16 Ekim 2012

AVLANMA KİTABI..BİRİNCİ BÖLÜM


AVLANMA KİTABI

BİRİNCİ BÖLÜM

METİN
Umulur ki avlanmanın içkilerle münasebeti, ikisinin de insana sevinç ve neşe vermeleridir.
Avlanmak on beş şartla mubahtır. Bu şartlar El-İnâye'de genişçe sayılmış ve açıklanmıştır. Biz de
bunları ilgili meseleleri açıklarken ele alacağız.
Ancak haremin dışında ihrâmda olan hacıya avlanmak veya sadece oyalanmak üzere avlanmak
isteyenlere helâl değildir. Nitekim bu zâhirdir. Veya onu kendisine meslek edinen bir kimseye de
El-Eşbâh'ta olduğu gibi helâl değildir.
Musannıf dedi ki: Bu son kaydı El-Eşbâh'a uyarak fazladan getirdim. Ancak bana göre avcılığı sanat
edinmek mubahtır. Çünkü avcılık da bir nevi kazançtır ve sahih görüşe göre kazancın bütün
çeşitleri mubahlıkta eşittirler. Nitekim El-Bezzâziye ve başka kitaplarda bu hüküm yle yer
almaktadır.
İZAH
«Sayd» kelimesi «tutmak» manasına gelen «Sâde» fiilinin mastarıdır. İsm-i fâili «Said», ism-i
mef'ûlu «Mesîd» gelir. Sayd'ın cem'i «suyud»dur. Sayd (avlanan). tab'an yakalanması ancak hile
yoluyla mümkün olan ürkek ve yakalanmamak için bütün çabasını sarf eden hayvan demektir.
Muğrib.
Binenaleyh 'yakalanmamak için bütün çabasını sarfeden' kaydı ile tavuk ve kaz gibi evcil hayvanlar
tarifin dışında kalmış olur. Çünkü bundan maksat, avlanan hayvanların, ayakları veya iki kanadı
olacak ki, onları kullanıp onlardan kaçmaya imkânı olsun. Ürkek manasına gelen «mutevahhiş»
kelimesiyle de güvercin gibi hayvanlar tarifin dışına çıkmış oluyor. Zira mutevahhiş'in manası gece
ve gündüz insanlarla ülfet etmeyen hayvan olup da bilahare vahşi hayvan olanlar tarifin dışına
çıkmış oluyor. Çünkü bu gibi hayvanlar avlanmak suretiyle helâl olmazlar. Öyle hayvanlar yani evcil
olup da vahşileşen hayvanlar, zaruret kesimiyle helâl olurlar. Tarifteki «Tab'an» kelimesiyle, geyik
gibi avlanması ancak hile yoluyla mümkün olan ürkek hayvanlar tarife dahil olmuş olur. Bunun
tamamı El-Kuhistânî'dedir. Yani geyik, her ne kadar avlandıktan sonra insanlara alışan
hayvanlardan ise de o alışmadan avlanmak suretiyle helâl olur. Ve aynı zamanda bu «Tab'an»
kapsamına eti yenilmeyen hayvanlar da girmiş oluyor. Nitekim bu durum ileride gelecektir.
«İkisinin sevinç ve neşe vermeleridir ilh...» «İkisi de gaflet verir ve zamanı boşa harcatıyorlar
münasebetleri bu noktadadır» da denilmiştir. Çünkü şöyle bir hadis vardır: «Kim ki avın arkasına
düşerse o gaflete dalmıştır».
Es-Sa'diye adlı eserde şu ifade yer almaktadır: «Av yemeklerdendir. Yemeklerin içilenlerle
münasebeti ise gizli değildir. Her ikisinde de helâl ve haram olan kısımlar vardır.» (Bunun için
Eşribe'den sonra gelmiştir.)
«On beş şartla mubahtır ilh...» Bu şartların beşi avcıdadır:
1-Hayvan kesebilecek ehliyette olmalıdır,
2-Hayvanı tutmak için avcı hayvanı o gönderecektir,
3-Avlanması helâl olmayan bir kimse, onunla birlikte hayvanı göndermeyecektir.
4-Besmeleyi kasten terk etmeyecektir.
5-Hayvanı ava saldıktan sonra, av tutuluncaya kadar (hayvan) orada başka bir işle meşgul
olmayacaktır. O şartların beş tanesi de köpektedir:
1-Köpek eğitilmiş olacaktır,
2-Gönderilme yönleri üzerinden gidecektir,
3-Avlanması helâl olmayan başka bir köpek ona ortak olmayacaktır,
4-Avladığı hayvanı yaralamak suretiyle öldürecektir,
5-O avdan bir şey yemeyecektir.
Beş şart da avlanan hayvandadır:
1-Haşerattan olmayacaktır,
2-Balık hariç suda yaşayanlardan olmayacaktır,
3-Kendisini iki kanadı veya dört ayağı ile koruyabilecek hayvanlardan olacaktır,



4-Dişiyle veya pençeleriyle kuvvet bulanlardan olmayacaktır,
5-Kesilmeden önce bu yara ile ölmesi lâzımdır. Fakat El-Minah'ta cevabı da beraber zikredilen bir
tetkik vardır. Bütün bu şartlar yenilmesi helâl olan ve avcı tarafından ona diri olarak yetişilmeyen av
içindir.
«Haremin dışında ilh...» En uygunu bunun yerine «veya haramda olsun» ibaresi idi. Ta ki üç sureti
de kapsamış olsun. O üç suret, 1) İhramlı bir kimsenin helâl arazilerde avlanması, 2) Haram arazide
avlanması veya, 3) Helâl bir kimsenin yani ihramsız bir kimsenin haram arazide avlanmasıldır.
«Nitekim bu zahirdir» Çünkü mutlak olarak lehv yasaklanmıştır. Lehv, Hazr ve İbâha Kitabı'nda
geçtiği gibi, ancak üç yerde câiz olur.
«Eşbâh'ta olduğuna bianen ilh...» Eşbâh onu El-Bezzâziye'den almıştır ki, avlanmak mubahtır,
ancak lehv veya onu meslek edinerek avlanırsa mekrûh olur.
Mecmau'l-Fetâvâ'da şu hüküm yer almaktadır: «Zevk için veya onu meslek edinmek için avlanmak
mekruhtur.» Eş-Şurunbulâliye'de de bu hüküm böylece kaydedilmiştir.
«Çünkü o, kazancın bir çeşididir ilh...» El-Hidâye avlanmanın mubah olduğuna. Kur'ân, Sünnet ve
icmâ ile delil getirdikten sonra, bunlarla da delil getirmiştir. Şarihler de bunu kabullenmişlerdir.
«Kazancın bütün nevileri ilh...» Yani burada onun mubâh olan nevileri kastedilmiştir. Fakat faizle,
fasit akitler ile ve benzerleriyle yapılan kazanç bunun tam tersidir.
«Sahih görüşe binaen ilh...» Bu ibareden sonra Et-Tatarhâniye'de denildi ki: «Bazı fakihler
ziraatçılık yerilmiştir» demişlerdir. Sahih olan cumhur-u fukahânın görüşüdür. Yani ziraatçılığın
yerilmediğidir. Sonra cumhur-u fukahâ: «Ticaret ve ziraatın hangisi daha üstündür.» noktasında
ihtilâf etmişlerdir. İlim adamlarımızın bir çoğu, ziraatçılığın daha üstün olduğunu söylemişlerdir
El-Multekâ ve El-Mevâhib'de: «En üstünü cihâddır, sonra ticarettir, sonra ziraatçılıktır, sonra
zenaattır» denilmiştir.
Ben derim ki: Onların : «Kazancın bütün çeşitleri mubah olmak, bakımından eşittirler» sözünden
maksatları, mahzurlu bir yolda olmadıktan sonra hepsinin eşit olduğu anlamındadır. Bazıları
zemmedilmez, her ne kadar bir kısmı diğerinden, üstün ise de. Düşün.
Sonra kazancın her çeşidini bazen insan kendisine meslek ve maişet kaynağı, bazen de ihtiy
anlarında bunları yapar. Avlanmak da bunun birer çeşidi olduğuna göre; avlanmayı meslek
edinmenin mubah olduğuna bu husus da delâlet eder. Hele konu ile ilgili delillerin mutlak ifadelerle
gelmeleri bunu daha da kuvvetlendirmektedir. Metinlerin ifadeleri şöyledir: «Kerahet hükmünün
mutlaka öze bir delili gerekir.» Bazı kimselerin: «Avlanmak işinde ruhun çıkarılması vardır. Bu ise
kalp katılığını doğurur» şeklindeki sözleri ise, kerahete delâlet etmez. Belki bunun delâlet ettiği
azamî nokta, ticaretin ve ziraatçılık gibi kazanç yollarının bundan daha hayırlı olduğudur.
Et-Tatarhâniye'de şu hüküm yer almaktadır:
«Ebû Yûsuf dedi ki: Oyun, eğlence için avlanılırsa onda hayır yoktur ve onu kerîh görüyorum. Eğer
satmak, katık yapmak veya başka bir ihtiyacında kullanmak gibi muhtaç olunan şeyleri kastederse
avlanmakta herhangi bir beis yoktur.»
METİN
Kişi ağını av için kurarsa, ona takılan her şey onun mülkü olur. Ama ağı kurusun, güneşlensin diye
kurarsa o ağa giren onun mülkü olmaz. Eğer mukalliş (yani mezbelelikleri ve yerleri eliyle yahut da
eleklerle oralarda bulunan altın, gümüş, para, başka kıymetli eşyaları çıkarmak için karıştıran) veya
ondan başkası karıştırırken bir yüzük veya İsLâm Ehlinin sikkesi vurulmuş bir altın bulursa, o altın
onun mülkü olmaz ve onu tarif etmesi vacip olur.
Bilmiş ol ki mülkün sebepleri üçtür:
1-Alış veriş ve hibe gibi nâkil olan (yani mülkiyeti başkasına taşıyan) dır.
2-Miras gibi hilâfet (yani sonradan ona sahip olmak) yoluyladır.
3-Asalet yoluyladır. Asalet yolu da koymak suretiyle, hakikaten veya ağını kurmak için değil de av
avlamak için kurması, hükmen hazırlamak suretiyle başkasının mülkünde olmayan bir mubahı istilâ
etmektir.
Kişi sahrada başkası tarafından toplanmış bir odun yığınını ele geçirse onu mülk edinemez.
Mukallişin bulmuş olduğu nesneler ancak onu tarif etmek suretiyle sahibi çıkmazsa kendisine helâl



olur. Bu konu ile ilgili geniş açıklamaların tamamı uzun kitaplarda yer almaktadır.
İZAH
«Mateakkale (takılan şeyler)» «Ayn» harfi «kaf» harfinden önce olmak üzere okunur. «Takılırsa»
manasını ifade eder. El-Muğrib'de şöyle der: «Bu kelime Araplardan işitilmemiştir, masnû (yani
uydurma) bir kelimedir.»
«Eğer mukalliş bulursa ilh...» Mukalliş, «kaf»lardır. Arada bulunan para ve benzeri değerli şeyleri
bulup çıkartmak için eliyle veya kalburla çöplükleri karıştıran kimse demektir. Zahire göre bu
«Mukalliş» kelimesi Arapça değil avamca bir kelimedir. Lügat kitaplarına müracaat edilsin. Bu
meselenin Avlanma konusuyla hiç bir iIgisi yoktur. Onun yeri Lukata (Buluntu Kitabı)dır.
Hamevî'den özetle. El-Minah'ın bazı nüshalarında «El-Mukalliş» kelimesi yerine «El-Mufettiş»
kelimesi yer almaktadır.
«İslâm Ehli'nin sikkesi üzerinde varsa ilh.. » Böylelikle sahibi tarafından aranmadığını öğrendikten
sonra, onu sadaka verir veya kendisi sadakaya, zekâta muhtaç ise ihtiyaçlarına infâk eder. T.
«Mülk edinme sebepleri üçtür, birincisi nâkil olandır. ilh...» Yani bir mâlikten diğer birine nakleden
sebep.
«Hilâfet yoluyla» sözüne gelince, birisinin diğerine halef olması demektir. Ve bundan sonra gelen
hakkında da yle denilir. T.
«O hakikaten istilâdır ilh...» Bu tabir ölü yerlerin ihyâ edilmesini kapsamaktadır. Onu El-Hamevî'nin
yaptığı gibi dördüncü bir kısım saymaya gerek yoktur.
«Kuruması için değil de avlanmak için kurmak gibi ilh...» Müellif burada El-Eşbâh sahibine tabi
oldu. En uygunu «avlanmak için» sözünü hazfetmektir. Ta ki herhangi bir şeyi kastetmeksizin
kurmak halini de kapsamış olsun. Çünkü Et-Tatarhâniye ve Ez-Zahîriye'de: «Hükmî istilâ, avlanmak
için yapılmış bir âleti kullanmaktır. Hatta bir kimse bir ağı kurarsa bir av gelip de ona takılırsa, ağ
sahibinin mülkü olur. Onunla ister avlanmayı kastetsin, ister etmesin. Eğer ağı kurusun diye
kurarsa, av hayvanlarından birisi gelip ona takılırsa onun mülkü olmaz. Eğer avlanmak maksadı ile
bir çadır kurarsa, buna gelip takılan hayvanlar onun mülkü olur, aksi takdirde olmaz. Çünkü çadır
avlanmak için kurulmamıştır.» ibaresi özet olarak alındı. Düşün.
«Başkasının mülkünde olmayan ilh...» Yani bir mâlikin mülkü olmayan bir malı, bir şeyi istilâ ederse
demektir.
«Başkasının odununu ele geçirirse mülkü olmaz.» Başkası tarafından toplamış odunu kastediyor.
«Mukalliş'e buldukları tarif etmeksizin helâl olmaz ilh...» Çünkü onlar herhangi bir mâlikin
mülküdür. Yani mutlaka bir sahipleri vardır.
«Tefriin tamamı uzun kitaplardadır ilh...» Yani mülk sebeplerinin üçüncüsü ile ilgili ferî olarak
ortaya çıkan meseleler, uzun kitaplardadır. Onlardan bazıları Et-Tatarhâniye'den, bazıları da başka
kitaplarda El-Muntekâ'dan nakledilmiştir:
Bir av hayvanı kişinin evine girdi. Kişi onu görünce kapıyı üzerine kapattı. Av öyle bir hale geldi ki,
ev sahibi onu ağ kullanmaksızın, ok atmaksızın avlayabilecektir. Bu durumda o hayvan ev sahibinin
mülkü olur.
Eğer kişi kapısını av hayvanının içerde olduğunu bilmeksizin kapatırsa, o hayvan onun mülkü
olmaz. Eğer bir ağ kurarsa, o ağa bir av hayvanı gelip düşerse, ağı parçalayıp giderse başkası da
onu avlarsa, o hayvan ikinci şahsın mülkü olur.
Eğer ağ sahibi gelip o hayvanı almak isterse ve o hayvana tutabilecek kadar yaklaşırsa, buna
rağmen hayvan onun elinden ikinci kez kaçarsa, başkası bu hayvanı tutarsa, o hayvan ikinci kişinin
mülkü olmaz, birincinin mülküdür.
Hayvan suda iken ağdan çıkarsa yani ağ sudan çıkarılmazdan önce hayvan ağdan çıkarsa, başka
birisi o hayvanı tutarsa ikincinin mülkü olur. Fakat av sahibi hayvanı suyun dışına, onu tutabileceği
bir yere atarsa, hayvan da zıplamak suretiyle tekrar suya düşerse, ikinci bir kimse onu tutarsa mülk
edinemez. Tatarhâniye'den özetle.
Bazı nüshalarda: «Tarifin tamamı uzun kitaplardadır» şeklinde bir ifade yer almaktadır. Fakat açıkça
anlaşıldığı gibi, bu metin buraya uygun değildir.
METİN
Diş ve tırnak sahibi her hayvanla avlanmak helâldir. Bunlara dair açıklamalar, «Zebâih» bahsinde



geçti. Bunlar ister köpek türünden, ister doğan kuşlarından veya benzerlerinden olsun. Fakat
eğitilebilme kabiliyetinin şartı vardır. Bir de necisulayn (bizzat necis) olmaması şarttır.
Sonra metin sahibi, aslın üzerine binaen ayı ve arslan ile avlanmak caiz değildir, diye ferî bir
meseleden söz etti. Çünkü ne ayının, ne de aslanın eğitilme kabiliyetleri yoktur. Onlar başkası için
çalışmazlar. Aslan himmeti yüce olduğundan ayı da hasîs olduğu için başkası için çalışmaz.
Bazıları da kargayı hasîs olduğundan dolayı ayıya iIhak etmişlerdir. Domuzla da avlanılmaz. Çünkü
necisulayn (bizzat necis)tir. Buna binaen necisulayn olduğunu savunan görüşe göre köpekle de
avlanmak caiz değildir. Ancak: «Köpekte avlanır, diye nass varid oldu.» denilmesi hali müstesnâ.
Dikkat et.
Bu cevapla El-Kuhistânî'nin: Kelb de bazı kimselerin katında necisulayndır. Domuz ise Tecrîd ve
başka kitaplarda yer aldığına göre Ebû Hanife'nin katında necisulayn değildir. Sözü de reddedilmiş
olur. Düşün.
Dişli ve pençeli avcıların bilgileri şarttır. Yani eğitilmiş olmaları şarttır. Bu da köpek ve benzerinde
üç defa avladığı hayvanın etinden yememekle, doğan ve benzerinde de çağrıldığı zaman geri
gelmekle sabit olur.
Köpek avladığı hayvanın kanını içerse zarayoktur. Kuhistânî. Bu hüküm ileride gelecektir.
İkinci şart, avlanan hayvanın bedeninin neresinde o!ursa olsun yara açmalıdır. Zâhire binaen bu
şarttır ve bununla fetvâ verilir. İkinci görüşe göre yara açılmasa dahi hayvanı avlayıp öldürürlerse
helâldir İmâm Şâfiî bu görüştedir.
Üçüncü şart, müslüman veya Kitâp sahibi bir kişi bu avcı hayvanları göndermelidir.
Dördüncü şart, gönderirken hükmen de olsa besmele çekmelidir. Yani şart, besmeleyi kasten terk
etmemektedir. Avlanan hayvanı, ayakları veya iki kanadıyla kaçıp kurtulma imkânı olan bir av
hayvanının üzerine salmalıdır. Avlanması istenen hayvan vahşi hayvan, ürkek hayvan olacaktır.
Binaenaleyh herhangi bir ağa giren veya bir kuyuya düşen veya insanlarla ünsiyet eden bir
hayvanda zikredilen hüküm tahakkuk etmez. Bunun için müellif «yenir» dedi. Çünkü bizim
araştırmamız yenmek için av hakkındadır. Yani ileride geleceği gibi eti yenilmeyen hayvanların
avlanması da helâldir. Müellifin böyle demesi, belki de bu ifadenin daha genel olmasıdır. Çünkü eti
yenilmeyen hayvanın derisinden istifâde edilebilir. Nitekim bu da ileride gelecektir. Düşün.
Beşinci şart, eğitilmiş köpeğe avlanması helâl olmayan bir köpeğin katılmamasıdır. Meselâ
eğitilmemiş bir köpeğin, mecusînin köpeği gibi veya ava gönderilmeyen eğitilmiş bir köpeğin veya
bırakıldığı zaman üzerinde besmele çekilmeyen köpeğin katılması gibi.
Altıncı şart, av hayvanını ava gönderdiği zaman, uzun bir süre beklememesidir. Ta ki avlanmak, av
hayvanını göndermekten ayrı olmasın. Fakat av hayvanını bıraktığı takdirde, hayvan pars gibi
istirahat için değil de av hilesi olarak yatar, gizlenirse; bunun zararı yoktur. Parsın birçok güzel
hasletleri vardır. Her akıllı insanın o hasletlerle amel etmesi uygundur. Nitekim musannıf bunu
genişçe açıklamıştır.
Eğer doğan, avdan yiyecek olursa, ondan yiyebilir. Çünkü onun eğitilmesi, avdan yememesi
doğrultusunda değildir.
İZAH
«Bu ikisi Zebâih bahsinde geçti, ilh...» Bu sözüyle müellif, diş ve tırnak sahibinden maksadın
bahisleri geçen hayvanlar olduğuna işaret eder. Bu da onunla avcılık yaptığı dişi ve tırnağı olan
yırtıcı bir hayvandır. Bu kayıt, deve ve güvercin gibi hayvanları tarif dışında bırakmak içindir.
El-Kuhistânî dedi ki: «Burada dişi ve tırnağı olmayanın avladığı hayvanın kesilmeden helâl
olmayacağına işaret vardır. Çünkü El-Kirmânî'de de yer aldığı gibi; dişsiz ve tırnaksız hayvanlar avı
yaralayamazlar.»
«Ayı ve aslanla avlanmak câiz değildir ilh...» En-Nihâye'de ayı yerine kurt zikredilmiştir. El-Muhît'te
de böyledir. Şurunbulâliye. El-İhtiyâr'da ise ayı, kurt ve aslan zikredilmiştir.
«Çünkü ayı ile aslanın eğitilme kabiliyetleri yoktur. ilh...» Eğer bunların eğitilmesi düşünülebilir ve
bu, açıkça görülürse onlarla avlanmak da caizdir. Şurunbulâliye Nihâye'den.
«Buna binâen köpeğin ayniyle necis olduğunu söyleyenlere göre ilh...» Bu araştırma musannıfa
aittir. Yani domuzla avlanmanın caiz olmamasına neden ayniyle necis olması ise; buna binâen
köpek ayniyle necistir» diyen görüşe göre onunla avlanmanın caiz olmaması gerekir. Nitekim bu
El-Hidâye'de böyle yer almaktadır.



«Köpekle de avlanmanın câiz olmaması lazımdır. ilh...» Yani madem ki ayniyle necis olması
dolayısıyla domuzla avlanmak caiz değildir, hükmünü verdik; o halde köpeğin ayniyle necis
olduğunu söyleyen görüşe binâen de köpekle avlanmanın câiz olmaması gerekir.
El-Mi'râc. En-Nehâî, Hasan El-Basrî ve başkalarından zikretmiştir ki: «Simsiyah köpekle avlanmak
caiz değildir. Çünkü Rasûl-ü Ekrem : «O (simsiyah köpek) şeytandır.» buyurmuş ve onun
öldürülmesini emretmiştir. Öldürülmesi vacip olan bir hayvanı edinmek ve eğitmek haramdır.
Binaenaleyh onunla avlanmak da mubah değildir. Tıpkı eğitilmemiş hayvanla av yapmanın mubah
olmaması gibi. Ayetin ve haberlerin genel olarak vârid olmaları ise bizim lehimize delâlet
etmektedir.»
«Köpek hakkında nasa vârid olmuştur. ilh... » Bu söz Allah Rasûlü'nün Adiy bin Hâtem'e hitaben
ylediği şu hadistir: «Köpeğini gönderdiğin zaman Allah'ın ismini zikret. Eğer köpek senin için
avlarsa sen de o avlanan hayvana yetiştiğinde onu öldürdüğünü görürsen ve köpeğin o hayvandan
yememişse onu etini ye. Çünkü köpeğin yakalaması kesmek sayılır.» Hadîsi Buhârî, Müslim ve
İmâm Ahmed rivâyet etmişlerdir.
«Bununla El-Kuhistâni'nin sözü reddedilmiş olur, ilh ..» Kuhistânı dedi ki: «Her tırnak sahibinin
avlanması helâldir. Köpek, kaplan, panter, aslan, gelincik dedikleri hayvanlar, ayı ile domuz ve
başkalarıyla avlanmak helâldir. Fakat eğitmek şarttır.»
Ebû Yûsuf'tan gelen bir rivayete göre o, bunlardan domuzu istisnâ etmiştir. Çünkü domuz ayniyle
necistir. Aslan ile ayıyı da, başkası için çalışmadıklarından istisnâ etmiştir. Bazen kartal, ayıya ilhâk
edilmiştir. Muzmerât.
Zâhir rivayette şart, hayvanın eğitilmeyi kabul etmesidir. Binaenaleyh Siğnâkî: «Aslan ve ayının
eğitilmesi düşünülemez» sözüne gelince; Alış-veriş konusunda bunun hilâfını açıkça söyledi.
Domuz, Tecrîd ve başka kitaplarda yer aldığına göre necisulayndır. İmâma göre değildir. Bununla
beraber köpek bazı âlimler katında ayniyle necistir. Halbuki ittifakla köpeğin avladığı helâldir.»
demiştir. Özetle.
Hulâsası şudur: Mesele, domuz, aslan ve ayının avlaması haram olan hayvanlardan istis
edilmesinin nedenini araştırmak meselesidir. Çünkü zâhir rivâyette avlanmanın helâl olmasının
şartı, hayvanın eğitilmeyi kabul etmesidir. Binaenaleyh eğitilmiş domuz dahi olsa, her hayvanla
avlanmak helâl olur. Domuzun necisulayn olması, onunla avlanmaya mani değildir. Çünkü köpek
de bazı âlimlerin katında necisulayndır. Halbuki hiç kimse «Köpekle avlanmak helâl değildir»
dememiştir. Binaenaleyh şâirin ifade ettiği reddin yönü şudur: Kendisiyle avlanmaya dair nass,
köpek hakkında vârid olmuştur. Her ne kadar bazı kimseler «Köpek aynisiyle necistir» demişlerse
de: domuz bu hususta köpeğe ilhâk edilmez.
Hulâsa şudur: Bu cevap ile şârihimiz iki şeyi cevaplandırır ve reddeder:
A) Birincisi, musannıfın kritik ederek, araştırarak avlanmanın helâl olmaması hususunda köpeği
domuza ilhak etmesidir. Bu da «köpeğin aynı necistir» hükmüne binaendir.
B) İkincisi, El-Kuhistânî'nin araştırma yaparak, avlamasının helâl olması konusunda domuzu
köpeğe ilhak etmesidir.
Birincisinin açıklama şekli şudur: Köpek hakkında her ne kadar : O ayniyle necistir» denilmiş ise
de onun hakkında özel olarak nass varid olmuştur. Nassa tabi olmak ise vâciptir.
İkincisinin de açıklaması şudur: Domuz her ne kadar zahire göre Cenâb-ı Hakkın : «Yırtıcılardan
eğitmiş olduğunuz» tabirine dahil ise de; bu tabire dahil olmaktan istisnâ edilmiştir. Çünkü
necisulayn olduğundan dolayı, ondan yararlanmak haramdır. Ve özel olarak onun hakkında :
«Avlamada kullanılabilir» gibi bir nass da vârid olmamıştır, ki nassa tabi olunsun. Belki Allah
bizden domuzdan sakınmamızı emretmiştir. Binaenaleyh domuzu, hakkında: «Avlanmakta
kullanılabilir» diye nass varid olan köpeğe kıyas etmek sıhhatli olamaz. Bunun için musannıf,
Hidâye, Tebyîn, Bedâyi ve İhtiyâr gibi kesinlikle onu istisnâ etti. İşte Şârihin kelâmının takriri
yledir. Fakat böyle bir takrir, bir çok kimseye gizli kalmış, bazıları da bunu gaflete nispet etmiştir.
Halbuki şarih gafletten uzaktır. Allah onun ecrini versin. Evet, Şârih, Kuhistânî'nin: «Domuz
necisulayn değildir» sözünün cevabını vermemiştir. Yani böyle bir şeye cevap vermemiştir. Çünkü
mezhebin, bunun hilâfı olduğu apaçıktır. Onun ayninin necis olması mezhepteki açık hükme
binâendir. Düşün.
«Diş sahibi ile tırnak sahibinin eğitilmesi şartıyla av için kullanılmaları caizdir ilh...» Daha önce
geçen hadis buna delil olduğu gibi; Cenâb-ı Hak da Kur'ân'da «Mukellebîne» tabirini kullanıyor. Bu



«avlanmaları öğretilmişler» demektir. Onlara öğretmekten kasıt ise, onların av için eğitilmeleridir.
Bu konunun tamamı Ez-Zeylaî'dedir. Burada en uygunu vav-ı âtife ile ibâreyi getirmektir. Ve
«öğretmek, eğitmek şartı ile» tabiri üzerine atfetmektir. Bir de zaten şart, ikincisine gerek bırakmaz.
«O» sözüne gelince. O'dan maksadı öğretmek, eğitmektir.
«Biterki (terketmesiyle)» kelimesindeki «B» harfi, tasvîr içindir. T.
«Üç defa yemeği terk etmesiyledir, ilh...» Yani arka arkaya üç defa avlandığında avlanan hayvandan
yememesi, onu eğitilmiş olduğuna alâmettir. Kuhistânî. Bu, İmameyn'in katında böyledir, aynı
zamanda İmâmdan gelen bir rivâyet de böyledir. Çünkü üçün altındaki denemelerde ihtimalin
vardığı söz konusudur. Umulur ki, tok olduğundan dolayı bir veya iki defa yememiştir. Üç defa
yemeden bırakırsa, onun yememeyi âdet haline getirdiğine delâlet eder. Bu hükmün tamamı
El-Hidâye'dedir.
T. El-Hamevî'den, naklediyor:
«Hayvanın aç olmasıyla beraber üç defa yemeği terketmesi lâzımdır. Tok olmakla beraber değil.»
Düşün.
Onun deriden, kemikten, tırnaktan, kanattan, başkalarından yememesini de genel olarak kapsar.
Yani bütün bunlardan yemeyecektir. Nitekim Kâdıhân ve başka kitapta bu hüküm vardır. Kuhistânî
Ebû Hanîfe'nin katında avcının zann-ı galible hayvanın eğitilmiş olmasına hükmetmesi lâzımdır. Bu
üç defa ile takdir edilmez, der. El-Kenz, En-Nikâye, El-Islâh, Muhtasoru'l-Kudûrî'de üç defa avdan
yememe kaidesi nazarı itibara alınmıştır. El-Multekâ'nın zâhirine göre bunun yokluğu tercih edilir.
Sonra İmâm'dan gelen takdir riyetine binaen, onun ancak üçüncü defada avladığı hayvanın eti
yenir. İmâmeyn'in katında üçüncünün helâl olup olmaması hususundaki rivâyet vardır. El-Hulâsa ve
El-Bezzâziye'de denildi ki: «En sıhhatli görüş helâl olmasıdır.»
«Kelb ve benzerindeki ilh...» Yani her diş sahibi demektir. Böylece panter, kaplan gibi hayvanlar da
tarife girmiş oluyor.
Müellifin : «Doğan ve benzerinde çağırdığında gelmesi şarttır» sözüne gelince; maksat, pençesiyle
avlanan her hayvan demektir. El-Hidâye'de denildi ki: «Çünkü doğanın bedenini vurmaya gelmez.
Köpeğin bedeni ise vurmaya mutehammildir. Binaenaleyh, köpek eğitilmişliğini bırakırsa bunun
için dövülür. Bir de eğitilmişliğin belirtisi köpeğin âdeti olan, bir şeyi terk etmesidir. Doğan ise
ürkektir, kaçar. Onun «geri gel» çağrısına icabet etmesi, eğitilmiş olduğunun alametidir. Köpeğe
gelince, o evcildir. Onun âdeti bir şeyleri kapıp yemektir. Binaenaleyh onun eğitilmişliğinin alâmeti,
yemek ve aşırmak olan alışkanlığını terk etmesidir.»
İkinci talil, panter ve kaplanda söz konusu değildir. Çünkü onlar da doğan gibi ürkektir. Bununla
birlikte onun ve köpek hakkındaki hüküm aynıdır. Binaenaleyh güvenilir görüş birincisidir. Kifâye,
El-Mebsût'tan.
Bunun benzeri El-İnâye ve El-Mirâc'da da vardır.
Et-Tatarhâniye'de El-Kâfî'den nakledilerek şöyle denildi: «Panter ile köpek hakkındaki hüküm
aynıdır.» Yani onda yemeği terk etmekten başka bir şart aranmaz.
El-İhtiyâr'da buna muhalif hüküm vardır. Zira El-İhtiyâr'da dedi ki: «Panter ve benzerleri vurmaya
mütehammildirler. Onların âdetleri parçalamak ve insanlardan kaçmaktır. Binaenaleyh bunlarda
yemeği terk etmekle; «gel» diye seslendiğinde gelmek şartları birlikte aranır.» Bunun benzeri
Ed-Dürer'de, Gâyetu'l-Beyân ve başka kitaplarda da vardır. Bu görüş, ikinci talil nazar-ı itibara
alınarak ortaya konulmuştur.
Ben derim ki: Birinci talili kabul etmenin gereği olarak geçen hüküm tercih edilir. Düşün.
BİR UYARI:
Müellif doğanın sahibinin çağrısına kaç defa icabet ederse eğitilmiş sayılacağı hususundan söz
etmedi. Öyleyle en uygunu köpek hususunda zikredilen ihtilâfa binaen olmasıdır. Eğer bir tek defa
sahibinin sözüne icabet etmekle doğan eğitilmiş olarak kabul edilirse, bunun kabul edilebilir bir
tarafı vardır. Çünkü korku doğanın daima insandan kaçmasına sebeptir. Fakat köpek öyle değildir.
Zeylaî
Ben derim ki: Tatarhâniye, Ez-Zahîre ve başka kitaplarda şu hüküm vardır: «Doğan sahibinden
kaçtığı zaman, sahibi onu çağırdığı halde «bu eğitilmiş sayılmaz» diyecek kadar gelmekte
gecikirse; sonra sahibi çağırınca üç defa arka arkaya icabet ederse; İmâmeyn'e göre onun
eğitilmişliğine hükmedilir.»



Bundan önce El-Muhît'ten naklederek denildi ki: «Doğan ve doğan hükmünde olan avcı kuşlara
gelince, avlanan hayvanı yememek onların eğitilmişliğinin alâmeti değildir. Eğitilmişliklerinin
alâmeti, sahibi çağırdığı zaman ona icâbet etmesidir. Hatta doğan avladığı hayvandan yerse yine
onun avladığı yenir.»
Meşayihimizden bazıları dediler ki: «Bu hüküm, et yemek amacı olmaksızın, alışkanlığı dolayısıyla
sahibi tarafından çağırıldığında gelmesi hali hakkındadır. Eğer sahibine ancak ete karşı olan
arzusundan ötürü icâbet ederse. eğitilmiş sayılmaz.» Bunun benzeri Ez-Zahîriye'de vardır.
«Onu çağırdığın zaman ilh...» Zamir, anlaşıldığına göre eğitilmiş yırtıcı kuşa racidir.
«Zâhire binâen böyledir ilh...» Yani «zâhir rivâyete binâen böyledir» demektir. El-Bedâyi adlı kitabın
Avlanma bölümünde: «Dişli veya şahin gibi, Doğan gibi pençeli hayvanlarla avlanma, onlar avlanan
hayvanı yaralamadıkça helâl olmaz. Bu da zâhir rivâyete göre böyledir. Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'tan
gelen rivâyete göre ise helâldir.»
El-İnâye, El-Mi'rac ve başka kitaplarda şunu ekler: «Fetvâ zâhir rivâyete binâendir.»
Ben derim ki: Bu, metinlerin mutlak şekilde zikrettiklerinin de zâhiridir. Binâenaleyh
El-Kuhistânî'nin En-Nazm'dan naklederek: «Doğan ve Kartal eğer hayvanı boğmak suretiyle
öldürürlerse ittifakla helâldir.» sözü açıklanamaz bir sözdür.
El-Hâniye'de: «Eğer köpeğini ava gönderirse köpek avlanması istenen hayvana çarpar, boynunu
kırarsa ve hayvanı yaralamazsa, yahut hayvanın üzerine atlayıp da onun göğsüne oturur ve
boğarsa, bu takdirde hayvanın eti yenilmez. Ebû Yûsuf yaralamayı şart koşmamaktadır. Doğan,
avlanması istenen hayvan da yara açmasa da öldürdüğü takdirde helâl olur. Bazı âlimler dediler ki:
Bu zâhir rivayetin hilafınadır.»
Ben derim ki: Bu görüşü, bu meseleyi «Ebû Yusuf'tan gelen rivâyete...» sözünden sonra zikretmesi
teyit eder. Binaenaleyh Kuhistânî'deki El-Hâniye'nin kelâmını En-Nazm'daki hükme dayandırması ve
bu bazı âlimlerin sözünü reddetmesi, su götürür. Çünkü sen daha önce bildin ki, En-Nazm'daki bu
hüküm muftâbih olan zâhir rivayete muhâliftir. Düşün.
El-Kuhistânî'de: «Avlanan hayvandan avcı hayvanların kan akıtmaları şart olmadığı» belirtilmiştir.
Fakat eğer yara küçük ise, bazı fakihler bunu şart görüyorlar, bu konuda söylenecek sözler vardır
ve ileride gelecektir.
«Bir müslüman veya bir Kitap Ehli'nin avcı hayvanı göndermesi şarttır ilh...» Bunun dışında
bırakılanlar ileride gelecektir. Onlar da mecusi, putperest, dininden irtidât etmiş kimselerin
göndermesidir ki; bunların göndermesiyle hayvan avlanırsa av yenmez. Eğer hayvan sahibinden
kurtulup bir av hayvanını yakalar, öldürürse onun avı yenilmez. Tıpkı herhangi bir kimsenin o
hayvanı ava gönderdiğini bilmediği zamanda olduğu gibi. Çünkü şartın gerçekleştiği burada kesin
değildir. Kuhistânî. Bu hüküm de ileride gelecektir.
«Besmele şartıyla ilh...» Yani akıl sahibi olan bir kimse tarafından besmele getirilecektir. Fakat
çocuk, deli, sarhoş hayvanı ava salarsa (besmele çekerse de) yenilmez. El-Bedâyi'de de yer aldığı
gibi.
«Hayvanı gönderdiği anda besmele çekmesi ilh...» Yani hayvanı ava saldırtmakla birlikte besmele
getirmesi şarttır. Eğer besmeleyi hayvanı gönderdiği anda kasten terk ederse sonra hayvanı
kışkırttığı anda besmeleyi çekerse hayvanın avladığı yenilmez. Kuhistânî. Binaenaleyh mecburî
kesişte isabet vaktinde besmele çekmek muteber değildir. Ama ihtiyarî kesiş bunun hilâfınadır.
Çünkü ihtiyarî kesişte besmele âlet üzerinde değil de, kesilmesi istenen hayvan üzerine vaki olur.
Binaenaleyh eğer bir koyunu yatırır, besmeleyi çektikten sonra koyunu diri bırakırsa, başka bir
koyunu da birinci besmele ile keserse câiz olmaz.
Eğer bir hayvana ok atarsa veya avcı hayvanı üzerine bırakırsa, ok veya avcı hayvan gider başka bir
hayvana isabet eder, onu öldürürse onun eti yenir. Eğer bir koyunu yatırır, besmele çektikten sonra
elindeki bıçağı atar, başka bir bıçak alır, onunla keserse koyunun eti yenir. Ama okun üzerine
besmeleyi çekti, sonra başka bir oku attı, bunun isabet ettiği hayvanın eti yenilmez. Bu hükmün
tafsilatı El-Bedâyi adlı kitaptadır.
«Hükmen dahi olursa ilh...» bu, besmeleye râcidir ve müellif bununla, unutarak besmele çekmeyeni
besmele çekenin hükmüne sokmak istemiştir. T.
«Herhangi bir hayvanın üzerine ilh...» O hayvan belli olmasa dahi yine böyledir. Binaenaleyh eğer
avcı hayvanını, bir ara salarsa, o da gider birkaç avı avlarsa, eğer gönderdiği zaman besmele
çekmişse hepsinin yenilmesi helâldir. Kuhistâni, El Hâniye'den.



Eğer avcı hayvanını birçok ava saldırtırsa yine hüküm böyledir. Nitekim bu da ileride gelecektir.
Musannıf El-Bedâyi'deki hükme işaret etti. O hüküm de şudur: «Şartlardan birisi de avcı hayvanı bir
ava saldırtmak veya ona ok atmaktır. Hatta av ortada olmaksızın köpeğini lalettayin bir ok atarsa, o
da gidip bir ava isabet ederse onun eti helâl olmaz. Çünkü bu avlanmak değildir. Binaenaleyh
hayvanı gönderene veya oku atana nispet edilmez...»
Bununla ilgili diğer fer'î meselelerin tamamı ileride musannıfın : «Bir insan sesini dinledi»
ibaresinin izahında gelecektir.
«Ürkek olacaktır ilh...» Daha önce kitabın başında takdim ettiğimiz gibi, tab'an ürkek olacaktır.
El-Bezzâziye'de şu hüküm yer almaktadır: «Adam güvercinlerin yuvasına ok attı. Ve oku bir
güvercine isabet etti. Onu kesmeye yetişmezden önce güvercin öldü. Onun eti helâl olmaz. Fakat
meşayihin burada acaba iztirârî kesmekle helâl olur mu, olmaz mı konusunda farklı görüşleri vardır.
Bazı kimseler mubâhtır, demişlerdir. Çünkü avdır. Başka kimseler mubâh değildir, çünkü o
geceleyin yuvasına sığınıyor, demişlerdir.»
«O halde bir ağa tutulan veya bir kuyuya düşen veya insanlara alışan hayvanda zikredilen hüküm
tahakkuk etmez ilh...» Yani avla helâl olmak hükmü tahakkuk etmez. Çünkü birincisi (yani ağa
tutulan) ile üçüncüsünün (yani insanlara alışmışın) etleri, kesmek suretiyle helâl olur. İkincisi (yani
kuyuya düşen) de, eğer kesilmesi mümkün olursayledir. Aksi takdirde El-Bedâyi'de şu hüküm
vardır: «Bir kuyuya düşen hayvanı çıkarma imkânı yok ise ve onu mutâd yerde kesme imkâyok
ise, avın kesilmesi gibi kesilir. Çünkü o, av manasınadır.
Bunun gibi «Zebâih» konusunda da geçti ki: Böyle bir hayvanda, tıpkı vahşileşmiş bir bir evcil
hayvanda olduğu gibi yaralama kâfidir. Ancak denilebilir ki; Burada şu anda dişiyle ve tırnağıyla
avlanan hayvanların avı söz konusudur. Her ne kadar onun ok ve benzeriyle kesilmesi mümkün ise
de buruda hüküm olmaz. Düşün.
«Bunun için musannıf yenir demiştir, ilh...» Yani zikredilenlerden herhangi birisi, ne yemek ne de
derisinden yararlanmak için avlanmakla helâl olmaz. Çünkü etin veya derinin avlanmak suretiyle
helâl olması, ancak ihtiyarî kesme imkânı yok ise söz konusudur. Zikredilenlerde ise ihtiyarî kesme
imkânı vardır. Çünkü o kaçmaktan veya ürkeklikten çıkmıştır. Anla.
«Ona avlanması helâl olmayan bir kimsenin katılmaması şartıyla, ilh...» Yani yaralamakta onunla
başka bir hayvan ortak olmayacaktır.
El-Hidâye, Ez-Zeylaî ve başka kitaplardaki hükmün hülâsası şudur: öğretilmiş avcı hayvana ya
öğretilmemiş bir hayvan yara açmakta ortak» olacaktır; bu takdirde helâl olmaz. Veya sadece
yakalamakta ona ortak olacaktır. Şöyle ki av, avlayan hayvandan kaçar, ikinci hayvan yani avcı
olmayan hayvan, onu tekrar avcı hayvana geri çevirir, ikinci hayvan onu herhangi bir şekilde
yaralamaz ve o da birinci hayvanın açmış olduğu yaradan ötürü ölürse, onun yenilmesi sahiha göre
tahrimen mekrûhtur. Bazı kimseler tenzîhen mekrûh olduğunu söylemişlerdir. Ama avcı hayvana bu
avı bir mecusî geri çevirirse, hüküm bunun hilâfınadır. Zira mecusînin geri çevirmesi, mekrûh
olmaz. Çünkü mecusînin fiili, köpek fiilinin cinsinden değildir. Nedeni, mecusînin köpeğe ortak
olmasının tahakkuk etmemesidir. Ama iki köpeğin yaptığı bunun hilâfınadır. Eğer ikinci köpek
eğitilmiş ve avcı köpeğe avlanması istenen hayvanı geri çevirmez, fakat birinci köpeğe kendisi
saldırır, birinci köpek de onun saldırması sebebiyle ava şiddetli bir şekilde saldırır ve öldürürse;
bunda herhangi bir beis yoktur. Eğer avcı hayvanın üzerine eğitilmesi ve avlanmakta kullanılması
mümkün olan kuşlardan, pençelilerden veya yırtıcı hayvanlardan birisi avı geri çevirirse, o tıpkı
köpeğin yani eğitilmemiş bir köpeğin o avı geri çevirmesi gibi olur. Çünkü aralarında cins
benzerliği vardır. Ama deve, sığır gibi avlanmakta kullanılmayan bir hayvanın o avlanması istenen
hayvanı avcı köpeğin üzerine geri çevirmesi, bunun hilâfınadır. Bunları bildikten sonra, bilmiş ol ki,
doğan zikrettiklerimizin hepsinde köpek gibidir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...