TRAMPA
NİKÂHI
METİN
Şigarda mehr-i
misil vâcip olur. Şigar; bir kimseye kızını verip, kendine onun kızını veya kız
kardeşim almak ve her iki akdi bedel yapmaktır. (Trampadır.) Bu yasak
edilmiştir. Çünkü mehirden hâlidir. Biz de onda mehr-i misli vâcip kıldık ve
trampa olmaktan çıktı. Bir hürre veya cariye mehir olmak üzere hür olan
kocasının bir sene hizmeti şart koşulduğunda dahi mehr-i misil vâcip olur. Çünkü
bunda mevzuu tersine çevirmek vardır.
İZAH
Nehir sahibi diyor
ki: «Şigâr; bir kimseye hemşiresini, onun da hemşiresini kendisine vermek
şartıyla evlendirmek ve bundan başka bir mehir vermemektir. Mugrib'te böyle
denilmiştir. Yani her birinin cima istifadesi diğerine mehir olmak şartıyla
kıyılan nikâhtır. Şigâr adı verilmek için bu kaysı mutlaka lâzımdır. Bunu demez
veya bu mânâda başka bir söz söylemez de, sen de bana kızını vermen şartıyla
kızımı sana verdim diyerek kabul ederse; yahut kızımdan edeceğin istifade senin
kızına mehir olmak şartıyla der de, öteki kabul etmez fakat bunu mehir yapmadan
kızına verirse, şigâr değil, bilittifak sahih nikâh olur. Velev ki hepsinde
mehr-i misil vâcip olsun. Bu, mehir olmaya yaramayan bir şeyi mehir yaptığı
içindir. Şuğûrun aslı boşluk demektir. Araplar kimsenin sakin olmadığı yere
'Beldedü'n-Şağira' derler. Burada ondan murad, mehirden hâli olmaktır. Çünkü iki
taraf bu şartla sanki cima istifadesini mehirden hâli bırakmışlardır.»
«Bu yasak
edilmiştir ilh...» cümlesi, Şâfîi'nin itirazına cevaptır. İmam Şâfiî, Altı Hâdis
kitabında merfu olarak rivayet edilen şigâr hadisiyle itiraz etmiş; "Bu hadiste
trampa nikâhı yasak edilmiştir. Yasak etmek o işin fâsit olmasını iktiza eder."
demiştir. Cevabımız şudur: Şigârın yasak edilmesi, onun mânasından yani mehirden
hâli olmasından alınmıştır. Bir de cima istifadesi mehir yapıldığı için
yasaklanmıştır. Biz de bu şekilde nikâhın caiz olmadığına, şer'an buna nikâh
denilemeyeceğine kailiz. Böyle nikâh sabit olmaz. Binaenaleyh bunu bâtıl
sayarız. Ortada mehir olamayacak bir şey mehir gösterilmiş bir nikâh kalır. Bu
nikâh mehr-i misli icabederek münakit olur ve mehr-i müsemması şarap veya domuz
olan nikâha benzer. Demek oluyor ki, biz yasak edilen şeyi isbat etmiyoruz.
Bizim isbat ettiğimize yasak taallûk etmiyor. Bilâkis umumi deliller sahih
olmasını gerektiriyor. Meselenin tamamı Fetih'tedir. Zeylâî burada, "Yahut nehy
kerahete hamledilmiştir." cümlesini ziyade etmiştir. Yani kerahet de fesadı
icabetmez demek istemiştir.
Hâsılı mehr-i misil
vâcip olur demekle, şigâr hakikaten trampa nikâhı olmaktan çıkmıştır. Trampa
olduğunu teslim etsek bile, oradaki yasaklama kerahet mânâsınadır. şu halde
şeriat şigâr nikâhında iki şey icabetmiştir. Biri kerahet, diğeri mehr-i misil.
Kerahet yasaklamadan alınmıştır. Mehr-i misil ise, bir nikâhta mehir olmaya
yaramayan bir şey mehr-i müsemmagösterilirse, o nikâh mehr-i misli icabederek
münakit olacağını gösteren delillerden alınmıştır. Bu ikincisi, yasaklamanın
fesada değil, kerahete yorumlanacağına delildir.
Bu izah sayesînde
bize vârit olan itiraz defedilmiş olur, itiraz şudur: Yasaklamayı kerahete
yorumlamak bugün şigârın yasak olmamasını gerektirir. İtiraz, "çünkü biz bu
nikâhta mehr-i misil vâciptir diyoruz." sözüyle def edilir. Şöyle ki:
Yasaklamayı fesat mânâsına alırsak, bugün şigârın yasak olmaması, yani mehr-i
misil icabeden bir nikâhın sahih olması teslim edilir. Kerahet mânâsına
yorumlanırsa, yasaklık bâkîdir.
«Hür olan kocasının
bir sene hizmeti» meselesinde Şeyhayn'a göre mehr-i misil vâcip olur. İmam
Muhammed hîzmetin kıymetinin verileceğinî söylemiştir. Hizmetle kayıtlaması
şundandır: Çünkü kadını evinde oturtmak, hayvanına bindirmek yahut hayvanı ile
yükünü taşıtmak veya arazîsini ekmek gibi aynî şeylerin mâlûm bir müddet
menfaati karşılığında nikâh ederse, mehr-i müsemma olarak sahîhtir. Zira bu
menfaatler maldır yahut ihtiyaçtan dolayı mal hükmünde sayılmıştır. Nehîr.
Musannıf hür demekle köleden ihtiraz etmiştir. Nasıl ki ileride, "Köle olursa
hizmeti kadına mehir olur." dediği yerde gelecektir. Şarihin, "veya cariyeye"
sözünü ziyade etmesi; Nehir sahibi, "Ulemanın zâhir olan sözlerînden
anlaşıldığına göre, cariye ile hürre arasında fark yoktur. Hattâ illet olarak
gösterilen zıddiyet cariyede hürredekinden fazladır." dediğî içindir. Şarihin,
"bir sene" kelimesini ilâve etmesi. müddet tayin edilirse, hizmet mehr-i müsemma
olabilir zannını gidermek içindir. Muayyen müddette sahih olmayınca, meçhul
müddette evlevîyetle sahih olmaz. T.
«Çünkü bunda mevzuu
tersine çevirmek vardır.» Evliliğin mevzuu, kadının kocasına hizmet etmesidir.
Bunun aksi değildir. Çünkü aksi ihanet ve tahkir olduğu için haramdır. Nitekim
gelecektir. Böyle yapan kimse mehir olmaya yaramayan bir şeyi mehr-i müsemma
yapmış demektir. Binaenaleyh akit sahihtir, mehr-i misil vâcip olur. Nehir
sahibi diyor ki: Mehir olmak üzere kadının koyunlarını gütmek ve arazisini ekmek
hususunda rivayetler muhteliftir. Çünkü bunların hâlis hizmet olup olmadığında
tereddüt vardır. Asıl ile Câmi'in rivayetlerine göre caiz değildir. Esah olan da
budur. İbn-i Semâa caiz olduğunu rivayet etmiştir ve, "Görmüyor musun oğlu
hizmet için babasını kiralarsa caiz olmaz. Ama koyun gütmek veya ziraat için
kiralasa sahih olur." demiştir. Dirâye'de de böyledir. Bu kuvvetli bir şahittir.
Onun için musannıf Kâfî adındaki eserinde Asl'ın rivayetini zikrettikten sonra,
"Doğrusu kadına bilittifak mübah olmasıdır." demiştir.
METİN
Ulema böyle
söylemişlerdir. Bunun ifade ettiği mânâ, kadının sahibine veya velîsine hizmet
etmek şartıyla evlenmenin sahih olmasıdır. Nasıl ki Şuayb ve Mûsa (a.s.)
kıssasında böyle olmuştur. Nitekim kölesinin veya cariyesinin yahut sahibinin
izniyle başka birinin kölesininveya kendi rızasıyla hürrün hizmeti şartıyla
evlenmek sahihtir.
İZAH
«Ulema böyle
söylemişlerdir.» Şarih bunu söylemese daha iyi olurdu. Çünkü ulemanın bu gibi
ibareler karşısında âdetleri, söyleneni zayıf bulmak ve ondan kendilerini beri
tutmalarıdır. Halbuki burada murad bu değildir.
«Bunun ifade ettiği
mânâ ilh...» cümlesi Nehir sahibinin bir incelemesidir. Rahmetî diyor ki:
«Zâhire bakılırsa, o zaman velîsi hizmetin kıymetini öder. Ama cariyenin
efendisi ödemez. Çünkü mehir kendi cariyesinin hakkıdır. Burada zâhir olan,
evlendirmenin bilittifak sahih olmasıdır. Kadına hizmeti meselesi bunun
hilâfınadır.»
Ben derim ki: Lâkin
Bahır'da Zahîriyye'den naklen şöyle denilmektedir: «Bir kimse kadını babasına
bin dirhem hîbe etmek şartıyla alsa, o kadına mehr-i misil vardır. Babasına hîbe
edip etmemesi birdir. Hîbe ederse, hîbesinden dönebilir.» Bu sözün muktezası,
kadının velîsine hizmet şart koşulduğunda mehr-i misil vâcip olması, hizmet
lazım gelmemesidir. Şuayb (a.s.) kıssası gibi yerlerde de böyledir. Koca mehr-i
müsemma olarak söylediğini yaparsa, kadının velisinin ona ecr-i misil ödemesi
gerekir. Nitekim bir kimse birine "Benimle beraber bağımda çalış da sana kızımı
vereyim." der de, o kimse çalışır fakat adam kızını vermezse, ecr-i misil
ödemesi gerekir.
«Şuayb (a.s.)»
kıssası şudur: Kızını sekiz sene koyunlarını gütmek karşılığında Mûsa (a.s.)'a
vermiştir. Bunu Teâlâ Hazretleri inkâr etmeden bize hikâye buyurmuştur.
Binaenaleyh bizim için de şeriat olmuştur.
«Nitekim kölesinin
hizmeti ilh...» Yani dâmadın kölesi geline hizmet şartıyla demektir. Mastar
failine muzaftır. Bundan sonra zikrettikleri de öyledir.
«Veya kendi
rızasıyla hürrün hizmeti şartıyla evlenmek sahihtir.» Gâye'de Muhit'ten naklen
şöyle denilmiştir: «Kadını başka bir hürrün hizmeti şartıyla alsa, sahih olan
kavil caiz olmasıdır. Onun hizmetinin kıymetini kadın kocasından alır.» Fetih
sahibi diyor ki: «Bu, ona hizmet etmeyeceğine işarettir. Sebebi ya ecnebi olup
hizmetinde bulunmakla beraber kadının açılıp saçılmasından emin olmayacağı
içindir; yahut muradı o hürrün emriyle olmadığı zamandır,» Fetih sahibi bir
hayli söz ettikten sonra şunları söylemiştir: «Bakmak icabeder. Eğer kendi
emriyle değil ve razı da olmamışsa, hizmetin kıymeti vâcip olur. Kendi emri ile
ise bakılır: Muayyen bir hizmet olup açılıp saçılmaktan ve fitneden emin
olamayacağı bir şekilde beraber bulunmayı gerektirirse, men etmesi vâcip olur.
Kıymetini kadın kendi verir. Böyle bir şey gerektirmezse, kadına teslimi vâcip
olur. Hizmet muayyen olmayıp şu hürrün menfaatları mehrin olsun diye evlenir de,
çırak sayıldığı için kadın bunları hak ederse, o zaman kadın bunu birinci mânâda
alırsa birinci gibi; ikinci mânâda alırsa ikinci gibi olur.» Yani kadın onu
birinci nevide kullanırsa -ki onunla beraber düşüp kalkmayı gerektirir- onu men
edip hizmetinin kıymetini vermek hususunda birincisi gibidir. O adamı böyle bir
şey gerektirmeyen yerde kullanırsa, hükmü ikincisi gibidir. Yani hîzmetîn
teslimi vâcip olur.
METİN
Kur'an tâliminde de
mehr-i misil vâcip olur. Çünkü malla akit yapmak nassla
sabittir.
"Onu sana ezberinde
olan Kur'an'la verdim.» hadisindeki 'ba' harfi, ya sebebiyet yahut ta'lil
içindir. Lâkin Nehir'de "Müteehhirin ulemanın kavline göre sahih olmak gerekir."
denilmiştir. Evlenen bu hususta izinli köle ise, hizmeti kadının mehri olur. Hür
ise kadına hizmeti haramdır. Çünkü bunda iharet ve tahkir vardır. Hizmetinde
kullanmak da böyledir. Bunu Nehir sahibi Bedâyi'den nakletmiştir.
İZAH
«Kur'an tâliminde
de mehr-i misil vâcip olur.» Yani evlenirken kadına mehir olarak Kur'an
öğretmeyi veya benzeri bir tâatı mehir tayin ederse, yine mehr-i misil lâzım
gelir. Çünkü mehr-i müsemma mal değildir. Bedâyi. Yani üç imamımıza göre bu
maksatla adam kiralamak sahih değildir.
«Hadisdeki 'ba'
harfi...» Yani Sehl b. Sa'd Es-Sâidî hadisindeki 'ba'yı kasdediyor. (Orada
'bima' buyrulmuştur. Ba, sebep yahut ta'lil içindir.) Hadis şudur: Peygamber
(S.a.V.) "Ara! Velev ki demirden bir yüzük olsun!» buyurmuş; o da aramış fakat
bir şey bulamamıştı. Bunun üzerine Peygamber (S.a.V.) "Ezberinde Kur'an'dan bir
şey var mı?" diye sormuş, o da "Evet! Filan ve filan sûreleri bilirim." diye
adlarını saymıştı. Rasulullah (S.a.V.) "Beraberindeki Kur'an'la onu sana temlik
ettim." buyurmuştur. Temlik yerine, "Onu sana nikâh ettim, onu sana tezviç
ettim." rivayetleri de vardır. Bunu Halebî Zeylâî'den nakletmiştir.
«Ya sebebiyet yahut
ta'lil içindir.» Sebebiyet için olduğuna göre mânâ "Onu sana ezber bildiğin
Kur'an sebebiyle temlik ettim." demektir. Ta'Iil için olduğuna göre "Onu sana
Kur'an ehli olduğun için temlik ettim." mânâsınadır. Binaenaleyh hadisteki 'ba'
harfi ivaz ve karşılık mânâsında kesin değildir. (Yani kadının mehri Kur'an
olacak mânâsına değildir.)
«Lâkin Nehir'de
ilh...» Rivayet edilenin aslı Bahır sahibinindir. O şöyle demiştir: «İnşaallah
icareler bahsinde gelecektir ki, fetva Kur'an ve fıkıh öğretmek için ücretle
adam tutmanın caiz olduğunadır. Binaenaleyh bunu mehir yapmak da sahih
olmalıdır. Çünkü mukabilinde ücret almak caiz olan menfaatler mehir yapılabilir.
Nitekim naklini Bedâyi'den arzetmiştik. Onun için Fethu'l-Kadir'de burada şöyle
denilmiştir: Şâfiî Kur'an öğretmek için ücret almayı caiz görünce, onu mehir
yapmayı da sahih bulmuştur. Biz de öyle diyoruz. Müftabih kavle göre bunun mehir
yapılması sahih olmak lâzım gelir. Ama ben bundan bahseden görmedim. Doğruya
muvaffak eden AIlah'tır.» Makdisî kendisine itiraz etmiş ve "Bunu mehir
yapmanınsahih olmasına muztar bırakacak bir zaruret yoktur. Başkasını mehir
yapmak buna hâcet bırakmaz. Kur'an öğretmeye ihtiyaç bunun hilâfınadır. Çünkü bu
zamanda hayır yapmaya tekâsül gösterildiğinden, Kur'an için hâcet tahakkuk
etmiştir." demiştir.
Burada şu da
söylenebilir ki, müteehhirin ulema zaruretten dolayı Kur'an öğretmek için
ücretle adam tutmanın caiz olduğuna fetva vermişlerdir. Onun içindir ki, tilavet
ve emsali zaruret olmayan yerlerde ücretle tutmak caiz değildir. Sonra ücretle
tutmanın caiz olmasında illet ancak zarurettir. Bu zaruretin her fertte
bulunması lâzım gelmez. Nerede zaruretten dolayı ücretle odam tutmak caizse,
orada bunu mehir tesmiye etmek caizdir. Çünkü menfaatı hanede oturmak gibi mal
mukabilindedir. Mehr-i müsemmada zaruret bulunmasını kimse şart koşmamıştır.
Meselâ evde oturmayı mehir yaparken bunun yerine başka bir mehir konsa olurdu
demek lâzım gelir. Halbuki bazen evlenen kadın Kur'an öğrenmeye muhtaç olur da
eve ve mala muhtaç olmaz. Şurunbulâliyye sahibi dahi itiraz ederek "Kur'an
öğretmeyi mehir yapmak doğru değildir. Çünkü bu kadına hizmettir. Aralarında
müşterek işlerden değildir." demiştir. Yani kadının koyunlarını gütmek ve
arazisini ekmek bunun hilâfınadır. Çünkü bu, kadına hizmet de olsa, lâkin
aralarında müşterek işlerdendir, demek istemiştir. Talebesi Şeyh Abdülhayy
kendisine cevap vermiş; "Zâhire bakılırsa Kur'an öğretmenin kadına hizmet olduğu
teslim edilemez. Her hizmet caiz olmaz değildir. Caiz olmayan rezil eden
hizmettir." demiştir. Tahtâvî "Bu güzeldir. Çünkü Kur'an muallimi ne şer'an ne
de örfen talebeye hizmetçi sayılmaz." diyor.
Ben derim ki: Bunu
şu da teyid eder ki; ulema evlâdın koyun gütmek ve çiftçilik yapmak için babayı
çırak tutmasını hizmet saymamışlardır. Koyun gütmek bir hizmet ve küçüklük
olsaydı, onu ne bizim Peygamberimiz yapardı, ne de Mûsa (a.s.). Bilâkis o sair
sanatlar gibi küçültücü olmayan bir sanattır. Onunla geçinmek kasdedilir.
Öğretmek de öyledir. Ona evleviyetle hizmet denilemez.
TEMBİH: Nehir
sahibi diyor ki: «Zâhire göre bütün Kur'an'ı öğretmesi lâzımdır. Meğer ki bir
kısmını kasdettiğine karine buluna! Tabii ki hâfızlık bunun mefhumunda dahil
değildir.» Yani ezberlettirerek öğretmesi lâzım gelmez demek istiyor.
«Hizmeti kadının
mehri olur.» Çünkü hizmet efendisinin izniyle olunca, hakikatta efendisine
hizmet etmiş gibi olur. Bahır. Burada mevzuu tersine çevirmek yoktur. H. Bir de
zevcesinin onu hizmetinde kullanması haram değildir. Çünkü kendisi hayvanata
mülhak köle olduğu için kullanılmaya ve hizmete maruzdur. Bedâyi.
«Bu hususta izinli
ise...» sözünden murad. hizmeti karşılığında evlenmeye mezun ise demektir.
Efendisinin izni olmazsa akit sahih değildir.
«Hür ise kadına
hizmeti haramdır.» Yani koca hür ise zâhirde kadına mahsus şeylerde onahizmet
etmesi haramdır. Velev ki kendisinden hizmet istenmesin.
«Hizmetinde
kullanmak da böyledir.» Bunu dahi Bedâyi sahibi açıklamış ve şöyle demiştir:
«Bundan dolayıdır ki, oğulun hizmet için babasını ücretle tutması caiz
değildir.» Bahır sahibi "Hâsılı kadına onu hizmetinde kullanmak haramdır. Ona da
hizmet haramdır." diyor.
METİN
Keza hiç mehir
konmadığı yahut mehir nefyedildiği vakit koca cima eder veya ölürse, mehir
olmaya elverişli bir şeyde anlaşmadıkları takdirde mehr-i misil vâcip olur.
Anlaşmaları varsa vâcip olan odur. Yahut mehr-i müsemma şarap veya domuz olursa
veya şu sirke deyip şarap çıkarsa; yahut şu köle deyip hür çıkarsa yine mehr-i
misil lâzım gelir. Çünkü teslim imkânsızdır. Yahut bir hayvan veya bir elbise
yahut bir hane der de cinsini beyan etmezse yine mehr-i misil tâzım gelir. Çünkü
çok meçhuldür.
İZAH
«Hiç mehir
konmadığı...» Yani sahih olacak şekilde mehir konmadığı yahut mehirden söz
edilmeyip susulduğu vakit mehr-i misil lâzım gelir. Nehir. Şarap gibi mal
olmayan bir şey koymak ve bir hayvan, bir elbise gibi cinsi meçhul bir şeyi
mehir koymak da bunda dahildir. Bahır sahibi diyor ki: «Bunun suretlerinden
bazıları da şunlardır: İkibin dirhem mehirle alıp bin dirhemini kadının iade
etmesini şart koşmak; kadını onun kölesini mehir yapmak şartıyla almak; kadının
sana kendimi elli altına tezviç ettim ve seni bu paradan İbra ettim deyip
kocasının kabul etmesi; kadının veya erkeğin yahut başka bir adamın vereceği
hüküm şartıyla evlenmek; cariyesinin veya koyunlarının karnında olan yavruları
mehir olmak şartıyla evlenmek; kadının babasına bin dirhem hîbe etmek şartıyla
evlenmek; geciktirme bâtıl olan yerde kadına borcunu bir sene sonra vermek
şartıyla evlenmek; filanı borçtan ibra etmek şartıyla evlenmek; kadının
kardeşini âzâd etmek şartıyla evlenmek; kadının ortağını boşamak şartıyla
evlenmektir. Başkasının kölesini mehir vermek şartıyla evlenmek bundan değildir.
Çünkü sahibi razı olmazsa, kıymetini vermek icabeder. Hacca götürmeyi mehir
yapmak da bundan değildir. Çünkü mehr-i mîsil değil de orta bir hacc kıymeti
vâcip olur. Orta hacc hayvana binmekle olur. Kadın namına onun kardeşini âzâd
etmek şartıyla evlenmek de bu kabilden değildir. Çünkü iktizaen kadın kardeşine
mâliktir. Kadın annesinin mehr-i misli ile evlenir de kocası bunu bilmezse, bu
da bunlardan değildir. Çünkü miktarıyla caizdir. öğrendiği zaman kocası
muhayyerdir. Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.
«Yahut nefyedildiği
vakit...» Yani hiç mehir vermeyeceğim diyerek evlendiği vakit demektir.T.
«Koca cima ederse
ilh...» Yani halvet-i sahihada bulunmak suretiyle velev hükmen cima ederse
demektir. Nehir. Çünkü mehri te'kid hususunda halvet-i sahiha cima gibidir.
Nitekim gelecektir.
«Veya ölürse.»
Bahır sahibi diyor ki: «Veya ikisinden biri ölürse dese daha iyi olurdu. Çünkü
kadının ölmesi de onun ölmesi gibidir. Nitekim Tebyin'de böyle denilmiştir.»
Bilmelisin ki karı-koca ikisi de ölürlerse. İmam-ı Azam'a göre hiçbir şeyle
hüküm edilemez. İmameyn'e göre mehr-i misil ile hüküm verilir. Serahsî "Bu, uzun
zaman geçip hâkim mehr-i misle vakıf olamadığı takdirdedir. Uzun zaman
geçmediyse, İmam-ı Âzam'a göre dahi mehr-i misille hüküm verilir." diyor. Bunu
Hamevî Bercendî'den nakletmiştir.
T E M B İ H :
Musannıfın oğlu Sâlih Hayreddin-i Remlî'ye şu fetvayı sormuş: «Kadın cimadan
veya ölümden önce mehr-i mislini isterse, buna hakkı var mıdır yok mudur?» Remlî
ona Zeylâî'deki şu cevabı vermiştir: «Mehr-i misil akitle vâcip olur. Onun için
kadının cimadan evvel onu istemeye hakkı vardır. Bu mehir karı-kocadan birinin
ölmesiyle yahut mehr-i müsemma meselesinde geçtiği gibi cima ile kuvvet bulur,
tekarrur eder.» Kemâl, ibn-i Melek ve başkaları bunu açıkça söylemişlerdir.
Hayriyye'de bu uzun uzadıya anlatılmıştır. Ona müracaat edebilirsin!
«Anlaşmadıkları
takdirde» sözünden murad akitten sonra anlaşmadılarsa demektir.
«Vâcib olan odur.»
Yani cima ile veya ölümle o anlaştıkları şey vâcip olur. Fakat kadını cimadan
önce boşarsa, o zaman müt'a vâcip olur. Nitekim aşağıda gelecektir.
«Yahut mehr-i
müsemma şarap veya domuz olursa ilh...» Yani müslüman şarap veya domuzdan mehir
yaparsa demektir. Çünkü sözümüz müslüman hakkındadır. Müslüman olmayan hakkında
söz kendi bâbında gelecektir. Ölü ve kan evleviyetle mehir olamazlar. Çünkü
esasen mal değildirler. Bu söz, zevcenin zımmîyye olmasına da şâmildir. Çünkü
müslüman üzerine şarabın vâcip olması mümkün değildir. Onun hakkında şarap mal
değildir. On dirhemle bir rıtl şarap mehir koysa bundan hariç olur. Kadına
mehr-i müsemma verilir, mehr-i misli tamamlanmaz. Bu satırlar kısaltılarak
Bahır'dan alınmıştır.
«Veya şu sirke
deyip şarap çıkarsa ilh...» Yani helâl bir şey adı söyleyip harama işaret
ederse, Ebû Hanife'ye göre mehr-i misil vâcip olur. Aksini söyler de meselâ şu
hür deyip o adam kadının kölesi çıkarsa, esah kavle göre işaret edilen köle
lâzım gelir. Musannıf, ikisi de haram olurlarsa mehr-i misil vâcip olacağına
işaret etmiştir. İkisi de helâl olurlar da cinsleri muhtelif bulunursa, meselâ
şu destideki sirkeyle der de, destideki zeytinyağı çıkarsa veya şu köleyle der
de cariye çıkarsa, kadına o destinin dolusu sirke ve cariyenin kıymeti kadar
kıymeti olan bir köle verilir. Nitekim Zahîre'de beyan edilmiştir. Şu kadar var
ki, Hâniyye'de "O kadına bu müsemmanın misli verilir." denilmiştir. Bu sözün
muktezası, orta bir köle veya ûnun kıymeti vâcip olmak, cariyenin kıymetine
bakılmamaktır. Bu satırlar kısaltılarak Bahır ve Nehir'den alınmıştır. Bahır
sahibi diyor ki: «Netice şöyle olmuştur: Taksim dörtlüdür. Çünkü her ikisî ya
haram ya helâldırlar. Yahut muhtelif olurlar. Şu halde ikisi de haram veya
işaretedilen haram olursa, mehr-i misil vâcip olur. Geri kalanları mehr-i
müsemma yapmak sahihtir.»
«Yahut bir hayvan
veya bir elbise veya bir hâne derse» mehr-i misil lâzım gelir. Çünkü elbiseler
çeşitli olur. Hayvanlar da öyledir. Murad edilmek için biri diğerinden evlâ
değildir. Binaenaleyh buradaki meçhullük büyüktür. Bahır. Musannıfın, "kadını
mehir olarak bir at vermek üzere alırsa" dediği yerde bu bâbta söz gelecektir