05 Ekim 2012

DÖVME, ÖLDÜRME VE BUNLARDAN BAŞKA ŞEYLERE YAPILAN YEMİNİN HÜKÜMLERİ BÂBI


DÖVME, ÖLDÜRME VE BUNLARDAN BAŞKA ŞEYLERE YAPILAN YEMİNİN HÜKÜMLERİ BÂBI


METİN
Bu babın yıkama ve kisveye aid dağınık meseleler adıyla tercüme edilmesi münasiptir. Burada asıl ve kaide şudur: ölü ile dirinin ortak olduğu şeyde yemin ölüm ile hayat üzerine yapılmış olur. Sövme, öpme gibi lezzet, acı. gam veya sevinç veren hayat haline mahsus her bir fiil, hayatla kayıtlanır.
Bundan sonra Musannif bu asıl ve kaideye dayanarak açıklama yapmıştır.
Bir kimse, başka bir şahsa «ben,seni döversem» yahut «ben seninle konuşursam» yahut «ben senin yanına girersem» yahut «ben seni öpersem» yahut «ben sana kisve giydirirsem şöyle olsun» diye yemin etse, bunların herbirinde yemin hayatla kayıtlanır. Hatta bu zikredilen fillere talâkı veya azadı talik etse, yemin eden kimse bu işleri yemin ettiği şahıs öldükten sonra işlese, yemini bozulmaz. Yıkama, taşıma, dokunma ve elbise giydirme hayatla kayıtlanınız. Meselâ: «Falan şahsi yıkamayacağım» yahut «onu taşımayacağım» diye yemin eden kimse bu filleri o şahıs öldükten sonra işlese, yemini bozulur.
«Zevcemi dövmeyeceğim» diye yemin eden kimse -her ne kadar yemini forsça ile yapmış olsa bile- onun saçlarını çekse yahut boğazını sıksa yahut ısırsa yahut tırmalasa bunlara mizah ve latife yoluyla olsa bile yemini bozulur. Fakat bu görüş Hulasa sahibinin tashih eniğine muhaliftir. Bu dövmede kasıt ve irade şart değildir. Bazıları «zahir ve râcih olan kavil üzere kasıt ve irade şarttır» demişlerdir. Haniyye'de ve Siraciyye'de bu kavil ile kesin olarak karar verilmiştir. Ama döğmekte ağrıtıp, acıtmak şarttır. Bu kavil ile fetva verilir. Kamçılardan muayyen adet üzere yemin eden kimseye onların hepsiyle birden vurması kifayet eder. Yalnız her birinin dokunması Ve acıtması şarttır. «Ama döğmenin bedene elem ve acı veren bir fiilin adı olmasını Allah-ü Teâlâ'nın:
«(Eyyûb'a) emrolundu ki; eline otlardan bîr küçük demet al, sonra onunla vur ve yemini bozmuş olma.» (Saffât sûresi; âyet: 44) kavl-i kerimi bozar» denilirse «bu âyet-i kerime Eyyûb (A.S.)'ın zevcesi Rahmet Hanıma hastır» diye cevap verilir. Fetih.
İZAH
«Hayatla kayıtlanır ilh...» Yani: Bu fiillerden her biri hayatta olanlara mahsustur. Dövme .bedene acı ve elem veren bir fiilin adıdır yahut dövme te'dip için olur, te'dip de ancak acı ve elem duymakla hasıl olur. Acı verme ve terbiye etme ölü hakkında tahakkuk etmez. Buna göre kabirde ölüye âzâb edilmez diye itiraz edilemez. Çünkü bütün âlimlere göre; kabirde ölüye elem ve acıyı duyabilecek kadar hayat verilir. Ehli sünnete göre acıyı duymak için vücud uzuvlarının yerli yerinde olması şart değildir. Hatta gözle görülmeyecek derecede dağılmış cüzlere hayat verilir.
Bir kimse «ben falan şahsa kisve giydirmeyeceğim» diye yemin etse, o şahsa hayatta kisve giydirirse yemini bozulur, öldükten sonra giydirirse yemini bozulmaz. Çünkü «kisve»nin mânâsında mülk edindirmek şarttır. Nitekim, keffarette olduğu gibi. Bundan dolayı bir kimse bir şahsa «bu elbiseyi sana kisve olarak verdim» dese, bu elbiseyi o şahsa hibe etmiş .olur. Ölü ise kendisine mülk olarak verilmeye ehil değildir.
Fakih Ebu'l-Leys «yemin forsça ile olursa lâyık olan yeminin bozulmasıdır. Çünkü farsça ifade ile mülk edindirme değil giydirme murad edilir.»
Fukaha'nın «bir kimse hayatta iken ağ veya tuzak kurup adam öldükten sonra ağa veya tuzağa av düşse, bu ava ölen kimse mâlik olur» kavillerine ölen insan da mâlik oluyor diye itiraz edilemez. Çünkü bu mülkiyet sıhhat halindeki vakte ve ağı veya tuzağı kurma zamanına dayanır yahut o av ölenin mülkü diye hükmolunur da ona hakikaten veresesi mâlik olur. kendisi mâlik olmaz. Bir de bu, mülktür, mülk edindirme değildir. Bana zahir olan da budur,
Bir kimse «ben şu şahısla konuşmayacağım» diye yemin edip o şahıs öldükten sonra onunla konuşsa, yemini bozulmaz. Çünkü konuşmaktan maksad anlatmaktır, ölü de ise anlamak düşünülemez. Ama Resûlüllah (SAV.) ehl-i Kalîb'i (ki Bedir'de öldürülmüş olan Kureyş büyüklerinin harp meydanında serilen leşleridir) gördüğünde bunlara: «Rabbinizin sizlere vaad buyurduğu azab ve cezayı hak olarak buldunuz mu?» diye hitab etmişti. Hz. Ömer (R. A.) «bu ruhsuz cifelere mi hitab ediyorsunuz?» dediğinde Resûl-i Ekrem (S.A.V.) : «Nefsim yedi kudretinde olan Cenab-ı Hak'ka yemin ederim ki siz bunlardan daha fazla işitici değilsiniz.» buyurmuşlardır. «Bu hadis-i şerif ölülerin de işitici olduklarına delildir» diye itiraz edilemez. Çünkü Peygamberimiz (S.A.V.)'in ölülere hitab etmesi ve ölülerin Peygamberimiz (SAV.)'in hitabını dirilerden daha ziyade işitici olmaları onun için bir mucizedir.
Allâme Nesefî (Rh.A.) Kâfî'sinde «bu hadis-i şerif mânâ cihetinden sabit değildir. Bu hadis-i şerif. Hz. Aişe (R.Anhâ)'ye eriştiğinde «Resûl-i Ekrem (S.A.V.) üzerine iftira ediyorsunuz. Allah-ü Teâlâ'nın :
«Şüphe yok ki, Allah dilediğini işittirir ve sen kabirlerde bulunanlara işittirici değilsin.» (Fâtır Sürati; âyet : 22) kavl-i kerimi buna muhaliftir» demiştir.» diye cevap vermiştir. Ama Zeylaf (Rh.A.) : «Peygamberimiz (S AV.) 'in ölülere bu hitabının, diriler için bir vaaz ve öğüt olması caizdir» demiştir.
«Fakat bu görüş Hulasa sahibinin tashih ettiğine muhaliftir ilh...»
Hulasa'da zikredilmiştir ki: «Zevcesini döğmemeğe» yemin eden kimse onun saclarını çekse yahut onu ısırsa yahut burnuna dokunup kanatsa, eğer bunları gazap halinde yapmış ise yemini bozulur. Eğer latife ve mizah yoluyla yapmışsa, sahih olan kavle göre yeminibozulmaz.
«Bu dövmede kasıt ve irade şart değildir ilh...» Hatta bir kimse zevcesini döğmemeğe yemin etse, sonra başkasını döğmek isterken yanlışlıkla zevcesine vuracak olsa, dövmekte kasıt şart olmadığı için yemini bozulur. «Döğmekte kasıt şarttır» diyenlere göre; yemini bozulmaz. Çünkü bunda kasıt olmadığı gibi buna örfen döğme de denilmez.
«Kamçılardan muayyen adet üzere yemin eden kimseye onların hepsiyle birden vurması kifayet eder...» Zahiriyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben köleme yüz kamçı vuracağım» diye yemin etse, sonra yüz kamçıyı bir araya toplayıp hepsiyle birden bir defa vursa eğer acıtırsa, yemini bozulmaz. Eğer acıtmazsa, yemini bozulur. Çünkü bu takdirde sûreten dövme vardır, manen dövme yoktur. İtibar mânâyadır, iki çatalı olan bir sopayla iki çataldan her biri kölenin bedenine isabet etmek şartıyla elli defa vursa yemini bozulmaz. Çünkü yüz dayak vurmuştur. Yüz kamçıyı bir arada toplayıp hepsiyle birden bir defa vursa, bu kamçıların eniyle vurursa, bu kamçıların eniyle vurursa, yemini bozulur. Çünkü bu takdirde kamçıların hepsi kölenin bedenine dokunmamıştır. Eğer vurmadan önce kamçılardan her birinin ucunu dokunacak şekilde düzeltip uçlarıyla kölenin bedenine vurursa, yemini bozulmaz. Eğer kamçılardan bazılarının ucu içerde kalıp kölenin bedenine dokunmazsa, âlimlerden ekserisine göre; yemini bozulur. Fetva da bunun üzerinedir.
Fetih'de zikredilmiştir ki: Bu değneklerden her biri ile tek olarak köle döğüldüğünde acıtacak şekilde olmalıdır.
«Allah-ü Teâlâ'nın ilh...» Birisi «« dövmenin mânâsında acı ve elem verme şarttır. Halbuki Eyyûb (A.S.)'ın zevcesi (Leyya blnti Yakub) bazılarına göre de (Rahmet binti Efrâim bin Yusuf) bir hacet için gidip geç kaldığında, Eyyûb (A.S.) iyi olunca onu yüz değnek vurmak üzere yemin etmişti. Allah-ü Teâlâ kendisine «eline otlardan bir küçük demet al, sonra onunla vur ve yeminini bozmuş olma» buyurmuştur. Bu âyet-i kerimede dövmenin mânâsında acı ve elem vermenin şart olmadığı vardır» diye itiraz ederse, ona «bu âyet-i kerime Eyyûb (A.S.)'ın zevcesine hastır» diye cevap verilir.
Fetih'te zikredilmiştir ki; bu âyet-i kerimenin Eyyûb (A.S.)'un zevcesine has olması kabul edilmemiştir. Çünkü Kitabü'l-Hiyel'de hile (çare arama)'nın caiz olması hususunda bu âyet-i kerimeye temessük edilmiştir.
Keşşafta «bu ruhsat bakidir. Gerçek şudur ki, asla acı ve elem vermeksizin bir demet otla vurulup yeminin bozulmaması, Eyyûb (A.S.)'un zevcesine mahsustur. Bunun Eyyûb (A.S.)'un zevcesine has olması, bilcümle hilenin meşru olmasının baki olmasına münafi değildir. Hatta bir kimse, bir şahsa «ben sana elbette, yüz kamçı vuracağım» diye yemin edip de yüz kamçıyı bir araya getirip onların hepsiyle birden o şahsa vursa, yemini bozulmaz. Fakat bu kamçılardan her birinin o şahsın bedenine dokunması şarttır.» denilmiştir.
METİN
Bir kimse «falan şahsı bin kere döveceğim» yahut «bin kere katledeceğim» diye yemin etse, bu yemini çokluk ve mübalâğaya hamledilir. Nitekim «falan şahsı ölünceye kadar döveceğim» yahut «katledinceye kadar döveceğim» yahut «ne ölü ne diri kendisini bırakıncaya kadar döveceğim» diye yemin edildiğinde mübalâğa murad edilir. «Aklı başından gidip bayılıncaya kadar döveceğim» yahut «yardım ve imdat isteyinceye kadar döveceğim» yahut «ağlayıncaya kadar döveceğim» diye yemin ederse, bu yemini hakikat üzerine hamlolunur.
Bir kimse, ölmüş olan Zeyd hakkında «ben Zeyd'î katletmezsem şöyle olsun» dese, Zeyd'in ölmüş olduğunu bilirse, yemini bozulur; Zeyd'in ölmüş olduğunu bilmezse, yemini bozulmaz. Bu nevi yeminin bahis ve tafsilini musannif «ben elbette semaya çıkacağım» ifadesini beyan ederken zikretmiştir.
Bir kimse «falan şahsı Kûfe'de katletmeyeceğim» diye yemin edip sonra onu köyde dövse, o şahıs Kûfe'de ölse, yemini bozulur. Nitekim «cuma gününde katletmeyeceğim» diye yemin edip de perşembe gününde ölse, yemini bozulur. Aksi yani Kûfe'de dövüp o şahıs köyde ölse, yemini bozulmaz. Çünkü muteber olan, dövme ve yaralamanın yeminden sonra olması şartıyla ölme zamanı ve mekânıdır. Zahiriyye.
Yine Zahiriyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse, bir şahsa «sen gelmezsen hatta seni döveyim» dîye yemin etse, ister dövsün, isterse dövmesin bu yemini o şahsın gelmesi üzerine yapılmış olur. «Filan kimseyi görürsem, vallahi onu döveceğim» diye yemin etse, bu yemini acele görmeye niyet etmedikçe, terâhi üzeredir. Yani ne vakit dilerse döver.
Bir kimse, bir şahsa «seni görüp de dövmezsem, şöyle olsun» diye yemin edip sonra dövemeyecek derecede hasta olduğu halde onu görse, yemini bozulur. Eğer «sana mülâki olduğumda seni dövmezsem şöyle olsun» diye yemin edip sonra onu bir mil uzaklıktan görse, yemini bozulmaz. Bahır.
Bir ay ve bir aydan daha fazla olan zaman isterse, ölünceye» kadar olsun fukahaya göre; uzun zamandır. Bir aydan az olan müddet yakın zamandır. Buna göre; «vallahi ben borcumu uzun müddette» veya «yakın müddette ödeyeceğim» yahut «ben onunla uzun müddet konuşmayacağım» veya «yakın müddet konuşmayacağım» diye yemin eden kimsenin yeminindeki, uzak ve yakın müddet yukarıda açıklandığı üzere itibar edilir.
Acele ve seri lâfızları ile muayyen bir müddete niyet edilmezse, yakın zaman murad edilir. Âcil lâfzı ile muayyen bir müddete niyet edilmezse, uzak zaman murad edilir. Eğer bu lâfızlar ile muayyen bir müddete niyet edilmezse, uzak zaman murad edilir. Eğer bu lâfızlar ilemuayyen bir müddete niyet edilirse, niyet edilen müddet murad edilir. Bu lâfızlar ile tahfif olan şeye niyet edilirse, diyaneten tasdik edilir. Bahir.
Bir kimse, bir şahsa «ben seninle meliyyen: Uzun zamandan bir müddet» veya «tavilen: Uzun zaman konuşmayacağa» diye yemin etse. eğer muayyen bir müddete niyet ederse, o müddet murad edilir, muayyen bir müddete niyet etmezse, gerek meliy gerek tavil lâfzı ile bir ay ve bir gün murad olunur. Keza; Zahiriyye'den naklen Bahır'da da böylece zikredilmiştir.
Siraciyye'den naklen Nehir'de «bu zikredilen surette yemin bîr ay üzere yapılmış olur» diye yazılıdır. Atıf edatı olan vavı zikretmeksîzin «şu şahısla keza keza yevmen: Şu kadar şu kadar gün konuşmayacağım» diye yemin etse, onbir gün; eğer atıf edatı olan vavı zikrederek «şu şahısla keza ve keza yevmen: Şu kadar ve şu kadar gün konuşmayacağım» diye .yemin etse, yirmibir gün; eğer «şu şahısla biz'ate aşere konuşmayacağım» diye yemin etse. onüç gün murad edilir.
İZAH
«Çokluk ve mübalağaya hamledilir ilh...» Talik babının sonunda geçtiği üzere bir kimse «ben zevceme bin kere cinsi yakınlıkta bulunmazsam şöyle olsun» diye yemin etse, bu yemini âdet üzerine değil mübalağa ve çokluk üzerine hamlolunur. Bazıları «burada yetmiş adedi çoktur» demişlerdir.
Bir kimse «şu şahsı bin kere öldüreceğim» diye yemin etse, öldürme dövme mânâsına hamlolunur. Yoksa hakiki öldürmek mânâsına hami olunmaz. Ancak niyet ve karîne bulunursa, öldürmeye sarfolunur. Bundan dolayı Dürer'de zikredilmiştir kî: Bir kimse bîr şahsa yalın kılıç hücum edip «ben onu elbette öldüreceğim» diye yemin etse, bu yemini hakiki öldürmek üzere hamlolunur. Eğer sopayla hücum edip «ben onu elbette öldüreceğim» diye yemin etse, bu yemini şiddetli dövmeye hamlolunur.
«Nitekim «falan şahsı ölünceye kadar döveceğim» ilh...» Bu ifadeyle şiddetli dövme murad edilir, imam Ebû Yusuf (Rh.A.) «Eğer yemin eden kimse «ben o şahsı ölünceye kadar kamçıyla döveceğim» diye yemin ederse, bu yemini şiddetli dövmeye hamlolunur, «ben o şahsı kılıçla ölünceye kadar döveceğim» dîye yemin ederse, bu yemini öldürmeye hamlolunur» demiştir. Nitekim Bahır'da da böyle zikredilmiştir. Eğer yemin eden döveceği âleti zikretmeksizin «ben onu ölünceye kadar döveceğim» diye yemin ederse, bu yemini şiddetli dövmeye sarf olunur. Ancak yukarda geçtiği üzere niyeti bulunursa, öldürmeye sarfolunur.
«Ölme zamanı ve mekânıdır ilh...» Bir kimse, «falan şahsı Kûfe'de öldürmeyeceğim» diye yemin edip sonra o şahsı Kûfe'de dövse, daha sonra o şahıs Kûfe'nin köyünde ölse, yemini bozulmaz. Çünkü yeminin bozulup bozulmamasmda muteber olan yeminden sonra dövmeve yaralamanın olması şartı ile ölümün zaman ve mekânıdır. Eğer dövme ve yaralama yeminden önce olursa, yemini bozulmaz. Çünkü yeminin gelecek zamanda olacak bir şey üzerine yapılması şarttır. Geçmiş zamanda olmuş bir şey üzerine yapılamaz.
«Terâhi üzerinedir ilh...» Yani bir kimse «filan şahsı görürsem vallahi onu döveceğim» diye yemin etse. acele görmeye niyet etmedikçe bu yemini hayatının son cüzüne veya üzerine yemin ettiği şahsın ölümüne kadar yapılmış olup ne zaman dilerse, onu döver. Eğer dövme bulunmayıp ikisinden biri ölürse, yemini bozulur.
«Bir mil uzaklıktan görse, yemini bozulmaz ilh...» Bir kimse, bir şahsa «ben sana mülâki olduğumda seni dövmezsem şöyle olsun» diye yemin edip sonra onu bir mil uzaklıktan veya çıkma imkânı olmayan yüksek bir yer üzerinde görse, yemini bozulmaz. Çünkü mülâki olma ancak dövmenin mümkün olacağı yerde olur. örfte bunlara mülâki denilmez.
Ben derim ki: Bu yemin el ile dövme üzerine yapılmışsa, yemini bozulmaz. Eğer ok veya taş ile dövme üzere yapılmışsa, mümkün olanı itibar edilir.
METİN
Bir kimse «falanın borcunu elbette bugün ödeyeceğim» diye yemin etse, o borcu tüccarın reddettiği paradan nebehrece neviyle yahut beytülmalın reddettiği züfûfla ödese yahut Ödedikten sonra ödediği paranın başkasının olduğu ortaya çıksa, yemini bozulmaz. Mükâteb, efendisine kitabet bedelini bu paralardan verse, âzâd olur. Kalay dedikleri madenden yahut iki tarafı gümüş, içi tunç veya bakır settûka denilen paradan ödese, yemini bozulur. Çünkü bunlar dirhem cinsinden değildir. Bundan dolayı bunlar sarf (akçe bozma)ta 'bedel ve selemde' re's-i mal kılınca caiz olmaz. Fakat züfûyla, nebehrece caiz olur.
Miskin, Risale-i Yusufiyye'den nakletmiştir ki: «Nebehrece» nin maden olan katkısı çok olursa alınması caiz olmaz. «Settûka» bakır olduğu, için alınması haramdır. «Züyûf» la borcunu ödemede yemininin bozulmama meselesi fukahanın kendisinde züyûf parayı geçerli para gibi kıldıkları beş meseleden birincisidir.
Bir borçlu alacaklısına «vallahi bugün hakkını vereceğim» diye yemin edip sonra borcunu götürüp hak sahibini bulamayıp kaadıya teslim etse, yemini bozulmaz. Eğer borçlu kaadı olmayan bir yerde olursa, yemini bozulur. Bu kavil ile fetva verilir. Münyetü'l-Müftî'de böylece yazılıdır.
Keza: Borçlu hak sahibini bulup ona borcunu verip o da kabul etmese, borçlu borcunu hak sahibinin arzu ettiği zaman alacağı bir yere koysa, yine yemini bozulmaz. Eğer alamayacağı bir yere koyarsa, yemini bozulur. Zahiriyye.
Yine Zahiriyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «vallahi ben falan şahsın üzerimde olan hakkını ödeme hususunda gücümün yettiği kadar çalışacağım» diye yemin etse bu yemininimuhafaza etmenin yolu faraza o husus kaadıya şikâyet olunsa kaadıya göre; satılması caiz olan şeylerini satmasıyladır.
Keza: Borcu karşılığı bir şeyi yemin edenin alacaklısına satsa yahut borcu yerine bir şey vererek hak sahibiyle ödeşseler, yine yemini bozulmaz. Çünkü borçlar kendi misliyle ödenir. Alacaklı hakkını borçluya hibe etse, bu ödeme değildir. Çünkü hibe hak sahibi tarafından düşürmek olup ödeşme değildir. Binaenaleyh yemin muvakkat olursa, hibe suretinde yemin bozulmaz. Zira borç.hibe edildiği için yemini muhafaza etmek mümkün değildir. Yemini muhafaza etmenin mümkün olması ise, yeminin bekâsının şartıdır. Yukarıda bardak meselesinde geçtiği üzere ibtidâen yeminin yapılmış olmasının da şartıdır. Buna göre bir kimse «vallahi yarın borcumu ödeyeceğim» diye yemin edip bugün ödese yahut «filan şahsı yarın katledeceğim» diye yemin edip bugün o şahıs ölse yahut «bu ekmeği yarın yiyeceğim» diye yemin edip bugün o ekmeği yese yemini bozulmaz. Zeylaî.
İZAH
«Nebehrece ilh...» Bu kelime arapça değildir. Aslı «nebehrehe» olup hisse manasınadır. Yani bu nevi dirhemlerin gümüş kısmı az olup maden kısmı çoktur. Bundan dolayı bu dirhemleri tacirlerden sıkı olanlar kabul etmez, müsamahakâr olanlar kabul eder. Nehir.
«Züyûfla ilh...» Bu kelime «zeyf»in cemidir. Nitekim fels'in cemi fülûsdur. Misbah. Züyûf da gümüş ile madenin karışımı bir para nevidir. Bunu da tacirler kabul eder, beytülmal kabul etmez. Bu kelime de arapça olmayıp ancak fukahanın kullandığı kelimelerdendir. Bu kelimenin fiili zâfe olup masdarında kıyas olan züyûf'dur, ziyafet değildir. Nitekim Muğrib'de böylece zikredilmiştir. Nehir. Fetih.
«Ödediği paranın başkasının olduğu ortaya çıksa ilh...» Yani: «Bugün ben borcumu elbette ödeyeceğim» diye yemin eden kimse, borcunu nebehrece yahut züyûfla ödese yahut ödediği paranın başkasının olduğu ortaya çıksa, yemini bozulmaz. Hatta züyûf, nebehrece yemin edene geri verilse ve hak sahibi ödediği parayı alacaklısından alsa yine yemini bozulmaz. Mükâteb bu nevi paralardan efendisine kitabet bedeli olarak verip de âzâd olsa, sonra efendisi her ne kadar bu paralan köleye geri verse bile âzâd olmasına bir zarar gelmez.
«Settûka ilh...» Bu kelime settûka veya süttûka okunur. Kuhistânî Fetih'te zikredilmiştir ki: Sîtûka'dan arapçalaştırılmıştır. Yani üç tabaka halindedir, iki yüzü gümüş, içi bakır veya tunçtur. Bakır veya tunç olan madeni, gümüşünden ziyadedir.
«Çünkü bunlar ilh...» Yani: «bugün ben borcumu elbette ödeyeceğim» diye yemin eden kimse kalaydan yahut settûka'dan borcunu ödese yemini bozulur.
Zeylaî, «settûka denilen paranın gümüşü madeninden ziyade olursa, yemini bozulmaz. Aksiyani madeni gümüşünden ziyade olursa, yemini bozulur. Çünkü i'tibar ziyade olanadır.» demiştir.
«Miskin, Risale-i Yüsufiyye'den İlh...» Bu eseri İmam Ebû Yusuf (Rh. A.) haraç ve öşür meseleleri hakkında Harun Reşid için yazmıştır. Bu eserin ibaresi Muğrib'te settûka kelimesi izah edilirken ve Bahir ile Nehir'de Miskin'den nakledilmiştir. Galiba imam Ebû Yusuf (Rh.A.)'un bu eseri yazmaktan muradı hükümdarın cizye ve arazi ehlinden nebehrece ismindeki parayı olmamasıdır. Ama settûka ismindeki parayı alması haramdır. Çünkü bunu almada beytülmalın hakkını zayi etmek vardır.
«Züyûf'la borcunu ödemede yemininin bozulmama meselesi fukahanın kendisinde züyûf parayı geçerli para gibi kıldıkları beş meseleden birincisidir iIh...»
İkincisi: Bir kimse geçerli dirhemlerle bir hâne satın alıp sonra parasını züyûftan verse, o hanede şüfa dâva eden şahıs ancak geçerli dirhemlerle o haneyi alır. Çünkü şüfa sahibi o haneyi satın alınan dirhemlerle alır.
Üçüncüsü: Bir kimse geçerli dirhemlere kefil olup züyûfdan ödese, kendisine kefillik edilen şahıs kefilinden geçerli dirhemleri alır.
Dördüncüsü: Geçerli parayla .bir şey satın alıp sonra satıcıya parasını züyûfdan verse sonra satın alan kimse satın aldığı şeyi murabaha (kâr) yoluyla satsa sermayesi geçerli paradan olur.
Beşincisi: Bir kimse bir şahıs üzerinde olan geçerli dirhemlerden olan hakkını bilmeyerek züyûftan alıp infak etse, sonra bilse İmam-ı Azam ile İmam Muhammed (Rh. Aleyhima)'e göre; almış olduğu züyûf parayı verip geçerli parasını alamaz. Bahır'da da böyle zikredilmiştir.
«Kaadıya teslim etse ilh...» Nâtıfî zikretmiştir ki: Kaadı gaib olan kimsenin yerine bir vekil tayin edip bu vekil gaib olan kimsenin hakkını alırsa, yine yemin edenin yemini bozulmaz. Bazrları «hak sahibi gaib olduğu takdirde yemin eden kimse her ne kadar borcunu kaadıya veya kaadı tarafından tayin edilen vekile vermese bile yemini bozulmaz» demişlerdir. Bazıları «kaadıya verse bile yemini bozulur» demişlerdir. Fakat muhtar olan kavle göre; kaadıya veya kaadı tarafından tayin edilen vekile verdiği takdirde yemini bozulmaz.
«Kaadıya göre; satılması caiz olan şeylerini satmasıyladır ilh...»
Yani: Bir kimse «vallahi ben falan şahsın üzerimde olan alacağını ödeme hususunda gücümün yettiği kadar çalışacağım» diye yemin ettiğinde bu yeminini muhafaza etmenin yolu faraza bu kimse borcunu ödemeyip kaadıya şikâyet edildiğinde kaadının satması caiz olan meselâ elbiseleriyle hanesinden başka olan menkul ve gayrı menkul mallarını satmasıyladır.
«Borcu karşılığı bir şeyi yemin edenin alacaklısına satsa ilh...» Yani: Bir kimse «ben falan şahsa olan borcumu ödeyeceğim» diye yemin edip sonra o şahsa borcu karşılığında bir şey satsa her ne kadar o şahıs alacağı karşılığında borçlusundan satın aldığı malı teslim almasa bile yine yemin eden kimsenin yemini bozulmaz. Çünkü yeminin muhafazası ve borcun ödenmesi mücerred satışla hasıl olmuştur. Hatta satılan mal teslim edilmeden helak olsa satış bozulur; borç, borçlunun üzerine geri döner. Fakat yemini bozulmamış olur. Nitekim hak sahibi alacağına karşılık borçlusunun cariyesiyle evlenip ona cinsi yakınlıkta bulunsa yahut hak sahibi borçlusunun bir malını telef etmesiyle veya bir cinayetle kendisine ödemek lâzım olsa yine yemin edenin yemini bozulmaz,
Zahiriyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben şu kadında olan hakkımı alıncaya kadar ondan ayrılmayacağım» diye yemin edip sonra onun üzerinde olan hakkı mehir olmak şartıyla onunla evlense bu, borcunu almak sayılacağı için yemini bozulmaz.
Yine Zahiriyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse eben şu şahısta olan borcumu bugün almayacağım» diye yemin edip sonra o gün onun malından bir şey telef etse eğer telef ettiği mal mislî (çarşı ve pazarda bahânın ayrı olmasını gerektiren bir farklılık bulunmaksızın kendisi gibi bulunan şey) den olursa yemini bozulmaz. Çünkü üzerine vâcib olan mislidir, kıymeti değildir. Eğer telef ettiği şey kıyemî (çarşı ve pazarda fiatları farklı olan şey) den olursa telef ettiği malın kıymeti borcu kadar veya borcundan daha ziyade olursa, yemini bozulur. Çünkü ödeşme yoluyla borcunu almış olur. Fakat bu, yani alacaklı borçlusunun malını gasbettikten sonra telef ettiği takdirdedir. Buna göre ödemeyi gerektiren alma bulunduğu için sanki borcunu almıştır. Eğer borçlusunun malını gasbetmeden önce yakma gibi telef bulunursa, alma bulunmadığı için yemini bozulmaz.
«Çünkü borçlar kendi misliyle ödenir ilh...» Fetih'te zikredilmiştir ki: Borcu ödemek dirhemle olursa, ödeşme yoluyla olmuş olur. Hatta borçlu alacaklısına borcu miktarı para karşılığında bir şey satsa her ne kadar satılan malin parası borcuna karşılık olduğu söylenmese bile ödeşme yapılmış olur.
«Alacaklı hakkını borçluya hibe etse, bu ödeme değildir ilh...» Çünkü ödeme borçlunun fiilidir, hibe ise borçlusunu beri kılmak suretiyle alacaklının fiilidir, Buna göre alacaklının fiili borçlunun fiili olamaz. Fetih.
«Yemini muhafaza etmenin mümkün olması ise, yeminin bekâsının şartıdır ilh...» Yani: Bekâsının şartı muvakkat yemindedir, mutlak yeminde yeminin muhafaza edilmesinin mümkün olması ihtidasında şarttır, bekasında şart değildir. Yemin eniği zaman üzerindeki borç mevcut olup yeminini muhafaza etmesi mümkün olduğu için yemin yapılmış olur, sonra borcu kendisine hibe edildiği için yeminini muhafaza etme ümidi kesilmiştir. Fakat ödeyecekbir zaman geçtiği halde borcunu ödemediği için yemini bozulur. Fetih.
«Yemini bozulmaz İlh...» Yani; bir kimse «vallahi yarın borcumu ödeyeceğim» diye yemin edip bugün borcunu ödese, yemini bozulmaz. Çünkü yarınki günde yeminini muhafaza etme imkânı kalmadığı için yemin bâtıl olmuştur.
METİN
Bir kimse «vallahi ben filan sansa olan borcumu ödeyeceğim» diye yemin edip sonra onun ödenmesini başkasına emir veya havale edip, o şahıs da alsa, yeminini muhafaza etmiş olur. Ama bir kişi teberru olarak bunun borcunu ödese, yeminini muhafaza etmiş olmaz. Zahiriyye.
Yine Zahiriyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse borçlusuna «senden hakkımı tamamen almadıkça ayrılmayacağım» diye yemin edip borçluyu görüp, gözetleyeceği bir yere otursa, ondan ayrılmış sayılmaz. Yemin eden uyuşa yahut dalgın olup yahut bir şahıs kendisini konuşmakla meşgul edip yahut borçlusunu takip etmekten men etmekle borçlusu kaçsa yemini bozulmaz.
Bir kimse zevcesine «her gün sana bir dirhem vermezsem boş ol» diye yemin etse, akşam veya yatsı vaktinde ona bir dirhem verir. Bu yemin eden kimse her yirmidört saatte bir dirhem vermeye devam derse yemini bozulmaz. Bir kimse borçlusundan alacağını bölük bucuk almayacağına dair yemin etse, bundan sonra bir kısmını alsa, hepsini parça parça alıncaya kadar yemini bozulmaz. Çünkü hepsini parça parça almakla yeminin bozulma şartı bulunmuş olur. Ancak alacağını zaruri ayırmakla meselâ alacağının hepsini iki veya üç defa tartmakla ayrı ayrı alsa, yemini bozulmaz. Çünkü yemin eden tartma veya sayma işinde oldukça örfte ayırma sayılmaz.
Bir kimse «filan şahıs üzerinde olan hakkımı ancak cümleten veya cem'an alacağım» diye yemin edip sonra ondan bir dirhemi talep etmeyi terketse, geri kalanı gerek toptan gerekse ayrı ayrı ne şekilde alırsa alsın yemini bozulmaz. Zahiriyye. Bu suret birinci meselede yeminin bozulmamasının hile (çare) sidir. Nitekim bir kimse «benim yüz dirhemden başka» yahut «yüz dirhemden gayrı» yahut «yüz dirhemden mâada bir şeyim bulunursa şöyle olsun» diye yemin etse ve kendisi yüz dirheme veya daha az dirheme mâlik olsa, yemini bozulmaz. Çünkü yemin edenin maksadı yüz dirhemden ziyadesini nefyetmek olduğu için yüzden ziyade kendisinde zekât lâzım olan altın, ticaret malı, hayvan gibi mala mâlik olursa, nisaba baliğ olsun veya olmasın yemini bozulur. Eğer kendisinde zekât vâcib olmayan mala mâlik olursa, yemini bozulmaz. Hatta bir kimse «benim için mal varsa, zevcem boş olsun» deyip halbuki kendisinin ticaret için olmayan eşyası, arazisi, haneleri bulunsa, yemini bozulmaz. Hızanetü'l-Ekmel.
Bir kimse «ben bu fiili işlemeyeceğim» diye yemin etse, meselâ: «Fülan şahısla tekellüm etmeyeceğim» dese, onunla kelâmı ebedî terkeder. Çünkü fiil, nekre olan bir masdar iktiza eder ki; burada kelâmı gerektirir. Nefyden sonra vâki olan nekreler umum ifade eder ki; gelecek zamanın hepsine şâmil olur da sanki yemin eden gelecek zamanın hepsinde «filan şahısla konuşmayacağım» demiş olur. Buna göre; bu yemin eden kimse üzerine yemin ettiği şeyi bir defa işlese, yemini bozulur ve çözülür. Mecma Şerhindeki «bir kere işlemekle yemin çözülmez ifadesi yanlıştır. Bu şekilde yemin eden kimse «işlemem» diye üzerine yemin ettiği şeyi bir defa işlediğinde yemini bozulur. Tekrar bir daha işlediğinde yemini bozulmaz. Ancak «küllema: Her ne zaman» lafzıyla yemin bozulur. Eğer yemin eden yeminini «vallahi bugün ben işlemiyeceğim» gibi bir vakitle takyid edip o işi işlemeden o gün geçse, yemini bozulmaz. Çünkü o günün hepsinde o fiilin terki bulunmuştur. Keza: Yemin eden veya üzerine yemin edilen şey helak olsa, o günde fiil bulunmadığı cin yemin bozulmaz. «Bugün şu ekmeği yiyeceğim» diye yemin eden o gün mecnun olduğu için yemese, Hanefilere göre; yemini bozulur. Ahmed b. Hanbel (Rh.A.)'e göre; bozulmaz. Fetih.
Bir kimse «vallahi ben elbette şu fiili işlerim» diye yemin etse, o fiili bir kere işlese, yeminini muhafaza etmiş olur. Çünkü isbatta vâki olan nekre fiilin mutazammın olduğu hassa masdar olur. Bir ise müteyekkandır. Eğer bu yemini bir vakitle tevkit edip o fiili işleme imkânı varken o fiili işlemeden o vakit geçerse, yemini bozulur. Yemin edenin ölmesiyle yahut o mahallin fevtiyle yapma imkânı olmazsa, yemini bâtıl olur, nitekim bardak meselesinde geçmiştir. Zeylaî.
İZAH
«Sonra onun ödenmesini emir veya havale edip ilh...» Borcu ödeme mücerret havale ve emirle tahakkuk etmez. Belki havale ve emirle birlikte alacaklının hakkını alması lâzımdır.
Hindiyye'de zikredilmiştir ki: Borçlu bizzat kendisinin vermesini niyet etse, kazaen ve diyaneten tasdik edilir. Borçlu «borcumu vermeyeceğim» diye yemin edip sonra borcunun ödenmesini bir şahsa emir veya havale edip o şahısda adese, yemini bozulur. Bu yemini ile bizzat kendisinin vermeyeceğine niyet ettiğini söylese, bu sözünde kazaen tasdik edilmez.
«Borçluyu görüp gözetleyeceği ilh...» Yani bir kimse borçlusuna «ben senden hakkımı tamamen almadıkça ayrılmayacağım» diye yemin edip sonra onu görüp, gözetleyeceği bir yere otursa ayrılmış olmaz.
Bahır'da zikredilmiştir ki: Aralarına bir perde veya caminin direklerinden biri hail olsa yine ondan ayrılmış olmaz. Kezâlik: Biri mescidin içinde, diğeri dışında oturup mescidin kapısı açık bulunup onu görse ondan ayrılmış sayılmaz. Eğer mescid duvarı hail olursa ve kapısı da kapalı bulunursa ondan ayrılmış sayılır. Ancak alacaklı borçlusunu bir yere sokup kapıyıkapatır, kendisi kapının önünde oturursa ayrılmış olmaz.
«Yemini bozulmaz ilh...» Bir kimse zevcesine «her gün sana bir dirhem vermezsem boş ol» dese «gün» lâfzı örfte geceye de şâmil olur. Yukarıda geçtiği üzere bir kimse «ben falanca şahısla bir gün konuşursam şöyle olsun» dese, bu yemini geceyle gündüze hamlolunur. Yani yirmidört saat zarfında o şahısla konuşursa yemini bozulur. Çünkü «gün» uzamayan bir fiile yakın olduğu için yirmidört saat murad edilmiştir. Burada yani «her gün sana bir dirhem vermezsem boş ol» ifadesindeki «verme» fiili de uzamayan fillerden olduğu için bu ifadedeki «gün» lâfzı ile de yirmidört saat murad edilmiştir.
«Hepsini parça parça alıncaya kadar yemini bozulmaz ilh...» Yani bir kısmını almakla yemini bozulmayıp yeminin bozulması kalan kısmını almasına bağlı bulunur. Peyderpey hepsini alınca yemini bozulur. Fetih.
«Atacağının hepsini iki veya üç defa tartmakla itti...» Yani bir kimse «alacağımı peyderpey almıyacağım» diye yemin etse, halbuki hepsini birden alması mümkün olmayıp iki veya daha ziyade tartmak suretiyle alsa, yemini bozulmaz. Çünkü bu şekilde tartarak hakkım almaya örfte ayırma denilmez. Âdet muteberdir. Zeylaî.
«Yemini bozulmaz ilh...» Zahire'nin talâk bahsinde zikredilmiştir ki: Bir kimse bir şahsa mal hibe ederken «benim sana hibe ettiğim malı ehlinden başkasına harcarsan zevcem üç talâk boş olsun» dese, sonra o şahıs kendisine hibe edilen malın bir kısmını ehline harcasa geriye kalan kısmıyla borcunu ödese yahut hacca gitse yahut evlense, yemin edenin zevcesi boş olmaz. Bunu Hâherzâde Şerhi'l-Hıyel'de zikretmiştir. Bu meselenin benzeri: Bir kimse «filan şahıs, üzerinde olan hakkımı ancak toptan alacağım» diye yemin edip sonra bir kısmını alsa, yemini bozulmaz. Çünkü yeminini muhafaza etmesinin şartı hakkının hepsini toptan almasıdır. Buna göre; yemininin bozulmasının şartı alacağının hepsini ayrı ayrı almasıdır ki bu da bulunmamıştır. Hâsılı hakkının bir kısmını birden veya ayrı ayrı almasıyla yemini bozulmaz. Ancak hakkının hepsini peyderpey aldığında yemini bozulur. Bu şekilde yemin edildiğinde yeminin bozulmamasının çaresi yemin eden kimsenin borçlusundan bir dirhem olmamasıdır. Bu takdirde hakkının hepsini peyderpey almamış olur. Dolayısıyla yemini de bozulmamış olur. Burada bir mesele kaldı. Şöyle ki: «Falanca şahıs üzerindeki borcumu bölük buçuk almayacağım» diye yemin eden kimse o şahıstan alacağını hiç almasa veya «benim sana hibe ettiğim mali ehlinden başkasına harcarsan zevcem boş olsun» deyip kendisine hibe edilen şahıs hibeyi zay etmekle ehli üzerine hibeden hiç bir şey harcamasa, bu suretlerde yemin edenin yemini bozulur mu, yoksa bozulmaz mı? Zahir olan kavle göre; yemini bozulmaz. Çünkü bu ifadelerin mânâsı «eğer ben hakkımı alırsam onu ancak toptan alırım» yahut «onu ancak ehline harcarsın» demek olur. Bunun benzeri «ben şu elbiseyiancak on dirheme satarım» yahut bir kimse zevcesine «benim iznim olmadan çıkamazsın» dese sonra o elbiseyi hiç satmasa veya zevcesi hiç dışarı çıkmasa yemini bozulmaz. Burada da böyledir. Bundan anlaşılır ki, bir kimse «ben falan şahsı ancak siyaset hâkimine şikâyet ederim» diye yemin edip de onu asla şikâyet etmese, yemini bozulmaz. Bana zahir olan budur.
«Yüzden ziyade kendisinde zekât lâzım olan ilh...» Yani: «Benim yüz dirhemden başka bir şeyim bulunursa, şöyle olsun» diye yemin eden kimsenin yüzün üzerine kendisinde zekât vâcib olan meselâ altın, gümüş, hayvan, ticaret malları gibi mala mâlik olursa, nisaba baliğ olsun veya olmasın yemini bozulur. Eğer kendisinde zekât vâcib olmayan köle, hâne gibi mala mâlik olursa, yemini bozulmaz. Çünkü mutlak mal ile kendisinden zekât verilmesi lâzım gelen mal murad edilir. Nitekim bir kimse «vallahi benim malım yoktur» veya «benim malım yoksullara sadakadır» dese bu ifadesindeki mal ile kendisinde zekât vâcib olan mal murad edilir, ister nisaba baliğ olsun isterse olmasın. Vasiyet böyle değildir. Meselâ: Bir kimse malının üçte birini vasiyet etse, bu vasiyeti malının hepsine şâmil olur. Bunun tamamı Şerh-i Telhis'tedir.
«Onunla kelâmı ebedi terkeder ilh...» Yani: Bir kimse «ben şu şahısla konuşmayacağım» diye yemin etse, bu yemini o şahısla ebedi konuşmamasına hamlolunur. Her hangi bir vakit onunla konuşursa, yemini bozulur. Eğer o şahısla bir gün yahut iki gün yahut üç gün konuşmamağa niyet etse diyaneten de kazaen de tasdik edilmez. Çünkü söylenmeyen bir şeyi tahsis etmeğe niyet etmiştir. Zahire.
«Mecma Şerhinde ki; «bir kere işlemekle yemin çözülmez» ifadesi yanlıştır ilh...» Bilâkis bir kimse «şu işi yapmayacağım» diye yemin edip o işi bir defa yapsa, yemini bozulur ve çözülür, o işi ikinci defa yaptığı takdirde tekrar yemini bozulmaz. Çünkü yemin bozulduktan sonra bozulan yemini muhafaza etmek mümkün değildir. Yemini muhafaza etmenin mümkün olması için yeminin baki olması şarttır. Buna göre; yemin baki kalmadığı için bozulması mümkün değildir.
METİN
Vali bir kimseye şehire giren her bir bozguncu ve yaramaz şahsı kendisine mutlaka bildirmesi için yemin ettirse, bu yemin valinin vali olduğu müddetçe geçerlidir. Çünkü mutlak (zaman tayin edilmeksizin yapılan) yemin halin delaletiyle mukayyed (zaman tayin edilmiş) olur. Burada kendisine yemin ettirilen kimsenin yemininin bilgisinin acele olmasıyla kayıtlanması lâyık ve münasiptir. Yani fena bir kimsenin şehre girdiğini bildiğinde hemen gidip valiye bildirmesi lâzımdır. Bu vali azle-dilse veya ölse yemini düşer. Yani şehire giren fena kimseleri biidirmemekle yemini bozulmaz. Valilikten azledilmeden daha yüksekmakama terfi etse, yemini baki kalır. Çünkü kuvvet ve kudreti artmıştır. Musannifin aşağıdaki zikir ve beyan edeceği meseleler halin delaletiyle mukayyed olur: Bir alacaklı borçlusuna yahut kendisine kefillik edilen kimsenin emriyle kefil olana kendinden izinsiz şehirden çıkmamağa yemin ettirse, bu yemin borç ve kefaletin kıyamları halinde çıkmakla kayıtlanmış olur. Çünkü borç ve kefaletin kıyamları halinde her kimin men etme hakkı varsa, izin verme hakkı da vardır. Borç ve kefalet ortadan kalkınca men etme hakkıda ortadan kalkar.
Bir kimse zevcesine «benden izinsiz çıkmayacaksın» diye yemin ettirse, evliliğin kıyamı haliyle kayıtlanır. Yani evlilik zail olduktan sonra kadın çıksa, yemini bozulmaz. Zevcesine «haneden çıkmayacaksın» diye yemin ettirse, bu evliliğin kıyamıyla kayıtlanmış olmaz. Çünkü kayıtlanmaya delâlet edecek bir delil yoktur.
Bîr kimse «şu malı filan şahsa hibe edeceğim» diye yemin edip sonra onu hibe edip de o şahıs kabul etmese, yemin eden yeminini muhafaza etmiş olur.
Keza: Ariyet, vasiyet, ikrar gibi bütün teberru akidlerde de yine böyledir. Alış-veriş, icare, sarf, selem, nikâh, rehin, hülu gibi akidler kabul edilmeden yemin muhafaza edilmiş olmaz. Nefy (olumsuz)i tarafı da böyledir. Bunda asıl ve kaide: Hibe gibi teberruat akidlerinde yalnız icab kâfidir. Fakat alış-veriş ve icare gibi muavazat akidlerinde ise icab ile kabulün beraber bulunmaları lâzımdır. Nefiy (olumsuz) ve isbat yoluyla yapılan hibede yemin edenin yemininin bozulmasının şartı kendisine hibe edilen zâtın hazır bulunmasıdır. Buna göre «ben şu şeyi hibe etmeyeceğim» diye yemin eden kimse gaib olan bir şahsa o şeyi hibe etse, ittifakla yemini bozulmaz. Bu mesele bellenmelidir! İbn-i Melek.
İZAH
«Burada kendisine yemin ettirilen kimsenin yemininin bilgisinin acele olmasıyla kayıtlanması lâyık; ve münasiptir ilh...» Bu yeminin bu şekilde fevri olmasını İbn-i Hümam bahsetmiştir.
Kenz şerhinde zikredilmiştir ki: Vali tarafından kendisine yemin ettirilen şahıs şehire giren fena kimseyi bilip onu valiye bildirmese yemini bozulmaz. Ancak vali ölür yahut azledilir yahut yemin eden ölürse, yemini bozulur. Çünkü mutlak olan yemin ancak üzerine yemin edilen şeyin yapılmasından ümit kesildiğinde bozulur. Eğer yemin muvakkat olursa, üzerine yemin edilen şeyin yapılması mümkün iken yapılmayıp o muayyen vaktin geçmesiyle yemin bozulur.
Valinin bir kimseye şehire girecek her bozguncuyu ve şehirde olacak her fenalığı kendisine bildirmesi için yemin ettirmesinden maksadının şehirde olacak her kötülüğü ve fenalığı derhal defedip menetmek için olduğuna bakılırsa, bu yeminin fevri (acele) yemin olmasına hükmolunur.
İnâye'de zikredilmiştir ki: Bu kendisine yemin ettirilen kimsenin zahir rivayete göre; şehiregiren bir bozguncuyu derhal valiye bildirmesi lâzım olmadığı gibi, vali ölünceye veya azledillnceye kadar o bozguncuyu valiye bildirmeyi tehir etmesi de lâzım gelmez. Fakat Fetlh'in beyanından malum oldu ki; kârine bulunduğunda bu bilgilerin acele olmasıyla kayıtlanması mezhebte sabit olan bir hükümdür. Yani kendisine vali tarafından yemin ettirilen kimse, şehre giren bir bozguncuyu ve şehirde cereyan eden bir kötülüğü bilir bilmez derhal valiye bildirmesi lâzımdır. Buna göre İbn-i Hümam'ın bahsinin neticesi şudur: Valinin bir kimseye şehire girecek her bozguncuyu kendisine bildirmek üzere yemin ettirmesinden muradı, şehirde cereyan edecek kötülükleri defetmek olduğundan şehirde kötülük ve fenalık yayılmadan önce kendisine haber verilmesidir. Yoksa şehirde senelerce bozgunculuk ve fenalık yapıldıktan sonra kendisine bildirilmesi değildir. Bu ise bu yeminin mezhebte sabit olan fevri yemin olduğunun acık kârinesidir. Kenz Şerhi ile İnâye'de mevcut olan yeminin fevri olduğuna kârine bulunmadığına mebnidir. İbn-i Hümam'ın bahsettiği ise yeminin fevri olduğuna kârine bulunduğuna mebnidir. Yeminin fevri olduğuna kârine bulunduğu yerde mezhebin nassıyla fevri yemin diye hükmolunur. Kârine bulunmazsa, fevri yemin diye hükmolunmaz. İbn-i Hümam'ın bahsettiği, mezhebten nakledilmiş olana muhalif değildir. Bilâkis mâkûl ve makbuldür. Bundan dolayı bunu büyük âlimler ikrar etmişlerdir.
«Valilikten azledilmeden daha yüksek makama terfi etse yemini baki kalır ilh...» Bu ibare Fetih'te zikredilmemiştîr. Fakat Bahir sahibi şöyle zikretmiştir: Vali vazifesinden azledilip daha yüksek bir vazifeye tayin edilse, o kimseye yaptırdığı yeminin bozulup bozulmayacağının hükmünü görmedim. Lâyık olan yeminin bozulmamasıdır. Çünkü vali birinci makamından daha ziyade fesad ve fenalığı giderecek bir makama yükselmiştir.
Ben derim ki: Zahir olan yemin ettirdiği kimsenin yemininin bozulmaması, valinin azliyle daha yüksek makama tayin edilmesi arasında fasıla bulunmadığı takdirdedir. Belki valinin terfi edip daha yüksek makama geçmesidir. Bundan dolayı Sarih «azledilmeden daha yüksek makama terfi etse» ifadesiyle tâbir etmiştir. Eğer azledilip bir gün geçtikten sonra tekrar gerek ayn; vazifeye gerekse daha yüksek vazifeye tayin edilse, yemin ettirdiği kimsenin yemini düşer. Tekrar tayin edildiğinde düşmüş olan yemin kendiliğinden geri dönmez.
«Çünkü borç ve kefaletin kıyamları halinde her kimin menetme hakkı varsa ilh...» Yani alacaklının hakkı ileride verilecek olmazsa, borçlusunu veya kefilini şehirden çıkmaktan menetme hakkı vardır. Eğer olacağı ileride verilecek olursa, borçlusunu veya kefilini borcunun vakti gelmeden şehirden çıkarmamaya ve borcunu istemeye hakkı yoktur.
«Bu evliliğin kıyamıyla kayıtlanmış olmaz ilh...» Çünkü zevcin bu ifadesinde izin lâfzı zikredilmemiştir. Binaenaleyh burada yeminin izindeki velayet zamanıyla kayıtlanmasınıgerektiren bir sebep mevcut değildir. Buna göre; bir kimse zevcesine hitaben «senden izinsiz evleneceğim her kadın boş olsun» deyip sonra zevcesini bain talâkla veya üç talâkla boşasa, bundan sonra boşamış olduğu zevcesinden izinsiz evlense evlendiği kadın boş olur. Çünkü yemini nikâhın devam etmesiyle kayıtlanmaz. Eğer kadın nikâh akdiyle kocasına izin verme ve kocasını men etme hakkına sahip olsaydı kocasının yemini nikâhın devam etmesiyle kayıtlanmış olurdu. Fakat kocası böyle olmayıp nikâh akdiyle zevcesine izin verme ve men etme hakkına sahip olur.
«Nefvi tarafı da böyledir ilh...» Meselâ: Bir kimse «ben şu şeyi filan şahsa hibe etmeyeceğim» diye yemin ettiği halde hibe edip de o şahıs kabul etmese, yemini bozulur. Fakat «şu şeyi satmayacağım» diye yemin ettiği halde satsa da o şahıs kabul etmese yemini bozulmaz.
«Bunda asıl ve kaide ilh...» Hibe gibi teberruatta yalnız meccanen bağışlayanın icabı (şu şeyi verdim veya aldım demesi) kifayet eder. Fakat alış - veriş ve icare gibi muavazattd yalnız icab kifayet etmeyip kabule de ihtiyaç vardır, İmam Züfer'e göre; hibe de icab gibidir.
Bir kimse bir zâta «ben şu elbiseyi sana sattım» yahut «şu haneyi sana icare verdim de sen kabul etmedin» deyip o zât da «bilâkis kabul ettim» dese ittifakla «kabul ettim» diyen zâtın sözü kabul edilir. Çünkü satışı ikrar etmek icab ile kabulün ikrarını tazammun eder. ödüne meselesi de ihtilaflı olup İmam Ebû Yusuf'a göre; ödüne muavazat hükmünde olduğu için bunda da kabul şarttır, ödüne meselesinde İmam-ı Azam (Rh.A.)'dan iki rivayet nakledilmiştir, İbrâ (borçluyu borcundan beri kılma) meselesi lâfızla mülk ifade ettiği için alış - verişe ve karşılıksız mülk edindirme olduğu için hibeye benzer.
Hulvânî «ödünç ile ibra hibe gibidir» demiştir. Münasip olan ibranın hibeye, ödüncün ise alış-verişe ilhak edilmesidir, ödünç almaya gelince ihtilafsız hibe gibidir.
FER'İ MESELE: Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse bir köleye «filan şahıs seni bana hibe ederse hür ol» deyip o şahıs da köleyi bu kimseye hibe etse, eğer köle hibe edenin elinde bulunursa, köleyi bu kimseye teslim etsin veya etmesin âzâd olmaz. Eğer köle kendisine hibe edilen kimsenin elinde emanet olup önce hibe eden söze başlayıp «bunu sana hibe ettim» dese bu kimse kabul etsin veya etmesin âzâd olmaz. Bu kimse önce söze başlayıp «bu köleyi bana hibe et» deyip o şahıs da «bunu sana hibe ettim» dese âzâd olur.
METİN
«Reyhan (fesleğen) koklamayacağım» diye yemin eden kimsenin gül veya yasemin koklamasıyla yemini bozulmaz. Yeminde üzerine itimad edilen örftür. Fetih. Koklamaya yapılan yemin koklanması maksud olana vaki olur ki meselâ: Burnuna yaklaştırıp koklamakla olur. Buna göre; bir kimse «güzel koku koklamayacağım» diye yemin edip bundan sonra kasıtsız güzel kokunun rayihasını bulsa her ne kadar dimağına vasıl olsa bileyemini bozulmaz.
«Menekşe veya gül satın almayacağım» diye yemin eden kimse bunların, yapraklarını satın alsa, yemini bozulmaz.
«Evlenmeyeceğim» diye yemin eden kimseyi bir fuzuli evlendirip kendisi de söz ile icazet verse, yemini bozulur. Fakat mehrinî gönderme, öpme veya ona cinsi yakınlıkta bulunma gibi fiiliyle icazet verse, yemini bozulmaz. Bu kavil ile fetva verilir. Yazma da fiil kabilindendir.
İbn-i Semaa muhalefet edip «yazma söz kabilindendir» demiştir. Bir kimseyi bir fuzuli evlendirip sonra o kimse «ben evlenmeyeceğim» diye yemin etse, bunda fiiliyle icazet verdiğinde yemini bozulmadığı gibi sözüyle de icazet verdiğinde ittifakla yemini bozulmaz. Çünkü icazet akid vaktine istinad eder.
Bir kimse «benim nikâhım altına giren veya bana tezevvücle helâl olan her bir kadın şöyle olsun» deyip bundan sonra bir fuzulinin nikâhına fiiliyle icazet verse yemini bozulmaz, kavliyle icazet verse, yemini bozulur. Ama «mülküme giren her köle hür olsun» dese geçen suretin hilafınadır ki fiilliyle icazet verdiğinde de ittifakla yemini bozulur. Çünkü mülkün sebebleri çoktur. İmâdiyye.
Yine İmâdiyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben zevcemi boşamayacağım» diye yemin etse, sonra bir fuzulinin boşamasına kavlen veya fiilen icazet verse, bu da nikâh gibidir ki kavliyle icazet verirse yemini bozulur, fiiliyle icazet verirse yemini bozulmaz. Şu kadar var ki mehri sonra göndermesi icazet sayılmaz. Çünkü mehir talâktan önce de vâcib olduğu için onunla talâka istidlal olunmaz ve talâk vâki olmaz. Ama mehir nikâhın hasaisinden olduğu için nikâh talâkın hilafınadır. Bir fuzuli başka bir şahsın zevcesine «filan zâtın hanesine girersen boş ol» deyip bundan sonra o kadının zevci de bu fuzulinin talikine icazet verip o kadın da o haneye girse, boş olur.
Bir kadın kendi üzerine zevcinin evleneceğinden korktuğunda aralarında vesika yazan kâtiplere «ben bizzat kendim yahut vekilim yahut fuzuli bir kimse vasıtasıyla evlenirsem» yahut «nikâhım altına her ne suretle otursa olsun bir kadın girerse, boş olsun» diye yazdırsalar, sonra bir fuzulinin nikâhına fiiliyle icazet verse, yemininin bozulmaması geçen meseleler gibidir. Burada da fuzulinin nikâhına kavliyle icazet verirse, yemini bozulur. Çünkü bu yazıdaki «fuzuli vasıtasıyla evlenirsem» ifadesindeki fuzuli lâfız söz ile olan icazetine sarfolunur. Bu surette fuzuli yoluyla? evlenmenin kapanması, ancak zevç «ben fuzulinin nikâhına icazet verirsem de yine boş olsun» derse olur. Buna göre; her ne kadar fiiliyle icazet verse de, kendini yemininden kurtarıcı bir şey olmaz. Fakat izah edilen surette talik olunan nikâhı altında olmayıp sonradan evleneceği kadının talâkı olursa, bu husus mülke muzaf olan yeminin feshi için Şafiî kaadısına götürülür de yemini münfesih olmakla halâsolur.
Sarih «talik babında bu yeminin bozulma hususunda Şafiî kaadısının fetvası kifayet eder diye zikrettik» demiştir. Bahır.
İZAH
«Örfte yemini bozulmaz ilh...» Yani: «Menekşe veya gül satın almıyacağım» diye yemin eden kimse menekşe veya gülün yapraklarını satın alsa, yemini bozulur. Ama bunların yağlarını satın alsa, örfte yemini bozulmaz.
Hidaye'de «bunların yağını satın alsa, yemini bozulur. Fakat yapraklarını satın alsa yemini bozulmaz» denilmesi ve Kerhî'nin «bunların her ikisinin satın alınmasıyla yemini bozulur» demesi örfün değişmesine göredir. Bizim örfümüzde Musannifin zikretmiş olduğudur Bu hülasa olarak Fetih'ten alınmıştır.
«Kendi»! de söz ile icazet verse ilh...» Meselâ: «Razı oldum veya kabul ettim» demesi gibi. Nehir.
Zâhidî'nin Hâvi'sinde zikredilmiştir ki: insanlar onu fuzulinin nikâhından dolayı tebrik edip o da sukut etse, bu da icazet sayılır.
«Yemini bozulur ilh...» Yani: Bir kimse «evlenmeyeceğim» diye yemin edip sonra bir fuzuli onu evlendirdiğinde fuzulinin nikâhına sözü ile icazet verse, yemini bozulur. Tebyin'de olduğu gibi muhtar olan kavil budur. Meşayıhın ekserisi bu kavil üzerindedir. Fetva da bunun üzerinedir. Nitekim Haniyye'de de böyledir.
«Yazma da fiil kabilindendir ilh...» Yani: «Evlenmeyeceğim» diye yemin eden kimseyi bir fuzuli evlendirip kendisi de bu nikâha yazı ile icazet verse yemini bozulmaz. Fuzulinin nikâhına yazıyla icazet vermesi fiil kabilindendir. Çünkü Câmi'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «ben filan şahısla konuşmayacağım» veya «ona bir şey demiyeceğim» diye yemin edip sonra o şahsa mektup yazsa, yemini bozulmaz. İbn-i Semaa «yemini bozulur» demiştir. Nehir.
«Çünkü icazet akid vaktine istinad eder ilh...» Yani: Nikâhın akdi (kıyılma) vaktinde, yemini bozulmadığı için kendisi evlense bile yemini bozulmaz. Fuzulinin nikâhına kavliyle veya fiiliyle icazet verse, yemini evleviyette bozulmaz.
«Yemini bozulmaz ilh...» Yani: Bir kimse «benim nikâhım altına giren, veya bana tezevvüçle helâl olan her bir kadın şöyle olsun» deyip sonra bir fuzulinin (asıl, veli, vekil veya elci olmayan bir şahsın yemin eden kimse namına yapmış olduğu) nikâhına fiiliyle icazet verse, yemini bozulmaz. Çünkü bu şekilde yemin eden kimse sanki «bizzat kendim evlenmeyeceğim» demiştir. Fuzulinin evlendirmesiyle tezevvüç etmiş olmaz. Nitekim Allâme Kasım'ın Fetavasında böylece zikredilmiştir.
«Çünkü mülkün sebepleri çoktur ilh...» Zira mülke sebep söz olur; satın alma gibi. Sözden başka olur; miras, hibe ve vasiyet gibi.
«Fiilen icazet verse ilh...» Meselâ: Bir kimse «ben zevcemi boşamayacağım» diye yemin edip sonra bir fuzulinin talâkına fiiliyle yani zevcesinin eşyalarını evinden çıkartmakla icazet verse, yemini bozulmaz.
«Şafiî kaadısının fetvası kifayet eder ilh...» Yani; yemin eden kimseye Şafii olan kaadı bu yemininin bâtıl olduğuna dair fetva verir. Bu imam Muhammed (Rh.A.)'den rivayet edilmiştir. Harzem âlimleri bu rivayetle fetva vermişlerdir. Fakat bu rivayet zayıftır.
METİN
Bir kimse «filan şahsın hanesine girmeyeceğim» diye yemin etse, bu yemin o şahsın mülkiyetle icare ile iare ile tasarruf ettiği haneye şâmil olur. Çünkü filan şahsın hânesiyle murad örfte o şahsın oturduğu yerdir. Oturduğu hanede başkasına tâbi olma yoluyla oturmaması da lâzımdır. Buna göre; bir kimse «filan kadının hanesine girmeyeceğim» diye yemin edip sonra o kadın kendi hanesinde zevciyle beraber otururken girse, yemini bozulmaz. Çünkü hâne oturana nisbet olunur. Bu hanede oturan ise kadının zevcidir. Bu, Vakıat'dan naklen Nehir'de zikredilmiştir. İflasıyla hükmolunan fakir veya zengin üzerinde alacağı olan kimse malım yoktur diye yemin etse, yemini bozulmaz. Çünkü alınacak hak her ne kadar ileride mal ise de şimdiki halde mal değildir. Belki hakikaten alınması mutasavvar olmayan zimmette bir vasıftır.
FER'İ MESELELER: Bir kimse başka bir şahsa «vallahi şu şeyi işleyeceksin» deyip ve bu ifadesiyle o şahsa yemin ettirmeyi de niyet etmese kendisi yemin etmiş olur. Eğer o şahıs o işi işlemezse, yemin eden kimsenin yemini bozulmuş olur.
Bir kimse bir şahsa «ben senin üzerine Allah Azîmüşşân'a kasem ederim ki elbette şu işi yapacaksın» dese yahut «senin üzerine» lâfzını söylemeyip «ben Allah Azîmüşşân'a kaşem ederim ki elbette şu işi yapacaksın» dese bu kimse bu ifadesiyle istifham (soru) hemzesinin takdiri (gizli olması) ile istifham murad etmezse, kendisi yemin etmiş olur.
Bir kimse bir şahsa «şu şeyi işlersen Allah-ü Teâlâ'nın ahdi üzerine olsun» deyip o da cevabında «evet» dese, bu surette «evet» diye cevap veren yemin etmiş olur.
Bir kimse «falan şahıs benim haneme girmesin», diye yemin etse, bu kimsenin yemini o şahsı hanesine sokmamağa gücü yetmezse, sözüyle yasaklaması yapılmış olur. Eğer o şahsı sokmamağa gücü yeterse, bu takdirde yemini hem söz ile yasaklama üzerine hem de eve sokmamak üzerine yapılmış olur.
Bir kimse hanesini bir şahsa icareye verip sonra «a şahsı hanemde bırakmayacağım» diye yemin etse o şahsa «çık» demesiyle yeminini muhafaza etmiş olur. «Bugün malımı borçlumüzerinde bırakmayacağım» diye yemin eden kimse borçlusunu kaadıya götürüp yemin ettirse yeminini muhafaza etmiş ölür. Bir kimseye «sen şu işi yâptınsa zevcen boş olsun mu?» denildiğinde cevabında «evet» deyip halbuki o işi yapmış olsa zevcesi boş olur.
Eşbah'ta zikredilmiştir ki: On birinci kaide sual, cevapta iade olunmuştur. Bir kimse Zeyd'e «şu işi işlersen zevcen boş olsun» yahut «kölen hür olsun» yahut «Beytullâh ı yürüyerek ziyaret etmek üzerine vâcib olsun» deyip o da «evet» dese yemin etmiş olur. Bir kimse bir şahıstan bir miktar hak dava edip o şahıs da inkâr ve «bende bir şeyin yoktur» diye talâka yemin etse, dava eden kimse o şahısda malının bulunduğuna dair şahit getirip kaadı da hükmetse, o şahsın yemini bozulur. Bu kaville fetva verilir.
Bir kimse «filan şahıs ağırcanlıdır» diye yemin edip halbuki o şahıs insanların yanında ağırcanlı olmayıp yemin edenin yanında ağırcanlı olsa, yemini bozulmaz. Ancak insanların yanında ağırcanlı olduğuna niyet etse, yemini bozulur.
Bir kimse «filan şahısla beraber kassarlık sanatında çalışmayacağım» deyip o şahsın ortağıyla çalışsa, yemini bozulur. Eğer ticarete izin verilmiş kölesiyle beraber çalışırsa yemini bozulmaz.
«Filan şahsın tarlasında ekin ekmeyeceğim» diye yemin eden kimse sonra o şahısla başka bir zât arasında müşterek olan tarlayı ekse, yemini bozulur. Çünkü tarlanın yarısına da tarta denilir. Ama «filan şahsın hanesine girmeyeceğim» diye yemin edip sonra onun ortak olan hanesine girse, eğer o şahıs o hanede oturmazsa, yemini bozulmaz. İşin hakikatini Allah-u Teâlâ bilir!
İZAH
«Oturduğu hanede başkasına tâbi olma yoluyla oturmaması da lâzımdır ilh...» Şârih'in bu ifadesi yukarıda geçen «bir kimse "ben kızımın veya annemin hanesine girmeyeceğim" diye yemin ettiği halde kızının veya annesinin kocasıyla oturduğu haneye girse, yemini bozulur» ifadesine muhaliftin Hâniyye'de Vakıât isimli kitabın meselesi de zikredildikten sonra şöyle denilmiştir: Eğer yemin eden muayyen bir haneye niyet etmezse yemini bozulmaz. Çünkü hâne kadının kendisine değil kocasına nisbet edilir. Hâniyye isimli eserle Vakıât adlı kitabda zikredilen meselelerin arasını bulmak mümkündür. Şöyle ki: Hâniyye'de ki meselede hâne kadının mülkü değildir. Buna göre o kimsenin yemini bu kadının tâbi olma yoluyla oturduğu hâne üzerine yapılmış olur ve yemin eden kimse bu kadının tâbi olma yoluyla oturduğu haneye girdiğinde yemini bozulur. Vakıât'ın burada zikredilen meselesinde ise hâne kadının mülküdür. Bundan dolayı yemin, asıl olarak hâne kendisine nisbet edilen kimseye sarfedilmiş olur. Buna göre kadın kendi hanesinde kocasıyla beraber oturunca hâne kocasına nisbet edilmiş olur ve kendisine olan nisbeti kesilir. Binaenaleyh yemin eden kimsemuayyen haneyi niyet etmedikçe bu şekilde kadının oturduğu haneye girmesiyle yemini bozulmaz.
«Belki hakikaten alınması mutasavver olmayan zimmette bir vasıftır ilh...» Bundan dolayı «borçlar emsali ile ödenir» denilmiştir. Çünkü borç alan kimse almış olduğu borcu kendisine mülk olmak üzere almıştır. Alacaklının ise borçlusundan vermiş olduğu şeyin misli (benzeri)ni alma hakkı vardır. Tamamı Bahır'dadır.
«Eğer o şahıs o işi işlemezse, yemin eden kimsenin yemini bozulmuş olur ilh...» Yani bir kimse, bir şahsa «vallahi şu şeyi işleyeceksin» dese ve o şahsa yemin ettirmeyi de niyet etmemiş olsa, o kimse yemin etmiş olur. Buna göre; o şahıs o şeyi işlemezse, bu kimsenin yemini bozulmuş olur. Bu kimse, o şahsa bu şeyin gerek yapılmasını gerekse yapılmamasını emretsin müsavi olup o şahıs üzerine yemin edilen şeyi yerine getirmezse, yemin eden kimsenin yemini bozulur.
Sayrafiyye'de «bir kimse, oturan bir şahsın yanına uğrayıp o şahıs kalkmak istediğinde, o kimse «vallahi kalkma» dediği halde o şahıs kalksa, o kimse yemin etmiş olmaz. Fakat oturan şahsın Allah'ın ismine tazim için kalkmaması icabeder» diye gördüm. Bezzaziye'de, Sayrafiyye'de zikredilen bu mesele forsça ibare ile zikredilmiştir. Fakat burada zikredilen Sayrafiyye'de zikredilene muhaliftir. Zahir olan emir sıygasıda nehy gibidir. Meselâ: Bir kimse, bir şahsa «vallahi bugün Zeyd'i döv» dese, o şahısda Zeyd'i dövmese, bu kimsenin yemini bozulmaz.
«Bu ifadesiyle o şahsa yemin ettirmeyi de niyet etmezse ilh...»
Yani bir kimse başka bir şahsa «vallahi şu şeyi işleyeceksin» deyip ve bu ifadesiyle o şahsa yemin ettirmeyi de niyet ederse, hiç birisi yemin etmemiş olur. Çünkü o şahıs o kimseye «evet» diye cevap vermediği için yemin etmiş olmaz. O kimse de o şahsa yemin ettirmeyi niyet ettiği için kendisi de yemin etmiş olmaz.
Hâniyye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse bir şahsa «vallahi şu şeyi işleyeceksin» deyip o da «evet» dese, bu mesele beş vecih üzeredir:
1 - Söyleyenle cevap verenden her birinin yemin etmeye niyet etmeleridir. Buna göre; her ikisi de yemin etmiş olur. Söyleyenin yemin etmiş olduğu açıktır, ikinci ise «evet» demekle kendisine söylenen ifadeyi tekrar etmiş olup sanki «vallahi ben bu şeyi işleyeceğim» demiş olur. Binaenaleyh o şahıs o şeyi işlemediğinde her ikisinin yemini de bozulur.
2 - Bu ifadeyi söyleyen kimsenin o şahsa yemin ettirmeyi, «evet» diye cevap veren şahsın da kendisinin yemin etmesini murad etmesidir. Buna göre; yalnız «evet» diyen şahıs yemin etmiş olur.
3- «Evet» diye cevap veren şahsın yemini değil, va'di murad etmesidir. Buna göre; hiç birisiyemin etmemiş olur.
4 - O kimseyle o şahıstan hiç birisinin niyetinin bulunmamasıdır. Buna göre; yalnız bu ifadeyi söyleyen kimse, yemin etmiş olur.
5 - Bu ifadeyi söyleyen kimsenin yemin ettirmeyi «evet» diye cevap veren şahsın da yemin etmeyi murad etmesidir. Buna göre; yalnız «evet» diye cevap veren şahıs yemin etmiş olur.
Ben derim ki: Beşinci vecih ikinci vechin aynıdır.
«istifham hemzesinin takdiri ile istifham murad etmezse ilh...»
Eğer istifham hemzesinin mukadder olmasını niyet ederse, mânâsı yemin edeyim mi, yoksa etmeyeyim mi? olur. Hemzenin mukadder olmasının niyet edilmesi yeminin bozulmaması murad edildiğinde kurtuluş için bir çaredir.
«Bu surette «evet» diye cevap veren yemin etmiş olur ilh...»
Yani: Bir kimse bir şahsa «şu şeyi işlersen Allah-ü Teâlâ'nın ahdi üzerine olsun» deyip o da cevabında «evet» dese, «evet» diye cevap veren şahıs yemin etmiş olur. Sual, cevapta tekrarlanmış yani sanki o şahıs «Allah-ü Teâlâ'nın ahdi üzerime olsun şu işi işleyeceğim» demiş olur. Buna göre; her ne kadar yemin ifadesini ilk defa söyleyen kimse yemine niyet etse bile kendisine bir şey lâzım gelmez. Çünkü yemin şahsa isnad edildiği için yemin edenin başkası olması mümkün değildir. Hâniyye, Fetih.
«Bir kimse «falan şahıs benim haneme girmesin» diye yemin etse ilh...» Hulâsâ'da zikredilmiştir ki: Bir kimse «falan şahsın haneme girmesine müsade etmeyeceğim» diye yemin etse eğer hâne yemin eden kimsenin mülkü ise yeminini muhafaza etmesinin şartı o şahsı sözüyle ve takati nisbetinde fiiliyle men etmeye çalışmasıdır. Buna göre; sözüyle men edip takatı nisbetinde fiiliyle men etmeye çalışmazsa, yemini bozulur. Eğer hâne kendisinin mülkü olmazsa sözüyle men edip fiiliyle men etmese o şahsın girmesiyle yemini bozulmaz.
Veberi'den naklen Kınye'de zikredilmiştir ki: Bir kimse «filan şahsı bugün hanemden elbette çıkaracağım» diye yemin edip halbuki hanesinde bulunan şahıs zâlim olsa, yemin eden kimse o gün o şahsı evinden çıkarmak için uğraşsa fakat çıkartması mümkün olmasa bu yemin lisan ile söylemek üzere yapılmış olur. Bir kimse borçlusuna «sen benim hakkımı ödemedikçe ben senden ayrılmayacağım)» diye yemin edip borçlusu da bu kimseden kaçsa, yemini bozulmaz. Fakat borçlusuna «sen benden ayrılmayacaksın» diye yemin edip borçlusu kaçsa yemini bozulur. Hâniyye'de böylece zikredilmiştir.
«O şahsa «çık» demesiyle yeminini muhafaza etmiş olur ilh...» Yani: Bir kimse hanesini bir şahsa icareye verip sonra «o şahsı hanemde bırakmayacağım» diye yemin etse. o şahsa «hanemden çık» demesiyle yeminini muhafaza etmiş olur. Çünkü icare akdi yemin eden kimsenin o şahsı hanesinden bilfiil çıkartmasına mani olur. Zira ev sahibi icare müddetindeevin menfaatına mâlik olmaz. Bu takdirde ev sahibi yabancı gibi olur. Şurunbulâlî.
«Yemin ettirse yeminini muhafaza etmiş olur ilh...» Yani: «Filan şahıstaki malımı bugün onda bırakmayacağım» diye yemin eden kimse o gün kaadıya müracaat edip malını dava ve o şahıs inkâr ettiğinde kendisine yemin ettirilmesini talep etse, yeminini muhafaza etmiş olur. Çünkü yemin eden kimse kendisine mümkün olan şeyi yapmıştır.
«Bu kaville fetva verilir ilh...» Bu İmam Ebû Yusuf (Rh. A.)'un kavlidir, imam Muhammed (Rh.A.) buna muhaliftir. Bir kimse bir şahıs üzerine hak dava edip o şahıs da inkâr ve «bende bir şeyin yoktur» diye talâka yemin etse, dava eden o şahısa bin dirhem ödünç verdiğine dair şahit getirip kaadı da hükmetse, o şahsın yemini bozulmaz. Çünkü o kimse o sahsa ödünç verip sonra o şahsı ödünçten beri kılmış yahut davadan önce ödüncü -o şahıstan almış olması caizdir. Buna göre; o şahsın dava eden kimseye karşı «senin bende bir şeyin yoktur» ifadesinde yalan yoktur.
«Yemini bozulur ilh...» Yani; Bir kimse «ben filan şahısla kassarlık sanatında beraber çalışmayacağım» diye yemin edip sonra o şahsın ortağıyla kassar sanatında beraber çalışsa, yemini bozulur. Çünkü ortaklardan her birisi diğeri üzerine herhangi bir mesuliyet ve senetle müracaat eder. Buna göre; yemin eden kimse «kendisiyle beraber çalışmam» diye yemin ettiği şahısla çalışmış gibi olur. Fakat o şahsın ticarete izin verilmiş kölesiyle beraber çalışırsa köle herhangi bir mesuliyetle efendisini müracaat edemiyeceği için yemin eden kimse kölenin efendisiyle ortakçı olmuş olmaz. Bu Zahiriyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«O hanede oturmazsa, yemini bozulmaz ilh...» Yani: Bir kimse «ben filan şahsın hanesine girmeyeceğim» diye yemin edip de o şahsın ortak olan hanesine girse, eğer o şahıs ortak olan hanesinde oturmuyorsa yemin eden kimsenin yemini bozulmaz. O şahıs ortak olan hanesinde oturuyorsa kendi hanesinde oturduğu için yemin eden kimsenin yemini bozulur. Çünkü hâne kirayla tutulmuş haneye şâmil olunca kendisinin oturmuş olduğu ortak olan hanesine evleviyetle şâmil olur.  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...