05 Ekim 2012

YEME, İÇME, GİYME, KONUŞMA HAKKINDAKI YEMİN BEYANINDA (BÂB)


YEME, İÇME, GİYME, KONUŞMA HAKKINDAKI YEMİN BEYANINDA (BÂB)


METİN
Bundan sonra yeme, çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olan ekmek ve meyve gibi şeyleri, yiyen kimsenin çiğnesin veya çiğnemesin her ne kadar çiğnemeden yutsa bile ağız yoluyla mideye ulaştırmasıdır.
İçme ise yeme ve çiğnemeye kabiliyeti olmayan mayilerden su ve bal gibi şeyleri ağız yoluyla mideye ulaştırmaktır. Buna göre; bir kimse «vallâhi ben yumurta yemem» diye yemin etse, onu yutmakla yemini bozulur. «Vallâhi ben üzüm yemeyeceğim» diye yemin etse, onu sormasıyla yemini bozulmaz. Çünkü sormak yeme ve içme olmayıp üçüncü bir nevidir. Üzümün suyunu sıkıp kabuğunu yese, yemini bozulur. Bedayı'
Tehzib-i Kalânisi'de zikredilmiştir ki: «Ben şeker yemem» diye yemin etse, şekeri sormasıyla yemini bozulmaz. Şârih der ki: Bizim örfümüzde bozulur,
Zevk (tatma) içeri gitsin veya gitmesin bir şeyin tadını bilmek için ağızla yapılan bir iştir. Buna göre; her bir yeme ve içme zevktir. Aksi, yani her bir zevk yeme ve içme değildir. Binaenaleyh bir kimse «ben suyu tatmam» diye yemin edip sonra namaz için mazmaza (ağıza su alma) etse, yemini bozulmaz. Eğer tatma ile yemeyi murat ederse, bu kavlinde tasdik olunmaz. Ancak yemeyi murat ettiğine dair bir delil bulunursa, tasdik edilir.
Bir kimse «vallâhi ben şu hurma ağacından» veya «üzüm kütüğünden yemeyeceğim» diye yemin etse, yemininin bozulması o ağacın meyvesinden yemesiyle takyid olunur. Yani yeni bir sonatla değişmeksizin o ağacın meyvesini yerse ve kaynatılmamış şırasını içerse, yemini bozulur. O ağacın meyvesinden kaynatılan pekmezi veya o ağacın dalını başka bir ağaca aşılamakla meydana gelen meyveyi yemesiyle yemini bozulmaz. Eğer yemin ettiği ağacın meyvesi olmazsa, yemini ağacın parasına sarf olunur da onun parasıyla yenilecek bir şey satın alıp onu yerse, yemini bozulur. Hurma ağacının bizzat kendisinden yerse, her ne kadar ağacın kendisinden yemeyi niyet etse bile yemini bozulmaz. Çünkü bunda hakikat mânâsı terkedilmiştir. Valvalciyya.
Muhit'te zikredilmiştir ki: Yemin eden kimse ağacın bizzat kendisinden yemeyi niyet ederse, sözünün hakikatine niyet ettiği için ağacın meyvesini yese, yemini bozulmaz. Musannıf şeyhine tâbi olduğundan «mecaz mânâsı tayin edildiği için lâyık olan yemin eden kimsenin "ağacın bizzat kendisinden yemeyi niyet ettim" sözünün tasdik edilmesidir» demiştir.
Nehir'de «"örfte bağın yaprağı yenilen cinstendir. Buna göre yeminin ağacın bizzat kendisine sarf edilmesi lâzımdır" denilirse, buna "Örf ehli bağın yaprağı ancak pişirildikten sonra yenir, yaprak pişirilmekle değiştiği için yemin eden kimsenin onu yemesiyle yemini bozulmaz" diye cevap verilir» denilmiştir.
İZAH
«Mideye ulaştırmasıdır ilh...» Meselâ: Bir kimse «ben şu taamı yemem» yahut «ben şu şeyi içmem» diye yemin edip, sonra onu ağzına alıp çiğnedikten sonra onu dışarı atsa içerisine gitmedikçe yemini bozulmaz. Çünkü bu tatmadır, yeme ve içme değildir. Bu, Bahır'dan naklen Tahtâvî'de zikredilmiştir.
«Su ve bal gibi ilh...» Yani: Bunlarla katı olmayan maddeler murad edilmiştir, yoksa bunlarda yenilir. Teemmül et! Çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olmayan mayi (sıvı) maddeler tek başına alındığında meşrubât (içilen) adı verilir. Başka bir şeyle beraber alındığında me'kûl (yenilen) adı verilir. Aksi de böyledir. Meselâ: Bir kimse «vallâhi ben şu sütü yemem» diye yemin ettikten sonra onu ekmekle veya hurma ile yese yahut «vallâhi ben şu balı veya sirkeyi yemem» diye yemin ettikten sonra onu ekmekle yese, yemini bozulur. Çünkü bu takdirde süt, bat ve sirke yenilen maddelerden olmuş olur. Eğer yemin eden kimse bunları sade yerse, yemini bozulmaz. Çünkü bu içmedir, yeme değildir.
Kezâlik: Bir kimse «vâllâhi ben şu ekmeği yemem» diye yemin edip onu kuruttuktan sonra ufalasa ve onun üzerine su döküp içse yemini bozulmaz. Çünkü bu içmedir, yeme değildir. Bu, Bedayı'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
Fetih'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «süt yemem» diye yemin ettikten sonra onu içse yemini bozulmaz. Tirit yapıp yerse, yemini bozulur.
Hâniyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «şu sütü yemem» diye yemin edip sonra o sütle pirinç pişirip yerse, Ebubekir-i Belhî «o süte su katmayıp sütün kendisi görülse bile yemini bozulmaz» demiştir.
Kezâ: 0 sütü peynir yapsa, yine yemini bozulmaz, ancak o sütten ne yapılırsa yapılsın ondan yememeyi niyet ederse, bu takdirde yemini bozulur. Bir kimse «şu tereyağını yemeyeceğim» diye yemin edip sonra kavrulmuş unla karıştırıp yese, Asıl'da «eğer yağın tadı belli olursa yemini bozulur. Çünkü yağ bu takdirde yok olmamıştır» diye zikredilmiştir.
Hâkim, Muhtasar'ında «eğer sıkıldığında yağ akarsa yemini bozulur, yağın tadını bulsa bile sıkıldığında yağ akmazsa yemini bozulmaz» diye zikretmiştir.
Kâdı Han «bir kimse «ben şu sütü yemem» diye yemin ettikten sonra o sütle pirinç pişirildiğinde cevabı bu tafsilat üzere olmalıdır» demiştir.
Ben derim ki: Velhâsılı: Bir kimse «süt, yağ, sirke gibi mayi şeyleri yemem» diye yemin ettikten sonra bunlardan birini içse, yemini bozulmaz. Bunlardan birini ekmek veya hurma gibi şeyle karıştırıp yerse, üzerine yemin ettiği sıvı hususiyetini kaybetmemişse, yemini bozulur. Eğer sıvı madde tadını kaybeder veya sıkıldığı zaman akmazsa yemini bozulmaz.
Sâihânî «Hâkim'in kavli kabul edilmeye daha uygundur. Bundan dolayı şârihlerin çoğu Hâkim'in kavlini kabul etmişlerdir» demiştir.
«Onu yutmakla yemini bozulur ilh...» Yani bir kimse «yumurta yemem» diye yemin ettikten sonra pişirilmiş yumurtayı gerek kabuğu ile gerek kabuksuz yutarsa, yemini bozulur.
«"Vallâhi ben üzüm yemeyeceğim" ilh...» Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse «vallâhi ben üzüm veya nar yemeyeceğim» diye yemin ettikten sonra onları sorup kabuklarını tükürse, yemini bozulmaz. Çünkü bu yeme ve içme olmayıp bilâkis sormadır. Bedayı'den naklen Bahır'da da böyle zikredilmiştir.
Ben derim ki: İçme; çiğnemeye ihtimali ve kabiliyeti olmayan mayi şeyleri mideye ulaştırmaktır. Buna göre, sorma da içmenin tarifine girer. Ancak ağza alındığı vakit o maddenin sıvı olması murad edilirse, sorma içmenin tarifine girmez. Çünkü sorma, katı olan maddenin suyunu ağız ile çıkartıp mideye ulaştırmaktır. Bunun muktezası: Bir kimse «ben bir şey sormam» diye yemin etse, suyu sorarak içmek sünnet olmakla beraber mayi bir şey içse, yemini bozulmaz. Bundan anlaşılır ki; sorma, içmeden bir bakıma daha umumdur. Dudaklarla sorularak su ağza alındığında sorma ile içme birleşmiş olur. Suyu sormaksızın ağza alıp mideye ulaştırmaya içme denir. sorma denilmez. Katı olan bir maddenin ağız ile suyunu çekmeye sorma denir, İçme denilmez. Hatta «vallahi ben içmeyeceğim» diye yemin eden kimse, meyveyi sıkıp suyunu birden İçse, yemini bozulur. Fakat «ben sormayacağım» diye yemin eden kimse meyveyl sıkıp suyunu birden içse yemini bozulmaz. Eğer sorarak içerse her iki surette de yemini bozulur. Bana zahir olan budur.
«Kabuğunu yese ilh...» Yani: Bir kimse «ben üzüm yemeyeceğim» diye yemin edip sonra üzümü sıkıp kabuğunu yese, suyunu içmese yemini bozulur. Çünkü suyu alınmış üzüm kabuğunu yiyen kimseye «yiyor» denilir. Nitekim o kimse üzümü ağzında çiğneyip suyunu yutup kabuğunu tükürdüğünde «üzümü yedi» denilmediği gibi. Buna göre üzüm yemek, kabuğunu ve koruğu yemektir. O halde üzümün kabuğu yenildiğinde yemin bozulur. Bu Bedayı'den naklen Bahır'da zikredilmiştir. Hâsılı: Uyûn'da beyan edildiğine göre; yalnız üzümün suyunu yutsa. yemini bozulmaz. Eğer kabuksuz taneyi yutarsa, yemini bozulur.
«Şekeri sormasıyla yemini bozulmaz ilh...» Yani: «şeker yemem» diye yemin eden kimse şekeri sorsa yemini bozulmaz. Çünkü bu yeme değildir. Buna göre çiğneme bulunmadan içeri ulaşmıştır.
«Bizim örfümüzde bozulur ilh...» Yani: şeker. çiğnemek ve sormakla yenilir. Kezâ, üzümle, nar da âdette çiğnemek ve sormakla yenilir.
«Zevk (tatma) içeri gitsin veya gitmesin bir şeyin tadını bilmek için ağızla yapılan bir iştir ilh...» Fetih'te zikredildiğine göre; tatmanın gerçek tarifi budur. Nazım'da buna muhalif olarak «tatma gırtlağın işi değil dudakların işidir» diye tarif edilmiştir. Buna göre; tadılan şeyin içeri gitmemesi tatmanın mânâsından alınmıştır.
Ben derim ki: Fetih'te olan Hişam'ın rivayetine daha uygundur. Şöyle ki; bir kimse «ben tatmayacağım» diye yemin etse, bu yemini tadılan şeyin içeri ulaşmaksızın gerçekten tadılması üzerine hamlolunur. Ancak tadılan şeyin içeri ulaşacağına delalet eden bir söz bulunursa başka, Meselâ: Bir kimse bir şahsı «gel beraber yemek yiyelim diye dâvet ettiğinde o şahıs «seninle beraber yemek tatmam» diye yemin etse. bu tatma yeme ve içmeye hâmlolunur.
«Buna göre; her bir yeme ve içme zevktir. Aksi yani her bir zevk yeme ve içme değildir ilh...» Yani zevk (tatma) yeme, içmeden daha umumîdir. Çünkü zevkte tadılan şeyin içeri gitmesi şart değildir. Belki içeri gitmeksizin bir şeyin ağızla tadılmasına «tatma» denilir. Fakat yeme veya içme tatma gibi değildir. Buna göre; bir kimse «tatmayacağım» diye yemin edip yese veya içse yemini bozulur. Fakat «yemeyeceğim veya «içmeyeceğim» diye yemin eden kimse içerisine ulaştırmaksızın bir şeyi tatsa yemini bozulmaz. Fakat bazen tatmaksızın yeme bulunabilir. Nitekim yumurta ve badem gibi tadının bilinmesi tatmaya bağlı olan bir şeyin yutulması böyledir. Buna göre; yeme ile tatma arasında umum husus min vecih vardır. Bundan dolayı Fetih'te zikredilmiştir ki: Muhît sahibi «bir kimse «ben tatmayacağım» diye yemin edip sonra yese veya icse yemini bozulur.» kavliyle zanı galibe göre «tatmayla», çiğnemeye yakın olan «yemeyi» veya çiğnemekslzin tadı anlaşılan «yutmayı» murat etmiştir. Çünkü biz kesin olarak biliyoruz ki; bademin içini yutan kimseye «onu tattı» denilmez ve «bademi tatmayacağım» diye yemin eden kimse onu yutsa, yemini bozulmaz.
Ben derim ki: «Yeme» ile «içme» arasında fark bulunduğu gibi yeme ve içme ile «tatma» arasında da fark vardır. Buna göre; «yememe», «içmeme» veya «tatmama» dan birine yemin eden kimse. yemin ettiğinden başkasını yaparsa, yemini bozulmaz.
«Mazmaza etse, yemini bozulmaz.» Çünkü yemin eden kimse mazmaza ile suyu tatmayı kasdetmemiş belki abdest almak murat etmiştir. Bundan dolayı oruçlu kimsenin bir şeyin tadına bakması mekrûhtur. Fakat mazmaza etmesi mekrûh değildir.
«Ancak yemeyi murat ettiğine dair bir delil bulunursa ilh...» Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben «buyur beraber yemek yiyelim» diye dâvet ettiğinde o şahıs da «seninle beraber tatmam» diye yemin ettiği takdirde «tatma» ile yeme içme murad edilmiş olduğuna delil olur.
«Bir kimse "vallâhi ben şu hurma ağacından" veya "üzüm kütüğünden yemeyeceğim" diye yemin etse ilh...» Bu meselelerde asıl olan, mümkün olduğu takdirde kelimenin hakikat mânâsı ile amel etmektir. Hakikat mânâsıyla amel edilmek mümkün olmazsa veya hakikat mânâsının hilafına örf bulunursa, bu mânâ terk edilir. Buna göre bizzat yenilen bir şey üzerine yemin edildiğinde, yemin o şeyin bizzat kendisine sarf olunur. Çünkü hakikat ile amel etmek mümkündür. Bizzat kendisi yenilmeyen bir şey üzerine yemin edildiğinde yeminmecazen ondan hâsıl olan şey üzerine sarf olunur. Çünkü hakikatle amel etmek mümkün değildir. Buna göre bir kimse «vallâhi ben şu koyundan bir şey yemem» diye yemin etse, sonra onun sütünden veya yağından yese yemini bozulmaz. Çünkü koyunun bizzat kendisi yenildiği için yemin koyunun kendisinden yenilmemeye sarf olunur. yoksa koyundan hâsıl olanlar üzerine sarf olunmaz.
Kezâ: Bir kimse «üzüm yemeyeceğim» diye yemin etse kuru üzümü veya şırasını yemesiyle yemini bozulmaz. «Şu hurma ağacından yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde bu yemin ağaçtan hasıl olan yaş ve kuru hurmasına sarf olunur. Çünkü ağacın bizzat kendisi yenilmez. «Şu unu yemeyeceğim» diye yemin eden kimse, onun ekmeğini yerse, yemini bozulur. Çünkü onun bizzat kendisi yenilse bile, örf ve âdette yenilmez. Tamamı Zahire'dedir.
«Kaynatılmamış şırasını içerse ilh...» Yani: Bir kimse «ben şu hurma ağacından veya üzüm kütüğünden yemeyeceğim» diye yemin ettikten sonra o ağacın hurmasını veya o kütüğün üzümünü yediğinde yemini bozulduğu gibi, bunların kaynatılmamış şırasını yese yemini bozulur. «Fakat bu mesele müşküldür. Çünkü yemin «yememek» üzerine yapılmıştır. Şıra ise yenilmeyip içilir» denilirse «burada «yenilmek» ile mecazen tenâvül (alıp yeme) murad edilmiştir» diye cevap verilir. Yani yemin eden kimse «ben bu hurma ağacından» veya «üzüm kütüğünden bir şey tenâvül etmem» demek istemiştir. T.
Ben derim ki: Bu cevabın muktezası o hurma ağacının veya üzüm kütüğünün şırasını içmekle yemini bozulur. Bu surette şırayı içmekle yeminin bozulması nakledilmeye muhtaç olur. Halbuki fukâhanın kelamı böyle te'vil edilmeksizin sahihtir. Biz, Bahır'dan naklen zikrettik. Şöyle ki:
Bir kimse «ben şu sütü» yahut «şu balı» yahut «şu sirkeyi yemem» diye yemin ettikten sonra üzerine yemin ettiği şeyi ekmekle yese, yemini bozulur. Çünkü bunların yenmesi bu şekilde olur. Kezâ: Sütü tirit yapıp yese, yine yemini bozulur.
Bezzâziyye'de zikredilmiştir ki: «Taam yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde yemin yenilen taamlara sarf olunur. Hatta sirke yenilse yemin bozulur. Buna göre içilen bir şeye «yenildi» demek sahihtir. Burada do yani «şu hurma ağacından veya şu üzüm kütüğünden yemeyeceğim» diye yemin eden kimse o hurma ağacının meyvesinden, o üzüm kütüğünün üzümden çıkarılan şırasını yediğinde yemini bozulur
«Kaynatılan pekmezi ilh...» Bir kimse «ben şu hurma ağacından» veya «şu üzüm kütüğünden yemem» diye yemin ettikten sonra onların meyvelerinden yapılan pekmezi, içkiyi ve sirkeyi yese, yemini bozulmaz. Çünkü bunlar yeni bir fiile izafe edildikleri için ağaca olan izafetleri baki kalmamıştır. Bahır. «Pişirilmiş pekmez» kaydıyla yaş hurmadan akanşıradan ihtiraz edilmiştir. Çünkü bunun yenilmesiyle yemin bozulur. Zahire.
«O ağacın dalını başka bir ağaca aşılamakla ilh...» Yani: «ben şu ağaçtan yemem» diye yemin eden kimse üzerine yemin ettiği ağaçtan bir dal kesip başka bir ağaca aşılayıp sonra aşıladığı ağacın meyvesini yese. yemini bozulmaz. H. Bazıları «yemini bozulur» demişlerdir. Fetih, Bahır. «Yemini bozulmaz» diyenlere göre aşılanan dal ikinci ağaçtan bir parça olduğu için örfte ikinci ağaçtan yiyen kimseye «birinci ağaçtan yedi» denilmez. Üzerine yemin edilen ağaç ile aşılanan ağacın nevileri gerek bir olsun gerek ayrı olsun fark yoktur. Zahire'de bu mesele mutlak olarak nakledilmiştir. Nitekim geçmiştir. Sonra bu mesele şöyle tasvir edilmiştir: Bir kimse «ben şu elma ağacından yemem» diye yemin ettikten sonra bu elma ağacını bir armut ağacının dalıyla aşılasa, yemin eden kimse göstermek suretiyle ismini söyleyerek «ben şu elma ağacından yemem» diye yemin etmişse, aşıladığı ağaçtan yemesiyle yemini bozulmaz. Fakat ağacın ismini söylemeyip «ben şu ağaçtan yemem» diye yemin etmişse, aşıladığı ağaçtan yerse, yemim bozulur. Bazı fakihlerden böyle nakledilmiştir.
Ben derim ki: İki kavlin arasını birleştirmek şu suretle mümkün olur. Üzerine yemin edilen ağaç ile aşılanan ağacın nevileri ayrı olup ağacın ismini söyleyerek yemin ettikten sonra ismini söylemiş olduğu aşılanmış ağacın meyvesinden yerse, yemini bozulur. Üzerine yemin edilen ağaç ile aşılanan ağacın nevileri gerek bir olsun gerekse ayrı olsun üzerine yemin ettiği ağacın ismini söylememiş ise aşıladığı ağaçtan yemekle yemini bozulmaz. İşin hakikatını Allahü Teâlâ bilir.
«Onun parasıyla yenilecek bir şey satın alıp onu yerse yemini bozuıur ilh...» Eğer ağacın parasıyla içilecek bir şey satın alıp onu içerse, yemini bozulmaz. Ancak satın aldığı içilecek şeyi başka bir şeyle yerse, sözün hakikatiyle amel etmek mümkün olduğu için yemini bozulur. Çünkü mümkün oldukça sözün hakikatıyla amel olunur.
METİN
Bir kimse «vallâhi ben şu koyunu yemem» diye yemin etse, o koyunun etini yerse yemini bozulur. Sütünü yerse yemini bozulmaz. Çünkü koyunun bizzat kendisi yenildiği için yemin koyunun kendi üzerine yapılmış olur.
Bir kimse «şu hurma koruğundan yemeyeceğim» diye yemin edip koruk olgunlaştıktan sonra yese yemini bozulmaz.
«Şu yaş hurmadan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse yaş hurma kuru hurma olduktan sonra yese, yemini bozulmaz. «Şu sütten yemeyeceğim» diye yemin eden kimse süt yoğurt olduktan sonra yese yemini bozulmaz. Çünkü korukluk, yaşlık, süt olma sıfatları yemin etmeyi gerektiren sıfatlar olup yemin bu sıfatlarla kayıtlanmış olur. Fakat bir kimse «şuçocukla» veya «şu delikanlı ile konuşmam» diye yemin etse, o çocuk veya delikanlı yaşlı olduktan sonra onunla konuşsa, yemini bozulur.
Bir kimse «ben şu kuzuyu yemem» diye yemin edip de koç olduktan sonra yese, yemini bozulur. Çünkü çocukluk ve kuzuluk sıfatları yemin etmeyi gerektiren sıfatlardan değildir. Bu hususda kaide şudur: Üzerine yemin edilen şeyde yemini gerektiren bir sıfat bulunursa, gerek marife olsun, gerek nekre olsun yemin o vasıfla kayıtlanmış olur. Buna göre o sıfat zail olursa, yeminde zail olur. Eğer sıfat yemini gerektirmeye elverişli olmazsa, bu vasıf marifelerde değil, nekrelerde itibar olunur.
Mücteba'da zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben şu mecnun veya şu kâfirle konuşmam» diye yemin etse, sonra o mecnun iyi veya o kâfir İslâm şerefiyle müşerref olduktan sonra konuşsa, yemini bozulmaz. Çünkü delilik ile küfür yemini gerektiren vasıflardandır.
Bir kimse «ben erkekle konuşmam» diye yemin ettikten sonra erkek çocukla konuşsa, yemini bozulur. Bazıları «bozulmaz» Nitekim «çocukla konuşmayacağım» diye yemin edip de erginlik çağına girdiğinde konuşsa yemini bozulmadığı gibi. Çocuğa erginlik çağına girdikten sonra şâbb (genç), otuz yaşına kadar fetâ (yiğit). otuz ile elli yaş arasında kehl (olgun), elliden ömrün sonuna kadar şeyh (yaşlı) denir» demişlerdir.
Bir kimse «ben şu yaş üzümden yemem» diye yemin edip de kuru üzüm olduktan sonra yese, yemini bozulmaz. «Ben şu sütü yemem» diye yemin edip de peynir olduktan sonra yese veya «ben şu yumurtayı yemem» diye yemin edip de pillç olduktan sonra yese, yemini bozulmaz.
Bir kimse «ben şu şaraptan» yahut «ben şu ağacın çiçeğinden tatmam» diye yemin edip de şarap, sirke; çiçek badem veya zerdali olduktan sonra yese, yemini bozulmaz. Fakat «ben şu hurmadan yemem» diye yemin edip de haysdan yerse, yemini bozulur. Çünkü her ne kadar içine sade yağdan ve diğer şeylerden katılsa bile ufalanmış hurmadan yapılan bir çeşit yemektir. Bahır. Yine Bahır'da ziktedilmiştir ki: «Muayyen bir taamı yemem» diye bir kimse yemin edip sonra o taamın birazını yese bunda kaide şudur: Üzerine yemin edilen şey bir kimsenin bir oturuşta yiyebileceği veya bir içimde içebileceği miktarda olursa, yemin o şeyin hepsini yemeye veya içmeye yapılmış olur. Bir oturuşta yenilecek veya bir içimde içilecek miktardan çok olursa yemin o şeyin bir kısmı üzerine yapılmış olur.
Bir kimse «ben hurma koruğu yemem» diye yemin edip olgunlaştıktan sonra yese, yemini bozulmaz. «Ben yaş üzüm yemem» diye yemin edip de kuru üzüm olduktan sonra yese, yemini bozulmaz. Fakat «ben badem» yahut «ceviz yemem» diye yemin edip kuruduktan sonra yese, yemini bozulur. Çünkü badem, ceviz ismi yaşına denildiği gibi kurusuna da denilir.
Bir kimse «ben yaş hurma» yahut «hurma koruğu» yahut «yaş hurma ve hurma koruğu yemem» diye yemin etse, olmaya başlamış hurma koruğu yese, yemini bozulur. Çünkü hem «yemeyeceğim» diye yemin etmiş olduğu şeyi yemiş hem de ziyadesini yemiştir.
Bir kimse «ben olgun ve yaş hurma satın almayacağım» diye yemin ettikten sonra içinde olgun ve yaş hurma bulunan bir salkım hurma koruğu satın alsa, yemini bozulmaz. Çünkü satın alma hurma koruğunun hepsi üzerine vaki olduğu için içinde bulunan yaş ve olgun hurmalar koruğa tâbidir. Fakat «ben olgun ve yaş hurma yemeyeceğim» diye yemin eden kimse içinde yaş ve olgun hurma bulunan bir hurma koruğu salkımı satın alıp yerse yemini bozulur. Çünkü hurmalar birer birer yendiği için yemini bozulur. «Et yemem» diye yemin eden kimse etin çorbasını veya balık yese yemini bozulmaz. Ancak bunlara niyet etmiş ise yemini bozulur. «Hayvana binmem» diye yemin eden kimse kâfire binse yemini bozulmaz. «Kazık üzerine oturmam» diye yemin eden kimse dağın üstüne otursa. yemini bozulmaz. Her ne kadar Kur'an-ı Kerim'de balık etine et, kâfire hayvan ve dağlara da kazık denilmişse de örf ve âdette bunlara et, hayvan ve kazık denilmez. Ama Tebyin'de «bir kimse «hayvana binmeyeceğim» diye yemin ettikten sonra insana binse yemini bozulur» diye zikredilen kavil örfe münafi olduğu için onu Nehir sahibi «biz Hanefilerce örf-i kavli gibi örf-i ameli de tahsis edicidir» diye reddetmiştir.
İnsan eti, karaciğer, işkembe, akciğer, domuz eti, yürek, dalak ettir. bunların et olması Kûfe ehlinin örfündedir. Ama bizim örfümüzde bunlar et değildir. Nitekim Hütâsa'dan ve diğer fıkıh kitaplarından naklen Bahır'da böyle zikredilmiştir. Bundan malûm oldu ki; Arap olmayan bir kimse yemin ettiğinde kesin olarak kendi örfüne itibar eder.
Hâniyye'de zikredilmiştir ki: Baş ile ayaklar. yeme hakkında olan yeminde et sayılır. Satın alma hakkında olan yeminde et sayılmaz. «Ben şu merkepten yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde bu yemin merkebin kirası üzerine yapılmış olur. «Şu köpekten yemem» diye yemin edildiğinde bu yemin köpeğin avı üzerine yapılmış olmayıp belki kendi eti üzerine yapılmış olur. Yeminde sığır mandaya şâmil olmaz. «Et yemeyeceğim» diye yemin eden kimse çiğ et yese esah olan kavle göre yemini bozulmaz.
İZAH
«Yemin bu sıfatlarla kayıtlanmış olur ilh...» Yani: «ben şu hurma koruğundan» yahut «yaş hurmadan» yahut «sütten yemem» diye yemin edildiğinde yemin korukluk, yaşlık ve süt olma vasıflan üzerine yapılmış olur. Bu sıfatlar kendilerinden zail olunca üzerlerine yapılmış olan yemin de zail olmuş olur do o şey yenildiğinde üzerine yemin edilmemiş olan şey yenilmiş olur
«Çünkü çocukluk ve kuzuluk sıfatları yemin etmeyi gerektiren sıfatlardan değildir ilh...» Fakat çocukluk her ne kadar haddi zatında yemini gerektiren sıfatlardan ise de çocuğu terk etmek ve ondan uzaklaşmak şer'an yasaklanmıştır. Çocukların ve gençlerin kötü ahlâklarına tahammül etmek ve çocuklara merhametle davranmak şeriat tarafından emredilmiş olduğundan onların kötü sıfatlarından dolayı yemin etmek onları terk etmek olacağı için onlarda bulunan bu sıfatlara yemini gerektiren sıfatlar olarak itibar edilmemiştir. Çocukluk ve kuzuluk Sıfatının yemini gerektiren sıfatlardan olmaması yemin eden kimsenin niyeti bulunmadığı takdirdedir.
«Gerek marife olsun gerek nekre olsun ilh...» Marifeye misâl: «Ben şu hurma koruğundan yemem». Nekreye misâl: «Ben hurma koruğu yemem» diye yemin edilmesi gibi. Bu yeminlerde hurma koruğu olgunlaştığında yemin eden kimse yerse yemini bozulmaz.
«Bu vasıf marifelerde değil, nekrelerde itibar olunur ilh...» Mesela:
«Ben kuzu yemem» yahut «ben çocukla konuşmam» diye yemin edilmesi gibi. Bu ifadelerle yemin eden kimse koç yese yahut yaşlı bir kimseyle konuşsa yemini bozulmaz. Çünkü koça kuzu, yaşlı kimseye çocuk.denilmez. Bu ifadeler nekreye misaldir. Marifeye misâl:. «Ben şu kuzuyu yemem» yahut «ben şu çocukla konuşmam» diye yemin edilmesi gibi. Bu ifadelerle yemin eden kimse, üzerine yemin ettiği kuzuyu koç olduktan sonra yese, üzerine yemin ettiği çocuk yaşlı ve ihtiyar olduktan sonra konuşsa yemini bozulur. Çünkü yemini gerektirmeyen sıfat işaret sıfatıyla söylendiğinde hükümsüz olur da kendisine işaret edilen zat itibar edilir. Üzerine yemin edilen zat ise sıfat zail olduktan sonra yine bâkî olduğu için yemin zail olmamış olur.
FER'İ MESELE: Vâkıât'tan naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben bugün şu ekmeği yersem zevcem şöyle olsun» dese sonra «bugün ben bu ekmeği yemezsem cariyem hür olsun» dese sonra o ekmeğin yarısını yese yemini bozulmaz. Kezâ Bir kimse ağzında bulunan lokma üzerine aynı şekilde yemin etse de lokmanın bir kısmını yiyip bir kısmını çıkarsa yemini bozulmaz. Çünkü yemininin bozulmasının şartı, yemin ettiği ekmeğin veya lokmanın hepsini yemesidir.
TENBİH: Bezzâziyye'de zikredilmiştir ki: Bir hânede mal zayi olup hânede bulunanlardan her biri zayi olan malı almadığına ve hâneden çıkarmadığına dair yemin etse. sonra onlardan birinin diğer bir şahısla beraber o malı hâneden çıkardıkları bilinse, eğer o mal bir kişinin taşıyamayacağı büyüklükte bulunursa, hâneden çıkaranların yemini bozulur. Çünkü bir kişinin taşıyamayacağı mal iki kişi tarafından çıkartılır. Eğer bir kişinin taşıyacağı miktarda olursa. alıp hâneden çıkaranların yemini bozulmaz. Çünkü yemin edenler tek olarak çıkarmadıklarına dair yemin ettikleri için yeminlerinde doğrudur.
Ben derim ki: Buna göre; bir kimse «ben şu ağacı veya şu taşı taşımam» diye yemin etse, buyeminde de aynı tafsilat vardır. Yani ağaç veya taş bir kişi tarafından taşınamayacak kadar büyük olup yemin eden kimse başka bir kimseyle beraber taşırsa, yemini bozulur. Eğer bir kişinin taşıyacağı miktarda bulunduğu halde başka bir şahısla taşırsa, yemini bozulmaz. Bundan sonra malumun olsun ki Vâkıât'tan naklen Bahır'da geçen mesele cidden müşküldür. Nitekim Hâvî sahibi «cariyesinin âzâd olması vâcib olur. Çünkü ekmeği yememiştir, nefi ile isbat arasında vasıta yoktur. Bunlardan her biri yeminin bozulmasının şartıdır. Buna göre yeminin birisi bozulur» demiştir.
EICâmiü'l-Asgar'da Ebu'lKâsımı's-Saffar'dan nakledilmiştir ki: Bir
kimse «falan şahıs şu suyu içerse zevcem boş olsun» dese diğer bir zat da «o şahıs o suyu içmezse benim zevcem boş olsun» dese o şahıs o suyu başkasıyla beraber içse, veya o suyun bir kısmını yere dökse, ikincî zatın yemini bozulur, birinci kimsenin yemini bozulmaz.
«"Et yemem" diye yemin eden kimse» gerek kebap yapılmış, gerek kavrulmuş olsun deve, sığır, manda, koyun, kuş etleri üzerine yapılmış olur. Nitekim İmam Muhammed (Rh.A.) bunu Asıl adlı eserinde zikretmiştir. Bunda İmam Muhammed (Rh.A.)'den çiğ et yenildiğinde bozulmayacağına işaret vardır. Azhar olan da budur.
Ebû Leys'e göre; çiğ et yenildiğinde yemin bozulur. Bu Hülasa'dan ve diğer fıkıh kitaplarından naklen Bahır'da zikredilmiştir. «Et yemeyeceğim» diye yemin eden kimse domuz eti veya insan eti yese yemini bozulmaz. Fetva da bunun üzerinedir. Burada örfe itibar edilmiştir. Tebyinü'l-Kenz, Kâfî.
«Bunların et olması Kûfe ehlinin örfündedir ilh...» Yani: «Et yemem» diye yemin eden kimse insan eti, domuz eti, ciğer, dalak yese, Kûfe örfüne göre yemini bozulur. Fakat bizim örfümüze göre yemini bozulmaz. Muhît ile Mücteba'da böyle zikredilmiştir. Bu, örflerin değişmesine göre değişir. Bahır.
Ben derim ki: İnsan ile domuz eti lügatte ve örfte hakikatte ettir. Bundan dolayı Musannıf « «et yemeyeceğim» diye yemin eden kimse bunlan yese yemini bozulur» demiştir. Fakat Fetih'de « «et yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde örfte insan eti ile domuz etine et denilse bile, bu yemin örfte insan ve domuz etine sarf olunmaz. Nitekim «ben fülanın dâbbesine (hayvanına) binmem» diye yemin edildiğinde «dâbbe» lâfzı her ne kadar örfte deveye, sığıra şâmil olso bile. bu yemin örfte merkep. katır ve ata hamlolunur» diye zikredilmiştir.
«Bundan anlaşıldığına göre; Arap olmayan bir kimse yemin ettiğinde kesin olarak kendi örfüne itibar eder ilh...» Yani yeminlerde yapıldıkları beldelerin örflerine itibar olunur. Hatta Harezm'li bir kimse «ben et yemeyeceğim» diye yemin edip de balık yese, yemini bozulur. Çünkü onlar balığa et derler. Bahır.
«Baş ile ayaktar, yeme hakkında olan yeminde et sayılır. Satın alma hakkında olan yemindeet sayılmaz ilh...» «Eş-Şâfî» adlı itapta yeme ile satın alma bir.sayılmıştır. Fakat esah olan birinci kavildir. Bezzaziye.
Ben derim ki: Galiba bunun vechi: Baş ile ayaklar hem ete hem de başka şeye şâmil olduğundandır. Fakat bunlar söylenildiğinde et denilmez. Bir kimse «et almayacağım» diye yemin edip baş veya ayak satın alsa. örfte «et aldı» denilmez. Ama baş veya ayaklarda olan eti yediğinde et yemiş olup yemini bozulur.
«Yeminde sığır mandaya şâmil olmaz.» Yani bir kimse «ben sığır eti yemem» diye yemin etse. sonra manda eti yese, yemini bozulmaz. Aksi de böyledir. Çünkü insanlar bunların aralarını ayırırlar. Bazıları «yemini bozulur. Çünkü sığır ikisine de şâmildir» demişlerdir. Sahih olan birinci kavildir. Nitekim Tatarhaniyye'den naklen Nehir'de böyle zikredilmiştir. Yine Zahire'den naklen Nehir'de zikredilmiştir ki, «koyun eti yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde yemin eden gerek şehirli olsun, gerek köylü olsun, keçi eti yerse yemini bozulmaz. Hakim-i Şehid "fetva bunun üzerinedir» demiştir.
METİN
«iç yağı yemem» diye yemin eden kimse hayvanın sırtının yağlı etini yese, yemini bozulmaz. İmameyn'e göre; bozulur. Karnında ve bağırsaklarındaki iç yağını yerse, ittifakla yemini bozulur. Kemiklerindeki yağı yerse, ittifakla yemini bozulmaz. İç yağın satın alınması ve satılması üzere yapılan yemin, hükümde ve ihtilâfta yemek üzere yapılan yemin gibidir. Zeylai. «İç yağı» veya «et yemem» veya «satın olmam» diye yemin eden kimse, kuyruk yese veya satın alsa yemini bozulmaz. Çünkü kuyruk üçüncü bir nevidir.
«Şu buğdaydan yemem» diye yemin eden kimse, o buğdayın ekmeğinden yahut unundan yahut kovutundan yese, yemini bozulmaz. Ancak buğday su ile kaynatılmış veya kavrulmuş olup ondan yerse bizim örfümüzde yemini bozulur. Fakat pişmemiş ve çiğ olarak dişleriyle kırarak yerse yemini bozulmaz. Eğer ona niyet etmiş ise yemini bozulur. Fetih
Keşif'den naklen Nehir'de zikredilmiştir ki; bu buğday hakkında yapılan yemin meselesi üç vecih üzerinedir:
Birincisi; buğday yığınını göstererek «ben şu buğdaydan yemem» diye yapılan yemindir. Bu metnin meselesidir.
İkincisi; buğdayı zikretmeksizin «şundan yemem» diye yapılan yemindir. Bu şekilde yapılan yeminde gerek çiğ gerek un halinde nasıl yenirse. yensin onun yenilmesiyle yemin bozulur.
Üçüncüsü; «buğdaydan yemem» diye yapılan yemindir. Bu şekilde yapılan yeminde çiğ, pişirilmiş veya kavrulmuş ne şekilde olursa olsun buğday yenildiğinde yemin bozulur. Ekmek, un, kavrulmuş un gibi şeyler yenildiğinde yemin bozulmaz.
Buğdayı göstererek yapmış olduğu birinci ve ikinci yemin suretlerinde onu ekip ondan çıkanbuğdayı yese, yemini bozulmaz. Buğdayı göstermeden yapmış olduğu yemin suretinde onu ekip ondan çıkan buğdayı yese yemini bozulur.
«Ben şu undan yemem» diye yemin eden kimse. o undan yapılan ekmek, bulamaç, tatlı gibi şeyleri yese yemini bozulur. Fakat o unu yalamak suretiyle yese, esah olan kavle göre yemini bozulmaz. Nitekim «ben şu hurma ağacından yemem» diye yemin eden kimse o ağacın bizzat kendisinden yediğinde yemini bozulmadığı gibi.
«Ekmek yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde yemin edenin beldesinin halkının âdet edinmiş oldukları ekmek murad edilir. Buna göre Şamlıların buğday. Yemenlilerin mısır, Taberistan (Amul) lıların pirinç bazı köylülerin arpa ekmeğiyle yemini bozulur. Bir kimse, âdetleri buğday ekmeği olan bir beldeye girip orada uzun bir zaman arpa ekmeğiyle yaşamayı âdet edinse, ancak arpa ekmeğiyle yemini bozulur. Çünkü has olan örf muteberdir. Fetih.
Bir kimse «bir kadının ekmeğinden yemem» diye yemin etse, bu yemin fırında ekmeği pişiren kadına sarf olunur. Pişirmek için hamur yoğurup kesip hazırlayan kadına sarf olunmaz. Zahire. Yufka da ekmek sayılır. Börek, tirit, ekmeği dövüp veya ufalayıp üzerine yağ dökülen kırıntılar ekmek değildir. Çünkü örfte bunlara ekmek ismi verilmez. «Filan kimsenin taamından yemeyeceğim» diye yemin eden şahıs her ne kadar kendi ekmeğiyle olursa da o kimsenin sirkesinden yahut zeytin yağından yahut tuzundan yese yemini bozulur. Eğer o kimsenin nebîz denilen hurma suyundan yahut içtiği suyundan alıp onunla ekmek yese yemini bozulmaz. Çünkü bunlar meşrubât nevindendir.
Bir kimse «ben sade yağ yemeyeceğim» diye yemin ettikten sonra kavut yese, yemin ederken kendisinde yağ olan veya olmayan diye niyet etmemişse, kavut sıkıldığında yağı akarsa. yemini bozulur, olmazsa yemini bozulmaz. Cevhere.
Bedayı'de zikredilmiştir ki: «Taam yemeyeceğim» diye yemin eden kimse muzdar ve çaresiz kalıp leş yese, yemini bozulmaz. Şevâ, kebap yapılmış ete, tabîh su ile pişirilmiş ete ıtlak olunur.
Şarih der ki: Tabih'in su ile pişirilmiş ete denilmesi başkalarının örfündedir. Ama bizim örfümüzde et yağı, zeytinyağı, sade yağ ile olursa da su ile pişirilen her şeye tabih ismi verilir. Nitekim Musannıf bunu Mücteba'dan nakletmiştir.
Nehir'de zikredilmiştir ki: Taam: peynir, meyve gibi gıda almak için yenilen şeylere şâmil olur. Fakat şârih der ki: Bizim örfümüzde bunlara «taam» denilmez.
Bir kimse «baş yemeyeceğine dair» yemin etse, bulunduğu beldede satılması örf ve âdet olan başlara itibar edilir.
Meyve: Elma, kavun, karpuz, zerdali gibi şeylerdir. Üzüm, nar, yaş hurma meyve değildir. İmameyn (Rh. Aleyhima) ihtilâf etmişlerdir. İmameyn (Rh. Aleyhima)'in ihtilafları asır ve zaman cihetinden ihtilâfdır, yoksa hüccet ve delil ile ihtilâf değildir. Sözün kısası, yemin hususunda itibar örfedir. Buna göre: meyve yenilmeyeceğine dair yemin edildiğinde örfte meyve sayılan herhangi bir şey yenildiğinde yemin bozulur. Bunu, Şumunni söylemiş, Musannıf da onu ikrar etmiştir.
İZAH
«Sırtının yağlı etini yese ilh...» Eğer içten sırta bağlı olan böbreklerde ki iç yağı yerse yemini bozulur.
«Zeylai ilh...» Zeylai'nin ibaresi şöyledir: «İç yağı yemem» yahut «iç yağı satın almam» yahut «iç yağı satmam» diye yemin eden kimse, hayvanın sırtının yağlı etini yese, yahut satın alsa, yahut satsa, İmamı Azam (Rh.A.)'a göre; yemini bozulmaz. İmameyn (Rh. Aleyhima)'ya göre; bozulur.
«Ancak buğday su ile kaynatılmış veya kavrulmuş olup ondan yerse bizim örfümüzde yemini bozulur ilh.. » Yani bir kimse «şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin etse, İmamı Azam (Rh.A.)'a göre; buğdayı çiğneyerek yerse yemini bozulur. O buğdayın ekmeğinden, kavutundan, unundan yerse Yemini bozulmaz. Çünkü buğday bizzat kendisi yenilen cinstendir. İmameyn (Rh. Aleyhima)'ya göre o buğdayı çiğneyerek yerse, yemini bozulmaz. Ekmeğinden, kavutundan yahut unundan yerse yemini bozulur.
İhtilâfın temeli: Bir «kelime»nin hem hakikat mânâsı kullanılsa, hem de mecaz mânâsı örf ve âdet olsa, İmamı Azam (Rh.A.) o kelimenin hakikat mânâsını tercih eder. İmameyn (Rh. Aleyhima) ise örfî mânâsını tercih eder. Çünkü buğdayı «yeme» lâfzı bizzat buğdayın kendisini yemede hakikat olarak kullanılır. Zira insanlar buğdayı kaynatıp veya kavurup yerler. Binaenaleyh buğdayı «yeme» lâfzı ile hakikat mânasını murat etmek. örfte mecaz olarak buğdayın ekmeğini yemeyi murat etmekten evlâdır.
Fetih'te zikredilmiştir ki: «Buğday yedim» ifadesi ile iki mânâdan her biri murat edilebilir. O halde bir kelimenin hakikat mânâsı ile mecaz mânâsı müsavi olduğu zaman hakikat mânâsı üstün olduğu için İmamı Azam'ın kavli tercih olunur. Bilâkis «şimdi buğday yedim» ifadesinin buğdayın ekmeğini yedim mânâsında kullanılması örf değildir. örfte «buğday yedim» denilmeyip, «ekmek yedim» denilmektedir. Bu ihtilâf muayyen bir buğday üzerine yemin edildiğine göredir. Eğer muayyen olmayan bir buğday üzerine yemin edilirse imamı Azam (Rh.A.)'ın kavli ile İmameyn (Rh. Aleyhima)'in kavli gibidir. Bunu Şeyhü'l-islâm zikretmiştir. Fakat gizli değildir ki bunda iki şeyden birisini sebepsiz tercih etmek vardır. Bütün fıkıh kitablarında ittifakla zikredilen delil, üzerine yemin edilen buğday gerek muayyen olsun, gerek muayyen olmasın bizzat yenilen cinstendir. Buğday yemeyeceğine dair yemineden kimse çiğnemeden buğday tanelerini yutsa yemini bozulur. Kuhustâni.
«Pişmemiş ve çiğ okırak dişleriyle kırarak yerse, yemini bozulmaz. Eğer niyet etmiş ise yemini bozulur ilh.. » «Şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse o buğdaydan yapılan şeyi yemeyeceğine niyet ederse bu niyeti sahih olup bizzat buğdayın kendisini yerse yemini bozulmaz. Zahire.
«Bu metnin meselesidir ilh...» Yani: «Ben şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse gerek suyla kaynatılmış olsun, gerekse kavrulmuş olsun o buğdayın kendisinden yerse yemini bozulur. Fakat o buğday çiğ olarak yahut o buğdaydan yapılan ekmeği yerse yemini bozulmaz.
«Gerek çiğ, gerek un halinde nasıl yenirse, yensin ilh...» Yani: Buğdayı zikretmeksizin fakat buğdayı göstererek «şundan yemem» diye yemin eden kimse, o buğdayın bizzat kendisini veya ondan yapılan herhangi bir şeyi yerse, yemini bozulur. O buğdaydan ne şekilde olursa olsun yenildiği takdirde yeminin bozulmasının sebebi buğdayın ismi söylenmeksizin buğday gösterilerek yemin edildiğinde buğday gerek hali üzerine kalsın gerek değişerek başka bir isim alsın, gösterilen buğdayın kendisine İtibar edilir.
«Bu şekilde yapılan yeminde çiğ, pişirilmiş veya kavrulmuş ne şekilde olursa olsun buğday yenildiğinde yemin bozulur ilh...» Yani: Nekre olarak mesela: «Ben buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse buğday gerek suyla pişirilsin gerek ateşte kavrulsun gerekse çiğ olsun ondan yediği takdirde yemini bozulur. Fakat marife olarak meselâ «ben şu buğdaydan yemeyeceğim» diye yemin eden kimse o buğdayı çiğ olarak yerse. yemini bozulmaz. Bunların arasındaki fark: Siyakı'n-Nefyi'de nekre olarak vaki olan buğday kelimesi gerek su ile kaynatılmış gerek kavrulmuş gerek çiğ olsun buğdayın her nevine şâmil olur. Fakat marife olarak söylenen buğday kelimesi yenilmesi âdet olan buğdaya sarf olunur, çiğ buğdayın yenilmesi ise ödet değildir.
«Bir kimse, adetleri buğday ekmeği olan bir beldeye girip ilh...» Fetih'in ibaresi şöyledir: Fetih sahibi; «arpa ekmeği âdeti olan bir bedevi, buğday ekmeği âdetleri olan bir beldeye girip uzun zaman arpa ekmeği yemeğe devam etse, sonra «ekmek yemeyeceğim» diye yemin etse, bunun yemini arpa ekmeği üzerine mi. yoksa buğday ekmeği üzerine mi yapılmış olur» diye bana sordular. Ben de onlara «bu yemin kendi nefsinin örfü üzerine yapılmış olur» diye cevap verdim. Buna göre arpa ekmeği yerse, yemini bozulur. Çünkü bu bedevinin yemini o beldenin ahalisinin örfü üzerine yapılmamıştır. Ancak o bedevi onların ekmeğinden yerse, onlardan sayılmış olup, yemini onların ekmeği üzerine yapılmış olur. Halbuki bedevi ekmek hususunda onlara uymadığı için onlardan ayrı olmuş olur.
«Börek, tirit ilh...» Yani: «Şu ekmekten yemem» diye yemin eden kimse o ekmek ufalandıktansonra yese, yahut ekmeği ufalayıp üzerine et suyu döktükten sonra yahut bulamaç yahut tutmaç yapıldıktan sonra yese, yemini bozulmaz. O ekmeği ufalayıp su ile içse, yine yemini bozulmaz.
«Bir kimse "ben şu ekmekten yemem" diye yemin ettiğinde o ekmekten yemesi için çare nedir?» diye İmam-ı Azam (Rh.A.)'a sorulduğunda İmam-ı Azam (Rh.A) «o ekmeği ufalayıp bulamacın içine kor ve ekmek, ekmek olmaktan çıkıncaya kadar kaynatır sonra yer» diye cevap vermiştir.
Ben derim ki: Bu rivayetin muktezası, eğer o ekmeği ufalayıp kaynatmadan yerse yemini bozulur. Kezâ: O ekmeği tirit yapıp da yese, yine yemini bozulur. Çünkü İmamı Azam (Rh.A.)'in «ekmek. ekmek olmaktan çıkıncaya kadar kaynatır» kavli ekmeğin kendisi bâkî kaldıkça ekmek olmaktan çıkmayacağını iktiza eder. şimdi bizim örfümüze uygun olan da budur.
Şârih'in «Bir kimse «hurma yemeyeceğim» diye yemin edip de hurmanın «hays» ismindeki yemeğini yerse yemini bozulur» diye yukarıda beyan ettiği mesele de bunu te'yid eder. Çünkü hays: Her ne kadar içine sade yağ ve diğer şeyler katılsa bile ufalanmış hurmadır. O ekmeği dövüp onu su ile içse yemini bozulmaz, çünkü bu içmedir yeme değildir. Kezâ: Bir kimse «bir çörek yemem» diye yemin edip de bir kaç tane çöreği ufalayıp ondan yese, yemini bozulmaz. Fakat bir çöreği ufalayıp hepsini yese yemini bozulur. Zamanımızın örfü de bunu iktiza eder.
«"Filan kimsenin taamından yemeyeceğim" diye yemin eden şahıs her ne kadar kendi ekmeğiyle olursa da o kimsenin sirkesinden yahut zeytinyağından yahut tuzundan yese yemini bozulur ilh...» Fakat Nehir sahibi «bunlara örfte taam denilemeyeceği için bunlarla yeminin bozulmaması lâzımdır. Bunların taam olması başkalarının örfüdür. Bizim örfümüzde ateşte pişirilen şeylere «taam» denilir» demiştir.
«Şevâ; kebab yapılmış ete, tabih; su ile pişirilmiş ete ıtlak olunur ilh...»
«Ben şevâ: kebab yemeyeceğim» diye yemin eden kimse kızartılmış havuç, patlıcan yese, yemini bozulmaz. Ancak her kızartılmış olan şeye niyet ederse yemini bozulur. Keza: «Ben tabîh: pişirilmiş şey yemeyeceğim» diye yemin eden kimse ancak su ile pişirilmiş eti yerse yemini bozulur. İlaçlar da kaynatıldığı için bu ifadeyi umuma hamletmek mümkün değildir. «Et yemeyeceğim» diye yemin eden kimse -her ne kadar içinde et parçaları bulunsa bile- çorba yese, yemini bozulmaz. Çünkü çorbaya et ismi verilmez. Nehir.
«Şârih der ki: Bizim örfümüzde bunlara taam denilmez ilh...»
Yani «Taam yemeyeceğim» diye yemin eden kimse peynir ve meyve yese yemini bozulmaz. Çünkü bunlara bizim örfümüzde taam denilmez. Nehir.
Haniyye'de «"ben taam satın almayacağım" diye yemin eden kimse buğday satın alsa, yemini bozulur. Fakih Ebu Bekir Belhî "bizim örfümüzde buğdaya taam adı verilmez, taam ancak pişirilmiş olan şeyin adıdır" demiştir» diye zikredilmiştir.
«Meyve: Elma, kavun, karpuz ilh...» Yani: «Meyve yemeyeceğim» diye yemin eden kimse elma, kavun, karpuz, şeftali, ayva, erik, armut gibi örfte meyve sayılan şeylerden herhangi birisini yerse, yemini bozulur. Çünkü meyve, yemekten önce veya sonra asıl gıda üzerine zaid olarak zevk için yenilen şeyin ismidir.
Muhit'te zikredilmiştir ki: Ceviz ile badem başkalarının örfünde meyvedir. bizim örfümüzde meyve değildir. Çünkü bunlar zevk için yenilmez. Nehir'de de böyledir.
«İmameyn (Rh.A.) ihtilâf etmişlerdir ilh...» Yani «meyve yemeyeceğim» diye yemin eden kimse yaş üzüm, nar, yaş hurma yese, İmam-ı Azam'a göre; yemini bozulmaz. Çünkü bunlar bazen taam yerine yendikleri için meyve olma sıfatını kaybetmişlerdir. İmameyn (Rh. Aleyhima)'ya göre;
bunlarla yemini bozulur. Çünkü bunlar aslen meyvedirler. Fetva da bunun üzerinedir. Fakat kuru üzüm, kuru hurma ve narın taneleri ittifakla meyve değildir. Kuhustâni. Kezâ; acûr, hıyar ittifakla meyve değildir. Hâsılı elma, kavun, karpuz, zerdali, şeftali. ayva, erik ve armudun meyve olduğunda ihtilâf yoktur. Acûr ve hıyarın meyve olmadığında ihtilâf yoktur. Yaş üzüm, nar ve yaş hurmanın meyve olup olmadığı ihtilâflıdır. Nehir.
«İmameyn (Rh. Aleyhlma)'nın ihtilafları asır ve zaman cihetinden ihtilâftır ilh...» Yani İmam-ı Azam (Rh.A.) «yaş üzüm, nar ve yaş hurma meyve değildir» demiştir. Çünkü bunlar onun zamanında meyveden sayılmıyordu. İmameyn (Rh. Aleyhima) zamanında ise meyveden sayılıyorlardı. Buna göre; İmamı Azam ile İmameyn (Rh. Aleyhima) arasındaki ihtilâf asır ve zaman cihetindendir, yoksa hüccet ve delil cihetinden değildir.
METİN
Helva: Cinsinde ekşi bulunmayan tatlı ve lezzetli şeylerdir. Buna göre; «helva yemeyeceğim» diye yemin eden kimse, hurma tatlısı, bal, şeker yese yemini bozulur. Fakat hangi şeyin helva olup olmaması hususunda insanların örf ve âdetlerine müracaat olunur. Binaenaleyh ham şeker, bal ve şeker yerse yemini bozulmaz. Nitekim Musannıf bunu Zahire'den nakletmiştir.
Katık, kendisine banıldığı zaman ekmeğe bulaşan şeylere denilir. Sirke, zeytinyağı, tuz ve süt gibi şeyler katıktır. Fakat et, yumurta. peynir katık değildir. İmam Muhammed (Rh.A.) «ekmekle beraber yenilen şeyler katıktır» demiştir. Fetva, İmam Muhammed (Rh. A.)'in kavliyle verilir. Nitekim bu, Tehzîb'den naklen Bahır'da zikredilmiştir. Yine Bahır'da zikredîlmiştir ki; tek başına yenilen hurma, kuru üzüm, ceviz, yaş üzüm, kavun, karpuz vediğer meyveler katık değildir. Ancak ekmekle yenilen yerlerde örfe itibar edilerek katık sayılırlar. Bedayi'de zikredilmiştir ki; cevizin yaşı meyvedir, kurusu katıktır.
FER'İ MESELELER: Bir kimse «et yemem», diğer bir şahıs «soğan yemem», diğer bir zât «karabiber yemem» diye yemin edip de içinde bunların hepsi bulunan bir yemek yeseler, sadece «biber yemem» diye yemin edenin yemini bozulur. Çünkü karabiber ancak bu şekilde yenilir. Fakat yeminin bozulması için karabiberin tadının belli olması lâzımdır. «Zâferan yemem» diye yemin eden kimsenin içinde zâferan bulunan yemeği yediğinde yeminin bozulması için zâferanın tadıyla beraber kendisinin de görünmesi tâzımdır.
«Süt yemem» diye yemin eden kimse onu pirinçle pişirip yese yahut «falan şahsa bakmam» diye yemin eden kimse o şahsın eline, ayağına ve başının üst kısmına baksa yemini bozulmaz. Eğer o şahsın başına, sırtına veya karnına baksa yemini bozulur.
«Ben falanca şahsa dokunmayacağım» diye yemin eden kimse ona eliyle, ayağıyla dokunsa, yemini bozulur.
Bir kimse, bir şahsa yemin arzedip «vallâhi şu işi yapar mısın!» deyip o da cevabında «evet» dese, sahih olan kavle göre; yemin etmiş olur.
Musannıf «meşhur olan kavil budur» demiştir. Fakat şeyhimiz, Tatarhâniyye'den naklen Fevâid adlı eserinde «Kendisine yemin arzedilen şahsın «evet» demesiyle yemin olmaz. Sahih olan budur» dedikten sonra bunun üzerine mesele tefri edip mahkemelerdeki talikât ve sicillerdeki şahit, zevce talikle «şöyledir» deyip o da «evet» dese, sahih olan kavle göre; zevcin «evet» ifadesi yemin olmaz.» diye zikredilmiştir.
İZAH
«Helva: Cinsinde ekşi bulunmayan tatlı ve lezzetli şeylerdir ilh...»
Meselâ: İncir, hurma böyledir. Çünkü bunlar halis tatlı olup cinslerinde ekşi yoktur. «Helva yemeyeceğim» diye yemin eden kimse yaş üzüm, kavun, karpuz, nar, erik yese yemini bozulmaz. Çünkü bunların cinsinde tatlı olmayan vardır. Kezâ: «Tatlı yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde «helva yemeyeceğim» diye yemin edilme gibidir. Tamamı Bahır'dadır.
Ben derim ki: Zamanımızda tatlı; incir, yaş üzüm, hurma tatlısı, kadayıf gibi tatlılar ile meyvelerden tatlı olarak yenilen şeylerin ismidir.
«Tuz ilh...» Ağıza alındığında eridiği için tuz da katık sayılmıştır. «Fetva İmam Muhammed (Rh.A.)'in kavliyle verilir ilh...» Fakih Ebu'l-Leys, İmam Muhammed'in kavlini almıştır. İhtiyar adlı eserde «örf ile amel etmek için muhtar olan budur» diye zikredilmiştir.
«Bedayi'de zikredilmiştir ki; cevizin yaşı meyvedir, kurusu katıktır ilh...» Bu Bedayı'de zikredilen ifade daha önce «ceviz katık değildir» ifadesine muhaliftir. Ancak daha önce zikredilen «ceviz» ile yaşı murad edilirse başka.
Muhît'te «ceviz ile badem başkalarının örfünde meyvedir, bizim örfümüzde meyve değildir» diye zikredilmiştir. Bedayı'de zikredilen kendi örflerine göredir. Çünkü kuru ceviz çoğu zaman ekmeksiz yenir. Bilindiği üzere katıkta muteber olan çoğu zaman ekmekle beraber yenilen şeydir. Bundan dolayı «katık yemem» diye yemin eden kimse ekmekle beraber meyve yahut kadayıf yese yemini bozulmaz. Çünkü bunlar tek başına yenilip ekmekle yenilmediği için bunlara katık adı verilmez.
Evet, örfte «sade ekmek yiyeceğim» denilir, ekmekle beraber meyve veya meyveye benzer bir şey yerse yemini bozulur.
«Fakat yeminin bozulması için kara biberin tadının belli olması lâzımdır ilh...» Keza: «Tuz yemeyeceğim» diye yemin eden kimse tuzu belli olan yemek yerse, yemini bozulur. tuzu belli olmazsa, yemini bozulmaz.
Fakih Ebu'l-Leys «tuzu ekmekle veya başka bir şeyle yemedikçe yemini bozulmaz. Çünkü tuzun kendisi yenilen cinsdendir, kara biber böyle değildir» demiştir. Fetva da bunun üzerinedir. Eğer yemininde «tuz» ile «tuzu belli olan yemek» murad edildiğine dair bir delil bulunursa, bu takdirde tuzu belli olan yemeği yediğinde yemini bozulur. Hâniyye.
Ben derim ki: Et ve ete benzeyen şeylerde de aynı şey söylenilebilir. Fakat bizim örfümüzde «et yemeyeceğim» diye yemin edildiğinde mutlak surette yani içinde et parçaları bulunan yemek yenildiğinde yeminin bozulması tâzımdır. Çünkü böyle bir yemeği yiyen kimseye «et yedi» denilir.
«Süt yemem diye yemin eden kimse onu pirinçle pişirip yese ilh...» Eğer sütün kendi görünür tadı belli olursa, yemini bozulur. Nevazil.
«O şahsın başına, sırtına veya karnına baksa yemini bozulur ilh...»
Tatarhaniyye ile Bezzaziyye'de bu hususta tafsilat vardır. Şöyle ki: «Falan şahsa bakmam» diye yemin eden kimse o şahsın göğsünü, sırtını. karnını yahut göğsü ile karnının ekserisini görse, o şahsı görmüş sayılır. Eğer yarısından azını görürse görmüş sayılmaz, eğer o şahsı görüp onu tanımasa; onu görmüş sayılır. «Ben falanca kadına bakmam» diye yemin eden kimse onu otururken yahut kapalı yahut peçeli iken görse; onu görmüş sayılır. Ancak yemin eden yüzüne bakmamayı kasd ve niyet etmişse, diyaneten tasdik edilir, kazaen tasdik edilmez, onu camın yahut perdenin arkasından görüp yüzü belli olursa yemini bozulur, aynadan görürse yemini bozulmaz.
«Ona eliyle, ayağıyla dokunsa yemini bozulur ilh...» «Falanca şahsa dokunmam» diye yemin eden kimse o şahsa eliyle, ayağıyla ve diğer âzâlarıyla dokunsa yemini bozulur.
«Sahih olan kavle göre yemin etmiş olur ilh...» Yani: O şahıs «evet» demekle sanki «vallâhi ben o işi yaparım?» demiş olur.
«Şeyhimiz, Tatarhâniyye'den naklen Fevâid adlı eserinde ilh...» Yani: Bir kimse bir şahsa yeminlerde bir yemin arzedip o şahıs da «evet» dese o şahıs yemin etmiş olur. Bunda Müteahhirin ihtilâf edip bazıları «yemin olur». bazıları «yemin olmaz» demişlerdir. Fakat esah olan yemin olmasıdır. Fevaid adlı eserde de «doğru olan yemin olur» diye zikredilmiştir. Bir kimse bir şahsa hitaben «şu işi yaparsan Allah'ın ahdi üzerine olsun mu?» deyip o şahıs da «evet» dese o şahıs yemin etmiş olur. Bu yemin ifadesini kendisine arzeden kimse yemin etmiş olmaz.
METİN
Tegaddi: Kahvaltı: Hususi bir vakitte yani fecir doğduktan sonra zeval vaktine kadar alan zaman sırasında doymak maksadıyla bir oturuşta yenilen yemektir.
Kezâ: Teaşşî: Akşam yemeği Zeval vaktiyle gece yarısı arasında yenilen yemektir.
Sahûr: Gece yarısıyla fecrin doğmasına kadar olan zaman arasında yenilen yemektir. Kahvaltıda, akşam yemeğinde ve sahur yemeğinde yeminin bozulması için doyma miktarının yarısından fazlasının yenilmesi lâzımdır.
Hülasa'dan naklen Bahır'da «tegaddî: güneşin doğmasıyla zeval vaktı arasında yenilen yemektir)» diye zikredilmiştir.
Bahır sahibi «Hülâsa sahibi örfe itimad etmiştir. Çünkü güneş doğmadan önce yenilen yemeğe örfte kahvaltı denilmez» demiştir.
Nehir'de «Mısır ahalisi kabakuşluğa kadar yenilen yemeğe fatûr ismini verirler» diye zikredilmiştir. Binaenaleyh kuşluk vakti yenilen yemek bunda dahil olur, onların örfleriyle amel olunur.
Şârih der ki: Şam ahalisi de böyle derler. Kuşluk yemeği; âdetâ yemin edenin beldesinin kuşluk yemeği olarak yedikleri şeylerden olması lâzımdır. Her beldede kuşluk yemeği, ahalisi arasında örf ve âdet olan yemektir. Hatta yemin eden süt içmekle dosya bedevi ise yemini bozulur. şehirli ise yemini bozulmaz. Zeylai.
İsbîcâbî'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Bizim örfümüzde akşam yemeğinin vakti ikindi namazından sonradır.
Şârih der ki: Mısır ve Şam ahalisinin örfü de böyledir.
Bir kimse «ben yersem» yahut «içersem» yahut «giyersem» yahut «evlenirsem kölem hür olsun» deyip muayyen ekmeğe yahut muayyen süte yahut muayyen elbiseye niyet ederse, asla tasdik olunmaz. Binaenaleyh her ne yer yahut her ne içerse; yemini bozulur. Bazıları «niyet ettiği şeyde diyaneten tasdik olunur» demişlerdir. Nitekim bütün yemekleri yahut dünyadaki suların hepsini niyet ettiğinde tasdik edilir de sözünün muhtemeline niyet ettiği için yemini asla bozulmaz. Eğer yemin eden kimse «yersem» yahut «içersem» yahut«giyersem» ifadesine «yemek» yahut «su» yahut «elbise» lâfzını ilave etse «filân şeyi kasdettim, filân şeyi kasdetmedim» dese tahsisi kabul eden umum lâfzı zikrettiği için diyaneten tasdik edilir. Çünkü «yemek», «su» ve «elbise» lâfızları siyak-ı şartta nekre olarak zikredildikleri için umum ifade ederler. Nitekim siyak-ı nefyide vaki olan nekre umum ifade ettiği gibi.
Asıl ve kaide şudur: Niyet ancak söylenen lâfızlarda sahih olur. Yalnız şu üç şeyde lâfız söylenmeksizin niyet diyaneten sahih olur: Çıkma ve oturma filleri ile Habeşîyyet ve Arabîyyet gibi cinsi tahsis, Kûfilik, Basrilik gibi sıfatı tahsiste niyete itibar edilmez. Fetih. Umum ifade eden bir lâfzı tahsise niyet etmek ittifakla diyaneten sahih olur, kazaen tasdik olunmaz. Buna göre bir kimse «evleneceğim her kadın boş olsun» deyip sonra «ben falan beldeden evlenmeye niyet ettim» dese kazaen tasdik edilmez. Kezâ: Bir şahsın dirhemlerini gasbeden kimseye hasmı, umum olarak «malımı gasbettin mi?» diye talâka yemin ettirdiğinde hâssa niyet ederek yemin etse, yemin edenin zevcesi kendisinin boş olduğuna dair kaadıya müracaat edip zevciyle beraber kaadının huzuruna çıktıklarında, zevc «ben yeminimde altına niyet ettim» dese. kaadı tasdik etmez. Hassâf «kaadı tasdik eder» demiştir.
Valvalciyya'da zikredilmiştir ki: Bir kimseye bir zâlim yemin ettirse, yemin eden de Hassâf'ın kavliyle amel edip umum lâfzı tahsise niyet etse, bunda bir beis yoktur.
Fukaha (Rh.A.) «yemin talâka veya âzâda olursa, yemin edenin niyeti kabul edilir. Kezâ: Yemin Allah-ü Teâlâ'ya olup yemin eden mazlum olursa, yine yemin eden kimsenin niyeti kabul edilir. Eğer yemin eden zâlim olursa, yemin ettirenin myeti itibar edilir. Allah-ü Teâlâ'ya yapılan yeminde kaadının hükmünün alâkası yoktur.»
İZAH
«Bir oturuşta yenilen yemektir ilh...» «Kahvaltı yapmayacağım» diye yeminde kaadının hükmünün alâkası yoktur.» fasıla verip biraz vakit geçtikten sonra bir veya iki lokma daha yese, bu yemeye kahvaltı denilmez.
«Doymak maksadıyla ilh...» Musannıf bu ifadeyle doymak kasdedilmeyen hurma veya süt içilmesinden ihtiraz etmiştir. Yani «kahvaltı yapmayacağım» diye yemin eden kimse süt veya hurma yerse, yemini bozulmaz, eğer yemin eden bedevi ise bunlarla yemini bozulur. T.
«Hatta yemin eden süt içmekle doysa ilh...» Kerhî (Rh. A.) «kahvaltı yemeyeceğim diye yemin eden kimse hurma, pirinç veya başka bir şey yese; hatta dosya bile yemini bozulmaz. Ekmek yemedikçe kahvaltı yapmış sayılmaz. Kezâlik: Ekmeksiz et yese bile örfe itibar edildiği için yine yemini bozulmaz» demiştir. Bahır, Fetih.
Muhit'ten naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Yaş üzümle kahvaltı yapsa yemini bozulmaz, ancak kahvaltı âdetleri yaş üzümle olan köylü ahalisinden olursa, yemini bozulur.
«Evlenirsem kölem hür olsun deyip ilh...» Nitekim bir kimse «binmeyeceğim» yahut «gusletmeyeceğim» yahut «filan kimsenin hanesinde oturmayacağım» yahut «bir kadınla evlenmeyeceğim» diye yemin edip de ata binmemeyi yahut cünüplükten yıkanmamayı yahut o kimsenin hânesinde iare veya icare yoluyla oturmayacağını yahut muayyen kadınla evlenmeyeceğini niyet etse, bu niyeti asla yani ne kazaen ne de diyaneten tasdik edilmez.
«Bazıları niyet ettiği şeyde diyaneten tasdik olunur demişlerdir ilh...» Bu, İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'dan rivayet edilmiştir. Hassâf, bunu ihtiyar etmiştir. Çünkü bunların mefulleri her ne kadar lâfzan zikredilmemiş ise de takdiren zikredilmiştir. «Yersem kölem azâd olsun» ifadesinde mefulun mukadder olması yemenin yenilecek şeyi iktiza etmesi zaruretinden dolayıdır. Kezâ: giyme ile içme de böyledir. Fakat mukteza için umum yoktur. Gerçek olan şudur ki; bu iktiza kabilinden değildir, Usûlcülerin beyan ettiklerine göre; iktiza; sözün doğru anlaşılabilmesi ve kabulü, mukadder bir kısma bağlı bulunuyorsa, söylenmiş kısmın bu kısma delâleti ne denir. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) bir hadisi şeriflerinde:
«Ümmetimden, yanılma, unutma ve üzerine zorlandıkları şey kaldırılmıştır.» buyurmuşlardır. Bu hadisten, unutma, yanılma ve zorlamanın kalktığını değil -çünkü bunlar kalkmaz ve olağandır- ancak hükümlerinin ve mesuliyetlerinin kalktığını anlıyoruz. Bu sözün doğruluğu «hüküm ve mesuliyet» gibi bir kelimenin takdirine (var kabul edilmesine) bağlıdır. Ya söz takdir olmaksızın şer'an sahih olmaz, Meselâ: Bir kimsenin bir şahsa hitaben «köleni benden dolayı âzâd et» demesi gibi Yani «köleni bana sat» takdirinde olur. Fakat «yemeyeceğim» diye yemin edenin sözü böyle takdirden uzaktır.
«Nitekim bütün yemekleri yahut dünyadaki suların hepsini niyet ettiğinde ilh...» Yani; «yemek yemeyeceğim» yahut «su içmeyeceğim» diye yemin eden kimse dünyadaki bütün yemekleri veya dünyadaki bütün suları niyet etse, diyaneten tasdik edilir. Hatta ömrü boyunca yese, içse yemini bozulmaz. Çünkü yemin eden kimse bütün yemekleri yememiş ve bütün suları içmemiştir. «Ben yemek yersem» diye yemin eden kimse -yemek lâfzı bir kısım yemeklere veya bütün yemeklere ihtimali bulunduğu için- hangisine niyet ederse, o sahih olur.
«Ben ademoğluyla yahut erkeklerle yahut kadınlarla konuşursam şöyle olsun» diye yemin eden kimse, bir kişiyle konuştuğu takdirde yemini bozulur. Ancak bütün insanlara yahut bütün erkeklere veya bütün kadınlara niyet ederse, niyetinde kazaen ve diyaneten tasdik olunur ve ebedî yemini bozulmaz. Bazıları «kazaen tasdik edilmez. Çünkü sözün hakikatı terkedilmiştir» demişlerdir. Telhisu'l-Cami.
«Diyaneten tasdik edilir ilh...» Yani: Yemin eden kîmse kendisiyle Allah arasında olan dindarlığına havale edilir. Kaadıya gelince onu tasdik etmez. Çünkü bu. zahire muhaliftir.
«Çünkü "yemek", "su" ve "elbise" lafızları sıyak-ı şartta nekre olarak zikredildikleri için umum ifade ederler ilh...» Çünkü müsbet şarttaki yemin. nefyi (olumsuz) üzerine yapılmış olur. Meselâ: «Ben elbise giyersem» ifadesinin mânâsı (ben elbise giymem» demektir.
«Yalnız şu üç şeyde lafız söylenmeksizin niyet diyaneten sahih olur ilh...» Yani bir kimse «ben çıkarsam kölem hür olsun» deyip, sefere çıkmayı niyet etse yahut «ben falan şahısla sakin olursam kölem hür olsun» deyip o şahısla bir odada şakin olmayı niyet etse diyaneten tasdik edilir. Çünkü «çıkma» kendi nefsinde sefere ve başka yere çıkma nevilerine ayrılır. Hatta sefere çıkma ile başka yere çıkmanın hükümleri değişik olduğu için iki neviden birisini murad etmesi kabul edilir. Kezâ: Yemin eden kimse ile o şahsın sakin olmaları iki kısma ayrılır:
Birincisi kâmil sakin olmadır ki; ikisinin bir odada bulunmalarıdır.
İkincisi mutlak sakin ofmadır ki; ikisinin bir hânede bulunmalarıdır. Yemin edenin o şahısla bir odada sakin olmayı murat etmesi. sakin olmanın kâmil olan kısmını murad etmektir. Nitekim Fetih'de de böyledir.
Kezâ; bir kimse «ben kadınla evlenmem» diye yemin edip Kûfeli yahut Basralı kadını niyet etse, bu niyeti sahih olmaz. Çünkü bu sıfatı tahsisdir. Habeşli yahut Arap kadını niyet etse, diyaneten sahih olur. Çünkü bu cinsi tahsistir.
Fukaha (Rh. Aleyhima) yemin talâka veya âzâda olursa ilh...» Yani bir kimse bir şahsa yemin ettirip, yemin eden de yemin ettirenin istediği şeyin başkasını murad etse, eğer yemin talâk veya âzâd gibi şeylere olursa, yemin eden zahire muhalif olan şeyi niyet etmedikçe, gerek zalim olsun, gerek mazlum olsun niyeti muteberdir. Yemin Allahü Teâlâ'ya olursa, yemin eden mazlum olduğu takdirde niyeti kabul edilir. Eğer zâlim olup başkasının hakkını iptal etmek isterse, yemin ettirenin niyeti muteberdir. Bu, İmam-ı Azam ile İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'in kavlidir. Haniyye.
Muhit'den naklen Hindiyye'de zikredilmşitir ki: İbrahümün - Nehai (Rh.A.) «yemin eden mazlum olursa, yemin, onun niyetine göredir. Yemin eden zâlim olursa, yemin, yemin ettirenin niyetine göredir» demiştir. İmamlarımız bu kaville amel etmişlerdir. Yemin edenin mazlum olmasına misal: Bir kimse elinde bulunan bir şeyi satmak üzere zorlanıp da, «elimde bulunan şeyi filan şahıs -yani satmaya zorlanmaması için o şeyi kendisine satan zatı kasdederek- bana verdi» diye yemin etse, bu yemin hakikaten yemin-i gamûs olmaz. Çünkü lâfzın muhtemeli olan şeyi niyet etmiştir. Bu yemin manen de yemin-i gamûs olmaz. Çünkü yemin-i gamûs, kendisiyle müslümanın hakkı kesilen yemindir.
Yemin edenin zâlim olmasına misal: Bir kimse bir şahsın elinde bulunan şeyi satın alıp sonra o şahsın satmış olduğu şeyî kendisine teslim etmesini istediğinde satan şahıs satışı inkâretse, bunun üzerine satın alan dâvâ ederek «bu malı bana teslim etmenin vacib olmadığına dair yemin et» diye teklif edip o da satış yoluyla değil de hibe yoluyla dâvâ edene teslim etmeyi niyet ederek yemin etse -her ne kadar hibe yoluyla dâvâ eden bulunsa bile- bu yemin manen yemin-i gamûs olur. Buna göre; niyeti muteber değildir. Velhâsılı, talâk veya âzâd gibi şeylere zorIa yemin ettirildiğinde, yemin eden gerek zâlim olsun gerek mazlum olsun zahire muhalif olan şeyi niyet etmedikçe -nitekim Hâniyye'den naklen geçmiştir- zevcesi kazaen ve diyaneten boş olmaz. Fakat yemin eden zâlim ise, yemini gamûs günahına girer. Eğer yemin eden zâhire muhalif olan şeyi niyet ederse, yine diyaneten tasdik edilir. Ama kaadı onu tasdik etmez. Hatta onun aleyhine talâkın vaki olduğuna hükmeder. Ancak yemin eden mazlum olursa, Hassâfın kavline göre; kaadı da onu tasdik eder. Talâk bahsinin evvelinde Şârih'in «bir kimseye zorla talâka yemin ettirilip, o da talâka yemin ederken sayı söylemeksizin talâk ile bağdan boşanmayı niyet etse, kazaen de tasdik edilir» diye zikrettiği buna muvafıktır. Ama Allahü Teâlâ'ya yapılan yeminde kadının hükmünün bir tesiri yoktur. Çünkü keffâret Allahü Teâlâ'nın hakkı olup onda kulun hakkı bulunmadığı için yemin eden kimse kaadının huzuruna çıkmaz. Nitekim Bahır'da da böyle zikredilmiştir. Fakat yemin eden mazlum olursa, niyeti muteber olup günahkâr olmaz. Çünkü o zâlim değildir ve lâfzın muhtemeline niyet etmiştir. Buna göre; ne lafzen ne manen yemin, yemini gamûs olur. Eğer yemin eden zalim olursa, yemin ettirenin niyeti muteber olur. Buna göre; her ne kadar yemin eden lâfzın muhtemeline niyet etmiş ise de yemini gamûs ile yemin edenin günahkâr olduğu gibi günahkâr olur. H.
METİN
Bir kimse, kendisinden eğilip ağzıyla su içmek mümkün olan «Dicle» veya «kaynak gibi şeyden su içmem» diye yemin etse, yemini o şeyden eliyle veya bir kapla su alıp içmeye değil eğilip ağzıyla bizzat su içmeye sarfolunur. Hatta Dicle'den alınan bir ırmaktan su içse, yemini bozulmaz.
Zahiriyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Eğilip su içmek, ancak diz,kapaklarına kadar daldıktan sonra olur. Fakat Keşif'den naklen Kuhustânî'de zikredilmiştir ki; eğilip su içmek için diz kapaklarına kadar dalmak şart değildir. «Diclenin suyundan içmem» diye yemin eden kimse. eğilerek içmeyip, bir kapla alıp içse de yemini bozulur. Çünkü oradan herhangi bir şeyle su alındığında suyun Dicleye nisbeti kesilmez. Yeminin bozulmasının şartı da, oranın suyunu içmektir.
Kendisinden eğilip su içmek mümkün olmayan kuyu. küp gibi şeylerden meselâ; gerek «kuyudan», gerek «kuyunun suyundan içmem» diye yemin edildiğinde mecaz mânâsı teayyün ettiği için kapla içildiğinde mutlak surette yemin bozulur. Hatta böyle kendisindeneğilip su içmek mümkün olmayan şeyden külfet ve meşakkatle eğilip ağızla su içilse, esah olan kavle göre; bu şeylerden bu şekilde su içmek örf olmadığı için yemin bozulmaz.
Yemin, her ne kadar talaka da olsa, yapılmasının ve devamının şartı, gelecek zamanda muhafaza edilmesinin mümkün olmasıdır. Çünkü yeminde asıl olan yeminin muhafaza edilmesidir. Yeminin muhafaza edilmesi mümkün olmalıdır ki; yemine riayet edilmediği takdirde yeminin halefi olan keffâret hakkında da, yemin yapılmış olsun. Binaenaleyh yemin-i münakidede üzerine yemin edilen şeyin mümkün ve gelecekte olacak bir şey hakkında yapılması şart olunca, musannıf yemini muhafaza etmenin mümkün olması üzerine mesele kurup; bir kimse içinde su olmayan yahut su olup da o gün geceden önce yemin edenin kendi fiili ile veya devrilip kendiliğinden içindeki su dökülmüş olan bir bardağı işaret ederek «vallâhi bugün ben şu bardaktaki suyu içeceğim» diye yemin etse, yahut içinde su olmayıp yeminini mutlak (bir vakit tayin etmeksizin) yapsa, gerek yemin ederken bardakta su olduğunu bilsin gerek bilmesin esah olan kavle göre; bu suretlerdeki yeminleri bozulmaz. Çünkü bu üç surette yemin eden kimsenin yeminini muhafaza etmesi mümkün değildir» demiştir. Eğer yemin eden yeminini vakit tayin etmeksizin içinde su bulunan bir bardağı göstererek «vallâhi ben şu bardaktaki suyu içeceğim» diye yemin edip hemen yemininden sonra bardaktaki su dökülse yemini bozulmuş olur. Çünkü böyle vakit tayin etmeden yapılan yeminlerde yemini muhafaza etmek yemini bitirir bitirmez, yemin edene vâcib olduğu için suyun dökülmesiyle yemini muhafaza etmenin imkânı kalmamıştır. Fakat yemin, «bugün» veya «bu hafta» gibi bir vakit tayin edilerek yapılırsa, o vaktin sonuna kadar yemin edilen şey yapılmadığı takdirde bozulur. Çünkü bir vakit tayin edilerek yapılan yeminlerde, vakit genişlik için olduğundan dolayı yemin edilen şeyin ancak o vaktin sonunda yapılması vâcib olur. Ondan önce yemin edenin, yemini bozulmaz. Yemini muhafaza etmenin mümkün olması üzerine kurulan meseleler çoktur. Aşağıdaki zikredilecek meseleler bunlardandır:
Bir kimse; zevcesine «sen yarın sabah namazını kılmazsan boşsun» deyip, zevcesi de sabah namazı vaktinde âdet görse, esah olan kavle göre, boş olmaz.
Bir kimse zevcesine «benim kesemden aldığın altını vermezsen sen boşsun» dese halbuki altın kendi kesesinde olsa, zevcesi boş olmaz. Çünkü yemim muhafaza etmek mümkün olmadığı için yemin yapılmış olmadı ki yemin bozulmuş olsun. Bir kimse zevcesine «bugün bana mehrini hibe etmezsen boş ol» deyip zevcenin babası da «mehrini zevcine hibe edersen anan boş olsun» dese bu meselede zevc ile babanın yeminlerinin bozulmamasının çaresi: Zevcenin zevcinden mehir karşılığında dürülmüş bir elbise satın alarak teslim almasıdır. Buna göre o gün geçtiğinde hibe bulunmadığı için babasının ve alış verişle mehir düştüğü için zevcenin güneş batarken hibeden aciz olduğu için zevcinin yeminleribozulmaz. Elbisenin dürülmüş olmasıyla kayıtlanması zevcenin mehrini geri olmak istediğinde satın almış olduğu elbiseyi hıyar-ı rü'yet (görme muhayyerliği) ile vermesi içindir.
İZAH
«Bir kimse, kendisinden eğilip ağzıyla su içmek mümkün olan ilh...» Yani: «Ben Dicle'den içmem» diye yemin eden kimsenin yemini bizzat eğilip ağzıyla içmesi üzerine sarfolunur. Bu, yemin edenin niyeti bulunmadığına göredir. Eğer kop ile içmeye niyet ederse Dicle'den içtiğinde nasıl içerse içsin İmam-ı Azam'a göre; yemini bozulur. Buna göre «Dicle'den içeceğim» demek ile «Dicle'nin suyundan içeceğim» demek orasında fark yoktur.
Ben derim ki: Zamanımızda örf olan budur. Fakat «şu bardaktan içeceğim» diye yerinin edildiğinde örfe göre ağzını bardağa dayayıp içmesi lazımdır.
Muhit'ten naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: «Ben şu bardaktan su içmeyeceğim» diye yemin edildiğinde bu ifadenin hakikat mânâsı bardağa ağzını dayayıp içmektir. Hatta yemin eden bardaktaki suyu ovucunun içine döküp avucuyla içse, yemini bozulmaz.
«Hatta Dicle'den alınan bir ırmaktan su içse, yemini bozulmaz ilh...» Çünkü suyun Dicle'ye nisbeti kesildiği için Dicle'den içmiş sayılmaz.
«Kuyu, küp gibi ilh...» Yani: «Kuyu» veya «küpten su içmem» diye yemin eden kimse o kuyu veya küpten kopla içtiğinde yemini bozulur. Ancak kuyu veya küp dolu olup ağzını dayayıp içerse yine yemini bozulur. T.
«Hatta böyle kendisinden eğilip su içmek mümkün olmayan ilh...» Yani: Bir kimse «su» lâfzın» söylemeksizin «ben şu kuyudan içmeyeceğim» diye yemin edip sonra zahmet ve meşakkatle kuyunun dibine inip ağzını suyu dayayarak içse böyle külfet ve meşakkatle su içmek örf ve âdet olmadığı için yemini bozulmaz.
TENBİH: Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben şu bardaktan içmeyeceğim» diye yemin edip de o bardaktaki suyu başka bir bardağa boşaltıp ikinci bardaktan içse, ittifakla yemini bozulmaz. Fakat «ben şu bardaktaki suyu içmeyeceğim» diye yemin eden kimse o suyu başka bir bardağa boşaltıp ikinci bardaktan içse ittifakla yemini bozulur. Kezâ: «Şu küpten içmeyeceğim» yahut «şu küpteki sudan içmeyeceğim»; diye yemin edildiğinde bu yemin edilen küpteki su başka bir küpe boşaltıldığında bardaktaki hüküm câridir.
«Gelecek zamanda muhafaza edilmesinin mümkün olmasıdır ilh...»
Yani: Üzerine yemin edilen şey âdeten mümkün olmasa bile aklen mümkün olması lâzımdır. Eğer üzerine yemin edilen şey aklen ve âdeten mümkün olmazsa yapılan yemin olmaz.
«Devamının şartı ilh...» Yani: Yeminin muhafaza edilmesinin mümkün olması için üzerine yemin edilen şeyin devam etmesi şarttır. Bu, bir vakit tayin edilerek yapılan yemin hakkındadır, Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: «vallâhi ben senin hakkını yarın elbettevereceğim» diye yemin edip yarın gelmeden önce ikisinden birisi ölse, yemin bozulmuş olur. Fakat vakit tayin edilmeksizin yapılan yeminde yeminin muhafaza edilmesinin mümkün olması için üzerine yemin edilen şeyin devam etmesi şart değildir.
«Çünkü yeminde asıl olan yeminin muhafaza edilmesidir ilh...» Yani: Yemin, üzerine yemin edilen şeyi muhafaza etmek için yapılır. Bir kimse bir haberi bildirse veya bir vaadde bulunsa doğru olduğunu gerçekleştirmek için onu yeminle kuvvetlendirir. Buna göre yeminden maksud olan, muhafaza edilmesidir. Sonra muhafaza edilmesi yerine bozulma günahını kaldırmak için keffâret geçmiştir. Çünkü yemini bozan kimse keffâret vermekle yeminini muhafaza etmiş gibi olur. Üzerine yemin edilen şeyi muhafaza etmek mümkün olmadığı takdirde yemin yapılmış olmaz ve yemini muhafaza etmenin yerine geçen keffâret de vâcib olmaz. Çünkü keffâret yeminin hükmüdür. Bir şeyin hükmü ise ancak yapıldıktan sonra sâbit olur. Nitekim diğer akidlerde böyledir. Bunun tamamı El-Camiü'l-Kebir şerhindedir.
İmam-ı Azam'la İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'ya göre; yeminin sıhhatinin şartı; yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olmasıdır. İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'e göre; yeminin sahih olabilmesi için, yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması şart değildir.
«"Vallâhi ben bugün şu bardaktaki suyu içeceğim» ilh...» Bu meselede dört vecih vardır. Çünkü yemin ya mukayyed (zaman tayin edilerek) veya mutlak (zaman tayin edilmeksizin) olur. Bunlardan her biri de iki vecih üzere olur. Bardağın içinde ya hiç su bulunmaz veya yemin ederken su bulunup sonra dökülür. Misalde olduğu gibi yemin mukayyed olursa, iki vecihde de yani yemin ederken bardakta su bulunmasa veya su bulunup gün geçmeden önce dökülse, İmam-ı Azam ile İmam Muhammed (Rh, Aleyhima)'e göre; yemin bozulmaz. Çünkü yemin eden kimsenin bu suretlerde yemininde durması mümkün değildir.
Yemin, mutlak yani «bugün» lâfzı söylenilmeden yapılsa, eğer yemin yapılırken bardak içinde su yoksa İmam-ı Azam'la İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'ya göre; yine bozulmaz. Çünkü bu surette de yemin edenin yemininde durması mümkün değildir. İmam Ebû Yusuf (Rh. A.)'a göre; bu suretlerde yemin bozulur. Zira ona göre; yeminin sıhhatinin şartında yemin edilen şeyin yapılmasının mümkün olması tâzım değildir. Eğer bugün lâfzı söylenilmeyip yemin edilirken bardak içinde su bulunup yemin ettikten sonra su dökülse, ittifakla yemin bozulur.
METİN
Bir kimse «vallâhi ben elbette göğe çıkacağım» yahut «vallâhi ben şu taşı elbette altına çevireceğim» diye yemin etse, bu suretlerde yeminde durmak hakikaten mümkün olduğu için yemin olur. Fakat âdeten aciz olduğu için yemini derhal bozulmuş olur. Ama böyle bir yemin bir vakit tayin edilerek yapılırsa o vakit geçmedikçe yemin bozulmaz.
Hayretü'l-Fukaha ismindeki kitapta zikredilmiştir ki: Bir kimse, zevcesine «ben bu gece semâya çıkmazsam benden boşsun» dese, yemininin bozulmaması için bir merdivenle evinin semâsı olan damına çıkar. Çünkü Allahü Teala :
«Kim dünyada da ahiretde de ona (o peygambere) Allah'ın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa (evinin) tavan (ın)a bir ip uzatsın, sonra kendini (yerden) kes (ib boğ) sun da bir baksın, (bu) hilesi onun öfkelenmekde olduğu şeyi behelmehal giderecek mi?!» buyurmuşlardır. Nitekim Müfessirler âyeti kerimedeki «semâ» nazmını evin tavanıyla tefsir etmişlerdir.
İmam Bâkaanî «yeminlerin Kur'ân-ı Kerîm'in nazımları üzerine bina edilmeyip örfe göre bina edilmiş olduğundan zâhir olan bu yemin, yemin binalarından hariçtir» demiştir. Bir kimse bir şahsın öldüğünü bildiği halde «vallâhi ben falan şahsı öldüreceğim» diye yemin etse, yine yemini yapılmış olup derhal bozulur. Çünkü o şahsın öldüğü malum olunca Allahü Teâlâ'nın o şahsı tekrar diriltip bu kimsenin de o şahsı öldürmesi mümkün olduğu için yeminini bu öldürmeye yapmış olur. Buna göre yemini bozulur. Eğer o kimse o şahsın öldüğünü bilmeyip «vallâhi ben falan şahsı öldüreceğim» diye yemin ederse, bu yemini yemin olmaz, dolayısıyla yemini de bozulmaz. Çünkü bu kimse yeminini o şahısda mevcut olan hayat üzere yapmış; olduğu için o şahsın ölümünden sonra öldürülmesi düşünülemez. Buradaki yeminin bozulmaması, bardakta su bulunmadığı halde yapılan yemin meselesindeki yeminin bozulmaması ve «ben semâya dokunmazsam kölem hür olsun» ifadesindeki yeminin bozulmaması gibidir. Çünkü yemin eden kimsenin gücü yetmediği bir işi terk etmesi mümkün değildir. Terk etmek ancak güç yeten işlerde düşünülebilir.
Bir kimse «ben falan şahısla konuşmayacağım» diye yemin edip sonra o şahıs uyurken onu çağırıp uykudan uyandırsa yemini bozulur, eğer uykudan uyandırmazsa muhtar olan kavle göre; yemini bozulmaz. O şahıs uyanık olup söylenen söz yeminden ayrı bir cümle olmak şartıyla işitilecek derecede olursa yemini bozulur.
Bir kimse zevcesine hitaben: «Ben seninle konuşursam boş ol» sözünü kesmeden zevcesine «hemen git» yahut «ve git» cümlelerini eklese bu cümlelerin müstakil cümle olmasını murad etmedikçe zevcesi boş olmaz. Çünkü bu cümleler yemin ifadesinin devamıdırlar. Fakat «hemen» yahut «ve» lâfızlarını söylemeksizin zevcesine «git» dese, zevcesi boş olur. Çünkü bu «git» cümlesi müstakil bir cümle olduğu için zevcesiyle konuşmuş olur. Bir kimse kendisiyle konuşmamağa yemin ettiği şahsa işittirmek maksadıyla duvara seslenerek «ey duvar işit» veya «şöyle şöyle yap» dese yemini bozulmaz. Zeylaî.
Sıraciyye'de zikredilmiştir ki: İmam Muhammed (Rh.A.) çocukken İmam-ı Azam (Rh.A.)'a «bir şahsa üç kere «vallâhi ben seninle konuşmayacağım» diyen kimse hakkında nebuyurursunuz?» diye sormuş İmam-ı Azam (Rh.A.) «sonra ne olmuş» dediğinde İmam Muhammed (Rh.A.) İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın kendisinin sualini ve meramını anlamadığı için tebessüm ederek ona «ya şeyh güzel düşün» demiş, bunun üzerine İmam-ı Azam düşünüp iki kere «yemini bozulur» diye cevap vermiş. İmam-ı Azam Muhammed (Rh.A.) bu cevabı işitince İmam-ı Azam (Rh.A.) «doğru ve güzel cevap verdiniz» demiş, bunun üzerine İmam-ı Azam (Rh.A.) İmam-ı Azam Muhammed (Rh.A.)'in kendilerini böyle imtihan etmelerinden müteessir olup «bu iki kelime yani «güzel düşün» ile «doğru ve güzel cevap verdiniz» den hangisi beni daha ziyade incitti bilmiyorum» demiştir.
Bir kimse «ben filan şahısla ancak izin verirse konuşurum» diye yemin edip sonra o şahıs kendisine izin verse, fakat yemin eden kendisine izin verildiğini bilmeksizin onunla konuşsa, yemini bozulur, Çünkü «izin» bildirmek mânasına olan ezandan alınmış olduğu için yemin edenin kendisine izin verildiğini bilmesi şart kılınmıştır. Ama «ben falan şahısla ancak rızasıyla konuşacağım» diye yemin edip sonra o şahıs razı olup fakat yemin eden kimse onun razı olduğunu bilmeyerek konuşsa, yemini bozulmaz. Çünkü razı olma kalp fiili olduğu için o şahsın razı olmasıyla tamam olup başkasının bilmesine hacet kalmaz. Kelâm ve tahdis ancak lisanla olur. Binaenaleyh bunlarda yemin karşı karşıya konuşmakla bozulur. İşaret ve kitabet yoluyla bozulmaz. Nitekim Nitef'te böylece zikredilmiştir.
Haniyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben filan şahsa şu kavli söylemeyeceğim» diye yemin edip sonra o kavli o şahsa yazsa; yemini bozulur. Buna göre, Hâniyye sahibi kavil ile kelâm arasında fark görmüştür. Fakat Musannıf Câmi'den «reyhan: koklama meselesinden sonra kavil kelâm gibidir» diye nakletmiştir. İbn-i Semâ'a buna muhalefet etmiştir.
Haber verme, ikrar etme ve müjdeleme ancak yazma ile olur, işaret ve ima ile olmaz. İzhar, inşa, ilâm yazıyla da olur, işaretle de olur. Yemin eden «bunların sözle olup işaretle olmamasına niyet ettim» dese, diyaneten tasdik olunur. «Ben falan şahsı çağırmam» veya «ona müjde vermem» diye yemin edip sonra ona yazsa, yemini bozulur.
Bir kimse bir şahsa hitaben «sen bana Zeyd'in geldiğini» veya «Zeyd'in hastalıktan iyi olduğunu bildirirsen» veyahut «haber verirsen şöyle olsun» diye yemin etse, o şahıs da gerek doğru olsun gerek yalan olsun, haber verse veya bildirse, yemin edenin yemini bozulur. Eğer yemin edenin ilsâk için olan «bâ» ile «bikudûmîhî: onun geldiğini» ve «bîafiyetihi:
onun afiyet ve şifa, bulduğunu» derse haberin veya bildirmenin bîzzat Zeyd'in gelmesine veya Zeyd'in afiyet ve şifa bulmasına bitiştirilmesini ifade ettıgı için hassaten doğru olarak haber verdiğinde, yemini bozulur. Nitekim bu bahis fıkıh usulünde «bâ» bahsinde izah edilmiştir, Kezâ: Bir kimse «bir şahsa falan zatın geldiğini bana yazarsan şöyle olsun» diyeyemin etse, o şahıs buna doğru olarak yazarsa, yemini bozulur, Nitekim ilerdeki babta gelecektir.
Harun Reşid, İmam Muhammed (Rh.A.)'den «bir kimse «falan şahsa mektup yazmam» diye yemin edip sonra o şahsa bir mektup yazması için başka bir zata emretse, yemini bozulur mu?» diye sordu. İmam Muhammed (Rh.A.) «evet, ey mü'minlerin emiri cenabınız gibi tahrirat hususuna bizzat kendisi mubaşeret etmeyip katip istihdam eder, kabilinden olursa yemini bozulur» diye cevap vermiştir.
Bir kimse «falan şahısla bir ay konuşmayacağım diye yemin etse, eğer ayı nekre (belirsiz) olarak söylerse, yemin ettiği vakitten bir ay itibar olunur, eğer ayı marife (belirli) olarak söylerse, o ayın bâkîsi üzerine yemin etmiş olur. Fakat «ben bir ay itikâfa gireceğim) yahut «oruç tutacağım» diye yemin ederse, bunda ayı tayin etmek yemin edene bırakılmıştır iki suret arasındaki fark «Ebed»'e şamil olan yerde vaktin zikredilmesi kendisinden sonraki vakti çıkartmak içindir. Ebede şamil olmayan yerde vaktin zikredilmesi üzerine yemin edilen şeyi o vakte kadar uzatmak içindir. Zeylai.
İZAH
«Bu suretlerde yeminde durmak hakikaten mümkün olduğu için ilh...» Çünkü melekler ve peygamberlerden bazıları semaya çıkmıştır. Kezâ: Allahü Teâlâ'nın taş olma sıfatını altın olma sıfatına çevirmesiyle taşın altına çevrilmesi mümkündür. Çünkü bütün cevher (kendi kendine ayakta duran varlık)lar sıfatları kabul etmede cinsleri müsavidir. Yahut Allahü Teâla taşın cüzlerini yok edip o cüzlerin yerine altın cüzlerini getirmekle taşın altın olması mümkündür. Birinci suretle Allahü Teâlâ'nın taşı altına çevirmesi Mütekellimin'e göre; daha açıktır ve mümkündür, hak olan da budur. Fetih.
«Fakat âdeten aciz olduğu için yemini derhal bozulmuş olur ilh...»
Yani: Yemin yapılmış olup, sonra hemen bozulur. T.
Câmiü'l-Kebir şerhinde zikredilmiştir ki: Bu suretlerde yeminde durulma mümkün olduğu için yemin yapılmış olur, âdeten âciz olma itibariyle derhal yemin bozulmuş olur. Bu âcizlik yemine yakın olan âcizlik değildir. Çünkü bu âcizlik, yemin ile muhafaza edilmesi vâcip olan şeyi muhafaza etmekten âciz olmaktır. İçinde su bulunmayan bardak meselesindeki âcizlik böyle değildir. Çünkü ondaki âcizlik yemine yakındır. Bundan dolayı onda yapılan yemin, yemin olmamıştır. Bilmiş ol ki« semaya çıkmayacağım» diye yapılan yemin meselesinde üç İmamımıza göre; yemin yapılmış olur ve derhal yemin edenin yemini bozulur. İmam Züfer (Rh.A.)'e göre; bu surette yemin yapılmış olmaz ve yemin bozulmaz. Çünkü İmam Züfer (Rh.A.) âdeten muhal olan bu meseleyi hakikaten muhal olan meseleye ilhak etmiştir.
TENBİH: Burada âcizlikle murat âdeten mümkün olmaması ve tasavvur edilememesidir. Hatta bir kimse «vallâhi bugün ben borcumu elbette vereceğim» diye yemin edip de yanında hiç bir şey bulunmadığı gibi ödünç alacak bir kimse de bulamasa müftabih olan kavle göre; o günün geçmesiyle yemini bozulur. Nitekim Ta'lik babında geçmiştir. Çünkü o gün borcunu ödemesi âdeten muhal değildir.
«Ama böyle bir yemin bir vakit tayin edilerek yapılırsa o vakit geçmedikçe yemin bozulmaz ilh...» Yani: Tayin ettiği vaktin sonunda yemini bozulur.
Fetih'te zikredilmiştir ki: O vakitten önce ölse, kendisine keffâret lâzım gelmez. Çünkü yemini bozulmamıştır.
TENBİH: Camiü'l-Kebîr şerhinde zikredilmiştir ki: İmam Kerhî «bir kimse «vallâhi ben semaya çıkacağım» gibi gücü yetmeyeceği bir şey üzerine yemin ederse günahkâr olur» demiştir.
Hasan İbn-i Ziyad, İmam Züfer (Rh.A)'den «bir kimse "vallâhi bugün ben semaya elbette çıkacağım" diye yemin etse günahkâr olur, kendisine keffaret de lâzım gelmez. Çünkü İmam Züfer (Rh.A.)'e göre; âdeten yapılması mümkün olan şeyler üzerine yapılan yeminler sahihtir» diye rivayet etmiştir.
«"Vallâhi falan şahsı öldüreceğim" diye yemin etse yine yeminî yapılmış olup derhal bozulur ilh...» Musannıf yeminde «öldürme» lâfzını zikretmesiyle dövmeden ihtiraz etmîştir.
Hâniyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «vallâhi bugün ben filan şahsı elbette döveceğim» diye yemin edip halbuki o şahıs ölmüş olsa onun öldüğünü bilsin veya bilmesin yemini bozulmaz. Çünkü yemini olmamıştır. Eğer o şahıs yemin ettiği vakit hayatta olup sonra ölmüş olsa İmam-ı Azam ile İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'e göre; yine yemini bozulmaz, İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'a göre; yemini bozulur.
«Buna göre yemini bozulur ilh...» Yani: Bir kimse meselâ: Zeyd'in öldüğünü bildiği halde «vallâhi ben Zeyd'i öldüreceğim» diye yemin etse ittifakla yemini bozulur. Çünkü yemini Allahü Teâlâ'nın Zeyd'de yaratacağı hayat üzerine yapılmış olur ve Allahü Teâlâ'nın Zeyd'i tekrar diriltmesi mümkündür. Allahü Teâlâ Zeyd'i dirilttiği takdirde Zeyd bizzat eski Zeyd'dir. Fakat bu diriltme âdete muhaliftir. Buna göre «semaya çıkacağım» diye yapılan yeminde olduğu gibi bunda da yemin yapılmış olup sonra derhal bozulur.
«Bir kimse "ben falan şahısla konuşmayacağım" diye yemin edip ilh...» Zahire'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben falan şahısla konuşmayacağım» diye yemin ettiğinde bu yemin o şahısla ebedi konuşmamak üzere yapılmış olur. Eğer o şahısla bir gün yahut iki gün bir beldede yahut bir evde konuşmayacağına niyet etse, diyaneten de kazaen de tasdik edilmez. Herhangi bir gün konuşursa yemini bozulur. Çünkü söylemediği bir şeyi tahsis etmeyi niyet etmiştir.
«Muhtar olan kavle göre; yemini bozulmaz ilh...» Yani bir kimse «filan şahısla konuşmayacağım» diye yemin edip sonra o şahıs uyurken onunla konuşsa, konuşurken onu uyandırırsa, yemini bozulur, uyandırmazsa yemini bozulmaz.
İmam Kudûrî «yemin edenin konuşması işitilecek derecede olursa, onu uyandırmasa bile yemini bozulur» demiştir. İmam Serahsî, Sîyer'de olanla amel ederek Kudûrî'nin kavlini tercih etmiştir. Sîyer'in ibaresi şudur: Bir müslüman, sesin işitileceği yerden kâfirlere eman verse, fakat kâfirler harple meşgul olduklarından dolayı onun sesini duymasalar, bu müslümanın verdiği eman muteber sayılır.
Bazıları «"konuşmayacağım" diye yemin edildikten sonra konuşmak ile kâfirlere eman vermek arasında fark vardır. Emanın isbatında ihtiyatla amel edilir. Başkası böyle değildir.» demişlerdir.
«İşitilecek derecede olursa ilh...» Yani «falanca şahısla konuşmayacağım» diye yemin eden kimse, kulak verildiğinde işitilecek derecede o şahısla konuşsa, her ne kadar bir meşguliyetten veya sağırlıktan dolayı işitilmese bile, yemini bozulur. Eğer çok uzak olduğu için kulak verilmekle beraber işitilmezse, yemini bozulmaz. Zâhiriyye'den naklen Bahır'da böyle zikredilmiştir.
Yine Bahır'da zikredilmiştir ki: Yemin eden kimse o şahısla anlamayacağı bir sözle konuşsa, yeminin bozulup bozulmamasında iki rivayet vardır.
«Bir kimse kendisiyle konuşmamaya yemin ettiği şahsa işittirmek maksadıyla duvara seslenerek "ey duvar işit" veya "şöyle şöyle yap" dese, yemini bozulmaz ilh...» Yani yemin eden duvarla beraber o şahsa hitab etmeyi kasdetmeyip bilâkis yalnız duvara hitab etmeyi kasdetse yemini bozulmaz. Bundan dolayı Bahır ve diğer fıkıh kitablarında zikredilmiştir ki; yemin eden kimse bir cemaate selâm verip «konuşmayacağım» diye yemin ettiği kimse cemaatin arasında bulunsa, yemini bozulur. Ancak ona selâm vermeyi kasdetmezse, diyaneten tasdîk olunur. Eğer «içinizden biri müstesna olmak üzere Esselâmüaleyküm» dese, kazaen de tasdik edilir. Namazdan selâm verip o şahıs da her ne kadar sol tarafında bulunmuş olsa, sahih olan kavle göre yemini bozulmaz. Çünkü namazdaki iki selâm bir bakıma namazdandır. Yemin eden kimse «konuşmayacağım» diye yemin ettiği şahsa namazda uysa, imam olan şahıs namazda yanılıp yemin eden «Sübhanallâh» dese, yahut imam olan şahıs tıkanıp yemin eden kimse, kıraatı açsa, yemini bozulmaz. Yemin eden kimse namazda olmadığı halde, namaz kıldıran o şahsa «Sübhanallâh» dese veya onun kıraatını açsa yemini bozulur.
TENBİH: Bir kimse, bir şahsa «ben önce seninle konuşursam kölem âzâd olsun» diye yemin ettikten sonra karşılaştıklarında her biri diğerine selâm verse, yemini bozulmaz. Bundansonra da onunla önce konuşmak tasavvur edilmediği için yemini çözülmüş olur.
Bir kimse, zevcesine «ben seninle önce konuşursam, şöyle olsun» diye yemin edip, zevcesi de «ben de seninle önce konuşursam, şöyle olsun» dese, bundan sonra zevc, zevcesiyle konuşsa, yemini bozulmaz. Çünkü zevcesi yemin ederek önce zevceyle konuştuğu için zevc önce zevcesiyle konuşmamıştır. Bundan sonra zevcesi de, zevciyle konuştuğunda yemini bozulmaz. Çünkü o da önce zevciyle konuşmamış olur. Fetih. Bahır. Zeylai. Zahire. Zahiriyye.
Bir kimse, bir şahsa «ben seninle Önce konuşursam» yahut «ben senden önce evlenirsem» yahut «sen bana konuşmadan önce ben seninle konuşursam, şöyle olsun» diye yemin ettikten sonra o şahısla ikisi birden beraberce aynı anda konuşsalar yahut beraberce aynı onda evlenseler ebedi yemini bozulmaz. Çünkü beraber konuşmakla veya beraber evlenmekle birinin önce olması muhâldir.
«İmam-ı Azam (Rh.A.) düşünüp "iki kere yemini bozulur" diye cevap vermiş ilh...» Çünkü üç kerre «vallâhi ben seninle konuşmayacağım» diye yemin eden kimse, birinci ifadesiyle yemin etmiş olup ikinci ifadesiyle yemini bozulur. Ayrıca ikinci ifadesiyle yemin etmiş olup üçüncü ifadesiyle yemini bozulmuş olur.
«Bu iki kelime ilh...» Yani «güzel düşün» ifadesinde cevapta iyi düşünemediğini ve «doğru ve güzel cevap verdiniz» ifadesinde de İmam Muhammed (Rh.A.)'in bu mesele malumu olup İmam-ı Azam'dan imtihan için sorduğunu imâ vardır. İmam Muhammed (Rh.A.)'den bu gibi hareketler gençliğinin gerektirdiği hallerdendir. Yoksa kendilerinden İmam-ı Azam (Rh.A.) hakkında böyle yersiz muamele pek uzaktır.
«İşaret ve kitabet yoluyla bozulmaz ilh...» Bir kimse «falan şahısla konuşmayacağım» diye yemin ettikten sonra o şahsa işaret etse veya mektup gönderse yemini bozulmaz. Kezâ, o şahsa elçi gönderse, yine yemini bozulmaz. Çünkü örfte bunlara «konuşma» denilmez. İmam Mâlik ile İmam Ahmed b. Hanbel (Rh. Aleyhima) Allahü Teâlâ'nın: «(Ya) bir vahy ile, ya bir perde arkasından yahut bir elçi gönderipte kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi olmadıkça Allah'ın hiçbir beşere kelâm söylemesi (vaki) olmamıştır. Şüphesiz ki O yücedir, mutlak bir hüküm ve hikmet sahibidir» (Eş-şurâ Sûresi âyet: 51)kavli kerimiyle istidlâl ederek «elçi gönderirse yemini bozulur» demişlerdir. Bunlara «yeminler örf üzerine kurulmuştur» diye cevap verilir. Fetih.
«Câmi'den ilh...» Câmi'nin ibaresi şöyledir: Bir kimse «vallâhi ben falan şahısa konuşmayacağım» veyahut «vallâhi ben falan şahısa söz söylemeyeceğim» diye yemin edip sonra ona mektup yazsa, yemini bozulmaz. İbn-i Semâa' «Nevadir» adlı eserinde «yemini bozulur» demiştir.
«İşaret ve ima ile olmaz ilh...» Yani işaret el ile olur, îma ise başla olur.
«İnşa ilh...» Fetih, Bahır ve Minah adlı kitaplarda inşa yerine ifşâ lafzı zikredilmiştir. Yani bir kimse «ben filan kimsenin sırrını ifşâ etmeyeceğim» yahut «izhâr etmeyeceğim» veya «bildirmeyeceğim» diye yemin edip sonra mektupla veya işaretle ifşâ yahut izhâr yahut bildirse yemini bozulur.
Bahır'da zikredilmiştir ki: «Filan şahsın sırrını ifşâ» yahut «izhâr» yahut «ilâm» yahut «haber vermeyeceğim» diye yemin edip bunları işaretle değil mektupla yapmayacağını niyet etse, diyaneten tasdik edilir, kazaen tasdik edilmez.
«Veya "ona müjde vermem" ilh...» Bu «müjde vermem» lâfzı, tekrardır. Galiba ibare «müjde vermem» şeklinde olmayıp «ben ona sır söylemem» şeklinde olacaktır.
«Yemin ettiği vakitten bir ay itibar olunur ilh...» Yani bir kimse «falan şahısla bir ay konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini, yemin ettiği andan otuz gün üzerine yapılmış olur. Çünkü kızgınlık hali bunu gerektirir. Nitekim bir kimse «ben şu şeyi bir ay kiraya vereceğim» diye yemin etse, yemin ettiği andan itibaren kiraya vermesi icap eder. Çünkü âkidler mevcut olan ihtiyacı defetmek için yapılır. Fakat «ben bir ay oruç tutacağım» diye yemin edildiğinde bu yemin ifadesindeki ay müsbette nekre olarak söylendiği için muayyen olmayan bir ayda oruç tutulmasını gerektirir. Bu yüzden, yemin edildiği andan itibaren bir aya sarf olunmaz.
«Eğer ayı marife olarak söylerse ilh...» Mesela: «Ben falanca şahısla bir ay konuşmayacağım» diye yemin eden kimse, içinde bulunduğu ayın yemin ettiği andan itibaren geri kalan kısmında konuşmamak üzere yemin etmiş olur. Kezâ; senenin, günün ve gecenin hükmü de böyledir.
Bir kimse «ben falan şahısla bir gün konuşmayacağım» diye geceleyin yemin etse, yemin ettiği andan itibaren gecenin geri kalan kısmında ve ertesi gün konuşursa, yemini bozulur. Çünkü günün zikri kendisinden sonra olan vakti çıkarmak içindir. Kezâ; bir kimse «ben falanca şahısla geceleyin konuşmayacağım» diye gündüzleyin yemin etse, yemin ettiği andan itibaren ertesi gün fecir doğuncaya kadar konuşursa, yemim bozulur.
Bir kimse «ben falanca şahısla bir gün konuşmayacağım» diye gündüzleyin yemin etse, yemin ettiği saatten itibaren ertesi gün aynı saate kadar o şahısla konuşursa yemini bozulur. Çünkü gün nekre olarak zikredildiği için tam bir gün olması icap eder.
Bir kimse «ben filan şahısla geceleyin konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini yemin ettiği saatten itibaren ertesi gecenin aynı saatine kadar olan zamana sarf olunur. Bu, Bedayı'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«Ebede şâmil olan yerde ilh...» Meselâ bir kimse «ben filan şahısla konuşmam» deyip «oy»lâfzını söylemese yemin ebedî konuşmamak üzere yapılmış olur. «Ben falanca şahısla bir ay konuşmayacağım» diye yemin edildiğinde «ay» lâfzının söylenmesi kendisinden sonra olan vakti çıkarmak içindir. Buna göre; yemin ettiği andan itibaren bir ay içinde konuşursa, yemini bozulur. Bir ay sonra konuşursa yemini bozulmaz.
«Ebede şâmil olmayan yerde ilh...» Meselâ: Bir kimse «oruç tutacağım» yahut «itikâfa gireceğim» diye yemin edip «ay» lâfzını söylemese, yemini ebedî oruç tutmaya veya ebedî itikâfa girmeye sarf olunmaz. «Bir ay oruç tutacağım» yahut «bir ay itikâfa gireceğim» diye «ay» lâfzının söylenmesi orucu ve itikâfı bir ayla takdir etmek içindir.
METİN
«Konuşmayacağım» diye yemin eden kimse, namazda Kur'ân veya tesbih okusa ittifakla yemini bozulmaz. Namaz haricinde ise, İmam Kudûrî'nin muhtarı olan zâhir rivayete göre; yemini bozulur. Nitekim Bahır'da da bu kavil tercih edilmiştir. Fetih'te mutlaka, gerek yemin Arapça ile ve gerekse Farsça ile yapılmış olsun örfte Kur'ân ve tesbih okumak konuşma sayılmayacağı için yeminin bozulmaması tercih edilmiştir. Dürer ile Mültekâ sahipleri de bu kavli tercih etmişlerdir.
Tehzîb'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki; bizim örfümüzde yemin eden kimsenin diğer kitapları okumasıyla da yemini bozulmaz.
Şürünbûlâlî'de «yeminin bozulması hakkında olan Sahih kavillerin çokluğundan senin üzerine bir beis ve zarar yoktur. Çünkü bu kaviller örfe muhaliftir» diyerek yeminin bozulmayacağına dair olan kavil kuvvetli görülmüştür.
Tehzîb'de «"konuşmayacağım" diye yemin eden kimse, fıkıh veya nahiv kitapları okuduğunda yemini bozulmadığı gibi talebelere ders okutsa, yine yemini bozulmaz» denilmiştir. Fakat Fetih'te «şiir okusa; yemini bozulur. Çünkü şiir ölçülü sözlerdir. Şiir olmayan sözleri okumakla yemininin bozulması daha evlâdır» diye zikredilmiştir. Teemmül et!
«Bugün Kur'ân okumayacağım» diye yemin eden kimsenin namazda veya namazın dışında Kur'an okumakla yemini bozulur. Hatta besmele okusa, eğer Neml Sûresindeki besmeleye niyet ederse, yemini bozulur. Fakat bu sûredeki besmeleye niyet etmezse, yemini bozulmaz. Çünkü müslümanlar, Neml Sûresindeki besmelenin dışındaki diğer besmeleler ile teberrük kastederler, Kur'ân olmasını murad etmezler.
«Filan sûreyi» veya «filan şahsın kitabını okumayacağım» diye yemin eden kimse, ona bakıp mânâsını anlasa, yemini bozulmaz. Bununla fetva verilir.
Bir kimse «bugün falanca şahısla konuşmayacağım» diye yemin etse, yemini gece ile gündüz üzerine sarf olunur. Yemin edenin «gün» lâfzı uzamayan bir fiille beraber söylenirse, gece ile gündüze şâmil olur. Eğer gün lâfzı ile yalnız gündüze niyet ederse, tasdik edilir. Çünkü kelimeyi hakikat mânâsında kullanmıştır.
Bir kimse «falan şahısla konuştuğum gece, şöyle olsun» diye yemin etse, yemini ancak gece üzerine yapılmış olur. Çünkü müfred (teklik) olan gece kelimesi mutlak vakitte kullanılmaz.
Bir kimse «Zeyd gelmedikçe» yahut «izin vermedikçe» yahut «izin verene kadar ben Amr ile konuşursam, şöyle olsun» deyip sonra Zeyd gelmeden yahut izin vermeden onunla konuşursa, yemini bozulur. Eğer Zeyd geldikten yahut izin verdikten sonra konuşursa, yemini bozulmaz. Çünkü Zeyd'in gelmesini yahut Zeyd'in izin vermesini konuşmamak için gâye kılmıştır. Gâyeden önce yemin bâkidir, gayeden sonra sona erer. Eğer Zeyd gelmeden veya izin vermeden ölürse, yeminde durma mahalli fevt olduğu için yemin düşer. Musannıfın misalinde cezâyı tehir ile kayıtladığı münasiptir. «Eğer Amr ile konuşursam» şart cümlesini hazf ile beraber cezâyı da önce söyleyip «Zeyd gelmedikçe zevcem boş olsun» dese, burada «Zeyd gelinceye kadar» ifadesi gâye için olmayıp bilâkis şart için olur. Çünkü talâk, vakte, saate ihtimali olmayan şeylerden olduğu için Zeyd'in gelmesiyle vâki olmaz. Bilâkis ölmesiyle talâk vâki olur.
«Zeyd gelmedikçe zevcem boş olsun» ifadesinin manâsı «Zeyd gelmezse sen boşsun» demektir. Buna göre; Zeyd'in gelmesiyle talâk vâki olmaz. Yemin mutlak olduğu için Zeyd hayatta oldukça zevcesi boş olmaz. Zeyd ölürse, yeminin bozulmasının şartı gerçekleştiği için zevcesi boş olur. Nitekim bir kimse bir şahsa «vallâhi falan zat bana izin vermedikçe ben seninle konuşmayacağım» yahut borçlusuna «vallâhi alacağımı ödemedikçe senden ayrılmayacağım» yahut «vallâhi bugün elbette borcumu ödeyeceğim» diye yemin edip o zat izin vermeden ölse, yahut alacağından beri olsa, yemini düşer.
Bunda asıl ve kaide şudur: Yemin eden bir kimse, yemini için bir gâye ve nihayet koyup o gâye fevt olur, elde etme imkânı kalmazsa, yeminde durmak mümkün olmayacağı için yemin batıl olur. İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'a göre yemin batıl olmaz. «Mâzâle», «mâdâme» ve «mâkâne» kelimeleri gâye içindirler.
Yemin kendileriyle nihayet bulur. Mesela: Bir kimse «Buhârâ'da oldukça şu işi yapmayacağım» diye yemin edip sonra oradan çıkıp tekrar geri dönüp o işi yapsa, yemini bozulmaz. Çünkü Buhârâ'dan Çıkmakla yemini nihayete ermiştir. Kezâ: Bir kimse «ben şu taâmı falân şahsın mülkünde oldukça yemeyeceğim» diye yemin edip sonra falân şahıs o taâmın bazısını satsa, geri kalanı yemin eden yese, yemini bozulmaz. Çünkü o taâmın bazısının satılmasıyla yemin nihayet bulmuştur. Kezâ: Bir kimse, bir şahsa hitaben «sen benim hakkımı vermedikçe bugün senden ayrılmayacağım» yahut «seni sultâna götürmedikçe bugün senden ayrılmam» diye yemin edip, o şahıstan ayrılmadan o güngeçse yemini bozulmaz. Fakat o günden sonra hakkını almadan ayrılırsa yemini bozulur. Gün kelimesini evvel söyleyerek «bugün hakkımı almadıkça senden ayrılmam» diye yemin eder, o günden sonra ayrılsa yemini bozulmaz. Bahır.
Kezâ: Bir kimse hasmım mahkemeye götürüp orada ona yemin ettireceğine yemin edip de sonra hasmı, aleyhine davâ olunan şeyi ikrar etse, yahut şahitler ortaya çıksa, yemini düşer. Çünkü yemini, mânâda hasmının inkâr haliyle kayıtlanmıştır. Nitekim dövme hakkındaki yemin babında gelecektir.
Bir kimse «falan şahsın kölesiyle» yahut «zevcesiyle» yahut «dostuyla konuşmayacağım» yahut «onun hânesine girmeyeceğim» yahut «onun elbisesini giymeyeceğim» yahut «onun taâmını yemeyeceğim» yahut «onun hayvanına binmeyeceğim» diye yemin etse, mezhebin muhtar olan kavline göre yemin ederken onun kölesine, hânesine elbisesine, taâmına, hayvanına gerek göstererek yemin etsin, gerek göstermeyerek yemin etsin o şahıs kölesini, hânesini, elbisesini taâmını, hayvanını satmak, zevcesini boşamak, dostuyla düşman olmak suretiyle bu şeylerin kendisine olan nisbeti kesildikten sonra yemin eden kimse köleyle konuşursa, yemini bozulmaz. Çünkü köle pazarda satıldığı için hür kimselere nisbetle itibarı düşük olur da elbise ve hâne gibi olur. Yemin eden kimse, o şahsın boşadığı eski zevcesiyle, düşman olduğu eski dostuyla konuşursa, göstererek «filan şahsın şu zevcesiyle» veya ismini tayin ederek «filan şahsın dostu olan Zeyd ile konuşmayacağım» diye yemin etmişse nisbet kesildikten sonra do yemini bozulur. Çünkü hür olan kişinin zatına kızarak konuşmamak üzere yemin edilir. Eğer yemin eden kimse böyle o şahsın zevcesini göstererek dostunun ismini tayin ederek yemin etmemişse nisbet kesildikten sonra konuşursa, yemini bozulmaz. Yeminden sonra o şahıs köle satın alsa veya evlense, yemin eden kimse o şahsın satın aldığı köleyle veya evlendiği zevcesiyle konuşursa yine yemini bozulur. Çünkü köle ile zevcenin o şahsa nisbeti mevcuttur. Yemin eden kimse o şahsın sattığı hâneye girse, yemini bozulmaz. Çünkü hâne kendisiyle konuşulmamakla köle gibi olduğu evleviyet yoluyla malumdur, evleviyet yolu kölenin akıllı olup hânenin akıllı olmamasıdır.
Bir kimse meselâ: «ben şu taylasân (yünden dokunmuş yuvarlak bir nevi Acem elbisesidir) ın sahibiyle konuşmayacağım» diye yemin edip sonra o şahıs o taylasânı sattıktan sonra yemin eden onunla konuşsa yemini bozulur. Çünkü taylasânın o şahsa nisbeti o şahsı tanıtmak içindir. Bundan dolayı o taylasânı satın alan zatla konuşsa, yemini bozulmaz.
İZAH
«Bununla fetva verilir ilh...» İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'un kavliyle fetva verilir.
İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; falan şahsın kitabını okumaktan maksat kitapta olanıanlamaktır. «Ben filan şahsın kitabını okumayacağım» diye yemin eden kimse, onun kitabına bakıp mânâsını anlarsa, maksat hasıl olduğu için yemini bozulur.
«Eğer Zeyd geldikten yahut izin verdikten sonra konuşursa, yemini bozulmaz ilh...»
Ben derim ki: Zeyd'in izin vermesiyle yemin edenin konuşması beraber olsalar, yine yemini bozulmaz. Çünkü Hâniyye'de «Bîr kimse «filan şahıs şu hâneye girmedikçe ben de girmeyeceğim» diye yemin ettikten sonra o şahısla beraber o hâneye girseler, yemini bozulmaz» diye zikredilmîştir.
«"Mâzâle", "mâdâme" ve "mâkâne" kelimeleri gâye içindirler ilh...»
Bu kelimeler «bulunduğu müddetçe» manasına gelirler.
Bahır'da zikredilmiştir ki; bir kimse «şu elbise falan şahsın üzerinde bulundukça onunla konuşmayacağım» diye yemin edip o şahıs da sırtında bulunan elbiseyi çıkarıp tekrar giydikten sonra yemin eden onunla konuşsa, yemini bozulmaz. Eğer yemin eden kimse «şu elbise o şahsın üzerinde bulunduğu halde onunla konuşmayacağım» diye yemin etse, o şahıs üzerindeki elbiseyi çıkarıp tekrar giydikten sonra yemin eden onunla konuşsa, yemini bozulur. Çünkü yemin eden kimse, yeminini belirli bir vakitle tayin etmeyip bilâkis elbisenin o şahsın sırtında bulunmasıyla kayıtlamıştır. O elbise, o şahsın sırtında bulunduğu müddetçe yemin eden o şahısla konuşursa yemini bozulur.
Bir kimse annesine babasına hitaben «ben, siz hayatta olduğunuz müddetçe evlenirsem, şöyle olsun» diye yemin edip de onlar hayatta iken evlenirse. yemini bozulur. Tekrar evlense, yemini bozulmaz. Ancak olan kavline göre yemin ederken onun kölesine, hânesine, elbisesine, «siz hayatta olduğunuz müddetçe evlendiğim her kadın boş olsun» diye yemin ederse, evlendiği her kadın boş olur. Eğer annesiyle babasından biri ölürse yemin düşmüş olur. Çünkü yeminin bozulmasının şartı, onların ikisi de hayatta bulunduğu müddetçe evlenmesidir. Onlardan biri öldükten sonra yemininin bozulması düşünülemez.
«Sonra oradan çıkıp ilh...» Bir kimse «Buhârâ'da oldukça şu işi yapmayacağım» diye yemin edip, Buhârâ'dan yalnız kendisi çıktıktan sonra tekrar geri dönüp o işi yapsa, yemini bozulmaz. Fakat «şu hânede oldukça şu işi yapmayacağım» diye yemin etse, o hâneden ehli ile birlikte çıkması lâzımdır.
Hâniyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «Buhârâ'da bulundukça hurma suyu içmeyeceğim» diye yemin edip Buhârâ'dan ayrıldıktan sonra tekrar geri dönüp hurma suyu içse, yemini bozulmaz. Ancak Buhârâ'nın kendisi için vatan oldukça içmeyeceğine niyet ederse, geri döndükten sonra içse, yemini bozulur. Çünkü Buhârâ onun vatanı olarak bakidir.
Yine Hâniyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse zevcesine «vallâhi, bu hânede bulunduğum müddetçe sana yaklaşmayacağım» diye yemin etse, yemini ancak başka bir hâneyetaşınmakla batıl olur. Çünkü «bu hânede bulundukça» ifadesinin mânâsı bu hânede oturdukça demektir. O hânede bir kazığı kalsa bile İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre: o hânede oturuyor sayılır.
İmameyn (Rh.A.)'a göre: oturuyor sayılmaz. Fetva da İmameyn (Rh A.)'in kavli üzerinedir.
«Falan şahıs o taâmın bazısını satıp geri kalanı yemin eden yese, yemini bozulmaz ilh...» Fakat yukarda geçtiği üzere «şu taâmı yemeyeceğim» veya «şu suyu içmeyeceğim» diye yemin edildiğinde o taâm bir oturuşta yenilecek miktar, o su bir içişte içilecek miktar olursa, yemin onların hepsini yemeğe ve içmeğe yapılmış olur. Eğer o taâm bir oturuşta, o su bir içişte yenilecek veya içilecek miktardan fazla olursa yemin onların bazısı üzerine yapılmış olur.
Ben derim ki: «Falanca şahsın taâmını yemeyeceğim» diye yemin eden kimse üzerine yemin ettiği taâm gerek bir oturuşta yenilecek miktar kadar olsun gerek bir oturuşta yenilecek miktardan daha fazla olsun taâm sahibi o taâmın bir kısmını satsa geri kalan kısmını yemin eden kimse yese, yemini bozulmaz. Bu mesele «bir kimse annesine, babasına hitaben: «Siz hayatta oldukça ben evlenmeyeceğim» diye yemin edip sonra onlardan biri ölünce evlense, yemini bozulmaz» meselesine benzer. Burada yemin ettiği taâmın satılmayan kısmını yemesiyle yemini bozulmaz. Çünkü yeminin bozulmasının şartı; o taâmın hepsini yemin ettiği şahsın mülkünde iken yemesidir. Burada ise hepsini yeme bulunmamıştır.
«Bir kimse bir şahsa hitaben: "sen benim hakkımı vermedikçe bugün senden ayrılmayacağım" ilh...» Yani: «Sen benim hakkımı verinceye kadar ben senin peşini bırakmayacağım» diye niyet ederse o gün peşini takip edip borcunu alamasa, yemini bozulmaz. Eğer o günden sonra onun peşini bırakırsa yemini bozulur. Yemin ettiği gün borçlusunun peşini bırakırsa yemini evleviyetle bozulur.
«Çünkü yemini, mânâda hasmının inkâr haliyle kayıtlanmıştır ilh...»
Nitekim borçlu alacaklısına «vallâhi ben senin iznin olmadan bu beldeden çıkmayacağım» diye yemin etse bu, yemini üzerinde borç bulunduğu zamanla kayıtlanır.
«Bir kimse "falan şahsın kölesiyle" ilh...» Burada kölenin o şahsa izafeti mülk izafetidir. Bir kimse «falan şahsın zevcesiyle» veya «onun dostuyla konuşmam» diye yemin etse bu ifadedeki zevc ile dostun o şahsa izafeti nisbet izafetidir.
«Bu şeylerin kendisine olan nisbeti kesildikten sonra ilh...» Yani: İsterse bu şeyler yemin eden kimseye verilmiş olsun. Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: «Ben senin şu taâmını yemeyeceğim» diye yemin edip o şahıs da o taâmı yemin eden kimseye hediye olarak verse yemin eden şahıs da onu yese, İmam-ı Azam ile İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'a göre; yemini bozulmaz. İmam Muhammed (Rh.A)'e göre; bozulur.
TENBİH: Bir kimse «ben filan şahsın taâmını yemeyeceğim» diye yemin etse. halbuki o şahıs taâm satsa yemin eden kimse ondan taâm alıp yese. yemini bozulur.
Ben derim ki: Bu surette yeminin bozulmasının sebebi. o şahıs taâm satan olunca, ondan satın alınan veya onun yaptığı taâm murat edilir de yemin o şahsın mülkünde bulunan taâm üzerine yapılmış olmaz. Çünkü taâmın onun mülkünde bulunması kastedilmemiştir.
«Gerek göstererek yemin etsin, gerek göstermeyerek yemin etsin ilh...» Yani: Bir kimse «falan şahsın kölesiyle konuşmayacağım» yahut «onun hanesine girmeyeceğim» yahut «onun elbisesini giymeyeceğim» yahut «onun taâmını yemeyeceğim» yahut «onun hayvanına binmeyeceğim» diye yemin ettiğinde gerek bunları göstererek yemin etsin gerek göstermeyerek yemin etsin bunlar o şahsın mülkünde bulundukça yemin bunlar üzerine yapılmış olur. hatta o şahıs yeminden sonra üzerine yemin edilen şeylerden satın alsa, bunların üzerine de yemin edilmiş olur. Buna göre yemin eden kimse üzerine yemin ettiği şey o şahsın mülkünde iken yapmayacağım diye yemin ettiği şeyi işlerse yemini bozulur. Eğer bu şeyler o şahsın mülkünden çıktıktan sonra «yapmayacağım» diye yemin ettiği şeyi işlerse yemini bozulmaz. Çünkü yemin o şahsın zatına yapılmıştır. bu şeyler üzerine yapılmamıştır.
«Yeminden sonra o şahıs köle satın alsa veya evlense yemin eden kimse o şahsın satın aldığı köleyle veya evlendiği zevcesiyle konuşursa yine yemini bozulur ilh...» Yeminin bozulması. yemin eden kimse «falan şahsın kölesiyle» veya «zevcesiyle konuşursam şöyle olsun» diye yemin ederken köleyi veya zevceyi göstererek yemin etmediği takdirdedir. Yukarda geçtiği üzere yemin eden kimse yemin ederken köleyi göstersin veya göstermesin fark yoktur. Yani o şahıs yeni köle satın aldığında yemin eden kimse satın alınan köleyle konuştuğunda yemini bozulur. Fakat yemin eden kimse «ben falanca şahsın şu zevcesiyle konuşmayacağım» diye o şahsın zevcesini göstererek yemin edip o şahıs bu zevcesini boşar, başka bir kadınla evlenirse yeni evlendiği kadınla yemin eden kimse konuştuğunda yemini bozulmaz. Çünkü bu surette yemin eden kimse, o şahsın eski zevcesiyle konuşmamak üzere yemin etmiştir. Bu yemini o şahsın sonradan evlendiği zevcesine şâmil değildir. Bahır, Kenz.
METİN
«Zaman» ve «hîn: vakit» lâfızları gerek marife gerek nekre olsun yemin edildiği andan itibaren altı ay geçerlidir. Eğer bu lâfızlarla yemin eden kimse, belirli bir zamanı veya belirli bir vakti niyet ederse, yemini sahih olan kavle göre; niyet ettiği şey üzerine olur. Bedayı.
Ayın gurresi ve ayın başı ile ayın birinci gecesi ve gündüzü murat edilir. Ayın evveli ile ayın birinden onbeş güne kadar olan müddet murat edilir. Ayın ahiri ile onbeş günden sonrakimüddet murat edilir. Buna göre bir kimse «ayın sonundan evvelki günü oruç tutacağım» veya «tayın evvelinden son günü oruç tutacağım» diye yemin etse onbeşinci günü ile onaltıncı günü oruç tutar. Yaz mevsimi ile kışın giyilen kürk gibi elbiselerin bırakıldığı zamandan itibaren tekrar bu elbiselerin giyilmesine ihtiyaç duyulan zamana kadar olan müddet murat edilir. Bedayı.
Bir kimse «ben filan şahısla dehir boyunca» yahut «ebedî konuşmayacağım» diye yemin etse, yemin ederken bir şeye niyet etmemişse, bu yemin, yemin edenin yaşadığı müddete hamlolunur. Yani «ömür boyunca konuşmayacağım» demiş olur. Eğer nekre (belirsiz) olarak «dehren konuşmayacağım» diye yemin ederse, İmam-ı Azam (Rh.A.) «nekre olan «dehir» kelimesinin mânâsını bilmiyorum» demiştir. İmameyn (Rh.A.)'a «dehir kelimesi de «hîn: vakit» kelimesi gibidir» demişlerdir. Erbab-ı Kemâl'e gizli değildir ki bir meselede İmam-ı Azam (Rh.A.)'dan bir kavil rivayet edilmeyince İmameyn'in kavliyle fetva vermek vacib olur. Nehir.
Sirac adlı kitapta zikredilmiştir ki: İmam-ı Azam ondört meselede tevakkuf edip cevap vermemiştir. Dört İmam (Rh.A.)'dan hatta Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'den ve Cebrail (A.S.)'den de «bilmiyorum» cevabı vâki olmuştur.
Bir kimse «falan şahısla çok günler» yahut «aylar» yahut «seneler» yahut «cumalar» yahut «zamanlar» yahut «vakitler» yahut «dehirler konuşmayacağım» diye yemin etse, bunların her bir sınıfından on ile takdir olunur. Çünkü on cem'i lafzıyla zikrolunanların çoğudur. Bir kimse «falan şahısla zamanlarca konuşmayacağım» diye yemin etse, beş seneyle takdir olunur. Eğer «günler», «aylar». «seneler». «cumalar», «zamanlar». «vakitler» ve «dehirler» nekre olarak söylenirse, üç ile takdir olunur. Çünkü çoklukla muttasıf olmadıkça cemin en aşağı derecesi üçtür.
Bir kimse «ben kölelerle» yahut «falan şahsın köleleriyle konuşmayacağım» yahut «falan şahsın hayvanlarına binmeyeceğim» yahut «falanca şahsın elbiselerini giymeyeceğim» diye yemin edip sonra üç köleyle konuşsa, yahut o şahsın üç hayvanına binse, yahut o şahsın üç elbisesini giyse, her ne kadar o şahsın üç kölesinden fazla kölesi, üç hayvanından fazla hayvanı, üç elbisesinden fazla elbisesi olsa bile yemini bozulur. Eğer bir veya iki köleyle konuşsa yahut bir veya iki hayvanına binse yahut bir veya iki elbisesini giyse, yemini bozulmaz. Yemin eden kimse o şahsın bütün köleleriyle konuşmayacağını, bütün hayvanlarına binmeyeceğini ve bütün elbiselerini giymeyeceğini niyet etse, niyeti sahih olur.
Bir kimse «falan şahsın zevceleri» yahut «ahbapları» yahut «kardeşleri ile konuşmayacağım» diye yemin etse, o şahsın bütün zevceleriyle yahut bütün ahbaplarıyla yahut bütün kardeşleriyle konuşmadıkça yemini bozulmaz. Çünkü yemin eden kimseninbunlarla konuşmaması kendilerinin zâtında olan bir sebepten dolayıdır. Binaenaleyh yemin bunların kendi zâtları üzerine yapılmış olur. Sanki yemin eden kimse «ben bunlarla konuşmayacağım» diye yemin etmiştir. Yemin eden kimse «ben falanca şahsın kardeşleriyle konuşmayacağım» diye yemin ederken o şahsın bir kardeşi olduğunu bilerek yemin etmişse, onunla konuştuğunda yemini bozulur. Eğer bir kardeşi olduğunu bilmeyerek yemin etmişse, onunla konuştuğunda yemini bozulmaz, Nitekim Vakıat'da böylece zikredilmiştir.
Nehir'de «o şahsın ahbapları ile zevceleri de kardeşe ilhak edilmiştir» diye zikredilmiştir.
Şârih der ki: «O şahsın bir kardeşi olsa» meselesi cemi sıygası zikredilip müfred mânâsı murad edilen dört meseledendir. Nitekim Eşbah'ın yemin bahsinde zikredilmiştir. Fakat yemin taâmlara, elbiselere, kadınlara olursa icmaen bir tanesine vâki olur. Çünkü lamı tarif mümkün olursa ahde; mümkün olmazsa, cinse sarf olunur. Eğer dünyada olan bütün taâmlara, bütün elbiselere veya bütün kadınlara niyet ederse, sahih olan kavle göre niyeti diyaneten sahih olur. İşin hakikatını Allahü Teâlâ Hazretleri bilir.
İZAH
«"Zaman" ve "hîn; vakit" lâfızları ilh...» Yani bu lafızlarla gerek marife, gerek nekre, gerek müsbette ve gerekse menfide olsun yemin edildiği andan itibaren altı ay murad edilir. Çünkü altı ay bu lâfızların ortada kalan mânâlarıdır. Meselâ: Bir kimse, bir şahsa «vallâhi ben seninle bir hîn: bir vakit konuşmayacağım» yahut «vallâhi ben seninle bir zaman konuşmayacağım» diye yemin ederse, bu yemin altı ay üzerine yapılmış olur. Yani yemin eden kimse yemin ettiği andan itibaren altı aydan önce konuşursa yemini bozulur. Altı aydan sonra konuşursa, yemini bozulmaz.
Kezâ: Bir kimse «vallâhi ben bir hîn: bir vakit veya bir zaman oruç tutacağım» diye yemin ederse, altı ay oruç tutması lâzım gelir. Yalnız yemin eden kimse bu altı ayı dilediği zaman tayin edebilir.
«Hîn» lâfzıyla bazen saat mânâsı murad edilir. Nitekim Allahü Teâlâ:
«Haydi akşam saatinde, sabah saatinde hepiniz Allah'ı tenzih (ve tesbih) edin (namaz kılın).» buyurmuştur (Er-rûm Sûresi; âyet: 17).
«Hîn» lâfzıyla bazen kırk sene murad edilir. Nitekim Allahü Teâlâ:
«İnsan (Adem)in üzerine uzun devirden bir hine geçti ki (o vakit) o, anılmaya değer bir şey bile değildir.» (El-İnsân Sûresi; âyet: 1) buyurmuştur. Müfessirler bu âyeti kerimedeki «hîn» nazmını kırk seneyle tefsir etmişlerdir.
«Hîn» lâfzıyla bazen altı ay murad edilir. Nitekim Allahü Teâlâ:
«O (ağaç) Rabbinin izniyle her hin yemişini verir, durur.» (İbrâhim sûresi, âyet: 25 ) buyurmuştur. İbn-i Abbas (R.A.) bu âyeti kerimedeki «hîn» nazmını altı ayla tefsir etmiştir. Çünkü hurma ağacının tomurcuğunun çıkıp olgun olmasına kadar geçen müddet altı aydır.
Bir kimse, yemin ederken «hîn» lâfzını kullandığında herhangi bir zamana niyeti bulunmazsa, bu yemini altı ay üzerine vâki olur. Binaenaleyh altı ay, «hîn» lâfzının ortada olan mânâsıdır. Zira «hîn» lâfzı ile saat mânâsı murad edilmez. Çünkü bir saat konuşmamak üzere yemin edilmez.
«Hîn» lâfzıyla yemin edildiğinde âdeten kırk sene de murad edilmez. Çünkü kırk sene ebedî mânâsınadır.
«Zaman» lafzı da «hin» lâfzı gibi kullanılır. Bunun tamamı Fetih'dedir.
«Yemin eden kimse belirli bir zamanı veya belirli bir vakti niyet ederse; yemini sahih olan kavle göre yemin ettiği şey üzerine olur ilh...»
Çünkü «hîn» lâfzı ile «zaman» lâfzı saat, kırk sene ve altı ay mânâlarında kullanıldığı için sözünün hakikat mânâsına niyet etmiştir.
«Ayın evveli ile ayın birinden onbeş güne kadar olan müddet murad edilir ilh...»
Hâniyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa «vallâhi ben sana Ramazan ayının evvelinde elbette geleceğim» diye yemin edip de ona on beşinci gün gelse, yemini bozulmaz. Eğer Ramazan ayı yirmidokuz gün olursa, İmam Muhammed (Rh.A.) «onbeşinci günü zevâl vaktinden önce gelirse, yemini bozulmaz. Zevâl vaktinden sonra gelirse, yemini bozulur» demiştir. İmam Ebu Yusuf (Rh.A)'dan «bir kimse, bir şahsa ben seninle ayın evvelinin son günü ile ayın sonunun ilk gününde konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini ayın onbeşinci günü ile onaltıncı günü üzerine yapılmış olur» diye rivayet edilmiştir.
«Yaz mevsimi ile ilh...» Bir kimse, bir şahsa «yaz mevsimi sana geleceğim» diye yemin etse, yemin eden kimse yaz ile kış mevsimi hesapla bilinen bir beldede oturuyorsa. yemini bu hesaba göre yapılmış olur. Eğer yaz ile kış mevsimi hesapla bilinmeyen bir beldede oturuyorsa, kış, insanların içlik, kürk gibi kalın elbise giydikleri zamandan başlayıp bunları giymeyi bıraktıkları zamana kadar olan müddettir.
«Kışın» yahut «yazın» yahut «baharın» yahut «güzün konuşmayacağım» diye yemin edildiğinde bu mevsimlerin ne zaman başlayıp, ne zaman bittiği herkesçe malumdur.
«Yaşadığı müddetçe hamlolunur ilh...» Meselâ: Bir kimse «falan şahısla bir ömür konuşmayacağım» diye yemin etse, herhangi bir vakte niyet etmemiş ise, bu yemini ebedî konuşmamak üzere yapmış olur.
İmam Ebu Yusuf (Rh.A.)'den « «ömür» kelimesi nekre olarak söylenildiğinde «bir gün» murat edilir» diye rivayet edildiği gibi ««hîn»gibi altı ay murat edilir» » diye de rivayet edilmiştir. Zâhir olan da budur. Bu, Sirâc'dan naklen Nehir'de zikredilmiştir.
«İmam-ı Azam (Rh.A.) "nekre olan «dehir» kelimesini bilmiyorum" demiştir ilh...» Yani İmam-ıAzam (Rh.A.) «dehir kelimesinin mânâsında tevakkuf edip «ne kadar zaman murad edildiğini bilmiyorum» demiştir.
İhtiyar'da zikredilmiştir ki; «dehir» kelimesinin mânâsında örf yoktur ki; ona tâbi olunsun. Lûgatlar ise, kıyas ile bilinmez. Dehrin mânâsında deliller mütearız olduğu için İmam-ı Azam tevakkuf etmiştir.
İmam Ebu Yusuf (Rh.A.) İmam-ı Âzam (Rh.A.)'dan "nekre olan «dehir» kelimesiyle marife olan «dehir» kelimesi müsâvidir diye rivayet etmiştir. Bu, yemin edenin niyeti bulunmadığı takdirdedir. Niyeti bulunursa, onunla amel olunur. Fetih.
«Cami-i Kebîr'de "bir kimse «ben falan şahısla dehirlerce» yahut «aylarca» yahut «senelerce» yahut «cumalarca» yahut günlerce konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemin bunların her birinden üç üzerine vâki olur» diye zikredilmiştir» denilirse, «bu mesele «dehir» mânâsını bilen zâtın kavli üzerinedir" diye cevap verilir.
Ben derim ki: « «Dehirlerce konuşmayacağım» diye yemin edildiğinde bu yemin üç üzerine vâki olur» ifadesinde dehrin mânâsını tayin yoktur. Çünkü bu üç ile üç gün mü, üç hafta mı, üç ay mı, üç sene mi? olduğu beyan edilmemiştir. Fetih.
«İmam-ı Azam (Rh.A.) ondört meselede tevakkuf edip cevap vermemiştir ilh...»
1 - Nekre (belirsiz) olan dehir.
2 - İnsan pisliği yiyen hayvanın etinin ne zaman temiz olacağı.
Böyle bir hayvan üç gün veya yedi gün hapsedilir diye rivayet edilmiştir.
3 - Av köpeğinin ne zaman eğitilmiş olacağı. Bunun bilinmesi köpeğin eğitilmesiyle uğraşanlara bırakılmıştır. İmam-ı Azam'dan rivayet edilmiştir ki: Bu aynı zamanda İmameyn'in de kavlidir. Av köpeği üç defa avladığı avı yemeden bırakırsa, eğitilmiş olduğu bilinir.
4 - Çocukların sünnet olma zamanı. On yaşında veya yedi yaşında olmaları rivayet edilmiştir. Musânnıf da metnin sonunda bunu kabul etmiştir.
Bazıları «çocukların sünneti oniki yaşından sonraya bırakılmamalıdır» demişlerdir.
5 - Müşkil (erkekliği dişiliği belli olmayıp iki tenasül uzvundan da bevleden) hünsa. İki tenasül uzvunun birinden fazla bevil gelmesine itibar edilmez.
6 - Eşeğin artığı. Buradaki tevakkuf artığın temiz olmasında değil temizleyici olmasındadır.
7 - Melekler ile Peygamberlerden hangisinin üstün olması. Namaz bahsinde geçtiği üzere beşerin havâssı meleklerden üstündür.
8 - Allahü Teâlâ'ya ortak koşan kimselerin, erginlik çağına varmadan önce ölen çocuklarının nereye gidecekleri.
İmam Muhammed (Rh.A.) «Allahü Teâlâ günahsız hiç bir kimseye azab etmez» demiştir. Nitekim cenaze bahsinde geçmiştir.
9 - Mescidin duvarlarının vâkıfın malından nakışlanması. Yukarıda geçtiği üzere mescidin vâkıf malının zalim tarafından alınmasından korkulursa yahut vâkıf zamanında cami nakışlı olursa, yahut duvarları ıslah için olursa câiz olur.
10 - Cinlerin insanlar gibi ibadet ve taatlarının mükafatını görüp görmeyeceği hususunda tevakkuf etmiştir.
«Hatta Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'den ve Cebrail (A.S.)'den de «bilmiyorum» cevabı vâki olmuştur ilh...»
Kermânî'de zikredilmiştir ki: Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'e «mekanların en faziletlisi hangisidir?» diye sorulduğunda «bilmiyorum, Cebrail (A.S.)'a sorayım» buyurdular. Bunu Cebrail (A.S.)'a sorduklarında o da «bilmiyorum, Rabbıma sorayım» deyip sorduğunda Allahü Teâlâ «mekânların en hayırlısı mescidlerdir, mescid ehlinin en hayırlısı önce girip sonra çıkanlardır, mescid ehlinin en şerlileri sonra girip önce çıkanlardır» buyurmuşlardır.
Hakaik'te zikredilmiştir ki: Bunda kendilerinden fetva sorulan zevata tenbih var ki bilmedikleri bir mesele kendilerine sorulduğunda tevakkuf edip yerine bakalım demekten çekinmeyenler. Çünkü bilmeden körü körüne helâlı haram, haramı helâl diyerek cevap vermek Allah'a iftira olacağından büyük günahtır. Kuhustâni'de de böyledir.
İmam Gazali İhya-u Ulum adlı eserinde zikretmiştir ki: Resûl-i Ekrem (S.A.V.) «Üzeyr Peygamber midir, değil midir? bilmiyorum, Tubba mel'un mudur, değil midir? bilmiyorum, Zülkarneyn peygamber midir, değil midir? bilmiyorum» buyurmuşlardır, Peygamberimiz (S.A.V.)'in bu mübarek sözleri Allahü Teâlâ'nın kendilerini bu esrara muttali ve vâkıf kılmadan önce olması gerekir. Çünkü Peygamberimiz (S.A.V.)'in Allahü Teâlâ kendilerini muttali kıldıktan sonra «Tubba mümindir» diye haber verdikleri nakledilmiştir. T.
«Yahut cumalar ilh...» Bir kimse «falan şahısla pek çok Cuma günleri konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemin on Cuma günü konuşmamaya yapılmış olur. Yemin eden kimse, bu yeminiyle on hafta konuşmamayı niyet ederse, bu niyeti sahih olur. Fakat bir kimse «Bir Cuma oruç tutacağım» diye yemin etse, gerek bir haftaya niyet etsin gerek niyet etmesin bir hafta oruç tutması lâzım gelir. Bahır.
«Bunların her bir sınıfından on ile takdir olunur ilh...» Bu, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göredir. İmameyn (Rh.A.)'e göre; bir kimse «falanca şahısla günlerce» veya «pek çok günler konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini yedi gün konuşmamak üzere yapılmış olur, «Aylarca konuşmayacağım» diye yemin ederse, bu yemin oniki ay konuşmamak üzere yapılmış olur. «Senelerce» yahut «cumalarca» yahut «zamanlarca» yahut «vakitlerce» yahut «dehirlerce konuşmayacağım» diye yemin ederse, bu yemin ebedî konuşmamak üzereyapılmış olur.
«Çünkü yemin eden kimsenin bunlarla konuşmaması kendilerinin zâtında olan bir sebepten dolayıdır ilh.. » Yani yemin eden kimsenin bunları o şahsa nisbet ederek yemin etmesi, bunları tanıtmak içindir. Yoksa o şahısla ilgili oldukları için değildir. Buna göre; o şahsın zevcelerinin yahut ahbaplarının yahut kardeşlerinin kendilerinde nefret ettiren bir sebep bulunduğu için kendileriyle konuşmamak üzere yemin etmiştir. Bu yemin eden kimse, o şahsın bütün zevceleriyle yahut bütün ahbaplarıyla yahut bütün kardeşleriyle konuşmadıkça yemini bozulmaz.
Bir kimse «ben falan şahsın köleleriyle konuşmayacağım» yahut «onun elbiselerini giymeyeceğim» yahut «onun hânesine girmeyeceğim» yahut «onun hayvanlarına binmeyeceğim» diye yemin ettikten sonra, bu üzerine yemin edilen kimse, yapmayacağım diye yemin ettiği şeyleri işlese, yemini bozulmaz. Çünkü bu şeylerin o şahsa izâfeti, mülk izâfetidir. Yani yemin eden kimsenin yemini bunlar o şahsın mülkünde bulundukça geçerlidir. Yemini bunlar için yapmamıştır. Bunların sahibi için yapmıştır.
«Şârih der ki: «O şahsın bir kardeşi olsa» meselesi cemi sıygası zikredilip müfred mânâsı murad edilen dört meseledendir ilh...» Cemi (çokluk) sıygası, müfred (teklik) sıygası için ancak dört meselede kullanılır.
İkincisi; bir kimse «malımı evlâdıma vakfettim» dese, halbuki kendisinin bir çocuğu bulunsa, vakfın bütün geliratı o bir çocuğun olur. Fakat «beninime (oğullarıma) vakfettim» dese, hüküm böyle değildir.
Üçüncüsü; bir kimse «falan beldede ikâmet eden ekâaribime mallarımı vakfettim» dese, halbuki o beldede akrabalarından ancak bir şahıs bulunsa, bütün mallar o bir şahsa vakfedilmiş olur.
Dördüncüsü; bir kimse «ben şu buğdaydan üç ekmek yemem» diye yemin etse, halbuki o buğdaydan ancak bir ekmek çıksa, yemin bu bir ekmek üzerine yapılmış olur. Yani o bir ekmeği yerse, yemini bozulur. Keza; bir kimse «ben fakirlerle» yahut «yoksullarla» yahut «İnsanlarla» yahut «âdemoğullarıyla» yahut «şu cemaatle» yahut «Bağdad ehliyle konuşmayacağım» diye yemin edip, sonra bunlardan biriyle konuşsa, yemini bozulur. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...