AVLANMA KİTABI...İKİNCİ BÖLÜM
«Ava saldırtılmış köpeğln uzun beklememesi de şarttır ilh...» Yani eğitilmiş köpeğin istirahat için
beklememesi şarttır. Binaenaleyh eğer köpek gönderildikten sonra bir ekmek yer veya çiş ederse,
onun
tutuğu av, El-Muhît'te yer aldığı gibi yenilmez. Binâenaleyh en uygunu, şöyle demesiydi:
«Köpek
ava gönderildikten sonra herhangi bir
işle meşgul olmamalıdır.» Nitekim En-Nazm ve başka
kitaplarda
da böyle yer almaktadır. Çünkü «uzatmamak» ifadesi, sınırı belli bir deyim değildir.
Kuhistânî.
Eğer
köpek avın üzerinden dönüp de sağa
veya sola koşarsa yahut avın arkasında koşmayıp başka
bir
şeyle meşgul olursa, eski âdetinden
gevşedikten sonra avın arkasına takılıp onu yakalarsa, o
avın
eti yenilmez. Ancak yani baştan bir gönderme olursa veya sahibi ona yeniden bir istikamet
verilmesi
muhtemel olan konularda istikamet verip besmeleyi çekerse, o da o kışkırtmalarla gider
avı
yakalarsa o zaman yenilir.
Bedâyi.
Atılan
oku rüzgâr arkaya, sağa veya sola doğru saptırırsa, başka bir ava isabet ederse o avın eti
helâl
olmaz. Eğer oku bir duvar veya bir ağaç geri çevirir, başka bir ava isabet ederse, yine hüküm
böyledir. Bunun tamamı El-Hâniye'dedir.
«Musannıfın
genişçe açıkladığı gibi ilh...» Musannıfın kullandığı ifade şudur:
Şemsu'l-Eimmeti's-Serahsî, hocası Şemsu'l-Eimmeti'l-Hilvânî'den naklederek şöyle dedi: «Pars
denilen
hayvanın bir çok hasletleri vardır. Her akıllı insanın pars denilen hayvandan o hasletleri
alması
uygundur: 1- O, avı avlayacak
dereceye gelene kadar gizlenir, avı bekler. Bu avlanmak için
Parsın
bir hilesidir. Akıllı bir kişi de
düşmanına muhalefetini açığa vurmamalı, fakat fırsatı
aramalıdır. Ta ki nefsini zorluklara sokmadan maksûdunu elde etsin. 2- O dövmekle eğitilmez.
Ancak
onun gözü önünde avdan yiyen köpeğin dövüldüğünü gördüğü zaman,
bunun dövülme
sebebi
olduğunu anlar. Akıllı bir kişinin de başkasının başına gelenlerden ibret alması gerekir.
Nitekim:
«Başkasının başına gelenden ibret alan kişi, mutlu kişidir» denilmiştir. 3- Pars pis şeyleri
yemez.
Ancak sahibinden güzel et ister.
İşte akıllı bir kişinin güzel ve helâlden başkasını yememesi
gerekir.
4- Bir diğer hasleti de Pars üç veya beş defa sıçrar, buna rağmen avı tutamadığı zaman
sıçramayı
terk eder ve: «Ben başkası için yaptığım bir iş uğruna kendimi
öldürmem» der. Her akıl
sahibi
için de bu şekilde hareket uygundur.
METİN
Eğer
av köpeği ve benzeri tuttuğu avdan yerse, bu bizler (yani Hanefîler) katında mutlak şekilde
yenilmez.
Tıpkı köpeğin avın etinden yemesi
gibi. Yani nasıl ki köpeğin üç defa
yemedikten sonra
yemiş
olduğu av eti yenilmiyorsa bu da
yenilmez. Çünkü köpeğin avdan yemesi köpeğin cehâletine
yani
eğitilmemiş olduğuna işaret ve
alâmettir. Böylece köpek ikinci defa eğitilip üç defa yemeği terk
edinceye
kadar bu olaydan, yani yemek
olayından sonra avladığı
hiçbir hayvanın eti yenilmez. Veya
kişinin
mülkünde köpeğin yemesinden önce
avlamış olduğu hayvandan eti varsa o
da yenmez.
Çünkü
avlanan hayvandan telef ettiği
kısımda ittifakla haramlık yoktur. Çünkü haramlık yeri
fevtolmuştur.
Fakat burada çözülmez bir problem
vardır. Bunu El-Kuhistânî zikretmiştir.
Tıpkı
sahibinden kaçan ve bir zaman
durduktan sonra yeniden sahibine
dönüp gelen Doğan kuşu
gibi.
Sahibi onu geldikten sonra av
üzerine saldırtır, o da
avlanırsa, onun avından yenilmez. Çünkü
o
eğitilmiş olmaklığının alametini terk etmiş oluyor. Binaenaleyh bu da avdan yediği zaman köpeğin
durumu
neyse onun
gibidir.
İZAH
«Bizim
katımızda mutlak olarak yenmez ilh...» Yani ister bu nadir zamanlarda olsun, isterse âdet
halini
alsın, mutlaka yenmez. İmâm
Şâfiî'nin burada iki görüşü vardır: Eğer nadir ise yani pek az
böyle bir hadise olursa bir kavle göre haram, bir kavle göre helâldir. İmâm Mâlik de helâl, olduğuna
hükmetmiştir.
Bunun tamamı El-Minah isimli kitaptadır.
«Yemeği
terk etmesinden sonra ilh...» Buradaki harf-i cer olan «lâm» takviye içindir. Bu takviye için
olan
lâm, bir tehir suretiyle zaif düşen
bir âmilin mamulüne dahil olan «lam»dır. Meselâ âyette: «Lİ
RABBİHİM YERHUBÛN» ve «FE'ÂLUN LİMA YURİD» dendiği
gibi.
«Üç
defa ilh...» Tabiri İmâmeyn'in katında böyledir. İmâmın
katında ise üç defa ile değil, avcının
kanaatiyle
takdir edilir. T.
«Ondan
sonra avladığı da yenilmez ilh...» Yani avcı köpek ve benzeri avı üç defa
tuttuğu halde
yemezse,
ondan sonra avdan yerse o avın eti
yenilmez.
«Ondan
önceki» tabirindeki zamir de ondan sonraki zamir gibi, zikredilen yemeye râcidir.
«Eğer
onun mülkünde daha önce avladığı
hayvanın eti varsa o da yenmez
ilh...» Bu söz, ondan
önceki
ibarenin kaydıdır. Ve bu söz mülkiyet
altına alınmayanı da kapsamaktadır.
Meselâ av çölde
ise;
o çöldeki avda haramlık ittifakladır. Eğer evinde mülkiyeti altına alırsa bu, Ebû Hanîfe'ye göre
harâmdır,
İmameyn'e göre haram değildir. Bu meselenin tamamı Ez-Zeylaî'dedir.
Hülâsa
şudur: İmâm Ebû Hanife köpeğin baştan beri câhil olduğuna, İmâmeyn ise sadece bu avdan
yediği
defada cahil olduğuna hüküm veriyorlar. İmâmın görüşü ihtiyata daha yakındır. İnâye. Sahîh
olan
da budur. Kuhîstânî, Ez-Zâd'dan.
«Onun
telef ettiği ilh...» Yani «yemek
veya yemeğe benzer şekilde telef ettiği» demektir. Bu «eğer
onun
mülkünde baki kalmış ise» sözünün
mefhumudur.
Tatarhâniye'de:
Avcı tarafından satılan ete gelince, şüphe yoktur ki İmameyn'in kavline binaen bu
alışveriş
bozulmaz. İmâmın kavline binâen
ise, eğer avcı müşteri ile beraber av köpeğinin
cehaletinde
fikir birliği yaparlarsa bu alışverişin bozulması
uygundur.
«Burada
çözülmez bir probtem vardır. Onu
Kuhistânî zikretmiştir» Kuhistânî
şunu söylemiştir:
«Burada
anlaşılmaz bir durum vardır. Çünkü
bir şeye hükmetmek mutlak onun varlığını
gerektirmez.
Görülmez mi, biz çocuğu tarafından annesinin hürriyeti iddia edildiği zaman, ölmüş
olan
cariyenin hürriyetine
hükmediyoruz?»
Bu
meselenin sureti bana göründüğüne
göre şöyledir: Bir kadın nikâh ile
bir çocuk doğuruyor,
Başka
bir kişi o kadının ölümünden sonra ortaya çıkıyor ve: «Bu, benim cariyemdi. Çocuğun
babasıyla
onu ben evlendirdim» der. Çocuk da annesinin hürriyetini ispat eder; böylece
annesinin
hürriyeti tespit olunur. Dolayısıyla çocuğun köleliği söz konusu olmaz. Düşün.
Buna
binâen bana bazı fâzılların vermiş
olduğu şu cevabın ancak çocuk vasıtasıyla ona sirayet
etmiştik.
Çünkü çocuk neseb davasında asıldır. Binaenaleyh çocuk azad edilir ve ümmüveled,
annesi
de çocuğa tabi olur. Nice nesne vardır ki zımnen sabit olur, kasten sabit olmaz.»
Evet,
bu durum şurada ortaya çıkıyor:
Eğer efendi çocuğun ölü cariyesinden doğma çocuğu
olduğunu
iddia ederse hüküm böyledir. Düşün.
Bazen
bu anlaşılmaz problemin şu şekilde cevaplandırılması mümkün olur: Bu av hayvanında
haramlığın
sabit olmasının herhangi bir semeresi, faydası yoktur. Bazı kimselerin: «Semeresi eğer
satış
yapmış ise, alış-verişin butlânıdır
ve semeni geri olmaktır. Çünkü o et
murdardır» Veya :
«Semeresi tevbenin gerekli olmasıdır» sözüne gelince: o sözde şu tenkit vardır: Biz yemek
benzeriyle
yok olandan bahsediyoruz. Alış-veriş meselesi, daha önce geçtiği gibi, ihtilâflı bir
meseledir. Bu mesele ise üzerinde ittifak edilmiş bir meseledir. Binaenaleyh bu işi bilmezden önce
yemek
masiyet değildir ki, tevbe de lâzım gelsin.
Düşün.
«Sahibinden
kaçan bir Doğan gibi ilh...» Avcı, Doğan sahibi onu geri çağırdığından sahibine icabet
etmez
hale gelmiştir. Nitekim bu manayı gösterilen gerekçeden de anlayabiliriz.
«O
avdan yediği zaman köpeğin hali ne ise onun gibidir ilh ..» Daha önce Tatarhâniye'den
naklettiğimiz
gibi sahibi tarafından peşpeşe üç defa çağırılıp gelmek suretiyle ikinci defa
eğitilmedikçe avladığı helâl
olmaz.
METİN
Eğer
avcı avı köpekten alır, avdan bir
parça kesip köpeğe atarsa, köpek de kendisine atılan o
parçayı
yerse veya avdan bir parça kestikten sonra köpek o parçayı kapıp götürür ve yerse geri
kalan
av etini avcı yiyebilir. Tıpkı köpeğin avın kanından içtiği zaman av etinin yenilmesi gibi.
Çünkü
bu, eğitilmişliğinin son derece mükemmel olmasının alâmetidir.
Eğer
köpek avı hırpalarsa ve avdan bir
parça kopup yere düşerse köpek o
parçayı yedikten sonra
yeniden
o yaralı ava yetişip onu öldürürse
ve ondan bir şey yemezse, onun eti yenilmez. Çünkü o
avladığı
halde yemekle meşgul olmuş demektir.
Eğer
köpek avdan parça koparıp onu atar
da yeniden ava yetişir ve ondan bir şey yemezse sahibi
gelip
onu alıncaya kadar sabrederse, sahibi aldıktan sonra o kopardığı parçayı yerse bu avın eti
helâldir.
Çünkü köpek o zaman, yani sahibi yetiştikten sonra, avın
kendisinden yerse, -daha önce
geçtiği
gibi- zarar
vermez.
Avcı
hayvanı salıveren veya ava ok atan, av henüz diri iken yetişirse, yani kesilmiş hayvanın
diriliğinden
daha ileri bir derecede hayatta ise, onu kesmesi vaciptir.
Onun
ok atmakla helâl olmasının şartı, daha önce, geçtiği gibi hükmü olsa dahi besmele çekmektir.
Diğer
bir şartı, kesmek manası oluşsun diye yara açmaktır.
Diğer
bir şartı. eğer yarayı alan av hayvanının bedeninde avcının oku olduğu halde gaib olursa, onu
arama
hususunda oturmamalı, gevşeklik göstermemelidir. O avı aradıkça avın eti helâldir. Eğer onu
aramaktan
vazgeçer oturursa, sonra onu ölü
olarak görürse, helâl değildir. Çünkü başka bir
sebepten
ölmüş olabilir. El-Hâniye isimli
eserde, bu avın helâl olması için, avcının gözünden
kaybolmaması
şartı da ileri sürülmüştür. Fakat bu şart, Ez-Zeylaî ve başka
kitaplarda tafsilatlı bir
şekilde
ele alınmıştır.
Eğer
ok atıcı veya hayvanı salıveren avcı, ava diri olduğu
halde yetişirse onu kesmesi,
boğazlaması
vaciptir.
Eğer boğazlamayı terk ederse, haram
olur; bunun hükmü ileride gelecektir.
İZAH
«Geri
kalanı avcı yiyebilir iLh...» Çünkü bu et mülkiyete alındıktan sonra
artık av sayılmaz. Ama
mülkiyete
alınmazdan Önce durum bunun hilâfınadır. Çünkü orada av olmak yönü vardır. Bu
manayı
Zeylaî ifâde etti.
«Çünkü
kan içmesi onun eğitilmişliğine en büyük alâmettîr ilh...» Çünkü
sahibine elverişli olmayan
bir
şeyi içmiş, elverişli olanı da ona
bırakmıştır.
Zeylaî.
«Eğer
av hayvanını hırpalarsa ilh...» Onun etini ön dişleriyle alırsa, yakalarsa demektir.
«Avcı hayvanı, ava salıveren yetiştiğinde ilh...» Yani köpeği veya Doğanı avın üzerine salıverilmiş
ve
adam av diri iken yetişirse, kesmesi
vâcip olur. Bütün bu ibareleri iskat
etmesi gerekirdi. Çünkü
bütün
bunlar daha muffassal bir
şekilde zikredilecektir.
«Onun
helâl olması için besmele çekmek şarttır ilh.. » Bu sözle avlamanın iki âletinden olan
ikincinin
ahkâmına başlamaktadır. Çünkü avlanma âleti ya canlıdır ya cansızdır.
«Besmele» daha önce de söylediğimiz gibi atmak anında çekilecektir.
«Hükmen
olsa dahi ilh...» Besmeleyi unutan kişi
gibi.
«Avı yaralamak da şarttır ilh...» Eğer ok avı yaralamadan enlemesine dokunur, öldürürse av
yenilmez.
Çünkü kesmek yoktur. Kanın çıkışına
sebep olan yaralamada daha önce geçen iktilaf
vardır.
Bunu El-Kuhistânî ifade etmektedir.
T.
«Kesmek
manası gerçekleşsin diye ilh...» Yani yaranın yerine geçmiş olduğu kanın çıkmasıyla
temizlik
meydana gelsin diye, demektir. T.
«Onu
aramaya devam etmesi ve oturmaması şarttır ilh...» Yani hayvanı ava gönderen veya ava ok
atan
avcı, ya da onun yerine kaim olan
kişi hiç durmadan avı buluncaya kadar arayacaktır. Bedâyî.
Yani
adamın hizmetkârı, arkadaşı veya kendisi durmadan onu
arayacaktır.
«Zahmetlere
katlanarak onu arayacaktır ilh...» Yani yürümeye kendini zorlayacak ve yoracaktır. Bu
kaydın
zikredilmesinin faidesi şudur:
Eğer av görünmez olup ve onsuz
gözden kaybolursa, sonra
da
onu ölü olarak görürse, kesinlikle onu yaraladığını bilmezse, onu yemesi helâl değildir. Mi'râc.
«Onu
aradığı sürece o av, ona helâldir ilh...» Ancak okunun yarasından başka bir yarayı avda
gördüğü
takdirde o zaman helâl olmaz.
Hidâye. Bu hükmün tamamı Ez-Zeylaî'dedir.
«Çünkü
başka bir sebeple ölmüş olabilir ilh...» Bu ihtimal onu durmadan aramak meselesinde ve
şeklinde
de vardır. Fakat bu ihtimal
zaruretten dolayı sakıt olmuştur. Nitekim bu hüküm
El-Hidâye'de yer almaktadır. Bunun ifade ettiği metnin zahiri gibidir. Şöyle ki: Avın, avcının
gözünden
kaybolmaması şart değildir.
«Bunun
hakkında Ez-Zeylaî'de geniş açıklama yapılmıştır ilh...» Zeylaî evvelâ El-Hâniye'nin ibaresini
zikretti
ve: «Bu ibare gözünden
kaybolmamasının şart olduğunda nasstır.» dedi ve Hidâye sahibi de
buna
işaret etti. Halbuki bu, onun
kelâmının başlangıcına ters düşer. Çünkü o işi aramak ve
aramamak üzerine binâ etmiştir. Gözünden kaybolmakla olmamak üzere değil. Arkadaşlarımızın
çoğunun
kitapları da bunu esas alırlar. Çünkü Allah'ın Rasûlü, Ebû
Sa'lebe'ye şöyle buyurdular:
«Sen
okunu attığın zaman o av üç gün gaib
olsa, üçüncü günden sonra onu bulsan
kokmamış ise
avının
etini ye.» Hadisi Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmişlerdir.
Yine
rivayet ediliyor ki, Rasûl-ü Ekrem
atıcının gözünden gaib olan avın yenilmesini kerih
görmüştür
ve: «Belki de yerin haşeratı onu öldürdü»
buyurmuşlardır. İşte bu hadis kişinin
aramaktan
vazgeçip oturduğu haline
hamledilmiş, birinci hadis de aramanın aralıksız devam
ettirileceğine hamledilmiştir. Özet olarak.
Ben
derim ki: El-Hâniye'nin ibaresi aynen
şöyledir: «Yedinci şart, avın avcının gözünden
kaybolmamasıdır
veya avcının onu aramaktan
vazgeçmemesidir. Avcı avı buluncaya kadar peşinde
olacak,
başka bir işle meşgul olmayacaktır. Çünkü avcının gözünden kaybolduğu zaman, çoğu kez
başka
sebeple ölür. Başka sebeple ölmüş ise de helâl olmaz. ilh...» Böylece sen ibaresinin sonuna
kadar,
gözden kaybolmamayı veya aralıksız aramayı şart kılmış olduğunu görüyorsun. Çünkü
El-Hânîye sahibi «veya» manasını ifade eden «ev» kelimesini kullanmıştır. Umulur ki Zeylâî'nin
nüshasında
«ev» yerine (ev anlamına) «vav» vardır. Bundan
dolayı da söylediğini söyledi.
«Çünkü
o gaib olursa» sözündeki gerekçelendirmesine gelince; «onu aramaktan vazgeçmekle
beraber»
olması halini kastetmiştir. Çünkü El-Hâniye'de bundan sonra şöyle denilmektedir: «Köpek
veya av, köpeği saldırtan avcının gözünden kaybolduğu zaman veya avcı bir ava ok atıp ondan
sonra
oku saplanmış olarak onu ölü görse ve başka bir yara da yoksa; eğer onu aramayı
bırakmamış ise yenilmesi helâldir. Çünkü o hayvanın gözünden kaybolmasını önlemek
mümkün
olamaz.
Binaenaleyh bu şekilde kaybolmak
affedilir.»
Bunun
benzeri El-Hidâye'de de vardır. Binaenaleyh El-Hidâye'deki bu hükmün hilâfını insanın
vehmine
getireni El-Hidâye ve
El-Hâniye'deki hükme hamletmek
gerekir.
El-Bedâyi
adlı kitapta şu ifadeler vardır: «O
şartlardan birisi de gözünden kaybolmazdan önce veya
aramayı
kesmeksizin ava yetişmektir. Eğer av gözünden kaybolursa ve avı aramaktan vazgeçip
oturursa
etini yiyemez. Ama av gözünden kaybolmadığı halde, veya kayboldu da kendisi aramaktan
vazgeçmezse,
gördüğü zaman istihsanen yiyebilir.»
Bu
kesin olarak ortaya koyuyor ki El-Hâniye'nin nüshası «vav» ile
değil «ev» ile olmalıdır. Bu
araştırmayı
ganimet bil.
BİR
UYARI:
Zikredilende
aramanın müddetinin belirli olmadığına işaret edilmektedir. Halbuki Ebû Hanîfe :
«Arama müddeti, yarım gün veya yarım gece ile takdir edilmiştir» dedi. Eğer yarım günden fazla
ararsa
eti yenilmez. Ez-Ziyâdât adlı kitapta şu
hüküm vardır. «Eğer, bir günden
az ararsa
El-Muzmerût'ta
olduğu gibi eti yenir.» Kuhistânî.
UYGULAMA MESELELERİ:
El-Madisî'nin
Şerhi'nde şu hüküm yer
almaktadır: «Bir kuşa ok atsa, kuş yere düşse; eğer avcı
ayağındaki ayakkabısıyla beraber suya
girecek olsa yetişebilecek olduğu halde öyle yapmayıp,
ayakkabısını çıkarmakla vakit geçirse suya girince de kuşun ölü olduğunu görse, Bedîu'd-Din'e
göre
kuş haram olur. Bedîu'd-Din'in
gayrisi hetâldir diyor. Çünkû onun ayakkabıyla suya girmesi
malını
zayi etmesl demektir ve bu adetin
hilâfıdır. Binaenaleyh ayakkabının çıkarılması elbisenin
çıkarılması gibidir.
Es-Salhânî
dedi ki: «Bu düşen kuşta kesilmişin hayatından da belirgin bir hayat olduğu zaman
böyledir. Aksi takdirde o zaten itibara alınmaz.»
Eğer
kişi iplerden meydana gelen bir ağı
besmele çekerek kurarsa, o ağa bir av düşüp yaralı olarak
ölürse
eti helâl olmaz. Eğer o ağın içinde orak gibi yaralayan bir alet var ise ve avcı ağını kurarken
besmele
çekmiş, gelen av hayvanı da yaralanmış ise biz Hanefîlere göre o hayvanın eti helâldir.
Tıpkı
o âletle hayvanı yaraladığı zamanda olduğu
gibi.
El-Bezzâziye'de
şu hüküm yer almaktadır: «Adam sahrada yabani merkeplerin
avlanması için bir
orak
koysa, sonra ona vardığında yabani bir merkebin ona takılı olduğu halde ölü olduğunu görse,
orağı
koyarken besmele çekmiş olsa bile yabani merkebin eti helâl olmaz. El-Makdisî dedi ki: Bu
onu
aramakta ihmal gösterdiği zamana hamledilir.» Fakat burada bir açıklama gerekir ki, biz bunu
Zebâih
konusunda daha evvel naklettik.
METİN
Burada
nazar-ı itibara alınan hayat, kesilen
hayvanın hayatının üstünde olan,
yani hayvanın bir gün
yaşayabileceği
şekildeki hayattır. Bir rivâyette «bunun çoğunu yaşayabileceği muhtemelse» rivâyeti
vardır.
Mecmâ. Onun miktarına gelince, El-Multekâ'da yer aldığı gibi, hayvanın sağ kalacağının
sanılmayacağı
hal, burada nazar-ı itibara alınır. Hatta herhangi bir suya düşse onu haram
etmez.
Bir
kuyuya düşerek veya bir dağdan yuvarlanarak ölen hayvanda ve onun diğer benzerlerinde,
meselâ
başka hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülen,
sopalarla vurularak öldürülen
hayvanlarda ve bir de yırtıcı hayvanın yemiş olduğu hayvanda, bir de hasta olan hayvanda, mutlak
olarak,
az da olsa hayatta olmak nazar-ı
itibara alınır. Fetvâ da buna göredir. Bu konu Zebâih
(kesişler) bahsinde geçti. Binâenaleyh eğer bu hayvanın kesilmesi kesmek imkânı varken kasten
terk
edilse, hayvan da ölürse haram olur. Yine zâhir rivayette yer aldığına göre, kesmekten âciz
kalsa
da haram olur. Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf «helâldir» dediler ve bu görüş aynı zamanda İmâm
Şâfiî'nin
de görüşüdür. Musannıf: «Benim
metnimde ve El-Vîkâye metninde bunun
helâl oluşuna
işaret
vardır. Zâhir ise senin dinlediğindir.» dedi.
İZAH
«Burada
muteber olan hayat ilh...» «Burada» ile maksat, «Av» bahsidir. Bu kaydı, daha sonra
gelecek olan «yüksekten düşen»den veya benzerlerinden ihtirâz etmek için getirmiştir.
«Kesilen
hayvanın hayatının üzerinde olması ilh...» Bu sözün en doğrusu «kesilen hayvanın hayatı
üzerinde»
ifadesidir. Nitekim El-Mültekâ'da bu tabir kullanılmıştır.
«Bîr
gün yaşayacak ilh...» Ben derim ki: El-Mecma'ın sahibi boğulan hayvan ile onun benzerlerinde
bunu
zikretti. Onun ibaresi, şerhiyle
beraber şöyledir: «Eğer boğulan
veya sopa ile öldürülen
hayvanı kestiği zaman onda hayat var ise,
zâhir rivâyette helâl olur. Onun «bir gün yaşayabilecek
şekilde
hayatta kalması» şartı ise, Ebû Hanîfe'den sonra gelen rivayete göredir. Ebû Yusuf bir
günün
çoğunu nazarı itibara alıyor. İmâm Muhammed dedi ki: «Eğer onda kesilen hayvanın
hayatından fazla bir hayat varsa eti yenilir, aksi takdirde yenilmez.»
El-Bedâyi'de
denildi ki: «Tahâvî, İmâm
Muhammed'in sözünü tefsir ederek
zikredip şöyle dedi:
Muhammed'in
kavline göre: eğer onda ölüm
ızdırabından başka bir durum kalmamış iken, onu
keserse eti helâl olmaz. Eğer bir gün veya yarım gün gibi bir müddet yaşayabiliyor ve bu takdirde
keserse eti helâldir.»
Bununla
kesilen hayvanın hayatı ile onun üstündeki hayatın tefsiri ortaya çıkmış oluyor.
El-Mecma'daki hükme gelince, bu onun tefsiri değildir. Düşün.
Bununla
beraber Ebû Yûsuf'tan naklettiği de
ondan gelen bir rivâyettir. Nitekim El-Bedâyi'de bu
hüküm
yer almıştır.
Zikredildiğine
göre Ebû Yûsuf'tan gelen rivâyetin zâhiri, onun hayattan maksadının
yaşayabileceğinin
tahmin edildiği candır. Eğer kişi, hayvanın bu hayatla yaşayamayacağını
biliyorsa ve böylece o hayvanı keserse o hayvan yenilmez.
«Onun
miktarına gelince ilh...» Kesilenin hayatının miktarına gelince, demektir.
«Ona
burada itibar edilmez ilh...» Yani avda itibar edilmez, demektir. El-Hidâye'de denildi ki:
«Köpek
avın karnını deştiği zaman. onun
içindekileri çıkardıktan sonra o av, avcının eline geçerse
helâl
olur. Çünkü kalan, kesilenin ızdırabıdır. Binaenaleyh o nazar-ı itibara alınmaz. Tıpkı bir
koyunun kesildikten sonra suya düşmesi
gibi.»
El-Hâniye'de şu mesele yer almaktadır: «Eğitilmiş köpeğini bir hayvana saldırttı. Köpek avı yaraladı.
Avda,
kesilen hayvanın kesilmekten sonraki hayat kadar can kaldı. Avcı onu alıp ona rağmen
kesmedi. Onun yenilmesi helâldir.»
Ez-Zahîriye'de
şu fazlalık vardır: «İttifakla
helâldir. Çünkü birincisi kesiş olarak vaki olmuştur.
Binaenaleyh
başka bir kesişe gerek bırakmaz.»
Bunun
hülasası şudur: Kendisinde kesilen hayvanın hayatı bulunan hayvan ikinci bir defa kesilmez.
Çünkü
ızdırarî yani mecburî kesiş ile
ikinci kesmeye gerek kalmaz. Hatta kesilen veya bu şekilde
yaralanan
hayvan suya düşer ve ölürse haram olmaz. Çünkü onun ölümü suya düşmeye izafe
edilmez.
Çünkü zaten suya düşmeden ölü hükmündeydi. Binaenaleyh önceki hayatı nazar-ı
itibara
alınmaz.
Ancak yüksek bir yerden düşenler
de ve benzerlerinde durum böyle
değildir. Çünkü
onlarda
hayat, az da olsa nazar-ı itibara
alınır. Onlar ancak kesmekle helâl olurlar. Böylece av ile av
olmayanın
arasında fark olduğu ortaya çıktı. Bunun zahirinden bu surette avın kesilmesi imkânına
sahip
olmak ile sahip olmamak arasında farkın olmadığı anlaşılıyor.
Fakat
El-İnâyede'ki hüküm buna muhâliftir.
O diyor ki: «Eğer onu kesme imkânına sahip olursa,
buna
rağmen onu ölünceye kadar kesmezse
eti yenilmez. İsterse o hayvandaki hayat açık, isterse
gizli
olsun. Eğer kesme imkânına sahip değil ise, o hayvandaki hayat da kesilen hayvanın
hayatından fazla ise; zâhir rivayete göre, yine eti yenilmez. Eğer ondaki hayat kesilen hayvanın
hayatı kadarsa onun eti yenir.»
Özetle.
El-İnâye'nin
ibaresi şunu gerektirir: Daha
önce El-Hâniye'den naklettiğimiz
ibareyi imkân sahibi
olmadığı
zamana
hamletmeliyiz.
Bütün
bunlara Ez-Zeylaî'deki hüküm aykırı düşmektedir. Zira Zeylaî'de özet olarak şöyle
denilmektedir: «Kişi, ona diri olarak yetiştiği halde, kesme imkânı olmasına rağmen kesmese
haram
olur. Eğer değilse bakılır: Eğer o hayvanda kesilen hayvandaki hayat kadar bir hayat var ise,
yani
herhangi bir köpek onun karnını ve
benzeri yerlerini deşmişse, o
ancak kesilen hayvan gibi
can
çekişiyorsa bu takdirde helâldir.
Sadru'ş-Şehîd «icmaen helâldir» dedi. Bazıları:
«Sadru'ş-Şehîd'in ileri sürdüğü bu görüş, İmâmeyn'in görüşüdür.
Ebû Hanîfe'ye göre helâl olmaz,
ancak
keserse helâldir. Çünkü gizli hayat, İmâmın katında muteberdir. İmâmeyn'in katında değildir.
Nitekim
yüksek bir yerden düşen benzer hayvanlarda olduğu gibi.» derler. Eğer onda kesilen
hayvandan ileri bir hayat varsa, zâhir rivâyette kesilmediği takdirde
yenilmez.»
Sonra
dedi ki: «Hayatı ister gizli olsun
ister açık, ister eğitilmiş avcı hayvanın açtığı yara ile isterse
başka
yırtıcıların yarasıyla olsun,
ancak kesmekle helâldir ve fetva da bunun üzerinedir. Çünkü
Cenab-ı
Hak «Ancak kesmiş olduğunuz» (Mâide,
5/3) buyurmaktadır. Binaenaleyh âyet, mutlak
şekilde
her diriyi kapsamaktadır. Yine
Rasûl-ü Ekrem'in : «Eğer ona diri olarak yetişirsen onu kes!»
hadisi
de mutlaktır ve hadis sahihtir.
Buhârî, Müslim ve Ahmed rivâyet etmişlerdir.»
Bu
ise Sadru'ş-Şehîd'in tercih ettiği görüşün zıddıdır. O söz İmâm Râzi'nin sözüdür. Nitekim bu
Gâyetu'l-Beyân'da yer almıştır. Ondan başkasının da bu sözü tercih ettiğini görmedim. Bu
El-Hidâye ve başka kitapların zahirine de muhalif düşmektedir. Buna binâen avda ve avın
gayrisindeki muteber hayat arasında farkın olmaması meydana çıkıyor.
Hulâsa
şudur: Eğer avı tutar, tutuğu halde
avda kesilmiş hayvanda olduğu kadar bir hayat varsa,
buna
rağmen onu kesmezse El-Hâniye ve
Zâhîriye'de yer aldığına göre
helâldir. El-İnâye'de yer alan
fetvâya göre de onu kesme imkânı varsa helâldir. Ez-Zeylaî'deki hükme binaen ise kesmedikçe
hiçbir
zaman helâl olmaz. Kesme imkânı olmadığı zamanda veya hayvanın, kesilen hayvanın
hayatından üstün bir hayata sahip olması
halinde böyledir. Bu da delillerin
mutlak zikredilmesinden
alınmıştır...
El-Bedâyi'de
birinci görüş umum meşayihten rivâyet edilmekte; İkinci görüş Cassâs'tan
nakledilmektedir. Onun kelâmının zahiri de birinci görüşün tercihidir ve bu Hidâye'de olanın da
zahiridir.
Düşün.
Sonra
bilmiş ol ki: Bütün bunlar avcı
hayvana yetişip onu alırsa söz
konusudur. Eğer hayvana
yetişir
ve onu almazsa bakılır: Eğer yetiştiği zaman alsaydı onu kesme
imkânına sahip olacağını
kestirir,
buna rağmen alıp kesmediyse; hayvanın etinden yenilmez. Eğer alsa ve kesme imkânına
sahip
olmadığı için kesmemişse, o vakit eti yenilir. Nitekim
El-Hidâye'de de böyle yer almaktadır.
«El-Mutereddiye'de
de ilh...» «El-Mutereddiye» bir kuyuya düşmüş veya bir dağdan yuvarlanmış,
ölmüş
hayvandır.
«En-Natîha»
Başka bir hayvan tarafından toslanarak öldürülen hayvandır.
«El-Mevkûze»
darbeyle öldürülen hayvan demektir.
«Bizim ona işaret ettiğimiz gibi
ilh...» Yani
buradaki
kayıtlamasına daha önce işaret ettik, demektir.
«Fetvâ
bunun üzerinedir ilh...» Yani bu kesmekle helâl olur. Daha önce Zeylaî'den nakledilerek
geçen
ibareye binâen, avda mutlak hayatın itibarına binaen de fetvâ böyledir.
«'Eğer
terk ederse' den kasıt, kesmeyi terk edersedir ilh...» Üzerinde durulan avın kesilmesidir.
«Harâm
olur» ibaresi, şartın cevabıdır. Halbuki bu cevap bilâhare nakilde gelecektir. Fakat metinde
gelecek cevap uzak olduğundan dolayı şârih,
burada bu cevabı mukadder olarak
belirtmiştir.
«Eğer
kesmekten âciz olursa ilh...» Yani mutlak şekilde kesme âletini bulamayıp veya onu bulduğu
halde
elde edecek ve hayvanı kesmeye hazırlanacak kadar vakti yoktur. Bütün bunlarda hayvanda
kesmekten sonra kesilmiş hayvandaki hayattan daha fazla bir hayatın
olması vaktine mahsustur.
Eğer
kesilmiş hayvan gibi ise, o zaten hükmen ölmüş demektir ve kesilmesi de El-Hidâye ve başka
kitaplarda
yer aldığına göre icmâen helâl olur. Kuhistânî. Bu tafsilat daha önce Zeylaî'den
naklettiğimiz
hükme
muhaliftir.
«Bu
Şâfiînin sözüdür ilh...»
El-Hidâye'de de böyledir. Fakat Et-Tebyîn'de olan ibare şudur: «İmâm
Şâfiî
bu meseleyi teferruatlı bir şekilde
eie alıp demiştir ki: «Âletin olmayışından dolayı kesme
imkânına
sahip değilse o hayvandan yenilmez.» Çünkü taksirat avcı tarafındandır. Eğer vaktin
darlığından
dolayı kesme imkânına sahip değilse taksiratı olmadığından dolayı eti yenir.»
Et-Tatarhâniye'de
denildi ki: «Eğer imkânsızlık vaktin darlığından ileri geliyorsa ve ondan kesme
imkânına
elvermeyecek kadar bir hayat kalmışsa, Şemsu'l-Eimmeti'l-Serahsî Şerhi'nde: «O bizim
katımızda
helâl olmaz» demiştir. Hasan bin Ziyâd ve Muhammed bin Mukâtil: «Helaldir» dediler. Ve
bu
aynı zamanda İmâm Şâfîi'nin görüşüdür. Sadru'ş-Şehîd de bu görüşü almıştır. El-Gıyâsiye'de:
«Bu
görüş, tercih edilen görüştür»
denildi. El-Yenâbî'de : «Bizim üç arkadaşımızdan gelen rivayete
göre,
istihsânen bu avın eti yenir.» Bazıları da: «Bu daha sıhhatli görüştür» demiştir.»
Eğer:
«Meseleyi kesilmişin hayatı üstünde
bir hayatı olan av üzerinde
kurmuştur. Dolayısıyla vaktin
darlığının
kesmeye mani olması nasıl düşünülebilir?» şeklinde bir itiraz olursa cevap olarak denildi
ki:
«Kesilen
hayvandaki miktar, yokluk gibidir. Çünkü av
ölü hükmündedir. Bundan fazla olanda
da
bazen
kesmek söz konusu olmayabilir. Binaenaleyh imkânsızlık düşünülebilir.» İnâye.
«Onun
helâlliğine işarettir ilh...» Çünkü «kast» ile takyid edilmiştir.