05 Ekim 2012

SATMA, SATIN ALMA, ORUÇ, NAMAZ, YÜRÜME, GİYME, OTURMA GİBİ ŞEYLER HAKKINDA YAPILAN YEMİNiN HÜKÜMLERİ BÂBI



SATMA, SATIN ALMA, ORUÇ, NAMAZ, YÜRÜME, GİYME, 

OTURMA GİBİ ŞEYLER HAKKINDA YAPILAN YEMİNiN HÜKÜMLERİ BÂBI


METİN
Bu bâbda asıl ve kaide şudur: Alış-veriş ve icare gibi bütün hakları akid yapanla ilgili olan her bir fiil üzerine yemin edildiğinde yemin eden kendisi yaparsa, yemini bozulur. Emrettiği şahıs yaparsa, yemini bozulmaz.
Nikâh ve sadaka gibi bütün hakları emredenle ilgili olan fiiller üzerine ve iare, ibra (herhangi bir şeyden beri kılma) gibi kendilerinde dünya ile ilgili hakları olmayan fiiller üzerine yemin edildiğinde bu fiiller gerek yemin eden gerekse vekili yapsın yemini bozulur. Çünkü vekil müvekkilinin meramını tabir edici bir elçidir. Satma ve almada, bizzat kendisi mübaşeret eden kimselerden olursa, yemin edenin bizzat kendisinin yapmasıyla yemini bozulur, başkasına emretmesiyle yemini bozulmaz. Bir şey karşılığındaki hibe de satma kabilindendir. Zahîriyye.
Selem ve ikaale de satın alma nevindendir. Bazılarına göre; teâtî (pazarlıksız) satış da satın alma kabilindendir. Vehbâniyye şerhi. Kiraya verme ve kiralamada da yemin edenin bizzat yapmasıyla yemini bozulur.
Bir kimse «kiraya vermem» diye yemin etse, halbuki kendisinin ev, dükkan gibi gelir getiren gayri menkul malı bulunup, bunları zevcesi kiraya verip kirasını ona verse, yemini bozulmaz. Nitekim bu gayri menkul mallarını içinde oturanlara bırakmasıyla ve oturdukları ayın kira bedelini almasıyla da yemini bozulmaz. Fakat içinde oturmadıkları ayların kiralarını yeminden sonra alırsa yemini bozulur. Çünkü bu kiraya vermektir. Malı ikrardan dolayı sulhta, ortağıyla malı taksimde, husumette, büyük çocuğunu dövmede yemin edenin bizzat kendisinin yapmasıyla yemini bozulur. başkasına emretmesiyle yemini bozulmaz. Eğer malı inkardan dolayı sulh olursa, yemininin fidyesi olur. Vekili ise sırf elçi olup ikinci kısımdan olacağı için kendisi yapsa da vekili yapsa da yemini bozulur. Eğer yemini küçük çocuğunu dövmek üzere olursa, kendisi dövdüğünde yemini bozulduğu gibi çocuğunu dövdürmeye mâlik olduğu için vekilinin dövmesiyle de yemini bozulur. Kadı'nın dövmesi helâl olan kimseleri dövdürmek için vekil tayın etmeye mâlik olması gibi.
İZAH
«Bu bâbda asıl ve kaide ilh...» Fetih'de zikredilen asıl ve kaide burada zikredilenden daha açıktır. Şöyle ki: Her bir akid ki, hakları akid yapana ait olup vekil o fiilin akdini müvekkiline nisbet etmeye muhtaç olmaz.
Meselâ: Bir kimse «satmayacağım» yahut «satın almayacağım» yahut «kiraya vermeyeceğim» yahut «kiralamayacağım» yahut «maldan sulh olmayacağım» yahut «husumetten sulh olmayacağım» yahut «büyük çocuğumu dövmeyeceğim» diye yemin etsebu işleri kendisi yaparsa, yemini bozulur, eğer bu işleri yapmak için başkasını vekil tayin ederse, yemini bozulmaz. Her bir akid ki, hakları akid yapan vekile ait olmayıp vekil ancak müvekkilinin meramını ifade eden bir elçidir.
Meselâ: Bir kimse «evlenmeyeceğim» yahut «mal karşılığında olsun veya olmasın âzâd etmeyeceğim» yahut «kitabete kesmeyeceğim» yahut «hibe etmeyeceğim» yahut «sadaka vermeyeceğim» yahut «vasiyet etmeyeceğim» yahut «ödünç almayacağım» yahut «kasden adam öldürmeden dolayı sulh olmayacağım» yahut «emanet vermeyeceğim» yahut «emanet almayacağım» yahut «iare vermeyeceğim» yahut «iare almayacağım» diye yemin etse, bu işleri ister kendisi yapsın, ister vekil tayin etsin yemini bozulur.
Kezâ: Her bir fiil ki maslâhat ve menfaati emredene ait olur. Meselâ: Bir kimse «kölemi dövmeyeceğim» yahut «hayvan boğazlamayacağım» yahut «borcumu ödemeyeceğim» yahut «alacağımı almayacağım» yahut «şu elbiseyi giymeyeceğim» yahut «şu hayvana yüklemeyeceğim» yahut «şu elbiseyi dikmeyeceğim» yahut «bina yapmayacağım» diye yemin etse, bu işleri ister kendisi yapsın, ister vekil tayin etsin yine yemini bozulur.
«Nikâh ve sadaka gibi ilh...» Nikâhın bütün haklarının emredene alt olduğu acıktır. Bundan dolayı bir kimseyi evlendirmeye vekil olan şahıs, nikâhı müvekkiline nisbet eder. Binaenaleyh mehir ve nafaka gibi nikâhın bütün hakları müvekkilden istenir.
«Satma ve almada, bizzat kendisi mübaşeret eden kimselerden olursa ilh...» Yani kaadı ve sultan gibi olmayıp alışverişini devamlı veya çoğu zaman kendisi yapan kimselerden olursa, böyle bir kimse «alışveriş yapmayacağım» diye yemin ettiğinde bizzat kendisi alışveriş yaparsa; yemini bozulur, vekil tayin ederse, bozulmaz.
«Bir şey karşılığındaki hibe de «atma kabilindendir ilh...» Mesela:
Bir kimse «satış yapmayacağım» diye yemin ettikten sonra kendisine bir şey verilmek şartıyla hibe etse, yemini bozulur. Kınye'de de böyledir. Zahiriyye'de de kesin olarak «yemini bozulur» denilmiştir.
Bir kimse «ben şu hanemi satmayacağım» diye yemin edip de, onu zevcesine mehir olarak verse, eğer onu mehir parasına karşılık olarak vermişse, yemini bozulur. Fakat onun üzerine evlendiği için vermişse, yemini bozulmaz. Sözün kısası; satışa girerse, kendisine satış hükmü verileceği için kendisi yaparsa, yemini bozulur. Emrettiği bir şahıs yaparsa, yemini bozulmaz. Nehir.
«Selem ilh...» Bir kimse «ben falan şahıstan satın almayacağım» diye yemin edip de o şahısla elbise karşılığında selem (peşin bir şey ile veresiye mal alma) yapsa, yemini bozulur. Çünkü o şahıstan veresiye satın almıştır. Bu, Vakıat'tan naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«İkâale ilh...» Bir kimse «sattığımı geri satın almayacağım» diye yemin ettikten sonra satınalan ikâale yapsa, yemini bozulur. Nitekim bu, Bahır'da Kınye'ye nisbet edilmiştir.
Yine Bahır'da Zahiriyye'den naklen zikredilmiştir ki: Eğer ikaale miktar veya cins itibarıyla birinci paraya muhalif olursa, yemini bozulur. Bazıları «bu, İmameyn (Rh.A.)'in kavlidir» demişlerdir. Fakat İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; yemini bozulmaz. Çünkü bu her hal'ü kârda ikâaledir. Bunun muktazası; eğer ikaale bizzat birinci parayla olursa, üç imamımıza göre; yemini bozulmaz. Bunun sebebi; ikaale, âkîdeyn (satan ve alan) hakkında fesih (bozma) dır. Akîdeynden başkaları hakkında yeni bir alışveriştir.
«Zevcesi kiraya verip ilh...» Yani isterse zevcinin izniyle kiraya vermiş olsun, yine zevcinin yemini bozulmaz.
«Nitekim bu gayrı menkul mallarını içinde oturanlara bırakmasıyla ilh...» Yani içinde oturanlara «oturunuz» demeksizin onların elinde bıraksa, yemini bozulmaz. Eğer onlara «içinde oturunuz» derse, yemini bozulur. Zira gayrimenkul mallarını içinde oturanlara bırakması kiraya verme sayılmaz. Bahır.
«Malı ikrârdan dolayı sulhta ilh...» Musannıf malı ikrâr etmesiyle kayıtladı. Yani müddealeyhin ikrârıyla maldan dolayı sulh olunca satış gibi olur.
«Ortağıyla malı taksimde ilh...» Yani bir kimse «ortağımla malı taksim etmeyeceğim» diye yemin edip malı taksim için vekil tayin etse, yemini bozulmaz.
METİN
Eğer yemin eden kimse, üzerine yemin ettiği şeyleri bizzat kendisi yapmayan servet ve şevket sahibi zevattan olursa yemin ettiği şeyi bizzat kendisi yaptığında yemini bozulduğu gibi onun emriyle başkası yaparsa, yine yemini bozulur. Çünkü yemin örfle ve yemin edenin maksuduyla da kayıtlanmıştır. Eğer yemin eden kendi ihtiyaçlarını bazen kendisi yapar ve bazen da başkasına yaptıran kimselerden olursa, kendisinin yapması ile başkasına yaptırmasından hangisi daha çoksa ona itibar edilir. Bazılarına göre; satın alınan mala itibar edilir. Eğer üzerine yemin edilen mal kıymetli mallardan olup yemin edenin bizzat kendisinin satın aldığı mal cinsinden olursa kendisinin satın almasıyla yemini bozulur, vekilinin satın almasıyla yemini bozulmaz. Eğer üzerine yemin ettiği mal kıymetsiz şeylerden olursa, kendi satın almasıyla da vekilinin satın almasıyla da yemini bozulur.
Nikâh, talâk ve âzâd gibi şeylerde yemin edenin bizzat kendisinin yapmasıyla ve emrettiği şahıs ki gerek vekili ve gerekse elçisi olsun üzerine yemin edilen şeyi işlemesiyle yemini bozulur.
Musannıf «emrettiği şahıs» deyip «vekili» demedi. Çünkü ödünç almak bu neviden olup ödünçte ise vekil tayin etmenin sahih olmadığını beyan etmek içindir. Elçiyle ödünç almak ise câizdir. Fakat başkasını nikâh etmede ancak kendisinin mübaşeretiyle yemini bozulur. Yeminden sonra hâneye girmeye sözü ta'lîk gibi nesne ile vâki olan talâk ve âzâdda bizzat kendinin veya emrettiği şahsın sözüyle de yemini bozulur. Fakat bu ta'lîk yeminden önce olursa yemini bozulmaz. Zeylai.
Hülu (mal karşılığında kadın boşama), kitabet, kasden adam öldürmekten sulh, hibe - her ne kadar fâsid yahut bir şey karşılığında olursa da - sadaka, ödünç verme, ödünç alma - her ne kadar hibe, sadaka, ödünç verme ve ödünç alma kabul edilmeseler bile yemin edenin bizzat kendisinin veya vekilinin bunları yapmasıyla yine yemini bozulur.
Köleyi dövme -bazıları «zevce de köle gibidir» demişlerdir- güzel yapamasa bile bina yapma ve dikiş dikme, hayvan boğazlama, emanet verme, emanet alma, iare verme, iare alma gibi fiiller üzerine yemin edildiğinde bunları gerek yemin eden yapsın gerekse vekili yapsın yemini bozulur, Eğer vekil sözünü elçinin kullandığı şekilde kullanırsa, müvekkilinin yemini bozulur.
Sözünü elçinin kullandığı şekilde kullanmazsa, müvekkilinin yemini bozulmaz. Tatarhâniyye.
İZAH
«Eğer yemin eden kimse ilh...» Yani: Her bir akid ki, hakları akid yapana aid olan herhangi bir fiil üzerine yemin edildiğinde yemin eden kimse bizzat o yemin ettiği şeyi işlerse, yemini bozulur, vekili yaparsa yemini bozulmaz. Ancak yemin eden kimse servet sahibi olup işlerini kendisi yapmazsa, bu takdirde üzerine yemin ettiği şeyi gerek kendisi gerekse vekili yapsın, yemini bozulur. Çünkü böyle bir kimsenin işi yapmaktan maksadı başkasına emretmesidir. Buna göre «yapmayacağım» diye yemin ettiği şeyi başkasına yapması için emrettiğinde yeminin bozulmasının sebebi bulunmuş olur. Yemin eden kim olursa olsun meselâ:
«Bina yapmayacağım» yahut «çamur karmayacağım» diye âdet edinmediği bir şey üzerine yemin etse, yemini o şekilde yapılmış olur.
Hidaye'de «yemin eden bizzat kendisinin veya vekilinin satmamasına niyet etse, kendi aleyhine şiddetlendirdiği için vekilinin satmasıyla da yemini bozulur. Sultan ve kaadı gibi büyük zevat bu işi bizzat kendilerinin yapmayacağına niyet etseler sözlerinin hakikat mânâsına niyet ettikleri için diyaneten tasdik edilir. Yanî bunların emrettiği kimseler yemin ettikleri şeyi yaparlarsa. yeminleri bozulmaz» diye zikredilmiştir.
«Çünkü yemin örfle ilh...» Çünkü örfte servet ve şevket sahibinin yemini hem kendisinin hem de emrettiği kimsenin işlemesi üzere umum olarak yapılmıştır.
«Yemin edenin maksadıyla da kayıtlanmıştır ilh...» çünkü yemin edenin maksadı zahire muhalif olmadıkça muteberdir.
«Musannıf «emrettiği şahıs» deyip «vekili» demedi ilh...» Eğer musannıf vekâletle tabir etseydi ödünç alma bu neviden iken ondan çıkmış olurdu. Ödünç alma da vekil tayinetmenin câiz olmaması, vekil olan kimsenin ödünç verecek kimseye «bana şu kadar ödünç ver» deyip mülkü ancak kendisine isbat edeceği içindir, bu ise bâtıldır. Fakat vekil ödünç alınacak malı müvekkiline isnad ederek «filan şahıs senden şu kadar şey ödünç istiyor» yahut «filan şahsa şu kadar ödünç ver» derse bu elçilik ve emir olur, vekâlet olmaz.
İmam Zeylaî «vekâletle elçilik arasındaki farkı şöyle izah etmiştir: Vekâlette mücerred vekâlet akdiyle borç, ödünç alan müvekkilin zimmetinde vâcib olmayıp bilâkis ,onu teslim almakla vâcib olur. Ödünç alınan meblağ başkasının mülkü olduğu için vekile onu teslim almakla müvekkilin emretmesi de sahih değildir. Ama ödünç alınan şeyde elçilik sahihtir. Zira elçi ifade eden olup ifade gönderenin mülkü olduğu için elçisine kendi mülkünde tasarrufla emretmiş olur. Fakat bir kimsenin kendi malını başkasına ödünç vermek veya başkasından ödünç aldığı malı kendisi namına teslim almak için vekil tayin etmesi sahihtir.» demiştir.
Ben derim ki: ödünç vermesi veya verilen ödüncü teslim alması için vekil tayin edilmesi sahihtir. Fakat ödünç alması için vekil tayini sahih değildir. Hatta elçi ödünç verene «filan şahıs senden şu kadar şey ödünç istiyor» diyerek ödünç alınan şeyi emredene isnad etmelidir ki mülk emredenin olsun, aksi takdirde mülk emredilenin olur. Bu, yalnız ödünç alınan şeye mahsus değildir. Nikâh ve iare alma da böyledir.
«Nikâh ilh...» Meselâ: Bir kimse «ben evlenmeyeceğim» diye yemin etse, sonra gerek kendisi gerekse vekil tayin ettiği şahıs nikah akdi yapsa, yemini bozulur. Kezâ: Bir kadın «evlenmeyeceğim» diye yemin edip cebretmeye velâyeti olan bir kimse onu cebren evlendirse lâyık olan yeminin bozulmamasıdır. Nitekim «evlenmeyeceğim» diye yemin eden kimse mecnun olsa veya bunamış olsa do babası onu evlendirse yemini bozulmaz.
«Fakat başkasını nikâh etmede ilh...» Yani: Bir kimse «başkasını evlendirmeyeceğim» diye yemin etse, ancak kendisinin evlendirmesiyle yemini bozulur. Bu yemin, büyük çocuğuyla başkası hakkında yapıldığı takdirdedir. Çünkü bir kimse «kölemi veya cariyemi evlendirmeyeceğim» diye yemin etse, ister kendisi evlendirsin ister vekil tayin ederek evlendirsin isterse cariye veya köle evlendiklerinde onlara icazet versin yemini bozulur. Çünkü bunların evlenmeleri efendilerinin isteğine bağlıdır. Kezâ bir kimse küçük oğlunu yahut küçük kızını evlendirmeyeceğine dair yemin etse, gerek kendi evlendirsin gerekse bunları evlendirmek için vekil tayin etsin yine iki surette de yemini bozulur. Fakat büyük oğlunu veya büyük kızını evlendirmeyeceğine dair yemin etse, bizzat evlendirirse yemini bozulur, bunları evlendirmek için vekil tayin etse, yemini bozulmaz.
«Kasden adam öldürmekten sulh ilh...» Yani: Bir kimse «kasden adam öldürmekten sulh olmayacağım» diye yemin edip sonra tayin ettiği vekili sulh olsa, yemini bozulur. Davalı inkâr ederse, ondan sulh olmaya da vekil tayin edip vekili sulh olursa. yine yemini bozulur. Çünküdavalı hakkında inkârdan dolayı sulh olmak yeminin fidyesidir, davalının vekili yalnız elçidir. Sükût da inkâr gibidir. Fakat davacı, vekil tayin etse, mutlak surette yemini bozulmaz. İnkâr, gerek malı inkâra, gerek kasden adam öldürmeyi inkâra ve gerekse başka inkârlara, gerek kasden adam öldürmeyi inkâra ve gerekse başka inkârlara da şâmildir.
«Hibe ilh...» Bir kimse «mutlak surette hibe etmeyeceğim» yahut «muayyen bir şeyi hibe etmeyeceğim» yahut «muayyen bir şahsa hibe etmeyeceğim» diye yemin edip de hibe etmesi için bir kimseyi vekil tayin etse hibe gerek sahih olsun gerek olmasın, kendisine hibe edilen zat gerek kabul etsin gerek kabul etmesin, kendisine hibe edilen zat gerek teslim alsın gerek almasın yemini bozulur. Çünkü yemin eden kimse kendisine ancak yapabileceği şeyi lâzım kıldı, bundan daha ziyadesini yapamaz. Muhit'te zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben kölemi filan şahsa hibe etmeyeceğim» diye yemin edip sonra bir mal karşılığında kölesini ona hibe etse, yemini bozulur. Çünkü bu, sıyga ve lâfız itibariyle hibedir.
Tatarhaniyye'de «Bir kimse «filan şahıs kölesini bana hibe ederse, zevcem boş olsun» deyip de sonra o şahıs kölesini kendisine hibe ettiği halde köleyi kabul etmese, yemini bozulur.» diye zikredilmiştir.
«Bir şey karşılığında olursa da ilh..,» Yani: «Hibe etmeyeceğim» diye yemin eden kimse bir şey karşılığında kendisi hibe ederse yemini bozulur, vekili hibe ederse, yemini bozulmaz. Çünkü bir şey karşılığında yapılan hibe satışa girdiği için vekilinin yapmasıyla yemini bozulmaz.
«Sadaka ilh...» Yani: Yukarda geçtiği üzere sadaka da hibe gibidir. İbn-i Vehban zikretmiştir ki: Bir kimse «sadaka kabul etmeyeceğim» diye yemin edip de sadakayı kabul etmesi için vekil tayin etse, yemini bozulur, bozulur, vekili hibe ederse, yemini bozulmaz. Çünkü bir şey karşılığında kire hibede bulunsa veya «ben hibe etmeyeceğim» diye yemin edip de bir zengine tasaddukta bulunsa, layık olan birinci surette yeminin bozulmasıdır. Çünkü itibar mânâyadır. İkinci surette yeminin bozulmasıdır. Çünkü zengine verilen sadaka ile bazen sevap kasd edildiği için istihsanen bundan dönmek mümkün değildir. Bu iki surette lafza itibar edilerek aksine - yani «tasadduk etmeyeceğim» diye yemin edip hibe ettiğinde yemini bozulmaz. «Hibe etmeyeceğim» diye yemin edip de zengine tasadduk ettiğinde yemini bozulur- olmaları da muhtemeldir.
«Köleyi dövme ilh...» Meselâ: Bir kimse «kölemi dövmeyeceğim» diye yemin etse, ister kendisi dövsün isterse vekili dövsün yemini bozulur. Çünkü köleyi dövmekten maksad efendisinin emrine itâat etmesidir. Bu ise efendiye aittir, büyük çocuğu dövmekten maksad onu edeplendirmek olduğu için çocuğun kendisine aittir. Bu yüzden bir kimse «büyük çocuğumu dövmeyeceğim» diye yemin ettiğinde kendisi döverse, yemini bozulur, vekilidöverse, bozulmaz. Ama küçük çocuk köle gibidir.
«Zevce de ilh...» Bazıları «zevce de köle gibidir.» Bazıları da «çocuk gibidir» demişlerdir.
«Güzel yapamasa bile bina yapma ve dikiş dikme ilh...» Meselâ:
Bir kimse «ben şu elbiseyi dikmeyeceğim» veya «şu duvarı yapmayacağım» diye yemin edip sonra bunu yapması için başkasına emretse, gerek yemin eden bunu güzelce yapsın gerekse yapmasın yemini bozulur. Hâniyye.
Ben derim ki: Bundan anlaşılan: Yemin eden kimse külfet ve meşakkatle bizzat kendisi yapsa yine yemininin bozulmasıdır.
Kezâ: Bir kimse «sünnet olmayacağım» yahut «başımı tıraş etmeyeceğim» yahut «dişimi çekmeyeceğim» gibi âdet olarak bizzat insanın kendisinin yapmadığı veya yapması ancak büyük meşakkatle mümkün olabilecek bir fiil üzerine yemin etse, bu yemini bizzat kendisinin yapması üzerine edilmîş olmayıp emrettiği şahsın yapması üzerine edilmiş olur. Çünkü böyle ifadelerin hakikat mânâsı âdet olarak terkedilmiştir.
Bir kimse zevcesine «şu kabı yıkamazsan boş ol» deyip o kabı zevcesinin emriyle kadının hizmetçisi yıkasa, eğer o kabı yıkamak yalnız zevcesinin âdeti ise boş olur, eğer yalnız hizmetçisi yıkıyorsa zevci de bunu bilirse, boş olmaz. Eğer o kabı bazen zevcesi bazen da kadının hizmetçisi yıkıyorsa, zahir rivayete göre boş olur. Ancak zevc, zevcesinin hizmetçisine yıkamayı emretmesini niyet ederse, boş olmaz. Bu, Nevazil'den naklen Bahır'da zikredilmiştir. Teemmül et!
«Hayvan boğazlama ilh...» Meselâ: Bir kimse «mülkümde olan koyunu boğazlamayacağım» veya «hiç bir şey emanet vermeyeceğim» diye yemin etse, bunu gerek kendisi, gerekse vekili yapsın menfaati kendisine ait olduğu için yemini bozulur.
Kezâ: Bir kimse «Zeyd'e iare vermeyeceğim» diye yemin etse, sonra Zeyd o kimseye bir şahsı gönderip iare alsa, yemini bozulur. Çünkü Zeyd'in gönderdiği şahıs elçi olup yapmış olduğu iş müvekkiline nisbet edilir. Buna göre ödünç almaya vekil olan gibi olur. Hâniyye.
Cemü't-Tefârîk'de «yeminin bozulması İmam Züfer (Rh.A.)'in kavlidir. Fetva da bunun üzerinedir, İmam Ebu Yusuf (Rh.A.) muhaliftir.» diye zikredilmiştir.
«Eğer vekil sözünü elçinin kullandığı şekilde kullanırsa, müvekkilinin yemini bozulur ilh...» Meselâ: Bir kimse «iare almayacağım» diye yemin edip sonra iare alması için vekil tayin etse, vekil kendisinden iare alınacak şahısa «filan kimse senden şu şeyi iare istiyor» derse, müvekkilinin yemini bozulur. Eğer «şu şeyi bana iare ver» derse, müvekkilinin yemini bozulmaz. Zira, bu takdirde o şeyin menfaati emredene ait olmayıp kendisine ait olmuş olur. Vekilin yaptığı işi müvekkiline nisbet etmesi tâzımdır. Nitekim vekâlet bahsinde gelecektir.
METİN
Borcunu ödeme, alacağını alma, kisve: Elbise -kefen örfte giydirme olmadığı için kisveden değildir. Ancak örtme murad edip mülk edindirme murad etmezse, kefen de kisveden sayılır- yükleme gibi filler üzerine yemin edildiğinde yemin eden kimse, bunları kendisi veya emrettiği şahıs yaparsa, yemini bozulur. Bahır'da yemin eden kimsenin veya emrettiği şahsın yapmasıyla yeminin bozulduğu yerlerin kırktan ziyade olduğu zikredilmiştir.
Nehir'de, Vehbaniyye şarihi Abdülberr'den naklen zikredilmiştir ki: Vekilin fiili ile yeminin bozulmadığı yerler az olduğu için pederim onları nazımla beyan ederek geri kalanlarda yeminin bozulduğuna işaret etmiştir: Satma, satın alma, maldan sulh, husumetten sulh, kiraya verme, kiralama, oğlunu dövme, kısmet (taksim etme). Bunlar üzerine yemin edildiğinde yemin eden kimsenin yemini vekilinin bunları yapmasıyla bozulmaz. Bunlardan başkalarında vekilinin yapmasıyla da yemini bozulur.
Satma, satın alma, kiraya verme, dikiş dikme, kuyumculuk etme, bina yapma gibi kendisinde naib ve vekil tayin etmek geçerli ve mümkün olan fiil üzerine dahil olan «lâm» k yani fiille beraber olan «lâm» meselâ: Bir kimse, bir şahsa «ben senin için elbise satarsam, şöyle olsun» diye yemin ettiğinde yemininin bozulması, üzerine yemin ettiği şahsın yemin eden kimseye satma işini emretmesini ve onu vekil tayin etmesini gerektirir. Çünkü «tâm» ihtisas için olduğundan satma işini o şahsa mahsus kılar. Yani «senin için elbise satarsam şöyle olsun» diye üzerine yemin ettiği şahsın yemin eden kimseye «benim için şu elbiseyi sat» diye emretmesi ve onu vekil tayin etmesi lâzımdır.
Bir kimse, bir şahsa «ben senin için elbise satarsam yani senin emrinle satarsam şöyle olsun» deyip sonra onun emri olmaksızın elbise satarsa, vekâlet bulunmadığı için gerek o elbise onun mülkü olsun gerek mülkü olmasın yemini bozulmaz. Fakat yemîn eden «ben sana mahsus olan elbiseyi satarsam. şöyle olsun» derse, bu surette elbisenin muhatabın mülkü olması lâzımdır. Nitekim yakında gelecektir.
Eğer «tâm» ayn yani zat üzerine dahil olursa -meselâ: İn bi'tü sevben leke: «Ben sana mahsus olan elbiseyi satarsam» gibi.- yahut yeme, içme, girme. çocuğu dövme gibi niyâbet ve vekâlet kabul etmeyen fiil üzerine dahil olursa, «lâm» in duhulu, üzerine yemin edilen aynın, muhatabın mülkü olmasını gerektirir. Çünkü lâm ihtisas içindir.
«Sana mahsus olan elbiseyi satarsam, şöyle olsun» diye yemin eden kimse, kendisi için yemin ettiği şahsın mülkü olan elbiseyi onun izni olmaksızın satarsa, yemini bozulur. Bu suret, ayn olan elbisenin üzerine «lâm» ın dahil olmasının nazîridir. Bu ifadenin mânâsı: «Senin mülkün olan elbiseyi satarsam» takdirindedir. Fakat «lâm» ın niyabet ve vekâlet kabul etmeyen fiil üzerine dahil olmasının misalini, musannıf yine böyle «lâm» ın takdimiyle «senin taamını yer» veya «suyunu içersem şöyle olsun» derse, taam ve suyun muhatabınmülkü olmasını gerektirir» kavliyle zikir ve beyan etmiştir. Binaenaleyh «lâm» ın fiile yakın olmasında mülkiyet şart olunca «lâm» ın ayn (zat) a yakın olmasında mülkiyetin şart olması evleviyette kalır. Nitekim «ben sana mahsus olan taamı yersem. şöyle olsun» ifadesinde mülkiyet gerekli olduğu gibi. Çünkü bunda «lâm» isme fiilden daha yakındır. Yakın olma ise tercih sebeplerindendir. Fakat çocuğu dövmede mülkün hakikati düşünülemez. Belki burada çocuğun yemin edene mahsus olması murad olunur. Eğer yemin eden kimse «in bi'tü sevben leke» ifadesiyle «senin için elbise satarsam» mânâsını murad etmeyip «in bi'tü leke sevben» diyerek «sana mahsus olan elbiseyi satarsam» mânâsını murad ederse, kendi üzerine şiddetli olan şeyde kazaen ve diyaneten tasdik olunur. Kendi lehine olan şeyde yalnız diyaneten tasdik olunur. Yukarda geçtiği üzere yemin keffâreti kul tarafından istenilmediği için Allah-ü Teâlâ'ya yapılan yeminde kâza ile diyanet arasında fark yoktur.
İZAH
«Borcunu ödeme, alacağını alma ilh...» «Borcumu ödemem» diye yemin eden kimsenin gerek kendisi gerekse vekili ödesin yemini bozulur. «Bugün ben alacağımı almayacağım» diye yemin eden kimsenin gerek kendisi gerekse vekili alsın yemini bozulur. Eğer daha önce vekil tayin etmiş olup yemininden sonra vekili alırsa, yemini bozulmaz.
Kadıhan'da «lâyık olan yemininin bozulmasıdır. Nitekim nikâhta olduğu gibi» denilmiştir. Nehir.
«Kisve ilh...» Bir kimse «elbise giymeyeceğim» yahut «mutlak surette giydirmeyeceğim» yahut «şu elbiseyi giymeyeceğim» yahut «şu şahsa elbise giydirmeyeceğim» diye yemin etse, bunları gerek kendi gerekse vekili yapsın yemini bozulur. Tamamı Nehir'dedir.
«Kefen örfte giydirme olmadığı için kisveden değildir ilh...» İare de kefen gibidir. Meselâ: Bir kimse «ben şu şahsa elbise giydirmeyeceğim» diye yemin edip, o şahıs öldükten sonra onu kefenlese veya ona bir elbise iare verse yemini bozulmaz. Çünkü giydirme ile murad, elbiseyi başkasına mülk olarak vermekten ibarettir. Bir elbise mülk olmak üzere ölüye verilmez. Ancak yemin eden kimse giydirmekle örtmeyi murad ederse, yemini bozulur. Bu Siraciyye'den naklen Vehbaniyye şerhinde zikredilmiştir.
«Yükleme ilh...» Bir kimse «Zeyd'in eşyasını yükleyip taşımayacağım» diye yemin etse, vekilinin yapmasıyla yemini bozulur.
«Bahır'da yemin eden kimsenin veya emrettiği şahsın yapmasıyla yeminin bozulduğu yerlerin kırktan ziyade olduğu zikredilmiştir ilh...» Bunlar: Yıkma, kesme, öldürme. şirket, zevceleri ve küçük çocuğu dövme, şüfayı teslim etme, izin verme, nafaka verme, vakfetme, kurban kesme hapsetme kaadı ve sultana nisbetle tazir etme, haccetme, vasiyet etme, havale etme, kefil olma, kaadılık verme, şehadet etme, ikrar etme, tevliyet gibi.
Ben derim ki: Burada meseleler kırk dört olmuştur. Zâhir olan bu nevin meseleleri kırk dörde münhasır değildir. Pişirme, süpürme, tıraş olma, hizmetçi tutma gibi hissî (şer'i olmayan) fiiller de bu nevidendir.
«Fiile yakın olan «lâm» ilh...» Yani fiil ile mefulu arasına giren «lâm» dır: «İn bi'tü leke sevben: Senin için elbise satarsam» denilmesi gibi. «Fiile yakın olan «lâm» » ifadesi ile «in bi'tü sevben leke: Sana mahsus olan elbiseyi satarsam» gibi mefulden sonra gelen «lâm» dan ihtiraz edilmiştir. Eğer musannıf Dürer sahibinin ve diğerlerinin tâbir ettiği gibi «fiile taalluk eden «lâm» » diye tâbir etseydi, daha iyi olurdu. Fakat Kenz sahibine ve diğerlerine tâbi olarak bundan sapmıştır.
«Kendisinde naib ve vekil tayin etmek geçerli ve mümkün olan «lâm» ki ilh...» Bilindiği üzere fiil iki kısımdır: Satma, satın alma gibi kendisinde niyâbet ve vekâlet mümkün olur veya yeme, içme gibi kendisinde niyâbet vekâlet ihtimali olmaz. Buna göre; «lâm», ya «in bi'tii leke sevben: Senin için elbise satarsam» terkibinde olduğu gibi fiile dahil olur ya da «in bı'tü sevben leke: Sana mahsus olan elbiseyi satarsam» terkibinde olduğu gibi ayn (zat)a dahil olur. Binaenaleyh «lâm» kendinde niyâbet ve vekâlet imkanı olan fiile dahil olduğunda fiile mâlikiyet ifade eder. Ayn (zat)a dahil olduğunda ayn (zat)a mâiikiyet ifade eder.
«Çünkü «lâm» ihtisas için olduğundan ilh...» Yani: «Lâm» ın ihtisas için olması ki satış fiilinin tâmın dahil olmuş olduğu muhatab kâfına izafetini ifadesi ancak muhatabın vekil tayin etmesini ifade eden emriyle gerçekleşir. Yani üzerine yemin edilen muhatabın yemin edene «satışı benim için yap» diye emretmesi tâzımdır. Hatta muhatab yemin edenin elbiselerinin arasına kendi elbisesini yemin edenden habersiz gizleyip yemin eden de onu satsa, yemini bozulmaz, Çünkü yemin eden muhatabın emriyle elbisesini satmamıştır.
T E N B İ H : Hâniyye'de zikredilmiştir ki: Muhatabın emretmesi şart değildir. Hatta yemin eden kimse, muhatabın gerek emri olsun ve gerek olmasın onun için satmayı kasdettiğinde yemini bozulur. Bahır'da bu, hıfzedilmesi vâcib olan meselelerdendir.
Ben derim ki: Telhîsû'l-Câmi' şerhindeki mesele bunu te'yîd eder. Şöyle ki: Bir kimse, Zeyd'e «senin için elbise satarsam kölem hür olsun» deyip niyeti de bulunmasa, sonra Zeyd bir şahsa elbîse verip «bunu yemin eden kimseye ver benim için satsın» deyip o şahıs da yemin eden kimseye verip «bu elbiseyi benim îçin sat» dese yemin eden kimse o elbisenin Zeyd'e aid olduğunu bilmeyerek satsa, yemini bozulmaz. Çünkü «senin için elbise satarsam» ifadesindeki satma fiilinin Zeyd'e mahsus olması lâzımdır. Bu da Zeyd'in yemin edene emretmesi veya yemin eden kimsenin o elbiseyi Zeyd'in namına sattığını bilmesi ile olur, gerek o elbise Zeyd'in olsun gerekse başkasının olsun.
«Bir kimse, bir şahsa «ben senin için elbise satarsam» ilh...» Muhıt'te zikredilmiştir ki: Birkimse bir şahsa «ben senin için satarsam şöyle olsun» deyip sonra o şahsın emriyle gerek o şahsın malı olsun gerekse başkasının malı olsun satarsa yemini bozulur. Bahır.
«Çünkü lâm ihtisas içindir ilh...» Yani: «Lâm» ayn (zat). veya vekâlet ve niyâbet kabul etmeyen fiil üzerine dahil olursa, ayn (her hangi bir şey) ın muhataba mahsus olmasını gerektirir. İhtisâsın kemâli ise mülk ile olur. Buna göre; «lâm» ın dahil olduğu şeyin muhatabın mülkü olması lâzımdır. Fakat mülk, hakikî ve hükmî olmak üzere iki kısımdır. Çünkü çocuğa hakikaten mâlik olunmaz. Nitekim buna şârih işaret etmiştir.
Bundun dolayı Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben filan şahsın hânesine girmem» diye yemin etse, o şahsın oturduğu hâneye girerse -oturduğu hâne gerek o şahsın mülkü olsun gerek kirayla oturduğu yer olsun gerekse âriyet olarak oturduğu yer olsun- yemini bozulur. Çünkü «ben filan şahsın hânesine girmem» ifadesinin mânâsı «ben filan şahsın oturduğu yere girmem» demektir. Teemmül et!
METİN
Bir kimse «ben bu köleyi satar veya satın alırsam hür olsun» deyip sonra yemin eden satıcı veya satın alıcı muhayyerliği, kendi nefsi için kılarak o köle üzere alış - veriş akdini yapsa, şart bulunduğu için yemini bozulur. Eğer muhayyerliği satıcı veya alıcı kendi nefsi için kılmayıp yani satıcı, alıcı için veya alıcı, satıcı için kılarsa -esah olan kavle göre;
her ne kadar sonra icazet verilirse de- yemini bozulmaz. Nitekim bir kimse «ben filan köleye mâlik olursam, hür olsun» dese, sonra o köleyi hıyar-ı şartla satın alsa, İmam-ı Azam'a göre; hıyar-ı şart, satılan malın satın alanın mülküne girmesine mani olduğundan bu köle hıyar-ı şartla
o kimsenin mülkü olmadığı için âzâd olmaz.
Satma suretinde muhayyerlikle kayıtlanmıştır. Çünkü «ben filan köleyi satarsam hür olsun» deyip sonra muhayyer olmaksızın sahih satışla satarsa, köle âzâd olmaz. Zira kölenin mülkü elinden çıkmıştır ve şart gerçekleştiği için yemin de çözülmüştür. Zeylaî. Satın alma da satma gibidir. «Ben bu köleyi satar veya satın alırsam hür olsun» meselelerinde yemin eden, fâsid veya mevkûf (durdurulmuş) olarak satar veya satın alırsa, yemini bozulur. Fakat bâtıl olarak satma veya satın almada - her ne kadar satın alan satılan malı teslim alırsa da - mülk olmadığı için yemini bozulmaz.
«Ben köle alırsam âzâd olsun» diyen kimse bir müdebberi veya mükâtebi satın alsa, yemini bozulmaz. Ancak müdebber hakkında kaadının satılmasına icazetiyle yani satışının câiz olduğuna hükmederse, yemini bozulur, sanki kaadının hükmüyle satmaya münafi olan tedbir zail olmuştur. Mükâtebe gelince kendinin icazetiyle yani kitabetini bozmakla sanki satın almaya münafi olan kitabet kalkmış olup akid tamam olmuş olur da yine satın alanınyemini bozulur.
FER'İ MESELE: Bir kimse cariyesine «senden bor şey satarsam hürsün» deyip sonra onun yarısını kendisinden çocuğu olan zevcine satsa veya kendi babasına satsa efendinin âzâdı vaki olmaz. Eğer efendi bu cariyeyi başkasına satarsa efendinin âzâdı vaki olur. Zikrolunan fark Zahiriyye'de yazılıdır.
Yukarda geçen surette fâsid satışla yeminin bozulmasının kayıdlanması: Bir kimsenin «ben hiç bir kadınla evlenmeyeceğim» veya «şu kadınla evlenmeyeceğim» diye yemin etmesi sahih olan kavle göre; ancak sahih akidle evlenme suretine kasrolunur, fâsid evlenmeye şamil olmaz.
Kezâ: «Ben namaz kılmayacağım» yahut «oruç tutmayacağım» yahut «haccetmeyeceğim» diye yemin edildiğinde bu yemin ancak bunların sahih olanları üzerine yapılmış olur. Çünkü bunlardan maksud olan sevap, nikâhtan maksud olan helâl olmasıdır. Sevap ile helâl olma fâsid ile hasıl olmaz. Buna göre; yemin fâsid ile çözülmez. Fakat alışveriş bunlar gibi değildir. Çünkü alışverişten maksud olan mülk edinme olduğu için teslim alındığı surette fâsid alışveriş ile de mülk sabit olur. Hibe, icare de alışveriş gibidir. Bunların fâsidleriyle de yemin bozulur. Eğer yukarda geçen nikâh, oruç, namaz ve haccın hepsi hakkında yemin «ben evlenmedim» veya «oruç tutmadım» gibi mazi sıygasıyla olursa, bu yemin sahih ile fâsidin ikisinin de üzerlerine yapılmış olur. Çünkü mazi sıygasıyla ihbar kasdolunur, helâl olma ve sevap kasdolunmaz. Mücerred isim sahih olana da fâsid olana da ıtlak olunur. Eğer yemin eden «benim muradım sahih akidle evlenmekti» derse, bu sözünde tasdik olunur. Çünkü bu nikâh kendisinin üzerine hükümler terettüb eden nikâhtır. Bedayı.
İZAH
«Şart bulunduğu için ilh...» Yani; köleye mâlik olma mevcuttur. Çünkü satıcının muhayyer olması satılan malı ittifakla mülkünden çıkartmaz. Satın alanın muhayyerliği ise satılan malı kendi mülküne sokmaz. Bu, İmameyn (Rh. Aleyhima)'e göredir.
İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre ise; satılan mal her ne kadar satanın mülkünden çıksa bile satın alanın mülküne girmez. Fakat şarta talîk edilen şey şart bulunduğunda müneccez (doğrudan doğruya âzâd edilmiş) gibi olur da sanki yemin eden kimse köleyi satın aldıktan sonra «sen hürsün» demiş gibi olur.
«Yemin eden, fâsid ilh...» Meselâ: Bir kimse, kölesine «ben seni satarsam, hür ol» deyip sonra onu fâsid satışla satarsa, eğer satanın elinde yahut satın alanın elinde fakat ondan emanet veya rehin suretiyle uzak bulunursa, âzâd olur. Çünkü kölenin mülkü satandan zail olmamıştır. Eğer köle satın alanın elinde mevcut veya bizzat ödenmesi lâzım olarak gaib bulunursa, âzâd olmaz. Çünkü satış akdiyle köle, satanın mülkünden çıkmıştır.
Bir kimse «ben şu köleyi satın alırsam, hür olsun» deyip sonra onu fâsid olarak satın alsa, eğer köle satanın elinde bulunursa, âzâd olmaz. Çünkü köle henüz satanın mülkünde bulunmaktadır. Eğer satın alanın elinde ise yani alışveriş yapılırken köle orada mevcut ise âzâd olur. Çünkü alışverişten hemen sonra satın alan onu teslim almış olup ona mâlik olmuştur. Eğer köle alışveriş yapılırken odasında veya gasbedilmiş olup ödenmesi lâzım gelen olursa, âzâd olur. Çünkü satın alan bizzat satın almakla ona mâlik olmuştur. Eğer köle emanet verilmiş olur veya rehin gibi başka bir şeyle ödenmesi lâzım gelirse, âzâd olmaz. Çünkü satın alan alışverişten sonra onu teslim almamıştır. Bedayı.
«Mevkûf ilh...» Yani bir kimse «ben şu köleyi satarsam, hür olsun» deyip sonra onu gaib olan bir şahsa satıp o şahsın yerine fuzuli kabul etse veya «ben köle satın alırsam hür olsun» deyip fuzuliden bir köle satın alsa, satın almakla yemini bozulur.
Telhisü'l-Cami'de «fuzuliden satın almasıyla yahut şarapla satın almasıyla yahut hıyar-ı şartla satın almasıyla yemini bozulur. Çünkü alışverişin' kendisi, sıfatında olan bir noksanlıktan dolayı bozulmaz» denilmiştir.
Telhisü'l-Cami'nin şarihi olan Farisî «yeminin bozulmasının şartı olan alışveriş ehlinden ve yerinde vaki olmakla - her ne kadar fuzulîden safın alındığında mâlikinden zararı gidermek için, şarapla satın alındığında alışveriş fâsid olduğu için, hıyar-ı şartla satın alındığında muhayyerlik için mülk sâbit olmasa bile- bulunmuştur. Mülkün derhal sâbit olması, alışverişin sıfatındandır. Yoksa zatından değildir. Çünkü Araplar «bey'i lâfzını: malı malla değişmek» için vazetmişlerdir. Halbuki Arapların okuma yazma bilmeyenleri alışverişin hükümlerini, sahih olanını ve fâsid olanını bilmezler. Alışverişin bizzat kendisi bulunduğu takdirde sıfatındaki bir eksiklik zarar vermez» demiştir.
«Batıl olarak ilh...» Yani: Bir kimse «ben köle satın alırsam hür olsun» deyip sonra leş veya kan ile köle satın alsa yemini bozulmaz. Malı malla değişme olan alışverişin rüknü bulunmamıştır. Bundan dolayı satılmak istenen köleye mâlik olamaz. Fakat köleyi şarap veya domuzla satın alsa yemini bozulur. Çünkü şarapla domuz İnsanlardan bazıları hakkında kıymetli maldır. Ancak şarap veya domuz ile mal satın onandığında alışveriş fâsid olur. Çünkü teslim edemeyeceği bir şeyi alışverişte şart kılmıştır.
Alışverişin bâtılını fâsidinden ayırmanın kâidesi: Satılan mal ile ona karşılık olarak verilen semen (kıymet, baha) den birisi dinlerden herhangi bir dinde mal olmazsa alışveriş bâtıl olur. Boğazlanmadan kendiliğinden ölmüş hayvanı, kanı ve hür kimseyi satma gibi. Eğer dinlerin bazısında mal olup, bazısında mal olmayıp ve kendisini semen itibar etmek mümkün olursa meselâ: Köleyi şarap karşılığında veya aksiyle yani şarabı köle karşılığında satma gibi işte bu alışveriş fâsiddir.
«Zikrolunan fark Zahiriyye'de yazılıdır ilh...» Yani: Bir kimse cariyesine «senden bir şey satarsam hürsün» deyip sonra cariyenin yarısını kendisinden çocuğu olan zevcine satsa veya cariyeyi kendi babasına satsa cariyenin kocasından çocuğu olması ve cariyenin babasından nesebinin sabit olması efendisinin «senden bir şey satarsam hürsün» talîkinin üzerine mukaddem olduğu için efendinin âzâdı vaki olmaz. Fakat efendisi bu cariyeyi başkasına satarsa, bunda sebeb mukaddem olmadığı için efendinin âzâdı vaki olur.
«Buna göre; yemin fâsid ile çözülmez ilh...» Yani: Bir kimse «evlenmeyeceğim» diye yemin edip fâsid olarak evlense veya «namaz kılmayacağım» diye yemin edip namaz kılarken namazı fâsid olsa, yemini bozulmaz. Sonra sahih olarak nikâh akdini yapsa veya sahih olarak namazı iade etse yemini bozulur.
«Hibe, icare de alışveriş gibidir ilh...» Bahır'da zikredilmiştir ki: Bir kimse «hibe etmeyeceğim» diye yemin edip sonra taksim edilmeyecek bir şey hibe etse, yemini bozulur. Nitekim Zahiriyye'de de böylece zikredilmiştir. Bundan malum oldu ki fâsid hibe de sahih hibe gibidir. Gizli değildir ki icare de alış veriş gibidir. Yani icarede menfaat satılır.
METİN
Bir kimse «ben şu köleyi satmazsam, şöyle olsun» deyip sonra onu âzâd veya mutlak surette tedbire kesse veya cariyesini ümm-i veled kılsa, satmaya mahal olmamakla şart tahakkuk ettiği için yemini bozulur. Hatta bir kimse kölesine «seni satmazsam, hür ol» deyip sonra onu tedbire kesip veya ümm-i veled kılsa, âzâd olur. Ümm-i velud kılınan cariyenin - Allah'a sığınırız - mürted olup dar-ı harbe gidip sonra esir alınarak köleliğin tekrarına itibar edilmez. Çünkü bu farz edilen suret mevhum olan bir şeydir. «Şu köleyi satmazsam, şöyle olsun» diye yemin eden kimse, o köleyi mukayyed olarak tedbire kesse, yemini bozulmaz.
Bir kimseye zevcesi asen benim üzerime evlenmişsin» deyip o da «benim için olan her bir kadın boş olsun» dese, zevcinin yemin etmesine sebep olan zevcesi de boş olur. İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'tan «zevcinin yemin etmesine sebep olan zevcesi boş olmaz» diye rivayet edilmiştir. İmam Serahsî bu kavli sahih görmüştür,
Câmi-i Kadıhan'da «bu kavli meşayıhlarımızdan çoğu almışlardır» diye yazılıdır.
Zahire'de «bu sözü, zevc gazab halinde söylemişse, zevcinin yemin etmesine sebep olan zevcesi de boş olur. Gazab halinde olmazsa, boş olmaz.» denilmiştir.
Bir kimseye «bu zevcenden başka zevcen var mıdır?» diye sorulduğunda «benim için olan her bir kadın boş olsun» dese, kendisine işaret olunan zevcesi boş olmaz. Çünkü «bu zevcenden başka» kavlinin bu işaret olunan kadına ihtimali olmadığı için «benim için olan her bir kadın» ifadesinin altına girmemiştir. Ama birinci ifadedeki «benim için olan her bir kadın boş olsun» sözü. hem zevcinin yemin etmesine sebeb olan kadına hem de başkakadınlara şâmil olur.
Yemini muhafaza etmeye, mahal olan şeyin fevti ile yeminin bozulması üzerine teferru eden meselelerdendir.
Bir kimse zevcesine «şu şeyi şu kabın içine dökmezsen boş ol» deyip sonra zevcesi o kabı kırsa yahut zevcesine «şu güvercini tutup bana getirmezsen boş ol» deyip sonra güvercin uçsa, zevcesi boş olur.
Bir kimse, mahrem(nikâhı ebedi kendisine haram olan)ine «ben seninle evlenirsem, kölem hür olsun» deyip sonra onunla evlense, yemini bozulur. Çünkü yemini mümkün ve mutasavvar olan akde sarfolunur.
«Kûfe'de evlenmeyeceğim» diye yemin eden kimseye yeminini muhafaza etmenin yolu nikâh akdini Kûfe'nin dışında yapmasıdır. Çünkü muteber olan nikâhın akdedildiği yerdir. Bir kimse «ben dul kadınla evlenirsem, boş olsun» deyip sonra kendi zevcesini boşayıp tekrar onunla evlense, boş olmaz. Çünkü maksadının nikâhı altında bulunan kadından başkası olduğu itibar edilmiştir. Bazıları, lâfzı itibar edip «boş olur» demişlerdir.
Bir kimse «ben falan şahsın kızlarıyla evlenmem» diye yemin edip, halbuki o şahsın o vakit kızı olmasa, sonra o şahsın dünyaya gelen kızıyla evlense, yemin edenin yemini bozulmaz. Bahır.
İZAH
«İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'tan «zevcinin yemin etmesine sebep olan zevcesi boş olmaz» diye rivayet edilmiştir ilh...» Çünkü zevcinin «benim için olan her bir kadın boş olsun» ifadesi zevcesine cevap olarak vakî olmuştur. Zevce, bu ifadeyle zevcesini razı edip ondan başkasının boş olmasını murad etmiştir. Buna göre; zevcin ifadesi mukayyed olmuş olur. Zevcinin yeminine sebep olan bu kadının boş olması ise, sözün umumi olmasıdır. Zevce, sözü cevap üzerine ziyade ettiğinden «benim için olan her bir kadın boş olsun» ifadesi müstakil ifade olmuş olur. Zevcin bu ifadeyle maksadı, zevcesini kendisine itiraz etmekten korkutmak da olabilir. Binaenaleyh bu ifade tereddütle mukayyed olmaz. Zevce bu ifadeyle «benim üzerime evlendin» diyen zevcesinden başkalarının boş olmasını niyet etse, diyaneten tasdik edilir. Umum olan ifadeyi tahsis ettiği için kazaen tasdik edilmez. Bahir.
«Zahire'de ilh...» Zahire'de şöyle zikredilmiştir: Müteahhirin âlimlerden bazıları «halin hakem kılınması lâzımdır. Eğer zevce ile zevç arasında bu ifadeden önce münakaşa geçmişse, zevç bu ifadeyi gazab halinde söylemiş olacağı için bu zevcesi de boş olur. Fakat aralarında bu ifadeden önce münakaşa geçmemişse, bu zevcesi boş olmaz» demişlerdir.
Şemsül'eimmetis-Serahsi »bu kavil benim yanımda güzeldir» demiştir.
Ben derim ki: Bütün metinlerin üzerinde bulunduğu Zahirür'rivaye ile İmam Ebû Yusuf(Rh.A.)'un rivayetinin arası bu şekilde bulunur. Çünkü zevç rıza halinde bu ifadesiyle zevcesine cevap vermeyi ve onu razı etmeyi kasdetmiş olur. Fakat gazab halinde bu ifadesiyle onun da boş olmasını kasdetmiş olur. Bu şekilde izahda iki kavilden her biriyle amel etmek vardır. Böylece alınması lâzımdır.
«Zevcesi boş olur ilh...» Çünkü yemini muhafaza etmesi mümkün olmadığı için yemini bâtıl olmuş olur da zevcesi boş olur.
«Bir kimse mahrem (nikâhı kendisine ebedi haram olan)ine ilh...»
Yani: Neseb yahut süt yahut müsahare (evlenme) yoluyla nikâhları kendisine haram olan kadınlar. T.
«Çünkü yemini mümkün ve mutasavvar olan akde sarfolunur ilh...»
Yani: Mahrem olan kadınlar fil cümle nikâh akdine mahaldirler.
Tatarhaniyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «duvarla evlenirsem» veya «merkeble evlenirsem kölem hür olsun» dese yemin-i münakide olmaz. Çünkü bunlar nikâh akdine asla mahal değildirler. Bir kimse bir kadına «ben seni nikâh edersem boş ol» dese bu ifadedeki nikâh lâfzı nikâh akdine sarfolunur.
Bir kimse zevcesine veya cariyesine «seni nikâh edersem şöyle olsun» dese, bu ifadedeki nikâh lâfzı cinsi yakınlığa sarfolunur. Hatta zevcesini boşadıktan sonra cariyesini âzâd ettikten sonra tekrar onlarla evlense, yemini bozulmaz.
«Nikâh akdini Kûfe'nin dışında yapmasıdır ilh...» Yani: «Kûfe'de evlenmeyeceğim» diye yemin eden kimse nikâh akdini bizzat kendisi veya vekili Kûfe'nin dışında yapsa, yemini bozulmaz. Yemin eden kimsenin kendisi Kûfe'de bulunup vekili nikâh akdini Kûfe'nin dışında yapsa, yine yemini bozulmaz.
«Çünkü muteber olan nikâhın akdedildiği yerdir ilh...» Hatta «Kûfe'de evlenmeyeceğim» diye yemin eden kimse Basra'da bulunan bir kadınla kadının emri olmaksızın bir fuzuli tarafından Kûfe'de nikâh akdi yapılsa sonra kadın Basra'da iken nikâhına icazet verse, yemini bozulur. Çünkü nikâhın akdedildiği yer ve zaman itibar edilir, nikâha icazet verilen yer ve zaman itibar edilmez.
«Sonra o şahsın dünyaya gelen kızıyla evlense ilh...» Sadru'ş-Şehîd bu, imam Muhammed (Rh.A.)'in kavline muvafıktır.
İmam-ı Azam (Rh.A.)'la İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'un kavillerine muvafık olan Camiu's-Sagir de zikredilmiş olandır. Şöyle ki: Bir kimse «ben filan şahsın zevcesiyle konuşmayacağım» diye yemin edip halbuki o vakit o şahsın zevcesi olmasa daha sonra o şahıs evlenip yemin eden kimse onun zevcesiyle konuşsa, İmam-ı Azam (Rh.A.)'la imam Ebû Yusuf (Rh.A.)'a göre; yemini bozulur. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; yemini bozulmaz.
Hüccet'te «fetva İmam-ı Azam'la İmam Ebû Yusuf (Rh.Aleyhima)'un kavli üzerinedir» diye zikredilmiştir. Tatarhaniyye.
METİN
Yerleşmiş kaidelerdendir ki nekre (belirsiz) nekrenin altına girer. Meselâ: Bir kimse «şu haneye bir şahıs girerse zevcesi boş olsun» deyip o hâne kendinin olsun veya başkasının olsun oraya yemin eden girerse, yemini bozulur. Çünkü kendisi de nekre olduğu için nekre olan «bir şahıs» lâfzının altına girmiştir.
Marife (belirli) olan şey nekre altına girmez. Meselâ: «Benim haneme» veya «senin hanene bir şahıs girerse, şöyle Olsun» dese gerek yemin edenin, gerekse muhatabın girmeleriyle yeminleri bozulmaz. «Benim haneme» ve «senin hanene» diye izafetle marife oldukları için nekre altına girmemişlerdir.
Keza: Bir kimse kendi başına işaret ederek «şu başa bir şahıs dokunursa şöyle olsun» dese kendisinin dokunmasıyla yemini bozulmaz. Çünkü baş kendisine yaradılışında bitişik olduğu için mütekellim yasına (birinci teklik şahsa) izafetten daha kuvvetli olarak marife olmuştur. Bahir. Musannif bunu talâka aid yemin bahsinde Eşbah'a nisbet ederek zikretmiştir. Ancak marifenin nekrede dahil olmasına yemin eden niyet ederse, marife nekrede dahil olur. Marife, âlem (özel isim) de de dahil olur. Meselâ: Bir kimse «Ahmed'in oğlu Mehmed'in kölesi ile bir şahıs konuşursa şöyle olsun» diye yemin edip kendinin ismi Mehmed babasının ismi Ahmed olup kendi kölesiyle konuşsa, marife, nekre olan «bir şahıs» lâfzının altına girer de yemini bozulur. Çünkü âlemin nekre yerinde kullanılması caizdir. Buna göre yemin eden nekrenin umumundan çıkmıştır. Bahır.
Sarih der ki: Eşbah'ta marife, nekre altına girmez. Ancak marife cezada dahil olur. Yani şart yerinde olan nekrede dahil olur. Meselâ: Bir kimse zevcesine «benim şu haneme bir şahıs girerse, boş ol» deyip bundan sonra zevcesi girse boş olur. Eğer haneye yemin edenin kendisi girerse, yemini bozulmaz. Çünkü marife nekre altına dahil olmamıştır» diye zikredilmiştir. Bu bahsin tamamı Zahiriyye'nin yemin bahsinin üçüncü kısmındadır.
İZAH
«Nekre nekrenin altına girer ilh...» Âleme isim olmada başkaları ör tak olduğu için; zamire muzaf olan kelimenin altında bir takım fertler bulunduğu için; nekre, bir bakıma marife olan kelimelere de şâmildir. Marifeyle murad Zahire'de zikredildiğine göre; her bakımdan bilinen kolime olup kendisinde başkası ortak olmaz. «Şu hâne» ve «şu köle» gibi işaret ismi İle marife olur. «Benim hanem» ve «benim kölem» gibi zamire muzaf olarak marife olur. «Abdullah'ın oğlu Mehmet» gibi marife olan âlem isim «Abdullah'ın oğlu Mehmet'in hanesi» gibi izafetle marife olan isimlere gelince bunlar nekrenin altına girerler. Çünkü âlem isim herbakımdan ortaklığa mani olamaz. Bundan dolayı «Abdullah'ın oğlu Mehmet kimdir?» diye sorulabilir. Böyle âlem isimlerde bir nevi nekre (belirsiz) lik mevcuttur.
«O hâne kendisinin olsun veya başkasının olsun ilh...» Şârih bu ifadesiyle Hasan b. Ziyad'ın ihtilafına işaret etmiştir. Ona göre; hâne yemin eden kimsenin olursa, yemini bozulmaz. Çünkü insan kendi nefsini kendi evine girmekten menetmez. Hasan b. Ziyad'a «insan kızdığı için veya başka bir sebepten dolayı bazan kendi nefsini kendi hanesinden menedebilîr» diye cevap verilmiştir. Nitekim Şerh-i Telhîs'te de böyledir.
«Çünkü kendisi de nekre olduğu için ilh...» Yani: Yemin eden haneyi kendisine izafe etmekle kendisini tayin etmediği için nefsini nekre (belirsiz) kılmıştır. Zira hâne her ne kadar kendisine işaret edilerek zikredilse bile maliki taayyün etmemiştir. Fakat «şu baş» gibi bir cüzüne işaret edilerek zikredilirse, maliki taayyün eder.
«Ancak marife cezada dahil olur ilh...» Aksi de böyledir. Yani marife şart yerinde bulunan nekrede dahil olur. Hasılı: Marife bir cümlede bulunduğunda nekre altında dahil olmaz, iki cümlede olurlarsa marife nekre altına girer. Çünkü bir cümlede bir kelime hem marife hem nekre olamaz. iki cümlede böyle değildir. Meselâ: Bir kimse zevcesine «benim şu haneme birisi girerse sen boş ol» deyip sonra zevcesi o haneye girse - her ne kadar zevcesi «sen» lafzıyla marife olsa bile cezada vaki olduğu için «benim şu haneme birisi girerse» şart cümlesinin altında dahil olduğundan - boş olur. Bir kimse zevcesine «şu işi yaparsan benim zevcelerim boştur» deyip zevcesi de o işi yaparsan benim zevcelerim boştur» deyip zevcesi de o işi yapsa zevcinin diğer zevceleriyle birlikte kendisi de boş olur. Çünkü zevce şartta marife vaki olduğu için cezanın altına girmiştir,
METİN
Bir kimse «Beytullah'a» yahut «Ka'be-i Muazzama'ya yürüyerek gitmek üzerime lâzım olsun» dese, o kimseye memleketinden yaya olarak hac veya umre etmesi vâcib olur. Eğer vasıtaya binerse, nezrine noksanlık verdiği için kendisine bir kurban kesmek lâzım gelir. Eğer «Beytullah» ile mescidlerden birini murad ederse, kendisine bir şey lâzım gelmez.
Bir kimse «Beytullah'a çıkmak veya gitmek» yahut «yaya olarak Harem'e» yahut «Mescid-i Haram'a» yahut «Ka'be-i Muazzama'nın kapısına» yahut «Mîzâb'ına» yahut «Safa'ya» yahut «Merve'ye» yahut «Müzdelife'ye» yahut «Arafat'a gitmek benim üzerime lâzım olsun» dese, kendisine bir şey lâzım gelmez. Çünkü bu tabirlerle ihrama girmeyi kabul etmek, örf ve âdet değildir.
Bir kimse, kölesine «ben bu sene haccetmezsem sen hür ol» deyip sonra «haccettim» dese, köle de âzâd olmak için inkâr ederek, Kûfe'de efendisinin kurban kestiğine şehâdet eden iki şahit getirse, şehâdetleri kabus edilmez ve köle âzâd olmaz. Çünkü şahitler haccınyapılmadığına şehâdet etmişlerdir. Kurban ise hüküm altına girmez.
İmam Muhammed (Rh.A.) «o kimsenin kölesi âzâd olur» demiştir.Kemal bu kavli tercih etmiştir. «Oruç tutmayacağım» diye yemin eden kimse oruç tutmak niyetiyle bir saat oruç tutup sonra orucunu bozsa,orucun şartı bulunduğu için yemini bozulur. Eğer yemin eden kimse«tam oruç tutmayacağım» veya «bir gün oruç tutmayacağım» diye yemin ederse mutlak kemale sarf olunacağı için bir gün oruç tutmasıyla yemini bozulur.,
Bir kimse «bugün ben elbette oruç tutacağım» diye yemin etse, halbuki yemini o gün yedikten veya zeval vaktinden sonra olsa, yemini sahih olur ve derhal bozulur. Çünkü yemin, sıhhate itimat etmez. Belki bunda orucun tasavvur ve imkân», unutarak orucu yiyen kimsede yedikten sonra orucun tasavvuru gibi olur. Bu meseledeki hüküm; bir kimsenin kendi zevcesine «bugün namazı kılmazsan boş ol» deyip o anda veya bir rekât namaz kıldıktan sonra zevcesi hayız görse, yeminin sahih, zevcesinin de derhal boş olması gibidir. Çünkü istihazede olduğu gibi kanın devam etmesi, bunda da namaza mani olmayabilir. Ama bardak meselesi ki; meselâ: içinde su olmayan bardağı göstererek «vallahi ben şu bardaktaki suyu içeceğim» diye yemin edildiğinde bu, geçen meselenin hilafına olup bunda yemin bozulmaz. Çünkü fiile mahal olan su asla bulunmadığı için bunda yemini muhafaza etmek hiç bir suretle mümkün ve mutasavvar değildir. Bundan dolayı yapılması mümkün olmayan şeylere edilen yemin, yemin olmaz.
İZAH
«Yaya olarak hac veya umre etmesi vâcib olur ilh...» Yani: Bir kimse «Beytullah'a» veya «Ka'be-i Muazzama'ya yürüyerek gitmek üzerime lâzım olsun» dese istihsanen kendisine memleketinden yaya olarak hac veya umre etmesi vâcib olur. Çünkü bu ifade hac veya umreden birinin vâcib olmasında meşhurdur. Buna göre bu ifadeden zikredilen mânâ mecaz-i lugavî ve hakikat-i örfiyye olur da sanki yemin eden «üzerime hac veya umre nezir olsun» demiş olur. Böyle olmasa kıyas bu ifadeyle o kimsenin üzerine bir şey lâzım olmamasıydı. Çünkü o kimse vâcib olan bir kurbet ve maksud olan bir ibadet olmayan yürümeyi kabul etmiştir. Nezir sıygasının yemin olma ihtimali vardır. Nitekim savm bahsinin sonunda beyanı geçmiştir. Bundan dolayı fukaha «nezir meselelerini yemin bahsinde» zikretmişlerdir. Bu ifadeyle nezreden kimse Mekke-i Mükerreme'de olmazsa, râcih olan kavle göre; Mîkat'tan değil evinden yürüyerek hac veya umre yapması kendisine lâzım olur. İhtilâf evinden ihrama girmediği takdirdedir. Eğer evinden ihrama girerse, ittifakla yürümek kendisine lâzım gelir. Bu ifadeyle nezreden kimse Mekkeli olup ve üzerine lâzım geleni hacc ile eda etmek isterse, Harem-i Şeriften İhrama girer. Diğer hacılar gibi yürüyerek Arafat'a çıkar ve ziyaret tavafını yapar. Eğer üzerine lâzım geleni umre ile eda etmek isterse, Hil'eçıkıp oradan ihrama girer. Hil'e giderken yürümek kendisine lâzım gelir mi? Bunda ihtilaf edilmiştir. Esah olan kavle göre; yürümek kendisine lâzım olur. Çünkü bu ifadeyle üzerine haccı vâcib kılan kimsenin ihramsız olarak memleketinden ihram giymek îçîn ihram mahalline gelinceye kadar yürümesi kendisine lâzımdır. Nehir.
«Eğer vasıtaya binerse ilh...» Yani bütün vakitlerde veya çoğu zaman vâsıtaya binerse, kendisine kurban kesmek vâcib olur. Eğer az bir zaman binerse, kendisine sadaka vermek lâzım gelir. T.
«Yaya olarak Harem'e yahut Mescid-i Haram'a ilh...» Bir kimse «Harem'e yahut Mescid-i Haram'a yürüyerek gitmek benim üzerime lâzım olsun» dese, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; bu tâbirlerle ihrama girmeyi kabul etmek, örf ve âdet olmadığı için kendisine bir şey lâzım gelmez. İmameyn (Rh.A.)'e göre; bu ifadelerle kendisine ya hac ya da umre lâzım gelir. Bunun vechi; bu ifadelerle hac veya umrenin vâcib olmasının İmam-ı Azam (Rh.A.)'dan sonra örf olması üzerine hamlolunur. Binaenaleyh bu ifadelerle hac veya umrenin vâcib olmasına İmameyn (Rh.A.) kail olmuşlardır. Nitekim bu mesele Fetih'de izah edilmiştir.
«Şehâdetleri kabul edilmez ilh...» Yani İmameyn (Rh.A.)'e göre; kabul edilmez. Çünkü şahitler haccın yapılmadığına şehâdet etmişlerdir. Zira şahitlikten maksud olan haccın yapılmamasıdır. Yoksa kurban kesmenin isbat edilmesi değildir. Kurban kesme kul tarafından taleb edilmediği için şahitler sanki «o kimse hac yapmadı» diye şahitlik yapmış oldular. Halbuki o kimsenin Kûfe'de kurban kesmesi bir keramet olarak hac yapmasına zıd değildir.
«Orucun şartı bulunduğu için ilh...» Yani bir kimse «oruç tutmayacağım» diye yemin edip oruç niyetiyle bir saat oruç tutsa, orucun, şartı olan ibadet kasdıyla yemekten, içmekten ve cinsi muameleden kendini menetmek bulunduğu için yemini bozulur.
«Mutlak ilh...» Yani bir kimse «tam oruç tutmayacağım» veya «bir gün oruç tutmayacağım» diye yemin etse, bîr gün oruç tutmadıkça yemin! bozulmaz. Çünkü bu ifadelerle şer'an muteber olan oruç murad edilmiştir ki; o da en az bir gündür. Bundan dolayı bir kimse «Allah için üzerime oruç lâzım olsun» dese, icma ile kendisine tam bir gün oruç tutmak vâcib olur. Keza: «Allah için üzerime namaz lâzım olsun» dese, biz Hanefilerce; kendisine iki rekât namaz vâcib olur. Zira bir şey mutlak olarak söylenince kemaline sarfolunur. Orucun kemali bir gün, namazın-ki ise iki rek'attır.
«Unutarak orucu yiyen kimsede yedikten sonra orucun tasavvuru gibi ilh...» Yani yeme, içme ve cinsi yakınlıktan kendini menetmekten ibaret olan orucun hakikati unutarak yemekle mevcut olmadığı halde Sâri (Allah veya Resulü) onu oruçlu saymıştır. Hayızla beraber, namaz da tasavvur edilebilir. Çünkü hayız, kadınlardan âdet kanının gelmesidir. Adet kanınamazın meşru olmasına münafi olmayabilir. Görmez misin ki müstahazâ (kendisinden üç günden az on günden fazla kan gelen kadın) hakkında namaz meşrudur! Yani Allah-ü Teâlâ hayızla beraber namazı meşru kılsaydı, mümkün olurdu.
METİN
«Namaz kılmayacağım» diye yemin eden kimsenin, bir rekât kılmasıyla yani birinci rekâtın secdesini yapmasıyla yemini bozulur. Efendi, kölesine «bir rekât namaz kılarsan hür ol» dese, kölesi iki rekâtlı namazdan ancak bir rekâtını kıldığında âzâd olur. Çünkü bir rekât ancak böyle gerçekleşir.
«Tam bir namaz kılmayacağım» diye yemin eden kimse, her ne kadar sonunda oturmasa bile iki rekât kıldığında yemini bozulur. Fakat «öğle namazını kılmayacağım» diye yemin eden kimsenin yemininin bozulması için namazın sonunda oturması şarttır.
«Hiç bir şahsa imam olmayacağım» diye yemin eden kimse, kendi başına namaza başladıktan sonra bir cemaat kendisine uysa, her ne kadar hiç bir şahsa imamlık yapmamayı kasdetse bile yemini bozulur. Çünkü imamlığa niyet şart olmadığı için onlara imamlık yapmıştır. Eğer hiç bir şahsa imamlık yapmamaya niyet ederse, bu kavlinde diyaneten tasdik olunur. Hiç bir şahsa imamlık yapmayacağına dair yemin eden kimse, namaza başlamadan önce hiç bir şahsa imam olmamaya şahit tutsa, sonra kendisine bir cemaat uysa, yemini kazaen de, diyaneten de bozulmaz. Her ne kadar cuma namazında olsa bile îstihsanen cemaatin ona uyması sahihtir. Nitekim bu yemin eden kimse, bir cemaate cenaze namazında veya tilâvet secdesinde imamlık yapsa, yemini bozulmaz. Çünkü yemini mutlak namaza sarfolunmakla kâmil olan namaz murad edilir. Cenaze namazı ile tilâvet secdesi ise kâmil değildirler. Ama nafile namazda imam olsa, her ne kadar nafile namazda imam olmak yasak edilmiş ise de, yemini bozulur.
FER'Î MESELELER: Bir kimse, kölesine «namaz kılarsan hür ol» deyip sonra köle «namaz kıldım» diye iddia edip efendisi inkâr etse, meşakkatsiz kölenin namaz kıldığını bilmek mümkün olduğu için âzâd olmaz.
Bir kimse, zevcesine «namazı terkedersen boş ol» deyip sonra zevcesi namazı kâza etse, zahir olan kavle göre, boş olur.
Bir kimse «namazı vaktinden tehir etmedim» diye yemin etse, halbuki uyku sebebiyle namazı kâza etmiş olsa, Bâkaanî «bu yemin edenin yemini bozulmaz. Çünkü «uyuyan kimsenin kâza ettiği vakit, o kâza olunan namazın vaktidir» diye hadis-î şerif mevcuttur» demiştir.
İki hades (abdestsizlik ve cünüplük) toplansa, temizlik ikisinden de olmuş olur. Bir kimse «bugün elbette beş vakit namazı cemaatle eda edeceğim ve zevcemle cima' edipyıkanmayacağım» diye yemin etse, sabah, öğle, ikindi namazlarını cemaatle eda ettikten sonra zevcesiyle cima. edip güneş battıktan sonra gusledip akşam ve yatsı namazlarını cemaatle kılsa, yemini bozulmaz.
İZAH
«Bir rekât kılmasıyla ilh...» İstihsanen yemini bozulur. Çünkü namaz çeşitli fillerden ibaret olduğu için hepsi bulunmadıkça namazın hakikati tamam olmaz. Hakikat bir cüzün bulunmamasıyla müntefi olur. Oruç böyle değildir. Oruç bir rükün olup ikinci cüzle tekerrür eder.
«Ka'de-i ahîre (namaz sonunda oturuş) namazın rükünlerindendir. Halbuki bir rekâtlı namazda ka'de-i ahîre bulunmadığı için «namaz kılmayacağım» diye yemin eden kimsenin bir rekât kılmasıyla yemininin bozulmaması lâzımdır» diye i'tiraz eden kimseye «gerçek olan, namazın hakiki rükünleri beştir, ka'de-i ahîre ise zaid olan rükün olup namazı bitirmek için vâcib olmuştur. Binaenaleyh yeminin bozulması hususunda ka'de-i ahîre rükün olarak itibar edilmemiştir» diye cevap verilir. Fetih.
«Yani birinci rekâtın secdesini yapmasıyla ilh...» «Namaz kılmayacağım» diye yemin eden kimse birinci rekâtın secdesini yapmak için yere alnını koymasıyla yemini bozulur. Çünkü secdenin hakikati başın yere konmasıyla tamam olur. Başın yerden kaldırılması şart değildir. Fetih'te beyan edildiği üzere râcih olan kavil budur.
«Bir rekât ancak böyle gerçekleşir ilh...» Yukarda geçtiği üzere namaz dört rüknün bulunmasıyla gerçekleşir. Fakat «bir rekât namaz kılarsan hürsün» dediğinde namazın hakikati üzerine bir rekâtı ziyade etmiştir ki bu da iki rekâtlı namazın evvelki rekâtıdır. Hatta köle bir rekât kılıp da konuşsa âzâd olmaz. Çünkü bu sûreten rekâttır, ama namaz olan rekât değildir. Zira bir rekât namaz memnudur.
«Her ne kadar tonunda oturmasa bile ilh...» Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse «tam bir namaz kılmayacağım» diye yemin etse yemininin bozulması iki rekâttan sonra Tahiyyat okuyacak miktar oturmasına bağlı mıdır? değil midir? Bunda fukaha ihtilaf etmişlerdir. Zahir olan kavle göre yemin eden kimse «mutlak surette namaz kılmayacağım» diye yemin etmişse, ka'de-i ahire zaid rükün olduğu (cin Tahiyyat miktarı oturmadan iki rekât namaz kılınca yemini bozulur. Eğer sabah namazı veya fecrin iki rekât namazı gibi farz olan namaz üzerine yemin etmişse, Tahiyyat miktarı oturmadıkça yemini bozulmaz.
İnaye'den naklen Nehir'de zikredilmiştir ki; namaz Tahiyyât miktarı oturmaksızın şer'an muteber sayılmaz. İki rekât namaz tam bir namazdan ibarettir. Bunun tamamı ise şer'an ancak sonunda Tahiyyat miktarı oturmakla olur. Hasılı Tahiyyat miktarı oturmak mutlaka lâzımdır. Bu zikredilenin hepsi Zahiriyye'den naklen Bahır'da beyan edilene muhaliftir.
Bahır'ın ibaresi şöyledir: Zahir ve râcih olan kavle göre; yemin eden kimse «tam bir namaz kılmayacağım» diye mutlak namaz üzerine yemin etmişse, iki rekât namaz kılıp Tahiyyat miktarı oturmasa bile yenlini bozulur.
«iki rekâttı olan farz namazını kılmıyacağım» veya «dört rekâtlı farz namazını kılmıyacağım» diye yemin edip iki rekât kılarak Tahiyyat miktarı oturmasa bile yine yemini bozulur. Ama «öğle namazını kılmayacağım» diye yemin etse, dört rekâttan sonra Tahiyyat miktarı oturmadıkça yemini bozulmaz. Fakat burada zıtlık vardır. Çünkü «ben farz namazını kılmayacağım» ifadesi ile «öğle namazını kılmayacağım» ifadesi arasında hiç bir fark yoktur. Teemmül et!
Tatarhaniyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse öğle namazını yahut sabah namazını yahut akşam namazını kılmayacağım diye yemin etse, bu namazların sonlarında Tahiyyat miktarı oturmadıkça yemini bozulmaz.
Bana öyle geliyor ki: İnâye'den naklen Nehir'de zikredilen kavil râcihdir. Bu izah'tan «bir rekât kılmayacağım» ifadesinde de Tahiyyat miktarı oturmanın şart olduğu» malum olmuştur. Eğer Tahiyyat miktarı oturulmazsa bu rekât sûreten rekât olup hakikaten rekât olmaz.
«Onlara imamlık yapmıştır ilh...» Yani: Görünüşte onlara imamlık yapmıştır.
Zahiriyye'de zikredilmiştir ki: Yemin eden kimsenin hiç bir şahsa imam olmamayı kasdetmesi kendisiyle Allah arasında olan bir istir, sonra Zahiriyye sahibi «Nâtıf"ide «bir kimse hiç bir şahsa imam olmamayı niyet ederek namaza başlayıp sonra iki kişi kendisine uysa yemini bozulmaz. Çünkü yemininin bozulmasının şartı imam olmayı kasdetmesidir ki bu da bulunmamıştır» diye zikredilmiştir» demiştir. Bu ifadeden anlaşılan yemin eden kimsenin yemini kazaen, de bozulmaz. Bu meselede iki kavil vardır: Birinci kavle göre; yemin) bozulur, ikinci kavle göre; yemini bozulmaz. Çünkü yemin eden kimse imam olmayı kasdetmeyerek tek başına namaza başladığı açıktır, imam olmaya niyet etmek lâzım olmadığı için cemaatın bu yemin eden kimseye uymaları sahihtir. Bundan dolayı yemin eden kimse «hiç bir şahsa imam olmuyorum» diye şahid tutup namaza başladıktan sonra kendisine bir cemaat uysa, cemaatin uymaları sahih olmakla beraber yemin eden kimsenin yemini bozulmaz. Çünkü imam olan kimsenin imam olmaya niyet etmesi sevabın hasıl olması için şarttır, yoksa kendisine uyulmanın sahih olması için şart değildir.
«Her ne kadar cuma namazında olsa bile istihsanen cemaatin ona uyması sahihtir ilh...» Çünkü cumada cemaat şarttır,.bu da bulunmuştur. Fetih.
Zahiriyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: «Hiç bir şahsa imam olmayacağım» diye yemin eden kimse insanlara cuma namazını kıldırıp kendisi yalnız kılmaya niyet ederse deşart olan cemaat bulunduğu için istihsanen cemaatin ona uyması sahih olur. Bunun muktezası bu yemin eden kimse «ben hiç bir şahsa imam olmuyorum» diye şahit tutup namaza başladıktan sonra cemaat kendisine uyarsa, yemini asla yani diyanehit tutup namaza başladıktan sonra kendisine uysalar, yemini diyaneten niyet edip namaza durduktan sonra kendisine cemaat uysa. kazaen yemini bozulur, diyaneten bozulmaz.
Lâkin Bezzaziye'de zikredilmiştir ki: Cuma namazından başka bir namazda namaza başlamadan önce tek başına namaz kılacağına dair şahit tutup namaza başladıktan sonra kendisine uysalar, yemini diyaneten de kazaen de bozulmaz. Bu ifadenin mânâsı cuma namazında her ne kadar tek başına namaz kılacağına dair şahit tutsa bile kazen yemini bozulur. Galiba bunun vechi şu olacaktır: Şüphesiz cumada cemaat şart olduğundan cumayı kılması için ileri geçmesi imam olduğu içindir. Teemmül et!
«Cenaze namazı ile tilâvet secdesi kâmil değildirler ilh...» Zahiriyye'-de zikredilmiştir ki; bir kimse «imam olmayacağım» diye yemin etse. bu yemini rükûlu, secdeli olan mutlak namaza, sarfolunur. Cenaze namazında veya tilâvet secdesinde imam olsa, yemini bozulmaz.
«Yasak edilmiş ise de ilh...» Yani: Bir kimse «hiç bir şahsa imam olmayacağım» diye yemin ettikten sonra çağırma yoluyla toplanıp nafile namazda dört kimseye imam olsa, her ne kadar cemaatla bu şekilde nafile namaz kılmak yasaklanmış ise de, yemini bozulur. T.
«Bâkaanî ilh...» Yani bir kimse «namazı vaktinden tehir etmedim» diye yemin edip halbuki uyku sebebiyle namazı kâza etmiş olsa, Bâkaanî'ye göre; yemini bozulmaz. Çünkü uyuyanın kâza ettiği vakit o kâza olunan namazın vaktidir. Fakat örfte bu namaza vaktinden tehir edilmiş denilir.
Bezzaziye'de zikredilmiştir ki; eğer vakitten önce uyuyup vakitten sonra uyanırsa, yemini bozulmaz. Vakit girdikten sonra uyursa yemini bozulur.
«İki hades (abdest ve cünüplük) toplansa temizlik ikisinden de olmuş olur ilh...» Bahır'da zikredilmiştir ki: Bir kimse «şu zevcimle cima'dan dolayı yıkanmayacağım» diye yemin edip de sonra ona cinsi yakınlıkta bulunsa daha sonra başka bir zevcesine de cinsi yakınlıkta bulunsa veya bunun aksini yani önce başka bir zevcesine daha sonra yemin ettiği zevcesine cinsi muamelede bulunsa sonra gusletse, bu gusül her ikisi için yapılmış olacağından yemini bozulur.
Keza: Bir kadın «cünüplükten veya hayzdan dolayı yıkanmayacağım» diye yemin edip de cünüp olsa ve âdet görse sonra gusletse bu gusül her ikisi için yapılmış olacağı için yemini bozulur.
İmam Cürcani «cinsleri gerek bir olsun gerek ayrı olsun birincisi için yapılmış olur. Meselâ: «Burun kanından abdest almayacağım» diye yemin eden kimsenin önce burnu kanayıpsonra bevl yapsa, abdesti burnu kanadığı için almış olur» demiştir.
Ebû Cafer «iki hadesin cinsi bir olursa evvelkisi için cinsleri ayrı olursa ikisi için temizlenmiş olur» demiştir.
Zâhd Abdülkerim «biz «iki hadesten hangisi galîz ise abdestin onun için alındığını eğer iki hadis müsavi olurlarsa, abdest her ikisi için alındığını» zannediyorduk. Sonra İmam-ı Azam (Rh.A.)'dan her ikisi için abdest alınmış olacağına dair rivayeti bulduk ve İmam-ı Azam (Rh.A)'ın kavline
döndük» demiştir.
İhtilafın faydası şu meselede ortaya çıkar: Bir kimse «burun kanından dolayı abdest almıyacağım» diye yemin edip de burnu kanasa sonra bevl edip abdest alsa ihtilafsız yemini bozulur. Eğer önce bevl edip sonra burnu kanayıp abdest alsa İmam Cürcani'nin kavline göre; yemini bozulmaz. Ebû Cafer'in kavline göre yemini bozulur. Tatarhaniyye.
Ben derim ki: Bununla malum oldu ki sarihin kesin olarak yemini bozulur dediği kavil Zahirür'rivaye'dir.
«Yemini bozulmaz ilh...» Çünkü guslü geceleyin olup gündüzleyin olmamıştır. Fetevây-ı Kübrâ'dan naklen Hindiyye'de böylece zikredilmiştir. Fakat buna itiraz olunur. Eğer «gün» den muradı yemin ettiği vakitten itibaren güneş batıncaya kadar kalan zurnan olursa, yemini beş vakit namaza iken üç vakit namazı cemaatle kılmasıyla nasıl yeminini muhafaza etmiş olur. Eğer «gün» den muradı beş vakit namazı karinesiyle geceye şâmil olan vakit olursa bunun muktezası gerek gece yıkansın gerek gündüz yıkansın yeminin bozulmasının şartı olan gusül bulunduğu için yemininin bozulmasıdır. Zira buna göre geceleyin ve gündüzleyin gusletmemek olur da «elgâz» da cemaatle namaz kılmanın dahli ve tesiri olmaz. Teemmül et!
Ben derim ki: Galiba bunun vechi yemini zahiri itibariyle yemin ettiği andan itibaren günün geriye kalan kısmı üzerine yapılmış olur. Beş vakit namazın zikredilmesiyle geceye şâmil olan vaktin murad edilme ihtimali vardır. Zevcesiyle gündüzleyin cima' edip yıkandığı takdirde yakinen yemini bozulur.
Keza: Akşamleyin cima edip yıkanırsa, yine yemini bozulur. Çünkü her iki ihtimale göre yeminin bozulmasının şartı bulunmuştur. Ama gündüz zevcesiyle cima edip güneş battıktan sonra yıkandığı takdirde «gün» ile yemin ettiği andan itibaren günün geriye kalan zamanı murad edilme ihtimali olduğu için yeminin bozulmasının şartı bulunmamıştır. Eğer gün ile geceye şâmil olan vakit murad edilirse, yeminin bozulmasının şartı bulunmuş olur. Binaenaleyh şek ile yemin bozulmaz. Sonra benim için başka bir cevap zahir oldu: Bu yemin yalnız gündüz üzerine yapılmış olur. Fakat gündüzleyin beş vakit namazın edası mümkün olmayınca bu yemini şer'an bütün namazların vaktinde eda edilmesine sarfolunur. Nitekim bir kimse «ben mahremim (nikâhı ebedi haram olan)la evleneceğim» diye yemin edip de mahremiyle evlense, yemini bozulur. Çünkü yemini tasavvur ve mümkün olan şeye sarfolunur. Bu takdirde «ben beş vakit namazı cemaatle kılacağım ve zevcemle cima edip yıkanmayacağım» diye yemin eden kimse her namazı vaktinde kılıp güneş batmadan önce zevcesiyle cima edip güneş battıktan sonra yıkanırsa, yemini bozulmaz. Eğer gündüzleyin cima edip yıkanırsa, yemini bozulur. Çünkü gündüzleyin cima edip yıkanmayacağına dair yemin etmişti. Eğer akşamleyin cima edip guslederse, yine yemini bozulur. Çünkü gündüzleyin cima edeceğine yemin etmiştir.
Zannederim ki; murad olan vecih budur. Bununla bütün itirazlar defedilmiş olur. İşin hakikatini Allah-ü Teâlâ hazretleri bilir.
METİN
Bir kimse «haccetmeyeceğim» diye yemin etse, bu yemini sahih olan hac üzerine yapılmış olur, buna göre fâsid hac ile yemini bozulmaz. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; bu, Arafat'ta vakfeye durmadıkça bozulmaz. Ebû Yusuf'a göre ise; farz olan tavafın ekserisini yapmadıkça bozulmaz.
Buhara'nın büyük fakihlerinden Allâme Ömer b. Muhammed El-Akîfî EI-Ensarî Minhac adlı eserinde İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'un kavliyle kesin olarak hüküm vermiştir. Bu zat Buhara'da beş yüz yetmiş tarihinde vefat etmiştir. Umre hakkında yapılan yeminde de umrenin rüknü olan tavafın ekserisini yani dört şavtını yapmadıkça yemini bozulmaz.
Bir kimse zevcesine «senin eğirdiğin iplikten elbise giyersem hediy: Mekke-i Mükerreme'de vereceğim sadaka olsun» dese yeminden sonra zevç biraz pamuğa mâlik olup o pamuğu zevcesi eğirip elbise dokuyup zevci giyse o elbise İmam A'zam (Rh.A.)'a göre; hediy olur. O kimseye onun kıymetini Mekke-i Mükerreme'de tasadduk etmesi lâzım gelir, başka yerde tasadduk etmesi caiz olmaz. İmameyn (Rh. Aleyhima) ise; yemin eden kimsenin yemin ettiği günde pamuğun mülkünde olmasını şart kılmışlardır.
Sarih «bizim memleketimizde İmameyn (Rh. Ateyhima)'in kavliyle fetva verilir. Çünkü Arabistan'da kadınlar ekseri kendilerinin ketenlerinden veya pamuklarından eğirip dokurlar. Arabistanın dışında kalan memleketlerde İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın kavliyle fetva verilir. Çünkü bu memleketlerde kadınlar kocalarının keteninden ve pamuğundan eğirip dokurlar.» diyor.
Bjr kimse «zevcemin eğirmiş olduğundan giymeyeceğim» diye yemin edip sonra onun eğirip dokuduğu uçkuru kullansa. İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'a göre; yemini bozulmaz. Fetva ancak bunun kavliyle verilir. Çünkü örfte uçkur kullanmaya giyme denilmez. Bir kimse «falan şahsın dokuduğu kumaştan elbise giymeyeceğim» diye yemin edip sonra o şahsın kölesinin dokuduğu kumaştan giyse, bizzat kendisi dokumacı Olursa, yemin edenin yeminibozulmaz. Eğer o şahısın kendisi dokumacı olmazsa kölesine emretmesi murad edilerek mecaz mânâsı taayyün edeceği için yemin edenin yemini bozulur.
İZAH
«Minhac adlı eserinde İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'un kavliyle kesin olarak hüküm vermiştir ilh...»
Telhîsü'l-Camii'l-Kebîr'de zikredilmiştir ki: Şüphesiz hac, namaz gibi çeşitli fiillerden İbarettir. Buna göre yemin bu fiillerin hepsine şâmil olur. Bu da ancak ziyaret tavafının ekserisini yani dört şavtını yapmakla olur. Yani «ben haccetmeyeceğim» diye yemin eden kimse, ziyaret tavafının dört şavtını yaparsa, yemini bozulur. Eğer ziyaret tavafım yaparken zevcesine cinsi yakınlıkta bulunursa, yemini bozulmaz. Çünkü hacdan maksud olan kurbet ve ibadettir. Binaenaleyh yemin sahih olan hacca şâmil olmuştur. Nitekim namaz da böyledir.
«Umre hakkında yapılan yeminde de ilh...» Yani: Bir kimse «umre yapmıyacağım» diye yemin etse umrenin rüknü olan tavafın ekserisini yani dört şavtını yapmadıkça yemini bozulmaz.
Mekke-i Mükerreme'de vereceğim sadaka olsun ilh...» Fetih'te zikredilmiştir ki: Burada hediy, Mekke-i Mükerreme'de verilen sadakadır. Çünkü hediy; Allah'a manen yaklaşmak için Harem-i Şerife gönderilen şeyin ismidir.
Bir kimse hediy olarak bir koyun veya bir deve nezretse, bu hayvanın ancak Harem-i Şerifte boğazlanıp tasadduk edilmesiyle nezir vecibesini yerine getirmiş olur. Bu hayvanın kıymetini gönderse, kifayet etmez. Bazıları «koyunun kıymetinin gönderilmesinde iki rivayet vardır» demişlerdir. Harem-i Şerifte nezrettiği hayvan boğazlandıktan sonra çalınsa, nezreden kimseye başka bir hayvanı kesmesi lâzım gelmez. Bir elbiseyi hediy olarak nezretse, elbisenin kendisini veya kıymetini Mekke-i Mükerreme'de tasadduk etmesi kifayet eder. Hâne gibi gayri menkul olan bir şeyi hedy olarak nezretse, bu gayri menkulün kıymetini nezretmiş olur.
«Yeminden sonra ilh...» Eğer zevce yemin ettiği vakit pamuğa mâlik olup zevcesi onu eğirip dokusa, zevci o elbiseyi giyerse, ittifakla o elbise hediy olur. Bahir.
«İmameyn ise; yemin eden kimsenin yemin ettiği günde pamuğun mülkünde olmasını şart kırmışlardır ilh.. » Çünkü nezir ancak ya mülkte ya da satın alma gibi mülke sebep olan şeye muzaf kılmakla sahih olur. Zevcesine/ «senin eğirdiğin iplikten giyersem o hediy olsun» diyen kimsenin yemin ettiği vakit kendinin mülkünde iplik ve pamuk olmayıp sonradan satın aldığı pamuğu zevcesi dokuyup elbise yapsa, giydiğinde bu elbise hediy ölmez. Zira zevcesinin eğirip dokuması ve kendisinin elbiseyi giymesi mülkün sebeplerinden olmadığı için nezrin sahih olmasının şartı bulunmamıştır.
«Çünkü Arabistan'da kadınlar ekseri kendilerinin ketenlerinden veya pamuklarından eğirip dokurlar im...» Yani; bir kimse zevcesine «senin eğirdiğin iplikten elbise giyersem o hediyolsun» dese sonra zevcesi kendi keteninden ve pamuğundan iplik eğirip elbise dokusa, bu elbiseyi zevci giyerse İmameyn (Rh. Aleyhima)'e göre; yemini bozulmaz. Çünkü nezrin şartı olan mülke veya mülkün sebebine izafet bulunmamıştır. T.
«Bir kimse «zevcemin eğirmiş olduğundan giymeyeceğim» ilh...»
Yani; bir kimse «zevcemin eğirmiş olduğundan giymeyeceğim» diye yemin ettiğinde niyeti bulunmazsa, bu yemini eğirmiş olduğu iplikten yapılan elbiseye sarfolunur. Eğer eğirmiş olduğu ipliğin kendisini giymeme-ye niyet ederse, sözünün hakikat mânâsına niyet etmiş olduğu için eğirmiş olduğu iplikten yapılan elbiseyi giymekle yemini bozulmaz.
METİN
Nitekim «zinet takınmayacağım» diye yemin eden kimsenin kendisi her ne kadar erkek olup kaşsız olursa da altın yüzük yahut inci gerdanlık yahut zeberced gerdanlık yahut zümrüt gerdanlık takınmasıyla imameyn (Rh. Aleyhima)'e göre; her ne kadar bu gerdanlıklar cevher ile işlenmemiş olsalar bile yemini bozulur, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; bu gerdanlıklar cevherle işlenmemiş olurlarsa, zinet sayılmadıklarından yemini bozulmaz. Fakat fetva İmameyn (Rh.Aleyhima)'in kavilleriyle verilir.
«Zinet takınmayacağım» diye yemin eden kimse gümüş yüzük ta-kınsa, gümüş yüzüğün erkeklere helâl olmasının delaletiyle yemini bozulmaz. Ancak gümüş yüzük kadınların yüzüğünün heyeti üzere kaşlı olarak yapılmışsa, sahih olan kavle göre; yemini bozulur. Zeylaî. Eğer yüzük altınla yaldızlanmış olursa, lâyık olan bununla yemininin bozulmasıdır. Nehir. Nitekim ayağın ve elin bileğine takılan gümüş bilezikle yemin bozulur.
Bir kimse «yer üzerine oturmayacağım» diye yemin edip sonra yerden ayıran tahta yahut post yahut kilim yahut hasır gibi şeyler üzerine otursa yahut «şu döşek üzerinde uyumayacağım» diye yemin edip sonra onun üzerine başka bir döşek koyup onun üzerinde uyuşa yahut «şu karyola üzerinde oturmam» diye yemin edip o karyolanın üzerine başka bir karyola koyup onun üzerine otursa, bu üç surette yemin eden kimsenin yemini bozulmaz. Nitekim döşeğin içinde olan yünü veya yüzünü çıkarıp yünün üzerine veya yüzü üzerine otursa örfte bunlara döşek denilemeyeceği için yemini bozulmaz. Son iki suret yani döşek ile karyola nekre (belirsiz) olarak söylenseler, gerek üzerlerine kendilerinin cinsinden bir şey konulsun ve gerekse konulmasın, nekre olan lâfız üsttekine ve alttakine şâmil olduğu için yemini bozulur.
Kudûrî'de «nekre olarak söylenen karyolanın üstüne başka bir karyola konulup yemin eden onun üzerine oturduğunda yemini bozulmaz» diye zikrolunan ifadedeki karyolayı Cevhere sahibi lam ile marife olan karyolaya hamletmiştir.
Bir kimse «şu karyolanın» veya «şu geminin tahtaları üzerinde uyumayacağım» diye yeminedip sonra onun üzerine bir döşek serip uyuşa yemini bozulmaz. Çünkü o. karyolanın veya geminin tahtaları üzerinde uyumarmştır, Şerhin nüshaları ki Minah'da ibare izah edilen minval üzere zikredilmiştir. Fakat lâyık olan «yemin etse» gibi teşbih edalıyla kelâmın sonuna Kadar zikredilmesi yahut bu kelâmı ilerde zikredilecek çarşaf meselesinden meramın sahih olması için tehiriydi. Nitekim zeki kimselere gizli değildir.
Sarih «bizim memleketimiz Şam Dımaşkında mevcut olan metin nüshalarının çoğunda da teşbih edalıyladır.» demiştir. «Döşek» veya «karyola üzerinde uyumayacağım» diye yemin eden kimse döşeğin üzerine çarşaf serip yahut karyola üzerine kilim veya hasır serip onun üzerinde uyuşa, yemini bozulur. Çünkü örfte çarşaf yatağa kilim veya hasır «karyola üzerinde uyumayacağım» diye yemin eden kimse döşeğin üzelar üzerinde uyuyan yatak üzerinde veya karyola üzerinde uyumuş veya oturmuş sayılır. Ama yukarda geçen üç mesele bunun gibi değildir.
Bir kimse «yer üzerinde yaya yürümeyeceğim» diye yemin edip sonra yer üzerinde ayakkabı veya mestle yahut taşlar üzerinde yürüse. yemini bozulur. Yaygı üzerinde yürürse, yemini bozulmaz.
FER'î MESELE: Bir kimse zevcesine «senin elbisen» veya «döşeğin üzerinde uyursam şöyle olsun» dese bedeninin ekserisi itibar olunur ki eğer bedeninin ekserisi onun elbisesi veya döşeği üzerinde olarak uyursa, yemini bozulur, aksi takdirde bozulmaz.
İZAH
«Kendisi her ne kadar erkek olup ilh...» Yani: Erkek olan kimse «zinet takınmayacağım» diye yemin edip gümüş yüzük takınsa, yemini bozulmaz. Çünkü gümüş yüzük erkekler hakkında örfen zinet değildir. Fakat altın zinettir.
«İmameyn (Rh. Aleyhima)'e göre; her ne kadar bu gerdanlıklar cevher ile işlenmemiş olsalar bile yemini bozulur ilh...» imam Malik, imam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel (Rh. Aleyhim)'e göre de; bu gerdanlıklar işlenmemiş olsalar bile yemini bozulur. Çünkü bunlar hakikaten zinet olup zinet için takınılır. Allah-ü Teâlâ'nın: «(Allah-ü Teâlâ denizi müsahhar etmiştir) Ondan, giyeceğiniz bir zinet çıkarırsınız.» (En-Nahl Sûresi; âyet 14) kavl-i kerimi, incinin gerçekten zinet olduğuna delâlet eder. Denizden çıkarılan inci ile mercandır, imam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; bunlar işlenilmeden zinet sayılmazlar, imam-ı Azam (Rh.A)'ın delili: Bunlar örf ve âdette altın veya gümüşle işlenmeden zinet eşyası değildirler. Yeminlerde asıl olan, örf ve âdettir, yoksa Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılan kelimeler nazar-ı itibara alınmaz.
Bazı meşayıh «İmam-ı Azam (Rh.A.)'ın kavline göre gençlerin ve erkeklerin inci takınmasında beis yoktur» demişlerdir. Bazıları «bu, zamana göre ihtilâftır. İmam-ı Azam (Rh.A.) zamanında inci, zeberced ve zümrüt gerdanlıklar altın veya gümüşle işlenmedikçe zinet sayılmıyordu. İmameyn (Rh. Aleyhima) zamanında bu gerdanlıklar işlensin, işlenmesin zinet sayılmıştır. Fetva İmameyn (Rh. Aleyhima)'in kavilleri üzerinedir» demişlerdir. Fetih.
«Gümüş yüzüğün erkeklere helâl olmasının delaletiyle ilh...» Erkeklerin gümüşle süslenmeleri yasaklanmakla beraber gümüş yüzüğü mühür olarak kullanmaları mubah kılınmıştır. Bu şekilde gümüş yüzük takınmaları zinet değildir. Her ne kadar böyle gümüş yüzük takınmalarının zinet olması lâzım gelse bile zinet kasdedilmemiştir. İmam Mâlik. İmam Şafiî. Ahmed b. Hanbel (Rh.A.)'e göre; «zinet takınmayacağım» diye yemin eden kimse gümüş yüzük takınsa, yemini bozulur. Fetih.
«Kaşlı olarak yapılmışsa ilh...» Yani gümüş yüzüğün kaşı olursa erkekler için helâl olmaz. Kûhistani'nin kerahet bahsinde zikredilmiştir ki; gümüş yüzük erkeklerin yüzüğünün heyeti üzere olursa, erkeklerin takınması caizdir. Ama iki veya daha fazla kaşı olursa, haramdır.
Fetih'de zikredilmiştir ki; kadınların yüzüğünün heyeti üzere yapılmış olursa, bir kaşı olsa bile yemini bozulur. Çünkü bu kadınların takındığı yüzüktür. Teemmül et!
«Sahih olan kavle göre ilh...» Bazıları «gümüş yüzük ne şekilde olursa olsun hatta kadınların takındıkları yüzüklerden olsun yemini bozulmaz» demişlerdir.
Fetih'de «bu bazılarının sözü bir tarafa bırakılmaz. Çünkü örfte gümüş yüzük - her ne kadar süs için olsa bile - zinet eşyası değildir» denilmektedir.
«Nitekim ayağın veya elin bileğine takılan gümüş bilezikle yemin bozulur ilh...» Çünkü bu, ancak zinet için kullanılır. Buna göre;, zinet için olmada mükemmel olmuştur. Muhit'ten naklen Bahır'da zikredilmiştir. Tetimme.
Bir kimse «elbise giymeyeceğim» veya «elbise satın almayacağım» diye yemin etse, bu yemini avret mahallini örtecek ve kendisiyle namaz caiz olacak elbise üzerine yapılmış olur. Eğer yaygı yahut keçe yahut takke yahut mendil yahut .peçe yahut sargı giyer veya satın alırsa, yemini bozulmaz. Ancak sargı, peştemal kadar olursa, yemini bozulur. Burada asıl ve kaide şudur: Bir kimse, tayin etmeyerek «ben bir elbise giymeyeceğim» diye yemin etse, bu yemini giyilmesi âdet olan elbise üzerine yapılmış olur. Yani giyilmesi âdet olan bir elbise giyerse, yemini bozulur. Muayyen olan bir elbiseyi giymeyeceğim diye yemin ederse, nasıl elbiseyi giyerse giysin yemini bozulur. Fakat yatarken yorgan üzerine cübbesini örtse, yemini bozulmaz. Bahır.
«Yerden ayıran ilh...» Bir kimse «yer üzerine oturmayacağım» diye yemin edip yerden ayıran tahta, post gibi bir şey üzerine otursa, yemini bozulmaz. Fakat yerden ayıran kendi elbisesi olursa, yemini bozulur. Çünkü üzerindeki elbise yemin edenin kendisine tâbidir. Eğer elbiseyi üzerinden çıkarıp üstüne oturursa, kendisine tâbi olma ortadan kalktığı için yemini bozulmaz. Bahır. Fetih.
Nehir sahibi «biçilmemiş ot üzerine otursa, yemini bozulur mu, bozulmaz mı? görmedim. Lâyık olan ot çok olsa bile bozulmasıdır» demiştir.
«Bu üç surette yemini bozulmaz ilh..» Çünkü bir şey kendi gibi olan bir şeye tâbi olmaz da alttakinden nisbet kesilmiş olur. İmam Ebû Yusuf'tan zahir olmayan bir rivayete göre; yemini bozulur. Zira «ben şu döşek üzerinde uyumayacağım» diye yemin eden kimse yemin ettiği döşek üzerine başka bir döşek koyup onun üzerinde uyuduğunda her ne kadar döşeğin biri diğerine tâbi değil ise de iki döşek arasındaki nisbet kesilmediği için «iki döşek üzerinde uyudu» denilir. Hasılı bir şeyin kendi gibi diğer bir şeye tâbi olmadığını teslim etsek bu kaideyi iki döşek hakkında teslim etmemek bize zarar vermez. Hatta bu döşeklerden her biri hadd-i zatında müstakildir. Her ne kadar iki döşek üzerinde yatan insan ancak üstteki döşek üzerinde yatmış olsa bile «iki döşek üzerinde uyudu» demek örf ve âdet olduğu için yemini bozulur. Fetih.
Ben derim ki: Şimdi örf ve âdet olan da budur.
«Cevhere sahibi lam ile marife olan karyolaya hamletmiştir ilh...» Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse «döşek üzerinde uyumayacağım» diye yemin edip sonra yemin ettiği döşeğin üzerine başka bir döşek koyup onun üzerinde uyuşa, yemini bozulmaz.
Ben derim ki: «Yemin ettiği döşeğin üzerine başka bir döşek koyup» ifadesindeki «başka bir döşek» lâfzı üzerine yemin edilen döşeğin muayyen olmasını gerektirir ki ikinci döşek birinci döşekten başka olsun. Eğer üzerine yemin edilen döşek nekre olsaydı onun üzerine konulan ikinci döşek üzerine de yemin edilmiş olurdu.
«Bir kimse zevcesine «senin elbisen» ilh...» Muhit'ten naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Bir kimse zevcesine «ben senin elbisen üzerinde uyursam boş ol» deyip sonra onun yatağında veya onun elbiselerinden birisi üzerinde uyursa, bedeninin ekserisi döşek veya elbise üzerinde bulunduğu takdirde yemini bozulur. Çünkü onun elbisesi üzerinde uyumuştur. Eğer onun yastığına dayanır veya yastığı üzerinde oturursa, yemini bozulmaz. Çünkü onun elbisesi üzerinde uyumamıştır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...