METİN
Velâ
kelimesi sözlükte; yakınlık anlamına olan «velî» den türemiş olup sevgi ve yardım anlamına
gelir.
Bir terim olarak ise; azad edilme velâyeti ile muvâlât velâsından olan karşılıklı
yardımlaşmadan ibarettir.
Zeylâi.
Mirasçı
olmak cinayet işlediği zaman
diyetini vermek ve nikâh veliliği velânın özelliklerindendir. İşte
bu
tarifle bilindi ki velâ'dan maksat
bizzat irs değildir. Belki hükmî bir yakınlıktır ki, irsin sebebliğine
de
elverişli olur. Bunun sebebi ise,
kölenin efendinin mülkiyetinde azad olmasıdır. Efendinin azad
etmesi
değil. Zira, ümmü'l-veledlikle, yakın akrabasının verasetiyle efendi azad etmeden
de azad
meydana gelir. Rasûlullâh (s.a.v.)'ın, «Velâ azad edenindir» hadisi, çoğunluğa
yorumlanır.
Bir
köle efendisinin azad etmesiyle azad olursa, velev vasiyetle olsun, veya kitabet tedbir ve
istiladla
fer'inin vasıtasıyla veya bir yakının onu satın almasıyla hâsıl
olan azadda onun velâsı yine
efendisinindir.
Hatta onun efendisi bir kadın, zımmî ve ölü de olsa. Ki, ölenin vasiyetleri geçerli olur
ve
onun borçlarını da onun yerine ödemiş olur. Velev ki onun efendisi ona velâyeti olmamasını şart
koşsa
da. Çünkü şeriata muhalefet ettiğinden onun o şartı bâtıl olur.
Bir
kim&e cariyesini azad etse, câriye başka bir köle ile evli olsa, cariye azad edilme tarihinden altı
aydan daha kısa bir sürede doğum yapsa, azad zamanında mevcut olan hamlin velâsı ebediyyen
annenin
velâsından başka birisinin
velâsına intikal
etmez.
Bu
cariye iki çocuk doğursa, birisi
azad tarihinden itibaren altı aydan noksan bir zamanda, ikinci
Çocuk
da azad tarihinden itibaren altı oydan fazla bir zaman sonra doğsa, her iki doğum arasında
altı
aydan az bir zaman olmuş olsa.
ikisinin ikiz olması zaruridir. Onun için her ikisinin velâsı da
annesinin
efendisinedir.
Cariye azad edildikten itibaren altı aydan fazla bir zaman sonra bir çocuk doğursa, o çocuğun
velâsı
yine annenin mevâlisinedir. Çocuğun babası köle olduğundan babasına tabi olması güçtür.
Eğer
o baba, çocuğun ölümünden sonra
değil, önce azad edilse, doğan çocuğun velâsı babasının
mevâlisine
intikal eder. Çünkü engel ortadan kalkmıştır. Bu çocuğun velâsının babasının
mevâlisine
intikal etmesi, eğer doğumu da azadı tarihinden itibaren altı aydan fazla, ayrılış
tarihinden
iki seneden az bir süre içînde olmuşsa. o çocuğun velâsı azad olmuş babasının
mevâlisine
intikal etmez.
Arap
olmayan kimsenin mevlâ'l-müvâlâtı olsa veya olmasa, o kimse mevlâsının azadlısını nikâhlasa
-velev o cariye bir Arabın azadlısı olsa ve o cariye ondan 'bir çocuk
doğursa, o çocuğun velâsı
annesinin
mevlâsınadır. Çünkü azad edilmenin velâyeti kuvvetlidir. Hatta onda emsalliğe dahi itîbar
edilir.
Ama arap olmayanda ve
mevlâ'l-müvâkatta emsalliğe itibar
olunamaz.
Musannıfın
burada arap olmayan kimse ite
kayıtlamasının sebebi şudur: Çünkü
araplarda
mevlâ'l-muvâlât
olmaz. Zira onların nesebi kuvvetlidir.
Azad
eden kimse mirasta reddiye ve zevil-erhamdan önde mirasa girer. Fakat neseb bakımından
asabe
olanlardan sonraya kalır. Zira o, sebeb bakımından asabedir.
Köleyi azad eden efendi ölse, sonra da azad edilen köle ölse, kölenin nesebi varisi bulunmasa,
kölenin
mirası zikredilen efendinin en yakın asabesine kalır. Biz bu meseleyi ferâiz konusunda
inceleyeceğiz.
Kadınlar
icîn ancak azad ettiklerinin velâsı vardır.
Nitekim Dürer ve diğerlerinde
zikredilen hadiste
de
böyledir. Şu kadarı var ki Aynî ve başkaları Dürer'de zikredilen hadisin aslı olmayan münker bir
hadis
olduğunu söylemîşlerdir. Aynî'ye cevap de feraîz bahsinde gelecektir.
Sonra
musannıf mezkur asıl üzerine ayrıntı yaparak şöyle demiştir: Efendi öldükten sonra azad
edilen
köle de ölse, geriye varis olarak da yalnız onu azad edenin kızı bulunsa, kölenin mirasından
efendinin
kızına hiçbir hak yoktur. Kölenin
malı beytü'l-mala konulur. Zahiri rivayet de budur.
Zeylaî, Nihaye'ye isnadla şöyle demiştir: «Zamanımızda beytülmal fesada gittiğinden köleyi azad
edenin
kızı, babasının azadlısı olan kölenin malına varis olur. Yine, karı kocanın mirastaki farz
haklarından
arta kalanı da onlardan birisine reddolunur. Yine mal onların süt bakımından kızları
veya oğullarına verilir. Eşbah'ın ferâiz bahsinde de böyledir.» Musannıf ve diğerleri
de bunu ikrar
etmişlerdir.
Zımmî
bir köleye mâlik olsa, o köle
müslüman da olsa, onu azad etse, onun velâsı o zımmî içindir.
Çünkıi
velâ, neseb gibidir. Velâ sebebiyle de müslümanlar gibi aralarında irse perde olacak bir
perde
bulunmadığı yerde zımmî ile müslim
birbirlerinden miras alabilirler. Eğer köle müslüman
olursa,
öldüğü takdirde zımmî ondan
miras alamaz. Onun yerine diyetini de vermez. İşte bununla,
«velâ
mirastır» sözünün fasit olduğu
hakkıyla açıklanmaktadır.
Dârü'l-harbte
bir harbî, harbî bir köleyi azad
etse, köle yalnız onun azad etmesiyle
azad olmaz.
Ancak
onu serbest bıraktığı zaman azad olur. «Ben seni azad ettim» dedikten sonra, «Seni serbest
bıraktım»
derse. o zaman azad edilmiş olur. Azad edene de hiçbir velâ hakkı yoktur. Hatta azad
edenle
azad edilenler müslüman olarak dârü'l-islâma gelmiş olsalar, yine efendi öldüğü takdirde
azad
ettiği köleden miras alamaz. Ebû Yûsuf buna muhalefet etmiştir.
Darü'l-harpte
azad edilen köle müslüman olarak darü'l-İslâma geldiğinde dilediği kimseye velâ
hakkı
tanır. Çünkü hiçkimsenin onun üzerinde velâsı
yoktur.
Bir
müslüman darü'l-harbe girse ve orada
bir köle satın alsa, sözle onu azad etse, onu serbest
bırakmadan
köle azad edilmiş olur.
Köle
müslüman olsa, bir müslüman veya
harbî onu darü'I-islâmda azad etse,
onun velâsı onu azad
eden
içindir.
PRATİK MESELELER:
Bir
müslümanla bir harbî azad edilmiş kölenin velâsını iddia etseler, her ikisi de azad ettiğine dair
delil
getirmiş olsa, onun mirasının ikisine teslim edilmesine hükmedilir, velâ da ikısinindir.
Efendi
velâya önce müstahık olur, vasiyetleri geçerli olur. Ve ondan borçları ödenmiş olur.
Azad
edilmiş bir câriyenin velâsında emsâline itibar edilir. Meselâ bir tüccarın azad ettiği bir cariye,
bir
debbağın değil, bir attarın azad
ettiği kölenin
dengidir.
Kölenin
annesi aslen hür olursa. yani onun aslında hiç kölelik olmazsa,, onun çocuğu üzerine vefâ
yoktur.
Baba da yine böyle aslen hür olursa, velev ki arap olsun, yine
onun çocuğu üzerine mutlaka
kimsenin
velâsı yoktur. Ama eğer çocuğun babası Arap olmazsa. ne onun. ne de
kavminin
cariyeden
olan çocuğu üzerinde velâsı yoktur.
Cariyeden olan, babası Arap olmayan bir çocuk ölürse, onun
varisi annesini azad edenle onun
asabesidir. İmam Ebû Yusuf burada muhalefet etmiştir. Allah daha iyisini bilir.
İZAH
Musannıf
bu babı mükâteb babından sonra
zikretmiştir. Çünkü velâ da
kölenin mülkiyetinin son
bulmasının
eserlerindendir. Bunu azaddan sonra zikretmemiştir ki, bu mesele kölenin azad
edilmesinin
bütün çeşitlerinde meydana
gelir.
«Bu
tarifle bilindi ki ilh...» Bu
görüşte Sadrı Şeria'ya tariz vardır. Zira Sadrı Şerîa velâyı mirasla
tefsir
etmiştir. Yine musannıfa da tariz
vardır. Çünkü musannıf da
Hakâik sahibine uymuştur. İşte
bundan
dolayı şârih. Kenz ve başkasına uyarak musannıf ve Sadn Şeria'nın tefsirinden dönmüş ve
«karabet-i
hükmiye» ile tefsir etmiştir. Çünkü velâ mirassız ve yardımlaşma olmaksızın da
gerçekleşir. Mesela, bir kâfir bir müslimi azad etse, o müslim kölenin velâsı onundur. Mebsut'ta,
«Kâfir
azad ettiği müslüman kölenin malına varis olamaz. Çünkü milliyette ona muhaliftir. Onun
yerine
diyet de veremez. Çünkü diyet yardım için verilir. Yardım da müslim ile kâfir arasında olmaz»
denilmiştir.
Bunu İbni Kemâl söylemiştir. Şârih de
iteride buna işaret edecektir. Yine musannıfın
zikrettiği
devre vesile olur. Çünkü musannıf velâyı, velânın tarifinde zikretmiştir.
«Hükmî
bir yakınlıktır ilh...» Yani azad ve
mavâlâttan hâsıl olan bir yakınlıktır. Kenz.
«Mirasın
sebebliğine de elverişli olur ilh...» Şârih burada «elverişli» kelimesini zikrederek azadın
dâima
mirasa sebeb olmadığına işaret etmiştir. Nitekim sen bunu yukarıda anladın. Bir de. velâ irse
ancak
nesebi bir asabe bulunmadığı zaman sebeb olur.
«Efendinin
azad etmesi değil ilh...» Şârih burada «Velâ azad edenindir» hadisiyle istidlal eden
cumhura
muhalefet etmiştir. Çünkü cumhur,
hüküm bir müştak üzerine tertib edilmesi hükmün
illetinin
kaynağı olduğuna delâlet eder
demişlerdir. İşte cumhurun bu istidlaline cevap şudur:
İştikakta
asıl üç harfli olan azad naslarıdır. Ki o zaman, hükmün illeti azad etmek değil, azad olmak
olur.
«Zira
ümmü'l-veledlikle ilh...» 0 zaman bundan maksat, ümmü'l-veledi onun azad etmesiyle
değil,
onun
ölmesiyle de azad olmuş olur.
«Yakın
akrabasının verâsetiyle ilh...»
Meselâ babası öldüğünde anne bir kardeşi babasının kölesi
bulunduğundan
ona irsen mâlik olur, mâlik olmasıyla da anne bir kardeşi hısımlık sebebiyle azad
olmuş
olur.
«Çoğunluğa
yorumlanır ilh...» Veya hadisteki kısaltma izafîdir. Hamevî. Makdisi'den. O zaman
hadisin
mânası şöyle olur: Velâ ancak kendisine velâyeti şart koşan satıcı kendisine hibe edilen ve
vasiyet eden gibi kimselere değil. ancak azad edenedir. Ebussuud.
«Velev
vasiyetle olsun ilh...» Meselâ. adam vasiyet etse ki, «Ben öldükten
sonra kölem azad
olunsun»
veya «Benim ölümümden sonra malımdan bir köle alınsın ve azad edilsin.» H. O zaman
vasinin
fiili mevlâya intikal eder.
«Efendisi
bir kadın ilh...» Yani velev ki kölenin efendisi bir kadın da olsa. Musannıfın burada kadınla
kayıtlamasının
sebebi, asabe-i nesebiyyemn muhalefeti üzerine dikkat çekmesidir. Çünkü asabe-i
nesebiyede
kadın yoktur.
«Zımmî
ilh...» Zımmî her ne kadar azad edilen müslüman köleden miras alamasa bile yine de onun
velisidir.
«Ölü
de olsa ilh...» Musannıf bu sözüyle İbni Kemal'in zikrettiğine işaret etmiştir. Zira İbni Kemal.
«Velâ
tedbir ve ümmü'l-veledlikle nasıl efendinin olur? denilmesin. Zira müdebber ve ümmü'l-veled
efendinin
ölümünden sonra bilindiği gibi zaten
azad edilir!er. Velâ o zaman mirasın kendisi değil.
belki
mirasa sebeb olmaya elverişli olan hükmî bir yakınlıktır. Bu hükmî yakınlık da
tedbirle sabit
olur.
İstilad ise, müdebbirin ölümüne
bağlı olmaz. Mebsut adh eserde bu açıklanmıştır. Zira Mebsut
sahibi.
«Müdebbir, mükâtib, müstavlid sebebe
mübâşeret et-tiklerinden velâ onların hakkıdır. Eğer
biz
velânın miras olduğunu kabul etsek, o
zaman onun manâsı efendi onun borçlarını verir. onun
vasiyetleri geçerlidir. Eğer onun varisleri varsa, bunu yapamaz. Bizim bu yazdıklarımızla da ortaya
çıktı
ki fakihlerin mevlânın irtidad
etmesi faraziyeşinde gelenek
itirazfara cevap hususunda
düştükleri
hatanın kaynağını biraz düşünmeleri ve biraz çaba göstermeleridir» demiştir.
«Vasiyetleri
geçerli olur ilh...» Yani efendi de ölen azadlısının mirasını almadan ölmüş olsa. Onun
vasiyetleri geçerli olur.
«Şeriata
muhalefet ettiğinden ilh...» Şerîat şudur: Rivâyet edilmiştir ki, Hz. Âişe Berîre ismindeki
câriyeyi azad etmek üzere satın almak istemiş. Berîre'nin akrabaları da bunun velâsının kendilerine
ait
olmasını şart koşmuşlar. Bunların bu sözleri üzerine Rasûlullâh (s.a.v.) Hz. Âişe'ye, «Onların
böyle demeleri, senin satın olmana engel olmasın. Zira velâ azad edenindîr» buyurmuştur. İtkanî.
«Azad zamanlada mevcut olan ilh ..» Musannıf bu sözüyle velânın intikal etmemesinin illetine işaret
etmiştir.
Yoksa zaten bu altı aydan noksan bir
zamanda doğurmuşsa sözünden
bilinmektedir. Şu
kadarı
var ki, metnin bazı nüshalarında «ebediyyen» sözünden sonra mevcut olan ifadenin aynısı
şöyledir: Zira hamil azad zamanında mevcuttu. O halde o çocuğun da azad edilmesi kasdî olarak
vâkî
olmuştur. O zaman onun velâsı onu azad edenden başkasına intikal etmez. Sadrı Şerîa.
Turî
diyor ki: «İtiraz olarak şu vârid olur: Yukarıdaki ifade fakihlerin azad kitabındaki «Eğer gebe bir
cariyeyi azad ederse, onun hamli de ona teban azad olur» sözüne muhalif
olur.»
Ben
derim ki: Bu itiraza şöyle cevap
verilir: Hususiyle o doğan çocuğa azad her ne kadar vârid
değilse
de ancak annesine teban vârid olmuştur. Çünkü o da
annesinin bir cüzüdür. Onu azad
etmek,
onun bütün cüzlerini kasden azad etmektir.
Düşünülsün.
Bu
itiraza cevap olarak en güzeli şöyle
denilmesidir: Çocuk altı aydan az bir
zaman zarfında
doğduğu
takdirde onun azadını şart koşmadığı
zaman fakihler «Annesine teban azad
edilir» sözünü
zikrettiler.
Çünkü cüziyyet daima gerçekleşmez.
Fakihlerin
buradaki görüşleri velânın intikal etmemesi üzerinedir. Velânın intikal etmemesinin
şartlarından
biri de bebeğin altı aydan az bir zaman içinde doğmuş olmasıdır. Fakihler cüziyyetin
gerçekleşmesî için kastın olmasını zikretmiştir. Düşünülsün.
«Ebedîyyen ilh...» Yani babası da azad edilmiş olsa. Hatta eğer o çocuk cinayet işlemiş olsa, onun
cinayetinin
âkilesi annesinin mevâlisi üzerine
hükmedilir. T. Hamevî'den.
«İkisinin
ikiz olması zaruridir ilh...» Yani o kadın iki çocuğa birden, gebe kalmıştır. Çünkü ikisinin
doğumu
arasında bir gebelik süresi yoktur. O zaman annesinin azad edilmesiyle birinci çocuk gibi
ikinci
çocuk da azad edilir. Zeylaî.
«Altı oydan fazla bir zaman ilh...» Uygun olan şarihin burada
«Senenin yarısı veya daha fazla bir
zaman
sonra» demesiydi. Bedâyî'de olduğu gibi. Hemlin en az süresinden daha fazla tabiri de
şarihin
tabirine müsâvidir. Anla.
«Babasına
tabi olması güçtür ilh...» Yani burada cüziyet her ne kadar kalkmış olsa da. Çünkü onun
ana
rahmine azaddan sonra düşme ihtimali de vardır. Şu kadarı var ki yine onun babaya tabi olması
mümkün
değildir. Çünkü baba henüz azad
edilmemiştir. O zaman annesinin muvalisine onun velâsı
tabi
olma şekliyle sabit olur. Çünkü o bizzat kasdedilerek değil, anneye teban azad
edilmiştir.
«Çocuğun
ölümünden sonra değil, sonra
ilh...» İzâhü'l-İslâh'ta şöyle denilmektedir: «Yani eğer
baba
çocuğunun ölümünden önce azad
edilirse, çünkü eğer onun azadından önce ölmüşse, onun
velâsı
annenin mevâlisinden intikal etmez.»
Bu da, ölen çocuğun bir çocuğu da olsa yine onun
velâsının
baba tarafından mevâlisine intikal
etmesini gerektirir. Aroştırılsın. H.
Ben
derim ki: Zahîre'de şöyle bir şey vardır: «Zahiri rivayete dede torunun velâsını çekmez. Baba
hayatta olsun veya olmasın hüküm değişmez. Hasan da dedenin torununun velâsını
çekemeyeceğini
rivayet
etmiştir.»
Bunun
şekli şöyledir: Bir köle bir kavmin
azadlısı olan cariye ile evlense, o
cariyeden onun bir
çocuğu
olsa, o kölenin hayatta olan bir
babası olsa, sonra hayatta olan
babası azad edilse, köle,
köle
olarak kalsa, sonra çocuğun babası olan köle ölse, sonra da çocuk ölse, ancak öldüğünde
mirasını
alacak bir varisi de olmasa, onun mirası annenin mevâlisi içindir.
«Engel
ortadan kalkmıştır ilh...» Engel babanın köle olması idi. Hem de, azad kasden hamlin
üzerine
varid olmamıştır. Belki annesinin hamlinde olan çocuk, annesine teban azad edilmiştir.
Nitekim
biz bunu zikrettik. Velânın nakline aykırı olan azad da kasdi yapılan azaddır. Buraradaki
azad
ise kasdi değildir. O halde velânın nakline engel değildir.
«Çocuğun
velâsının babasının mevâlisine
intikal etmesi ilh...» Yani velânın cerri.yarım seneden az
veya çok zaman içindeki velâdet arasındaki açıklama.
«Ayrılış tarihinden ilh...» Yani ölüm ve talâkla. H.
«Çocuğun
velâsı azad olmuş babasının
mevâlisine intikal etmez ilh...» Çünkü hamile oluşun
ölümden
sonraya izafe edilmesi güçtür. Bu da
açıktır. Bain talâktan sonraya izafe edilmeden
sonraya
izafe edilmesi de yine güçtür. Çünkü cinsi tekarrüb haramdır. Keza, ric'î talâktan sonraya
da.
Çünkü rıc'î talâktan sonra izare edilmesi de güçtür. Çünkü o zaman adam şüphe ile eşine
dönmüş
olur. Zira kadın eğer iki seneden az bir zamanda doğurmuşsa, hamlin boşama sırasında
mevcut
olma ihtimali vardır ki nesebin
sübutu için ricatın isbatına ihtiyaç
vardır. Mademki hâmile
kalışı
talâktan sonraya izafe etmek
güçtür. O zaman nikâha isnad edilir. O halde çocuk azad anında
mevcut
olmuş olur. Ki o zaman kasden azad
edilmiş olur. Azad anında mevcut
olan çocuğun velâsı
da
köle olan babanın mevâlisine
intikal etmez. Bu açıklamadan anlaşıldı ki, azad edilen câriye altı
aydan az bir zarnan zarfında doğum yaparsa, hüküm
öncelikle yine böyledir. Çünkü çocuğun ölüm
veya talâk zamanında varlığı yakın olmuştur. Ama eğer o cariye azattan veya ayrılışından sonra iki
seneden
fazla bir zaman zarfında doğurursa, bunda hüküm ric'î talâk ve bâin talâkta değişir. Bâin
talâkta
yukarıda nakledilen hüküm gibi olur.
Ric'î talâkta ise o çocuğun velâsı babasının mevâlisi
içindir.
Çünkü çocuğun böyle bir zaman içinde
doğması bize babasının ricat 'ettiğine yakın hasıl
etmektedir.
İnâye.
«Arap olmayan ilh...» Fevâid-i Zahîriye'de
şöyle denilmiştir: «Bu birkaç şekil üzerinedir. Câriye bir
Arapla
evlense, onun doğacak çocuklarının velâsı, fakihlerin görüşüne göre babasının kavmi
içindir.
Ama eğer o cariye, birkaç babası
müslüman olan Arap olmayan
bir kimse ile ev-lense, İmam
Ebû
Yusuf'a göre onun çocuğunun velâsı babanin kavmıne aittir. Ebû Hanîfe ile İmam
Muhammed'in
görüşüne göre de meşâyıh ihtilaf
etmiştir. Ebû Bekr, A'meş ve Ebû Bekr
el-Seffâr'dan
rivayet edildiğine göre yine ondan
doğacak çocuğun velâsı babasının kavmine aittir.
Bunlardan
başkası da Ebû Hanife'nin görüşüne göre annenin kavminedir demişlerdir. Bu cariye
müslüman
olan bir harbî ile evlense, muslüman olan harbî ister kendisine bir velî tayin etsin, ister
etmesin,
işte bu yukarıdaki kitabın meselesidir. Câriye bir köle veya bir mükâteble evlense, o
zaman
onun velâsı fakihlerin icmâı ile anneninmevâlisiiçindir. Ancak köle azad edilirse, o zaman
çocuğun
velâsıannenin kavminden babanın kavmine intikal eder.» Kifâye.
«Veya
olmasa ilh...» Metinde bu mesele mevlâyı mavâlâtı olan kimse için farzedilmıştir. Çünkü
bunun
mukûbilı öncelikle anlaşılır. Öyleyse eğer musannıf, «O câriyenin çocuğunun velâsı onun
mevâlisi
içindir» deseydi, her ne kadar
babanın mevlâyı muvâlâtı da olsa, Kenz'de ifade edildiği
gibi,
daha uygun olurdu. H.
«Araplarda mevlâyı muvâlât olmaz ilh...» Çünkü Arabın kendinden aşağı bir efendisi olmaz.
«Cariye
bir Arabın azadlısı olsa ilh...» Bunun doğrusu, «Velev Arap olmayan birisinin azadlısı olsa»
demesiydi.
Zira Arap olmayan bir mevlâya velâ olduğu takdirde, Arap olan bir
mevlâya evleviyetle
olur.
H.
«Annesinin mevlâsınadır ilh...» Velânın annesinin mevlâsına olması da İmameyne göredir. İmam
Ebû
Yusuf ise. baba tarafını tercih
ederek onun çocuğunun velâsı
babasının mevâlisidir
demiştir.
«Hatta
onda emsalliğe dahi itibar edilir ilh...» Bunun açıklaması denklik (küfüv) babında geçmiştir.
Yakında
da gelecektir. Yine annenin mevlâsı zevi'l-erhamdan önde gelir. Meydana
geldikten sonra
da
fesih kabul etmez. Muvâlât ise
bunların hepsinin aksinedir.
«Arap olmayanda ve mevlâyı muvâlâtta emsalliğe itibar olunmaz ilh...» Yani neseb ve hürriyet
itibariyle
denkliğe Arap olmayanla mevlâyı muvâlâtta itibar edilmez. Zira Arap olmayan hakkında
hürriyet ve neseb zayıftır. Çünkü onların hür oluşu köle edinilmekte bâtıl olma ihtimalini taşır. Arap
bunların
aksinedir. Zira Arap olmayanlar neseblerini kaybetmişlerdir. Çünkü onların islâmdan önce
iftihar
ettikleri şey dünyayı imar etmekti. İslâmı kabul ettikten sonra da onların iftiharı İslâmdır.
Selman-ı
Fârisî de, «Selman'ın babası İslâm'dır» sözüyle buna işaret etmiştir. Baba tarafında
zayıflık sabit olduğu zaman Arap olmayan hür bir adamla köle eşit olurlar.
«Reddin
ilh...» Kitaptaki bu mesele aşağıdaki «onun malı beytülmale konur» meselesine kadar
ferâiz
meselelerindendir. Uygun olan bu meselenin kaldırılmasıdır. H.
«Azabe-i neşebiyeden sonraya kalır ilh...»
Yani asabe-i nesebiyenin üç kısmı ile de. Bu üç kısım
şunlardır:
1) Bir kimsenin kendi başına asabe olması, 2) Başkası ile asabe olması, 3) Başkasının
bulunması
sebebiyle asabe olması. Musannıf burada nesebiye ile sebebiyetin diğer bir türünden
kaçınmıştır. Sebebiyetin diğer türü ise mevlâyı mevâlâttır. Zira azad eden ondan önde gelir. Azad
edenin
asabesi de onun
gibidir.
«Zira
o, asabe-i sebebiyedir ilh...» Yani
neseb daha
kuvvetlidir.
«Nesebi
varisi bulunmasa ilh...» Bu söz geneldir. Farz sâhibi olan neseb hısımları asabe olan neseb
hısımlarını
kapsamına alır.
«En
yakın ilh...» Bu görüş efendinin asabesini çıkarmıştır. O halde kadın eğer bir köle azad etse,
geriye
de vâris olarak kocasını. bir oğlunu ve annesinden olmayan bir
kardeşini bıraksa, sonra da
azad
ettiği köle ölmüş olsa, kölenin velâsı yalnız kadının oğlu içindir.
Eğer oğlu do ölse. geriye
vâris
olarak babası ile dayısını
bıraksa, ölen kölenin velası dayısına olur. Çünkü dayı o kölenin
asabesidir, baba değil. Zira o, oğlunun asabesidir. Bu meselenin tamamı Bedâyî ve Zahîre'dedir.
«Erkek asabesinde ilh...» Yâni kadınlara değil. Zira burada başkası ile asabe olmakta, başkası ile
birlikte
asabe olmak yoktur. Zira
zikredilen hadis de bunu
gösterir.
«Ferâiz
babında araştıracağımız ilh...» Miras babında. Miras babında da burada olandan fazla bir
şey
zikretmemiştir. Yalnız hadisle
açıklamıştır.
«Kadınlar
için velâ yoktur ilh...» Burada musannıf istisna edeceği yerde istinaf etmiştir. Çünkü
musannıfın
mevlânın asabesinin en yakını sözü
bazı kadınları da kapsar. Bundan ötürü de
musannıf
«eğer ölse» sözüyle meseleyi
dallandırmıştır. İşte bu açıklama ile anlaşıldı ki şârihin
yukarıda
erkek asabe ile kaydetmesi gerekmez.
«Dürer
ve başkalarında zikredilen ilh...» Dürer ve başkalarında zikredilen hadis şudur: «Kadınlara
velâdan
ancak azad ettiklerinin velası vardır
veya kadınları azad eden bir kimseyi azad etmişse
veya kitabet yaptıkları kadınların veya kadınlar ile kitabet yapan bir mükâtebi azad ederse veya
tedbir
ettiklerine veya tedbir ettiklerini tedbir edenleri veya onları azad edenlerin velâsını cerreden
veya onları azad edeni azad ederse, onlara velâsı vardır.» O halde kadın bir köleyi tedbir yapsa,
sonra
da ölse, sonra da tedbir yaptığı köle ölse, kölenın velâsı o kadın içindir. Hatta o kadının
asabesinden olan erkekler içindir.
Kadın
ölse, müdebber kölesi azad edilir. Tedbirle azad edilen kölede bir köle alsa ve ona tedbir
yapsa,
sonra do o köle ölse, onun velâsı da o kadının asabesi içindir.
«Aynî ve başkası ilh...» Aynî şöyle demiştir: «Ali, İbni Mes'ud ve İbni Sâbıt'ten vârid olan habere
göre
onlar kadınlara velâdan ancak kadınların kitabet yaptıkları ile azad ettiklerinin velâsını
verirlerdi.»
«Ayni'ye cevap da ferâiz bahsinde gelecektir ilh...» Şârihin ferâiz bahsinde metni aynen şöyledir:
«Dürer'de
zikredilen hadiste her ne kadar sazlık varsa da şu kadarı var ki, sahabilerin büyüklerinin
sözleriyle
tekid edilmiştir. O halde bu
hadis meşhur hadis yerindedir.
Nitekim Seyyid bu hususta
açıklamada bulunmuş musannıf da bunu ikrar etmiştir.» H.
Biz
de ferâiz bahsinde bu hadis
üzerinde olan sözlerin tamamını zikredeceğiz.
«Zeylâî,
Nihâye'ye isnadla ilh...» Zeylâî'de
olanın misli Zahîre'dedir. Zahîre sahibi şöyle demiştir:
«Bu
şekilde İmam Ebû Bekr el-Berzencî ve Kadı İmam Sadrı İslâm fetvâ verirler. Çünkü azad eden
kişinin
kızı beytülmaldan daha yakındır. O zaman ona verilmesi daha uygun olur. Çünkü
azad
edenin
kızı değil de oğlu olsaydı. malın
hepsine hak kazanmış haketmiş olurdu.»
«Zamanımızda
vâris olur ilh...» Zeylâî'nin
ifadesi şöyledir: «Mal, irs
yoluyla değil, ama yine azad
edenin
kızına verilir. Çünkü ölen köleye
halktan en yakını odur.» H.
«Arta kalanı da onlardan birisine red yapılır ilh...» Zahîre'de bu İmam Abdülvahid eş-Şehid'in feraiz
kitabına
isnad
edilmiştir.
«Musannıf
ve diğerleri de bunu ikrar
etmişlerdir ilh...» Musannıf Mülteka şerhinde şöyle demiştir:
«Ben
diyorum ki, şu kadarı var ki bana
ulaşan fakihler bununla fetvâ
vermezlerdi. Uyanık ol. Bu
konuda
ferâiz kitabında meseleler vardır.»
Ben
derim ki: Zamânımızda bu ifade ite fetvâ vereni veya hükmedeni görmedim. Bununla
hükmedildiği
takdirde uygun olan diyâneten o hükmün caiz
olmasıdır. Araştırılsın ve
düşünülsün.
«Köle
müslüman da olsa ilh...» Şârihin bu müslüman kelimesini getirmesinin sebebi, çünkü burada
kelâm
velânın sûbutu hakkındadır.
Mirasa gelince o, azad eden kâfir olduğu sürece sabit olmaz.
İleride
bu hususa dikkat çekilecektir.
«Zımmî
ondan miras alamaz. ilh...» Çünkü mirasçı olmanın şartı olan din milliyeti yoktur. Hatta eğer
zımmî
azad ettiği kölenin ölümünden önce
müslüman olsa sonra köle ölse, ondan miras alabilir.
Yine
zımmînin müslümanlardan, müslüman
bir amcası gibi bir asabesi olsa zımmînin ölen
azadlısından
miras alabilir. Zira zımmî ölü gibi kılınır. Eğer zımmînin müslüman bir asabesi yoksa,
azad
etmiş olduğu kölenin malı beytü'l-mâla konulur.
Bir
köle bir müslümanla, bir zımmî arasında ortaklı olsa, o köleyi azad etmiş olsalar, onun velâsının
yarısı
müslüman için, diğer yarısını da
zımmînin müslüman asabelerinin en yakınınadır. Eğer
müslüman
asabesi yoksa, onun velâsının yansı beytül malındır.
Bedâyî.
«Onun
yerine diyetini de vermez ilh...»
Köleyi azad eden zımmî galib gelen
bir Hıristiyan kabileye ait
ise,
azad ettıği kölenin âkilesi onun kabilesinden alınır. Tatarhâniye'de olduğu gibi.
Tatarhâniye'deki
bu ifadeden şu anlaşılır ki, müslüman köleyi azad eden zımmînin kabilesi olmadığı
takdirde
azad olunan köle cinayet işlediği takdirde âkilesi kendisine aittir. Zira geçen meselede
açıklanmıştır. Geçen mesele şudur:
Köleyi azad eden zımmînin müslüman bir asabesi olmazsa, azad olunan köle öldüğü takdirde
mirası
beytü'l-mala kalır, hataen bir
cinayet işlerse, âkilesi de kendi nefsinedir.
«Bununla
hakkıyla izah olunmaktadır ilh...»
Çünkü velâ mirassız da mevcut
olmaktadır. H.
«Bİr
harbî ilh...» Burada musannıfın
«harbî» ile takyid etmesi, «yalnız azad etmesiyle azad olmaz.
Ancak
onu serbest bıraktığı zaman azad olur» sözüne nisbetle fayda verir. Çünkü
müslümanda
yalnız
sözle de azad olur. Nitekim musannıf da bunu ileride zikredecektir. Ama «harbî» ile kayda
bağlaması, «ona velâ yoktur» sözüyle birlikte düşünülürse,
bunun blr faydası yoktur. Çünkü
darü'l-harpte
kölesini azad eden harbi ile yine darü'l-harbte kölesini azad eden müslüman eşittirler.
Yakında
bu konudaki sözü zikredeceğiz.
«Harbî
bir köleyi ilh...» Harbi, müslüman veya zımmî bir köleyi azad etmiş olsa, fakihlerln icma ile,
yalnız
sözle azad edilir, velâsı da onundur. Bedâyî.
«Onu
serbest bıraktığı zaman ilh...» Yani azadı geçerli olur. Şu kadar var ki azadının sıhhati her ne
kadar
mülkiyetin izalesi için geçerli olsa da, o köleden kölelik kalkmaz. Çünkü harbinin
darü'l-harbte
olması onun köleliğine sebebtir. Turî.
Muhit'ten.
«Velâ
hakkı yoktur ilh...» Velânın köleyi azad eden harbiye olmayışı, Ebû Hanîfe ile İmam
Muhammed'in
görüşüdür. Zira onlara göre, azad sözüyle darü'l-harpte harbî
kölesini azad edemez.
Ancak
serbest bırakmakla azad etmiş olur. Serbest bırakma ile sabit olan azad velâyı icab ettirmez.
Bedâyî. Zira sen yukarıda anladın ki, darü'l-harbteki tahliye her ne kadar mülkiyeti izale
etse de
köleliği
izale etmez.
«Ebû
Yûsuf buna muhalefet etmiştir
ilh...» Zira EbÛ Yusuf'a göre, azad
edilen harbî kölenin velâsı,
onu
azad eden harbî içindir. Çünkü
yalnız sözle azad etmek geçerlidir. Eğer harbî, Darü'l-harbte
harbî
olan kölesini tedbir ederse, o da yine yukarıdaki ihtilaf üzerinedir. Ama da-rü'l-harbte bir
harbînin
harbî olan cariyesini ümmü'l-veled
kılmasının cevazında ihtilaf yoktur. Çünkü
ümmü'l-veledlik
nesebin sübutu için bina kılınmıştır. Neseb de darü'l-harbte de sabit olur. Bedâyî.
«Serbest
bırakmadan köle azad edilmiş olur ilh...» Yani onun velâsı da müslümanın olur. Nitekim
geçen
açıklamada bunu ifade etmektedir. Çünkü o köle tahliye ile değil, yalnız
sözle azad edilmiş
olur.
Şu
kadarı var ki, Şurunbulâliye'de
Bedâyî'den naklen şöyle denilmiştir: «İmam Ebû Hanife'ye göre,
darü'l-harbte
müslümanın alıp azad ettiği köle sözle değil tahliye ile azad edilmiş olur. İmam Ebû
Yûsuf'a
göre de. onu azad eden müslüman onun
mevlâsı olur.»
Şurunbulâlî"nin
Bedâyî'den naklettiği ifade şârihin
zikrettiği sözün aksidir.
Şurunbulâlî'nin
Bedâyî'den naklettiğini ben Bedâyî'nin iki nüshasında da bulamadım. Evet ben, Hindiye'de
Bedâyî"ye nisbetle şunu gördüm ki: Bir müslüman kendisinin müslüman veya zımmî olan kölesini
darü'l-harbte
azad etse, o kölenin velâsı onundur. Çünkü onun azad etmesi fakihlerin icmaı ile
câizdir.
Ama eğer bir müslüman darü'l-harpte
harbî olan bir kölesini azad ederse, Ebû Hanîfe'ye
göre
onun mevlâsı olamaz. Ebû Yusuf'a göre
ise, onun mevlâsı
olur.»
Bu
ifadede söz ile azad edilmez diye bir şey yoktur. Çünkü Hindiye' nin Bedâyî'den naklettiği
ifadedeki,
«Ebû Hanife'ye göre onun mevlâsı
olmaz.» sözü azad edilmemeyi
gerektirmez. Belki
Tatarhâniye'de
«azad edilir» sözüyle açıklanmıştır. Zira Tatarhâniye sahibi şöyle
demektedir:
«Bir
müslüman darü'l-harbe gitse, orada harbî bir köle alsa, onu azad etse, azad olunur. Ancak
İmam-ı
Azâm ile İmam Muhammed'e göre o azad olunan kölede ona velâ sabit olmaz. İm'am Ebû
Yûsuf'da,
«İstihsanen velâ ona sabit olur»
demiştir. Tûrî de bunun mislini
Muhit'ten naklen
zikretmiştir.
Sonra
ben, Bahır adlı eserin azad kitabında aynen şunu gördüm: «Müslüman darü'l-harbe gitse.
orada
harbî bir köle satın alsa. onu orada azad etse, kıyas odur ki, bunu serbest bırakana kadar o
azad
olunmaz. İstihsana göre ise, sözle azad ettiği zaman, serbest bırakmasa dahi yine azad
olunur.
Onu azad eden müslüman için İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed'e göre kıyasen velâ
yoktur.
İmam Ebû Yusuf'a göre ise
istihsânen velâ ona
sabittir.»
İşte
bununla Şurunbulâliye'nin Bedâyî'den nakli ile diğer ifadeler arasında uygunluk meydana
gelmektedir.
Düşünülsün.
«Köle
müslüman olsa ilh...» Musannıf burada bütün kısımları tamamen almamıştır. Tatarhâniye'de
olan
ifadenin sonucu şudur:
Dârü'l-İslâmda köleyi azad eden
ister zımmî olsun, ister müslüman
olsun,
köle her ne kadar zımmî de olsa, kölenin velâsı azad edene sâbit olur. Ama eğer köle harbî
olursa,
onda yine geçen hilâf mevcuttur. Ama eğer köleyi azad eden harbî, darü'l-İslâmda olursa,
köle
azad edilir. kölenin velâsı da ona sabit olur. Azad olunan köle ister müslüman, ister zımmî,
ister
harbi olsun. Ama eğer köleyi azad eden harbi darü'l-harbte harbinin azad ettiği köle de harbi
olursa,
serbest bırakmadan yalnız sözle azad olunmaz. Azad olduğu takdirde de ona
velâ yoktur.
«Darü'l-İslâmda ilh...» Bunun mislî dârü'l-harbte olduğu takdirde kölenin efendisi müslüman olursa,
yine
azad olur ve velâ da müslüman
efendinindir. Nitekim biz
bunu Hindiye'den naklen zikrettik.
ÖNEMLİ
BİR PRATİK MESELESİ: Pasaportlu bir harbî İslâm ülkesinde bir köle alarak azad etse,
sonra
da memleketine dönse, memleketine döndükten sonra müslümanlara esir düşse, onun daha
önce
darü'l-İslâmda azad ettiği köle onu satın alsa ve azad etse, onların her biri diğerinin mevlâsı
olur.
Yine bunun gibi, bir zımmî veya irtidad eden bir kadın darü'l-harbe iltihak etse, sonra da esir
olarak
İslâm ülkesine dönseler, onları da daha önce darü'l-İslâmda azad ettikleri köle satın alıp
azad
etse. onlar da birbirinin velîsi
olurlar.
Bedâyî.
«Mirasın
ikisine taksim edilmesine hükmedilir, velâ da ikisinindir ilh...» Yani velev ki mal bunlardan
birisinin
elinde olsun hüküm değişmez. Zira bu davadan maksat, velâdır. Onların ikisi de velâda
eşittirler.
Burada zilliyet tercih edilmez.
Çünkü velânın sebebi azaddır. Bu
satın almanın aksîne
kabızla
tekid olunmaz. Nitekim Zahîriye'nin muhtasarında da böyledir. Bu
mesele, eğer her ikisi de
vakit
tayin etmişler ve iki delilden birisine daha önce hüküm verilmemişse, böyledir. Çünkü
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Eğer her iki davacı da vakit bildirirlerse, hangisinin vakti önce ise,
velânın
ona verilmesi daha uygundur. Çünkü o öyle bir vakit isbat etmiştir ki, o vakitte hiç kimse
onunla
anlaşmazlığa düşmemiştir. Ama eğer bu mesele muvâlâtın velâsı hakkında olursa, son vakti
isbat
eden daha uygun olur. Çünkü muvâlâtın velâsı nakz ve
feshi ihtimal eder. O zaman ikincinin
akti
birincisini nakzetmiş olur. Ancak birinci vaktin sahibine, şahitler, kölenin âkilesini verdiğine
dair
şahitlik ederlerse, o zaman bunda da birinci vakit sahibine velâ
verilmesi daha uygun olur. Zira
o
zaman ikincinin velâsı şahitlerin şehâdetinden dolayı nakzı ihtimal etmez. O zaman azad edilenin
velâsına
benzer.» Bu konunun tamamı
Şurunbulâliye'dedir.
«Efendi
ilh...» Yani azad eden efendi. Velev ki bu azadı kitabet, tedbir veya istilâdla olsun.
T.
«Velâya
önce müstahık olur ilh...» Yani
azad edilen köle öldüğü takdirde. Ama eğer azad edilen
köle
hayatta ise, onun velâsı şüphesiz azad edenindir. Bu söz musannıfın geçmişteki «Ölen köle»
sözüyle mükerrerdir.
«Azad edilmiş cariyenin ilh ..» Ama muvâlâtın velâsı bunun aksinedir. Nitekim geçti.
«Tacirin
azad ettiği bir cariye ilh...» Uygun
olan burada, musannıfın, «Tâcirin
azadlısı olan köle,
attarın
azadlısı olan cariyeye denktir» demesiydi. Ama attarın azadlısı olan câriye, debbağın azad
ettiği
köleye denk değildir. Çünkü denklik
erkek için değil, kadın için geçerlidir. Düşünülsün.
T.
«Onun
aslında hiç kölelik olmasa ilh...» Yani yine onda da velâ yoktur. Musannıf ancak. bu aslı hür
olanı
niçin böyle tefsir etmiştir? Zira hür
asıllı nasıl ıtlak
olunursa, soyu üzerinde değil kendi
şahsı
üzerinde
kölelik hiç cârî olmayan kimseyi de kapsamına alır. Ama onun aslında ister kölelik cârî
olsun,
ister cârî olmasın. Bu ise burada irade olunmaz. Nitekim Dürer'de de böyle tesbit edilmiştir.
H.
«Onun
çocuğu üzerine velâ yoktur ilh...» Yani babası azadlı köle bile olsa, yine o çocuk üzerinde
kimsenin
velâsı yoktur. Zira biz yukarıda zikrettik ki, çocuk kölelik ve hürriyette annesine tâbidir.
Annesi
de aslen hür olduğundan onun annesi
üzerinde hiç kimsenin velâsı yoktur. O halde onun
çocuğu
üzerinde de kimsenin velâsı olamaz. Bedâyî. Tekmile Şerhi, Muhit ve Mes'udî
muhtasarlarında da buna uyulmuştur. Nitekim Dürer'de de
zikredilmiştir.
Sükbü'l-Enhur
sahibı de. «Bu önemli bir feri meseledir. Hıfzedilsin. Zira insanların ilim bakımından
kaydığı
yerdin» demiştir.
Azmiye'de şöyle denilmiştir: «Bilinmiş olsun ki, İstanbul'da Sultanın emir ve nasbı ile fetvâya tayin
olunan
âlimler fetihten günümüze, yani
binotuzaltıya kadar bu konuda ikiye ayrılmışlardır.
Âlimlerden
bir kısmı binotuzaltıya bu konuda
ikiye ayrılmışlardır. Bunlar Dürer
sâhibi, Mevlâ İbni
Kemal
paşazâde, Mevlâ Kadızâde. Mevlâ
Bıztanızâde. Mevlâ Zekeriyya, Mevlâ Sadettin bin Hasan
Han
ve Mevlâ Sunullahtır. Âlimlerin
diğer kısmı dc annenin aslen hür olmasının şart olmadığı
görüşündedirler.
Bunlar da Sadi Çelebi, Mevlâ Aliyyü'l-CemaIî. Bicevizâde-i kebir la-kabıyla meşhur
olan
mevlâ ve oğludur. Ebussuud da önce bu son görüş üzerine fetvâ vermiştir. Sonra da bu
fetvâdan
rücu ettiğini zikrederek Bedâyî'de
olan görüşe uygun şekilde fetvâ
vermiştir. Bu görüşünü
ölene
kadar da değiştirmemiştir. Cenab-ı Allah onların sayini
meşkur, amellerini mebrur eylesin.
Veciz
Şerhinde aynen şunu gördüm: «Bir
azadlının annesi aslen hür olursa, babası köle olduğu
takdirde,
onun üzerinde velâsı yoktur. Eğer baba azad edilirse, babanın mevâlisine onun velâsı
sabit
olur mu, Bu konuda iki görüş
rivayet olunur.» Bunun benzeri
Miraç'ta da
mevcuttur.
«Velev
ki Arap olsun ilh...» Bu sakınma
kaydı değil, ittifaklı bir kayıttır. Zira eğer baba bir Arabın
mevâlisi
olsa, yine onun çocuğu üzerine kimsenin velâsı yoktur. Zira bir Arabın mevâlisinin hükmü
Arap
gibidir. Zira Rasûlullâh (s.a.v.) «kavmin azadlısı kavimdendir.»
buyurmuştur. Bedâyî de de
böyledir. Şurunbulâliye. Bunun benzeri
Hindiye'de de mevcuttur.
«Mutlaka
ilh...» Yani baba kavmine de anne kavmine de velâ yoktur. Zira velâ baba ciheti içindir.
Baba
cihetinde de kölelik yoktur. H.
Azmiye'de de bu »mutlak» sözü «İster annesi azadlı olsun, ister olmasın, babası hür asıllı olursa
onun
üzerinde kimsenin velâsı yoktur» şeklinde tefşir edilmiştir.
«Ebû
Yusuf muhalefet etmiştir ilh...»
Zira Ebû Yusuf, velâda çocuk
babasına tabidir görüşündedir.
Aslen
Arap olan kimsede olduğu gibi. Çünkü neseb ne kadar zayıf olursa da babanındır.
İmameynin
delili şudur: Velâ yardım içindir. Onun baba tarafından ona bir yardımı yoktur. Çünkü
arabın
dışında kabilelerde kabile halinde birbirine yardım etmezler. Bedâyî.
Velhâsıl burada beş şekîl vardır. Dördü ittifaklı, beşinci, ihtilâflıdır.
Birinci
şekil: Anne ve baba ikisi de hür asıllı olursa. Yani ne onlara, ne de onların asıllarına kölelik
girmemişse, o anne babanın evlâdı üzerinde kimsenin velâsı yoktur.
İkinci
şekli: Anne ve babanın her ikisi de azadlı olsalar veya onların aslında azadlık bulunsa, onların
çocuğunun
velâsı baba kavminedir.
Üçüncü
şekil: Baba azadlı veya soyunda azadlılık varsa, anne de bu
manâ ile Arap ve hür asıllı
olursa,
babanın kavmine velâ yoktur.
Dördüncü
ve beşinci şekil: Anne azadlı, baba ise bu manâ ile hür asıllı. Baba eğer Arap ise annenin
kavmine
vela yoktur. Eğer baba Arap değilse
bu beşinci ve ihtilaflı mesele olur. Ebû Hanife ile İmam
Muhammed'e
göre çocuğun velâsı annenin
kavminedir. İmam Ebû Yusuf'a göre
ise, o çocuğun
üzerinde
kimsenin velâsı yoktur. Bu meselenin tamamı Dürer'dedir. Allah daha iyisini
bilir.