AVLANMA KİTABI
BİRİNCİ BÖLÜM
METİN
Umulur
ki avlanmanın içkilerle münasebeti, ikisinin de insana sevinç ve neşe vermeleridir.
Avlanmak
on beş şartla mubahtır. Bu şartlar
El-İnâye'de genişçe sayılmış ve açıklanmıştır. Biz de
bunları
ilgili meseleleri açıklarken ele alacağız.
Ancak
haremin dışında ihrâmda olan hacıya avlanmak veya sadece oyalanmak üzere avlanmak
isteyenlere
helâl değildir. Nitekim bu
zâhirdir. Veya onu kendisine
meslek edinen bir kimseye de
El-Eşbâh'ta
olduğu gibi helâl
değildir.
Musannıf
dedi ki: Bu son kaydı El-Eşbâh'a
uyarak fazladan getirdim. Ancak bana göre avcılığı sanat
edinmek
mubahtır. Çünkü avcılık da bir nevi
kazançtır ve sahih görüşe göre
kazancın bütün
çeşitleri mubahlıkta eşittirler. Nitekim El-Bezzâziye ve başka kitaplarda bu hüküm böyle yer
almaktadır.
İZAH
«Sayd»
kelimesi «tutmak» manasına gelen «Sâde» fiilinin mastarıdır. İsm-i fâili «Said», ism-i
mef'ûlu
«Mesîd» gelir. Sayd'ın cem'i
«suyud»dur. Sayd (avlanan). tab'an
yakalanması ancak hile
yoluyla mümkün olan ürkek ve yakalanmamak için bütün çabasını sarf eden hayvan demektir.
Muğrib.
Binenaleyh
'yakalanmamak için bütün çabasını sarfeden' kaydı ile tavuk ve kaz gibi evcil hayvanlar
tarifin
dışında kalmış olur. Çünkü bundan
maksat, avlanan hayvanların, ayakları veya iki kanadı
olacak
ki, onları kullanıp onlardan kaçmaya imkânı olsun. Ürkek manasına gelen «mutevahhiş»
kelimesiyle de güvercin gibi hayvanlar tarifin dışına çıkmış oluyor. Zira mutevahhiş'in manası gece
ve
gündüz insanlarla ülfet etmeyen hayvan olup da bilahare vahşi hayvan olanlar tarifin dışına
çıkmış
oluyor. Çünkü bu gibi hayvanlar
avlanmak suretiyle helâl olmazlar. Öyle hayvanlar yani evcil
olup
da vahşileşen hayvanlar, zaruret kesimiyle helâl olurlar. Tarifteki «Tab'an» kelimesiyle, geyik
gibi
avlanması ancak hile yoluyla mümkün olan ürkek hayvanlar tarife dahil olmuş olur. Bunun
tamamı
El-Kuhistânî'dedir. Yani geyik, her
ne kadar avlandıktan sonra
insanlara alışan
hayvanlardan ise de o alışmadan avlanmak suretiyle helâl olur. Ve aynı zamanda bu «Tab'an»
kapsamına eti yenilmeyen hayvanlar da girmiş oluyor. Nitekim bu durum ileride
gelecektir.
«İkisinin
sevinç ve neşe vermeleridir ilh...»
«İkisi de gaflet verir ve zamanı boşa harcatıyorlar
münasebetleri bu noktadadır» da denilmiştir. Çünkü şöyle bir hadis vardır:
«Kim ki avın arkasına
düşerse
o gaflete
dalmıştır».
Es-Sa'diye
adlı eserde şu ifade yer almaktadır:
«Av yemeklerdendir. Yemeklerin içilenlerle
münasebeti
ise gizli değildir. Her ikisinde de helâl ve haram olan kısımlar vardır.» (Bunun için
Eşribe'den
sonra
gelmiştir.)
«On
beş şartla mubahtır ilh...» Bu şartların beşi avcıdadır:
1-Hayvan kesebilecek ehliyette
olmalıdır,
2-Hayvanı tutmak için avcı hayvanı o
gönderecektir,
3-Avlanması helâl olmayan bir kimse, onunla birlikte hayvanı göndermeyecektir.
4-Besmeleyi
kasten terk etmeyecektir.
5-Hayvanı ava saldıktan sonra, av tutuluncaya kadar (hayvan) orada başka bir işle meşgul
olmayacaktır.
O şartların beş tanesi de köpektedir:
1-Köpek
eğitilmiş
olacaktır,
2-Gönderilme
yönleri üzerinden gidecektir,
3-Avlanması helâl olmayan başka bir köpek ona ortak olmayacaktır,
4-Avladığı hayvanı yaralamak suretiyle
öldürecektir,
5-O
avdan bir şey yemeyecektir.
Beş
şart da avlanan hayvandadır:
1-Haşerattan
olmayacaktır,
2-Balık
hariç suda yaşayanlardan
olmayacaktır,
3-Kendisini
iki kanadı veya dört ayağı ile koruyabilecek hayvanlardan olacaktır,
4-Dişiyle
veya pençeleriyle kuvvet bulanlardan olmayacaktır,
5-Kesilmeden
önce bu yara ile ölmesi lâzımdır. Fakat El-Minah'ta cevabı da beraber zikredilen bir
tetkik
vardır. Bütün bu şartlar yenilmesi helâl olan ve avcı tarafından ona diri olarak yetişilmeyen av
içindir.
«Haremin
dışında ilh...» En uygunu bunun yerine «veya haramda olsun» ibaresi idi. Ta ki üç sureti
de
kapsamış olsun. O üç suret, 1) İhramlı bir kimsenin helâl arazilerde avlanması, 2) Haram arazide
avlanması
veya, 3) Helâl bir kimsenin yani ihramsız bir kimsenin haram arazide avlanmasıldır.
«Nitekim
bu zahirdir» Çünkü mutlak olarak lehv yasaklanmıştır. Lehv, Hazr ve İbâha Kitabı'nda
geçtiği
gibi, ancak üç yerde câiz
olur.
«Eşbâh'ta
olduğuna bianen ilh...» Eşbâh onu El-Bezzâziye'den almıştır ki, avlanmak mubahtır,
ancak
lehv veya onu meslek edinerek avlanırsa mekrûh
olur.
Mecmau'l-Fetâvâ'da
şu hüküm yer almaktadır: «Zevk için
veya onu meslek edinmek için avlanmak
mekruhtur.»
Eş-Şurunbulâliye'de de bu hüküm böylece
kaydedilmiştir.
«Çünkü
o, kazancın bir çeşididir ilh...» El-Hidâye avlanmanın mubah olduğuna.
Kur'ân, Sünnet ve
icmâ
ile delil getirdikten sonra, bunlarla da delil getirmiştir. Şarihler de bunu kabullenmişlerdir.
«Kazancın
bütün nevileri ilh...» Yani burada
onun mubâh olan nevileri
kastedilmiştir. Fakat faizle,
fasit
akitler ile ve benzerleriyle yapılan kazanç bunun tam
tersidir.
«Sahih
görüşe binaen ilh...» Bu ibareden sonra Et-Tatarhâniye'de denildi ki: «Bazı fakihler
ziraatçılık yerilmiştir» demişlerdir. Sahih olan cumhur-u fukahânın görüşüdür. Yani ziraatçılığın
yerilmediğidir. Sonra cumhur-u fukahâ: «Ticaret ve ziraatın hangisi daha üstündür.» noktasında
ihtilâf
etmişlerdir. İlim adamlarımızın bir çoğu, ziraatçılığın daha üstün olduğunu söylemişlerdir.»
El-Multekâ
ve El-Mevâhib'de: «En üstünü cihâddır, sonra ticarettir, sonra ziraatçılıktır, sonra
zenaattır»
denilmiştir.
Ben
derim ki: Onların : «Kazancın bütün çeşitleri mubah olmak, bakımından eşittirler» sözünden
maksatları, mahzurlu bir yolda olmadıktan sonra
hepsinin eşit olduğu anlamındadır. Bazıları
zemmedilmez, her ne kadar bir kısmı diğerinden, üstün ise de. Düşün.
Sonra
kazancın her çeşidini bazen insan kendisine meslek ve maişet kaynağı, bazen de ihtiyaç
anlarında
bunları yapar. Avlanmak da bunun birer çeşidi olduğuna göre; avlanmayı meslek
edinmenin
mubah olduğuna bu husus da
delâlet eder. Hele konu ile ilgili delillerin mutlak ifadelerle
gelmeleri
bunu daha da kuvvetlendirmektedir.
Metinlerin ifadeleri şöyledir:
«Kerahet hükmünün
mutlaka
öze bir delili gerekir.» Bazı kimselerin: «Avlanmak işinde ruhun çıkarılması vardır. Bu ise
kalp
katılığını doğurur» şeklindeki sözleri ise, kerahete delâlet etmez. Belki bunun delâlet ettiği
azamî
nokta, ticaretin ve ziraatçılık gibi kazanç yollarının bundan daha hayırlı olduğudur.
Et-Tatarhâniye'de
şu hüküm yer almaktadır:
«Ebû
Yûsuf dedi ki: Oyun, eğlence için avlanılırsa onda hayır yoktur ve onu kerîh görüyorum. Eğer
satmak,
katık yapmak veya başka bir ihtiyacında kullanmak gibi muhtaç olunan şeyleri kastederse
avlanmakta
herhangi bir beis yoktur.»
METİN
Kişi
ağını av için kurarsa, ona takılan her şey onun mülkü olur. Ama ağı kurusun,
güneşlensin diye
kurarsa
o ağa giren onun mülkü olmaz. Eğer mukalliş (yani mezbelelikleri ve yerleri eliyle yahut da
eleklerle oralarda bulunan altın, gümüş, para, başka kıymetli eşyaları çıkarmak için karıştıran) veya
ondan
başkası karıştırırken bir yüzük veya İsLâm Ehlinin sikkesi vurulmuş bir altın bulursa, o altın
onun
mülkü olmaz ve onu tarif etmesi vacip olur.
Bilmiş
ol ki mülkün sebepleri üçtür:
1-Alış veriş ve hibe gibi nâkil olan (yani mülkiyeti başkasına taşıyan) dır.
2-Miras
gibi hilâfet (yani sonradan ona sahip olmak) yoluyladır.
3-Asalet yoluyladır. Asalet yolu da koymak suretiyle, hakikaten veya ağını kurmak için değil de av
avlamak
için kurması, hükmen hazırlamak suretiyle başkasının mülkünde olmayan bir mubahı istilâ
etmektir.
Kişi
sahrada başkası tarafından toplanmış bir odun yığınını ele geçirse onu mülk edinemez.
Mukallişin
bulmuş olduğu nesneler ancak onu tarif etmek suretiyle sahibi çıkmazsa kendisine helâl
olur.
Bu konu ile ilgili geniş açıklamaların tamamı uzun kitaplarda yer
almaktadır.
İZAH
«Mateakkale (takılan şeyler)» «Ayn» harfi «kaf» harfinden önce olmak üzere okunur. «Takılırsa»
manasını
ifade eder. El-Muğrib'de şöyle der: «Bu kelime Araplardan işitilmemiştir, masnû (yani
uydurma) bir kelimedir.»
«Eğer
mukalliş bulursa ilh...» Mukalliş, «kaf»lardır. Arada bulunan para ve benzeri
değerli şeyleri
bulup
çıkartmak için eliyle veya kalburla çöplükleri karıştıran kimse demektir. Zahire göre bu
«Mukalliş» kelimesi Arapça değil avamca bir kelimedir. Lügat kitaplarına müracaat edilsin. Bu
meselenin
Avlanma konusuyla hiç bir
iIgisi yoktur. Onun yeri Lukata (Buluntu
Kitabı)dır.
Hamevî'den
özetle. El-Minah'ın bazı
nüshalarında «El-Mukalliş» kelimesi yerine «El-Mufettiş»
kelimesi yer almaktadır.
«İslâm
Ehli'nin sikkesi üzerinde varsa ilh.. » Böylelikle sahibi tarafından aranmadığını öğrendikten
sonra,
onu sadaka verir veya kendisi sadakaya, zekâta muhtaç ise ihtiyaçlarına infâk eder. T.
«Mülk
edinme sebepleri üçtür, birincisi nâkil olandır. ilh...» Yani bir mâlikten diğer birine nakleden
sebep.
«Hilâfet
yoluyla» sözüne gelince, birisinin diğerine halef olması demektir. Ve bundan sonra gelen
hakkında
da böyle denilir. T.
«O
hakikaten istilâdır ilh...» Bu tabir ölü yerlerin ihyâ edilmesini
kapsamaktadır. Onu El-Hamevî'nin
yaptığı
gibi dördüncü bir kısım saymaya gerek yoktur.
«Kuruması
için değil de avlanmak için kurmak gibi ilh...» Müellif burada El-Eşbâh sahibine tabi
oldu.
En uygunu «avlanmak için» sözünü hazfetmektir. Ta ki herhangi bir şeyi kastetmeksizin
kurmak
halini de kapsamış olsun. Çünkü Et-Tatarhâniye ve Ez-Zahîriye'de: «Hükmî istilâ, avlanmak
için
yapılmış bir âleti kullanmaktır.
Hatta bir kimse bir ağı kurarsa bir av gelip de ona takılırsa, ağ
sahibinin
mülkü olur. Onunla ister avlanmayı kastetsin, ister etmesin. Eğer ağı kurusun diye
kurarsa,
av hayvanlarından birisi gelip ona takılırsa onun mülkü olmaz. Eğer avlanmak maksadı ile
bir
çadır kurarsa, buna gelip takılan hayvanlar onun mülkü olur, aksi takdirde olmaz. Çünkü çadır
avlanmak
için kurulmamıştır.» ibaresi özet olarak alındı. Düşün.
«Başkasının mülkünde olmayan ilh...» Yani bir
mâlikin mülkü olmayan bir malı, bir şeyi istilâ ederse
demektir.
«Başkasının odununu ele geçirirse mülkü olmaz.» Başkası tarafından toplamış odunu
kastediyor.
«Mukalliş'e buldukları tarif etmeksizin helâl olmaz ilh...» Çünkü onlar herhangi bir mâlikin
mülküdür.
Yani mutlaka bir sahipleri vardır.
«Tefriin
tamamı uzun kitaplardadır ilh...» Yani mülk sebeplerinin üçüncüsü ile ilgili ferî olarak
ortaya çıkan meseleler, uzun kitaplardadır. Onlardan bazıları Et-Tatarhâniye'den, bazıları da başka
kitaplarda
El-Muntekâ'dan nakledilmiştir:
Bir
av hayvanı kişinin evine girdi. Kişi
onu görünce kapıyı üzerine kapattı.
Av öyle bir hale geldi ki,
ev
sahibi onu ağ kullanmaksızın, ok
atmaksızın avlayabilecektir. Bu
durumda o hayvan ev sahibinin
mülkü
olur.
Eğer
kişi kapısını av hayvanının içerde olduğunu bilmeksizin kapatırsa, o hayvan onun mülkü
olmaz.
Eğer bir ağ kurarsa, o ağa bir av hayvanı gelip düşerse, ağı parçalayıp giderse başkası da
onu
avlarsa, o hayvan ikinci şahsın mülkü olur.
Eğer
ağ sahibi gelip o hayvanı almak isterse ve o hayvana tutabilecek kadar yaklaşırsa, buna
rağmen
hayvan onun elinden ikinci kez kaçarsa, başkası bu hayvanı tutarsa, o hayvan ikinci kişinin
mülkü
olmaz, birincinin
mülküdür.
Hayvan suda iken ağdan çıkarsa yani ağ sudan çıkarılmazdan önce hayvan ağdan çıkarsa, başka
birisi
o hayvanı tutarsa ikincinin mülkü olur. Fakat av sahibi hayvanı suyun dışına, onu tutabileceği
bir
yere atarsa, hayvan da zıplamak suretiyle tekrar suya düşerse,
ikinci bir kimse onu tutarsa mülk
edinemez.
Tatarhâniye'den özetle.
Bazı
nüshalarda: «Tarifin tamamı uzun kitaplardadır» şeklinde bir ifade yer almaktadır. Fakat açıkça
anlaşıldığı
gibi, bu metin buraya uygun değildir.
METİN
Diş
ve tırnak sahibi her hayvanla avlanmak helâldir. Bunlara dair açıklamalar, «Zebâih» bahsinde
geçti.
Bunlar ister köpek türünden, ister doğan kuşlarından veya benzerlerinden olsun. Fakat
eğitilebilme
kabiliyetinin şartı vardır. Bir de
necisulayn (bizzat necis) olmaması
şarttır.
Sonra
metin sahibi, aslın üzerine binaen ayı ve arslan ile avlanmak
caiz değildir, diye ferî bir
meseleden söz etti. Çünkü ne ayının, ne de
aslanın eğitilme kabiliyetleri yoktur. Onlar başkası için
çalışmazlar. Aslan himmeti yüce olduğundan ayı da hasîs
olduğu için başkası için çalışmaz.
Bazıları
da kargayı hasîs olduğundan dolayı ayıya iIhak etmişlerdir. Domuzla da avlanılmaz. Çünkü
necisulayn
(bizzat necis)tir. Buna binaen necisulayn olduğunu savunan görüşe göre köpekle de
avlanmak
caiz değildir. Ancak: «Köpekte avlanır, diye nass varid oldu.»
denilmesi hali müstesnâ.
Dikkat
et.
Bu
cevapla El-Kuhistânî'nin: Kelb de
bazı kimselerin katında necisulayndır. Domuz ise Tecrîd ve
başka
kitaplarda yer aldığına göre Ebû
Hanife'nin katında necisulayn değildir. Sözü de reddedilmiş
olur.
Düşün.
Dişli
ve pençeli avcıların bilgileri
şarttır. Yani eğitilmiş olmaları şarttır. Bu da köpek ve benzerinde
üç
defa avladığı hayvanın etinden
yememekle, doğan ve benzerinde de
çağrıldığı zaman geri
gelmekle sabit olur.
Köpek
avladığı hayvanın kanını içerse zararı yoktur. Kuhistânî. Bu hüküm ileride gelecektir.
İkinci
şart, avlanan hayvanın bedeninin neresinde o!ursa olsun
yara açmalıdır. Zâhire binaen bu
şarttır
ve bununla fetvâ verilir. İkinci görüşe göre yara açılmasa dahi hayvanı avlayıp öldürürlerse
helâldir
İmâm Şâfiî bu
görüştedir.
Üçüncü
şart, müslüman veya Kitâp sahibi bir kişi bu avcı hayvanları göndermelidir.
Dördüncü
şart, gönderirken hükmen de olsa besmele çekmelidir. Yani şart, besmeleyi kasten terk
etmemektedir. Avlanan hayvanı, ayakları veya iki kanadıyla kaçıp kurtulma
imkânı olan bir av
hayvanının üzerine salmalıdır. Avlanması istenen hayvan vahşi hayvan, ürkek hayvan olacaktır.
Binaenaleyh
herhangi bir ağa giren veya bir kuyuya düşen veya insanlarla ünsiyet eden bir
hayvanda zikredilen hüküm tahakkuk etmez. Bunun için müellif «yenir» dedi. Çünkü bizim
araştırmamız yenmek için av hakkındadır. Yani ileride geleceği gibi eti yenilmeyen hayvanların
avlanması
da helâldir. Müellifin böyle demesi,
belki de bu ifadenin daha genel olmasıdır. Çünkü eti
yenilmeyen
hayvanın derisinden istifâde edilebilir. Nitekim bu da ileride gelecektir. Düşün.
Beşinci
şart, eğitilmiş köpeğe avlanması helâl olmayan bir köpeğin katılmamasıdır. Meselâ
eğitilmemiş
bir köpeğin, mecusînin köpeği gibi veya ava gönderilmeyen eğitilmiş bir köpeğin veya
bırakıldığı
zaman üzerinde besmele çekilmeyen köpeğin katılması
gibi.
Altıncı
şart, av hayvanını ava gönderdiği zaman, uzun bir
süre beklememesidir. Ta ki avlanmak, av
hayvanını göndermekten ayrı olmasın. Fakat
av hayvanını bıraktığı takdirde, hayvan pars gibi
istirahat
için değil de av hilesi olarak yatar, gizlenirse; bunun zararı yoktur. Parsın birçok güzel
hasletleri
vardır. Her akıllı insanın o hasletlerle amel etmesi uygundur. Nitekim musannıf bunu
genişçe
açıklamıştır.
Eğer
doğan, avdan yiyecek olursa, ondan yiyebilir. Çünkü onun eğitilmesi, avdan yememesi
doğrultusunda
değildir.
İZAH
«Bu
ikisi Zebâih bahsinde geçti, ilh...» Bu sözüyle müellif, diş ve tırnak sahibinden maksadın
bahisleri
geçen hayvanlar olduğuna işaret eder. Bu da onunla avcılık yaptığı dişi ve tırnağı olan
yırtıcı
bir hayvandır. Bu kayıt, deve ve güvercin gibi hayvanları tarif dışında bırakmak içindir.
El-Kuhistânî
dedi ki: «Burada dişi ve tırnağı olmayanın avladığı hayvanın kesilmeden helâl
olmayacağına
işaret vardır. Çünkü El-Kirmânî'de
de yer aldığı gibi; dişsiz ve
tırnaksız hayvanlar avı
yaralayamazlar.»
«Ayı ve aslanla avlanmak câiz değildir ilh...» En-Nihâye'de ayı yerine kurt zikredilmiştir. El-Muhît'te
de
böyledir. Şurunbulâliye.
El-İhtiyâr'da ise ayı, kurt ve aslan zikredilmiştir.
«Çünkü
ayı ile aslanın eğitilme
kabiliyetleri yoktur. ilh...» Eğer bunların eğitilmesi düşünülebilir ve
bu,
açıkça görülürse onlarla avlanmak da caizdir. Şurunbulâliye Nihâye'den.
«Buna
binâen köpeğin ayniyle necis olduğunu söyleyenlere göre ilh...» Bu araştırma musannıfa
aittir.
Yani domuzla avlanmanın caiz
olmamasına neden ayniyle necis olması ise; buna binâen
köpek
ayniyle necistir» diyen görüşe göre onunla avlanmanın caiz olmaması gerekir. Nitekim bu
El-Hidâye'de böyle yer almaktadır.
«Köpekle
de avlanmanın câiz olmaması lazımdır. ilh...» Yani madem ki ayniyle necis olması
dolayısıyla domuzla avlanmak caiz
değildir, hükmünü verdik; o halde
köpeğin ayniyle necis
olduğunu
söyleyen görüşe binâen de
köpekle avlanmanın câiz olmaması gerekir.
El-Mi'râc.
En-Nehâî, Hasan El-Basrî ve başkalarından zikretmiştir ki: «Simsiyah köpekle avlanmak
caiz
değildir. Çünkü Rasûl-ü Ekrem : «O (simsiyah köpek) şeytandır.» buyurmuş ve onun
öldürülmesini
emretmiştir. Öldürülmesi vacip olan bir hayvanı edinmek ve eğitmek haramdır.
Binaenaleyh
onunla avlanmak da mubah değildir. Tıpkı eğitilmemiş hayvanla av yapmanın mubah
olmaması
gibi. Ayetin ve haberlerin genel olarak vârid olmaları ise bizim lehimize delâlet
etmektedir.»
«Köpek
hakkında nasa vârid olmuştur.
ilh... » Bu söz Allah Rasûlü'nün
Adiy bin Hâtem'e hitaben
söylediği şu hadistir: «Köpeğini gönderdiğin zaman Allah'ın ismini zikret. Eğer köpek senin için
avlarsa
sen de o avlanan hayvana yetiştiğinde onu öldürdüğünü görürsen ve
köpeğin o hayvandan
yememişse onu etini ye. Çünkü köpeğin yakalaması kesmek sayılır.» Hadîsi Buhârî, Müslim ve
İmâm
Ahmed rivâyet etmişlerdir.
«Bununla
El-Kuhistâni'nin sözü reddedilmiş
olur, ilh ..» Kuhistânı dedi ki: «Her tırnak sahibinin
avlanması
helâldir. Köpek, kaplan, panter, aslan, gelincik dedikleri hayvanlar, ayı ile domuz ve
başkalarıyla avlanmak helâldir. Fakat eğitmek şarttır.»
Ebû
Yûsuf'tan gelen bir rivayete göre o,
bunlardan domuzu istisnâ etmiştir. Çünkü domuz ayniyle
necistir.
Aslan ile ayıyı da, başkası için çalışmadıklarından istisnâ etmiştir. Bazen kartal, ayıya ilhâk
edilmiştir.
Muzmerât.
Zâhir
rivayette şart, hayvanın eğitilmeyi kabul etmesidir. Binaenaleyh Siğnâkî: «Aslan ve ayının
eğitilmesi
düşünülemez» sözüne gelince; Alış-veriş konusunda bunun hilâfını açıkça söyledi.
Domuz,
Tecrîd ve başka kitaplarda yer
aldığına göre necisulayndır. İmâma
göre değildir. Bununla
beraber
köpek bazı âlimler katında ayniyle necistir. Halbuki ittifakla köpeğin avladığı helâldir.»
demiştir.
Özetle.
Hulâsası
şudur: Mesele, domuz, aslan ve ayının avlaması haram
olan hayvanlardan istisnâ
edilmesinin
nedenini araştırmak meselesidir. Çünkü zâhir rivâyette avlanmanın helâl olmasının
şartı,
hayvanın eğitilmeyi kabul
etmesidir. Binaenaleyh eğitilmiş
domuz dahi olsa, her hayvanla
avlanmak
helâl olur. Domuzun necisulayn
olması, onunla avlanmaya mani değildir. Çünkü köpek
de
bazı âlimlerin katında necisulayndır. Halbuki hiç kimse «Köpekle avlanmak helâl değildir»
dememiştir.
Binaenaleyh şâirin ifade ettiği
reddin yönü şudur: Kendisiyle avlanmaya dair nass,
köpek
hakkında vârid olmuştur. Her ne
kadar bazı kimseler «Köpek aynisiyle necistir» demişlerse
de:
domuz bu hususta köpeğe ilhâk edilmez.
Hulâsa
şudur: Bu cevap ile şârihimiz iki şeyi cevaplandırır ve
reddeder:
A)
Birincisi, musannıfın kritik
ederek, araştırarak avlanmanın helâl olmaması hususunda köpeği
domuza
ilhak etmesidir. Bu da «köpeğin aynı necistir» hükmüne
binaendir.
B)
İkincisi, El-Kuhistânî'nin
araştırma yaparak, avlamasının helâl
olması konusunda domuzu
köpeğe
ilhak
etmesidir.
Birincisinin
açıklama şekli şudur: Köpek hakkında her ne kadar : O ayniyle necistir» denilmiş ise
de
onun hakkında özel olarak nass varid olmuştur. Nassa tabi olmak ise vâciptir.
İkincisinin
de açıklaması şudur: Domuz her ne kadar zahire göre Cenâb-ı Hakkın : «Yırtıcılardan
eğitmiş
olduğunuz» tabirine dahil ise de; bu tabire dahil olmaktan istisnâ edilmiştir. Çünkü
necisulayn
olduğundan dolayı, ondan yararlanmak
haramdır. Ve özel olarak onun hakkında :
«Avlamada kullanılabilir» gibi bir nass da vârid olmamıştır, ki nassa tabi olunsun. Belki Allah
bizden
domuzdan sakınmamızı emretmiştir. Binaenaleyh domuzu, hakkında: «Avlanmakta
kullanılabilir» diye nass varid olan köpeğe kıyas
etmek sıhhatli olamaz. Bunun için
musannıf,
Hidâye, Tebyîn, Bedâyi ve İhtiyâr gibi kesinlikle onu istisnâ etti. İşte Şârihin kelâmının takriri
böyledir. Fakat böyle bir takrir, bir çok kimseye gizli kalmış, bazıları da bunu gaflete nispet etmiştir.
Halbuki
şarih gafletten uzaktır. Allah onun
ecrini versin. Evet, Şârih, Kuhistânî'nin:
«Domuz
necisulayn
değildir» sözünün cevabını vermemiştir. Yani böyle bir şeye cevap vermemiştir. Çünkü
mezhebin,
bunun hilâfı olduğu apaçıktır. Onun
ayninin necis olması mezhepteki açık hükme
binâendir.
Düşün.
«Diş
sahibi ile tırnak sahibinin eğitilmesi şartıyla av için kullanılmaları caizdir ilh...» Daha önce
geçen
hadis buna delil olduğu gibi; Cenâb-ı Hak da Kur'ân'da «Mukellebîne» tabirini kullanıyor. Bu
«avlanmaları
öğretilmişler» demektir. Onlara öğretmekten kasıt ise, onların av için eğitilmeleridir.
Bu
konunun tamamı Ez-Zeylaî'dedir. Burada en uygunu vav-ı âtife ile ibâreyi getirmektir. Ve
«öğretmek,
eğitmek şartı ile» tabiri üzerine atfetmektir. Bir de zaten şart, ikincisine gerek bırakmaz.
«O»
sözüne gelince. O'dan maksadı öğretmek, eğitmektir.
«Biterki
(terketmesiyle)» kelimesindeki «B» harfi, tasvîr içindir. T.
«Üç
defa yemeği terk etmesiyledir, ilh...»
Yani arka arkaya üç defa avlandığında avlanan hayvandan
yememesi, onu eğitilmiş olduğuna alâmettir. Kuhistânî. Bu, İmameyn'in katında böyledir, aynı
zamanda
İmâmdan gelen bir rivâyet de böyledir. Çünkü üçün altındaki denemelerde ihtimalin
vardığı
söz konusudur. Umulur ki, tok olduğundan dolayı bir veya iki defa yememiştir. Üç defa
yemeden
bırakırsa, onun yememeyi âdet haline getirdiğine delâlet eder. Bu hükmün tamamı
El-Hidâye'dedir.
T.
El-Hamevî'den, naklediyor:
«Hayvanın aç olmasıyla beraber üç defa yemeği terketmesi
lâzımdır. Tok olmakla beraber değil.»
Düşün.
Onun
deriden, kemikten, tırnaktan, kanattan, başkalarından yememesini de genel olarak kapsar.
Yani
bütün bunlardan yemeyecektir.
Nitekim Kâdıhân ve başka kitapta bu
hüküm vardır. Kuhistânî
Ebû
Hanîfe'nin katında avcının zann-ı
galible hayvanın eğitilmiş olmasına hükmetmesi lâzımdır. Bu
üç
defa ile takdir edilmez, der. El-Kenz, En-Nikâye, El-Islâh, Muhtasoru'l-Kudûrî'de üç defa avdan
yememe
kaidesi nazarı itibara alınmıştır. El-Multekâ'nın zâhirine göre bunun yokluğu tercih
edilir.
Sonra
İmâm'dan gelen takdir rivâyetine binaen, onun ancak üçüncü defada avladığı hayvanın eti
yenir.
İmâmeyn'in katında üçüncünün helâl olup olmaması hususundaki rivâyet vardır. El-Hulâsa ve
El-Bezzâziye'de
denildi ki: «En sıhhatli görüş helâl olmasıdır.»
«Kelb
ve benzerindeki ilh...» Yani her
diş sahibi demektir. Böylece panter, kaplan gibi hayvanlar da
tarife
girmiş oluyor.
Müellifin
: «Doğan ve benzerinde çağırdığında
gelmesi şarttır» sözüne gelince; maksat, pençesiyle
avlanan
her hayvan demektir. El-Hidâye'de denildi ki: «Çünkü doğanın bedenini vurmaya gelmez.
Köpeğin
bedeni ise vurmaya mutehammildir. Binaenaleyh, köpek eğitilmişliğini bırakırsa bunun
için
dövülür. Bir de eğitilmişliğin
belirtisi köpeğin âdeti olan,
bir şeyi terk etmesidir. Doğan
ise
ürkektir,
kaçar. Onun «geri gel» çağrısına icabet etmesi, eğitilmiş olduğunun alametidir. Köpeğe
gelince,
o evcildir. Onun âdeti bir şeyleri
kapıp yemektir. Binaenaleyh onun eğitilmişliğinin alâmeti,
yemek
ve aşırmak olan alışkanlığını terk etmesidir.»
İkinci
talil, panter ve kaplanda söz konusu değildir. Çünkü onlar da doğan gibi ürkektir. Bununla
birlikte
onun ve köpek hakkındaki hüküm
aynıdır. Binaenaleyh güvenilir
görüş birincisidir. Kifâye,
El-Mebsût'tan.
Bunun
benzeri El-İnâye ve El-Mirâc'da da vardır.
Et-Tatarhâniye'de
El-Kâfî'den nakledilerek şöyle
denildi: «Panter ile köpek hakkındaki hüküm
aynıdır.» Yani onda yemeği terk etmekten
başka bir şart aranmaz.
El-İhtiyâr'da buna muhalif hüküm vardır. Zira El-İhtiyâr'da dedi
ki: «Panter ve benzerleri vurmaya
mütehammildirler. Onların âdetleri parçalamak ve insanlardan kaçmaktır. Binaenaleyh bunlarda
yemeği
terk etmekle; «gel» diye seslendiğinde gelmek şartları birlikte aranır.» Bunun benzeri
Ed-Dürer'de,
Gâyetu'l-Beyân ve başka kitaplarda da vardır. Bu görüş, ikinci talil nazar-ı itibara
alınarak ortaya konulmuştur.
Ben
derim ki: Birinci talili kabul etmenin gereği olarak geçen hüküm tercih edilir. Düşün.
BİR
UYARI:
Müellif
doğanın sahibinin çağrısına kaç defa icabet ederse eğitilmiş sayılacağı hususundan söz
etmedi.
Öyleyle en uygunu köpek hususunda
zikredilen ihtilâfa binaen olmasıdır. Eğer bir tek defa
sahibinin
sözüne icabet etmekle doğan eğitilmiş olarak kabul edilirse, bunun kabul edilebilir bir
tarafı
vardır. Çünkü korku doğanın daima
insandan kaçmasına sebeptir. Fakat köpek öyle değildir.
Zeylaî
Ben
derim ki: Tatarhâniye, Ez-Zahîre ve
başka kitaplarda şu hüküm vardır:
«Doğan sahibinden
kaçtığı
zaman, sahibi onu çağırdığı halde «bu eğitilmiş sayılmaz» diyecek kadar gelmekte
gecikirse; sonra sahibi çağırınca üç defa arka arkaya icabet ederse; İmâmeyn'e göre onun
eğitilmişliğine
hükmedilir.»
Bundan
önce El-Muhît'ten naklederek
denildi ki: «Doğan ve doğan hükmünde
olan avcı kuşlara
gelince,
avlanan hayvanı yememek onların eğitilmişliğinin alâmeti değildir. Eğitilmişliklerinin
alâmeti,
sahibi çağırdığı zaman ona icâbet etmesidir. Hatta doğan avladığı hayvandan yerse yine
onun
avladığı yenir.»
Meşayihimizden
bazıları dediler ki: «Bu hüküm, et yemek amacı olmaksızın, alışkanlığı dolayısıyla
sahibi
tarafından çağırıldığında gelmesi hali hakkındadır. Eğer sahibine ancak ete karşı olan
arzusundan
ötürü icâbet ederse. eğitilmiş sayılmaz.» Bunun benzeri
Ez-Zahîriye'de vardır.
«Onu
çağırdığın zaman ilh...» Zamir, anlaşıldığına göre eğitilmiş yırtıcı kuşa
racidir.
«Zâhire
binâen böyledir ilh...» Yani «zâhir rivâyete binâen böyledir» demektir. El-Bedâyi adlı kitabın
Avlanma
bölümünde: «Dişli veya şahin gibi, Doğan gibi pençeli hayvanlarla avlanma, onlar avlanan
hayvanı yaralamadıkça helâl olmaz. Bu da zâhir rivâyete göre böyledir. Ebû Hanife ve Ebû
Yûsuf'tan
gelen
rivâyete göre ise helâldir.»
El-İnâye,
El-Mi'rac ve başka kitaplarda şunu
ekler: «Fetvâ zâhir rivâyete binâendir.»
Ben
derim ki: Bu, metinlerin mutlak şekilde zikrettiklerinin de zâhiridir. Binâenaleyh
El-Kuhistânî'nin
En-Nazm'dan naklederek: «Doğan ve Kartal eğer hayvanı boğmak suretiyle
öldürürlerse
ittifakla helâldir.» sözü açıklanamaz bir sözdür.
El-Hâniye'de: «Eğer köpeğini ava gönderirse köpek avlanması istenen hayvana çarpar, boynunu
kırarsa ve hayvanı yaralamazsa, yahut hayvanın üzerine atlayıp da onun göğsüne
oturur ve
boğarsa,
bu takdirde hayvanın eti yenilmez. Ebû Yûsuf yaralamayı şart koşmamaktadır. Doğan,
avlanması
istenen hayvan da yara açmasa
da öldürdüğü takdirde helâl olur. Bazı âlimler dediler ki:
Bu
zâhir rivayetin
hilafınadır.»
Ben
derim ki: Bu görüşü, bu meseleyi «Ebû Yusuf'tan gelen rivâyete...»
sözünden sonra zikretmesi
teyit eder. Binaenaleyh Kuhistânî'deki El-Hâniye'nin kelâmını En-Nazm'daki hükme dayandırması ve
bu
bazı âlimlerin sözünü reddetmesi, su götürür. Çünkü sen daha önce bildin ki, En-Nazm'daki bu
hüküm
muftâbih olan zâhir rivayete muhâliftir. Düşün.
El-Kuhistânî'de:
«Avlanan hayvandan avcı hayvanların kan akıtmaları şart olmadığı» belirtilmiştir.
Fakat
eğer yara küçük ise, bazı fakihler bunu şart görüyorlar, bu konuda
söylenecek sözler vardır
ve
ileride gelecektir.
«Bir
müslüman veya bir Kitap Ehli'nin avcı hayvanı göndermesi şarttır ilh...» Bunun dışında
bırakılanlar ileride gelecektir. Onlar da mecusi, putperest, dininden irtidât etmiş kimselerin
göndermesidir
ki; bunların göndermesiyle hayvan avlanırsa av yenmez. Eğer hayvan sahibinden
kurtulup
bir av hayvanını yakalar, öldürürse onun avı yenilmez. Tıpkı herhangi bir kimsenin o
hayvanı ava gönderdiğini bilmediği zamanda olduğu gibi. Çünkü şartın gerçekleştiği burada kesin
değildir.
Kuhistânî. Bu hüküm de ileride
gelecektir.
«Besmele şartıyla ilh...» Yani akıl sahibi olan bir kimse tarafından besmele getirilecektir. Fakat
çocuk,
deli, sarhoş hayvanı ava salarsa (besmele çekerse de) yenilmez. El-Bedâyi'de de yer aldığı
gibi.
«Hayvanı gönderdiği anda besmele çekmesi ilh...» Yani hayvanı ava saldırtmakla birlikte besmele
getirmesi
şarttır. Eğer besmeleyi hayvanı gönderdiği anda kasten terk ederse sonra hayvanı
kışkırttığı
anda besmeleyi çekerse hayvanın avladığı yenilmez. Kuhistânî. Binaenaleyh mecburî
kesişte
isabet vaktinde besmele çekmek muteber değildir. Ama ihtiyarî kesiş bunun hilâfınadır.
Çünkü
ihtiyarî kesişte besmele âlet üzerinde değil de, kesilmesi istenen hayvan üzerine vaki olur.
Binaenaleyh
eğer bir koyunu yatırır, besmeleyi çektikten sonra koyunu diri
bırakırsa, başka bir
koyunu da birinci besmele ile keserse câiz olmaz.
Eğer
bir hayvana ok atarsa veya avcı hayvanı üzerine bırakırsa, ok veya avcı hayvan gider başka bir
hayvana isabet eder, onu öldürürse onun eti yenir. Eğer bir koyunu yatırır, besmele çektikten sonra
elindeki
bıçağı atar, başka bir bıçak alır, onunla keserse koyunun eti yenir. Ama okun üzerine
besmeleyi
çekti, sonra başka bir oku attı, bunun isabet ettiği hayvanın eti yenilmez. Bu hükmün
tafsilatı
El-Bedâyi adlı kitaptadır.
«Hükmen
dahi olursa ilh...» bu, besmeleye râcidir ve müellif bununla,
unutarak besmele çekmeyeni
besmele
çekenin hükmüne sokmak istemiştir. T.
«Herhangi
bir hayvanın üzerine ilh...» O hayvan belli olmasa dahi yine böyledir. Binaenaleyh eğer
avcı
hayvanını, bir ara salarsa, o da gider birkaç avı avlarsa, eğer gönderdiği zaman besmele
çekmişse hepsinin yenilmesi helâldir. Kuhistâni, El Hâniye'den.
Eğer
avcı hayvanını birçok ava saldırtırsa yine hüküm böyledir. Nitekim bu da ileride gelecektir.
Musannıf
El-Bedâyi'deki hükme işaret etti. O
hüküm de şudur: «Şartlardan birisi de avcı hayvanı bir
ava
saldırtmak veya ona ok atmaktır. Hatta av ortada olmaksızın köpeğini lalettayin bir ok atarsa, o
da
gidip bir ava isabet ederse onun eti
helâl olmaz. Çünkü bu avlanmak değildir. Binaenaleyh
hayvanı gönderene veya oku atana nispet edilmez...»
Bununla
ilgili diğer fer'î meselelerin tamamı ileride musannıfın : «Bir insan sesini dinledi»
ibaresinin
izahında gelecektir.
«Ürkek
olacaktır ilh...» Daha önce kitabın başında takdim ettiğimiz gibi, tab'an ürkek olacaktır.
El-Bezzâziye'de
şu hüküm yer almaktadır: «Adam güvercinlerin yuvasına ok attı. Ve oku bir
güvercine
isabet etti. Onu kesmeye yetişmezden önce güvercin öldü. Onun eti helâl olmaz. Fakat
meşayihin
burada acaba iztirârî kesmekle helâl olur mu, olmaz mı konusunda farklı görüşleri vardır.
Bazı
kimseler mubâhtır, demişlerdir. Çünkü avdır. Başka kimseler mubâh değildir, çünkü o
geceleyin
yuvasına sığınıyor,
demişlerdir.»
«O
halde bir ağa tutulan veya bir kuyuya düşen veya insanlara alışan hayvanda zikredilen hüküm
tahakkuk
etmez ilh...» Yani avla helâl olmak hükmü tahakkuk etmez. Çünkü birincisi (yani ağa
tutulan)
ile üçüncüsünün (yani insanlara alışmışın) etleri, kesmek suretiyle helâl olur. İkincisi (yani
kuyuya düşen) de, eğer kesilmesi mümkün olursa böyledir. Aksi takdirde El-Bedâyi'de şu
hüküm
vardır:
«Bir kuyuya düşen hayvanı çıkarma imkânı yok ise ve onu mutâd yerde kesme imkânı yok
ise,
avın kesilmesi gibi kesilir. Çünkü o, av manasınadır.
Bunun
gibi «Zebâih» konusunda da geçti
ki: Böyle bir hayvanda, tıpkı vahşileşmiş bir bir evcil
hayvanda olduğu gibi yaralama kâfidir. Ancak denilebilir ki; Burada şu anda dişiyle ve tırnağıyla
avlanan
hayvanların avı söz konusudur. Her
ne kadar onun ok ve benzeriyle
kesilmesi mümkün ise
de
buruda hüküm olmaz.
Düşün.
«Bunun
için musannıf yenir demiştir, ilh...» Yani zikredilenlerden herhangi birisi, ne yemek ne de
derisinden
yararlanmak için avlanmakla helâl olmaz. Çünkü etin veya derinin avlanmak
suretiyle
helâl
olması, ancak ihtiyarî kesme imkânı yok ise söz konusudur. Zikredilenlerde ise ihtiyarî kesme
imkânı
vardır. Çünkü o kaçmaktan veya ürkeklikten çıkmıştır. Anla.
«Ona
avlanması helâl olmayan bir kimsenin
katılmaması şartıyla, ilh...» Yani yaralamakta onunla
başka
bir hayvan ortak olmayacaktır.
El-Hidâye, Ez-Zeylaî ve başka kitaplardaki hükmün hülâsası şudur: öğretilmiş avcı hayvana ya
öğretilmemiş
bir hayvan yara açmakta ortak» olacaktır; bu takdirde helâl olmaz. Veya sadece
yakalamakta ona ortak olacaktır. Şöyle ki av, avlayan hayvandan kaçar, ikinci hayvan yani avcı
olmayan
hayvan, onu tekrar avcı hayvana geri çevirir, ikinci hayvan onu herhangi bir şekilde
yaralamaz ve o da birinci hayvanın açmış olduğu yaradan ötürü ölürse, onun yenilmesi sahiha göre
tahrimen
mekrûhtur. Bazı kimseler tenzîhen mekrûh olduğunu
söylemişlerdir. Ama avcı hayvana bu
avı
bir mecusî geri çevirirse, hüküm
bunun hilâfınadır. Zira mecusînin geri çevirmesi, mekrûh
olmaz.
Çünkü mecusînin fiili, köpek fiilinin cinsinden değildir. Nedeni, mecusînin köpeğe ortak
olmasının
tahakkuk etmemesidir. Ama iki köpeğin yaptığı bunun hilâfınadır. Eğer ikinci köpek
eğitilmiş
ve avcı köpeğe avlanması istenen
hayvanı geri çevirmez, fakat birinci köpeğe kendisi
saldırır,
birinci köpek de onun saldırması sebebiyle ava şiddetli bir şekilde saldırır ve öldürürse;
bunda
herhangi bir beis yoktur. Eğer avcı hayvanın üzerine eğitilmesi ve avlanmakta kullanılması
mümkün
olan kuşlardan, pençelilerden veya yırtıcı hayvanlardan birisi avı geri çevirirse,
o tıpkı
köpeğin
yani eğitilmemiş bir köpeğin o avı
geri çevirmesi gibi olur. Çünkü aralarında cins
benzerliği
vardır. Ama deve, sığır gibi
avlanmakta kullanılmayan bir hayvanın o avlanması istenen
hayvanı avcı köpeğin üzerine geri çevirmesi, bunun hilâfınadır. Bunları bildikten sonra, bilmiş ol ki,
doğan
zikrettiklerimizin hepsinde köpek gibidir.