05 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...VAZ' İSTİSNANIN HÜKÜMLERİ


VAZ' İSTİSNANIN HÜKÜMLERİ


METİN
Çünkü istisna cümle başıyla veya ona müsavî olursa sözün hepsini istisna etmek bâtıl olur. Bunlardan başkasiyle ise meselâ bütün kadınlarım boş olsunlar; yalnız, şunlar müstesna! Yahut yalnız Zeyneb, Amra ve Hind müstesna derse; yahut, bütün kölelerim hür olsunlar! Yalnız şunlar müstesna yahut yalnız Gânim, Sâlim ve Râşid müstesna der de bütün köleleri bunlardan ibaret olursa istisna sahihtir. Nitekim ikrar bahsinde gelecektir. Müstesnanın bütün sözün hepsi veya bir kısmı olması muteberdir. Yoksa sahih olduğuna hükmedilen kısmın yani üçün cümlesinden olması muteber değildir. Binaenaleyh sen on talâk boşsun dokuzu müstesna sözüyle bir talâk vâki olur. Sekizi müstesna derse iki, yedisi müstesna derse üç talâk meydana gelir. İstisna her ne zaman (ve) edatı kullanılmaksızın müteaddit yapılırsa müstesnalardan her biri kendinden sonra gelenden ıskat olur. Binaenaleyh sen on talâk boşsun yalnız dokuzu müstesna, yalnız sekizi müstesna, yalnız yedisi müstesna sözleriyle iki talâk meydana gelir. "Onun bende on dirhem alacağı var yalnız dokuzu, yalnız sekizi, yalnız yedisi, yalnız altısı, yalnız beşi, yalnız dördü, yalnız üçü, yalnız ikisi, yalnız biri müstesna" sözleriyle beş dirhem ödemesi lâzım gelir. Bu şöyle izah edilir: Birinci sayıyı sağ eline alırsın, ikinciyi sol eline, üçüncüyü sağ eline, dördüncüyü sol eline alır, böylece devam edersin. Sonra sol elindekini sağ elindekinden düşersin. Ne kalırsa vâki olan odur.
İZAH
«Sözün hepsini istisna etmek bâtıl olur.» Bu söz o istisnadan sonra sözün başını düzelten bir istisna bulunmamakla kayıdlıdır. Bulunursa istisna sahih olur. Buna şu mesele teferru eder: "Sen üç defâ boşsun yalnız üçü müstesna, yalnız biri müstesna." derse bir talâk vâki olur. "Yalnız ikisi müstesna, yalnız biri müstesna" derse iki talâk olur. Nehir. Bu, istisnanın müteaddit olmasındandır. İzahı ileride gelecektir. Bütün sözü istisna etmenin bâtıl olması istisnadan sonra söyleyecek bir şey kalmadığı içindir. Halbuki istisna onu yaptıktan sonra kalanı söylemek için vaz' edilmiştir. Yoksa bazılarının dediği gibi karar kıldıktan sonra dönmek için değildir. Aksi takdirde dönmeyi kabul eden şeyde istisna sahih olurdu. Meselâ "Filancaya malımın üçte birini vasiyyet ettim, yalnız malımın üçte biri müstesna." sözünde istisna sahih olurdu. Bunu Fetih sahibi söylemiştir.
«Çünkü istisna cümle başıyla olursa...» Nitekim metinde verilen misâl böyledir. "Bütün kadınlarım boş olsunlar, ancak kadınlarım müstesna.", "Bütün kölelerim hür olsunlar, yalnız kölelerim müstesna..." sözleri de böyledir. Nitekim Bahır'da belirtilmiştir. H. Fetih'de şöyle denilmiştir: "Kadınlarımdan biri ve ikisi boş olsun, yalnız ikisi müstesna." yahut "İkisi ve biri boş olsun, yalnız ikisi müstesna." derse üç talâk vâki olur. Kezâ "ikisi ve biri boş olsun yalnız biri müstesna." derse üç talâk vâki olur. Çünkü ilk ikisinde ikiyi ikiden çıkarmıştıryahut ikiyi birden çıkarmıştır. Üçüncüde ise biri birden çıkarmış olur. Onun için de istisna sahih olmaz. "Birisi ve ikisi boş olsun, ancak biri müstesna." demesi bunun hilâfınadır. Burada iki kadın boş olur. Çünkü biri ikiden çıkarmak sahihtir. Kaide şudur: İstisna ancak kendinden sonra gelene sarfedilir. İstisnadan sonra birkaç cümle gelirse istisna son cümlenin kaydı olur.
«Veya ona müsavî olursa..» Meselâ: Sen üç defa boşsun yalnız biri ve biri ve biri müstesna derse istisna edilen sözün başında söylenene müsavî olur. "Sen üç defa boşsun, yalnız ikisi ve biri müstesna." sözü ile üç karısı olan bir adamın: "Siz hepiniz boşsunuz, yalnız Zeyneb, Amra ve Hind müstesna." demesi ve üç kölesi olan birinin kölelerine: "Siz hepiniz hürsünüz, yalnız Sâlim, Gânim ve Râşid müstesna." demesi de böyledir. H.
«İstisna sahihtir.» Kezâ "Benim her karım boş olsun, yalnız şu müstesna," der de ondan başka karısı bulunmazsa bu istisna sahih olur, kadın boş düşmez. Çünkü vücuda müsovî olmak vaz' itibarı ile umumi ise istisnanın sıhhatine mâni değildir. Bu bir sîga tasarrufudur. Bahır. Yani burada müstesna minhîn sîgasına bakılır. Şayet vaz' itibariyle müstesnaya ve başkalarına şâmil ise istisna sahih olur. Zira vaz' îtibariyle her kadın bu kadına ve başkasına şâmildir. Kezâ kadınlarım sözü adlarını söyledikleri ile başkalarına şâmildir. Sizler demişse iş değişir. Çünkü bu söz adlarını söylediği muhatab kadınlardan başkasına şâmil değildir. Aslı itibari ile umumu olmayan da bunun hilâfınadır. Fetih'deki şu ifade bu kabîldendir: "Bir kimse biri boş, biri daha boş, biri daha boş, yalnız üçü müstesna derse istisna bilittifak bâtıl olur. Çünkü ortada içinden çıkarmak sahih olacak müteaddid bir şey yoktur." Bahır'ın şu ifadesi de bu kabîldendir: "Cima'da bulunduğu karısına: Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun yalnız biri müstesna derse üç talâk vâki olur. Kezâ: Sen bir talâk boşsun, bir daha ve bir daha yalnız biri müstesna derse yine üç talâk vâki olur. Çünkü bu adam ayrı ayrı kelimeler zikretmiştir. Bunlar istisnanın sahih olması hakkında bir cümle sayılırlar. Kezâ: Şu kadın boş olsun, şu da, şu da; yalnız şu müstesna derse hüküm yine böyledir. Ama sizler boşsunuz, yalnız şu müstesna derse istisna sahih olur."
«Bir talâk vâki olur.» Eğer ondan çıkarılması sahih olduğuna hükmedilen üç muteber olsaydı üçten dokuzu istisna lâzım gelirdi. Bu da hükümsüz kalarak üç talâk vâki olurdu.
«Ve edatı kullanılmaksızın müteaddit yapılırsa müstesnalardan her biri kendinden sonra gelenden ıskat olur.» Ve edatı kullanılarak yapılırsa hepsi cümlenin başından ıskat olur. Meselâ: Sen on talâk boşsun yalnız beşi ve üçü ve biri müstesna derse bir talâk vâki olur. H.
«İki talâk meydana gelir.» Bu şöyle olur: Yediyi sekizden düşürürsün bir kalır, bu biri dokuzdan düşürürsün sekiz kalır, sekizi de ondan düşürürsün iki kalır.
«Bu şöyle izah edilir..» Tek sayıları yani bir, üç, beş, yedi ve dokuz sağ eline alırsın. Bunlarınhepsi yirmibeş eder. Çift sayıları da sol elinle sayarsın. Bunlar iki, dört, altı, sekiz olup mecmuu yirmi eder. Bunları sağ elindeki yirmibeşden çıkarınca beş kalır.
Ben derim ki: Bunun başka bir yolu daha vardır. O da tekleri çıkarmak, çiftleri koymaktır. Her teki ondan önceki çiftten çıkarırsın. Şöyle olur: Dokuzu ondan çıkarırsın bir kalır. Bunu sekize katarsın dokuz olur. Bundan yediyi çıkarırsın iki kalır. Bunu altıya katarsın sekiz olur. Ondan beşi çıkarırsın üç kalır. Bunu dörde katarsın yedi olur. Ondan üçü çıkarırsın dört kalır. Bunu ikiye katarsın altı olur. Ondan biri çıkarırsın beş kalır.
Üçüncü bir yolu da yukarıda geçtiği gibi her birini öncekinden çıkarmakla olur. Biri ikiden çıkarırsın bir kalır. Onu üçten çıkarırsın iki kalır. Bunları dörtten çıkarırsın yine iki kalır. Bunları beşten çıkarırsın üç kalır. Bunu altıdan çıkarırsın yine üç kalır. Bunu yediden çıkarırsın dört kalır. Bunu sekizden çıkarırsın yine dört kalır. Dokuzdan çıkarırsın beş kalır. Bunu ondan çıkarırsın beş kalır.
METİN
Bir boşamanın bir kısmını çıkarmak hükümsüzdür. Bir boşamanın bir kısmını îkâ' ise bunun hilâfınadır. Bir adam: Sen üç talâk boşsun, yalnız bir talâkın yarısı müstesna derse muhtar kavle göre üç talâk vâki olur. İmam Ebû Yusuf'tan bir rivâyete göre iki talâk vâki olur. Fetih. Sirâciy- ye'de şöyle denilmiştir: "Sen boşsun ancak biri müstesna derse iki talâk vâki olur." Bu adam her halde mukadder olan üçten istisna yapmıştır. Bir kadın üç talâk ister de kocası sen elli talâk boşsun der, bunun üzerine kadın bana üç yeter derse kocası: Üçü sana kalanları ortaklarına olsun der ve adamın bundan başka üç karısı bulunursa, muhatab olan kadın üç defa boş olur. Diğerleri aslâ boş olmazlar. Muhtar olan kavil budur. Çün-kü diğer kadınlar hükümsüz kalmıştır. Onlara talâkı sarfetmekle hiç bir şey vâki olmaz.
FER'Î MESELELER: -Fethü'l-Kadir'in yeminler bahsinde şöyle de-nilmektedir: "Talâkta malûmdur ki bir adam karısına: Şu haneye girersen sen boşsun, şu haneye girersen sen boşsun, şu haneye girersen sen boş-sun derse üç talâk vâki olur." Bunu orada musannıf da ikrar etmişti.
Bir adam: Ben bu beldede oturursam karım boş olsun der de derhal oradan çıkar ve karısına hul' yaparsa, sonra iddeti bitmeden o beldede oturduğu takdirde karısı boş düşmez. Ama: O halde sen boşsun demişse bunun hilâfınadır.
Seninle evlenirsem ve seninle evlenirsem sen şöyle ol derse o kadınla iki defa evlenmedikçe hiç bir şey vâki olmaz. Ceza cümlesini evvel söylerse bunun hilâfınadır.
İZAH
«İmam Ebû Yusuf'tan bir rivâyete göre iki talâk vâki olur.» Çünkü talâk îkâ'ı hususunda bir talâk parçalanmayı kabul etmez. İstisnada da öy-ledir. Bu adam yalnız biri müstesna demişgibidir. Cevap şudur: îkâ'ın parçalanmayı kabul etmemesi onu yapanda bulunan bir mânâdan dolayıdır. İstisnada bu yoktur. Binaenaleyh parçalanmayı kabul eder ve bu adamın sözü ikibuçuk talâktan ibaret olur ve kadın üç defa boş düşer. Fe-tih'de böyle denilmiştir. Meselenin hâsılı şudur: Bir talâkın yarısını yap-mak şer'an tasavvur edilemez. Onun için bütününü yapmış olur. Yarısını istisna etmek bunun hilâfınadır. Çünkü mümkündür. Ancak hükümsüzdür. Zira kalan yarısı ile bir talâk vâki olur.
Ben derim ki: Savaba en yakın cevap şudur: Bu adam bütün hükmündeki yarıyı çıkarıp yine böyle bir yarıyı bırakınca bıraktığı ile aleyhine bir talâk vâki olduğuna hükmederiz. Onu çıkarması sahih değildir. Çünkü sahih olsa bir hükmî talâkı bir hükmî talâktan çıkarmak lâzım gelir. Bu ise hükümsüzdür.
«Bu adam her halde mukadder olan üçten istisna yapmıştır.» Ben de-
rim ki: Bunun vechi şudur: Boşsun sözünün ikiye ihtimali yoktur. Çünkü iki sırf adeddir. Bu söz ya hakikî ferde, yahut cinse yani üçe ihtimallidir. Hakikî ferd burada sahih değildir. Çünkü istisnanın hükümsüz kalmasını gerektirir. Binaenaleyh cins için teayyün eder.
«Üç talâk vâki olur.» Yani o haneye bir girmekle üç talâk vâki olur. Nitekim Fethü'l-Kadir'in ibâresi de buna delâlet etmektedir. Orada şöyle denilmiştir: "Bir adam karısına: Vallahi sana yaklaşmam der, sonra yine vallahi sana yaklaşmam der de kadına bir defa yaklaşırsa iki keffâret ver-mesi lâzım gelir." Zâhire bakılırsa bu sözle te'kidi niyet ettiği takdirde diyâneten tasdik olunur. H.
Ben derim ki: Meselenin tasviri her şart için ceza zikrettiğine göredir. Yalnız bir ceza ile iktifa ederse Bezzâziye'de: "Şu haneye girersen, şu haneye girersen kölem hür olsun." denilmiştir ki, bunların ikisi de birdir. Kıyasa bakılırsa o haneye iki defa girmedikçe yemin bozulmamalıdır. İstihsana göre ise bir defa girmekle bozulur. Geri kalan söz tekrar ve iade sayılır. Bezzâziye sahibi bundan sonra bir işkâl ile o işkâlin cevabını zik-retmiştir. İbâresinin tamamı Bahır'dadır. Bezzâziye sahibinin: "Onların ikisi de birdir." sözünden muradı iki yerde bahsettiği haneler birdir demektir. iki haneye işaret ederek söylemesi bunun hilâfınadır. O zaman mutlaka ikisine de girmesi lâzım gelir.
«Karısı boş düşmez.» Bu söz zayıf bir kavle mebnîdir. Nitekim biz bunu musannıfın: "Milkin elden gitmesi yemini ibtal etmez." dediği yerde tahkîk etmiştik.
«Ceza cümlesini evvel söylerse bunun hilâfınadır.» Bazı nüshalarda böyle denilmiş, bazılarında ise: "Ceza cümlesini geriye bırakmaması bunun hilâfınadır." ifadesi kullanılmıştır. Bunların ikisi de doğrudur. Bazı nüshalarda da: "Ceza cümlesini geriye bırakması bunun hilâfınadır." denilmiştir ki, Halebî bunun yanlış olduğunu söylemiş: "Doğrusu ceza cümlesini önce söylerse olacaktır." demiştir. Bununla beraber orta yerdesöylemiş olsa hükmün ne olacağından bahsetmemiştir. Nehir sahibi diyor ki:"Muhit'te şu ifade vardır: Bir adam seninle evlenirsem ve seninle evlenirsem sen boşsun derse o kadınla iki defa evlenmedikçe talâk vâki olmaz. Ceza cümlesini önce söylemesi veya ortaya alması bunun hilâfınadır." Nehir sahibinin sözü burada biter.
Fetâvâ'yı-Hindiyye de ise tafsilâta gidilerek şöyle denilmiştir: "Sözünü atıf harfiyle tekrarlayarak seninle evlenirsem ve seninle evlenirsem derse yahut seninle evlenirsem veya seninle evlendiğim vakit yahut seninle ne zaman evlenirsem derse o kadınla iki defa evlenmedikçe talâk vâki olmaz. Talâkı önce söyler de sen boşsun seninle evlenirsem ve seninle evlenirsem derse bu bir evlenmeye sarfedilir. Seninle evlenirsem sen boşsun seninle evlenirsem derse her evlendiğinde kadın boş düşer."
METİN
Senden dört ay kaybolursam emrin elinde olsun der de sonra o kadını boşarsa kadın iddetini bekleyerek başka kocaya vardığı sonra ilk kocasına döndüğü takdirde kocası dört ay kaybolursa kadın kendisini boşayabilir. Hul' yaparsa boşayamaz. Çünkü o tencîzdir. Birincisi ise tâliktir.
Bir adam karısını cima'a dâvet eder de kadın razı olmazsa adam ne zaman olacak dediğinde kadın yarın cevabını verirse, bunun üzerine adam bu muradımı yarın yapmazsan sen şöyle ol der; sonra ikisi de bunu unu-turlarsa yarın geçtikten sonra talâk vâki olmaz.
Bir adam karısına yaklaşmayacağına yemin eder de arka üstü yatar-sa, sonra kadın gelerek cima'da bulunduğu takdirde erkek uyanıksa ye-mini bozulur. Seni cima'a doyurmazsam diye yemin ederse kadının menî-sinin inmesine yorumlanır. Seninle bin defa cima' etmezsem şöyle olsun derse mubalegaya yorumlanır, adede yorumlanmaz. Seni çiğnersem diye yemin ederse fercine cima' etmeye yorumlanır. Ayağı ile çiğnemeyi niyet ederse yine yemini bozulur.
Bir adamın biri cünüb, biri hayızlı ve diğeri nifas üç karısı olur da: Sizin en pis olanınız boştur derse nifaslı kadın boş olur. Sizin en çirkininiz boş olsun derse hayızlıya yorumlanır.
Bir adam birine benim sana ihtiyacım var der de o adam: Senin hâce-tini görmezsem karım boş olsun cevabını verirse, adam benim hâcetim senin karını boşamandır dediği takdirde onu tasdik etmeyebilir. Bir adam arkadaşlarına sizi bu akşam evime götürmezsem karım şöyle olsun der de onları yolun bir yerine kadar götürdükten sonra gece bekçileri yakalayarak hapsederse yemini bozulmaz.
İZAH
«Senden dört ay kaybolursam ilh...» Ben derim ki: Bu meseleyi Ba-hır sahibi Kenz'in: "Yeminden sonra milkin elden gitmesi onu bozmaz." dediği yerde zikretmiştir. Kınye'dekiibâresi şöyledir: "Bir adam karısına:
Emrin elinde olsun der de sonra kadın o adamla hul' yaparak ayrılırsa, sonra tekrar evlendiğinde kadının emri elinde olup olmayacağı hususunda iki rivâyet vardır. Sahih olana göre emri elinde değildir. Kansına senden dört ay kaybolursam emrin elinde olsun der de sonra onu boşarsa kadın iddetini bitirerek başka kocaya vardığı sonra ilk kocasına döndüğü takdirde, kocası dört ay kaybolursa kadın kendini boşayabilir. Bu iki meselenin arasındaki fark şudur: Birincisi muhayyerliği tencîzdir. Binaenaleyh milkin elden gitmesiyle bâtıl olur. ikincisi ise muhayyerliği tâliktir. Bu yemindir, bâtıl olmaz." Bahır sahibinin sözü burada sona erer. Bundan anlarsın ki, şârihin sözünde mânâyı bozacak derecede kısalık vardır. Hâsılı muhayyer bırakmak müneccez olursa tâlâkla bâtıl olur. Muallâk olursa bunun hilâfınadır. Fûsul-ü İmâdiyye sahibi böylece ulemanın sözlerinin arasını bulmuştur. Nitekim meşiet faslından az önce arzetmiştik.
«Talâk vâki olmaz.» Çünkü yeminin bozulmasının şartı kadından yarın cima'ı istemesi, onun da mâni olmasıdır. Halbuki bu adam istememiştir. Bahır. Bu ifadenin benzeri Müntekâ'dan naklen Tatarhâniyye'dedir.
Ben derim ki: Bunun muktezası şudur: Unutmanın burada tesiri yoktur. Lâkin yeminler bahsinde göreceğiz ki şârih bunu: "Yemin mün'akid olduktan sonra bâki kalması için yeminde durma imkânı şarttır. Ebû Yusuf buna muhâliftir." diye ta'lil etmiştir. Bunun söz götürdüğü gizli değildir. Çünkü hatırlamak suretiyle yeminde durma imkânı muhakkaktır. Şu da var ki bu suretin başkasında da unutmak yeminin bozulmaması için özür olmak lâzım gelir. Bu ise nakledilenin hilâfınadır.
«Erkek uyanıksa yemini bozulur.» Çünkü buna erkek cima' etti adı verilebilir. Teâlâ Hazretleri: "Tarlanıza nereden isterseniz oradan gelin." buyurmuştur.
«Kadının menîsinin inmesine yorumlanır.» Yani onunla menîsini indi-rinceye kadar cima'da bulunmaya yemin etmiş olur. Çünkü kadını doyurmaktan murad menîsini indirerek şehvetini kırmaktır.
«Adede yorumlanmaz.» Bu hususta bir takdir yoktur. Yetmiş desek çoktur. Hâniyye. Zâhire bakılırsa bu sözün yeri aded niyet etmediği zamandır. Adedi niyet ederse niyeti amel eder. Çünkü kendisine şiddet ve zorluk çıkarmıştır. T.
«Ayağı ile çiğnemeyi niyet ederse yine yemini bozulur.» Yani cima'la bozulduğu gibi çiğnemekle de yemini bozulur. Hatıra gelen mânâyı kasdetmedim demesi sahih değildir. Niyetine göre muâhaze olunur. Çünkü kendisine zorluk çıkarmıştır. Hangisini yaparsa onunla yemini bozulur. Acaba her ikisini de yaparsa iki defa yemini bozulur mu? Zâhire bakılırsa evet bozulur. Ama diyâneten ancak niyetine göre yemininin bozulması gerekir. Tahtâvî diyor ki: "Bu adam kadından ve kadın zamirinden bahsetmeden sadece çiğnersem dese ayakla çiğnemek mânâsına alınır. Lügat ve örf budur. Bunda ulemamızın ittifakı vardır. Bunun yeri ise cima'ı niyet etmediği zamandır. Aksi takdirde görünüre göre niyeti amel eder.
«Bir adamın biri cünüb ilh...» Bu meselenin bu bâbla münasebeti yoktur. Çünkü burada tâlik yoktur.
«Nifaslı kadın boş olur.» demesinin vechi her halde şu olsa gerekir:
Bazen sarımsakta soğan kokusu gibi hoş görülmeyen şeylere pis denilir. Nifas kanı da uzun zaman devam ettiği için fena kokar.
«Hayızlıya yorumlanır.» Bunun vechi hayızlığının nass-ı Kur'an'la yasak edilmesi olsa gerektir. Yahut çokluğu vakitlerinin fazlalığıdır.
«Onu tasdik etmeyebilir.» Karısını da boşamaz. Çünkü bu sözün doğru ve yalan olmaya ihtimali vardır. Binaenaleyh başkası aleyhine tasdik edilemez. Bunu Muhît'ten naklen Bahır sahibi söylemiştir.
«Yemini bozulmaz.» Bu söz yakında gelecek olan: "Yeminin bozulma şartı yokluğa aidse, âciz de kalırsa yemini bozulur." sözüne aykırıdır. Bu sözün aslı Bahır sahibine aiddir.
Ben derim ki: İşkâl yoktur. Çünkü bu adam için gitti demek doğrudur. Yemininden dönmüş olmaması sözünde durması mevcud olduğu içindir. Buna yeminler bahsinde kitabımızın metninde gelecek olan: "Çıkmayacağına yahut Mekke'ye gitmeyeceğine yemin eder de Mekke'yi kasdederek çıkar sonra dönerse, şehrinin evlerini Mekke'ye gitmek kasdıyla geçtiğinde yemini bozulmaz." ifadesi de şâhiddir. Çünkü burada yeminin bozulmaması üzerine yemin edilen şey bulunduğu içindir. T.
Ben derim ki: Hâniyye'de zikredildiğine göre bekçi meselesinde yeminin bozulmaması Ebû Hanife ile İmam Muhammed'in kavline göre: Bugün bu tasdaki suyu mutlaka içeceğim diye yemin edip de gün geçmeden dökerse meselesi hakkındadır ki, onlara göre yemini bozulmaz. Zahîre'de bu meselede hilâf olduğu bildirilmektedir.
METİN
Şu haneden çıkarsan şöyle olsun ancak benim iznimle çıkman müstesna! der de kadın o hanenin yanması sebebiyle çıkarsa yemini bozulmaz. Bir kimse bu haneye dönmeyeceğine yemin eder de sonra unuttuğu bir şey için dönerse yemini bozulmaz. Bir kimse evinde oturanı bugün mutlaka çıkaracağına yemin eder, oturan da zâlim olursa, çıkarması mümkün olmadığı takdirde yemin dille söylemeye sarfedilir.
İZAH
«Yanması sebebiyle çıkarsa yemini bozulmaz.» Su basması sebebiyle çıkması da öyledir. Çünkü şart yangın ve su baskını olmaksızın izinsiz çıkmasıdır. Bahır. Yani örfen bu muraddeğildir, binaenaleyh yemine girmez demek istiyor. Kezâ nikâhın devamı ile de kayıdlıdır. Nitekim yeminler bahsinde gelecektir. Fetih sahibi bu meseleyi orada: "İzin ancak mâni olabilecek kimseye mahsustur. Sultan gibi ki, bir insandan şehirdeki her yaramazın yaptığını haber vereceğine yemin alırsa bu yemin velâyetinin devamı müddetincedir." diye illetlendirmiştir. Kadını evvela talâk-ı bâinle boşar da sonra onunla evlenerek kadın izinsiz dışarı çıkarsa boş düşmez. Velevki bize göre milkin elden gitmesi yemini ibtal etmesin. Çünkü bu yemin ancak nikâhın devamı üzerine mün'akid olmuştur. Bunun bir misli de alacaklının borçlusuna bu beldeden kendi izni olmaksızın çıkmayacağına yemin ettirmesidir. Bu da borcun devam etmesiyle kayıdlıdır. Nitekim inşaallah orada gelecektir.
«Bu haneye dönmeyeceğine yemin eder de ilh...» Hâniyye'de şöyle denilmiştir: "Bir adam vali ile beraber şehirden çıkar da valinin izni olmadan dönmeyeceğine yemin ederse, fakat az sonra yemin edenden bir şey düşerek onu aramak için dönerse yemini bozulmaz. Çünkü bu dönüş âdet olan yeminden müstesnadır." Yani üzerine yemin edilen şey gitmekten vazgeçmek mânâsına gelen dönüştür. Avdet niyetiyle bir hâcet için dönerse üzerine yemin edilen şey tehakkuk etmez demek istiyor. Hâsılı bu mesele ile bundan önceki meselede âdetin delâletiyle yemin tahsis edilmiştir. Âdet tahsis eder. Nitekim usul-ü fıkıh kitablarında tekarrur etmiştir.
Bunun bir benzeri de Hâniyye'deki şu meseledir: "Bir adam birine bütün emir ve nehylerinde kendisine itâat edeceğine yemin ettirir de sonra karısı ile cima'da bulunmasını ona yasak ederse ortada buna delâlet edecek bir sebeb bulunmadıkça yemini bozulmaz. Çünkü halk bu yasakla âdeten o kimsenin karısıyla cima'da bulunmasını men etmek istemezler. Nasıl ki bununla yiyip içmekten de nehy murad edilmez. Yine Hâniyye'de bildirildiğine göre bir adamı karısı bir cariyeyle ilişkisi var diye itham ederse, o cariyeye dokunmayacağına yemin ettiği takdirde bu yemin ka-dının hoşlanmadığı dokunmaya sarfedilir. Kezâ bu adam "Elimi cariyemin üzerine koyarsam hür olsun." der de cariyeyi döver ve elini onun üzerine koyarsa -yemini karısı için yahut dövmekten başkaca elini koymak istediğini gösteren bir şey için olursa- yemini bozulmaz.
Ben derim ki: Bunun bir misli de bazı Hanbelî muhakkıkların söylediği şu ifadede görülür: Bir adam karısına: Bana bir söz söylersen ben de sana onun mislini söylemezsem sen boş ol der de kadın; Sen boşsun derse, kocası bunun mislini söylemediği takdirde kadın boş düşmez. Çünkü kocasının sözü sitem, dûa ve benzeri bir şeyle tahsis edilmiştir. Zira kocasının muradı: Karısı bana bir elbise satın al dese onun mislini söylemek değildir. Bilâkis yeminine sebeb olan sözü murad eder.
«Yemin dille söylemeye sarfedilir.» Kınye'de ve Zâhidî'nin Hâvî'sinde Veberî'ye nisbetleböyle denilmiştir. Bu herhalde yemin eden şahıs yemin ederken o kimseyi bilfiil çıkaramayacağını bildiğine hamledilir ve yemini evimden çık diye söylemesine sarfedilir. Vakitle sınırlı yemine yorumlanırsa meselâ: Ben bu tasdaki suyu bugün mutlaka içeceğim diye yemin eder de tasda su bulunmazsa, çık demese bile günün geçmesiyle yeminin bozulmaması gerekir. Galiba bunu yorumlamaması acz karinesiyle mezkûr yemini hakikatten telaffuza sarfetmek mümkün olduğu içindir. Nasıl ki filancayı bu hanede oturtmayacağına yemin ederse ulema: "O hane yemin edenin milki ise men etmek hem kavlen hem fi'len olur. Milki değilse yalnız kaville olur demişlerdir. Bunun bir misli de o kimseye haneyi îcâra vermesidir. Ulemanın açıkladıklarına göre o kimse evimden çık demekle yemininde durmuş olur. Vechi şudur: Ücretle tutan hanenin menfaatlerine mâliktir. Yemin eden kişi o hanede milki olmayan ecnebî gibidir.
Şârihin yeminler bahsinin sonunda zikredeceği meseleye gelince: orada: "Filanca haneme girmesin diye yemin ederse mâni olamadığı tak-dirde yemini nehye sarfedilir. Mâni olabilirse hem nehye hem men'e sar-fedilir." diyecektir ki, bu söz benim bir çok kitaplarda gördüğüm ona müsaade etmem veya onu bırakmam diye yaptığı yemin hakkındaki tafsi-lâta aykırıdır. Valvalciyye'de şöyle denilmiştir: "Filanı evime koyarsam yahut evime filan girerse veya filanın evime girmesine müsaade edersem karım boş olsun diye yemin ederse birincide yemin onun emriyle girme-sine sarfedilir. Çünkü onun emriyle girerse o koydu demek olur. İkincide yemin edenin emri olsun olmasın, bilsin veya bilmesin girmeye sarfedilir. Çünkü girmek mevcuddur. Üçüncüde yemin edenin malumatıyla girmeye sarfedilir. Çünkü yeminin bozulmasının şartı girmeyi terk etmektir. Ne zaman bilir de men etmezse terk etti demek olur." Bu ifadenin bir misli de Muhît ve diğer kitaplardan naklen Bahır'ın yeminler bahsindedir. İkinciyi girmek mevcuddur diye ta'lil etmesi yeminin başkasının fi'line mün'akid olduğu hususunda açıktır. Onun için şârih orada: "Bir kimse karısına:vallahi şu işi yapacaksın derse yemin etmiş sayılır. Muhatab o işi yapmazsa yemin bozulur ilh..." demiştir. Bundan anlaşılır ki, filanca evime girmeyecek diye yemin ederse o kimsenin girmesiyle temini bozulur. Velevki yemin eden girmesini yasaklamış olsun. Çünkü yeminin bozulma şartı mevcuddur.
«Girmesine müsaade etmem.» diye yemin etmesi bunun hilâfınadır. Çünkü bunda yukarda geçen tafsilât vardır. Bu tafsilât başkasının fi'line yeminde câri olsa bu adam filanca haneme girerse sen boş ol, dediği zaman onu girmekten nehy eder de yine de girerse talâk vâki olmamak gerekir. Ve vallahi bu işi yapacaksın diyerek yapmasını emreder de yapmazsa yemini bozulmaması gerekir. Ama şöyle cevap verilebilir: Şârihin yeminler bahsindeki sözünde yemini men'ine kâdir olamadığı takdirde nehye hamledilir.
Burada söylediği gibi üzerine yemin edilen şahıs zâlimdir diye yorumlanır. Şu karine ile ki, mesele yemin eden şahsın hanesi üzerine kurulmuştur. Binaenaleyh onu zikredilen tafsilâta yormak mümkün değildir. Yeminler bahsinde bu mahallin daha ziyade izahı gelecektir. Burada ondan söz etmemiz bazı Eşbâh hâşiyecilerinin şârihin yeminler bahsindeki sözüne aldanarak: Filanca evime girmeyecek dediği yerde girmezse yemini bozulmaz ,diye fetva vermesidir. Avam dilinde meşhur olan budur. Mâlik olmadığı şeye yemin ederse yemini bozulmaz." derler. Ama bu söz mutlak değildir.
METİN
Filan kimseyi şu saatte getirmezsen yahut elbisemi bu saatte iade et-mezsen sen boşsun der de o fülan başka taraftan kendiliğinden gelirse ve elbiseyi kadın vermeden alırsa yemini bozulmaz. Kezâ: Bende alacağın dinarı ay başına kadar vermezsem şöyle olsun der de kadın ay başından önce kendisini ibrâ ederse yemini bâtıl olur. Şimdi tâliklarda yazdığı kalır. Kadını ne zaman başka yere naklederse veya üzerine evlenirse şöyle olsun diye yazar da, kadın da onu şu kadar borcundan ibrâ ederse yahut kalan mehrinden ibrâ ederse kadına bütün borcunu verdiğinde acaba yemin bâtıl olur mu? Zâhire göre bâtıl olmaz. Çünkü ulema ıskât beraetinin ve verdiğini dönmenin sahih olduğunu açıklamışlardır.
İZAH
«Yemini bozulmaz.» Çünkü yeminde durma imkânı yoktur. Bazıları her ikisinde yeminin bozulacağını söylemişlerdir. Bunu Tahtâvî Bahır'dan nakletmiştir.
Ben derim ki: Hâniyye'de şu ifade vardır: "Bir kimse karısına filan eşyayı yarın getirmezsen sen boşsun der de kadın o eşyayı bir insan vasıtasıyla gönderirse eşyanın yarın vâsıl olmasını niyet ederse yemini bozulmaz. Çünkü sözünün muhtemelini niyet etmiştir. Hiç bir şey niyet etmez yahut kadın bizzat götürmeyi niyet ederse yemini bozulur, eline geçmek üzere yemin ancak niyet ederse olur."
«Yemin bâtıl olur.» Çünkü kadın ibrâ ettikten sonra kocasında bir alacağı kalmamıştır, vermesi de mümkün değildir.
«Tâliklarda yazdığı kalır.» Yani karısı kendisini nakledeceğinden veya üzerine evleneceğinden korktuğu vakit kocasının kendi aleyhine yazdıkları kalır.
«Acaba yemin bâtıl olur mu?» Buradaki tevakkufun vechi şudur:Talâk iki şarta tâlik edilmiştir. Bunların biri nakil, diğeri ibrâdır. Yahut biri üzerine evlenmek, diğeri ibrâdır. Bunların biri bulundu mu diğeri de mutlaka bulunacaktır ki, o da ibrâdır. Halbuki ibrâ ettiği şeyi kadına vermiştir.
«Açıklamışlardır.» Eşbâh'ta şöyle denilmiştir: "Borcu ödedikten sonra ibrâ sahihtir. Çünkü ödemekle sâkıt olan borcun aslı değil ödenmesidir. Şu halde ıskât suretiyle ibrâ ettiktensonra borçlu verdiğini alır. İstifa suretiyle berâette ise alamaz. Berâeti mutlak yaptıysa ne hüküm verileceğinde ulema ihtilâf etmişlerdir. Bu izaha göre kadının talâkını mehrinden ibrâya tâlik etti de sonra kadına mehrim verdiyse tâlik bâtıl olmaz. Ama kadın onu ıskât suretiyle ibrâ ederse vâki olur ve verdiğini kadından alır."
Hâsılı borç borçlunun zimmetinde plan bir vasıftır. Borç misliyle ödenir. Yani alacaklısına bütün alacağını verirse kendisi için onun üzerinde alacaklısının hakkı kadar hak sâbit olur. Böylece isteme hakkı sâkıt olur. Alacaklısı kendisini ıskât suretiyle ibrâ ederse ona olan vereceği sâkıt olur. Ve ona verdiğini isteme hakkı sâbit olur. Bu suretle ödedikten sonra berâet sahih olmuş olur ve yemin bâtıl olmaz. Bilâkis vuku berâete bağlı kalır. İstifa suretiyle ibrâ etmesi bunun hilâfınadır. Çünkü bu borcunu aldığını ikrar mânâsına gelir. Artık borçlu ondan bir şey isteyemez. Zira bununla onun zimmetindeki sâkıt olmamıştır. Mutlak söylerse bizim zamanımızda bu sözü istifaya yormak gerekir. Çünkü başkasını anlamazlar.
METİN
Bir kimse bugün şu eve girmediysem diye yemin eder de sonra gir-mediysem kölem hür olsun derse keffâret lâzım gelmez, kölesi de âzâd olmaz. Bu ya doğru söylediği için yahut yemin gâmus olduğu içindir. Allah'a verilen yeminde kazanın bir tesiri yoktur. Hatta ilk yemini köle âzâdı veya talâk için olsa her ikisinde yemini bozulur. Çünkü kazaya girer.
Kadın kocasının malından bir dirhem alarak onunla et satın alırsa ve kasap bu parayı kendi dirhemleriyle karıştırırsa, kocası bu dirhemi bugün iade etmezsen şöyle ol dediği takdirde bunun çaresi şudur: Kadın kasabın kesesini alır ve o gün geçmeden kocasına teslim eder. Aksi takdirde kocasının yemini bozulur. O dirhemi kasap da kaybederse dirhemin eritildiği veya denize düştüğü bilinmedikçe yemini bozulmaz.
Bir adam: Ben bugün bu âlemde yahut bu dünyada olmazsam şöyle olsun diye yemin ederse hapsedilir. Bir evde olmazsam diye yemin ederse o gün geçinceye kadar hapsedilir. Filanın evini yarın yıkmazsam diye yemin ederse bağlanarak bundan men edildiği ve yarın geçtiği takdirde yemini bozulur. Kezâ bu evden çıkmazsam şöyle olsun diye yemin eder de bağlanırsa yahut seni kendi evime götürmezsem diye yemin eder de kadını tutar ve kadın elinden kaçarsa yahut kadına bu gece evime gelmezsen şöyle olsun der de kadını babası men ederse muhtar kavle göre, yemini bozulur. Bu evde oturmam diye yemin eder de kapısı kilitlenirse yahut kendisini bağlarlarsa bunun hilâfına olarak muhtar kavle göre yemini bozulmaz.
Ben derim ki: İbn-i Şihne: "Asıl şudur: Her ne zaman yemini bozma şartından âciz kalırsa yokluk şartında yemini bozulur, varlık şartında bozulmaz." demiştir.
İZAH
«Bugün şu eve girmediysem...» Bazı nüshalarda böyle denilmiş, ba-zılarında: "bugün girmezsem" şeklindedir. Doğrusu birincisidir. Çünkü ikinciye göre yemin müstakbele yapıldığından mün'akid olur. Halbuki mesele geçmişe aid kurulmuştur, Çünkü ikinci yemin çelişki hâsıl etmektedir. Bahır'da Muhit'ten naklen şöyle denilmiştir: "Birbirini nakzeden bugün şu haneye girmedimse diye Allah'a yapılan yemindir ki, sonra eğer bugün girmedimse kölem hür olsun der. Burada keffâret lâzım değildir. Kölesi de âzâd olmaz. Çünkü bu adam Allah Teâlâ'ya verdiği yeminde doğru söylerse yemini bozulmaz. Keffâret de lâzım gelmez. Yalan söylerse bu yemin-i gâmustur. O da keffâreti icab etmez. Allah'a verilen yeminin kazaya (mahkeme hükmüne) bir tesiri yoktur. Binaenaleyh bu adam yemini hakkında şer'an yalanlanmış değildir. Köle âzâdı için yaptığı yeminin bozulma şartı tehakkuk etmemiştir. Bu şart haneye girmemektir. Hatta ilk yemini köle âzâdı veya talâk hakkında olsa her ikisinde yemini bozulurdu. Çünkü bunların kazaya tesiri vardır,"
«Kasap da kaybederse ilh...» Bu cümleyi Bahır sahibi gün zikrinden mutlak olarak yapılan yemin hakkında Hâniyye'den nakletmiş sonra şunları söylemiştir: "Bunun mefhumu şudur; İade etmediyse yemini bozulur. Bundan anlaşılır ki ulemanın yeminin devamı için yemininde durma imkânı şarttır, sözleri ancak vakitle mukayyed olan yemin hakkındadır. Böylesinin bulunmaması yemini ibtal eder, Mutlak olanın bulunmaması ise yeminin bozulmasını icab eder." Bunun hâsılı şudur: Yemin vâkitle mukayyed yapılırsa vakit geçmekle yemin bozulur. Meğerki kadın reddinden âciz kalsın. Meselâ o dirhem zâyi olsun yahut eritilmiş bulunsun. Fakat yemin mutlak ise her ikisi sağ kaldıkları müddetçe dirhem zâyi olsa bile yemin bozulmaz. Çünkü bulunmak imkânı vardır. Fakat birisi ölürse yahut dirhemin eritildiği veya denize düştüğü bilinirse yemin bozulur. Çünkü iade imkânı yoktur. Böylece şârihin sözündeki sakatlığı anlarsın.
«Bu âlemde olmazsam ilh...» Sayrafiyye'den naklen Bahır'da böyle denilmiştir. Ben Sayrafiyye'nin ibâresine müracaat ettim. Fakat "olursam" şeklinde yazıldığını gördüm ki, doğrusu da budur.
«Hapsedilir.» Bu hapsin hâkim veya vali tarafından yapılması müsavidir. Çünkü hapse nefy denilir. Teâlâ Hazretleri: "Yahut yerden nefy edilinceye kadar.." buyurmuştur. Bunu Bahır sahibi Sayrafiyye'den nakletmiştir. Yani bize göre âyet hapis mânâsına yorumlanmıştır. Bir kitabta gördüm ki 322 tarihinde Halife Râdîbillâh vezir İbn-i Mukle'yi hapsettiğinde İbn-i Mukle şu beyitleri söylemiş:
"Dünya ehlinden olduğumuz halde dünyadan çıktık. Artık ne ölü sayılıyoruz ne diri. Birgün gardiyan bir hâcet için bize gelirse seviniyoruz ve: Bu dünyadan geldi diyoruz."
«Murtar kavle göre yemini bozulmaz.» Çünkü oraya oturmuş değil oturtulmuştur. Yemininbozulmasının şartı oturmaktır. Oturmak ancak kendi ihtiyariyle olursa onun fiili sayılır. "Çıkmazsam" ve benzeri bir sözle yemin ederse bunun hilâfınadır. Çünkü yeminin bozulmasının şartı fiilin bulunmamasıdır. Bulunmamak kendi ihtiyarı olmaksızın da tehakkuk eder. Bunu Zahîre sahibi söylemiştir. Hilâfın kapı kilitlendiği vakte aid olduğunu da ifade etmiştir. Bağlanmak suretiyle men edilirse hilâf yoktur. Bu ifadenin bir misli de Bahır'dadır. Bezzâziye'de dahi açıklanmıştır. Hâsılı men hissi olursa hilâfsız yemini bozulmaz. Başka bir şeyle olursa dahi muhtar kavle göre yemin bozulmaz. Fakat bozulur diyenler de olmuştur.
«Asıl şudur ilh...» İbn-i Şihne'nin ibâresi şöyledir: "Asıl şudur ki, yemini bozmanın şartı yokluğa aid olup onu yapmaktan âciz kalırsa muhtar olan kavil yeminin bozulmasıdır. Varlığa aid olup âciz kalırsa muhtar olan yeminin bozulmamasıdır."
Ben derim ki: Zâhire göre "onu yapmaktan âciz kalırsa" ifadesindeki zamir yemini bozma şartına değil yeminde durma şartına aiddir. Çünkü bir şeyden âciz kalmak onu yapmak istemenin fer'idir. Yemin eden kimse ancak yemininde durmanın şartını arar. Bunu ya yapar yahut âciz kalır. Binaenaleyh şârihin: "Ne zaman yemininde durma şartından âciz kalırsa." demesi lâzım gelirdi. Anla! Bahır sahibi iki fer'î meseleyi müşkil saymıştır. Birisi yukarıda geçen bekçi meselesidir. İkincisi Kınye'deki: "Bu senenin tamamını ziraatta çalışarak geçirmezsem diye yemin eder de hastalanır ve seneyi tamamlayamazsa yemini bozulur. Ama kendisini sultan hapsederse yemini bozulmaz." meselesidir. Bahır sahibi: "Bunların ikisinde de yokluk şarttır. Ama buna hapis tesir etmiştir." diyor.
Ben derim ki: Bekçi meselesi hakkında cevap yukarıda geçti. Kınya meselesine gelince: Öyle görünüyor ki bu mesele muhtar kavlin hilâfına bina edilmiştir ki, o da men hissî değilse yeminin bozulmamasıdır. Onun için hastalık sebebiyle men ile sultanın hapsetmesi sebebiyle men arasında fark görmüştür. Çünkü hapsetmek hapishanenin kapısını kapamaktır ki, bu hissî olmayan bir mendir. Hastalık böyle değildir. O bağlamak gibi olup hissi bir mendir. Lâkin Bezzâziye'nin onbeşinci yeminler bahsinde zikredildiğine göre bir adam karısına bu akşam bana gelmezsen şöyle olsun der de kadın bağlanır ve gitmekten hîssen men edilirse Fazlı yeminin bozulacağını söylemiştir. Fakat esah kavle göre bozulmaz. Demek oluyor ki, hissî mende de yeminin bozulmaması sahihlenmiştir. Lâkin Zahîre'de bildirildiğine göre muhtar olan bozulmasıdır. Orada kadının hissen men edilmiş olması kayıdlanmamıştır. Zahire bakılırsa o Fazlı'nın sözünü tercih etmiştir. Yukarıda gecen asla muvafık olan da odur. Çünkü burada şart yokluğa aiddir. Hissî olan men ile hissî olmayan arasındaki tafsilât varlığa aid olan şarta mahsus kalır ve Kınye ile Bezzâziye'deki ifade yok-luğa aid şartta dahi icra edileceğine mebnî olur. Allahu a'lem.
TENBİH: -Bilmiş ol ki ulemanın açıkladıklarına göre mahallin bulun-maması yemini ibtal eder. Üzerine yemin edilen fiilden âciz kalmak da yemin muvakkat ise yemini bozar. Mutlak ise bozmaz. Yemin ibtidaen mün'akid olmak için yeminde durma imkânı mutlak surette şarttır. Yemin muvakkat ise bu onun devamı için şarttır. Bu izaha göre ulemanın: "Beri bugün bu tasdaki suyu mutlaka içeceğim diye yemin eder de tasda su bulunmazsa yemini bozulmaz." demelerinin vechi şudur: Bu yemin ibtida-en onda durma imkânı bulunmadığı için mün'akid olmamıştır. Tasda su bulunur da dökülürse yemin bozulur. Çünkü yemin mün'akid olduktan sonra onda durma imkânı yoktur. Buradaki acz mahallin bulunmamasın-dan ileri gelmektedir.
"Dışarı çıkmazsam" gibi bir yemin yapar da bağlanarak men edilirse yemini bozulur. Çünkü buradaki acz mahalli bulunmadığından meydana gelmemiştir. Burada mahal ya yemin eden kimse veya kadın ve ben-zeridir. Ki, mevcuddur. Dökülen su bunun hilâfınadır. O kimse dışarı çık-mayınca yeminden dönmenin şartı tehakkuk etmiştir. Zira mahal bâkidir. Velevki hakikaten aciz kalsın. Çünkü aklen yemininde durma imkânı var-dır. Kendisini hapseden şahıs satmış olabilir. Nasıl ki ben bugün gök yü-züne dokunmazsam diye yemin ederse o gün geçmekle yemini bozulur. Zira gök yüzüne dokunmak âdeten imkânsız olsa da haddi zâtında müm-kündür. Bazı peygamberler bunu yapmıştır. Suyu dökmesi bunun hilâfı-nadır. Çünkü üzerine yemin edilen suyun geriye dönmesi aslâ mümkün değildir.
«Burada oturmam» diye yemin eder de bağlanarak bundan men edilirse yemini bozulmaz. Çünkü yeminin bozulmasının şartı varlığa aiddir. O da bizzat oturmasıdır. Varlığa aid olan şartı zorla yok etmek mümkündür. Zorlamak başkasına nisbet edilir. Çıkmayacağına yemin bunun hilâfınadır. Zira bozulma şartı yokluğa aiddir. Bunu zorla yok etmek mümkün değildir. Çünkü zorlanan tarafından tehakkuk etmiştir. İşte ulemanın:"Zorlamak varlığa aid şarta tesir eder, yokluğa aid şarta tesir etmez." demelerinin mânâsı budur.
Hâsılı şudur: Yeminin bozulma şartı yokluğa aidse mahalli bulunma-ması sebebiyle yemininde durma şartından âciz kalınca yemini bozulmaz. Mahal bâki ise yemini bozulur. Mâni hissî olsun olmasın fark etmez. Kezâ gök yüzüne dokunmak gibi âdeten imkânsız olursa yine böyledir. Eğer şart varlığa aidse mutlak surette yemini bozulmaz. Velevki mâni hissî olmasın. Muhtar olan kavil budur. Ulemanın sözlerinden benim anladığım da budur. Allahu a'Iem.
METİN
Nehir sahibi diyor ki: "Bunun ifade ettiği mânâ bugün borcumu mutlaka ödeyeceğim diye yemin edip de fakirliğinden ve ödünç verecek kimse bulamadığından dolayı âciz kalan kimsenin yemini bozulmasıdır. Bahır sahibinin bahsettiği bunun hilâfınadır.
İZAH
«Bunun ifade ettiği mânâ ilh...» Çünkü burada yeminin bozulma şartı yokluğa aiddir. O da ödememektir. Mahal -ki yemin edendir- bâkidir. Bugün gök yüzüne dokunacağım diye yaptığı yeminde durma şartı âdeten imkânsız olduğu halde yemini bozulursa burada evleviyetle bozulur. Zira yemininde durma şartı mümkündür. Birinin malını gasbeder yahut ödünç verecek kimse bulur veya akrabasından birine mirâsçı olur. Bu gök yüzüne dokunmaktan daha uzak değildir. Burada: "Yeminin bozulmaması Minah'ın şu ibâresinden çıkarılır: Bir kimse filana olan borcumu yarın mutlaka ödeyeceğim diye yemin eder de, yarından önce ikisinden biri ölürse yahut borcu daha önce öderse veya alacaklı ibrâ ederse bu yemin mün'akid olmaz." diye bir itiraz vârid olamaz. Çünkü burada yeminin bozulmaması mahal kalmadığı için yemin bâtıl olduğundandır. Nitekim tasdaki su dökülse hüküm bu olur. Zira yeminde durma şartı hem aklen hem âdeten imkânsız olmuştur.
Gök yüzüne dokunmak bunun hilâfınadır. Çünkü o âdeten imkânsız olsa da aklen mümkündür. Kezâ Hâniyye'nin şu ifadesiyle de itiraz edilemez: "Bugün bu çöreği yemezsem şöyle olsun der de güneş kavuşmadan çöreği başkası yerse yemini bozulmaz." Çünkü bu mesele tas meselesinin fer'lerindendir. Nitekim ulema açıklamışlardır. Zira mahal yoktur. Mahal çörektir. Bahır sahibinin istişhad ettiği ve: "Kınye sahibinin yemin muvakkat olur da üzerine yemin ettiği şeyden âciz kalırsa bu yemin bâtıl olur sözü zikri geçen hadisede de yeminin bâtıl olmasını gerektirir." demesi söz götürür. Çünkü Kınye sahibinin muradı tas meselesinde olduğu gibi hakikî acizdir. Aksi takdirde metin sahiplerinin bilittifak söyledikleri göğe çıkacağım diye yemin etmekle yemin bozulmaz sözü bunu bozar. Sonra gördüm ki Remlî Bahır sahibinin Fetâvâ'sından şunu nakletmiş:"Bahır sahibi meselemizde yeminin bozulduğuna fetva vermiş, bunda hakikaten ve âdeten yemininde durma imkânına dayanmıştır." Bu ifade bizim ilk söylediğimizin tâ kendisidir. Hamd Allah'a mahsustur. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...