13 Ekim 2012

VELÂ KİTABI

VELÂ KİTABI
METİN
Velâ kelimesi sözlükte; yakınlık anlamına olan «velî» den türemiş olup sevgi ve yardım anlamına
gelir. Bir terim olarak ise; azad edilme velâyeti ile muvâlât velâsından olan karşılık
yardımlaşmadan ibarettir. Zeylâi.
Mirasçı olmak cinayet işlediği zaman diyetini vermek ve nikâh veliliği velânın özelliklerindendir. İşte
bu tarifle bilindi ki velâ'dan maksat bizzat irs değildir. Belki hükmî bir yakınlıktır ki, irsin sebebliğine
de elverişli olur. Bunun sebebi ise, kölenin efendinin mülkiyetinde azad olmasıdır. Efendinin azad
etmesi değil. Zira, ümmü'l-veledlikle, yakın akrabasının verasetiyle efendi azad etmeden de azad
meydana gelir. Rasûlullâh (s.a.v.)'ın, «Velâ azad edenindir» hadisi, çoğunluğa yorumlanır.
Bir köle efendisinin azad etmesiyle azad olursa, velev vasiyetle olsun, veya kitabet tedbir ve
istiladla fer'inin vasıtasıyla veya bir yakının onu satın almasıyla hâsıl olan azadda onun velâsı yine
efendisinindir. Hatta onun efendisi bir kadın, zımmî ve ölü de olsa. Ki, ölenin vasiyetleri geçerli olur
ve onun borçlarını da onun yerine ödemiş olur. Velev ki onun efendisi ona velâyeti olmamasını şart
koşsa da. Çünkü şeriata muhalefet ettiğinden onun o şartı bâtıl olur.
Bir kim&e cariyesini azad etse, câriye başka bir köle ile evli olsa, cariye azad edilme tarihinden altı
aydan daha kısa bir sürede doğum yapsa, azad zamanında mevcut olan hamlin velâsı ebediyyen
annenin velâsından başka birisinin velâsına intikal etmez.
Bu cariye iki çocuk doğursa, birisi azad tarihinden itibaren altı aydan noksan bir zamanda, ikinci
Çocuk da azad tarihinden itibaren altı oydan fazla bir zaman sonra doğsa, her iki doğum arasında
altı aydan az bir zaman olmuş olsa. ikisinin ikiz olması zaruridir. Onun için her ikisinin velâsı da
annesinin efendisinedir.
Cariye azad edildikten itibaren altı aydan fazla bir zaman sonra bir çocuk doğursa, o çocuğun
velâsı yine annenin mevâlisinedir. Çocuğun babası köle olduğundan babasına tabi olması güçtür.
Eğer o baba, çocuğun ölümünden sonra değil, önce azad edilse, doğan çocuğun velâsı babasının
mevâlisine intikal eder. Çünkü engel ortadan kalkmıştır. Bu çocuğun velâsının babasının
mevâlisine intikal etmesi, eğer doğumu da azadı tarihinden itibaren altı aydan fazla, ayrılış
tarihinden iki seneden az bir süre içînde olmuşsa. o çocuğun velâsı azad olmuş babasının
mevâlisine intikal etmez.
Arap olmayan kimsenin mevlâ'l-müvâlâtı olsa veya olmasa, o kimse mevlâsının azadlısını nikâhlasa
-velev o cariye bir Arabın azadlısı olsa ve o cariye ondan 'bir çocuk doğursa, o çocuğun velâsı
annesinin mevlâsınadır. Çünkü azad edilmenin velâyeti kuvvetlidir. Hatta onda emsalliğe dahi itîbar
edilir. Ama arap olmayanda ve mevlâ'l-müvâkatta emsalliğe itibar olunamaz.
Musannıfın burada arap olmayan kimse ite kayıtlamasının sebebi şudur: Çünkü araplarda
mevlâ'l-muvâlât olmaz. Zira onların nesebi kuvvetlidir.
Azad eden kimse mirasta reddiye ve zevil-erhamdan önde mirasa girer. Fakat neseb bakımından
asabe olanlardan sonraya kalır. Zira o, sebeb bakımından asabedir.
Köleyi azad eden efendi ölse, sonra da azad edilen köle ölse, kölenin nesebi varisi bulunmasa,
kölenin mirası zikredilen efendinin en yakın asabesine kalır. Biz bu meseleyi ferâiz konusunda
inceleyeceğiz.
Kadınlar icîn ancak azad ettiklerinin velâsı vardır. Nitekim Dürer ve diğerlerinde zikredilen hadiste
de böyledir. Şu kadarı var ki Aynî ve başkaları Dürer'de zikredilen hadisin aslı olmayan münker bir
hadis olduğunu söylemîşlerdir. Aynî'ye cevap de feraîz bahsinde gelecektir.
Sonra musannıf mezkur asıl üzerine ayrıntı yaparak şöyle demiştir: Efendi öldükten sonra azad
edilen köle de ölse, geriye varis olarak da yalnız onu azad edenin kızı bulunsa, kölenin mirasından
efendinin kızına hiçbir hak yoktur. Kölenin malı beytü'l-mala konulur. Zahiri rivayet de budur.
Zeylaî, Nihaye'ye isnadla şöyle demiştir: «Zamanımızda beytülmal fesada gittiğinden köleyi azad
edenin kızı, babasının azadlısı olan kölenin malına varis olur. Yine, karı kocanın mirastaki farz
haklarından arta kalanı da onlardan birisine reddolunur. Yine mal onların süt bakımından kızları
veya oğullarına verilir. Eşbah'ın ferâiz bahsinde de böyledir.» Musannıf ve diğerleri de bunu ikrar
etmişlerdir.
Zımmî bir köleye mâlik olsa, o köle müslüman da olsa, onu azad etse, onun velâsı o zımmî içindir.
Çünkıi velâ, neseb gibidir. Velâ sebebiyle de müslümanlar gibi aralarında irse perde olacak bir



perde bulunmadığı yerde zımmî ile müslim birbirlerinden miras alabilirler. Eğer köle müslüman
olursa, öldüğü takdirde zımmî ondan miras alamaz. Onun yerine diyetini de vermez. İşte bununla,
«velâ mirastır» sözünün fasit olduğu hakkıyla açıklanmaktadır.
Dârü'l-harbte bir harbî, harbî bir köleyi azad etse, köle yalnız onun azad etmesiyle azad olmaz.
Ancak onu serbest bıraktığı zaman azad olur. «Ben seni azad ettim» dedikten sonra, «Seni serbest
bıraktım» derse. o zaman azad edilmiş olur. Azad edene de hiçbir velâ hakkı yoktur. Hatta azad
edenle azad edilenler müslüman olarak dârü'l-islâma gelmiş olsalar, yine efendi öldüğü takdirde
azad ettiği köleden miras alamaz. Ebû Yûsuf buna muhalefet etmiştir.
Darü'l-harpte azad edilen köle müslüman olarak darü'l-İslâma geldiğinde dilediği kimseye velâ
hakkı tanır. Çünkü hiçkimsenin onun üzerinde velâsı yoktur.
Bir müslüman darü'l-harbe girse ve orada bir köle satın alsa, sözle onu azad etse, onu serbest
bırakmadan köle azad edilmiş olur.
Köle müslüman olsa, bir müslüman veya harbî onu darü'I-islâmda azad etse, onun velâsı onu azad
eden içindir.
PRATİK MESELELER:
Bir müslümanla bir harbî azad edilmiş kölenin velâsını iddia etseler, her ikisi de azad ettiğine dair
delil getirmiş olsa, onun mirasının ikisine teslim edilmesine hükmedilir, velâ da ikısinindir.
Efendi velâya önce müstahık olur, vasiyetleri geçerli olur. Ve ondan borçları ödenmiş olur.
Azad edilmiş bir câriyenin velâsında emsâline itibar edilir. Meselâ bir tüccarın azad ettiği bir cariye,
bir debbağın değil, bir attarın azad ettiği kölenin dengidir.
Kölenin annesi aslen hür olursa. yani onun aslında hiç kölelik olmazsa,, onun çocuğu üzerine vefâ
yoktur. Baba da yine böyle aslen hür olursa, velev ki arap olsun, yine onun çocuğu üzerine mutlaka
kimsenin velâsı yoktur. Ama eğer çocuğun babası Arap olmazsa. ne onun. ne de kavminin
cariyeden olan çocuğu üzerinde velâsı yoktur.
Cariyeden olan, babaArap olmayan bir çocuk ölürse, onun varisi annesini azad edenle onun
asabesidir. İmam Ebû Yusuf burada muhalefet etmiştir. Allah daha iyisini bilir.
İZAH
Musannıf bu babı mükâteb babından sonra zikretmiştir. Çünkü velâ da kölenin mülkiyetinin son
bulmasının eserlerindendir. Bunu azaddan sonra zikretmemiştir ki, bu mesele kölenin azad
edilmesinin bütün çeşitlerinde meydana gelir.
«Bu tarifle bilindi ki ilh...» Bu görüşte Sadrı Şeria'ya tariz vardır. Zira Sadrı Şerîa velâyı mirasla
tefsir etmiştir. Yine musannıfa da tariz vardır. Çünkü musannıf da Hakâik sahibine uymuştur. İşte
bundan dolayı şârih. Kenz ve başkasına uyarak musannıf ve Sadn Şeria'nın tefsirinden dönmüş ve
«karabet-i hükmiye» ile tefsir etmiştir. Çünkü velâ mirassız ve yardımlaşma olmaksızın da
gerçekleşir. Mesela, bir kâfir bir müslimi azad etse, o müslim kölenin velâsı onundur. Mebsut'ta,
«Kâfir azad ettiği müslüman kölenin malına varis olamaz. Çünkü milliyette ona muhaliftir. Onun
yerine diyet de veremez. Çünkü diyet yardım için verilir. Yardım da müslim ile kâfir arasında olmaz»
denilmiştir. Bunu İbni Kemâl söylemiştir. Şârih de iteride buna işaret edecektir. Yine musannıfın
zikrettiği devre vesile olur. Çünkü musannıf velâyı, velânın tarifinde zikretmiştir.
«Hükmî bir yakınlıktır ilh...» Yani azad ve mavâlâttan hâsıl olan bir yakınlıktır. Kenz.
«Mirasın sebebliğine de elverişli olur ilh...» Şârih burada «elverişli» kelimesini zikrederek azadın
dâima mirasa sebeb olmadığına işaret etmiştir. Nitekim sen bunu yukarıda anladın. Bir de. velâ irse
ancak nesebi bir asabe bulunmadığı zaman sebeb olur.
«Efendinin azad etmesi değil ilh...» Şârih burada «Velâ azad edenindir» hadisiyle istidlal eden
cumhura muhalefet etmiştir. Çünkü cumhur, hüküm bir müştak üzerine tertib edilmesi hükmün
illetinin kaynağı olduğuna delâlet eder demişlerdir. İşte cumhurun bu istidlaline cevap şudur:
İştikakta asıl üç harfli olan azad naslarıdır. Ki o zaman, hükmün illeti azad etmek değil, azad olmak
olur.
«Zira ümmü'l-veledlikle ilh...» 0 zaman bundan maksat, ümmü'l-veledi onun azad etmesiyle değil,
onun ölmesiyle de azad olmuş olur.
«Yakın akrabasının verâsetiyle ilh...» Meselâ babası öldüğünde anne bir kardeşi babasının kölesi
bulunduğundan ona irsen mâlik olur, mâlik olmasıyla da anne bir kardeşi hısımlık sebebiyle azad



olmuş olur.
«Çoğunluğa yorumlanır ilh...» Veya hadisteki kısaltma izafîdir. Hamevî. Makdisi'den. O zaman
hadisin mânası şöyle olur: Velâ ancak kendisine velâyeti şart koşan satıcı kendisine hibe edilen ve
vasiyet eden gibi kimselere değil. ancak azad edenedir. Ebussuud.
«Velev vasiyetle olsun ilh...» Meselâ. adam vasiyet etse ki, «Ben öldükten sonra kölem azad
olunsun» veya «Benim ölümümden sonra malımdan bir köle alınsın ve azad edilsin.» H. O zaman
vasinin fiili mevlâya intikal eder.
«Efendisi bir kadın ilh...» Yani velev ki kölenin efendisi bir kadın da olsa. Musannıfın burada kadınla
kayıtlamasının sebebi, asabe-i nesebiyyemn muhalefeti üzerine dikkat çekmesidir. Çünkü asabe-i
nesebiyede kadın yoktur.
«Zımmî ilh...» Zımmî her ne kadar azad edilen müslüman köleden miras alamasa bile yine de onun
velisidir.
«Ölü de olsa ilh...» Musannıf bu sözüyle İbni Kemal'in zikrettiğine işaret etmiştir. Zira İbni Kemal.
«Velâ tedbir ve ümmü'l-veledlikle nasıl efendinin olur? denilmesin. Zira müdebber ve ümmü'l-veled
efendinin ölümünden sonra bilindiği gibi zaten azad edilir!er. Velâ o zaman mirasın kendisi değil.
belki mirasa sebeb olmaya elverişli olan hükmî bir yakınlıktır. Bu hükmî yakınlık da tedbirle sabit
olur. İstilad ise, müdebbirin ölümüne bağlı olmaz. Mebsut adh eserde bu açıklanmıştır. Zira Mebsut
sahibi. «Müdebbir, mükâtib, müstavlid sebebe mübâşeret et-tiklerinden velâ onların hakkıdır. Eğer
biz velânın miras olduğunu kabul etsek, o zaman onun manâsı efendi onun borçlarını verir. onun
vasiyetleri geçerlidir. Eğer onun varisleri varsa, bunu yapamaz. Bizim bu yazdıklarımızla da ortaya
çıktı ki fakihlerin mevlânın irtidad etmesi faraziyeşinde gelenek itirazfara cevap hususunda
düştükleri hatanın kaynağını biraz düşünmeleri ve biraz çaba göstermeleridir» demiştir.
«Vasiyetleri geçerli olur ilh...» Yani efendi de ölen azadlısının mirasını almadan ölmüş olsa. Onun
vasiyetleri geçerli olur.
«Şeriata muhalefet ettiğinden ilh...» Şerîat şudur: Rivâyet edilmiştir ki, Hz. Âişe Berîre ismindeki
câriyeyi azad etmek üzere satın almak istemiş. Berîre'nin akrabaları da bunun velâsının kendilerine
ait olmasını şart koşmuşlar. Bunların bu sözleri üzerine Rasûlullâh (s.a.v.) Hz. Âişe'ye, «Onların
yle demeleri, senin satın olmana engel olmasın. Zira velâ azad edenindîr» buyurmuştur. İtkanî.
«Azad zamanlada mevcut olan ilh ..» Musannıf bu sözüyle velânın intikal etmemesinin illetine işaret
etmiştir. Yoksa zaten bu altı aydan noksan bir zamanda doğurmuşsa sözünden bilinmektedir. Şu
kadarı var ki, metnin bazı nüshalarında «ebediyyen» sözünden sonra mevcut olan ifadenin aynısı
şöyledir: Zira hamil azad zamanında mevcuttu. O halde o çocuğun da azad edilmesi kasdî olarak
vâkî olmuştur. O zaman onun velâsı onu azad edenden başkasına intikal etmez. Sadrı Şerîa.
Turî diyor ki: «İtiraz olarak şu vârid olur: Yukarıdaki ifade fakihlerin azad kitabındaki «Eğer gebe bir
cariyeyi azad ederse, onun hamli de ona teban azad olur» sözüne muhalif olur.»
Ben derim ki: Bu itiraza şöyle cevap verilir: Hususiyle o doğan çocuğa azad her ne kadar vârid
değilse de ancak annesine teban vârid olmuştur. Çünkü o da annesinin bir cüzüdür. Onu azad
etmek, onun bütün cüzlerini kasden azad etmektir. Düşünülsün.
Bu itiraza cevap olarak en güzeli şöyle denilmesidir: Çocuk altı aydan az bir zaman zarfında
doğduğu takdirde onun azadını şart koşmadığı zaman fakihler «Annesine teban azad edilir» sözünü
zikrettiler. Çünkü cüziyyet daima gerçekleşmez.
Fakihlerin buradaki görüşleri velânın intikal etmemesi üzerinedir. Velânın intikal etmemesinin
şartlarından biri de bebeğin altı aydan az bir zaman içinde doğmuş olmasıdır. Fakihler cüziyyetin
gerçekleşmesî için kastın olmasını zikretmiştir. Düşünülsün.
«Ebedîyyen ilh...» Yani babası da azad edilmiş olsa. Hatta eğer o çocuk cinayet işlemiş olsa, onun
cinayetinin âkilesi annesinin mevâlisi üzerine hükmedilir. T. Hamevî'den.
«İkisinin ikiz olması zaruridir ilh...» Yani o kadın iki çocuğa birden, gebe kalmıştır. Çünkü ikisinin
doğumu arasında bir gebelik süresi yoktur. O zaman annesinin azad edilmesiyle birinci çocuk gibi
ikinci çocuk da azad edilir. Zeylaî.
«Altı oydan fazla bir zaman ilh...» Uygun olan şarihin burada «Senenin yarısı veya daha fazla bir
zaman sonra» demesiydi. Bedâyî'de olduğu gibi. Hemlin en az süresinden daha fazla tabiri de
şarihin tabirine müsâvidir. Anla.
«Babasına tabi olması güçtür ilh...» Yani burada cüziyet her ne kadar kalkmış olsa da. Çünkü onun



ana rahmine azaddan sonra düşme ihtimali de vardır. Şu kadarı var ki yine onun babaya tabi olması
mümkün değildir. Çünkü baba henüz azad edilmemiştir. O zaman annesinin muvalisine onun velâsı
tabi olma şekliyle sabit olur. Çünkü o bizzat kasdedilerek değil, anneye teban azad edilmiştir.
«Çocuğun ölümünden sonra değil, sonra ilh...» İzâhü'l-İslâh'ta şöyle denilmektedir: «Yani eğer
baba çocuğunun ölümünden önce azad edilirse, çünkü eğer onun azadından önce ölmüşse, onun
velâsı annenin mevâlisinden intikal etmez.» Bu da, ölen çocuğun bir çocuğu da olsa yine onun
velâsının baba tarafından mevâlisine intikal etmesini gerektirir. Aroştırılsın. H.
Ben derim ki: Zahîre'de şöyle bir şey vardır: «Zahiri rivayete dede torunun velâsını çekmez. Baba
hayatta olsun veya olmasın hüküm değişmez. Hasan da dedenin torununun velâsını
çekemeyeceğini rivayet etmiştir.»
Bunun şekli şöyledir: Bir köle bir kavmin azadlısı olan cariye ile evlense, o cariyeden onun bir
çocuğu olsa, o kölenin hayatta olan bir babası olsa, sonra hayatta olan babası azad edilse, köle,
köle olarak kalsa, sonra çocuğun babası olan köle ölse, sonra da çocuk ölse, ancak öldüğünde
mirasını alacak bir varisi de olmasa, onun mirası annenin mevâlisi içindir.
«Engel ortadan kalkmıştır ilh...» Engel babanın köle olması idi. Hem de, azad kasden hamlin
üzerine varid olmamıştır. Belki annesinin hamlinde olan çocuk, annesine teban azad edilmiştir.
Nitekim biz bunu zikrettik. Velânın nakline aykırı olan azad da kasdi yapılan azaddır. Buraradaki
azad ise kasdi değildir. O halde velânın nakline engel değildir.
«Çocuğun velâsının babasının mevâlisine intikal etmesi ilh...» Yani velânın cerri.yarım seneden az
veya çok zaman içindeki velâdet arasındaki açıklama.
«Ayrılış tarihinden ilh...» Yani ölüm ve talâkla. H.
«Çocuğun velâsı azad olmuş babasının mevâlisine intikal etmez ilh...» Çünkü hamile oluşun
ölümden sonraya izafe edilmesi güçtür. Bu da açıktır. Bain talâktan sonraya izafe edilmeden
sonraya izafe edilmesi de yine güçtür. Çünkü cinsi tekarrüb haramdır. Keza, ric'î talâktan sonraya
da. Çünkü rıc'î talâktan sonra izare edilmesi de güçtür. Çünkü o zaman adam şüphe ile eşine
dönmüş olur. Zira kadın eğer iki seneden az bir zamanda doğurmuşsa, hamlin boşama sırasında
mevcut olma ihtimali vardır ki nesebin sübutu için ricatın isbatına ihtiyaç vardır. Mademki hâmile
kalışı talâktan sonraya izafe etmek güçtür. O zaman nikâha isnad edilir. O halde çocuk azad anında
mevcut olmuş olur. Ki o zaman kasden azad edilmiş olur. Azad anında mevcut olan çocuğun velâsı
da köle olan babanın mevâlisine intikal etmez. Bu açıklamadan anlaşıldı ki, azad edilen câriye altı
aydan az bir zarnan zarfında doğum yaparsa, hüküm öncelikle yine böyledir. Çünkü çocuğun ölüm
veya talâk zamanında varlığı yakın olmuştur. Ama eğer o cariye azattan veya ayrılışından sonra iki
seneden fazla bir zaman zarfında doğurursa, bunda hüküm ric'î talâk ve bâin talâkta değişir. Bâin
talâkta yukarıda nakledilen hüküm gibi olur. Ric'î talâkta ise o çocuğun velâsı babasının mevâlisi
içindir. Çünkü çocuğun böyle bir zaman içinde doğması bize babasının ricat 'ettiğine yakın hasıl
etmektedir. İnâye.
«Arap olmayan ilh...» Fevâid-i Zahîriye'de şöyle denilmiştir: «Bu birkaç şekil üzerinedir. Câriye bir
Arapla evlense, onun doğacak çocuklarının velâsı, fakihlerin görüşüne göre babasının kavmi
içindir. Ama eğer o cariye, birkaç babası müslüman olan Arap olmayan bir kimse ile ev-lense, İmam
Ebû Yusuf'a göre onun çocuğunun velâsı babanin kavmıne aittir. Ebû Hanîfe ile İmam
Muhammed'in görüşüne göre de meşâyıh ihtilaf etmiştir. Ebû Bekr, A'meş ve Ebû Bekr
el-Seffâr'dan rivayet edildiğine göre yine ondan doğacak çocuğun velâsı babasının kavmine aittir.
Bunlardan başkası da Ebû Hanife'nin görüşüne göre annenin kavminedir demişlerdir. Bu cariye
müslüman olan bir harbî ile evlense, muslüman olan harbî ister kendisine bir velî tayin etsin, ister
etmesin, işte bu yukarıdaki kitabın meselesidir. Câriye bir köle veya bir mükâteble evlense, o
zaman onun velâsı fakihlerin icmâı ile anneninmevâlisiiçindir. Ancak köle azad edilirse, o zaman
çocuğun velâsıannenin kavminden babanın kavmine intikal eder.» Kifâye.
«Veya olmasa ilh...» Metinde bu mesele mevlâyı mavâlâtı olan kimse için farzedilmıştir. Çünkü
bunun mukûbilı öncelikle anlaşılır. Öyleyse eğer musannıf, «O câriyenin çocuğunun velâsı onun
mevâlisi içindir» deseydi, her ne kadar babanın mevlâyı muvâlâtı da olsa, Kenz'de ifade edildiği
gibi, daha uygun olurdu. H.
«Araplarda mevlâyı muvâlât olmaz ilh...» Çünkü Arabın kendinden aşağı bir efendisi olmaz.
«Cariye bir Arabın azadlısı olsa ilh...» Bunun doğrusu, «Velev Arap olmayan birisinin azadlısı olsa»
demesiydi. Zira Arap olmayan bir mevlâya velâ olduğu takdirde, Arap olan bir mevlâya evleviyetle
olur. H.



«Annesinin mevlâsınadır ilh...» Velânın annesinin mevlâsına olması da İmameyne göredir. İmam
Ebû Yusuf ise. baba tarafını tercih ederek onun çocuğunun velâsı babasının mevâlisidir demiştir.
«Hatta onda emsalliğe dahi itibar edilir ilh...» Bunun açıklaması denklik (küfüv) babında geçmiştir.
Yakında da gelecektir. Yine annenin mevlâsı zevi'l-erhamdan önde gelir. Meydana geldikten sonra
da fesih kabul etmez. Muvâlât ise bunların hepsinin aksinedir.
«Arap olmayanda ve mevlâyı muvâlâtta emsalliğe itibar olunmaz ilh...» Yani neseb ve hürriyet
itibariyle denkliğe Arap olmayanla mevlâyı muvâlâtta itibar edilmez. Zira Arap olmayan hakkında
hürriyet ve neseb zayıftır. Çünkü onların hür oluşu köle edinilmekte bâtıl olma ihtimalini taşır. Arap
bunların aksinedir. Zira Arap olmayanlar neseblerini kaybetmişlerdir. Çünkü onların islâmdan önce
iftihar ettikleri şey dünyayı imar etmekti. İslâmı kabul ettikten sonra da onların iftiharı İslâmdır.
Selman-ı Fârisî de, «Selman'ın babası İslâm'dır» sözüyle buna işaret etmiştir. Baba tarafında
zayıflık sabit olduğu zaman Arap olmayan hür bir adamla köle eşit olurlar.
«Reddin ilh...» Kitaptaki bu mesele aşağıdaki «onun malı beytülmale konur» meselesine kadar
ferâiz meselelerindendir. Uygun olan bu meselenin kaldırılmasıdır. H.
«Azabe-i neşebiyeden sonraya kalır ilh...» Yani asabe-i nesebiyenin üç kısmı ile de. Bu üç kısım
şunlardır: 1) Bir kimsenin kendi başına asabe olması, 2) Başkası ile asabe olması, 3) Başkasının
bulunması sebebiyle asabe olması. Musannıf burada nesebiye ile sebebiyetin diğer bir türünden
kaçınmıştır. Sebebiyetin diğer türü ise mevlâyı mevâlâttır. Zira azad eden ondan önde gelir. Azad
edenin asabesi de onun gibidir.
«Zira o, asabe-i sebebiyedir ilh...» Yani neseb daha kuvvetlidir.
«Nesebi varisi bulunmasa ilh...» Bu söz geneldir. Farz sâhibi olan neseb hısımları asabe olan neseb
hısımlarını kapsamına alır.
«En yakın ilh...» Bu görüş efendinin asabesini çıkarmıştır. O halde kadın eğer bir köle azad etse,
geriye de vâris olarak kocasını. bir oğlunu ve annesinden olmayan bir kardeşini bıraksa, sonra da
azad ettiği köle ölmüş olsa, kölenin velâsı yalnız kadının oğlu içindir. Eğer oğlu do ölse. geriye
vâris olarak babası ile dayısını bıraksa, ölen kölenin velası dayısına olur. Çünkü dayı o kölenin
asabesidir, baba değil. Zira o, oğlunun asabesidir. Bu meselenin tamamı Bedâyî ve Zahîre'dedir.
«Erkek asabesinde ilh...» Yâni kadınlara değil. Zira burada başkası ile asabe olmakta, başkası ile
birlikte asabe olmak yoktur. Zira zikredilen hadis de bunu gösterir.
«Ferâiz babında araştıracağımız ilh...» Miras babında. Miras babında da burada olandan fazla bir
şey zikretmemiştir. Yalnız hadisle açıklamıştır.
«Kadınlar için velâ yoktur ilh...» Burada musannıf istisna edeceği yerde istinaf etmiştir. Çünkü
musannıfın mevlânın asabesinin en yakını sözü bazı kadınları da kapsar. Bundan ötürü de
musannıf «eğer ölse» sözüyle meseleyi dallandırmıştır. İşte bu açıklama ile anlaşıldı ki şârihin
yukarıda erkek asabe ile kaydetmesi gerekmez.
«Dürer ve başkalarında zikredilen ilh...» Dürer ve başkalarında zikredilen hadis şudur: «Kadınlara
velâdan ancak azad ettiklerinin velası vardır veya kadınları azad eden bir kimseyi azad etmişse
veya kitabet yaptıkları kadınların veya kadınlar ile kitabet yapan bir mükâtebi azad ederse veya
tedbir ettiklerine veya tedbir ettiklerini tedbir edenleri veya onları azad edenlerin velâsını cerreden
veya onları azad edeni azad ederse, onlara velâsı vardır.» O halde kadın bir köleyi tedbir yapsa,
sonra da ölse, sonra da tedbir yaptığı köle ölse, kölenın velâsı o kadın içindir. Hatta o kadının
asabesinden olan erkekler içindir.
Kadın ölse, müdebber kölesi azad edilir. Tedbirle azad edilen kölede bir köle alsa ve ona tedbir
yapsa, sonra do o köle ölse, onun velâsı da o kadının asabesi içindir.
«Aynî ve başkası ilh..Aynî şöyle demiştir: «Ali, İbni Mes'ud ve İbni Sâbıt'ten vârid olan habere
göre onlar kadınlara velâdan ancak kadınların kitabet yaptıkları ile azad ettiklerinin velâsını
verirlerdi.»
«Ayni'ye cevap da ferâiz bahsinde gelecektir ilh...» Şârihin ferâiz bahsinde metni aynen şöyledir:
«Dürer'de zikredilen hadiste her ne kadar sazlık varsa da şu kadarı var ki, sahabilerin büyüklerinin
sözleriyle tekid edilmiştir. O halde bu hadis meşhur hadis yerindedir. Nitekim Seyyid bu hususta
açıklamada bulunmuş musannıf da bunu ikrar etmiştir.» H.
Biz de ferâiz bahsinde bu hadis üzerinde olan sözlerin tamamını zikredeceğiz.
«Zeylâî, Nihâye'ye isnadla ilh...» Zeylâî'de olanın misli Zahîre'dedir. Zahîre sahibi şöyle demiştir:



«Bu şekilde İmam Ebû Bekr el-Berzencî ve Kadı İmam Sadrı İslâm fetvâ verirler. Çünkü azad eden
kişinin kızı beytülmaldan daha yakındır. O zaman ona verilmesi daha uygun olur. Çünkü azad
edenin kızı değil de oğlu olsaydı. malın hepsine hak kazanmış haketmiş olurdu.»
«Zamanımızda vâris olur ilh...» Zeylâî'nin ifadesi şöyledir: «Mal, irs yoluyla değil, ama yine azad
edenin kızına verilir. Çünkü ölen köleye halktan en yakını odur.» H.
«Arta kalanı da onlardan birisine red yapılır ilh...» Zahîre'de bu İmam Abdülvahid eş-Şehid'in feraiz
kitabına isnad edilmiştir.
«Musannıf ve diğerleri de bunu ikrar etmişlerdir ilh...» Musannıf Mülteka şerhinde şöyle demiştir:
«Ben diyorum ki, şu kadarı var ki bana ulaşan fakihler bununla fetvâ vermezlerdi. Uyanık ol. Bu
konuda ferâiz kitabında meseleler vardır.»
Ben derim ki: Zamânımızda bu ifade ite fetvâ vereni veya hükmedeni görmedim. Bununla
hükmedildiği takdirde uygun olan diyâneten o hükmün caiz olmasıdır. Araştırılsın ve düşünülsün.
«Köle müslüman da olsa ilh...» Şârihin bu müslüman kelimesini getirmesinin sebebi, çünkü burada
kelâm velânın sûbutu hakkındadır. Mirasa gelince o, azad eden kâfir olduğu sürece sabit olmaz.
İleride bu hususa dikkat çekilecektir.
«Zımmî ondan miras alamaz. ilh...» Çünkü mirasçı olmanın şartı olan din milliyeti yoktur. Hatta eğer
zımmî azad ettiği kölenin ölümünden önce müslüman olsa sonra köle ölse, ondan miras alabilir.
Yine zımmînin müslümanlardan, müslüman bir amcası gibi bir asabesi olsa zımmînin ölen
azadlısından miras alabilir. Zira zımmî ölü gibi kılınır. Eğer zımmînin müslüman bir asabesi yoksa,
azad etmiş olduğu kölenin malı beytü'l-mâla konulur.
Bir köle bir müslümanla, bir zımmî arasında ortaklı olsa, o köleyi azad etmiş olsalar, onun velâsının
yarısı müslüman için, diğer yarısını da zımmînin müslüman asabelerinin en yakınınadır. Eğer
müslüman asabesi yoksa, onun velâsının yansı beytül malındır. Bedâyî.
«Onun yerine diyetini de vermez ilh...» Köleyi azad eden zımmî galib gelen bir Hıristiyan kabileye ait
ise, azad ettıği kölenin âkilesi onun kabilesinden alınır. Tatarhâniye'de olduğu gibi.
Tatarhâniye'deki bu ifadeden şu anlaşılır ki, müslüman köleyi azad eden zımmînin kabilesi olmadığı
takdirde azad olunan köle cinayet işlediği takdirde âkilesi kendisine aittir. Zira geçen meselede
açıklanmıştır. Geçen mesele şudur:
Köleyi azad eden zımmînin müslüman bir asabesi olmazsa, azad olunan köle öldüğü takdirde
mirası beytü'l-mala kalır, hataen bir cinayet işlerse, âkilesi de kendi nefsinedir.
«Bununla hakkıyla izah olunmaktadır ilh...» Çünkü velâ mirassız da mevcut olmaktadır. H.
«Bİr harbî ilh...» Burada musannıfın «harbî» ile takyid etmesi, «yalnız azad etmesiyle azad olmaz.
Ancak onu serbest bıraktığı zaman azad olur» sözüne nisbetle fayda verir. Çünkü müslümanda
yalnız sözle de azad olur. Nitekim musannıf da bunu ileride zikredecektir. Ama «harbî» ile kayda
bağlaması, «ona velâ yoktur» sözüyle birlikte düşünülürse, bunun blr faydası yoktur. Çünkü
darü'l-harpte kölesini azad eden harbi ile yine darü'l-harbte kölesini azad eden müslüman eşittirler.
Yakında bu konudaki sözü zikredeceğiz.
«Harbî bir köleyi ilh...» Harbi, müslüman veya zımmî bir köleyi azad etmiş olsa, fakihlerln icma ile,
yalnız sözle azad edilir, velâsı da onundur. Bedâyî.
«Onu serbest bıraktığı zaman ilh...» Yani azadı geçerli olur. Şu kadar var ki azadının sıhhati her ne
kadar mülkiyetin izalesi için geçerli olsa da, o köleden kölelik kalkmaz. Çünkü harbinin
darü'l-harbte olması onun köleliğine sebebtir. Turî. Muhit'ten.
«Velâ hakkı yoktur ilh...» Velânın köleyi azad eden harbiye olmayışı, Ebû Hanîfe ile İmam
Muhammed'in görüşüdür. Zira onlara göre, azad sözüyle darü'l-harpte harbî kölesini azad edemez.
Ancak serbest bırakmakla azad etmiş olur. Serbest bırakma ile sabit olan azad velâyı icab ettirmez.
Bedâyî. Zira sen yukarıda anladın ki, darü'l-harbteki tahliye her ne kadar mülkiyeti izale etse de
köleliği izale etmez.
«Ebû Yûsuf buna muhalefet etmiştir ilh...» Zira EbÛ Yusuf'a göre, azad edilen harbî kölenin velâsı,
onu azad eden harbî içindir. Çünkü yalnız sözle azad etmek geçerlidir. Eğer harbî, Darü'l-harbte
harbî olan kölesini tedbir ederse, o da yine yukarıdaki ihtilaf üzerinedir. Ama da-rü'l-harbte bir
harbînin harbî olan cariyesini ümmü'l-veled kılmasının cevazında ihtilaf yoktur. Çünkü
ümmü'l-veledlik nesebin sübutu için bina kılınmıştır. Neseb de darü'l-harbte de sabit olur. Bedâyî.
«Serbest bırakmadan köle azad edilmiş olur ilh...» Yani onun velâsı da müslümanın olur. Nitekim



geçen açıklamada bunu ifade etmektedir. Çünkü o köle tahliye ile değil, yalnız sözle azad edilmiş
olur.
Şu kadarı var ki, Şurunbulâliye'de Bedâyî'den naklen şöyle denilmiştir: «İmam Ebû Hanife'ye göre,
darü'l-harbte müslümanın alıp azad ettiği köle sözle değil tahliye ile azad edilmiş olur. İmam Ebû
Yûsuf'a göre de. onu azad eden müslüman onun mevlâsı olur.»
Şurunbulâlî"nin Bedâyî'den naklettiği ifade şârihin zikrettiği sözün aksidir. Şurunbulâlî'nin
Bedâyî'den naklettiğini ben Bedâyî'nin iki nüshasında da bulamadım. Evet ben, Hindiye'de
Bedâyî"ye nisbetle şunu gördüm ki: Bir müslüman kendisinin müslüman veya zımmî olan kölesini
darü'l-harbte azad etse, o kölenin velâsı onundur. Çünkü onun azad etmesi fakihlerin icmaı ile
câizdir. Ama eğer bir müslüman darü'l-harpte harbî olan bir kölesini azad ederse, Ebû Hanîfe'ye
göre onun mevlâsı olamaz. Ebû Yusuf'a göre ise, onun mevlâsı olur.»
Bu ifadede söz ile azad edilmez diye bir şey yoktur. Çünkü Hindiye' nin Bedâyî'den naklettiği
ifadedeki, «Ebû Hanife'ye göre onun mevlâsı olmaz.» sözü azad edilmemeyi gerektirmez. Belki
Tatarhâniye'de «azad edilir» sözüyle açıklanmıştır. Zira Tatarhâniye sahibi şöyle demektedir:
«Bir müslüman darü'l-harbe gitse, orada harbî bir köle alsa, onu azad etse, azad olunur. Ancak
İmam-ı Azâm ile İmam Muhammed'e göre o azad olunan kölede ona velâ sabit olmaz. İm'am Ebû
Yûsuf'da, «İstihsanen velâ ona sabit olur» demiştir. Tûrî de bunun mislini Muhit'ten naklen
zikretmiştir.
Sonra ben, Bahır adlı eserin azad kitabında aynen şunu gördüm: «Müslüman darü'l-harbe gitse.
orada harbî bir köle satın alsa. onu orada azad etse, kıyas odur ki, bunu serbest bırakana kadar o
azad olunmaz. İstihsana göre ise, sözle azad ettiği zaman, serbest bırakmasa dahi yine azad
olunur. Onu azad eden müslüman için İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed'e göre kıyasen velâ
yoktur. İmam Ebû Yusuf'a göre ise istihsânen velâ ona sabittir.»
İşte bununla Şurunbulâliye'nin Bedâyî'den nakli ile diğer ifadeler arasında uygunluk meydana
gelmektedir. Düşünülsün.
«Köle müslüman olsa ilh...» Musannıf burada bütün kısımları tamamen almamıştır. Tatarhâniye'de
olan ifadenin sonucu şudur: Dârü'l-İslâmda köleyi azad eden ister zımmî olsun, ister müslüman
olsun, köle her ne kadar zımmî de olsa, kölenin velâsı azad edene sâbit olur. Ama eğer köle harbî
olursa, onda yine geçen hilâf mevcuttur. Ama eğer köleyi azad eden harbî, darü'l-İslâmda olursa,
köle azad edilir. kölenin velâsı da ona sabit olur. Azad olunan köle ister müslüman, ister zımmî,
ister harbi olsun. Ama eğer köleyi azad eden harbi darü'l-harbte harbinin azad ettiği köle de harbi
olursa, serbest bırakmadan yalnız sözle azad olunmaz. Azad olduğu takdirde de ona velâ yoktur.
«Darü'l-İslâmda ilh...» Bunun mislî dârü'l-harbte olduğu takdirde kölenin efendisi müslüman olursa,
yine azad olur ve velâ da müslüman efendinindir. Nitekim biz bunu Hindiye'den naklen zikrettik.
ÖNEMLİ BİR PRATİK MESELESİ: Pasaportlu bir harbî İslâm ülkesinde bir köle alarak azad etse,
sonra da memleketine dönse, memleketine döndükten sonra müslümanlara esir düşse, onun daha
önce darü'l-İslâmda azad ettiği köle onu satın alsa ve azad etse, onların her biri diğerinin mevlâsı
olur. Yine bunun gibi, bir zımmî veya irtidad eden bir kadın darü'l-harbe iltihak etse, sonra da esir
olarak İslâm ülkesine dönseler, onları da daha önce darü'l-İslâmda azad ettikleri köle satın alıp
azad etse. onlar da birbirinin velîsi olurlar. Bedâyî.
«Mirasın ikisine taksim edilmesine hükmedilir, velâ da ikisinindir ilh...» Yani velev ki mal bunlardan
birisinin elinde olsun hüküm değişmez. Zira bu davadan maksat, velâdır. Onların ikisi de velâda
eşittirler. Burada zilliyet tercih edilmez. Çünkü velânın sebebi azaddır. Bu satın almanın aksîne
kabızla tekid olunmaz. Nitekim Zahîriye'nin muhtasarında da böyledir. Bu mesele, eğer her ikisi de
vakit tayin etmişler ve iki delilden birisine daha önce hüküm verilmemişse, böyledir. Çünkü
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Eğer her iki davacı da vakit bildirirlerse, hangisinin vakti önce ise,
velânın ona verilmesi daha uygundur. Çünkü o öyle bir vakit isbat etmiştir ki, o vakitte hiç kimse
onunla anlaşmazlığa düşmemiştir. Ama eğer bu mesele muvâlâtın velâsı hakkında olursa, son vakti
isbat eden daha uygun olur. Çünkü muvâlâtın velâsı nakz ve feshi ihtimal eder. O zaman ikincinin
akti birincisini nakzetmiş olur. Ancak birinci vaktin sahibine, şahitler, kölenin âkilesini verdiğine
dair şahitlik ederlerse, o zaman bunda da birinci vakit sahibine velâ verilmesi daha uygun olur. Zira
o zaman ikincinin velâsı şahitlerin şehâdetinden dolayı nakzı ihtimal etmez. O zaman azad edilenin
velâsına benzer.» Bu konunun tamamı Şurunbulâliye'dedir.
«Efendi ilh...» Yani azad eden efendi. Velev ki bu azadı kitabet, tedbir veya istilâdla olsun. T.



«Velâya önce müstahık olur ilh...» Yani azad edilen köle öldüğü takdirde. Ama eğer azad edilen köle
hayatta ise, onun velâsı şüphesiz azad edenindir. Bu söz musannıfın geçmişteki «Ölen köle»
sözüyle mükerrerdir.
«Azad edilmiş cariyenin ilh ..» Ama muvâlâtın velâsı bunun aksinedir. Nitekim geçti.
«Tacirin azad ettiği bir cariye ilh...» Uygun olan burada, musannıfın, «Tâcirin azadlısı olan köle,
attarın azadlısı olan cariyeye denktir» demesiydi. Ama attarın azadlısı olan câriye, debbağın azad
ettiği köleye denk değildir. Çünkü denklik erkek için değil, kadın için geçerlidir. Düşünülsün. T.
«Onun aslında hiç kölelik olmasa ilh...» Yani yine onda da velâ yoktur. Musannıf ancak. bu aslı hür
olanı niçin böyle tefsir etmiştir? Zira hür asıllı nasıl ıtlak olunursa, soyu üzerinde değil kendi şahsı
üzerinde kölelik hiç cârî olmayan kimseyi de kapsamına alır. Ama onun aslında ister kölelik câ
olsun, ister cârî olmasın. Bu ise burada irade olunmaz. Nitekim Dürer'de de böyle tesbit edilmiştir.
H.
«Onun çocuğu üzerine velâ yoktur ilh...» Yani babası azadlı köle bile olsa, yine o çocuk üzerinde
kimsenin velâsı yoktur. Zira biz yukarıda zikrettik ki, çocuk kölelik ve hürriyette annesine tâbidir.
Annesi de aslen hür olduğundan onun annesi üzerinde hiç kimsenin velâsı yoktur. O halde onun
çocuğu üzerinde de kimsenin velâsı olamaz. Bedâyî. Tekmile Şerhi, Muhit ve Mes'udî
muhtasarlarında da buna uyulmuştur. Nitekim Dürer'de de zikredilmiştir.
Sükbü'l-Enhur sahibı de. «Bu önemli bir feri meseledir. Hıfzedilsin. Zira insanların ilim bakımından
kaydığı yerdin» demiştir.
Azmiye'de şöyle denilmiştir: «Bilinmiş olsun ki, İstanbul'da Sultanın emir ve nasbı ile fetvâya tayin
olunan âlimler fetihten günümüze, yani binotuzaltıya kadar bu konuda ikiye ayrılmışlardır.
Âlimlerden bir kısmı binotuzaltıya bu konuda ikiye ayrılmışlardır. Bunlar Dürer sâhibi, Mevlâ İbni
Kemal paşazâde, Mevlâ Kadızâde. Mevlâ Bıztanızâde. Mevlâ Zekeriyya, Mevlâ Sadettin bin Hasan
Han ve Mevlâ Sunullahtır. Âlimlerin diğer kısmı dc annenin aslen hür olmasının şart olmadığı
görüşündedirler. Bunlar da Sadi Çelebi, Mevlâ Aliyyü'l-CemaIî. Bicevizâde-i kebir la-kabıyla meşhur
olan mevlâ ve oğludur. Ebussuud da önce bu son görüş üzerine fetvâ vermiştir. Sonra da bu
fetvâdan rücu ettiğini zikrederek Bedâyî'de olan görüşe uygun şekilde fetvâ vermiştir. Bu görüşünü
ölene kadar da değiştirmemiştir. Cenab-ı Allah onların sayini meşkur, amellerini mebrur eylesin.
Veciz Şerhinde aynen şunu gördüm: «Bir azadlının annesi aslen hür olursa, babası köle olduğu
takdirde, onun üzerinde velâsı yoktur. Eğer baba azad edilirse, babanın mevâlisine onun velâsı
sabit olur mu, Bu konuda iki görüş rivayet olunur.» Bunun benzeri Miraç'ta da mevcuttur.
«Velev ki Arap olsun ilh...» Bu sakınma kaydı değil, ittifaklı bir kayıttır. Zira eğer baba bir Arabın
mevâlisi olsa, yine onun çocuğu üzerine kimsenin velâsı yoktur. Zira bir Arabın mevâlisinin hükmü
Arap gibidir. Zira Rasûlullâh (s.a.v.) «kavmin azadlısı kavimdendir.» buyurmuştur. Bedâyî de de
yledir. Şurunbulâliye. Bunun benzeri Hindiye'de de mevcuttur.
«Mutlaka ilh...» Yani baba kavmine de anne kavmine de velâ yoktur. Zira velâ baba ciheti içindir.
Baba cihetinde de kölelik yoktur. H.
Azmiye'de de bu »mutlak» sözü «İster annesi azadlı olsun, ister olmasın, babası hür asıllı olursa
onun üzerinde kimsenin velâsı yoktur» şeklinde tefşir edilmiştir.
«Ebû Yusuf muhalefet etmiştir ilh...» Zira Ebû Yusuf, velâda çocuk babasına tabidir görüşündedir.
Aslen Arap olan kimsede olduğu gibi. Çünkü neseb ne kadar zayıf olursa da babanındır.
İmameynin delili şudur: Velâ yardım içindir. Onun baba tarafından ona bir yardımı yoktur. Çünkü
arabın dışında kabilelerde kabile halinde birbirine yardım etmezler. Bedâyî.
Velhâsıl burada beş şekîl vardır. Dördü ittifaklı, beşinci, ihtilâflıdır.
Birinci şekil: Anne ve baba ikisi de hür asıllı olursa. Yani ne onlara, ne de onların asıllarına kölelik
girmemişse, o anne babanın evlâdı üzerinde kimsenin velâsı yoktur.
İkinci şekli: Anne ve babanın her ikisi de azadlı olsalar veya onların aslında azadlık bulunsa, onların
çocuğunun velâsı baba kavminedir.
Üçüncü şekil: Baba azadlı veya soyunda azadlılık varsa, anne de bu manâ ile Arap ve hür asıllı
olursa, babanın kavmine velâ yoktur.
Dördüncü ve beşinci şekil: Anne azadlı, baba ise bu manâ ile hür asıllı. Baba eğer Arap ise annenin
kavmine vela yoktur. Eğer baba Arap değilse bu beşinci ve ihtilaflı mesele olur. Ebû Hanife ile İmam
Muhammed'e göre çocuğun velâsı annenin kavminedir. İmam Ebû Yusuf'a göre ise, o çocuğun



üzerinde kimsenin velâsı yoktur. Bu meselenin tamamı Dürer'dedir. Allah daha iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...