16 Ekim 2012

AVLANMA KİTABI...İKİNCİ BÖLÜM

AVLANMA KİTABI...İKİNCİ BÖLÜM
«Ava saldırtılmış köpeğln uzun beklememesi de şarttır ilh...» Yani eğitilmiş köpeğin istirahat için
beklememesi şarttır. Binaenaleyh eğer köpek gönderildikten sonra bir ekmek yer veya çiş ederse,
onun tutuğu av, El-Muhît'te yer aldığı gibi yenilmez. Binâenaleyh en uygunu, şöyle demesiydi:
«Köpek ava gönderildikten sonra herhangi bir işle meşgul olmamalıdır.» Nitekim En-Nazm ve başka
kitaplarda da yle yer almaktadır. Çünkü «uzatmamak» ifadesi, sınırı belli bir deyim değildir.
Kuhistânî.
Eğer köpek avın üzerinden dönüp de sağa veya sola koşarsa yahut avın arkasında koşmayıp başka
bir şeyle meşgul olursa, eski âdetinden gevşedikten sonra avın arkasına takılıp onu yakalarsa, o
avın eti yenilmez. Ancak yani baştan bir gönderme olursa veya sahibi ona yeniden bir istikamet



verilmesi muhtemel olan konularda istikamet verip besmeleyi çekerse, o da o kışkırtmalarla gider
avı yakalarsa o zaman yenilir. Bedâyi.
Atılan oku rüzgâr arkaya, sağa veya sola doğru saptırırsa, başka bir ava isabet ederse o avın eti
helâl olmaz. Eğer oku bir duvar veya bir ağaç geri çevirir, başka bir ava isabet ederse, yine hüküm
yledir. Bunun tamamı El-Hâniye'dedir.
«Musannıfın genişçe açıkladığı gibi ilh...» Musannıfın kullandığı ifade şudur:
Şemsu'l-Eimmeti's-Serahsî, hocası Şemsu'l-Eimmeti'l-Hilvânî'den naklederek şöyle dedi: «Pars
denilen hayvanın bir çok hasletleri vardır. Her akıllı insanın pars denilen hayvandan o hasletleri
alması uygundur: 1- O, avı avlayacak dereceye gelene kadar gizlenir, avı bekler. Bu avlanmak için
Parsın bir hilesidir. Akıllı bir kişi de düşmanına muhalefetini açığa vurmamalı, fakat fırsatı
aramalıdır. Ta ki nefsini zorluklara sokmadan maksûdunu elde etsin. 2- O dövmekle eğitilmez.
Ancak onun gözü önünde avdan yiyen köpeğin dövüldüğünü gördüğü zaman, bunun dövülme
sebebi olduğunu anlar. Akıllı bir kişinin de başkasının başına gelenlerden ibret alması gerekir.
Nitekim: «Başkasının başına gelenden ibret alan kişi, mutlu kişidir» denilmiştir. 3- Pars pis şeyleri
yemez. Ancak sahibinden güzel et ister. İşte akıllı bir kişinin güzel ve helâlden başkasını yememesi
gerekir. 4- Bir diğer hasleti de Pars üç veya beş defa sıçrar, buna rağmen avı tutamadığı zaman
sıçramayı terk eder ve: «Ben başkası için yaptığım bir iş uğruna kendimi öldürmem» der. Her akıl
sahibi için de bu şekilde hareket uygundur.
METİN
Eğer av köpeği ve benzeri tuttuğu avdan yerse, bu bizler (yani Hanefîler) katında mutlak şekilde
yenilmez. Tıpkı köpeğin avın etinden yemesi gibi. Yani nasıl ki köpeğin üç defa yemedikten sonra
yemiş olduğu av eti yenilmiyorsa bu da yenilmez. Çünkü köpeğin avdan yemesi köpeğin cehâletine
yani eğitilmemiş olduğuna işaret ve alâmettir. Böylece köpek ikinci defa eğitilip üç defa yemeği terk
edinceye kadar bu olaydan, yani yemek olayından sonra avladığı hiçbir hayvanın eti yenilmez. Veya
kişinin mülkünde köpeğin yemesinden önce avlamış olduğu hayvandan eti varsa o da yenmez.
Çünkü avlanan hayvandan telef ettiği kısımda ittifakla haramlık yoktur. Çünkü haramlık yeri
fevtolmuştur. Fakat burada çözülmez bir problem vardır. Bunu El-Kuhistânî zikretmiştir.
Tıpkı sahibinden kaçan ve bir zaman durduktan sonra yeniden sahibine dönüp gelen Doğan kuşu
gibi. Sahibi onu geldikten sonra av üzerine saldırtır, o da avlanırsa, onun avından yenilmez. Çünkü
o eğitilmiş olmaklığının alametini terk etmiş oluyor. Binaenaleyh bu da avdan yediği zaman köpeğin
durumu neyse onun gibidir.
İZAH
«Bizim katımızda mutlak olarak yenmez ilh...» Yani ister bu nadir zamanlarda olsun, isterse âdet
halini alsın, mutlaka yenmez. İmâm Şâfiî'nin burada iki görüşü vardır: Eğer nadir ise yani pek az
yle bir hadise olursa bir kavle göre haram, bir kavle göre helâldir. İmâm Mâlik de helâl, olduğuna
hükmetmiştir. Bunun tamamı El-Minah isimli kitaptadır.
«Yemeği terk etmesinden sonra ilh...» Buradaki harf-i cer olan «lâm» takviye içindir. Bu takviye için
olan lâm, bir tehir suretiyle zaif düşen bir âmilin mamulüne dahil olan «lam»dır. Meselâ âyette: «Lİ
RABBİHİM YERHUBÛN» ve «FE'ÂLUN LİMA YURİD» dendiği gibi.
«Üç defa ilh...» Tabiri İmâmeyn'in katında böyledir. İmâmın katında ise üç defa ile değil, avcının
kanaatiyle takdir edilir. T.
«Ondan sonra avladığı da yenilmez ilh...» Yani avcı köpek ve benzeri avı üç defa tuttuğu halde
yemezse, ondan sonra avdan yerse o avın eti yenilmez.
«Ondan önceki» tabirindeki zamir de ondan sonraki zamir gibi, zikredilen yemeye râcidir.
«Eğer onun mülkünde daha önce avladığı hayvanın eti varsa o da yenmez ilh...» Bu söz, ondan
önceki ibarenin kaydıdır. Ve bu söz mülkiyet altına alınmayanı da kapsamaktadır. Meselâ av çölde
ise; o çöldeki avda haramlık ittifakladır. Eğer evinde mülkiyeti altına alırsa bu, Ebû Hanîfe'ye göre
harâmdır, İmameyn'e göre haram değildir. Bu meselenin tamamı Ez-Zeylaî'dedir.
Hülâsa şudur: İmâm Ebû Hanife köpeğin baştan beri câhil olduğuna, İmâmeyn ise sadece bu avdan
yediği defada cahil olduğuna hüküm veriyorlar. İmâmın görüşü ihtiyata daha yakındır. İnâye. Sahîh
olan da budur. Kuhîstânî, Ez-Zâd'dan.
«Onun telef ettiği ilh...» Yani «yemek veya yemeğe benzer şekilde telef ettiği» demektir. Bu «eğer
onun mülkünde baki kalmış ise» sözünün mefhumudur.



Tatarhâniye'de: Avcı tarafından satılan ete gelince, şüphe yoktur ki İmameyn'in kavline binaen bu
alışveriş bozulmaz. İmâmın kavline binâen ise, eğer avcı müşteri ile beraber av köpeğinin
cehaletinde fikir birliği yaparlarsa bu alışverişin bozulması uygundur.
«Burada çözülmez bir probtem vardır. Onu Kuhistânî zikretmiştir» Kuhistânî şunu söylemiştir:
«Burada anlaşılmaz bir durum vardır. Çünkü bir şeye hükmetmek mutlak onun varlığını
gerektirmez. Görülmez mi, biz çocuğu tarafından annesinin hürriyeti iddia edildiği zaman, ölmüş
olan cariyenin hürriyetine hükmediyoruz?»
Bu meselenin sureti bana göründüğüne göre şöyledir: Bir kadın nikâh ile bir çocuk doğuruyor,
Başka bir kişi o kadının ölümünden sonra ortaya çıkıyor ve: «Bu, benim cariyemdi. Çocuğun
babasıyla onu ben evlendirdim» der. Çocuk da annesinin hürriyetini ispat eder; böylece annesinin
hürriyeti tespit olunur. Dolayısıyla çocuğun köleliği söz konusu olmaz. Düşün.
Buna binâen bana bazı fâzılların vermiş olduğu şu cevabın ancak çocuk vasıtasıyla ona sirayet
etmiştik. Çünkü çocuk neseb davasında asıldır. Binaenaleyh çocuk azad edilir ve ümmüveled,
annesi de çocuğa tabi olur. Nice nesne vardır ki zımnen sabit olur, kasten sabit olmaz.»
Evet, bu durum şurada ortaya çıkıyor: Eğer efendi çocuğun ölü cariyesinden doğma çocuğu
olduğunu iddia ederse hüküm böyledir. Düşün.
Bazen bu anlaşılmaz problemin şu şekilde cevaplandırılması mümkün olur: Bu av hayvanında
haramlığın sabit olmasının herhangi bir semeresi, faydası yoktur. Bazı kimselerin: «Semeresi eğer
satış yapmış ise, alış-verişin butlânıdır ve semeni geri olmaktır. Çünkü o et murdardır» Veya :
«Semeresi tevbenin gerekli olmasıdır» sözüne gelince: o sözde şu tenkit vardır: Biz yemek
benzeriyle yok olandan bahsediyoruz. Alış-veriş meselesi, daha önce geçtiği gibi, ihtilâflı bir
meseledir. Bu mesele ise üzerinde ittifak edilmiş bir meseledir. Binaenaleyh bu işi bilmezden önce
yemek masiyet değildir ki, tevbe de lâzım gelsin. Düşün.
«Sahibinden kaçan bir Doğan gibi ilh...» Avcı, Doğan sahibi onu geri çağırdığından sahibine icabet
etmez hale gelmiştir. Nitekim bu manayı gösterilen gerekçeden de anlayabiliriz.
«O avdan yediği zaman köpeğin hali ne ise onun gibidir ilh ..» Daha önce Tatarhâniye'den
naklettiğimiz gibi sahibi tarafından peşpeşe üç defa çağırılıp gelmek suretiyle ikinci defa
eğitilmedikçe avladığı helâl olmaz.
METİN
Eğer avcı avı köpekten alır, avdan bir parça kesip köpeğe atarsa, köpek de kendisine atılan o
parçayı yerse veya avdan bir parça kestikten sonra köpek o parçayı kapıp götürür ve yerse geri
kalan av etini avcı yiyebilir. Tıpkı köpeğin avın kanından içtiği zaman av etinin yenilmesi gibi.
Çünkü bu, eğitilmişliğinin son derece mükemmel olmasının alâmetidir.
Eğer köpek avı hırpalarsa ve avdan bir parça kopup yere düşerse köpek o parçayı yedikten sonra
yeniden o yaralı ava yetişip onu öldürürse ve ondan bir şey yemezse, onun eti yenilmez. Çünkü o
avladığı halde yemekle meşgul olmuş demektir.
Eğer köpek avdan parça koparıp onu atar da yeniden ava yetişir ve ondan bir şey yemezse sahibi
gelip onu alıncaya kadar sabrederse, sahibi aldıktan sonra o kopardığı parçayı yerse bu avın eti
helâldir. Çünkü köpek o zaman, yani sahibi yetiştikten sonra, avın kendisinden yerse, -daha önce
geçtiği gibi- zarar vermez.
Avcı hayvanı salıveren veya ava ok atan, av henüz diri iken yetişirse, yani kesilmiş hayvanın
diriliğinden daha ileri bir derecede hayatta ise, onu kesmesi vaciptir.
Onun ok atmakla helâl olmasının şartı, daha önce, geçtiği gibi hükmü olsa dahi besmele çekmektir.
Diğer bir şartı, kesmek manası oluşsun diye yara açmaktır.
Diğer bir şartı. eğer yarayı alan av hayvanının bedeninde avcının oku olduğu halde gaib olursa, onu
arama hususunda oturmamalı, gevşeklik göstermemelidir. O avı aradıkça avın eti helâldir. Eğer onu
aramaktan vazgeçer oturursa, sonra onu ölü olarak görürse, helâl değildir. Çünkü başka bir
sebepten ölmüş olabilir. El-Hâniye isimli eserde, bu avın helâl olması için, avcının gözünden
kaybolmaması şartı da ileri sürülmüştür. Fakat bu şart, Ez-Zeylaî ve başka kitaplarda tafsilatlı bir
şekilde ele alınmıştır.
Eğer ok atıcı veya hayvanı salıveren avcı, ava diri olduğu halde yetişirse onu kesmesi, boğazlaması
vaciptir. Eğer boğazlamayı terk ederse, haram olur; bunun hükmü ileride gelecektir.
İZAH



«Geri kalanı avcı yiyebilir iLh...» Çünkü bu et mülkiyete alındıktan sonra artık av sayılmaz. Ama
mülkiyete alınmazdan Önce durum bunun hilâfınadır. Çünkü orada av olmak yönü vardır. Bu
manayı Zeylaî ifâde etti.
«Çünkü kan içmesi onun eğitilmişliğine en büyük alâmettîr ilh...» Çünkü sahibine elverişli olmayan
bir şeyi içmiş, elverişli olanı da ona bırakmıştır. Zeylaî.
«Eğer av hayvanını hırpalarsa ilh...» Onun etini ön dişleriyle alırsa, yakalarsa demektir.
«Avcı hayvanı, ava salıveren yetiştiğinde ilh...» Yani köpeği veya Doğanı avın üzerine salıverilmiş
ve adam av diri iken yetişirse, kesmesi vâcip olur. Bütün bu ibareleri iskat etmesi gerekirdi. Çünkü
bütün bunlar daha muffassal bir şekilde zikredilecektir.
«Onun helâl olması için besmele çekmek şarttır ilh.. » Bu sözle avlamanın iki âletinden olan
ikincinin ahkâmına başlamaktadır. Çünkü avlanma âleti ya canlıdır ya cansızdır.
«Besmele» daha önce de ylediğimiz gibi atmak anında çekilecektir.
«Hükmen olsa dahi ilh...» Besmeleyi unutan kişi gibi.
«Ayaralamak da şarttır ilh...» Eğer ok avı yaralamadan enlemesine dokunur, öldürürse av
yenilmez. Çünkü kesmek yoktur. Kanın çıkışına sebep olan yaralamada daha önce geçen iktilaf
vardır. Bunu El-Kuhistânî ifade etmektedir. T.
«Kesmek manası gerçekleşsin diye ilh...» Yani yaranın yerine geçmiş olduğu kanın çıkmasıyla
temizlik meydana gelsin diye, demektir. T.
«Onu aramaya devam etmesi ve oturmaması şarttır ilh...» Yani hayvanı ava gönderen veya ava ok
atan avcı, ya da onun yerine kaim olan kişi hiç durmadan avı buluncaya kadar arayacaktır. Bedâyî.
Yani adamın hizmetkârı, arkadaşı veya kendisi durmadan onu arayacaktır.
«Zahmetlere katlanarak onu arayacaktır ilh...» Yani yürümeye kendini zorlayacak ve yoracaktır. Bu
kaydın zikredilmesinin faidesi şudur: Eğer av görünmez olup ve onsuz gözden kaybolursa, sonra
da onu ölü olarak görürse, kesinlikle onu yaraladığını bilmezse, onu yemesi helâl değildir. Mi'râc.
«Onu aradığı sürece o av, ona helâldir ilh...» Ancak okunun yarasından başka bir yarayı avda
gördüğü takdirde o zaman helâl olmaz. Hidâye. Bu hükmün tamamı Ez-Zeylaî'dedir.
«Çünkü başka bir sebeple ölmüş olabilir ilh...» Bu ihtimal onu durmadan aramak meselesinde ve
şeklinde de vardır. Fakat bu ihtimal zaruretten dolayı sakıt olmuştur. Nitekim bu hüküm
El-Hidâye'de yer almaktadır. Bunun ifade ettiği metnin zahiri gibidir. Şöyle ki: Avın, avcının
gözünden kaybolmaması şart değildir.
«Bunun hakkında Ez-Zeylaî'de geniş açıklama yapılmıştır ilh...» Zeylaî evvelâ El-Hâniye'nin ibaresini
zikretti ve: «Bu ibare gözünden kaybolmamasının şart olduğunda nasstır.» dedi ve Hidâye sahibi de
buna işaret etti. Halbuki bu, onun kelâmının başlangıcına ters düşer. Çünkü o işi aramak ve
aramamak üzerine binâ etmiştir. Gözünden kaybolmakla olmamak üzere değil. Arkadaşlarımızın
çoğunun kitapları da bunu esas alırlar. Çünkü Allah'ın Rasûlü, Ebû Sa'lebe'ye şöyle buyurdular:
«Sen okunu attığın zaman o av üç gün gaib olsa, üçüncü günden sonra onu bulsan kokmamış ise
avının etini ye.» Hadisi Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmişlerdir.
Yine rivayet ediliyor ki, Rasûl-ü Ekrem atıcının gözünden gaib olan avın yenilmesini kerih
görmüştür ve: «Belki de yerin haşeratı onu öldürdü» buyurmuşlardır. İşte bu hadis kişinin
aramaktan vazgeçip oturduğu haline hamledilmiş, birinci hadis de aramanın aralıksız devam
ettirileceğine hamledilmiştir. Özet olarak.
Ben derim ki: El-Hâniye'nin ibaresi aynen şöyledir: «Yedinci şart, avın avcının gözünden
kaybolmamasıdır veya avcının onu aramaktan vazgeçmemesidir. Avcı avı buluncaya kadar peşinde
olacak, başka bir işle meşgul olmayacaktır. Çünkü avcının gözünden kaybolduğu zaman, çoğu kez
başka sebeple ölür. Başka sebeple ölmüş ise de helâl olmaz. ilh...» Böylece sen ibaresinin sonuna
kadar, gözden kaybolmamayı veya aralıksız aramayı şart kılmış olduğunu görüyorsun. Çünkü
El-Hânîye sahibi «veya» manasını ifade eden «ev» kelimesini kullanmıştır. Umulur ki Zeylâî'nin
nüshasında «eyerine (ev anlamına) «vav» vardır. Bundan dolayı da söylediğini söyledi.
«Çünkü o gaib olursa» sözündeki gerekçelendirmesine gelince; «onu aramaktan vazgeçmekle
beraber» olması halini kastetmiştir. Çünkü El-Hâniye'de bundan sonra şöyle denilmektedir: «Köpek
veya av, köpeği saldırtan avcının gözünden kaybolduğu zaman veya avcı bir ava ok atıp ondan
sonra oku saplanmış olarak onu ölü görse ve başka bir yara da yoksa; eğer onu aramayı



bırakmamış ise yenilmesi helâldir. Çünkü o hayvanın gözünden kaybolmasını önlemek mümkün
olamaz. Binaenaleyh bu şekilde kaybolmak affedilir.»
Bunun benzeri El-Hidâye'de de vardır. Binaenaleyh El-Hidâye'deki bu hükmün hilâfını insanın
vehmine getireni El-Hidâye ve El-Hâniye'deki hükme hamletmek gerekir.
El-Bedâyi adlı kitapta şu ifadeler vardır: «O şartlardan birisi de gözünden kaybolmazdan önce veya
aramayı kesmeksizin ava yetişmektir. Eğer av gözünden kaybolursa ve avı aramaktan vazgeçip
oturursa etini yiyemez. Ama av gözünden kaybolmadığı halde, veya kayboldu da kendisi aramaktan
vazgeçmezse, gördüğü zaman istihsanen yiyebilir.»
Bu kesin olarak ortaya koyuyor ki El-Hâniye'nin nüshası «vav» ile değil «ev» ile olmalıdır. Bu
araştırmayı ganimet bil.
BİR UYARI:
Zikredilende aramanın müddetinin belirli olmadığına işaret edilmektedir. Halbuki Ebû Hanîfe :
«Arama müddeti, yarım gün veya yarım gece ile takdir edilmiştir» dedi. Eğer yarım günden fazla
ararsa eti yenilmez. Ez-Ziyâdât adlı kitapta şu hüküm vardır. «Eğer, bir günden az ararsa
El-Muzmerût'ta olduğu gibi eti yenir.» Kuhistânî.
UYGULAMA MESELELERİ:
El-Madisî'nin Şerhi'nde şu hüküm yer almaktadır: «Bir kuşa ok atsa, kuş yere düşse; eğer avcı
ayağındaki ayakkabısıyla beraber suya girecek olsa yetişebilecek olduğu halde öyle yapmayıp,
ayakkabısını çıkarmakla vakit geçirse suya girince de kuşun ölü olduğunu görse, Bedîu'd-Din'e
göre kuş haram olur. Bedîu'd-Din'in gayrisi hetâldir diyor. Çünkû onun ayakkabıyla suya girmesi
malını zayi etmesl demektir ve bu adetin hilâfıdır. Binaenaleyh ayakkabının çıkarılması elbisenin
çıkarılması gibidir.
Es-Salhânî dedi ki: «Bu düşen kuşta kesilmişin hayatından da belirgin bir hayat olduğu zaman
yledir. Aksi takdirde o zaten itibara alınmaz.»
Eğer kişi iplerden meydana gelen bir ağı besmele çekerek kurarsa, o ağa bir av düşüp yaralı olarak
ölürse eti helâl olmaz. Eğer o ağın içinde orak gibi yaralayan bir alet var ise ve avcı ağını kurarken
besmele çekmiş, gelen av hayvanı da yaralanmış ise biz Hanefîlere göre o hayvanın eti helâldir.
Tıpkı o âletle hayvanı yaraladığı zamanda olduğu gibi.
El-Bezzâziye'de şu hüküm yer almaktadır: «Adam sahrada yabani merkeplerin avlanması için bir
orak koysa, sonra ona vardığında yabani bir merkebin ona takılı olduğu halde ölü olduğunu görse,
orağı koyarken besmele çekmiş olsa bile yabani merkebin eti helâl olmaz. El-Makdisî dedi ki: Bu
onu aramakta ihmal gösterdiği zamana hamledilir.» Fakat burada bir açıklama gerekir ki, biz bunu
Zebâih konusunda daha evvel naklettik.
METİN
Burada nazar-ı itibara alınan hayat, kesilen hayvanın hayatının üstünde olan, yani hayvanın bir gün
yaşayabileceği şekildeki hayattır. Bir rivâyette «bunun çoğunu yaşayabileceği muhtemelse» rivâyeti
vardır. Mecmâ. Onun miktarına gelince, El-Multekâ'da yer aldığı gibi, hayvanın sağ kalacağının
sanılmayacağı hal, burada nazar-ı itibara alınır. Hatta herhangi bir suya düşse onu haram etmez.
Bir kuyuya düşerek veya bir dağdan yuvarlanarak ölen hayvanda ve onun diğer benzerlerinde,
meselâ başka hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülen, sopalarla vurularak öldürülen
hayvanlarda ve bir de yırtıcı hayvanın yemiş olduğu hayvanda, bir de hasta olan hayvanda, mutlak
olarak, az da olsa hayatta olmak nazar-ı itibara alınır. Fetvâ da buna göredir. Bu konu Zebâih
(kesişler) bahsinde geçti. Binâenaleyh eğer bu hayvanın kesilmesi kesmek imkânı varken kasten
terk edilse, hayvan da ölürse haram olur. Yine zâhir rivayette yer aldığına göre, kesmekten âciz
kalsa da haram olur. Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf «helâldir» dediler ve bu görüş aynı zamanda İmâm
Şâfiî'nin de görüşüdür. Musannıf: «Benim metnimde ve El-Vîkâye metninde bunun helâl oluşuna
işaret vardır. Zâhir ise senin dinlediğindir.» dedi.
İZAH
«Burada muteber olan hayat ilh...» «Burada» ile maksat, «Av» bahsidir. Bu kaydı, daha sonra
gelecek olan «yüksekten düşen»den veya benzerlerinden ihtirâz etmek için getirmiştir.
«Kesilen hayvanın hayatının üzerinde olması ilh...» Bu sözün en doğrusu «kesilen hayvanın hayatı
üzerinde» ifadesidir. Nitekim El-Mültekâ'da bu tabir kullanılmıştır.
«Bîr gün yaşayacak ilh...» Ben derim ki: El-Mecma'ın sahibi boğulan hayvan ile onun benzerlerinde



bunu zikretti. Onun ibaresi, şerhiyle beraber şöyledir: «Eğer boğulan veya sopa ile öldürülen
hayvanı kestiği zaman onda hayat var ise, zâhir rivâyette helâl olur. Onun «bir gün yaşayabilecek
şekilde hayatta kalması» şartı ise, Ebû Hanîfe'den sonra gelen rivayete göredir. Ebû Yusuf bir
günün çoğunu nazarı itibara ayor. İmâm Muhammed dedi ki: «Eğer onda kesilen hayvanın
hayatından fazla bir hayat varsa eti yenilir, aksi takdirde yenilmez.»
El-Bedâyi'de denildi ki: «Tahâvî, İmâm Muhammed'in sözünü tefsir ederek zikredip şöyle dedi:
Muhammed'in kavline göre: eğer onda ölüm ızdırabından başka bir durum kalmamış iken, onu
keserse eti helâl olmaz. Eğer bir gün veya yarım gün gibi bir müddet yaşayabiliyor ve bu takdirde
keserse eti helâldir.»
Bununla kesilen hayvanın hayatı ile onun üstündeki hayatın tefsiri ortaya çıkmış oluyor.
El-Mecma'daki hükme gelince, bu onun tefsiri değildir. Düşün.
Bununla beraber Ebû Yûsuf'tan naklettiği de ondan gelen bir rivâyettir. Nitekim El-Bedâyi'de bu
hüküm yer almıştır.
Zikredildiğine göre Ebû Yûsuf'tan gelen rivâyetin zâhiri, onun hayattan maksadının
yaşayabileceğinin tahmin edildiği candır. Eğer kişi, hayvanın bu hayatla yaşayamayacağını
biliyorsa ve böylece o hayvanı keserse o hayvan yenilmez.
«Onun miktarına gelince ilh...» Kesilenin hayatının miktarına gelince, demektir.
«Ona burada itibar edilmez ilh...» Yani avda itibar edilmez, demektir. El-Hidâye'de denildi ki:
«Köpek avın karnını deştiği zaman. onun içindekileri çıkardıktan sonra o av, avcının eline geçerse
helâl olur. Çünkü kalan, kesilenin ızdırabıdır. Binaenaleyh o nazar-ı itibara alınmaz. Tıpkı bir
koyunun kesildikten sonra suya düşmesi gibi.»
El-Hâniye'de şu mesele yer almaktadır: «Eğitilmiş köpeğini bir hayvana saldırttı. Köpek avı yaraladı.
Avda, kesilen hayvanın kesilmekten sonraki hayat kadar can kaldı. Avcı onu alıp ona rağmen
kesmedi. Onun yenilmesi helâldir.»
Ez-Zahîriye'de şu fazlalık vardır: «İttifakla helâldir. Çünkü birincisi kesiş olarak vaki olmuştur.
Binaenaleyh başka bir kesişe gerek bırakmaz.»
Bunun hülasası şudur: Kendisinde kesilen hayvanın hayatı bulunan hayvan ikinci bir defa kesilmez.
Çünkü ızdırarî yani mecburî kesiş ile ikinci kesmeye gerek kalmaz. Hatta kesilen veya bu şekilde
yaralanan hayvan suya düşer ve ölürse haram olmaz. Çünkü onun ölümü suya düşmeye izafe
edilmez. Çünkü zaten suya düşmeden ölü hükmündeydi. Binaenaleyh önceki hayatı nazar-ı itibara
alınmaz. Ancak yüksek bir yerden düşenler de ve benzerlerinde durum böyle değildir. Çünkü
onlarda hayat, az da olsa nazar-ı itibara alınır. Onlar ancak kesmekle helâl olurlar. Böylece av ile av
olmayanın arasında fark olduğu ortaya çıktı. Bunun zahirinden bu surette avın kesilmesi imkânına
sahip olmak ile sahip olmamak arasında farkın olmadığı anlaşılıyor.
Fakat El-İnâyede'ki hüküm buna muhâliftir. O diyor ki: «Eğer onu kesme imkânına sahip olursa,
buna rağmen onu ölünceye kadar kesmezse eti yenilmez. İsterse o hayvandaki hayat açık, isterse
gizli olsun. Eğer kesme imkânına sahip değil ise, o hayvandaki hayat da kesilen hayvanın
hayatından fazla ise; zâhir rivayete göre, yine eti yenilmez. Eğer ondaki hayat kesilen hayvanın
hayatı kadarsa onun eti yenir.» Özetle.
El-İnâye'nin ibaresi şunu gerektirir: Daha önce El-Hâniye'den naklettiğimiz ibareyi imkân sahibi
olmadığı zamana hamletmeliyiz.
Bütün bunlara Ez-Zeylaî'deki hüküm aykırı düşmektedir. Zira Zeylaî'de özet olarak şöyle
denilmektedir: «Kişi, ona diri olarak yetiştiği halde, kesme imkânı olmasına rağmen kesmese
haram olur. Eğer değilse bakılır: Eğer o hayvanda kesilen hayvandaki hayat kadar bir hayat var ise,
yani herhangi bir köpek onun karnını ve benzeri yerlerini deşmişse, o ancak kesilen hayvan gibi
can çekişiyorsa bu takdirde helâldir. Sadru'ş-Şehîd «icmaen helâldir» dedi. Bazıları:
«Sadru'ş-Şehîd'in ileri sürdüğü bu görüş, İmâmeyn'in görüşüdür. Ebû Hanîfe'ye göre helâl olmaz,
ancak keserse helâldir. Çünkü gizli hayat, İmâmın katında muteberdir. İmâmeyn'in katında değildir.
Nitekim yüksek bir yerden düşen benzer hayvanlarda olduğu gibi.» derler. Eğer onda kesilen
hayvandan ileri bir hayat varsa, zâhir rivâyette kesilmediği takdirde yenilmez.»
Sonra dedi ki: «Hayatı ister gizli olsun ister açık, ister eğitilmiş avcı hayvanın açtığı yara ile isterse
başka yırtıcıların yarasıyla olsun, ancak kesmekle helâldir ve fetva da bunun üzerinedir. Çünkü
Cenab-ı Hak «Ancak kesmiş olduğunuz» (Mâide, 5/3) buyurmaktadır. Binaenaleyh âyet, mutlak
şekilde her diriyi kapsamaktadır. Yine Rasûl-ü Ekrem'in : «Eğer ona diri olarak yetişirsen onu kes



hadisi de mutlaktır ve hadis sahihtir. Buhârî, Müslim ve Ahmed rivâyet etmişlerdir.»
Bu ise Sadru'ş-Şehîd'in tercih ettiği görüşün zıddıdır. O söz İmâm Râzi'nin sözüdür. Nitekim bu
Gâyetu'l-Beyân'da yer almıştır. Ondan başkasının da bu sözü tercih ettiğini görmedim. Bu
El-Hidâye ve başka kitapların zahirine de muhalif düşmektedir. Buna binâen avda ve avın
gayrisindeki muteber hayat arasında farkın olmaması meydana çıkıyor.
Hulâsa şudur: Eğer avı tutar, tutuğu halde avda kesilmiş hayvanda olduğu kadar bir hayat varsa,
buna rağmen onu kesmezse El-Hâniye ve Zâhîriye'de yer aldığına göre helâldir. El-İnâye'de yer alan
fetvâya göre de onu kesme imkânı varsa helâldir. Ez-Zeylaî'deki hükme binaen ise kesmedikçe
hiçbir zaman helâl olmaz. Kesme imkânı olmadığı zamanda veya hayvanın, kesilen hayvanın
hayatından üstün bir hayata sahip olması halinde böyledir. Bu da delillerin mutlak zikredilmesinden
alınmıştır...
El-Bedâyi'de birinci görüş umum meşayihten rivâyet edilmekte; İkinci görüş Cassâs'tan
nakledilmektedir. Onun kelâmının zahiri de birinci görüşün tercihidir ve bu Hidâye'de olanın da
zahiridir. Düşün.
Sonra bilmiş ol ki: Bütün bunlar avcı hayvana yetişip onu alırsa söz konusudur. Eğer hayvana
yetişir ve onu almazsa bakılır: Eğer yetiştiği zaman alsaydı onu kesme imkânına sahip olacağını
kestirir, buna rağmen alıp kesmediyse; hayvanın etinden yenilmez. Eğer alsa ve kesme imkânına
sahip olmadığı için kesmemişse, o vakit eti yenilir. Nitekim El-Hidâye'de de böyle yer almaktadır.
«El-Mutereddiye'de de ilh...» «El-Mutereddiye» bir kuyuya düşmüş veya bir dağdan yuvarlanmış,
ölmüş hayvandır.
«En-Natîha» Başka bir hayvan tarafından toslanarak öldürülen hayvandır.
«El-Mevkûze» darbeyle öldürülen hayvan demektir. «Bizim ona işaret ettiğimiz gibi ilh...» Yani
buradaki kayıtlamasına daha önce işaret ettik, demektir.
«Fetvâ bunun üzerinedir ilh...» Yani bu kesmekle helâl olur. Daha önce Zeylaî'den nakledilerek
geçen ibareye binâen, avda mutlak hayatın itibarına binaen de fetvâ böyledir.
«'Eğer terk ederse' den kasıt, kesmeyi terk edersedir ilh...» Üzerinde durulan avın kesilmesidir.
«Harâm olur» ibaresi, şartın cevabıdır. Halbuki bu cevap bilâhare nakilde gelecektir. Fakat metinde
gelecek cevap uzak olduğundan dolayı şârih, burada bu cevabı mukadder olarak belirtmiştir.
«Eğer kesmekten âciz olursa ilh...» Yani mutlak şekilde kesme âletini bulamayıp veya onu bulduğu
halde elde edecek ve hayvanı kesmeye hazırlanacak kadar vakti yoktur. Bütün bunlarda hayvanda
kesmekten sonra kesilmiş hayvandaki hayattan daha fazla bir hayatın olması vaktine mahsustur.
Eğer kesilmiş hayvan gibi ise, o zaten hükmen ölmüş demektir ve kesilmesi de El-Hidâye ve başka
kitaplarda yer aldığına göre icmâen helâl olur. Kuhistânî. Bu tafsilat daha önce Zeylaî'den
naklettiğimiz hükme muhaliftir.
«Bu Şâfiînin sözüdür ilh...» El-Hidâye'de de böyledir. Fakat Et-Tebyîn'de olan ibare şudur: «İmâm
Şâfiî bu meseleyi teferruatlı bir şekilde eie alıp demiştir ki: «Âletin olmayışından dolayı kesme
imkânına sahip değilse o hayvandan yenilmez.» Çünkü taksirat avcı tarafındandır. Eğer vaktin
darlığından dolayı kesme imkânına sahip değilse taksiratı olmadığından dolayı eti yenir.»
Et-Tatarhâniye'de denildi ki: «Eğer imkânsızlık vaktin darlığından ileri geliyorsa ve ondan kesme
imkânına elvermeyecek kadar bir hayat kalmışsa, Şemsu'l-Eimmeti'l-Serahsî Şerhi'nde: «O bizim
katımızda helâl olmaz» demiştir. Hasan bin Ziyâd ve Muhammed bin Mukâtil: «Helaldir» dediler. Ve
bu aynı zamanda İmâm Şâfîi'nin görüşüdür. Sadru'ş-Şehîd de bu görüşü almıştır. El-Gıyâsiye'de:
«Bu görüş, tercih edilen görüştür» denildi. El-Yenâbî'de : «Bizim üç arkadaşımızdan gelen rivayete
göre, istihsânen bu avın eti yenir.» Bazıları da: «Bu daha sıhhatli görüştür» demiştir.»
Eğer: «Meseleyi kesilmişin hayatı üstünde bir hayatı olan av üzerinde kurmuştur. Dolayısıyla vaktin
darlığının kesmeye mani olması nasıl düşünülebilir?» şeklinde bir itiraz olursa cevap olarak denildi
ki:
«Kesilen hayvandaki miktar, yokluk gibidir. Çünkü av ölü hükmündedir. Bundan fazla olanda da
bazen kesmek söz konusu olmayabilir. Binaenaleyh imkânsızlık düşünülebilir.» İnâye.
«Onun helâlliğine işarettir ilh...» Çünkü «kast» ile takyid edilmiştir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...