16 Ekim 2012

AVLANMA KİTABI...ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AVLANMA KİTABI..ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
METİN
Ben derim ki: (musannıfın sözünü ettıği) zâhirin açıklaması şudur: Böyle bir hayvanı kesmekten
âciz olmak, harAmı helâl kılmaz.
Veya bir mecusî bir köpeği ava saldırtsa, Müslüman da o köpeği ava doğru kovalasa ve köpek de
koşarak gidip veya onu mi'radiyle enlemesine isabet edip öldürse helâl olmaz.
«Mi'râd» başında tüyü olmayan ok demektir. Buna mi'râd denilmesinin sebebi, ava enlemesine
isabet ettiğindendir. Eğer onun başının keskinliği varsa ve o keskinlikle ava dokunursa avın eti
helâldir. Yahut ağır ve keskin bir bunduka (yuvarlatılmış ve sertleştirilmiş çamur) vurup da onu
öldürürse yine helâl olmaz. Çünkü keskinliğiyle değil, ağırlığıyla avı öldürmüş olur. Eğer bunduka
hafif, fakat keskin ise o zaman av helâldir. Çünkü av yara ile ölmüştür. Eğer bu bunduka yara
açmazsa mutlak şekilde avın eti yenilmez. Yarada kanama şart koşulmuştur. Bazıları da «şart
değildir» demişlerdir. Multekâ. Bunun tamamı Multekâ üzerindeki ta'likimdedir.
Veya bir ava ok attı. Av da bir suya düştü. Burada da su ile ölmüş olması ihtimali olduğundan
haram olur.
Eğer o hayvan suda yaşayan kuşlardan olup suya düşerse ve su, bedenindeki yarayı örter ve ölürse
harâm olur. Aksi takdirde helâldir. Multekâ.
Veya bir damın veya bir dağın üzerine düşer, orada da yere yuvarlanıp ölürse bütün bu meselelerde
haramdır. Çünkü böyle bir şeyden sakınmak mümkündür. Eğer başlangıçta yere düşüp ölürse
helâldir. Zira yere düşmekten sakınmak mümkün değildir.
Bir müslüman köpeğini ava saldıktan sonra bir mecusî köpeği ürkütse yani sesiyle korkutsa köpek
de var kuvvetiyle koşsa avın eti yenir. Zira sesle kışkırtmak, salıvermekten daha aşağı derecededir.
O bakımdan daha yükseğe veya benzeriyle kalkar. Tıpkı hadisin neshinde olduğu gibi.
Veya köpeği hiç bir kimse ava göndermemiştir, avı kendiliğinden kovalamaktadır. Bir müslüman da
sesiyle onu kışkırtırsa. o da var kuvvetiyle koşarsa avın eti yenir. Çünkü sesle kışkırtmak, fiilen ava
göndermek hükmündedir.
Veya herhangi bir kimse köpeği ava göndermemiştir, köpek kendiliğinden avı kovalıyor, bir
müslüman onu görüp sesiyle kışkırtırsa, köpek de var kuvvetiyle ava doğru seğirtip giderse, avın
eti yine yenir. Çünkü kışkırtmak hükme göndermek demektir.
Ava gönderdiği avı değil de başka bir avı tutarsa avın eti yenir. Çünkü avcının maksadı mümkün
olan her hangi bir avı tutmaktır. Hatta avcı köpeğini bir çok avın üzerine saldırtırsa, bir besmele ile,
köpek de o hayvanların hepsini öldürürse hepsini yiyecektir. Evet, bütün bu zikredilen meselelerde
avın eti yenir. Çünkü daha önce nedenini zikrettik.
Tıpkı bir ok atılmış avın bir parçası ok ile bedeninden kopmuşsa; o av yenilir, fakat İmâm Şâfiî'ye
hilâfen kopan parça yenilmez. Bizim delilimiz Rasûl-ü Ekrem'in şu hadisidir:
«Diri hayvandan kopan parça ölüdür.»
İZAH
«Bunun gibisinde kesmekten âciz olmak, harâmı helâl kılmaz ilh...» El-Minah'ın ibaresi şöyledir:
«Çünkü bunun benzerindeki âcizlik harâmı helâl kılmaz.»
«Âcizlik» kaydı ile su ve yiyecek maddelerini bulabilmeyi tariften çıkarmış oluyor. Çünkü böyle bir
âciz kişiye su yerine hamr içmek, yemek yerine murdardan yemek mubah olur. Bu şârihin
ibaresinden anlaşılmıyor. Çünkü orada «kesmekten âciz olursa» ibaresi vardır. Bunu T. belirtmiştir.
BİR UYARI:
Kişi bir ava oku attı. Av bir mecusînin veya uyuyan bir müslümanın yanına düştü. Eğer uyuyan kişi
uyanık olsaydı onu kesebilecek durumda olurdu. Bu takdirde hayvan orada ölse helâl olmaz. Çünkü
mecusî İslâmı takdim etmek suretiyle onu kesebilir. Uyuyan kişi de birtakım meselelerde -İmâm'ın
katında- uyuyan gibidir. Meselelerden birisi de bu meseledir. Hâniye'den özetle.
«Veya bir mecusi bir köpeği gönderse ilh...» Bu ve bundan sonra gelen ibâre musannıfın daha önce
geçmiş olan: «Eğer terk ederse» ibaresine atıftır. Asıl şudur: Bir fiil ancak kendisinden daha
kuvvetli olan veya en azından kendisine eşit olan bir fiille kalkar. Ama kendisinden daha zayıf olan
bir fiil ile kalkmaz. Binaenaleyh bir müslüman köpeğini ava saldırtsa, köpek avın arkasından
koşarken bir mecusî onu sesiyle daha da kışkırtsa; o da avı tuttuğu takdirde av, helâldir. Çünkü
kışkırtmak hem salıvermenin altında bir fiildir, hem salıvermeye binâen olmaktadır. Eğer bunun tam
aksine yapılırsa av harâm olur. Mürted ve ihrâmlı ve kasten besmeleyi terk eden kişi gibi kesmesi
câiz olmayan herkes bu hususta mecusînin durumundadır. Eğer köpek kendiliğinden seğirtip
giderse, onu hiç kimse ava göndermemişse, bu esnada bir müslüman sesiyle onu kışkırtırsa, o da
şiddetle avın peşinden koşar ve onu tutarsa, av helâldir. Çünkü bu, ipi koparıp kaçmak gibidir.



«Kışkırtmak»tan maksat, ses ile hayvanı teşvik etmek, hayvanın da buhun arkasından; meselâ daha
fazla koşmasını sağlamaktır. Bunun tamamı El-Hidâye'de vardır. El-Kuhistânî dedi ki: «Bu, hayvan
giderken mecusî tarafından kışkırtıldığı zaman böyledir. Eğer hayvan durur ve durduktan sonra
mecusî onu kışkırtırsa, avın eti yenilmez.» Nitekim bu hüküm Ez-Zahîre'de de böyle yer almaktadır.
«Mi'râd bir oktur ilh...» El-Kâmûs: «Mi'râd» «Mihrâb» vezninde bir kelimedir. İki tarafı ince, başında
tüller olmayan, ortası kalın, keskinliğiyle değil enliliğiyle hayvana dokunan bir oktur.» dedi.
«Velev ki onun başı keskin olsun...» Bu ibâre, musannıfın «enine dokunursa» sözün muhterezidir.
«Eğer keskin tarafıyla isabet ederse ilh...» Yani bir de yara açarsa o zaman helâl olur.
«Bunduk ilh...» Kendisiyle atış yapılan, yuvarlatılmış çamur parçasıdır.
«Eğer hafif ise ilh...» Ağır güllenin dokunmasıyla ölen avın, gülle yara açsa dahi helâl olmayacağına
işaret ediyor.
Kâdıhan dedi ki: «Gülle, taş, enlemesine hayvana vuran ok, baston ve benzerleri ile yara açsa
avlamak helâl değildir. Çünkü bunlar avı delmezler.
«Ancak onlardan herhangi bir şeyi sivriltir ve ok gibi uzatırsa ve onunla atma imkânına sahip
olursa; eğer böyle olursa ve dokunduğu avı da sivriliğiyle delerse, o avın yenilmesi helâl olur. Avın
içinde açılan ve derisi yırtılıp da zâhire çıkmayan yaraya gelince; bundan dolayı ölen av, helâl
olmaz. Çünkü bu şekilde kan akıtmak hasıl olmaz. Demirin ağırı ne ise, demir olmayanın ağırı da
aynı şeydir. Eğer delerlerse helâl olur, aksi takdirde olmaz.»
Et-Tebyîn'de şu hüküm yer almaktadır: «Asıl şudur ki: Ölüm kesinlikle yara sebebiyle meydana
gelmiştir deniliyorsa, hayvan helâl olur. Eğer ağırlıkla veya ağırlıkla mıdır, kesmekle midir, diye
şüpheli bir şekilde olursa, vücûben veya ihtiyaten helâl olmaz.»
Açıktır ki, güllerle meydana gelen yara, ancak yarmak ve ağırlıkla meydana gelir. Çünkü gülle
şiddetli bir şekilde seğirtir ve o yarayı açar. Çünkü güllenin keskinliği yoktur. Binaenaleyh gülle ile
öldürülen bir hayvan helâl olmaz. İbn-i Nuceym bununla fetvâ vermiştir.
«Mutlak olarak ilh...» Yani ister ağır, ister hafif olsun, demektir.
«Yarada kanatma şarttır. ilh...» Zeylâî dedi ki «Eğer kanatmayan bir araç ise bu hususta ihtilâf
vardır. Bazı kimseler: «Bu av helâl olmaz, çünkü necis olan kanın çıkartılması demek olan kesmek
manası burada yoktur. Ve Rasûl-ü Ekrem de kanın çıkartılmasını şu sözüyle şart koşmuştur:
«Kanı dilediğinle akıt» Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve başka muhaddisler rivayet etmişlerdir.»
Bazıları da: «Helâldir» demiştir. Çünkü kişi yapabildiğini yapmıştır. O da yara açmıştır. Bazen kan,
katılığı dolayısıyla dışarı akmadığı gibi yara deliğinin daralmasından da ötürü çıkmayabilir. Bazıları
da: «Eğer yara büyükse, kan akmasa dahi av helâl olur. Eğer küçükse kan akmazsa helâl olmaz»
dediler. Ok avın tırnağına veya boynuzuna dokunduğu zaman eğer kan akıtırsa helâl olur, aksi
takdirde olmaz. Bu daha önceki görüşü teyid eder. Zeylâî'den özetle.
Bunun benzeri El-Hidâye'de de vardır.
Ed-Durru'l-Muntekâ'da denildi ki: «Ben derim ki; Burada bu konu El-Burcundî'nin El-Hulâsa'dan
zikrettiği şu hükümden ötürü tartışılabilir. Bu yara etten başka yerdedir. El-Kuhistânî'nin
El-Muhît'ten naklederek daha önce geçen ibaresinin zâhirinden anlaşılan ise şudur: Mutemet odur
ki, kanın akıtılması şart değildir. Düşün.» Ed-Durru'l-Müntekâ'dan. Özetle.
Ben derim ki: Hidâye'nin Zeylaî ve Multekat'ın zahiri, kanatmasının şart olmaması yönündedir.
Bununla beraber hadis de bunu teyid etmektedir. Bazen El-Mevâhib'in metnindekiyle de şart
olmaması tarafı tercih edilir. Musannıf Zebâih'te daha önce şöyle söyledi: «Hayatta olduğu bilinen
bir kesilmiş hayvan, kıpırdamasa ve ondan herhangi bır kan çık-masa dahi helâl olur. Eğer hayatta
olduğu bilinmiyorsa, mutlaka bu iki şeyden birisi yani kıpırdama ve kan akması, şarttır.» Düşün.
«Veya bir ava ok atarsa ilh...» Bu hüküm hayvanda müstakil bir hayat olduğu zaman ittifakla haram
olması konusundadır. Çünkü onun ölümü atışın gayrisine izâfe ediliyor. Eğer hayatı mustakırreden
daha az ise, onda da daha önce köpeğin gönderilmesindeki ihtilâf söz konusudur. Zeylaî ve onun
benzeri El-Hidâye'den naklederek T. de yer almaktadır.
«Oraya düştü ilh...» Zâhire göre bu kayıt üzerinde ittifak vardır. Binaenaleyh onun benzeri suyun
içindeyken ona oku atarsa ve öldürürse haramdır. Çünkü bu takdirde su ile ölme ihtimali vardır T.
Hindîye'den nakletmiştir.
«Aksî takdirde helâl olur ilh...» Çünkü burada suyla ölüm sebebine ihtimal yoktur.



«Multekâ» sözüne gelince; bunun benzeri El-Hîdâye'de de vardır.
El-Hâniye'de zikredildi ki: «Eğer hayvan bir suya düşerse ve düştükten sonra ölürse eti yenilmez.
Zira onun suya düşmesinin onu öldürmüş olduğu umulur. O hususta su kuşu ile diğer kuşlar
eşittirler. Çünkü su kuşu yaralı olmadığı halde suda yaşayabilir.»
Bu ibare Ez-Zahîre'de Serahsî'den nakledilmiştir. Sonra da: «Fetvâ anında düşünülsün. Ve bunun
tamamı Şurunbulâliye'dedir» dedi.
«Oradan düşse ilh...» Bu kaydı getirmesinin nedeni, çatıda veya dağda durur, yuvarlamazsa
ihtilâfsız olarak helâl olmasıdır. Bu da yara derhal öldürücü olmadığı halde yuvarlanıp ölürse
yledir. Eğer onda kesilmiş hayvandaki hayat kadar hayat kalmışsa, sonra yuvarlanıp düşerse,
yine helâl olur. Mi'râc.
«Eğer boştan yere düşerse ilh...» Yerde de onu öldürecek mızrağın keskin ucu veya dikilmiş bir
süngü gibi öldürecek bir şey yok ise helâl olur. İnâye. Bunun tamamı Eş-Şurunbulâliye'dedir.
«Zira ihtirâz ilh...» Ma'lûlden önce getirilmiş illettir. Ma'lûl de onun, ileride gelecek «yenir» veya
«yer» sözüdür. Ma'lûlden önce getirilen illet fakihlerin kelâmında çok zaman vardır. Nitekim Cenab-ı
Hak: «Günahlarından ötürü boğuldular» buyurmuştur. Bu ibareden sonraki ibarede de böyle denilir.
Anla.
«Bir mecusî onu kışkırtırsa ilh...» Yani «o ava doğru seğirtip gidiyorken mecusî de onu kışkırtırsa»
demektir. Eğer o durduktan sonra mecusî onu kışkırtırsa ve o da yeniden koşmaya başlarsa, daha
önce de geçtiği gibi, avın eti yenilmez.
«Hadisin neshi gibi ilh...» Binaenaleyh sahîh bir söz, ancak diğer sahîh veya daha sıhhatli bir söz
ile neshedilir, zaîfle neshedilmez. T.
«Veya gönderildiği avdan başkasını tutarsa ilh...» İster avcı tarafından gönderildiği avı da
beraberinde tutsun ister tutmasın, mesele değişmez. Fakat daha önce de geçtiği gibi göndermek
esnasında bunu yapması şarttır.
El-Bedâyi'de denildi ki: «Eğer köpeği veya şahini bir ava kaldırıp besmele çekerse, hayvan bir avı
sonra ikincisini süratli bir şekilde yakaladı, sonra avları peşpeşe yakaladı. Bütün bu avların eti
yenir. Çünkü tayin avda şart değildir. Ve mümkün de değildir. Bu tıpkı okun iki ava değerek onla
öldürmesi gibidir.» Özetle.
Eğer kişi hayvanını bir ava saldırtırsa, o da yanılıp avı kaybettikten sonra başka bir av önüne çıkar,
onu öldürürse o av helâl olur. Eğer döndükten sonra önüne bir av çıkarsa onu öldürürse helâl
olmaz. Çünkü dönmesi halinde saldırtmak sona ermiş oluyor. Nitekim bu hüküm El-Hâniye ve
başka kitaplarda yer almaktadır.
El-Kuhistânî dedi ki: «Burada şunu iş'ar ve ilân etmektedir: Eğer oku attığı avdan başkasına isabet
ederse, o helâl olur. Nitekim Kâdıhân'da bu hüküm böylece yer almaktadır. Eğer bir ava ok atar da
ok ona isabet eder, onu deler, sonra da başkasına, başkasına ve başkasına da isabet ederse hepsi
helâl olur. Nitekim bu hüküm En-Nazm'da yer almaktadır.»
Binaenaleyh köpeği göndermek ok atmak menzilindedir. Nitekim bu hüküm El-Hidâye ve
Ez-Zeylaî'de yer almaktadır. Bunun benzeri El-Multekâ'da da vardır.
«Çünkü avcının gayesi elde ettiği bütün avları tutmaktır ilh.. » Yani avcının maksadı, av köpeğinin
veya parsın eline geçirdiği herhangi bir avı yakalamaktır. El-Hîdâye'nin sözünün de manası budur.
Bizim lehimizde şu delil vardır: Avın tayini faidesiz bir şarttır. Çünkü avcının maksadı avı elde
etmektir ve herhangi bir köpek o tayin edileni tutmaya güç yetiremez. Zira köpeği bu şekilde, yani
tayin ettigi hayvanı tutacak şekilde eğitmek imkânı yoktur. Böylece tayin şartı kalkmış olur.
«Bir tek besmele ile ilh...» Yani köpeği gönderdiği veya oku attığı zaman bir tek besmele çekecektir.
«Bizim daha önce zikrettiğimizden ötürü ilh...» Yani daha önce dört vecihte zikrettiğimiz dört
illetten ötürü.
«Av helâl olur, fakat ondan kopan parça helâl olmaz ilh...» Yani o parça koptuktan sonra hayvan
onsuz yaşayabiliyorsa o yenilmez; aksi takdirde ikisi de yenir. İnâye. Bu baştan başka diğer
azalarda da tasavvur edilebilir. İnâye.
«Şâfiî'nin hilafına ilh...» Şâfiî: «Eğer bu parçadan ötürü av ölürse, hem o parça hem de av yenir»
demiştir. Hidâye.
«Diriden kopup düşen ilh...» Bu her ne kadar balığı da kapsamakta ise de, ancak hadiste: «Balığın



ölüsü de helâldir» şeklinde hüküm gelmiştir. Hidâye.
METİN
Eğer okla hayvanın bedeninden ayrılan parçanın yeniden bedene eklenme ve sağlamlaşma ihtimali
varsa, o parça da bütün bedenle beraber yenir. Değilse yenilmez. Multekâ.
Eğer atıcı avı üç parça veya daha fazla yaparsa, kuyruk kısmıyla veya onun başının yarısı veya
çoğunu düşürürse veya onu ortadan iki parçaya ayırırsa bütün eti yenir. Çünkü bütün bu suretlerde
kesilen hayvanın hayatından üstün bir hayat mümkün değildir. Binâenaleyh bahsi geçen hadis
bunu kapsamamaktadır. Ama parçanın çoğu başla beraber ise; burada zikredilen imkân
olduğundan dolayı mesele değişir.
Mecusînin, puta tapanın, irtidât edenin ihrâmlı olanın avı harâmdır. Çünkü bunlar kesme ehlinden
değildirler. Ama Ehl-i Kitâp böyle değildir. Çünkü zarurî kesiş tıpkı ihtiyarî kesiş gibidir.
Eğer bir ava atıp onu zayıf düşürecek şekilde yaralamazsa, başka bir avcı atıp onu öldürürse, bu av
ikincinin malı olur ve helâldir.
Eğer birinci avcı onu zayıf düşürecek şekilde yaralarsa yani onu kendisini koruyacak nitelikten
çıkarmış bir hal getirirse; diğer taraftan o hayvanda henüz yaşayacak kadar hayat varsa, bu
takdirde av birinci atıcının malıdır ve haramdır. Çünkü onu ihtiyarî bir şekilde kesmeye yetecek
gücü vardır. Böylece onu katletmiş oldu. O takdirde de haram olur. İkinci avcı da birinci avcıya o
hayvanı telef ettiği andaki kıymeti ne ise onun tazminatını öder. Ancak yaranın kıymetten
düşürdüğü miktarı düşer. Etl yenen ve yenilmeyen hayvanların avlanması helâldir. Eti yenilmeyenin
avlanmasının helâl olması. Onun derisinden, tüylerinden veya kanatlarından istifâde edilmesi veya
onun şerrini defetmek maksadına bağlıdır. Bütün bunlar nass mutlak olduğundan dolayı
meşrûdurlar.
El-Kunye'de: «Kedinin ve köpeğin herhangi bir yarar için kesilmesi caizdir» denilmektedir. En
uygunu köpek ölümle pençeleştiği zaman onu kesmektir ki, kurtulsun.
Keşiş ile necisulayn olmayan hayvanın eti temizlenmiş olur. Eti necisulayn olan domuz gibi
hayvanların eti ise, hiç bir şekilde temizlenmez. Kesişle necisulayn olmayan bir hayvanın derisi de
temiz olur. Bazıları «derisi temiz olursa da, eti temiz olmaz» demişlerdir. Bu daha sıhhatli ve fetvâya
daha uygundur. Nitekim bu mesele EI'Mevâhib'den nakledilerek Es-Şurunbulâliye'de bu bölümde
geçtiği gibi Taharet Bahsinde bu mesele geçmiştir.
İZAH
«Aksi takdirde ilh...» Yani parça düşmemiş, derisiyle bağlı kalmış ise. Hidâye.
«Veya başının yarasını keserse ilh...» Yani ister bu kesiş uzunlamasına. isterse enlemesine olsun.
Bedâyi.
«Veya onu ikiye bölerse ilh...» Buradaki «El-Kaddu» kelimesi kökten gelen kesiş veya
uzunlamasına olan kesiştir. Kâmûs.
Buradaki zamir ise ava racidir. Nitekim El-Bedâyi'de böyledir.
Eş-Şurunbulâliye'de zikredildi ki: «Bir çok kitapta kaddın ne tür bir kesiş olduğunun keyfiyeti
açıklanmamıştır.» Sonra El-Hâniye ve Mebsût'dan şunları nakletti: «Eğer uzunlamasına onu ikiye
ayırırsa o yenir.»
«Ben derim ki: Zâhir şudur ki uzunluk burada kayıt değildir. Buna El-Bedayi'nin : «Yenir, çünkü o
«evdâc» diye tabir edilen damarların kesilmesini kapsamıştır. Çünkü o damarlar kalpten dimağa
bağlıdırlar ve kesişe benzemiş oluyor» şeklindeki talili de buna delâlet eder. Eğer baş tarafından
gelenin yarıdan azını keserse hüküm yine böyledir.» Düşün.
«Binaenaleyh zikredilen hadis onu kapsamaz ilh...» Çünkü o hadiste «diri» mutlak olarak zikredildi.
Bu da hakiki ve hükmî diriyi kapsar. Bizim burada sözünü ettiğimiz ise; hükmen değil sureten
diridir. Zira bu yaradan sonra hayatın bekâsı düşünülemez. Bunun için kendisinde hayatın bu
kadarı olduğu halde suya düşerse, bir dağdan yuvarlanır veya damdan düşerse haram olmaz.
Bunun tamamı El-Hidâye'dedir.
Ben derim ki:ylelikle Musannıfın oğlunun El-Bezzâziye'nin: «Eğer av kendisinden koparılmış
parça olmaksızın yaşayabiliyorsa, koparılan parça yenilmez. Eğer başı gibi onsuz yaşayamıyorsa o
parça da yenir hayvan da yenir» şeklindeki sözüne: «Hadis âmm'dır. Acaba El-Bezzâziye'nin bu
ylediği nerden çıkıyor?» şeklindeki itirazı düşer.



Ben derim ki: Bu, El-Hidâye'den alınmıştır. El-Hidâye'nin şârihi ve başka müellifler de bunu açıkça
belirtmişlerdir.
«Ama çoğu başıyla beraber olduğu zaman mesele bunun hilâfınadır ilh...» Meselâ avcı hayvanın bir
elini, bir ayağını, bir baldırını, ayaklarına bağlı olan eklemlerini, ayaklardan sonra gelen üçte birini,
başın yarısından azını koparmışsa, bütün bu takdirlerde kopartılmış parça haram olur ve
kendisinden parça koparılan hayvan ise, helâldir. Hîdâye.
«Mürted» sözüne gelince; mürted, İmâm ile Ebû Yûsuf'un katında murâhık (erginlik çağına
merdiven dayayan) bir genç dahi olsa. İmâm Muhammed'e hilâfen hüküm böyledir. Çünkü Ebû
Hanîfe ile Ebû Yûsuf böyle bir gencin irtidâdının sıhhatli oluşuna dayanarak bu görüşü
sürmüşlerdir. Bedâvi.
«Çünkü ızdırâri kesiş ilh...» Çünkü Kitâbî bir kimse ihtiyarî kesiş lindedir. Binaenaleyh ızdırârî kesiş
de böyledir. Yani Kitâbî'nin kesişi böyle değildir.
«O ikincisinindir ilh...» Çünkü ikinci avcı onu avlamış demektir.
«Ve helâl olur ilh...» Çünkü "o birincisinin atışıyla kendisini koruyacak, kaçacak imkânı
kaybetmediğinden onun kesişi, ızdırârî kesiş olur bu da yaradır. Bu yara hangi yerinde olursa
olsun, meydana gelmiştir. Zeylaî.
«Onda yaşayacak kadar hayat varsa ilh...» Yani ondan kurtulursa başı kesildiği zamanda olduğu
gibi; onda, ancak kesilen hayvanda kalan hayat kadar olması halinde olduğu gibi hayatta
kalamayacak bir halde olduğu zaman, helâl olur. Çünkü böyle bir hayatın varlığı yokluğu gibidir.
Eğer yaşamayacak bir halde ise, ancak onda kesilen hayvanın hayatından daha fazla hayat var ise;
yani bir gün veya bir günden daha az bir zaman yaşayabiliyorsa, Ebû Yûsuf'un katında ikinci atışla
haram olmaz. Çünkü Ebû Yûsuf katında bu hayat nazar-ı itibara alınmaz. İmâm Muhammed katında
haram olur. Çünkü onun katında bu hayat muteberdir. Zeylâî'den özetle.
«Çünkü o ihtiyarî kesişe kadirdir ilh...» Yani hayvanı kendisini koruyacak durumdan çıkarmıştır.
Binaenaleyh ikinci atış koyuna atılan gibi oluyor. Bunu El-Bedâyi'de ifade etti.
«İkinci avcı birinci avcıya hayvanın kıymetini öder ilh...» Çünkü o, başkasının mülkü olan bir avı
telef etmiştir. Zira birinci avcı bunu yaralamak suretiyle, zayıf düşürmekle mülk edinmiştir.
Binaenaleyh ikinci avcının, telef ettiğinin kıymetini birinci avcıya vermesi gerekir. Onun kıymeti
telef edildiği vakitteki değeridir. O birinci avcının açmış olduğu yara ile eksik oluyor. İkinci avcıya
bunu vermek düşer.
Bunun açıklaması şöyledir: Birinci avcı on dirhem kıymetinde bulunan bir ava ok attı. Onu yaraladı.
İki dirhem eksiltti. Sonra ikinci avcı ona attı ve o da iki dirhem kıymetini düşürdükten sonra av öldü.
Binaenaleyh ikinci avcı sekiz dirhemi birinci avcıya vermek mecburiyetindedir. Ondan yani
kıymetten iki dirhem düşürülür. Çünkü bu iki dirhemin düşürülmesi birincinin açmış olduğu yara ile
meydana gelmiştir. Zeylâî.
Musannıf, bu meseleyi şu hayvanın ölümünün ikinci avcının yarasıyla olduğu bilindiği vakitte
farzetmiştir. Eğer onun iki yara ile öldüğü bilinirse veya hangi yara ile ya da iki yaradan biriyle
ölmüş veya ölmemiş biliniyorsa, Hidâye'nin zahiri, tazminattaki hükmün değişeceği şeklindedir.
Zeylaî farkın olmamasını tahkik etmiştir. Oraya müracaat et.
BİR EK:
Şu mesele kaldı: İki avcı beraberce bir ava ok attılar. Birisi öbüründen önce avı vurdu ve zayıf
düşürdü, sonra ikincisinin attığı isabet etti. Veyahut birinci önce ona ok attıktan sonra, ikincisi
birincinin oku isabet etmezden veya isabet ettikten fakat onu zayıf düşürmezden önce oku attı,
birincisinin oku onu vurup zayıf düşürse ya da onu zayıf düşürdükten sonra ikincisi ona isabet etse
ve öldürse; O av, bütün bu hallerde birinci avcınındır. Züfer'den başka diğer İmâmlar katında eti
yenir.
Her iki avcı beraber ava ok attılar, ona beraber isabet ettirdiler ve o iki oktan aldığı yara ile öldü. Av
ikisi arasında ortaktır. Köpek de bu meselede ok gibidir. Hatta onu zayıf düşürmekle de mülk
edinmiş oluyor. Onu zayıf düşürmeksizin tutması nazar-ı itibara alınmaz. Hatta kişi doğanını
gönderse; doğan pençeleriyle avı tutsa, fakat zayıf düşürmese; başka bir avcı da kendi doğanını
gönderip o da avı öldürse; av ikinci avcınındır ve helâldir. Çünkü birinci doğanın eli koruyucu bir el
değildir ki, mâlikin elinin yerine kaim olsun.
Eğer bir ok atsa ve avı zayıf düşürdükten sonra ikinci kişi ona ok atarsa, öldürürse av haram olur.
Bu meselenin tamamı Ez-Zeylâî'dedir.



Eğer adam iki köpeği bir ava saldırtırsa köpeklerden birisi avurur, onu kıpırdamayacak hale
getirirse, sonra ikinci köpek vurur, onu öldürürse o avın eti yenir. Bedâyî.
«Herhangi bir menfaat için ilh...» Yani az bir menfaat için olsa bile, köpek de kedi de kesilebilir.
Eğer kedi insanlara eziyet vericiyse dövülmez ve kulağı bükülmez, kesilir.
«Sekerât acısı çektiğinde en uygunu köpeği kesmektir» çünkü kesmekte köpeğin acısını
hafifletmek bahis konusudur.
T. dedi ki: «Köpekle kayıtlandırmanın anlaşılır hiç bir tarafı yoktur.» (Yani bu, diğer hayvanlar için
de söz konusudur.)
«Onunla tahir olur ilh...» Yani avlamakla ve boğazlamakla hayvanın eti tahir olur. Taharatte kişinin
av ehlinden olmakla birlikte besmele ile de olması şart mıdır, değil midir meselesinde ihtilâf vardır.
Bunu Zebâih Kitâbı'nın sonunda önceden zikrettik. El-Cevhere; «Şarttır», El-Bahr ise: «Değildir»
dedi.
«Domuz gibi ilh...» Necisulayna bir örnektir.
«Binaenaleyh hiç bir şekilde domuz eti tâhir olamaz ilh...» Yani ne derisi, ne eti, ne de herhangi bir
şeyi tâhir olamaz.
«Bu daha sıhhatlidir ilh...» Allame Kasım da El-Gâye, En-Nihâye, El-Kâfiye ve başka kitaplara nispet
ederek bu şekilde tashih etti. Ve: «Birinci görüş Hidâye sahibinin seçmiş olduğu yorumdur» dedi.
METİN
Kuşu geceleyin yakalamak mubahtır. En uygunu bunu yapmamaktır. Hâniye.
Doğanı diri bir kuş ile eğitip avcı yapmak mekruhtur. Çünkü diri kuş azap görür.
Avcı, bir insanın at ve koyun gibi ehlî hayvanlardan başkasının sesini işitip okunu ona doğru fırlatıp
bir ava isabet ederse o av helâl olmaz. Ama aslan veya domuzun tıkırtısını işitir, oku ona atar veya
köpeği ona saldırtırsa ok veya köpek yenmesi helâl olan bir ava isabet ederse o avın eti yenir.
işittiği tıkırtı avın tıkırtısı mıdır, başkasının mıdır, bilmediği takdirde o av helâl olmaz. Cevhere.
Çünkü mubah ile haram bir araya geldiğinde haram diğerine galebe çalar. Avcı bir geyiğe ok atsa,
onun boynuzuna veya tırnağına isabet etse, hayvan da ölse, eğer isabet ettiği yerlerden kan
çıkmışsa etini yer. Çünkü yara açmıştır. Aksi takdirde helâl olmaz. İtibar atış vaktinedir.
Binaenaleyh müslüman olarak oku attıktan sonra irtidât ederse, okun isabet ettiği avdan yenir. Ama
mürted olarak oku atar, ok henüz havada iken müslüman olursa, isabet ettiği avın eti yenilmez.
Ceza kişinin ihrâmda olduğu halde attığı zaman onun ihrâmdan çıkmaıyla vâcip olur. Attıktan sonra
ihrâma girmesiyle olmaz. Bu bahis Diyetler Bahsi'nden hemen önce gelecektir.
BİR FER':
Eğer eğitilmiş bir doğan, bir avı tutar ve onu öldürürse, fakat bir kimsenin onu gönderip
göndermediği bilinmiyorsa, bu avın eti yenmez. Çünkü göndermekte şüphe vardır. Göndermek
olmaksızın ise av mubah olmaz. Eğer bir insan onu göndermişse de yenilmez. Çünkü o başkasının
malıdır. Mal sahibinin izni olmaksızın onun malını toplamak câiz değildir. Zeylaî.
Ben derim ki: Bizim asrımızda bir fetvâ hadisesi vaki oldu. O fetvâ şudur: Bir kişi koyununu
bostanında kesilmiş olarak buldu. Acaba bu koyunun sahibi, koyunundan yiyebilir mi?
Bizim daha önce söylediğimiz kaidenin muktezasına bakılırsa yiyemez. Çünkü bu meselede
kesicinin, kesmesi helâl olanlardan mıdır, değil midir, şüphesi vardır. Ayrıca acaba adam besmele
çekmiş midir, çekmemiş midir, şüphesi de mevcuttur.
Fakat Hülasa'nın Lukata Bahsi'nde şu hüküm yer almaktadır: «Bir kavim çöl yolunda kesilmiş bir
deve buldular. Eğer deve suya yakın değilse ve insanın kalbine de devenin sahibi deveyi, halka
helâl olsun diye kesmiş olduğu düşüncesi hatıra geliyorsa; o vakit o deveden alıp yemekte
herhangi bir şey yoktur. Çünkü delâletle sabit olan bir şey, sarâhatle sabit olan gibidir.»
ylece devenin yenilmesi zikredilen şartla mubah olur ve bilindi ki: Kesenin kesmek ehlinden
olmasının bilinmesi şart değildir. Bunu Musannıf söyledi:
Ben derim ki: Fetvâ hadisesi ile Lukata Hadisesi arasında fark gözetir. Şöyle ki: Birincide kesici
kesinlikle mal sahibi değildir. İkincisinde kesicinin mal sahibinin olması muhtemeldir.
Güvenilir bir kişinin el yazması eserinde şu meseleyi gördüm: «Kişi koyun çaldı. Besmeleyi çekerek
onu kesti. Koyunun sahibi koyunu buldu. Acaba koyundan yiyebilir mi? En sıhhatli görüşe göre



yiyemez. Çünkü kesici kesinlikle haram olan, mülkü olmayan şer'î bir iznin kendisine verilmediği
bir şey üzerinde besmele çekmek suretiyle kâfir olmuştur.» Bu araştırılsın.
El-Vehbâniye'de şunlar yer almaktadır: (şiir)
«Murdar ölen bir hayvanın etini köpeğe yedirme. Çünkü o habistir, haramdır. Onun yararı ve helâl
olması da mümkün değildir.
«Herhangi bir kuşu bulanın o kuşa mâlik olduğuna caiz gör. Bazı İmâmlar kuşu bulanın elinden
kuşu alıp azat etmeyi hoş görmemişlerdir.
«Eğer kuş sahibi onu başkasının elinde görürse onu alması caizdir. Tıpkı narı soyan kişi tarafından
atılan nar kabuğu gibi.»
LUĞAZLARINDA (BİLMECELERİNDE) SU GELMİŞTİR
«Hangi helâldir ki av olarak onu avlamak helâl değildir. Halbuki o, ne başkası tarafından avlanmış,
ne de kaçarken başkası tarafından vurulmuştur.»
İZAH
«Avcı bir insanın tıkırtısınI İşitirse ilh...» İnsanın sesini işitirse demektir. Bunun zahirinden
anlaşıldığına göre, atışını yaptığında işittiği bu sesin insana ait olduğunu biliyorsa; demektir ve
hüküm burada zikrettiği gibidir. Nitekim El-Bedâyi'de de böyledir.
Hidâye'de ise mesele şu şekilde farzedilmiştir: Bir ses işitir, onu av tıkırtısı zanneder ve ona atış
yaparsa, arkasından insan veya -bazen sanıldığı gibi- bir av tıkırtısı olduğu ortaya çıktığı taktirde;
aralarında hüküm itibariyle bir fark yoktur.
«At ve koyun gibi ehlî hayvanlardan başkasımn ilh...» Evcil kuş, ehlî domuz gibi hayvanların hükmü
de böyledir. Maksat avlanmakla helâl olmayan bütün hayvanlardır.
«Bir ava isabet ederse helâl olmaz ilh...» Çünkü fiil, avlanma değildir. Eğer sesini, tıkırtısını işittiği
yarattığı -bir insan sandığı halde- av olduğunu görürse, helâl olur. Çünkü ne olduğu teayyün
ettikten sonra, zannına itibar edilmez. Hidâye.
Muntekâ'da ise, buna rağmen helâl olmayacağı zikredilmiştir. Çünkü ona atış yaptığı esnada av
maksadını gütmemişti. Bundan sonra ise şunları söyler: «Ona atış yaparken avlanmak maksadıyla
atış yapacak ve avlamak isteyip de sesini işittiği yaratık av hayvanı olacak. Eti yenen hayvanlardan
olup olmaması bunu değiştirmez.»
Zeylaî ise şunları söylemektedir: «Bu Hidâye'de bulunan hüküm ile çelişmektedir. Bununla birlikte
bu görüş daha bir yerindedir.»
Daha sonra da bu mesele hakkında Ebû Yûsuf'un iki görüşünün bulunduğunu belirtir: Bu
görüşlerinin birine göre helâldir, birine göre helâl değildir. Zeylâî daha sonra şunları belirtir:
«Hidâye'de bulunan görüş Ebû Yûsuf'tan gelen rivâyete hamledilir.»
Ben derim ki: Hidâye'de bulunan hükmü, Hidâye Şârihleri de kabul etmiş, Mültekâ'da da aynı yol
izlenmiştir. Bedâyi'de de böyledir. Bedâyi buna benzer bir mesele daha örnek vererek şöyle der:
«Koca karısına işaret ederek: «Şu dişi köpek benden boştur» diyecek olursa, hanımı ondan boş
olur ve burada kullandığı isim (dişi köpek ismi) bâtıl olur, yani bu ismin herhangi bir hükyoktur.»
Tatarhâniye ve başkalarında şöyle denilmektedir: «Ağaç veya insan sandığı bir cisme avcı
hayvanını gönderse, onun av hayvanı olduğunu görürse, eti yenir ve tercih edilen görüş de budur.»
Fakat tercih edilen görüş, Hidâye'de bulunan görüştür.
«Ama aslan domuzun tıkırtısını işitirse, hüküm böyle değildir. ilh...» Vahşi, evcil olmayan bir
hayvanın demektir. Maksat, avlanması helâl olan her bir hayvandır.
Fakat En-Nîhâye'de şöyle bir istisnâ yapılmıştır: «Sesi işitilen yaratık şayet çekirge veya balık olur
da onlardan başkasına isabet ettirirse, bu şekilde avlanan hayvanın eti yenmez. Çünkü çekirge ile
balık için Şer'î kesim söz konusu değildir. Dolayısıyla bu fiil Şer'î usulle kesmek olamaz.»
Zeylâî, En-Nihâye'deki bu görüşe Hâniye'de yer alan şu hükümle itiraz etmiştir:
«Bir çekirgeye veya bir balığa atış yapıp besmeleyi terk edecek olursa, uçan bir kuşa veya başka
bir av hayvanına isabet ettirirse ve onu öldürürse, onu yemesi helâl olur. Ebû Yûsuf'tan ise iki
rivâyet gelmiştir. Doğrusu onun yenebileceğidir.»
Ben derim ki: Hâniye'de: «Besmelenin terk edilmesi ile ilgili hüküm» -ki bunun benzeri Bezzâziye'de
de vardır- ile ilgili açıklanması gerekli bir durum vardır. Tatarhâniye'de meseleyi zikretmiş ve



şunları söylemiştir:
«Tercih edilen görüşe göre yenebileceğidir.» Ancak «besmeleyi terk edecek olursa» ibaresini
zikretmemiştir. Âlimlerden birisinin bu konuda: «Yani unutursa» diye bir kayıt koyduğunu gördüm.
Bu ise burada gerekeli bir kayıttır. Düşün.
«Oku ona atarsa ilh...» Yani tıkırtısını işittiğinden başka bir ava isabet ettirirse, demektir.
«Veya köpeğini ona saldırtırsa ilh...» Burada saldırtmanın, ok atmak gibi olduğuna işaret
etmektedir. Zeylâî'nin : «Doğan ve para bütün bu zikrettiğimiz hususlarda köpek gibidir» şeklindeki
ifadesinin doğru şekli: «Ok atmak gibidir» olmalıdır.
«Helâl olur. ilh...» İsabet alan av, helâl olur, demektir. Çünkü fiil de avlanma fiili olarak vaki
olmuştur. O bakımdan bir ava atış yapıp da başkasına isabet ettirmiş gibi olur. Hidâye'den özetle.
«İşittiği tıkırtı avın tıkırtısı mıdır, başkasının mıdır, bilmediği takdirde helâl olmaz. ilh...» İsabet alan
hayvan helâl olmaz, demektir.
Nitekim ürküp kaçmış mıdır, değil midir bilmediği bir deveye ok atıp da bir av hayvanına isabet
ettirirse, isabet alan bu av hayvanı helâl olmaz. Çünkü kendisine atış yapılan hayvanda asıl olan
evcilliktir. Fakat vahşi olup olmadığını bilmediği bir kuşa atış yapsa, ondan başkasına isabet ettirse
helâl olur. Çünkü böyle bir kuşta zahir olan durum vahşilik, ürkekliktir. Bu bakımdan her bir hayvan
hakkında halinin zahirine göre hüküm verilir. Nitekim Hidâye'de de böyledir.
«Çünkü yara açmıştır. ilh...» Çünkü kanın varlığıyla yaranın varlığına hüküm verilir. Bununla birlikte
başka hallerde, önceden de geçtiği gibi kanatmak şart değildir. T.
«İtibar atış vaktinedir. ilh...» Ancak İ. Muhammed'in zikrettiği bir meselede durum böyle değildir.
Söz konusu mesele Haremin dışında ve ihrâmsız halde ilgili olup şöyledir: Harem bölgede olmayan
birisi, Harem bölgesinin dışındaki bir ava ok atsa, hem avcı ve hem de avlanan hayvan harem
bölgesinin dışında ise, avlanan hayvan gidip Harem bölgesine girse ve burada ok ona isabet etse
ve orada ölse veya Harem bölgesinin dışında can verse, hayvan yenmez. Bunun dışındaki hallerde
ise itibar atış vaktindeki durumadır. Tatarhâniye.
Yani yiyen kişi hakkında durum böyledir. Mülk edinmek konusuna gelince; Hayvanın isabet aldığı
vakte itibar edilir. Zahîre'de olduğu gibi.
Eğer bir ava ok atsa, ondan sora bir başkası aynı ava ok atıp ikinci atan birincisinden önce isabet
ettirip ağır yaralasa, o av hayvanı ikincisinindir.
«Müslüman olarak oku atsa, sonra irtidat ederse, okun isabet ettiği avdan yenir. ilh...» Burada
zâhiren görüldüğü kadarıyla «bi riddetihî» kelimesinin başında yer alan «bâ» harf-i cerri,
müsâhabet içindir. Tıpkı yüce Allah'ın : «Ey Nûh, denildi, bizden bir esenlik ve bereketlerle in...»
(Hûd, 48) buyruğunun «bi selâmin» kelimesinin başındaki «bê» harfinin durumunda olduğu gibi.
Buna göre «bi riddetihî» ifadesinin anlamı şöyle olur: Okunu attıktan sonra ve oku hayvana isabet
etmeden önce veya ettikten sonra, irtidâd etmesiyle birlikte...
Bu ise, sözü geçen asıl kaidenin fer'î bir meselesidir. Bu meselede av helâl olur. Çünkü, okunu
attığında müslüman idi.
Yine bir ava okunu atsa, sonra av başka bir sebepten ötürü düşse, sonra ok, o ava isabet etse de
hüküm böyledir. Çünkü okun atılması esnasında o hayvan bir av idi. Hâniye.
«Ama ok havada iken müslüman olursa, isabet ettiği avın eti yenmez. ilh...» Yani mürted olarak ava
ok atarsa, demektir.
«İhrâmdan çıkmasıyla birlikte cezâ vermesi vacip olur. ilh...» Yani ihramdan çıkmasıyla birlikte,
ihrâmlı olarak avladığı hayvanın cezasını öder.
«Attıktan sonra ihrama girmesiyle olmaz. ilh...» Yani ihrâmsız iken ava ok atarsa, arkasından
ihrâma girerse, ceza gerekmez.
Tatarhâniye'de şu mesele yer almaktadır: «İhrâmsız bir kişi bir ava ok atıp Harem bölgesinin
dışında ava isabet ettirse ve fakat Harem Bölgesi'nin içerisinde ölse veya Harem Bölgesi'nin
içerisinden ava ok atıp Bölgenin dışında isabet ettirse, av helâl olmaz. ikinci halde cezâ gerekmekle
birlikte, birinci halde herhangi bir ceza gerekmez.»
«Ben derim ki, ilh...» Musannıf'ın El-Minah'taki sözleri cümlesindendir.
«Çünkü göndermekte şüphe vardır. ilh...» Bundan şu anlaşılmaktadır: Tabiat itibariyle avlayıcı olan
doğanın halinden zâhir olduğuna göre, o bir avcı tarafından gönderilmemiştir -İslâm Diyarı'nda



hayvan kesenin durumunun aksine- herhangi bir kimsenin de mülkü değildir. Çünkü İslâm
Diyarı'nda hayvan kesenin durumunun zahirinden anlaşılan şudur: Hayvan kesenin kestiği yenir ve
hayvanı keserken besmele getirmiştir. Çarşılarda satılan etlerde, bunun yerine getirilmemiş olma
ihtimali söz konusudur. Ancak böyle bir ihtimale, kat'î olarak harâm kabul etmek konusunda, itibar
edilmez.
«Fakat Hulâsa'nın Lukata Bahsi'nde ilh...» Müellifin: «...Helâl olmaz ilh...» sözleriyle ilgili başka bir
açıklamadır.
«Eğer deve suya yakın değil ise ilh...» Burada «suya yakın olma» kaydını şundan dolayı getirmiştir:
Eğer deve suyun yakınında bulunuyorsa. durumun şu şekilde olma ihtimali vardır: Deve suya
düşmüş, sahibi tarafından sudan çıkartıldıktan sonra hayattadır zanniyle boğazlanmış, ancak onu
boğazlarken deve ne hareket etmiş, ne de ondan kan çıkmıştır
Bu sebeple sahibi onun suda boğulup öldüğünü anladığından ona elini sürmeden bırakmıştır.
Çünkü onun bu deveyi insanlar ondan serbestçe yararlansınlar diye terk ettiği düşünülemez.
Mesele bana göründüğü kadarıyla böyle olmalıdır. Düşün.
«Halka helâl olsun diye kesmiş olduğu düşüncesi hatıra geliyorsa ilh...» Göründüğü kadarıyla
burada «hatıra gelmek»ten murad, zann-ı galibdir. Mücerret olarak hatırdan geçmesi değildir.
Çünkü mücerret olarak hatıra geçmek üzerine herhangi bir hüküm terettüp etmez. T.
«Halka helâl olsun diye ilh...» Bu maksatla (yani halka mübâh olsun diye) böyle yapan kimseleri hac
yolculuğumuz sırasında gördük. T.
«Çünkü delâletle sâbit olan bir şey ilh...» Buradaki delâletle sabit olmaktan maksat, hatıra gelen
halin sahibinin delâletidir. Çünkü böyle bir halin delâleti, «Ben bunu alan kimseye mübâh
kılıyorum» demek gibi sahih (açık) sözün delâleti gibidir. Özellikle Hac'da Minâ'da Kurban Kesme
günlerinde kesilip bırakılmış halde bulunan hayvanların durumunda böyledir.
«İkincisinde ise kesicinin mal sahibinin olması muhtemeldir. ilh...»
Bundan şu da anlaşılmaktadır: İkincisinde, hayvanı kesenin hayvana mâlik olma ihtimalinin
bulunması, kesenin bir mecûsî veya kastî olarak besmeleyi terk etmiş olması ihtimalini ortadan
kaldırmaz. O bakımdan şöyle denilmesi daha uygun olurdu : Eğer o yerler mecûsî'lerin iskân ettiği
veya gelip geçtikleri bir yer ise, yenilmez; değilse yenir. Bu konuda besmele çekmenin kastî olarak
terk edildiği ileri sürülerek itiraz edilemez. Çünkü müslüman veya Kitap Ehli olan kimselerin
hallerinden zahir olan, besmele çekmektir. Çünkü müslüman ve Kitâp Ehli böyle bir şeyin gereğine
dinen inanmaktadır. Bunun hilâfı ise bir vehimden ibarettir; tercih edilmesi gereken görüş ile
çelişmez. H.
Ben derim ki: Kesilmiş bulunan hayvanın bulunduğu yere itibar edildiği şeklindeki bu görüşü,
fakihlerin Lakit (Buluntu çocuk) hakkında belirtmiş oldukları şu hüküm de desteklemektedir: Onlar
şöyle demektedir: Eğer buluntu çocuğun kendisine ait olduğunu bir zımmî ileri sürerse, çocuğun o
zımmîden nesebi sabit olur. Şu kadar var ki bu çocuk, müslüman kabul edilir. Ancak çocuk
zımmîlerin yaşadığı bir köy ve kasabada, kilise veya havrada bulunmamış olmalıdır. (O takdirde
müslüman kabul edilmez.)
«Güvenilir bir kimsenin el yazısıyla gördüm ki; ilh.. » Bu konuda fark gözetileceği görüşünü
desteklemek üzere bunu söyledi. Ancak bu konu tartışılabilir. Çünkü mutemed bunun hilâfınadır.
Bunun delili ise, Fıkıh alimlerinin. Kurban Kesme bölümünde gasp edilen koyunun kurban
edilmesinin sahih olduğunu söylemeleri buna karşılık ise vedîa olarak bırakılmış koyunun kurban
edilmesinin sıhhatinde ihtilâf etmiş olmalarıdır.
Bu bakımdan Sâlhûni şöyle demektedir: «Ben diyorum ki: Bu, Gasb ile Udhiye bölümlerinde geçen
hükümlere aykırıdır. Ona itibar edilmez.»
«Murdar ölen bir hayvanın etini bir köpeğe yedirme. ilh...» Yedirmek, ölü leşini taşıyıp ona
götürmek demektir. Köpeğin ete doğru götürmeye (veya göstermeye) gelince. kediyi leşe götürmek
gibi caizdir. Şurunbulâlî.
«Bir kuşu bulanın o kuşa mâlik oluşunu caiz gör.» Kuş sahibinin: «Bu kuş bulanın olsun» demesi
gibi. Şayet böyle bir şey dememişse, o kuşu yakalayandan almak hakkı vardır. Tercih edilen görüş
de budur.
Eğer kuş sahibinin böyle bir şeyyleyip söylemediği konusunda ihtilâf etseler, «böyle bir şey
ylemediğine» dair yemin etmesi şartıyla, kuş sahibinin sözüne itibar edilir.



Mubah kılmanın bilinen bir topluluk hakkında olmasının şart olup olmadığı konusunda ise ihtilâf
vardır.
«Bazı İmâmlar kuşu azat etmeyi hoş görmüşlerdir. ilh...» Bazı İmâmlar, İmâmların çoğunun bunu
caiz gördüğü şeklindeki görüşü kabul etmemektedir. Bu nakledilmiş de değildir. Aksine zâhir olan,
mezhep görüşünün bunun haram olduğu şeklindedir. Ş.
Ben derim ki: Zâhire göre bu hüküm, kuşun sahibinin: «Bunu kim yakalarsa bu kuş onundur»
dememesi haliyle ilgilidir. Aksi takdirde bu az önce geçen meselenin aynıdır.
«Eğer kuş sahibi onu başkasının elinde görürse alabilir. ilh...» Yani, kuşu salıverdiğinde -geçtiği
şekilde- alana mubah kılmamışsayledir.
«Narı soyanın kabuğunu atması gibi, ilh...» Onu almanın helâl kılınması cihetine bir benzetmedir.
Bunu mülk edinip, birinci sahibi onu olmaktan men etmeye gelince, bunda ihtilâf vardır. Tercih
edilen görüşe göre, ona mâlik olur. Avlanma ile ilgili olması halinde ise, eğer «alanın olsun» gibi bir
ifade kullanmamış yani mubâh kılmamış ise, ona mâlik olmaz. Binek hayvanını başıboş bıraktığı
takdirde de durum böyledir. Nitekim Şurunbulâlî bunu Şerhi'nde uzun uzadıya açıklamıştır.
«Hangi helâldir ki, av olarak onu avlamak helâl değildir? ilh...» Şu demektir: İhramlı olmayan,
Harem Bölgesinde de bulunmayan bir adam, başkasının avlamadığı ve sahibinden de kaçmamış bir
av gördüğü halde, nasıl olur da avlanması helâl değildir?
Bu bilmecenin cevabı şudur: Bir adam başka bir adamın evine girer. Ev sahibi onu görünce evinin
kapısını, kendi mülkünü avlamaksızın olabilecek şekilde kapattı. Bu adam evden çıkıp gidecek olsa
bile, ihramlı olmayan bu adamın bu hayvanı avlaması helâl olmaz.
Ya da maksat şu olabilir: İhramlı olmayan ev sahibinin bu av hayvanını yaralayıcı bir âletle avlaması
helâl olmaz. Çünkü o hayvanı ihtiyârî olarak kesebilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır...

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...