çocukken İmam-ı Azam (Rh.A.)'a «bir
şahsa üç kere «vallâhi ben seninle konuşmayacağım» diyen kimse hakkında
nebuyurursunuz?» diye sormuş İmam-ı Azam (Rh.A.) «sonra ne olmuş» dediğinde İmam
Muhammed (Rh.A.) İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın kendisinin sualini ve meramını
anlamadığı için tebessüm ederek ona «ya şeyh güzel düşün» demiş, bunun üzerine
İmam-ı Azam düşünüp iki kere «yemini bozulur» diye cevap vermiş. İmam-ı Azam
Muhammed (Rh.A.) bu cevabı işitince İmam-ı Azam (Rh.A.) «doğru ve güzel cevap
verdiniz» demiş, bunun üzerine İmam-ı Azam (Rh.A.) İmam-ı Azam Muhammed
(Rh.A.)'in kendilerini böyle imtihan etmelerinden müteessir olup «bu iki kelime
yani «güzel düşün» ile «doğru ve güzel cevap verdiniz» den hangisi beni daha
ziyade incitti bilmiyorum» demiştir.
Bir kimse «ben
filan şahısla ancak izin verirse konuşurum» diye yemin edip sonra o şahıs
kendisine izin verse, fakat yemin eden kendisine izin verildiğini bilmeksizin
onunla konuşsa, yemini bozulur, Çünkü «izin» bildirmek mânasına olan ezandan
alınmış olduğu için yemin edenin kendisine izin verildiğini bilmesi şart
kılınmıştır. Ama «ben falan şahısla ancak rızasıyla konuşacağım» diye yemin edip
sonra o şahıs razı olup fakat yemin eden kimse onun razı olduğunu bilmeyerek
konuşsa, yemini bozulmaz. Çünkü razı olma kalp fiili olduğu için o şahsın razı
olmasıyla tamam olup başkasının bilmesine hacet kalmaz. Kelâm ve tahdis ancak
lisanla olur. Binaenaleyh bunlarda yemin karşı karşıya konuşmakla bozulur.
İşaret ve kitabet yoluyla bozulmaz. Nitekim Nitef'te böylece zikredilmiştir.
Haniyye'de
zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben filan şahsa şu kavli söylemeyeceğim» diye
yemin edip sonra o kavli o şahsa yazsa; yemini bozulur. Buna göre, Hâniyye
sahibi kavil ile kelâm arasında fark görmüştür. Fakat Musannıf Câmi'den «reyhan:
koklama meselesinden sonra kavil kelâm gibidir» diye nakletmiştir. İbn-i Semâ'a
buna muhalefet etmiştir.
Haber verme, ikrar
etme ve müjdeleme ancak yazma ile olur, işaret ve ima ile olmaz. İzhar, inşa,
ilâm yazıyla da olur, işaretle de olur. Yemin eden «bunların sözle olup işaretle
olmamasına niyet ettim» dese, diyaneten tasdik olunur. «Ben falan şahsı
çağırmam» veya «ona müjde vermem» diye yemin edip sonra ona yazsa, yemini
bozulur.
Bir kimse bir şahsa
hitaben «sen bana Zeyd'in geldiğini» veya «Zeyd'in hastalıktan iyi olduğunu
bildirirsen» veyahut «haber verirsen şöyle olsun» diye yemin etse, o şahıs da
gerek doğru olsun gerek yalan olsun, haber verse veya bildirse, yemin edenin
yemini bozulur. Eğer yemin edenin ilsâk için olan «bâ» ile «bikudûmîhî: onun
geldiğini» ve «bîafiyetihi:
onun afiyet ve
şifa, bulduğunu» derse haberin veya bildirmenin bîzzat Zeyd'in gelmesine veya
Zeyd'in afiyet ve şifa bulmasına bitiştirilmesini ifade ettıgı için hassaten
doğru olarak haber verdiğinde, yemini bozulur. Nitekim bu bahis fıkıh usulünde
«bâ» bahsinde izah edilmiştir, Kezâ: Bir kimse «bir şahsa falan zatın geldiğini
bana yazarsan şöyle olsun» diyeyemin etse, o şahıs buna doğru olarak yazarsa,
yemini bozulur, Nitekim ilerdeki babta gelecektir.
Harun Reşid, İmam
Muhammed (Rh.A.)'den «bir kimse «falan şahsa mektup yazmam» diye yemin edip
sonra o şahsa bir mektup yazması için başka bir zata emretse, yemini bozulur
mu?» diye sordu. İmam Muhammed (Rh.A.) «evet, ey mü'minlerin emiri cenabınız
gibi tahrirat hususuna bizzat kendisi mubaşeret etmeyip katip istihdam eder,
kabilinden olursa yemini bozulur» diye cevap vermiştir.
Bir kimse «falan
şahısla bir ay konuşmayacağım diye yemin etse, eğer ayı nekre (belirsiz) olarak
söylerse, yemin ettiği vakitten bir ay itibar olunur, eğer ayı marife (belirli)
olarak söylerse, o ayın bâkîsi üzerine yemin etmiş olur. Fakat «ben bir ay
itikâfa gireceğim) yahut «oruç tutacağım» diye yemin ederse, bunda ayı tayin
etmek yemin edene bırakılmıştır iki suret arasındaki fark «Ebed»'e şamil olan
yerde vaktin zikredilmesi kendisinden sonraki vakti çıkartmak içindir. Ebede
şamil olmayan yerde vaktin zikredilmesi üzerine yemin edilen şeyi o vakte kadar
uzatmak içindir. Zeylai.
İZAH
«Bu suretlerde
yeminde durmak hakikaten mümkün olduğu için ilh...» Çünkü melekler ve
peygamberlerden bazıları semaya çıkmıştır. Kezâ: Allahü Teâlâ'nın taş olma
sıfatını altın olma sıfatına çevirmesiyle taşın altına çevrilmesi mümkündür.
Çünkü bütün cevher (kendi kendine ayakta duran varlık)lar sıfatları kabul etmede
cinsleri müsavidir. Yahut Allahü Teâla taşın cüzlerini yok edip o cüzlerin
yerine altın cüzlerini getirmekle taşın altın olması mümkündür. Birinci suretle
Allahü Teâlâ'nın taşı altına çevirmesi Mütekellimin'e göre; daha açıktır ve
mümkündür, hak olan da budur. Fetih.
«Fakat âdeten aciz
olduğu için yemini derhal bozulmuş olur ilh...»
Yani: Yemin
yapılmış olup, sonra hemen bozulur. T.
Câmiü'l-Kebir
şerhinde zikredilmiştir ki: Bu suretlerde yeminde durulma mümkün olduğu için
yemin yapılmış olur, âdeten âciz olma itibariyle derhal yemin bozulmuş olur. Bu
âcizlik yemine yakın olan âcizlik değildir. Çünkü bu âcizlik, yemin ile muhafaza
edilmesi vâcip olan şeyi muhafaza etmekten âciz olmaktır. İçinde su bulunmayan
bardak meselesindeki âcizlik böyle değildir. Çünkü ondaki âcizlik yemine
yakındır. Bundan dolayı onda yapılan yemin, yemin olmamıştır. Bilmiş ol ki«
semaya çıkmayacağım» diye yapılan yemin meselesinde üç İmamımıza göre; yemin
yapılmış olur ve derhal yemin edenin yemini bozulur. İmam Züfer (Rh.A.)'e göre;
bu surette yemin yapılmış olmaz ve yemin bozulmaz. Çünkü İmam Züfer (Rh.A.)
âdeten muhal olan bu meseleyi hakikaten muhal olan meseleye ilhak etmiştir.
TENBİH: Burada
âcizlikle murat âdeten mümkün olmaması ve tasavvur edilememesidir. Hatta bir
kimse «vallâhi bugün ben borcumu elbette vereceğim» diye yemin edip de yanında
hiç bir şey bulunmadığı gibi ödünç alacak bir kimse de bulamasa müftabih olan
kavle göre; o günün geçmesiyle yemini bozulur. Nitekim Ta'lik babında geçmiştir.
Çünkü o gün borcunu ödemesi âdeten muhal değildir.
«Ama böyle bir
yemin bir vakit tayin edilerek yapılırsa o vakit geçmedikçe yemin bozulmaz
ilh...» Yani: Tayin ettiği vaktin sonunda yemini bozulur.
Fetih'te
zikredilmiştir ki: O vakitten önce ölse, kendisine keffâret lâzım gelmez. Çünkü
yemini bozulmamıştır.
TENBİH:
Camiü'l-Kebîr şerhinde zikredilmiştir ki: İmam Kerhî «bir kimse «vallâhi ben
semaya çıkacağım» gibi gücü yetmeyeceği bir şey üzerine yemin ederse günahkâr
olur» demiştir.
Hasan İbn-i Ziyad,
İmam Züfer (Rh.A)'den «bir kimse "vallâhi bugün ben semaya elbette çıkacağım"
diye yemin etse günahkâr olur, kendisine keffaret de lâzım gelmez. Çünkü İmam
Züfer (Rh.A.)'e göre; âdeten yapılması mümkün olan şeyler üzerine yapılan
yeminler sahihtir» diye rivayet etmiştir.
«"Vallâhi falan
şahsı öldüreceğim" diye yemin etse yine yeminî yapılmış olup derhal bozulur
ilh...» Musannıf yeminde «öldürme» lâfzını zikretmesiyle dövmeden ihtiraz
etmîştir.
Hâniyye'de
zikredilmiştir ki: Bir kimse «vallâhi bugün ben filan şahsı elbette döveceğim»
diye yemin edip halbuki o şahıs ölmüş olsa onun öldüğünü bilsin veya bilmesin
yemini bozulmaz. Çünkü yemini olmamıştır. Eğer o şahıs yemin ettiği vakit
hayatta olup sonra ölmüş olsa İmam-ı Azam ile İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'e
göre; yine yemini bozulmaz, İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'a göre; yemini bozulur.
«Buna göre yemini
bozulur ilh...» Yani: Bir kimse meselâ: Zeyd'in öldüğünü bildiği halde «vallâhi
ben Zeyd'i öldüreceğim» diye yemin etse ittifakla yemini bozulur. Çünkü yemini
Allahü Teâlâ'nın Zeyd'de yaratacağı hayat üzerine yapılmış olur ve Allahü
Teâlâ'nın Zeyd'i tekrar diriltmesi mümkündür. Allahü Teâlâ Zeyd'i dirilttiği
takdirde Zeyd bizzat eski Zeyd'dir. Fakat bu diriltme âdete muhaliftir. Buna
göre «semaya çıkacağım» diye yapılan yeminde olduğu gibi bunda da yemin yapılmış
olup sonra derhal bozulur.
«Bir kimse "ben
falan şahısla konuşmayacağım" diye yemin edip ilh...» Zahire'de zikredilmiştir
ki: Bir kimse «ben falan şahısla konuşmayacağım» diye yemin ettiğinde bu yemin o
şahısla ebedi konuşmamak üzere yapılmış olur. Eğer o şahısla bir gün yahut iki
gün bir beldede yahut bir evde konuşmayacağına niyet etse, diyaneten de kazaen
de tasdik edilmez. Herhangi bir gün konuşursa yemini bozulur. Çünkü söylemediği
bir şeyi tahsis etmeyi niyet etmiştir.
«Muhtar olan kavle
göre; yemini bozulmaz ilh...» Yani bir kimse «filan şahısla konuşmayacağım» diye
yemin edip sonra o şahıs uyurken onunla konuşsa, konuşurken onu uyandırırsa,
yemini bozulur, uyandırmazsa yemini bozulmaz.
İmam Kudûrî «yemin
edenin konuşması işitilecek derecede olursa, onu uyandırmasa bile yemini
bozulur» demiştir. İmam Serahsî, Sîyer'de olanla amel ederek Kudûrî'nin kavlini
tercih etmiştir. Sîyer'in ibaresi şudur: Bir müslüman, sesin işitileceği yerden
kâfirlere eman verse, fakat kâfirler harple meşgul olduklarından dolayı onun
sesini duymasalar, bu müslümanın verdiği eman muteber sayılır.
Bazıları
«"konuşmayacağım" diye yemin edildikten sonra konuşmak ile kâfirlere eman vermek
arasında fark vardır. Emanın isbatında ihtiyatla amel edilir. Başkası böyle
değildir.» demişlerdir.
«İşitilecek
derecede olursa ilh...» Yani «falanca şahısla konuşmayacağım» diye yemin eden
kimse, kulak verildiğinde işitilecek derecede o şahısla konuşsa, her ne kadar
bir meşguliyetten veya sağırlıktan dolayı işitilmese bile, yemini bozulur. Eğer
çok uzak olduğu için kulak verilmekle beraber işitilmezse, yemini bozulmaz.
Zâhiriyye'den naklen Bahır'da böyle zikredilmiştir.
Yine Bahır'da
zikredilmiştir ki: Yemin eden kimse o şahısla anlamayacağı bir sözle konuşsa,
yeminin bozulup bozulmamasında iki rivayet vardır.
«Bir kimse
kendisiyle konuşmamaya yemin ettiği şahsa işittirmek maksadıyla duvara
seslenerek "ey duvar işit" veya "şöyle şöyle yap" dese, yemini bozulmaz ilh...»
Yani yemin eden duvarla beraber o şahsa hitab etmeyi kasdetmeyip bilâkis yalnız
duvara hitab etmeyi kasdetse yemini bozulmaz. Bundan dolayı Bahır ve diğer fıkıh
kitablarında zikredilmiştir ki; yemin eden kimse bir cemaate selâm verip
«konuşmayacağım» diye yemin ettiği kimse cemaatin arasında bulunsa, yemini
bozulur. Ancak ona selâm vermeyi kasdetmezse, diyaneten tasdîk olunur. Eğer
«içinizden biri müstesna olmak üzere Esselâmüaleyküm» dese, kazaen de tasdik
edilir. Namazdan selâm verip o şahıs da her ne kadar sol tarafında bulunmuş
olsa, sahih olan kavle göre yemini bozulmaz. Çünkü namazdaki iki selâm bir
bakıma namazdandır. Yemin eden kimse «konuşmayacağım» diye yemin ettiği şahsa
namazda uysa, imam olan şahıs namazda yanılıp yemin eden «Sübhanallâh» dese,
yahut imam olan şahıs tıkanıp yemin eden kimse, kıraatı açsa, yemini bozulmaz.
Yemin eden kimse namazda olmadığı halde, namaz kıldıran o şahsa «Sübhanallâh»
dese veya onun kıraatını açsa yemini bozulur.
TENBİH: Bir kimse,
bir şahsa «ben önce seninle konuşursam kölem âzâd olsun» diye yemin ettikten
sonra karşılaştıklarında her biri diğerine selâm verse, yemini bozulmaz.
Bundansonra da onunla önce konuşmak tasavvur edilmediği için yemini çözülmüş
olur.
Bir kimse,
zevcesine «ben seninle önce konuşursam, şöyle olsun» diye yemin edip, zevcesi de
«ben de seninle önce konuşursam, şöyle olsun» dese, bundan sonra zevc,
zevcesiyle konuşsa, yemini bozulmaz. Çünkü zevcesi yemin ederek önce zevceyle
konuştuğu için zevc önce zevcesiyle konuşmamıştır. Bundan sonra zevcesi de,
zevciyle konuştuğunda yemini bozulmaz. Çünkü o da önce zevciyle konuşmamış olur.
Fetih. Bahır. Zeylai. Zahire. Zahiriyye.
Bir kimse, bir
şahsa «ben seninle Önce konuşursam» yahut «ben senden önce evlenirsem» yahut
«sen bana konuşmadan önce ben seninle konuşursam, şöyle olsun» diye yemin
ettikten sonra o şahısla ikisi birden beraberce aynı anda konuşsalar yahut
beraberce aynı onda evlenseler ebedi yemini bozulmaz. Çünkü beraber konuşmakla
veya beraber evlenmekle birinin önce olması muhâldir.
«İmam-ı Azam
(Rh.A.) düşünüp "iki kere yemini bozulur" diye cevap vermiş ilh...» Çünkü üç
kerre «vallâhi ben seninle konuşmayacağım» diye yemin eden kimse, birinci
ifadesiyle yemin etmiş olup ikinci ifadesiyle yemini bozulur. Ayrıca ikinci
ifadesiyle yemin etmiş olup üçüncü ifadesiyle yemini bozulmuş olur.
«Bu iki kelime
ilh...» Yani «güzel düşün» ifadesinde cevapta iyi düşünemediğini ve «doğru ve
güzel cevap verdiniz» ifadesinde de İmam Muhammed (Rh.A.)'in bu mesele malumu
olup İmam-ı Azam'dan imtihan için sorduğunu imâ vardır. İmam Muhammed
(Rh.A.)'den bu gibi hareketler gençliğinin gerektirdiği hallerdendir. Yoksa
kendilerinden İmam-ı Azam (Rh.A.) hakkında böyle yersiz muamele pek uzaktır.
«İşaret ve kitabet
yoluyla bozulmaz ilh...» Bir kimse «falan şahısla konuşmayacağım» diye yemin
ettikten sonra o şahsa işaret etse veya mektup gönderse yemini bozulmaz. Kezâ, o
şahsa elçi gönderse, yine yemini bozulmaz. Çünkü örfte bunlara «konuşma»
denilmez. İmam Mâlik ile İmam Ahmed b. Hanbel (Rh. Aleyhima) Allahü Teâlâ'nın:
«(Ya) bir vahy ile, ya bir perde arkasından yahut bir elçi gönderipte kendi
izniyle dileyeceğini vahyetmesi olmadıkça Allah'ın hiçbir beşere kelâm söylemesi
(vaki) olmamıştır. Şüphesiz ki O yücedir, mutlak bir hüküm ve hikmet sahibidir»
(Eş-şurâ Sûresi âyet: 51)kavli kerimiyle istidlâl ederek «elçi gönderirse yemini
bozulur» demişlerdir. Bunlara «yeminler örf üzerine kurulmuştur» diye cevap
verilir. Fetih.
«Câmi'den ilh...»
Câmi'nin ibaresi şöyledir: Bir kimse «vallâhi ben falan şahısa konuşmayacağım»
veyahut «vallâhi ben falan şahısa söz söylemeyeceğim» diye yemin edip sonra ona
mektup yazsa, yemini bozulmaz. İbn-i Semâa' «Nevadir» adlı eserinde «yemini
bozulur» demiştir.
«İşaret ve ima ile
olmaz ilh...» Yani işaret el ile olur, îma ise başla olur.
«İnşa ilh...»
Fetih, Bahır ve Minah adlı kitaplarda inşa yerine ifşâ lafzı zikredilmiştir.
Yani bir kimse «ben filan kimsenin sırrını ifşâ etmeyeceğim» yahut «izhâr
etmeyeceğim» veya «bildirmeyeceğim» diye yemin edip sonra mektupla veya işaretle
ifşâ yahut izhâr yahut bildirse yemini bozulur.
Bahır'da
zikredilmiştir ki: «Filan şahsın sırrını ifşâ» yahut «izhâr» yahut «ilâm» yahut
«haber vermeyeceğim» diye yemin edip bunları işaretle değil mektupla
yapmayacağını niyet etse, diyaneten tasdik edilir, kazaen tasdik edilmez.
«Veya "ona müjde
vermem" ilh...» Bu «müjde vermem» lâfzı, tekrardır. Galiba ibare «müjde vermem»
şeklinde olmayıp «ben ona sır söylemem» şeklinde olacaktır.
«Yemin ettiği
vakitten bir ay itibar olunur ilh...» Yani bir kimse «falan şahısla bir ay
konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini, yemin ettiği andan otuz gün üzerine
yapılmış olur. Çünkü kızgınlık hali bunu gerektirir. Nitekim bir kimse «ben şu
şeyi bir ay kiraya vereceğim» diye yemin etse, yemin ettiği andan itibaren
kiraya vermesi icap eder. Çünkü âkidler mevcut olan ihtiyacı defetmek için
yapılır. Fakat «ben bir ay oruç tutacağım» diye yemin edildiğinde bu yemin
ifadesindeki ay müsbette nekre olarak söylendiği için muayyen olmayan bir ayda
oruç tutulmasını gerektirir. Bu yüzden, yemin edildiği andan itibaren bir aya
sarf olunmaz.
«Eğer ayı marife
olarak söylerse ilh...» Mesela: «Ben falanca şahısla bir ay konuşmayacağım» diye
yemin eden kimse, içinde bulunduğu ayın yemin ettiği andan itibaren geri kalan
kısmında konuşmamak üzere yemin etmiş olur. Kezâ; senenin, günün ve gecenin
hükmü de böyledir.
Bir kimse «ben
falan şahısla bir gün konuşmayacağım» diye geceleyin yemin etse, yemin ettiği
andan itibaren gecenin geri kalan kısmında ve ertesi gün konuşursa, yemini
bozulur. Çünkü günün zikri kendisinden sonra olan vakti çıkarmak içindir. Kezâ;
bir kimse «ben falanca şahısla geceleyin konuşmayacağım» diye gündüzleyin yemin
etse, yemin ettiği andan itibaren ertesi gün fecir doğuncaya kadar konuşursa,
yemim bozulur.
Bir kimse «ben
falanca şahısla bir gün konuşmayacağım» diye gündüzleyin yemin etse, yemin
ettiği saatten itibaren ertesi gün aynı saate kadar o şahısla konuşursa yemini
bozulur. Çünkü gün nekre olarak zikredildiği için tam bir gün olması icap eder.
Bir kimse «ben
filan şahısla geceleyin konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini yemin ettiği
saatten itibaren ertesi gecenin aynı saatine kadar olan zamana sarf olunur. Bu,
Bedayı'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«Ebede şâmil olan
yerde ilh...» Meselâ bir kimse «ben filan şahısla konuşmam» deyip «oy»lâfzını
söylemese yemin ebedî konuşmamak üzere yapılmış olur. «Ben falanca şahısla bir
ay konuşmayacağım» diye yemin edildiğinde «ay» lâfzının söylenmesi kendisinden
sonra olan vakti çıkarmak içindir. Buna göre; yemin ettiği andan itibaren bir ay
içinde konuşursa, yemini bozulur. Bir ay sonra konuşursa yemini bozulmaz.
«Ebede şâmil
olmayan yerde ilh...» Meselâ: Bir kimse «oruç tutacağım» yahut «itikâfa
gireceğim» diye yemin edip «ay» lâfzını söylemese, yemini ebedî oruç tutmaya
veya ebedî itikâfa girmeye sarf olunmaz. «Bir ay oruç tutacağım» yahut «bir ay
itikâfa gireceğim» diye «ay» lâfzının söylenmesi orucu ve itikâfı bir ayla
takdir etmek içindir.
METİN
«Konuşmayacağım»
diye yemin eden kimse, namazda Kur'ân veya tesbih okusa ittifakla yemini
bozulmaz. Namaz haricinde ise, İmam Kudûrî'nin muhtarı olan zâhir rivayete göre;
yemini bozulur. Nitekim Bahır'da da bu kavil tercih edilmiştir. Fetih'te
mutlaka, gerek yemin Arapça ile ve gerekse Farsça ile yapılmış olsun örfte
Kur'ân ve tesbih okumak konuşma sayılmayacağı için yeminin bozulmaması tercih
edilmiştir. Dürer ile Mültekâ sahipleri de bu kavli tercih etmişlerdir.
Tehzîb'den naklen
Bahır'da zikredilmiştir ki; bizim örfümüzde yemin eden kimsenin diğer kitapları
okumasıyla da yemini bozulmaz.
Şürünbûlâlî'de
«yeminin bozulması hakkında olan Sahih kavillerin çokluğundan senin üzerine bir
beis ve zarar yoktur. Çünkü bu kaviller örfe muhaliftir» diyerek yeminin
bozulmayacağına dair olan kavil kuvvetli görülmüştür.
Tehzîb'de
«"konuşmayacağım" diye yemin eden kimse, fıkıh veya nahiv kitapları okuduğunda
yemini bozulmadığı gibi talebelere ders okutsa, yine yemini bozulmaz»
denilmiştir. Fakat Fetih'te «şiir okusa; yemini bozulur. Çünkü şiir ölçülü
sözlerdir. Şiir olmayan sözleri okumakla yemininin bozulması daha evlâdır» diye
zikredilmiştir. Teemmül et!
«Bugün Kur'ân
okumayacağım» diye yemin eden kimsenin namazda veya namazın dışında Kur'an
okumakla yemini bozulur. Hatta besmele okusa, eğer Neml Sûresindeki besmeleye
niyet ederse, yemini bozulur. Fakat bu sûredeki besmeleye niyet etmezse, yemini
bozulmaz. Çünkü müslümanlar, Neml Sûresindeki besmelenin dışındaki diğer
besmeleler ile teberrük kastederler, Kur'ân olmasını murad etmezler.
«Filan sûreyi» veya
«filan şahsın kitabını okumayacağım» diye yemin eden kimse, ona bakıp mânâsını
anlasa, yemini bozulmaz. Bununla fetva verilir.
Bir kimse «bugün
falanca şahısla konuşmayacağım» diye yemin etse, yemini gece ile gündüz üzerine
sarf olunur. Yemin edenin «gün» lâfzı uzamayan bir fiille beraber söylenirse,
gece ile gündüze şâmil olur. Eğer gün lâfzı ile yalnız gündüze niyet ederse,
tasdik edilir. Çünkü kelimeyi hakikat mânâsında kullanmıştır.
Bir kimse «falan
şahısla konuştuğum gece, şöyle olsun» diye yemin etse, yemini ancak gece üzerine
yapılmış olur. Çünkü müfred (teklik) olan gece kelimesi mutlak vakitte
kullanılmaz.
Bir kimse «Zeyd
gelmedikçe» yahut «izin vermedikçe» yahut «izin verene kadar ben Amr ile
konuşursam, şöyle olsun» deyip sonra Zeyd gelmeden yahut izin vermeden onunla
konuşursa, yemini bozulur. Eğer Zeyd geldikten yahut izin verdikten sonra
konuşursa, yemini bozulmaz. Çünkü Zeyd'in gelmesini yahut Zeyd'in izin vermesini
konuşmamak için gâye kılmıştır. Gâyeden önce yemin bâkidir, gayeden sonra sona
erer. Eğer Zeyd gelmeden veya izin vermeden ölürse, yeminde durma mahalli fevt
olduğu için yemin düşer. Musannıfın misalinde cezâyı tehir ile kayıtladığı
münasiptir. «Eğer Amr ile konuşursam» şart cümlesini hazf ile beraber cezâyı da
önce söyleyip «Zeyd gelmedikçe zevcem boş olsun» dese, burada «Zeyd gelinceye
kadar» ifadesi gâye için olmayıp bilâkis şart için olur. Çünkü talâk, vakte,
saate ihtimali olmayan şeylerden olduğu için Zeyd'in gelmesiyle vâki olmaz.
Bilâkis ölmesiyle talâk vâki olur.
«Zeyd gelmedikçe
zevcem boş olsun» ifadesinin manâsı «Zeyd gelmezse sen boşsun» demektir. Buna
göre; Zeyd'in gelmesiyle talâk vâki olmaz. Yemin mutlak olduğu için Zeyd hayatta
oldukça zevcesi boş olmaz. Zeyd ölürse, yeminin bozulmasının şartı gerçekleştiği
için zevcesi boş olur. Nitekim bir kimse bir şahsa «vallâhi falan zat bana izin
vermedikçe ben seninle konuşmayacağım» yahut borçlusuna «vallâhi alacağımı
ödemedikçe senden ayrılmayacağım» yahut «vallâhi bugün elbette borcumu
ödeyeceğim» diye yemin edip o zat izin vermeden ölse, yahut alacağından beri
olsa, yemini düşer.
Bunda asıl ve kaide
şudur: Yemin eden bir kimse, yemini için bir gâye ve nihayet koyup o gâye fevt
olur, elde etme imkânı kalmazsa, yeminde durmak mümkün olmayacağı için yemin
batıl olur. İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'a göre yemin batıl olmaz. «Mâzâle», «mâdâme»
ve «mâkâne» kelimeleri gâye içindirler.
Yemin kendileriyle
nihayet bulur. Mesela: Bir kimse «Buhârâ'da oldukça şu işi yapmayacağım» diye
yemin edip sonra oradan çıkıp tekrar geri dönüp o işi yapsa, yemini bozulmaz.
Çünkü Buhârâ'dan Çıkmakla yemini nihayete ermiştir. Kezâ: Bir kimse «ben şu
taâmı falân şahsın mülkünde oldukça yemeyeceğim» diye yemin edip sonra falân
şahıs o taâmın bazısını satsa, geri kalanı yemin eden yese, yemini bozulmaz.
Çünkü o taâmın bazısının satılmasıyla yemin nihayet bulmuştur. Kezâ: Bir kimse,
bir şahsa hitaben «sen benim hakkımı vermedikçe bugün senden ayrılmayacağım»
yahut «seni sultâna götürmedikçe bugün senden ayrılmam» diye yemin edip, o
şahıstan ayrılmadan o güngeçse yemini bozulmaz. Fakat o günden sonra hakkını
almadan ayrılırsa yemini bozulur. Gün kelimesini evvel söyleyerek «bugün hakkımı
almadıkça senden ayrılmam» diye yemin eder, o günden sonra ayrılsa yemini
bozulmaz. Bahır.
Kezâ: Bir kimse
hasmım mahkemeye götürüp orada ona yemin ettireceğine yemin edip de sonra hasmı,
aleyhine davâ olunan şeyi ikrar etse, yahut şahitler ortaya çıksa, yemini düşer.
Çünkü yemini, mânâda hasmının inkâr haliyle kayıtlanmıştır. Nitekim dövme
hakkındaki yemin babında gelecektir.
Bir kimse «falan
şahsın kölesiyle» yahut «zevcesiyle» yahut «dostuyla konuşmayacağım» yahut «onun
hânesine girmeyeceğim» yahut «onun elbisesini giymeyeceğim» yahut «onun taâmını
yemeyeceğim» yahut «onun hayvanına binmeyeceğim» diye yemin etse, mezhebin
muhtar olan kavline göre yemin ederken onun kölesine, hânesine elbisesine,
taâmına, hayvanına gerek göstererek yemin etsin, gerek göstermeyerek yemin etsin
o şahıs kölesini, hânesini, elbisesini taâmını, hayvanını satmak, zevcesini
boşamak, dostuyla düşman olmak suretiyle bu şeylerin kendisine olan nisbeti
kesildikten sonra yemin eden kimse köleyle konuşursa, yemini bozulmaz. Çünkü
köle pazarda satıldığı için hür kimselere nisbetle itibarı düşük olur da elbise
ve hâne gibi olur. Yemin eden kimse, o şahsın boşadığı eski zevcesiyle, düşman
olduğu eski dostuyla konuşursa, göstererek «filan şahsın şu zevcesiyle» veya
ismini tayin ederek «filan şahsın dostu olan Zeyd ile konuşmayacağım» diye yemin
etmişse nisbet kesildikten sonra do yemini bozulur. Çünkü hür olan kişinin
zatına kızarak konuşmamak üzere yemin edilir. Eğer yemin eden kimse böyle o
şahsın zevcesini göstererek dostunun ismini tayin ederek yemin etmemişse nisbet
kesildikten sonra konuşursa, yemini bozulmaz. Yeminden sonra o şahıs köle satın
alsa veya evlense, yemin eden kimse o şahsın satın aldığı köleyle veya evlendiği
zevcesiyle konuşursa yine yemini bozulur. Çünkü köle ile zevcenin o şahsa
nisbeti mevcuttur. Yemin eden kimse o şahsın sattığı hâneye girse, yemini
bozulmaz. Çünkü hâne kendisiyle konuşulmamakla köle gibi olduğu evleviyet
yoluyla malumdur, evleviyet yolu kölenin akıllı olup hânenin akıllı olmamasıdır.
Bir kimse meselâ:
«ben şu taylasân (yünden dokunmuş yuvarlak bir nevi Acem elbisesidir) ın
sahibiyle konuşmayacağım» diye yemin edip sonra o şahıs o taylasânı sattıktan
sonra yemin eden onunla konuşsa yemini bozulur. Çünkü taylasânın o şahsa nisbeti
o şahsı tanıtmak içindir. Bundan dolayı o taylasânı satın alan zatla konuşsa,
yemini bozulmaz.
İZAH
«Bununla fetva
verilir ilh...» İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'un kavliyle fetva verilir.
İmam Muhammed
(Rh.A.)'e göre; falan şahsın kitabını okumaktan maksat kitapta olanıanlamaktır.
«Ben filan şahsın kitabını okumayacağım» diye yemin eden kimse, onun kitabına
bakıp mânâsını anlarsa, maksat hasıl olduğu için yemini bozulur.
«Eğer Zeyd
geldikten yahut izin verdikten sonra konuşursa, yemini bozulmaz ilh...»
Ben derim ki:
Zeyd'in izin vermesiyle yemin edenin konuşması beraber olsalar, yine yemini
bozulmaz. Çünkü Hâniyye'de «Bîr kimse «filan şahıs şu hâneye girmedikçe ben de
girmeyeceğim» diye yemin ettikten sonra o şahısla beraber o hâneye girseler,
yemini bozulmaz» diye zikredilmîştir.
«"Mâzâle", "mâdâme"
ve "mâkâne" kelimeleri gâye içindirler ilh...»
Bu kelimeler
«bulunduğu müddetçe» manasına gelirler.
Bahır'da
zikredilmiştir ki; bir kimse «şu elbise falan şahsın üzerinde bulundukça onunla
konuşmayacağım» diye yemin edip o şahıs da sırtında bulunan elbiseyi çıkarıp
tekrar giydikten sonra yemin eden onunla konuşsa, yemini bozulmaz. Eğer yemin
eden kimse «şu elbise o şahsın üzerinde bulunduğu halde onunla konuşmayacağım»
diye yemin etse, o şahıs üzerindeki elbiseyi çıkarıp tekrar giydikten sonra
yemin eden onunla konuşsa, yemini bozulur. Çünkü yemin eden kimse, yeminini
belirli bir vakitle tayin etmeyip bilâkis elbisenin o şahsın sırtında
bulunmasıyla kayıtlamıştır. O elbise, o şahsın sırtında bulunduğu müddetçe yemin
eden o şahısla konuşursa yemini bozulur.
Bir kimse annesine
babasına hitaben «ben, siz hayatta olduğunuz müddetçe evlenirsem, şöyle olsun»
diye yemin edip de onlar hayatta iken evlenirse. yemini bozulur. Tekrar evlense,
yemini bozulmaz. Ancak olan kavline göre yemin ederken onun kölesine, hânesine,
elbisesine, «siz hayatta olduğunuz müddetçe evlendiğim her kadın boş olsun» diye
yemin ederse, evlendiği her kadın boş olur. Eğer annesiyle babasından biri
ölürse yemin düşmüş olur. Çünkü yeminin bozulmasının şartı, onların ikisi de
hayatta bulunduğu müddetçe evlenmesidir. Onlardan biri öldükten sonra yemininin
bozulması düşünülemez.
«Sonra oradan çıkıp
ilh...» Bir kimse «Buhârâ'da oldukça şu işi yapmayacağım» diye yemin edip,
Buhârâ'dan yalnız kendisi çıktıktan sonra tekrar geri dönüp o işi yapsa, yemini
bozulmaz. Fakat «şu hânede oldukça şu işi yapmayacağım» diye yemin etse, o
hâneden ehli ile birlikte çıkması lâzımdır.
Hâniyye'de
zikredilmiştir ki: Bir kimse «Buhârâ'da bulundukça hurma suyu içmeyeceğim» diye
yemin edip Buhârâ'dan ayrıldıktan sonra tekrar geri dönüp hurma suyu içse,
yemini bozulmaz. Ancak Buhârâ'nın kendisi için vatan oldukça içmeyeceğine niyet
ederse, geri döndükten sonra içse, yemini bozulur. Çünkü Buhârâ onun vatanı
olarak bakidir.
Yine Hâniyye'de
zikredilmiştir ki: Bir kimse zevcesine «vallâhi, bu hânede bulunduğum müddetçe
sana yaklaşmayacağım» diye yemin etse, yemini ancak başka bir hâneyetaşınmakla
batıl olur. Çünkü «bu hânede bulundukça» ifadesinin mânâsı bu hânede oturdukça
demektir. O hânede bir kazığı kalsa bile İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre: o hânede
oturuyor sayılır.
İmameyn (Rh.A.)'a
göre: oturuyor sayılmaz. Fetva da İmameyn (Rh A.)'in kavli üzerinedir.
«Falan şahıs o
taâmın bazısını satıp geri kalanı yemin eden yese, yemini bozulmaz ilh...» Fakat
yukarda geçtiği üzere «şu taâmı yemeyeceğim» veya «şu suyu içmeyeceğim» diye
yemin edildiğinde o taâm bir oturuşta yenilecek miktar, o su bir içişte içilecek
miktar olursa, yemin onların hepsini yemeğe ve içmeğe yapılmış olur. Eğer o taâm
bir oturuşta, o su bir içişte yenilecek veya içilecek miktardan fazla olursa
yemin onların bazısı üzerine yapılmış olur.
Ben derim ki:
«Falanca şahsın taâmını yemeyeceğim» diye yemin eden kimse üzerine yemin ettiği
taâm gerek bir oturuşta yenilecek miktar kadar olsun gerek bir oturuşta
yenilecek miktardan daha fazla olsun taâm sahibi o taâmın bir kısmını satsa geri
kalan kısmını yemin eden kimse yese, yemini bozulmaz. Bu mesele «bir kimse
annesine, babasına hitaben: «Siz hayatta oldukça ben evlenmeyeceğim» diye yemin
edip sonra onlardan biri ölünce evlense, yemini bozulmaz» meselesine benzer.
Burada yemin ettiği taâmın satılmayan kısmını yemesiyle yemini bozulmaz. Çünkü
yeminin bozulmasının şartı; o taâmın hepsini yemin ettiği şahsın mülkünde iken
yemesidir. Burada ise hepsini yeme bulunmamıştır.
«Bir kimse bir
şahsa hitaben: "sen benim hakkımı vermedikçe bugün senden ayrılmayacağım"
ilh...» Yani: «Sen benim hakkımı verinceye kadar ben senin peşini
bırakmayacağım» diye niyet ederse o gün peşini takip edip borcunu alamasa,
yemini bozulmaz. Eğer o günden sonra onun peşini bırakırsa yemini bozulur. Yemin
ettiği gün borçlusunun peşini bırakırsa yemini evleviyetle bozulur.
«Çünkü yemini,
mânâda hasmının inkâr haliyle kayıtlanmıştır ilh...»
Nitekim borçlu
alacaklısına «vallâhi ben senin iznin olmadan bu beldeden çıkmayacağım» diye
yemin etse bu, yemini üzerinde borç bulunduğu zamanla kayıtlanır.
«Bir kimse "falan
şahsın kölesiyle" ilh...» Burada kölenin o şahsa izafeti mülk izafetidir. Bir
kimse «falan şahsın zevcesiyle» veya «onun dostuyla konuşmam» diye yemin etse bu
ifadedeki zevc ile dostun o şahsa izafeti nisbet izafetidir.
«Bu şeylerin
kendisine olan nisbeti kesildikten sonra ilh...» Yani: İsterse bu şeyler yemin
eden kimseye verilmiş olsun. Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: «Ben senin şu
taâmını yemeyeceğim» diye yemin edip o şahıs da o taâmı yemin eden kimseye
hediye olarak verse yemin eden şahıs da onu yese, İmam-ı Azam ile İmam Ebu Yusuf
(Rh.A.)'a göre; yemini bozulmaz. İmam Muhammed (Rh.A)'e göre; bozulur.
TENBİH: Bir kimse
«ben filan şahsın taâmını yemeyeceğim» diye yemin etse. halbuki o şahıs taâm
satsa yemin eden kimse ondan taâm alıp yese. yemini bozulur.
Ben derim ki: Bu
surette yeminin bozulmasının sebebi. o şahıs taâm satan olunca, ondan satın
alınan veya onun yaptığı taâm murat edilir de yemin o şahsın mülkünde bulunan
taâm üzerine yapılmış olmaz. Çünkü taâmın onun mülkünde bulunması
kastedilmemiştir.
«Gerek göstererek
yemin etsin, gerek göstermeyerek yemin etsin ilh...» Yani: Bir kimse «falan
şahsın kölesiyle konuşmayacağım» yahut «onun hanesine girmeyeceğim» yahut «onun
elbisesini giymeyeceğim» yahut «onun taâmını yemeyeceğim» yahut «onun hayvanına
binmeyeceğim» diye yemin ettiğinde gerek bunları göstererek yemin etsin gerek
göstermeyerek yemin etsin bunlar o şahsın mülkünde bulundukça yemin bunlar
üzerine yapılmış olur. hatta o şahıs yeminden sonra üzerine yemin edilen
şeylerden satın alsa, bunların üzerine de yemin edilmiş olur. Buna göre yemin
eden kimse üzerine yemin ettiği şey o şahsın mülkünde iken yapmayacağım diye
yemin ettiği şeyi işlerse yemini bozulur. Eğer bu şeyler o şahsın mülkünden
çıktıktan sonra «yapmayacağım» diye yemin ettiği şeyi işlerse yemini bozulmaz.
Çünkü yemin o şahsın zatına yapılmıştır. bu şeyler üzerine yapılmamıştır.
«Yeminden sonra o
şahıs köle satın alsa veya evlense yemin eden kimse o şahsın satın aldığı
köleyle veya evlendiği zevcesiyle konuşursa yine yemini bozulur ilh...» Yeminin
bozulması. yemin eden kimse «falan şahsın kölesiyle» veya «zevcesiyle konuşursam
şöyle olsun» diye yemin ederken köleyi veya zevceyi göstererek yemin etmediği
takdirdedir. Yukarda geçtiği üzere yemin eden kimse yemin ederken köleyi
göstersin veya göstermesin fark yoktur. Yani o şahıs yeni köle satın aldığında
yemin eden kimse satın alınan köleyle konuştuğunda yemini bozulur. Fakat yemin
eden kimse «ben falanca şahsın şu zevcesiyle konuşmayacağım» diye o şahsın
zevcesini göstererek yemin edip o şahıs bu zevcesini boşar, başka bir kadınla
evlenirse yeni evlendiği kadınla yemin eden kimse konuştuğunda yemini bozulmaz.
Çünkü bu surette yemin eden kimse, o şahsın eski zevcesiyle konuşmamak üzere
yemin etmiştir. Bu yemini o şahsın sonradan evlendiği zevcesine şâmil değildir.
Bahır, Kenz.
METİN
«Zaman» ve «hîn:
vakit» lâfızları gerek marife gerek nekre olsun yemin edildiği andan itibaren
altı ay geçerlidir. Eğer bu lâfızlarla yemin eden kimse, belirli bir zamanı veya
belirli bir vakti niyet ederse, yemini sahih olan kavle göre; niyet ettiği şey
üzerine olur. Bedayı.
Ayın gurresi ve
ayın başı ile ayın birinci gecesi ve gündüzü murat edilir. Ayın evveli ile ayın
birinden onbeş güne kadar olan müddet murat edilir. Ayın ahiri ile onbeş günden
sonrakimüddet murat edilir. Buna göre bir kimse «ayın sonundan evvelki günü oruç
tutacağım» veya «tayın evvelinden son günü oruç tutacağım» diye yemin etse
onbeşinci günü ile onaltıncı günü oruç tutar. Yaz mevsimi ile kışın giyilen kürk
gibi elbiselerin bırakıldığı zamandan itibaren tekrar bu elbiselerin giyilmesine
ihtiyaç duyulan zamana kadar olan müddet murat edilir. Bedayı.
Bir kimse «ben
filan şahısla dehir boyunca» yahut «ebedî konuşmayacağım» diye yemin etse, yemin
ederken bir şeye niyet etmemişse, bu yemin, yemin edenin yaşadığı müddete
hamlolunur. Yani «ömür boyunca konuşmayacağım» demiş olur. Eğer nekre (belirsiz)
olarak «dehren konuşmayacağım» diye yemin ederse, İmam-ı Azam (Rh.A.) «nekre
olan «dehir» kelimesinin mânâsını bilmiyorum» demiştir. İmameyn (Rh.A.)'a «dehir
kelimesi de «hîn: vakit» kelimesi gibidir» demişlerdir. Erbab-ı Kemâl'e gizli
değildir ki bir meselede İmam-ı Azam (Rh.A.)'dan bir kavil rivayet edilmeyince
İmameyn'in kavliyle fetva vermek vacib olur. Nehir.
Sirac adlı kitapta
zikredilmiştir ki: İmam-ı Azam ondört meselede tevakkuf edip cevap vermemiştir.
Dört İmam (Rh.A.)'dan hatta Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'den ve Cebrail (A.S.)'den de
«bilmiyorum» cevabı vâki olmuştur.
Bir kimse «falan
şahısla çok günler» yahut «aylar» yahut «seneler» yahut «cumalar» yahut
«zamanlar» yahut «vakitler» yahut «dehirler konuşmayacağım» diye yemin etse,
bunların her bir sınıfından on ile takdir olunur. Çünkü on cem'i lafzıyla
zikrolunanların çoğudur. Bir kimse «falan şahısla zamanlarca konuşmayacağım»
diye yemin etse, beş seneyle takdir olunur. Eğer «günler», «aylar». «seneler».
«cumalar», «zamanlar». «vakitler» ve «dehirler» nekre olarak söylenirse, üç ile
takdir olunur. Çünkü çoklukla muttasıf olmadıkça cemin en aşağı derecesi üçtür.
Bir kimse «ben
kölelerle» yahut «falan şahsın köleleriyle konuşmayacağım» yahut «falan şahsın
hayvanlarına binmeyeceğim» yahut «falanca şahsın elbiselerini giymeyeceğim» diye
yemin edip sonra üç köleyle konuşsa, yahut o şahsın üç hayvanına binse, yahut o
şahsın üç elbisesini giyse, her ne kadar o şahsın üç kölesinden fazla kölesi, üç
hayvanından fazla hayvanı, üç elbisesinden fazla elbisesi olsa bile yemini
bozulur. Eğer bir veya iki köleyle konuşsa yahut bir veya iki hayvanına binse
yahut bir veya iki elbisesini giyse, yemini bozulmaz. Yemin eden kimse o şahsın
bütün köleleriyle konuşmayacağını, bütün hayvanlarına binmeyeceğini ve bütün
elbiselerini giymeyeceğini niyet etse, niyeti sahih olur.
Bir kimse «falan
şahsın zevceleri» yahut «ahbapları» yahut «kardeşleri ile konuşmayacağım» diye
yemin etse, o şahsın bütün zevceleriyle yahut bütün ahbaplarıyla yahut bütün
kardeşleriyle konuşmadıkça yemini bozulmaz. Çünkü yemin eden kimseninbunlarla
konuşmaması kendilerinin zâtında olan bir sebepten dolayıdır. Binaenaleyh yemin
bunların kendi zâtları üzerine yapılmış olur. Sanki yemin eden kimse «ben
bunlarla konuşmayacağım» diye yemin etmiştir. Yemin eden kimse «ben falanca
şahsın kardeşleriyle konuşmayacağım» diye yemin ederken o şahsın bir kardeşi
olduğunu bilerek yemin etmişse, onunla konuştuğunda yemini bozulur. Eğer bir
kardeşi olduğunu bilmeyerek yemin etmişse, onunla konuştuğunda yemini bozulmaz,
Nitekim Vakıat'da böylece zikredilmiştir.
Nehir'de «o şahsın
ahbapları ile zevceleri de kardeşe ilhak edilmiştir» diye zikredilmiştir.
Şârih der ki: «O
şahsın bir kardeşi olsa» meselesi cemi sıygası zikredilip müfred mânâsı murad
edilen dört meseledendir. Nitekim Eşbah'ın yemin bahsinde zikredilmiştir. Fakat
yemin taâmlara, elbiselere, kadınlara olursa icmaen bir tanesine vâki olur.
Çünkü lamı tarif mümkün olursa ahde; mümkün olmazsa, cinse sarf olunur. Eğer
dünyada olan bütün taâmlara, bütün elbiselere veya bütün kadınlara niyet ederse,
sahih olan kavle göre niyeti diyaneten sahih olur. İşin hakikatını Allahü Teâlâ
Hazretleri bilir.
İZAH
«"Zaman" ve "hîn;
vakit" lâfızları ilh...» Yani bu lafızlarla gerek marife, gerek nekre, gerek
müsbette ve gerekse menfide olsun yemin edildiği andan itibaren altı ay murad
edilir. Çünkü altı ay bu lâfızların ortada kalan mânâlarıdır. Meselâ: Bir kimse,
bir şahsa «vallâhi ben seninle bir hîn: bir vakit konuşmayacağım» yahut «vallâhi
ben seninle bir zaman konuşmayacağım» diye yemin ederse, bu yemin altı ay
üzerine yapılmış olur. Yani yemin eden kimse yemin ettiği andan itibaren altı
aydan önce konuşursa yemini bozulur. Altı aydan sonra konuşursa, yemini
bozulmaz.
Kezâ: Bir kimse
«vallâhi ben bir hîn: bir vakit veya bir zaman oruç tutacağım» diye yemin
ederse, altı ay oruç tutması lâzım gelir. Yalnız yemin eden kimse bu altı ayı
dilediği zaman tayin edebilir.
«Hîn» lâfzıyla
bazen saat mânâsı murad edilir. Nitekim Allahü Teâlâ:
«Haydi akşam
saatinde, sabah saatinde hepiniz Allah'ı tenzih (ve tesbih) edin (namaz kılın).»
buyurmuştur (Er-rûm Sûresi; âyet: 17).
«Hîn» lâfzıyla
bazen kırk sene murad edilir. Nitekim Allahü Teâlâ:
«İnsan (Adem)in
üzerine uzun devirden bir hine geçti ki (o vakit) o, anılmaya değer bir şey bile
değildir.» (El-İnsân Sûresi; âyet: 1) buyurmuştur. Müfessirler bu âyeti
kerimedeki «hîn» nazmını kırk seneyle tefsir etmişlerdir.
«Hîn» lâfzıyla
bazen altı ay murad edilir. Nitekim Allahü Teâlâ:
«O (ağaç) Rabbinin
izniyle her hin yemişini verir, durur.» (İbrâhim sûresi, âyet: 25 ) buyurmuştur.
İbn-i Abbas (R.A.) bu âyeti kerimedeki «hîn» nazmını altı ayla tefsir etmiştir.
Çünkü hurma ağacının tomurcuğunun çıkıp olgun olmasına kadar geçen müddet altı
aydır.
Bir kimse, yemin
ederken «hîn» lâfzını kullandığında herhangi bir zamana niyeti bulunmazsa, bu
yemini altı ay üzerine vâki olur. Binaenaleyh altı ay, «hîn» lâfzının ortada
olan mânâsıdır. Zira «hîn» lâfzı ile saat mânâsı murad edilmez. Çünkü bir saat
konuşmamak üzere yemin edilmez.
«Hîn» lâfzıyla
yemin edildiğinde âdeten kırk sene de murad edilmez. Çünkü kırk sene ebedî
mânâsınadır.
«Zaman» lafzı da
«hin» lâfzı gibi kullanılır. Bunun tamamı Fetih'dedir.
«Yemin eden kimse
belirli bir zamanı veya belirli bir vakti niyet ederse; yemini sahih olan kavle
göre yemin ettiği şey üzerine olur ilh...»
Çünkü «hîn» lâfzı
ile «zaman» lâfzı saat, kırk sene ve altı ay mânâlarında kullanıldığı için
sözünün hakikat mânâsına niyet etmiştir.
«Ayın evveli ile
ayın birinden onbeş güne kadar olan müddet murad edilir ilh...»
Hâniyye'de
zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa «vallâhi ben sana Ramazan ayının
evvelinde elbette geleceğim» diye yemin edip de ona on beşinci gün gelse, yemini
bozulmaz. Eğer Ramazan ayı yirmidokuz gün olursa, İmam Muhammed (Rh.A.)
«onbeşinci günü zevâl vaktinden önce gelirse, yemini bozulmaz. Zevâl vaktinden
sonra gelirse, yemini bozulur» demiştir. İmam Ebu Yusuf (Rh.A)'dan «bir kimse,
bir şahsa ben seninle ayın evvelinin son günü ile ayın sonunun ilk gününde
konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini ayın onbeşinci günü ile onaltıncı
günü üzerine yapılmış olur» diye rivayet edilmiştir.
«Yaz mevsimi ile
ilh...» Bir kimse, bir şahsa «yaz mevsimi sana geleceğim» diye yemin etse, yemin
eden kimse yaz ile kış mevsimi hesapla bilinen bir beldede oturuyorsa. yemini bu
hesaba göre yapılmış olur. Eğer yaz ile kış mevsimi hesapla bilinmeyen bir
beldede oturuyorsa, kış, insanların içlik, kürk gibi kalın elbise giydikleri
zamandan başlayıp bunları giymeyi bıraktıkları zamana kadar olan müddettir.
«Kışın» yahut
«yazın» yahut «baharın» yahut «güzün konuşmayacağım» diye yemin edildiğinde bu
mevsimlerin ne zaman başlayıp, ne zaman bittiği herkesçe malumdur.
«Yaşadığı müddetçe
hamlolunur ilh...» Meselâ: Bir kimse «falan şahısla bir ömür konuşmayacağım»
diye yemin etse, herhangi bir vakte niyet etmemiş ise, bu yemini ebedî
konuşmamak üzere yapmış olur.
İmam Ebu Yusuf
(Rh.A.)'den « «ömür» kelimesi nekre olarak söylenildiğinde «bir gün» murat
edilir» diye rivayet edildiği gibi ««hîn»gibi altı ay murat edilir» » diye de
rivayet edilmiştir. Zâhir olan da budur. Bu, Sirâc'dan naklen Nehir'de
zikredilmiştir.
«İmam-ı Azam
(Rh.A.) "nekre olan «dehir» kelimesini bilmiyorum" demiştir ilh...» Yani
İmam-ıAzam (Rh.A.) «dehir kelimesinin mânâsında tevakkuf edip «ne kadar zaman
murad edildiğini bilmiyorum» demiştir.
İhtiyar'da
zikredilmiştir ki; «dehir» kelimesinin mânâsında örf yoktur ki; ona tâbi
olunsun. Lûgatlar ise, kıyas ile bilinmez. Dehrin mânâsında deliller mütearız
olduğu için İmam-ı Azam tevakkuf etmiştir.
İmam Ebu Yusuf
(Rh.A.) İmam-ı Âzam (Rh.A.)'dan "nekre olan «dehir» kelimesiyle marife olan
«dehir» kelimesi müsâvidir diye rivayet etmiştir. Bu, yemin edenin niyeti
bulunmadığı takdirdedir. Niyeti bulunursa, onunla amel olunur. Fetih.
«Cami-i Kebîr'de
"bir kimse «ben falan şahısla dehirlerce» yahut «aylarca» yahut «senelerce»
yahut «cumalarca» yahut günlerce konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemin
bunların her birinden üç üzerine vâki olur» diye zikredilmiştir» denilirse, «bu
mesele «dehir» mânâsını bilen zâtın kavli üzerinedir" diye cevap verilir.
Ben derim ki: «
«Dehirlerce konuşmayacağım» diye yemin edildiğinde bu yemin üç üzerine vâki
olur» ifadesinde dehrin mânâsını tayin yoktur. Çünkü bu üç ile üç gün mü, üç
hafta mı, üç ay mı, üç sene mi? olduğu beyan edilmemiştir. Fetih.
«İmam-ı Azam
(Rh.A.) ondört meselede tevakkuf edip cevap vermemiştir ilh...»
1 - Nekre
(belirsiz) olan dehir.
2 - İnsan pisliği
yiyen hayvanın etinin ne zaman temiz olacağı.
Böyle bir hayvan üç
gün veya yedi gün hapsedilir diye rivayet edilmiştir.
3 - Av köpeğinin ne
zaman eğitilmiş olacağı. Bunun bilinmesi köpeğin eğitilmesiyle uğraşanlara
bırakılmıştır. İmam-ı Azam'dan rivayet edilmiştir ki: Bu aynı zamanda İmameyn'in
de kavlidir. Av köpeği üç defa avladığı avı yemeden bırakırsa, eğitilmiş olduğu
bilinir.
4 - Çocukların
sünnet olma zamanı. On yaşında veya yedi yaşında olmaları rivayet edilmiştir.
Musânnıf da metnin sonunda bunu kabul etmiştir.
Bazıları
«çocukların sünneti oniki yaşından sonraya bırakılmamalıdır» demişlerdir.
5 - Müşkil
(erkekliği dişiliği belli olmayıp iki tenasül uzvundan da bevleden) hünsa. İki
tenasül uzvunun birinden fazla bevil gelmesine itibar edilmez.
6 - Eşeğin artığı.
Buradaki tevakkuf artığın temiz olmasında değil temizleyici olmasındadır.
7 - Melekler ile
Peygamberlerden hangisinin üstün olması. Namaz bahsinde geçtiği üzere beşerin
havâssı meleklerden üstündür.
8 - Allahü Teâlâ'ya
ortak koşan kimselerin, erginlik çağına varmadan önce ölen çocuklarının nereye
gidecekleri.
İmam Muhammed
(Rh.A.) «Allahü Teâlâ günahsız hiç bir kimseye azab etmez» demiştir. Nitekim
cenaze bahsinde geçmiştir.
9 - Mescidin
duvarlarının vâkıfın malından nakışlanması. Yukarıda geçtiği üzere mescidin
vâkıf malının zalim tarafından alınmasından korkulursa yahut vâkıf zamanında
cami nakışlı olursa, yahut duvarları ıslah için olursa câiz olur.
10 - Cinlerin
insanlar gibi ibadet ve taatlarının mükafatını görüp görmeyeceği hususunda
tevakkuf etmiştir.
«Hatta Resûl-i
Ekrem (S.A.V.)'den ve Cebrail (A.S.)'den de «bilmiyorum» cevabı vâki olmuştur
ilh...»
Kermânî'de
zikredilmiştir ki: Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'e «mekanların en faziletlisi
hangisidir?» diye sorulduğunda «bilmiyorum, Cebrail (A.S.)'a sorayım»
buyurdular. Bunu Cebrail (A.S.)'a sorduklarında o da «bilmiyorum, Rabbıma
sorayım» deyip sorduğunda Allahü Teâlâ «mekânların en hayırlısı mescidlerdir,
mescid ehlinin en hayırlısı önce girip sonra çıkanlardır, mescid ehlinin en
şerlileri sonra girip önce çıkanlardır» buyurmuşlardır.
Hakaik'te
zikredilmiştir ki: Bunda kendilerinden fetva sorulan zevata tenbih var ki
bilmedikleri bir mesele kendilerine sorulduğunda tevakkuf edip yerine bakalım
demekten çekinmeyenler. Çünkü bilmeden körü körüne helâlı haram, haramı helâl
diyerek cevap vermek Allah'a iftira olacağından büyük günahtır. Kuhustâni'de de
böyledir.
İmam Gazali İhya-u
Ulum adlı eserinde zikretmiştir ki: Resûl-i Ekrem (S.A.V.) «Üzeyr Peygamber
midir, değil midir? bilmiyorum, Tubba mel'un mudur, değil midir? bilmiyorum,
Zülkarneyn peygamber midir, değil midir? bilmiyorum» buyurmuşlardır,
Peygamberimiz (S.A.V.)'in bu mübarek sözleri Allahü Teâlâ'nın kendilerini bu
esrara muttali ve vâkıf kılmadan önce olması gerekir. Çünkü Peygamberimiz
(S.A.V.)'in Allahü Teâlâ kendilerini muttali kıldıktan sonra «Tubba mümindir»
diye haber verdikleri nakledilmiştir. T.
«Yahut cumalar
ilh...» Bir kimse «falan şahısla pek çok Cuma günleri konuşmayacağım» diye yemin
etse, bu yemin on Cuma günü konuşmamaya yapılmış olur. Yemin eden kimse, bu
yeminiyle on hafta konuşmamayı niyet ederse, bu niyeti sahih olur. Fakat bir
kimse «Bir Cuma oruç tutacağım» diye yemin etse, gerek bir haftaya niyet etsin
gerek niyet etmesin bir hafta oruç tutması lâzım gelir. Bahır.
«Bunların her bir
sınıfından on ile takdir olunur ilh...» Bu, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göredir.
İmameyn (Rh.A.)'e göre; bir kimse «falanca şahısla günlerce» veya «pek çok
günler konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini yedi gün konuşmamak üzere
yapılmış olur, «Aylarca konuşmayacağım» diye yemin ederse, bu yemin oniki ay
konuşmamak üzere yapılmış olur. «Senelerce» yahut «cumalarca» yahut «zamanlarca»
yahut «vakitlerce» yahut «dehirlerce konuşmayacağım» diye yemin ederse, bu yemin
ebedî konuşmamak üzereyapılmış olur.
«Çünkü yemin eden
kimsenin bunlarla konuşmaması kendilerinin zâtında olan bir sebepten dolayıdır
ilh.. » Yani yemin eden kimsenin bunları o şahsa nisbet ederek yemin etmesi,
bunları tanıtmak içindir. Yoksa o şahısla ilgili oldukları için değildir. Buna
göre; o şahsın zevcelerinin yahut ahbaplarının yahut kardeşlerinin kendilerinde
nefret ettiren bir sebep bulunduğu için kendileriyle konuşmamak üzere yemin
etmiştir. Bu yemin eden kimse, o şahsın bütün zevceleriyle yahut bütün
ahbaplarıyla yahut bütün kardeşleriyle konuşmadıkça yemini bozulmaz.
Bir kimse «ben
falan şahsın köleleriyle konuşmayacağım» yahut «onun elbiselerini giymeyeceğim»
yahut «onun hânesine girmeyeceğim» yahut «onun hayvanlarına binmeyeceğim» diye
yemin ettikten sonra, bu üzerine yemin edilen kimse, yapmayacağım diye yemin
ettiği şeyleri işlese, yemini bozulmaz. Çünkü bu şeylerin o şahsa izâfeti, mülk
izâfetidir. Yani yemin eden kimsenin yemini bunlar o şahsın mülkünde bulundukça
geçerlidir. Yemini bunlar için yapmamıştır. Bunların sahibi için yapmıştır.
«Şârih der ki: «O
şahsın bir kardeşi olsa» meselesi cemi sıygası zikredilip müfred mânâsı murad
edilen dört meseledendir ilh...» Cemi (çokluk) sıygası, müfred (teklik) sıygası
için ancak dört meselede kullanılır.
İkincisi; bir kimse
«malımı evlâdıma vakfettim» dese, halbuki kendisinin bir çocuğu bulunsa, vakfın
bütün geliratı o bir çocuğun olur. Fakat «beninime (oğullarıma) vakfettim» dese,
hüküm böyle değildir.
Üçüncüsü; bir kimse
«falan beldede ikâmet eden ekâaribime mallarımı vakfettim» dese, halbuki o
beldede akrabalarından ancak bir şahıs bulunsa, bütün mallar o bir şahsa
vakfedilmiş olur.
Dördüncüsü; bir
kimse «ben şu buğdaydan üç ekmek yemem» diye yemin etse, halbuki o buğdaydan
ancak bir ekmek çıksa, yemin bu bir ekmek üzerine yapılmış olur. Yani o bir
ekmeği yerse, yemini bozulur. Keza; bir kimse «ben fakirlerle» yahut
«yoksullarla» yahut «İnsanlarla» yahut «âdemoğullarıyla» yahut «şu cemaatle»
yahut «Bağdad ehliyle konuşmayacağım» diye yemin edip, sonra bunlardan biriyle
konuşsa, yemini bozulur.