TALÂK
VE KÖLE ÂZÂD EDİLMESİNE DAİR YAPILAN YEMİN HÜKÜMLERİ
BÂBI
METİN
Bu bâbın toplayıcı
şer'i meselelerinde asıl ve kaide şudur: Ölü bir çocuk başkası hakkında
çocuktur. Fakat kendi hakkında çocuk değildir. Yine asıl ve kaidenin
tamamındandır ki: «Evvel» lâfzı ilk ferdin «âhir» lâfzı son ferdin, «vasat»
lâfzı ikisinin arasında olan ferdin ismidir.
«Evvel», «âhir» ve
«vasat» dan biriyle muttasıf olan bir şey, diğeriyle muttasıf olamaz. Çünkü
bunların aralarında zıtlık vardır. Fiil böyle değildir, çünkü fiillerin
aralarında zıtlık yoktur. Zira ikinci fiil birinci fiilin başkasıdır.
Binaenaleyh bir kimse «kendisiyle en son evlenmiş olduğum zevcem boş olsun» dese
iki defa evlendiği zevcesi boş olur. Çünkü zevce son evlenme akdini fiiline
vasıf kıldığı için iki defa evlendiği zevcesinin akdi son akid olmuş olur.
Bir kimse «satın
aldığım evvelki köle hür olsun» deyip sonra bir köle satın alsa bu köle âzâd
olur. Çünkü yukarıda geçtiği üzere »evvel» kelimesi ilk ferdin ismi olup bu da
bulunmuştur. Böyle yemin eden kimse iki köleyi birden beraber satın alıp bundan
sonra bir köle daha satın alsa, asla yani beraber satın aldığı iki köle de sonra
tek olarak satın aldığı köle de âzâd olmaz. Çünkü bu suretlerde önce ferd olarak
satın alma bulunmamıştır. Eğer yemin eden kimse ifadesinde «tek» yahut «siyah»
yahut «altınla» kelimelerini ziyade edip ve vasıf da bulunursa üçüncü yani tek
olarak satın aldığı köle âzâd olur.
Bir kimse «vâhiden:
Tek olarak satın aldığım evvelki köle âzâd olsun» deyip sonra iki köleyi birden
beraber satın alsa daha sonra «vâhid: Tek» bir köle satın alsa ihtimal bulunduğu
için üçüncü köle âzâd olmaz. Geçen suretteki «vâhid» ile buradaki «vâhid»
arasındaki farka musannıf «ihtimal bulunduğu için» kavliyle işaret etmiştir.
Çünkü buradaki «vâhid» kelimesinin köleden hal olup mefulun halini beyan etmesi
ihtimali olduğu gibi efendiden hal olma ihtimali de vardır. Buna göre ifadede
şek bulunduğu için üçüncü köle azâd olmaz.
Bahır'da « «vâhid»
lâfzının köleye sıfat olarak esre olması câiz görülmüştür. Bu takdirde «vahdehu»
gibi olur» diye zikredilmiştir.
Nehir'de « «vahid»
kelimesinin hazfedilmiş mübtedanın haberi olarak ötre okunması caiz görülmüştür.
Bu da vahid gibidir. Yani üstün halindeki ihtimaller bundada geçerlidir» diye
zikredilmiştir.
Bir kimse «en evvel
mâlik olduğum köle hür olsun» deyip sonra bir köle ile başka bir kölenin
yarısına mâlik olsa tamamına mâlik olduğu köle azâd olur. Elbiseler de böyledir.
Fakat ölçekle ve tartı ile satılan şeyler böyle değildir. Zeylaî.
Bir kimse «âhir:
Sonraki mölik olduğum köle hür olsun» deyip bir köleye mâlik olduktan sonra
ölse, o köle âzâd olmaz. Bir kölenin âhir olması için kendisinden evvel bir
kölenin bulunması lâzımdır. Aksi yani «en evvel mâlik,olduğum köle hür olsun»
ifadesi böyledeğildir. Çünkü «evvel» lâfzının mânâsı kendi üzerine başkasının
geçmemesidir. Bu ise kendisine başka şey katılmaksızın bulunur. «Ahir: Sonraki»
lâfzı «bad:
Sonra» lâfzı
gibidir. «Bad: Sonra» için «kabl: önce» lâzımdır. «Kabl» böyle değildir. Yani
kendisinden sonra bir şeyin bulunması lâzım değildir.
Bir kimse «âhir
mâlik olduğum köle hür olsun» deyip bir köle satın aldıktan sonra bir köle daha
satın olsa ve sonra ölse, ikinci köle âhir köle olduğu için satın alındığı
vakitten itibaren âzâd olur. Eğer ikinci köleyi sıhhati yerinde iken satın
almışsa, malının hepsinden itibar edilir. Hasta iken satın almışsa, malının üçte
birinden itibar edilir.
«Köle satın
alındığı vakitten itibaren âzâd olur.» kaidesine göre; bain talâkı âhire tâlik
edip «evlendiğim ahir: Sonraki zevcem üç talâk boş olsun» diyen kimsenin talâkı
İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; talâkı fâr (bir kimsenin ölüm hastalığında zevcesini
mirastan mahrum etmek için boşaması) olmaz. İmameyn (Rh. Aleyhima)'e göre; yemin
eden kimse ikinci köleyi gerek sıhhati yerinde iken gerek hasta iken satın
alsın, köle malının üçte birinden âzâd olur. «En son evlendiğim zevcem boş
olsun» diyen kimsenin talâkı da talâkı fâr olur.
İZAH
«Ölü bir çocuk
ilh...» Şârih'in «ölü çocuk» diye kayıtlaması, düşen yavrunun âzâlarının belli
olmasının şart olduğuna işaret içindir.
Fetih'te
zikredilmiştir ki: Düşen yavrunun âzâları belli olmazsa, çocuk sayılmaz.
«Başkası hakkında
çocuktur ilh...» Yani böyle bir çocuğu doğuran kadın iddet bekliyorsa, bu
çocukla iddeti bitmiş olur. Bu çocuktan sonra gelen kan lohusalık kanıdır. Bu
çocukla annesi ümm-i veled olur. «Çocuk doğurursan boş ol» diyen kimsenin
zevcesi böyle bir çocuk doğurursa, boş olur. T.
«Fakat kendi
hakkında çocuk değildir ilh...» Yani böyle ölü doğan çocuğa isim konmaz,
yıkanmaz, üzerine namaz kılınmaz, mirasa, vasiyete hak sahibi olmaz, âzâd olmaz.
Yani bir kimse cariyesine çocuk doğurursan şöyle olsun» deyip ölü çocuk doğursa,
yemini bozulur. Fakat «çocuk doğurursan, o çocuk hür olsun» deyip cariyesi ölü
çocuk doğursa, doğan çocuk hür olmaz. T.
« «Evvel» lâfzı ilk
ferdin ismidir ilh...» Yani «evvel» lâfzında muteber olan kendi üzerine başka
bir şeyin geçmemesidir.
« «Vasat» lâfzı
ikisinin arasında olan ferdin ismidir ilh...» Yani üçten ikinci, beşten üçüncü
gibi. T.
« «Evvel», «âhir»
ve «vasat» dan biriyle muttasıf olan bir şey diğeriyle muttasıf olamaz ilh...»
Meselâ: Bir kimse «evleneceğim âhir: Sonraki zevcem boş olsun» deyip bir kadınla
evlense, sonra bir kadınla daha evlendikten sonra evvelkini boşasa daha sonra
yine onunla tekrarevlenip ölse, bir defa evlendiği zevcesi boş olur. İki defa
evlendiği birinci zevcesi evvelki zevcesi olarak muttasıf olup âhir zevcesi
olmakla muttasıf olmaz. Çünkü aralarında zıtlık vardır. Nitekim bir kimse
«döveceğim âhir: Sonraki kölem hür olsun» deyip birini dövse, sonra birini daha
dövse daha sonra evvelki dövdüğünü tekrar dövüp ölse, bir defa dövdüğü kölesi
âzâd olur. Bahır.
«Fiillerin
aralarında zıtlık yoktur ilh...» Bunun beyanı: Fiilin evveliyetle muttasıf
olması ahiriyetle mevsuf olmasına mani değildir. Çünkü ikinci fiil birinci
fiilden başkadır. Yani biriyle muttasıf olan diğeriyle mevsuf olandan başkadır.
«Üçüncü yani tek
olarak satın aldığı köle âzâd olur ilh...» Yani: Bu üçüncü köleden önce iki
köleyi birden beraber satın olması, üçüncü kölenin satın alınan evvelki köle
olmasına zarar vermez. Kezâ: Bir kimse «satın aldığım evvelki siyah köle» veya
«altınla satın aldığım köle âzâd olsun» deyip sonra beyaz köleler veya dirhemle
köleler satın alsa, daha sonra siyah bir köle veya altınla bir köle satın alsa,
âzâd olur. Bahır'da da böyle zikredilmiştir.
«Bir köle ile başka
bir kölenin yarısına mâlik olsa ilh...» Yani: Bir köle ile başka bir kölenin
yarısına beraber mâlik olsa. Nitekim Fetih'te de böyledir.
«Tamamına mâlik
olduğu köle âzâd olur ilh...» Çünkü kölenin yansı köle olmadığından öbür mâlik
olduğu köleye isimde ortak olamayacağı için, tamamına mâlik olduğu köleyi
evvelki köle olmaktan çıkaramaz. Nitekim evvelki köleyle beraber elbise satın
alsa, bu satın alınan elbise o köleyi evvelki köle olmaktan çıkartamaz. Zeylai.
«Elbiseler de
böyledir ilh...» Meselâ: Bir kimse «mâlik olduğum evvelki elbise hedy olsun»
deyip de beraber bir tam elbise ile bir de yarım elbiseye mâlik olsa, hedy olur.
«Fakat ölçekle ve
tartıyla satılan şeyler böyle değildir ilh...» Meselâ: Bir kimse «mâlik olduğum
evvelki kür (kırk kafız) sadaka olsun» deyip de birden bir buçuk kürre mâlik
olsa, kendisine hiç bir şey tasadduk etmek lâzım gelmez. Çünkü bir kür üzerine
ziyade olan yarım kür, bir kürrü evvelki kür olmaktan çıkartır.
Kür; kırk kafizin
ismidir. Kafiz ise eskiden kullanılmış, miktarı yer yer değişen bir ölçektir. Bu
kimse, altmış kafize birden mâlik olmuştur. Bunun benzeri: Bir kimse. «mâlik
olduğum evvelki kırk köle hürdürler» deyip sonra birden altmış köleye mâlik olsa
hiç birisi âzâd olmaz. Bundan malum olur ki; yarım kürre başka bir yarım kür
katıldığında tam bir kür olur. Ama bir kölenin yarısı, başka bir kölenin
yarısına katılamaz.
«Bir köleye mâlik
olduktan sonra ölse, o köle âzâd olmaz ilh...» Kezâ: Bir köleye mâlik olduktan
sonra ölmese, yine o köle âzâd olmaz. Çünkü yemin edenin yaşadığı müddetçe başka
köleye mâlik olma ihtimali vardır.
««Kabl» böyle
değildir ilh...» Meselâ: «Zeyd kabl: Önce geldi» denildiğinde Zeyd'den
sonrabaşka bir kimsenin gelmesi gerekmez. Çünkü bu ifadenin mânâsı «Zeyd'den
önce hiç bir kimse gelmedi» demekitir.
«Ölse ilh...» Yani
«mâlik olduğum sonraki köle âzâd olsun» diyen kimse, bir köle satın aldıktan
sonra bir köle daha satın alıp kendisi ölse, ikinci satın aldığı köle, satın
aldığı andan itibaren âzâd olmuş olur. Musânnıf «yemin eden kimse ikinci köleyi
satın aldıktan sonra ölse» diye kayıtladı. Çünkü ikinci köle ancak efendisinin
ölmesiyle ikincilik kazandı. Eğer yaşasaydı, yemin eden başka bir köle alır. Bu
almış olduğu köle sonraki köle olmuş olurdu. Bahır.
«Köle satın
alındığı vakitten itibaren âzâd olur ilh...» Bu İmam-ı Azâm (Rh.A)'a göredir.
İmameyn (Rh.Aleyhima)'e göre; ölürken âzâd olur. Buna göre; köleyi gerek
sıhhatte iken gerek hasta iken satın alsın malının üçte birinden âzâd olur.
Çünkü bu ikinci kölenin sonraki köle olması ancak kendisinden sonra köle satın
alınmamakla gerçekleşir. Böylece efendinin ölmesiyle başka köle satın
alamayacağı anlaşılmış olur. İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın delili efendinin ölümü
ikinci kölenin son köle olduğunu bildiricidir. İkinci kölenin sonraki köle
olmakla muttasıf olması satın alındığı vakitten itibaren olup âzâd olması da
satın alındığı vakitten itibaren sabit olur. Bahır.
«Bain talâk-ı âhire
tâlik edip İlh...» Yani; Bir kimse «en son evlendiğim zevcem boş olsun» deyip de
evlendikten sonra ölse, İmam-ı Azam (Rh. A.)'a göre; bu kadının talâkı talâk-ı
fâr olmaz ve bu kadın evlendiği vakitten itibaren boş olmuş olur. Eğer yemin
eden kimse zevcesine cinsi yakınlıkta bulunursa, şüphe sebebiyle ona cinsi
yakınlıkta bulunduğu için mehrin tamamı, cinsi yakınlıkta bulunmamışsa, mehrin
yarısı lâzım gelir. Kadın iddetini matem tutmadan hayızla bekler. Zevcînden
miras alamaz. İmameyn (Rh.A.)'e göre; bu kadın zevci Ölürken boş olur ve talâkı
da talâk-ı fâr olduğu için zevcinden miras alır. Kendisine bir mehir lâzım
gelir. Talâk iddeti ile ölüm iddetinden hangisi daha uzun olursa, iddetini
onunla bekler. Aynı zamanda matem de tutar. Bahır.
METİN
Musannıf «evvel»
lâfzı ile «âhir» lâfzını izah edip «vasat» lâfzını izah etmediği için şârih onu
beyan etmiştir: Bedayı'da zikredildiğine göre «vasat» lafzı ancak tek olan
sayılarda olur. Buna göre üçün ikincisi vasattır. Kezâ: Beşin üçüncüsü yine
böyledir. Hâkezâ yedinin dördüncüsü dokuzun beşincisi onbirin altıncısı gibi.
Bir kimse,
zevcesine «çocuk doğurursan boşsun» veya cariyesine «çocuk doğurursan hürsün»
deyip zevcesi veya cariyesi uzuvları belli olan çocuk düşürse, yemini bozulur.
Yani zevcesi boş, cariyesi âzâd olur. Eğer düşen çocuğun uzuvları belli olmazsa,
zevcesi boş, cariyesi âzâd olmaz. Fakat bir kimse, cariyesine «çocuk doğurursan
o çocuk hür olsun»deyip cariye evvela ölü bir çocuk, sonra diri bir çocuk
doğursa, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; yalnız diri olarak doğan çocuk âzâd olur.
Çünkü kölelik ölümle bâtıl olur. Ama çocuk veya doğurmak ölmekle bâtıl olmaz.
Beşâret: Örfte
kendisine müjde verilen kimsenin bilgisi ve haberi olmadığı gerçeğe uygun,
sevinç ve ferah verecek haberin ismidir. Buna göre beşâretin tarifinden üzüntü
ve keder verecek zararlı haber çıkmıştır. Binaenaleyh zararlı haber örfte
beşâret değildir. Belki lûgatta zararlı habere de beşâret denilir. Hatta Allahü
Teâlâ'nın:
«İşte bunlara pek
acıklı bir azabı müjdele!» (Et-Tevbe Sûresi; âyet: 34) kavl-i kerimi bu
kabildendir. Yalan olarak bildirilen sevinç ve ferah verecek haber de her ne
kadar ilk anda yüzde sevinç ve ferah eseri görülürse de hilafı zuhur edince
derhal zail olacağı için ona itibar edilmemekle «gerçeğe uygun» olmak kaydıyla
beşâretin tarifinden çıkartılmıştır. Kendisine müjde verilen kimsenin o sevinç
ve ferah verecek habere önceden bilgisi ve haberi olmaması lâzım olduğu için,
peşi peşine bir kaç şahıs bir kimseye sevinç ve ferah verecek bir haberi
müjdeleseler «müjde» en evvel müjde edenin olur da diğerlerininki müjde olmayıp
haber olur. Buna göre bir kimse «her hangi bir köle falan hususu bana müjdelerse
o hür olsun» deyip sonra kendisine peşi peşine üç köle o hususu müjdelese,
yalnız önce müjdeleyen köle âzâd olur. Çünkü müjde ancak öncekininki olur.
diğerlerininki olmaz.
«Falan hususu bana
müjdeleyen hür olsun» diyen kimse söz ile müjde verilmeye niyet etmedikçe müjde
mektup veya elçi göndermekle de olur. Eğer o kimse kendisine bu hususun söz ile
müjde verilmesine niyet ederse müjde de «hadîs: Söz» gibi olup, söz ile
anlatılması şart kılınır. O efendinin kölelerinden birisi diğer köleyi gönderse,
gönderilen köle gönderildiğini anlatıp meselâ: «Filan köle beni sana gönderip
filan zat sana gelmiştir der» dese gönderen köle âzâd olur. Eğer gönderilen köle
kendisinin başka bir köle tarafından gönderildiğini söylemeyip doğrudan doğruya
«filan zat sana gelmiştir» derse, kendisi âzâd olur. Bir kaç köle beraberce
birden müjdeleseler, hepsi âzâd olur. Çünkü müjdeyi hepsi birlikte vermişlerdir.
Nitekim Allah-ü Teâlâ:
«Ve onu çok bilgin
bir oğulla müjdelediler.» (Ez-zâriyat Sûresi; âyet: 28) âyet-i kerimesinde
İbrahim (A.S.)'a bilgin bir oğulu haber veren meleklerin hepsine müjdeyi isnâd
buyurmuşlardır.
«Beşâret»
kelimesinin «bâ» harfi ile kullanılıp kullanılmaması arasında fark yoktur. Ama
«haber» lâfzı bunun gibi olmayıp «bâ» harfiyle kullanılırsa, doğru habere mahsus
olur. Nitekim bundan önceki bâbda geçmiştir. Bu hususta «mektup» da «haber»
gibidir. «ilâm: Bildirme» lâfzı da «beşâret» gibi olup onda da her ne kadar «bâ»
harfi kullanılmasa bile verilen haberin doğru olması lâzımdır. Çünkü ilâm ilmi
(bilgiyi) isbattır. Yalan ise gerçeğeuygun olmadığı için bilgiyi isbat etmeyi
ifade etmez. Bedayı.
İZAH
«Vasat ilh...» Bir
kimse «mâlik olduğum vasat köle hür olsun» deyip ayrı ayrı üç köle satın
aldıktan sonra ölse, İmameyn'e göre; öldüğü andan itibaren ikinci köle âzâd
olur. İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre;
satın aldığı andan
itibaren üçüncü köle âzâd olur. Çünkü üçüncü köle satın alınırken bizzat vasat
ismini kazanmıştır. Bunu da dördüncü köleyi almadan efendinin ölmesiyle bildik.
Ama üçüncü köle satın alınmadan önce ikinci köle ne bize göre ne de nefs-ül
emir'de vasat ismini kazanmıştır. Buna göre ikinci köle satın alındığı vakitten
itibaren âzâd olmaz. Fakat bir kimse «mâlik olduğum en sonraki köle hür olsun»
deyip ayrı ayrı iki köle satın aldıktan sonra ölse İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre;
ikinci köle satın alındığı vakitten itibaren âzâd olur. Çünkü ikinci köle bizzat
satın alınmakla en sonraki köle ismini kazanmıştır. Bunu da başka bir köle satın
almadan efendisinin ölmesiyle bildik. Bana zâhir olan budur. Teemmül et! H.
Ben derim ki; Bu
yeni bir bahistir, kâideler bunu te'yid eder.
Telhis'de ve
Fârisî'nin Telhîs şerhinde zikredilmiştir ki: Bir kimse «mâlik olduğum her köle
hür olsun, ancak ortadaki köle müstesna» deyip de bir köleye mâlik olsa, bir
kölenin ortada olması mümkün olmadığı için derhal âzâd olur. Bundan sonra ikinci
bir köleye daha sonra üçüncü bir köleye mâlik olsa bunlardan hiç birisi âzâd
olmaz. Çünkü üçüncü köleyi satın almakla ikinci kölenin ortadaki köle olma
ihtimali, beşinci köleyi satın almakla üçüncü kölenin ortadaki köle olma
ihtimali vardır. Dördüncü köleye mâlik olmakla ikinci köle ortadaki köle
olmaktan çıkar ve ikinci köle âzâd olur. Bu böylece devam edip gider. Ölen
efendinin iki, dört veya altı gibi çift sayılı köleleri kalırsa böyle çift
sayılarda ortada kalan köle bulunmayacağı için hiçbirisi âzâd olmaz. Ölen
efendinin üç, beş veya yedi gibi tek sayılı köleleri kalırsa böyle tek sayılarda
ortada kalan köleden başkaları âzâd olur.
«(İmam-ı Azam
(Rh.A.)'a göre; yalnız diri olarak doğan çocuk âzâd olur ilh...»
İmameyn'e göre; hiç
biri âzâd olmaz. Çünkü ölü çocuğun doğmasıyla şart gerçekleştiği için âzâd
bulunmadan yemin çözülür. Zira ölü çocuk âzâd olmaya mahal değildir. İmam-ı Azam
(Rh.A.)'ın delili mutlak surette çocuk ismi diri olma vasfıyla kayıtlanır. Çünkü
efendi cariyesinden doğacak çocuğa hürriyeti isbat etmeyi kasdetmiştir. Yine bu
ihtilaf üzeredir ki: Bir kimse cariyesine «evvel doğurduğun çocuk hür olsun»
deyip cariyesi önce ölü bir çocuk doğurup sonra diri bir çocuk doğursa, İmam-ı
Azam'a göre; diri olan çocuk âzâd olur. İmameyn (Rh. Aleyhima)'e göre; olmaz.
Bahır.
«Çünkü kölelik
ölümle bâtıl olur ilh...» Yani: Bir kimse «yanıma evvel giren köle hür olsun»
deyip sonra yanına ölü bir köle getirilse daha sonra diri bir köle girse, sahih
olan kavle göre; ittifakla diri köle âzâd olur. Burada İmameyn (Rh. Aleyhima)'ın
mazereti şöyledir: "ölümden sonra kölelik bâkî kalmaz. Çünkü ölümle kölelik
bâtıl olur. Fakat «evvel doğurduğun çocuk hür olsun» veya «çocuk doğurursan o
çocuk hür olsun» ifadelerindeki «çocuk» ölümden sonra da yine çocuktur."
«Belki lügatte
zararlı habere de beşâret denilir ilh...»
Nehir sahibi
«beşâret lügatte sevinç ve ferah verecek habere mahsus olmayıp hatta üzüntü ve
keder verecek habere de denilir. Allah-ü Teâlâ'nın:
«İşte bunlara pek
acıklı bir azâbı müjdele!» Et-tevbe Sûresi; âyet: 34 kavli kerimi bu
kabildendir. «Beşâret» kelimesinin üzüntü ve keder de kullanılması mecazdır»
diye iddia edilmesi beşâretin alınmış olduğu maddesi sebebi ile defedilmiştir.
Şek ve şüphe yok ki; kötü haberle de insanın yüzü değişir» demiştir.
Ben derim ki: Nehir
sahibinin «beşâret kelimesinin insanın yüzünü değiştiren haberde kullanılması
hakikattir» demesiyle ehl-i beyan (edebiyatçılar)'ın «âyet-i kerimede isti'âre-i
tehekkümiyye (alay, eğlenme) vardır» demeleri arasında zıtlık yoktur. Çünkü
Nehir sahibi «beşâret» kelimesinin lügatteki asıl mânâsını, nazarı itibara
almıştır. Ehli beyan ise «beşâret» kelimesinin lügatteki örf mânâsını nazarı
itibara almıştır. Zira bir lâfzın lügatteki asılda bir mânâya, lügatteki örfte
başka bir mânâya geldiği pek çoktur. Meselâ: «Dâbbe» kelimesinin lügatteki asıl
mânâsı «yer üzerinde debelenen varlık» demektir. lügatteki örf mânâsı ise dört
ayaklı hayvana mahsustur. Kezâ: Lâfız kelimesinin lügatteki asıl manâsı,
atmaktır. Lügatteki örf mânâsı ise, ağızdan çıkan sözdür. Risaletü'l-Vaz'iyye'de
böyle zikredilmiştir. H.
«Müjde en evvel
müjde edenin olur da diğerlerininki müjde olmayıp haber olur ilh...» «Sevinç ve
ferah verecek bir haberi bir kimseye bir kaç şahıs arka arkaya bildirseler önce
bildiren şahsın haberi «beşâret: Müjde» olup diğerlerininki olmaz» hususundaki
asıl delil Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'den rivayet edilen hadis-i şeriftir:
Peygamberimiz (S.A.V.) İbn-i Mesud (R.A.) Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet ederken
yanına teşrif ettiler de «her kim Kur'ân-ı Kerim'i Allahü Teâlâ tarafından inzal
olunduğu vecih üzere terütâze olarak tilavete muhabbet ve şevk ederse, İbn-i
Mesud (R.A.)'un kıraatı üzere tilavet etsin» buyurdular. Peygamberimiz
(S.A.V.)in bu müjdesini bildirmek üzere Ebubekir-i Sıddık (R.A.) ile
Ömerü'l-Faruk (R.A.) İbn-i Mesud (R.A.)'a koştuklarında Ebubekir (R.A.) Hz. Ömer
(R.A.)'i geçip önce İbn-i Mesud (R.A.)'a Resul-i Ekrem (S.A.V.)in kıraat ve
tilavetini beğendiklerini bildirdi. Sonra da Ömerü'l-Faruk (R.A.) bildirdi.
Bunun üzerine İbn-i Mesud (R.A.) «Ebubekir (R.A.) Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'in
müjdesini bana bildirdi. Ömerü'l-Faruk (R.A.) ise bana haber verdi» demiştir.
«Hepsi âzâd olur
ilh...» Yani: Bir kimse «kölelerinden her kim falanca hususu bana bildirirse,
âzâd olsun» deyip sonra kölelerinin hepsi beraberce o şeyi efendilerine
bildirseler hepsiâzâd olur. Eğer efendileri «ben kölelerimden birinin âzâd
olmasını kasdettim» dese kazaen tasdik olunmaz. Fakat diyaneten tasdik olunur da
kölelerinden birisini âzâd eder, diğerleri âzâd olmaz, Hindiyye.
«Yalan ise gerçeği
uygun olmadığı için bilgiyi isbat etmeyi ifade etmez ilh...» Çünkü ilim gerçeğe
uygun kesin bilgidir. Yalan ise gerçeğe uygun olmayan bilgidir.
METİN
Bir fıkıh
kaidesidir ki: Yeminden yahut zıhardan yahut oruçtan yahut katilden keffârete
niyet, satın alma gibi âzâdın ihtiyarî illetine yakın olup âzâd edilecek köle,
kölelikten tam olursa, keffâretten dolayı sahih olur. Ama miras her ne kadar
mülkün sebeblerinden ise de ihtiyarî olmayıp cebrîdir. Eğer niyet âzâdın
illetiyle beraber olmayıp yahut beraber olup da ümmi veled gibi köleliği tam
olmazsa, keffâretten dolayı sahih olmaz.
Bundan sonra
musannıf bu kaide üzere kendi kavliyle mesele tefri edip der ki: Bir kimsenin
keffâret namına babasını hatta her bir zirahmi mahremini satın alması, sahihtir.
Çünkü keffâret için niyet âzâdın illeti olan satın almayla beraberdir. Fakat
âzâdına yemin ettiği köleyi keffâreti için satın alması sahih değildir. Bunda
âzâdın illeti, satın olma üzere mukaddem olan yemin olduğu için keffâretin
niyeti ona yakın olmamıştır. Bir kimsenin keffâreti için azâdını satın almasına
bağladığı ve nikâhla çocuk taleb ettiği cariyeyi keffâretinden dolayı satın
alması da sahih değildir. Çünkü bu cariyenin köleliği noksandır. Fakat bir
kimse, bir cariyeye «seni satın alırsam, yemin keffâretimden dolayı hürsün»
deyip de onu satın alsa, illete niyet yakın olduğundan keffâret için kifayet
eder. Nitekim bir kimseye, zirahmi mahremi hibe veya vasiyet edilip kabul
ederken keffârete niyet ettiğinde keffâreti için kifayet ettiği gibi. Fakat
yukarda geçtiği üzere irs böyle değildir. Zeylaî.
Bir kimsenin «ben
odalık cariye edinirsem o âzâd olsun» sözüyle, yemini vaktinde mülkündeki odalık
cariyesi âzâd olur. Çünkü yemini mülke tesadüf etmiştir. Fakat böyle yemin eden
kimse bu yemininden sonra cariye satın alıp onu odalık edinse, âzâd olmaz.
Odalık cariye, ancak bir oda hazırlamak, ona cinsi yakınlıkta bulunmakla sabit
olur.
İmam Ebu Yusuf
(R.A.)'a göre; ona cinsi yakınlıkta bulunduğunda menisini dışarı akıtmaması da
şarttır. Bir kimse, zevcesine «ben odalık edinirsem sen boş ol» veya «kölem hür
olsun» deyip tâlik zamanında mülkünde bulunan veya sonradan satın aldığı
cariyeyi odalık edinirse, zevcesi boş veya kölesi âzâd olur.
Musannıf bu suretle
« «ben bir cariyeyi odalık edinirsem o hürdür» deyip sonradan satın aldığı
cariyeyi odalık edinirse, cariye âzâd olmaz» meselesi arasındaki farkı kendi
kavliyle şöyle ifade etmiştir: Bu meselede hiç bir mani olmaksızın şart
bulunmuştur. Çünkü nikâhlısının talâkını hangi şarta olursa. otsun tâlik etmesi
sahihtir.
İZAH
«Niyet ilh...» Yani
keffâretten dolayı âzâda niyet etmektir. Azâdın satın alınmaya tâlik edilmesi
yemin olduğu için fukaha bu kaideyi burada zikretmişlerdir. Böyle olmasa, bu
kaidenin zıhar veya yemin keffâretinde zikredilmesi münasip olurdu.
«Satın alma gibi
ilh...» Yani bir kimse zirahmi mahremini satın alırken keffâreti için niyet
etse, biz Hanefilerce keffâretinden dolayı kifayet eder.
İmam Züfer (Rh.A.)
ile diğer üç mezheb imamına göre; kifâyet etmez. Zira onlara göre; âzâd olmanın
illeti akraba olmasıdır, satın alma değildir. Önce İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın kavli
de böyleydi.
Biz Hanefilerin
delili zirahmi mahrem akrabayı satın almak âzâddır. Çünkü Buhari'den başka
Kütüb-i Sitte'nin diğer kitaplarında rivayet edilmiştir ki; Peygamberimiz
(S.A.V.):
«Çocuk babasının
hakkını elbette ödeyemez. Ancak onu köle bularak satın alır da azâd ederse o
başka» buyurmuşlardır. Bunun tamamı Fetih'tedir.
«Cebridir ilh...»
Yani mirasta istemeksizin mülk sabit olduğundan burada niyet düşünülemez. Buna
göre; niyet edilse bile miras kalan zirahmi mahrem keffâretten dolayı âzâd
olmaz. Çünkü buradaki niyet âzâddan sonra bulunur. Fakat bir kimseye zirahmi
mahremi hibe veya vasiyet edilip de onu kabul ederken keffâreti için niyet
ederse, keffâretine kifâyet eder.
«Fakat âzâdına
yemin ettiği köleyi keffâreti için satın alması sahih değildir ilh...» Meselâ:
Bir kimse, başkasının kölesine «ben seni satın alırsam, sen hür ol» deyip sonra
onu keffâretinden dolayı âzâdına niyet ederek satın alsa, keffâreti için kifayet
etmez. Çünkü bu kölenin âzâd olmasının illeti «ben seni satın alırsam, sen hür
ol» ifadesindeki «sen hür ol» cümlesidir. Satın alması ise âzâd olmasının
şartıdır. Şart bulununca her ne kadar âzâd olursa da, bu âzâd niyeti sebebi ile
değil daha önce âzâdını satın almaya bağladığı içindir. Halbuki niyetin sonra
bulunması değil önce bulunması lâzımdır. Hatta yemin ederken keffâreti için
olmasına niyet etse, satın aldığında keffâreti için kifayet eder. Tamamı
Fetih'tedir.
«Nikâhla çocuk
taleb ettiği cariyeyi ilh...» Yani bir kimse, çocuk taleb etmek için başka bir
şahsın cariyesini nikâhla alıp sonra o zevcesi olan cariyeye «ben seni satın
alırsam, sen benim yemin keffâretimden dolayı âzâd ol» dese, daha sonra onu
satın alsa, keffâreti için kifayet etmez.
«Çünkü bu cariyenin
köleliği noksandır ilh...» Yanı bu cariye ümm-i veled olmakla âzâda hak
kazanmıştır. Hatta bir bakıma âzâd edilmiş sayılır. Bundan dolayı keffâret için
âzâd edilmesi caiz değildir.
«Odalık cariye
ancak bir oda hazırlamak, ona cinsi yakınlıkta bulunmakla sabit olur ilh...»
Yani bir cariyenin odalık olabilmesi için ona müstakil bir oda hazırlayıp oradan
dışarı çıkmasını menetmek ve kendisine cinsi yakınlıkta bulunmak lâzımdır. Hatta
bir kimse, cariyesine cinsi yakınlıkta bulunup onun için bir oda hazırlamasa,
her ne kadar cariye ondan hamile kalsa bile odalık olmaz. Fetih.
METİN
Bir kimse «benim
her memlüküm: Kölem hürdür» dese, o kimsenin köleleri, müdebberleri, ümm-i
veledleri âzâd olurlar. Çünkü bunlar o kimsenin hem eli itibariyle hem de
şahısları itibariyle mülkü olduklarından «memlûk» lâfzı hepsine şâmildir. Eğer
yemin eden kimse «ben bu sözümle erkek olan kölelerimi niyet ettim, cariyeleri
niyet etmedim» dese, bu niyeti diyaneten tasdik olunur. Fakat «benim her
memlüküm hürdür» ifadesinde mükâtebleri, bir kısmı âzâd edilmiş köleleri dahil
olmaz. Çünkü bunlara el itibariyle mâlik değildir. Ancak mükâteb olan kölelerine
de niyet ederse onlar da âzâd olur.
Fetih'te
zikredilmiştir ki: Bir kimse «benim için olan her bir rıkk: Köle hürdür» dese.
lâyık olan mükâtebin âzâd olması. ümmi veledin âzâd olmamasıdır. Ancak onun da
âzâdına niyet ederse, o da âzâd olur.
Üç zevcesi olan
kimse, iki zevcesi arasında terdîd ile «şu» yahut «şu boştur» üçüncü zevcesi
hakkında terdîdsiz «şu boştur» dese, üçüncü zevcesi boş olur. İki evvelkilerden
birini seçmede zevc muhayyerdir. Azâd ile ikrar da talâk gibidir. Çünkü «ev»
zikrolunan iki şeyden birisi içindir. İki evvelkilerin aralarına idhal olunan
«ev» talâkın onların birisi için olup üçüncü de onlardan talâk kendinin üzerine
vuku bulan üzere atıf olunmakla sanki zevc iki evvelkine «sizden biriniz boştur
ve şu üçüncü de boştur» demiş olur. Üçüncü «hazihi» kelimesini ikinci üzere atıf
sahih değildir. Çünkü buna göre, tesniyeden müfred ile haber vermek lâzım gelir.
Bu da ikinci ile üçüncü için haber zikredilmediğine göre olur. Bu farz olunan
surette ikinci ile üçüncüde haber zikredip «şu boştur» yahut «şu» ve «şu
boşturlar» dese, yahut «şu hürdür» veya «şu» ve «şu hürdürler» dese, hiç biri
âzâd ve boş olmaz. Belki birinci icabı İhtiyar ederse, yalnız evvelki köle âzâd
ve yalnız evvelki zevcesi boş olur. Eğer bu İfadeyi söyleyen kimse, ikinci icabı
ihtiyar ederse, iki sonraki köle âzâd ve iki sonraki zevceleri boş olur.
Bir kimse «falan
şahısla sakin olmam» diye yemin ettikten sonra sefere gidip o şahıs yemin eden
kimsenin ehliyle bir yerde sakin olsa, İmam-ı Azam'a göre; yemini bozulur. İmam
Ebu Yusuf'a göre; yemini bozulmaz. Fetva İmam Ebu Yusuf'un kavliyle verilir.
Bir kimse, kendi
kölesine «bu gece sen gelip de hatta seni ben dövmezsem sen hürsün» deyip sonra
köle gelip efendisi onu dövmezse İmam Ebu Yusuf'a göre; yemini bozulur. İmam
Muhammed (Rh.A.)'e göre; yemini bozulmaz. Fetva İmam Muhammed (Rh.A.)'in kavline
göre verilir. İmameyn (Rh.Aleyhima) sükuttan sonra olan şartın akdedilmiş yemine
mülhak olmasında ihtilaf etmişlerdir. İmam Ebu Yusuf (Rh.A.) bu mülhakı sahih
görmüş, İmam Muhammed (Rh.A.) iptal etmiştir. İmam Muhammed (Rh.A.)'in kavliyle
fetva verilir. Meselâ: Bir kimse komşusuna «benim zevcem dün senin yanında imiş
dediğinde o da «dün senin zevcen benim yanımda idiyse zevcem boş olsun» deyip
biraz sükut ettikten sonra ve «senin zevcenden başkası var ise de» dese bundan
sonra onun yanında başka bir kadın olduğu ortaya çıksa, bu yemini müftabih olan
kavle göre bozulmaz. Hâniyye.
İZAH
«Bir kimse «benim
her memlûküm: Kölem hürdür» dese ilh...» Bu ifadeden bâbın sonuna kadar
zikredilecek meselelerin hepsi kendilerinde tâlîk bulunmadığı için yeminden
değildirler. Buna göre evlâ olan âzâd ve talâk bâblarında zikir olunmalıydı.
Fakat «şunu yaparsan şöyle olsun» gibi bir şart takdiriyle yeminde dahil
olmaları da mümkündür.
«Bu niyeti
diyaneten tasdik olunur ilh...» Yani kazaen tasdik olunmaz. Çünkü yemin eden
kimse umum olan lâfızla has olan lâfızı murad etmiştir. Eğer yemin eden «yalnız
siyah olan kölelerime niyet ettim, diğerlerine niyet etmedim» dese, ne diyaneten
ne de kazaen tasdik edilir. Çünkü lâfızda olmayan bir vasfı tahsise niyet
etmiştir, halbuki umum ancak söylenen lâfızlarda olur. Bu yüzden niyetiyle amel
edilmez. Fakat yalnız erkek olan kölelerine niyet ederse, diyaneten tasdik
edilir. Zira «benim için olan her bir memlûk» lâfzının erkek kölelerde
kullanılması hakikattir. Çünkü cariyeler için «memlüke» denilir. Fakat «memluk»
kelimesi üzerine «kül: Her» gibi umum ifade eden kelime getirildiğinde hakikat
olarak cariyelere de şâmil olur. Bundan dolayı böyle ifadelerle yalnız erkek
kölelere niyet etmek zahire muhalif olarak sahihtir. Binaenaleyh kazaen tasdik
edilmez, böyle ifadelerle yalnız cariyelerin âzâdına niyet etse, asla tasdik
edilmez. Fetih.
«Çünkü bunlar o
kimsenin hem eli itibariyle hem de şahıslar itibariyle mülkü olduklarından
ilh...» Yani; Kölelerin, müdebberlerin, ümmi veledlerin hem kendileri hem de
kazançları efendilerinin mülküdür.
«Çünkü bunlara el
itibariyle mâlik değildir ilh...» Yani: Efendi mükâtebin kazancına mâlik olamaz.
Buna göre mükâtebin köleliği noksan olduğu için mutlak olan «memlûk» lâfzında
dahil olmaz. Kezâ: Bir kısmı âzâd edilmiş ve ortak olan köle de «memlûk» lâfzına
dahil olmaz.
«Üç zevcesi olan
kimse, iki zevcesi arasında terdîd ile «şu» yahut «şu boştur» ilh...» Bu bâb'a
münasib olan şu misal zikredilmeliydi: Bir kimse «ben Zeyd'le yahut Amr ve
Bekir'le konuşmayacağım» diye yemin etse, Zeyd'le yahut Amr ve Bekir'le
konuşursa, yeminibozulur. Çünkü «ev» iki şeyden birisi içindir. Yemin eden kimse
yalnız Amr yahut yalnız Bekir'le konuşsa, diğeriyle konuşmadıkça yemini
bozulmaz, aksine yani «ben Zeyd ve Amr'le yahut Bekir'le konuşmayacağım» diye
yemin etse, bu takdirde Bekir'le konuşursa yahut Zeyd ve Amr'Ie konuşursa,
yemini bozulur. Çünkü «vav» cem: Birleştirmek içindir, «ev» kelimesi ise «vela»
mânâsınadır. Zira «ev» kelimesi nefyide nekreye şâmil olduğu için umum ifade
eder. Nitekim Allah-ü Teâlâ'nın:
«Onlardan
(kâfirlerden) hiç bir günahkâra ve hiç bir nanköre boyun eğme» (El-İnsan Sûresi;
âyet: 24) Kavl-i keriminde vaki olmuştur. Birinci yemin ifadesinde cem için olan
vav harfiyle Amr'le Bekir'in arasını birleştirmek vardır. Yemin eden sanki «ben
Zeyd ve Amr, Bekir'le konuşmayacağım» demiştir. İkinci yemin ifadesinde cem için
olan vav harfiyle Zeyd'le Amr'in arasını birleştirmek vardır. Yemin eden sanki
«ben Zeyd, Amr'le ve Bekir'le konuşmayacağım» demiştir.
«İkrar da ilh...»
Yani: Bir kimse «Zeyd'in benim üzerimde bin dirhemi vardır yahut Amr'in ve
Bekir'in» dese beş yüz dirhemi Bekir'in olur, geri kalan beş yüz dirhemi Zeyd'le
Amr'den hangisini ihtiyar ederse onun olur. Eğer ikrar eden kimse beş yüz
dirhemi Zeyd'le Amr'den hangisinin olduğunu açıklamadan ölürse bu beş yüz
dirhemde Zeyd'le Amr ortak olurlar. H.
«İmameyn sükuttan
sonra olan şartın akdedilmiş yemine mülhak olmasında ihtilâf etmişlerdir ilh...»
Meselâ: Bir kimse zevcesine «şu hâneye girersen boş ol» deyip biraz sükut
ettikten sonra «şu hâneye de» dese eğer ikinci hâne birinci hâneye katılırsa,
zevcesi yalnız birinci hâneye girmekle boş olmaz. Bu ifadeyi söylemekle yemini
değiştirmeye de mâlik olmaz. Zahîre. Bezzaziyye.
Velhâsılı: Müftâbih
olan kavle göre ;ister yemin edenin lehine ister aleyhine olsun mutlak surette
sükuttan sonra olan şartın daha önce yapılmış olan yemine mülhak olmamasıdır.
İşin hakikatını ancak Allah-ü Teâlâ bilir.