03 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...TRAMPA NİKÂHI


TRAMPA NİKÂHI


METİN
Şigarda mehr-i misil vâcip olur. Şigar; bir kimseye kızını verip, kendine onun kızını veya kız kardeşim almak ve her iki akdi bedel yapmaktır. (Trampadır.) Bu yasak edilmiştir. Çünkü mehirden hâlidir. Biz de onda mehr-i misli vâcip kıldık ve trampa olmaktan çıktı. Bir hürre veya cariye mehir olmak üzere hür olan kocasının bir sene hizmeti şart koşulduğunda dahi mehr-i misil vâcip olur. Çünkü bunda mevzuu tersine çevirmek vardır.
İZAH
Nehir sahibi diyor ki: «Şigâr; bir kimseye hemşiresini, onun da hemşiresini kendisine vermek şartıyla evlendirmek ve bundan başka bir mehir vermemektir. Mugrib'te böyle denilmiştir. Yani her birinin cima istifadesi diğerine mehir olmak şartıyla kıyılan nikâhtır. Şigâr adı verilmek için bu kaysı mutlaka lâzımdır. Bunu demez veya bu mânâda başka bir söz söylemez de, sen de bana kızını vermen şartıyla kızımı sana verdim diyerek kabul ederse; yahut kızımdan edeceğin istifade senin kızına mehir olmak şartıyla der de, öteki kabul etmez fakat bunu mehir yapmadan kızına verirse, şigâr değil, bilittifak sahih nikâh olur. Velev ki hepsinde mehr-i misil vâcip olsun. Bu, mehir olmaya yaramayan bir şeyi mehir yaptığı içindir. Şuğûrun aslı boşluk demektir. Araplar kimsenin sakin olmadığı yere 'Beldedü'n-Şağira' derler. Burada ondan murad, mehirden hâli olmaktır. Çünkü iki taraf bu şartla sanki cima istifadesini mehirden hâli bırakmışlardır.»
«Bu yasak edilmiştir ilh...» cümlesi, Şâfîi'nin itirazına cevaptır. İmam Şâfiî, Altı Hâdis kitabında merfu olarak rivayet edilen şigâr hadisiyle itiraz etmiş; "Bu hadiste trampa nikâhı yasak edilmiştir. Yasak etmek o işin fâsit olmasını iktiza eder." demiştir. Cevabımız şudur: Şigârın yasak edilmesi, onun mânasından yani mehirden hâli olmasından alınmıştır. Bir de cima istifadesi mehir yapıldığı için yasaklanmıştır. Biz de bu şekilde nikâhın caiz olmadığına, şer'an buna nikâh denilemeyeceğine kailiz. Böyle nikâh sabit olmaz. Binaenaleyh bunu bâtıl sayarız. Ortada mehir olamayacak bir şey mehir gösterilmiş bir nikâh kalır. Bu nikâh mehr-i misli icabederek münakit olur ve mehr-i müsemması şarap veya domuz olan nikâha benzer. Demek oluyor ki, biz yasak edilen şeyi isbat etmiyoruz. Bizim isbat ettiğimize yasak taallûk etmiyor. Bilâkis umumi deliller sahih olmasını gerektiriyor. Meselenin tamamı Fetih'tedir. Zeylâî burada, "Yahut nehy kerahete hamledilmiştir." cümlesini ziyade etmiştir. Yani kerahet de fesadı icabetmez demek istemiştir.
Hâsılı mehr-i misil vâcip olur demekle, şigâr hakikaten trampa nikâhı olmaktan çıkmıştır. Trampa olduğunu teslim etsek bile, oradaki yasaklama kerahet mânâsınadır. şu halde şeriat şigâr nikâhında iki şey icabetmiştir. Biri kerahet, diğeri mehr-i misil. Kerahet yasaklamadan alınmıştır. Mehr-i misil ise, bir nikâhta mehir olmaya yaramayan bir şey mehr-i müsemmagösterilirse, o nikâh mehr-i misli icabederek münakit olacağını gösteren delillerden alınmıştır. Bu ikincisi, yasaklamanın fesada değil, kerahete yorumlanacağına delildir.
Bu izah sayesînde bize vârit olan itiraz defedilmiş olur, itiraz şudur: Yasaklamayı kerahete yorumlamak bugün şigârın yasak olmamasını gerektirir. İtiraz, "çünkü biz bu nikâhta mehr-i misil vâciptir diyoruz." sözüyle def edilir. Şöyle ki: Yasaklamayı fesat mânâsına alırsak, bugün şigârın yasak olmaması, yani mehr-i misil icabeden bir nikâhın sahih olması teslim edilir. Kerahet mânâsına yorumlanırsa, yasaklık bâkîdir.
«Hür olan kocasının bir sene hizmeti» meselesinde Şeyhayn'a göre mehr-i misil vâcip olur. İmam Muhammed hîzmetin kıymetinin verileceğinî söylemiştir. Hizmetle kayıtlaması şundandır: Çünkü kadını evinde oturtmak, hayvanına bindirmek yahut hayvanı ile yükünü taşıtmak veya arazîsini ekmek gibi aynî şeylerin mâlûm bir müddet menfaati karşılığında nikâh ederse, mehr-i müsemma olarak sahîhtir. Zira bu menfaatler maldır yahut ihtiyaçtan dolayı mal hükmünde sayılmıştır. Nehîr. Musannıf hür demekle köleden ihtiraz etmiştir. Nasıl ki ileride, "Köle olursa hizmeti kadına mehir olur." dediği yerde gelecektir. Şarihin, "veya cariyeye" sözünü ziyade etmesi; Nehir sahibi, "Ulemanın zâhir olan sözlerînden anlaşıldığına göre, cariye ile hürre arasında fark yoktur. Hattâ illet olarak gösterilen zıddiyet cariyede hürredekinden fazladır." dediğî içindir. Şarihin, "bir sene" kelimesini ilâve etmesi. müddet tayin edilirse, hizmet mehr-i müsemma olabilir zannını gidermek içindir. Muayyen müddette sahih olmayınca, meçhul müddette evlevîyetle sahih olmaz. T.
«Çünkü bunda mevzuu tersine çevirmek vardır.» Evliliğin mevzuu, kadının kocasına hizmet etmesidir. Bunun aksi değildir. Çünkü aksi ihanet ve tahkir olduğu için haramdır. Nitekim gelecektir. Böyle yapan kimse mehir olmaya yaramayan bir şeyi mehr-i müsemma yapmış demektir. Binaenaleyh akit sahihtir, mehr-i misil vâcip olur. Nehir sahibi diyor ki: Mehir olmak üzere kadının koyunlarını gütmek ve arazisini ekmek hususunda rivayetler muhteliftir. Çünkü bunların hâlis hizmet olup olmadığında tereddüt vardır. Asıl ile Câmi'in rivayetlerine göre caiz değildir. Esah olan da budur. İbn-i Semâa caiz olduğunu rivayet etmiştir ve, "Görmüyor musun oğlu hizmet için babasını kiralarsa caiz olmaz. Ama koyun gütmek veya ziraat için kiralasa sahih olur." demiştir. Dirâye'de de böyledir. Bu kuvvetli bir şahittir. Onun için musannıf Kâfî adındaki eserinde Asl'ın rivayetini zikrettikten sonra, "Doğrusu kadına bilittifak mübah olmasıdır." demiştir.
METİN
Ulema böyle söylemişlerdir. Bunun ifade ettiği mânâ, kadının sahibine veya velîsine hizmet etmek şartıyla evlenmenin sahih olmasıdır. Nasıl ki Şuayb ve Mûsa (a.s.) kıssasında böyle olmuştur. Nitekim kölesinin veya cariyesinin yahut sahibinin izniyle başka birinin kölesininveya kendi rızasıyla hürrün hizmeti şartıyla evlenmek sahihtir.
İZAH
«Ulema böyle söylemişlerdir.» Şarih bunu söylemese daha iyi olurdu. Çünkü ulemanın bu gibi ibareler karşısında âdetleri, söyleneni zayıf bulmak ve ondan kendilerini beri tutmalarıdır. Halbuki burada murad bu değildir.
«Bunun ifade ettiği mânâ ilh...» cümlesi Nehir sahibinin bir incelemesidir. Rahmetî diyor ki: «Zâhire bakılırsa, o zaman velîsi hizmetin kıymetini öder. Ama cariyenin efendisi ödemez. Çünkü mehir kendi cariyesinin hakkıdır. Burada zâhir olan, evlendirmenin bilittifak sahih olmasıdır. Kadına hizmeti meselesi bunun hilâfınadır.»
Ben derim ki: Lâkin Bahır'da Zahîriyye'den naklen şöyle denilmektedir: «Bir kimse kadını babasına bin dirhem hîbe etmek şartıyla alsa, o kadına mehr-i misil vardır. Babasına hîbe edip etmemesi birdir. Hîbe ederse, hîbesinden dönebilir.» Bu sözün muktezası, kadının velîsine hizmet şart koşulduğunda mehr-i misil vâcip olması, hizmet lazım gelmemesidir. Şuayb (a.s.) kıssası gibi yerlerde de böyledir. Koca mehr-i müsemma olarak söylediğini yaparsa, kadının velisinin ona ecr-i misil ödemesi gerekir. Nitekim bir kimse birine "Benimle beraber bağımda çalış da sana kızımı vereyim." der de, o kimse çalışır fakat adam kızını vermezse, ecr-i misil ödemesi gerekir.
«Şuayb (a.s.)» kıssası şudur: Kızını sekiz sene koyunlarını gütmek karşılığında Mûsa (a.s.)'a vermiştir. Bunu Teâlâ Hazretleri inkâr etmeden bize hikâye buyurmuştur. Binaenaleyh bizim için de şeriat olmuştur.
«Nitekim kölesinin hizmeti ilh...» Yani dâmadın kölesi geline hizmet şartıyla demektir. Mastar failine muzaftır. Bundan sonra zikrettikleri de öyledir.
«Veya kendi rızasıyla hürrün hizmeti şartıyla evlenmek sahihtir.» Gâye'de Muhit'ten naklen şöyle denilmiştir: «Kadını başka bir hürrün hizmeti şartıyla alsa, sahih olan kavil caiz olmasıdır. Onun hizmetinin kıymetini kadın kocasından alır.» Fetih sahibi diyor ki: «Bu, ona hizmet etmeyeceğine işarettir. Sebebi ya ecnebi olup hizmetinde bulunmakla beraber kadının açılıp saçılmasından emin olmayacağı içindir; yahut muradı o hürrün emriyle olmadığı zamandır,» Fetih sahibi bir hayli söz ettikten sonra şunları söylemiştir: «Bakmak icabeder. Eğer kendi emriyle değil ve razı da olmamışsa, hizmetin kıymeti vâcip olur. Kendi emri ile ise bakılır: Muayyen bir hizmet olup açılıp saçılmaktan ve fitneden emin olamayacağı bir şekilde beraber bulunmayı gerektirirse, men etmesi vâcip olur. Kıymetini kadın kendi verir. Böyle bir şey gerektirmezse, kadına teslimi vâcip olur. Hizmet muayyen olmayıp şu hürrün menfaatları mehrin olsun diye evlenir de, çırak sayıldığı için kadın bunları hak ederse, o zaman kadın bunu birinci mânâda alırsa birinci gibi; ikinci mânâda alırsa ikinci gibi olur.» Yani kadın onu birinci nevide kullanırsa -ki onunla beraber düşüp kalkmayı gerektirir- onu men edip hizmetinin kıymetini vermek hususunda birincisi gibidir. O adamı böyle bir şey gerektirmeyen yerde kullanırsa, hükmü ikincisi gibidir. Yani hîzmetîn teslimi vâcip olur.
METİN
Kur'an tâliminde de mehr-i misil vâcip olur. Çünkü malla akit yapmak nassla sabittir.
"Onu sana ezberinde olan Kur'an'la verdim.» hadisindeki 'ba' harfi, ya sebebiyet yahut ta'lil içindir. Lâkin Nehir'de "Müteehhirin ulemanın kavline göre sahih olmak gerekir." denilmiştir. Evlenen bu hususta izinli köle ise, hizmeti kadının mehri olur. Hür ise kadına hizmeti haramdır. Çünkü bunda iharet ve tahkir vardır. Hizmetinde kullanmak da böyledir. Bunu Nehir sahibi Bedâyi'den nakletmiştir.
İZAH
«Kur'an tâliminde de mehr-i misil vâcip olur.» Yani evlenirken kadına mehir olarak Kur'an öğretmeyi veya benzeri bir tâatı mehir tayin ederse, yine mehr-i misil lâzım gelir. Çünkü mehr-i müsemma mal değildir. Bedâyi. Yani üç imamımıza göre bu maksatla adam kiralamak sahih değildir.
«Hadisdeki 'ba' harfi...» Yani Sehl b. Sa'd Es-Sâidî hadisindeki 'ba'yı kasdediyor. (Orada 'bima' buyrulmuştur. Ba, sebep yahut ta'lil içindir.) Hadis şudur: Peygamber (S.a.V.) "Ara! Velev ki demirden bir yüzük olsun!» buyurmuş; o da aramış fakat bir şey bulamamıştı. Bunun üzerine Peygamber (S.a.V.) "Ezberinde Kur'an'dan bir şey var mı?" diye sormuş, o da "Evet! Filan ve filan sûreleri bilirim." diye adlarını saymıştı. Rasulullah (S.a.V.) "Beraberindeki Kur'an'la onu sana temlik ettim." buyurmuştur. Temlik yerine, "Onu sana nikâh ettim, onu sana tezviç ettim." rivayetleri de vardır. Bunu Halebî Zeylâî'den nakletmiştir.
«Ya sebebiyet yahut ta'lil içindir.» Sebebiyet için olduğuna göre mânâ "Onu sana ezber bildiğin Kur'an sebebiyle temlik ettim." demektir. Ta'Iil için olduğuna göre "Onu sana Kur'an ehli olduğun için temlik ettim." mânâsınadır. Binaenaleyh hadisteki 'ba' harfi ivaz ve karşılık mânâsında kesin değildir. (Yani kadının mehri Kur'an olacak mânâsına değildir.)
«Lâkin Nehir'de ilh...» Rivayet edilenin aslı Bahır sahibinindir. O şöyle demiştir: «İnşaallah icareler bahsinde gelecektir ki, fetva Kur'an ve fıkıh öğretmek için ücretle adam tutmanın caiz olduğunadır. Binaenaleyh bunu mehir yapmak da sahih olmalıdır. Çünkü mukabilinde ücret almak caiz olan menfaatler mehir yapılabilir. Nitekim naklini Bedâyi'den arzetmiştik. Onun için Fethu'l-Kadir'de burada şöyle denilmiştir: Şâfiî Kur'an öğretmek için ücret almayı caiz görünce, onu mehir yapmayı da sahih bulmuştur. Biz de öyle diyoruz. Müftabih kavle göre bunun mehir yapılması sahih olmak lâzım gelir. Ama ben bundan bahseden görmedim. Doğruya muvaffak eden AIlah'tır.» Makdisî kendisine itiraz etmiş ve "Bunu mehir yapmanınsahih olmasına muztar bırakacak bir zaruret yoktur. Başkasını mehir yapmak buna hâcet bırakmaz. Kur'an öğretmeye ihtiyaç bunun hilâfınadır. Çünkü bu zamanda hayır yapmaya tekâsül gösterildiğinden, Kur'an için hâcet tahakkuk etmiştir." demiştir.
Burada şu da söylenebilir ki, müteehhirin ulema zaruretten dolayı Kur'an öğretmek için ücretle adam tutmanın caiz olduğuna fetva vermişlerdir. Onun içindir ki, tilavet ve emsali zaruret olmayan yerlerde ücretle tutmak caiz değildir. Sonra ücretle tutmanın caiz olmasında illet ancak zarurettir. Bu zaruretin her fertte bulunması lâzım gelmez. Nerede zaruretten dolayı ücretle odam tutmak caizse, orada bunu mehir tesmiye etmek caizdir. Çünkü menfaatı hanede oturmak gibi mal mukabilindedir. Mehr-i müsemmada zaruret bulunmasını kimse şart koşmamıştır. Meselâ evde oturmayı mehir yaparken bunun yerine başka bir mehir konsa olurdu demek lâzım gelir. Halbuki bazen evlenen kadın Kur'an öğrenmeye muhtaç olur da eve ve mala muhtaç olmaz. Şurunbulâliyye sahibi dahi itiraz ederek "Kur'an öğretmeyi mehir yapmak doğru değildir. Çünkü bu kadına hizmettir. Aralarında müşterek işlerden değildir." demiştir. Yani kadının koyunlarını gütmek ve arazisini ekmek bunun hilâfınadır. Çünkü bu, kadına hizmet de olsa, lâkin aralarında müşterek işlerdendir, demek istemiştir. Talebesi Şeyh Abdülhayy kendisine cevap vermiş; "Zâhire bakılırsa Kur'an öğretmenin kadına hizmet olduğu teslim edilemez. Her hizmet caiz olmaz değildir. Caiz olmayan rezil eden hizmettir." demiştir. Tahtâvî "Bu güzeldir. Çünkü Kur'an muallimi ne şer'an ne de örfen talebeye hizmetçi sayılmaz." diyor.
Ben derim ki: Bunu şu da teyid eder ki; ulema evlâdın koyun gütmek ve çiftçilik yapmak için babayı çırak tutmasını hizmet saymamışlardır. Koyun gütmek bir hizmet ve küçüklük olsaydı, onu ne bizim Peygamberimiz yapardı, ne de Mûsa (a.s.). Bilâkis o sair sanatlar gibi küçültücü olmayan bir sanattır. Onunla geçinmek kasdedilir. Öğretmek de öyledir. Ona evleviyetle hizmet denilemez.
TEMBİH: Nehir sahibi diyor ki: «Zâhire göre bütün Kur'an'ı öğretmesi lâzımdır. Meğer ki bir kısmını kasdettiğine karine buluna! Tabii ki hâfızlık bunun mefhumunda dahil değildir.» Yani ezberlettirerek öğretmesi lâzım gelmez demek istiyor.
«Hizmeti kadının mehri olur.» Çünkü hizmet efendisinin izniyle olunca, hakikatta efendisine hizmet etmiş gibi olur. Bahır. Burada mevzuu tersine çevirmek yoktur. H. Bir de zevcesinin onu hizmetinde kullanması haram değildir. Çünkü kendisi hayvanata mülhak köle olduğu için kullanılmaya ve hizmete maruzdur. Bedâyi.
«Bu hususta izinli ise...» sözünden murad. hizmeti karşılığında evlenmeye mezun ise demektir. Efendisinin izni olmazsa akit sahih değildir.
«Hür ise kadına hizmeti haramdır.» Yani koca hür ise zâhirde kadına mahsus şeylerde onahizmet etmesi haramdır. Velev ki kendisinden hizmet istenmesin.
«Hizmetinde kullanmak da böyledir.» Bunu dahi Bedâyi sahibi açıklamış ve şöyle demiştir: «Bundan dolayıdır ki, oğulun hizmet için babasını ücretle tutması caiz değildir.» Bahır sahibi "Hâsılı kadına onu hizmetinde kullanmak haramdır. Ona da hizmet haramdır." diyor.
METİN
Keza hiç mehir konmadığı yahut mehir nefyedildiği vakit koca cima eder veya ölürse, mehir olmaya elverişli bir şeyde anlaşmadıkları takdirde mehr-i misil vâcip olur. Anlaşmaları varsa vâcip olan odur. Yahut mehr-i müsemma şarap veya domuz olursa veya şu sirke deyip şarap çıkarsa; yahut şu köle deyip hür çıkarsa yine mehr-i misil lâzım gelir. Çünkü teslim imkânsızdır. Yahut bir hayvan veya bir elbise yahut bir hane der de cinsini beyan etmezse yine mehr-i misil tâzım gelir. Çünkü çok meçhuldür.
İZAH
«Hiç mehir konmadığı...» Yani sahih olacak şekilde mehir konmadığı yahut mehirden söz edilmeyip susulduğu vakit mehr-i misil lâzım gelir. Nehir. Şarap gibi mal olmayan bir şey koymak ve bir hayvan, bir elbise gibi cinsi meçhul bir şeyi mehir koymak da bunda dahildir. Bahır sahibi diyor ki: «Bunun suretlerinden bazıları da şunlardır: İkibin dirhem mehirle alıp bin dirhemini kadının iade etmesini şart koşmak; kadını onun kölesini mehir yapmak şartıyla almak; kadının sana kendimi elli altına tezviç ettim ve seni bu paradan İbra ettim deyip kocasının kabul etmesi; kadının veya erkeğin yahut başka bir adamın vereceği hüküm şartıyla evlenmek; cariyesinin veya koyunlarının karnında olan yavruları mehir olmak şartıyla evlenmek; kadının babasına bin dirhem hîbe etmek şartıyla evlenmek; geciktirme bâtıl olan yerde kadına borcunu bir sene sonra vermek şartıyla evlenmek; filanı borçtan ibra etmek şartıyla evlenmek; kadının kardeşini âzâd etmek şartıyla evlenmek; kadının ortağını boşamak şartıyla evlenmektir. Başkasının kölesini mehir vermek şartıyla evlenmek bundan değildir. Çünkü sahibi razı olmazsa, kıymetini vermek icabeder. Hacca götürmeyi mehir yapmak da bundan değildir. Çünkü mehr-i mîsil değil de orta bir hacc kıymeti vâcip olur. Orta hacc hayvana binmekle olur. Kadın namına onun kardeşini âzâd etmek şartıyla evlenmek de bu kabilden değildir. Çünkü iktizaen kadın kardeşine mâliktir. Kadın annesinin mehr-i misli ile evlenir de kocası bunu bilmezse, bu da bunlardan değildir. Çünkü miktarıyla caizdir. öğrendiği zaman kocası muhayyerdir. Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.
«Yahut nefyedildiği vakit...» Yani hiç mehir vermeyeceğim diyerek evlendiği vakit demektir.T.
«Koca cima ederse ilh...» Yani halvet-i sahihada bulunmak suretiyle velev hükmen cima ederse demektir. Nehir. Çünkü mehri te'kid hususunda halvet-i sahiha cima gibidir. Nitekim gelecektir.
«Veya ölürse.» Bahır sahibi diyor ki: «Veya ikisinden biri ölürse dese daha iyi olurdu. Çünkü kadının ölmesi de onun ölmesi gibidir. Nitekim Tebyin'de böyle denilmiştir.» Bilmelisin ki karı-koca ikisi de ölürlerse. İmam-ı Azam'a göre hiçbir şeyle hüküm edilemez. İmameyn'e göre mehr-i misil ile hüküm verilir. Serahsî "Bu, uzun zaman geçip hâkim mehr-i misle vakıf olamadığı takdirdedir. Uzun zaman geçmediyse, İmam-ı Âzam'a göre dahi mehr-i misille hüküm verilir." diyor. Bunu Hamevî Bercendî'den nakletmiştir.
T E M B İ H : Musannıfın oğlu Sâlih Hayreddin-i Remlî'ye şu fetvayı sormuş: «Kadın cimadan veya ölümden önce mehr-i mislini isterse, buna hakkı var mıdır yok mudur?» Remlî ona Zeylâî'deki şu cevabı vermiştir: «Mehr-i misil akitle vâcip olur. Onun için kadının cimadan evvel onu istemeye hakkı vardır. Bu mehir karı-kocadan birinin ölmesiyle yahut mehr-i müsemma meselesinde geçtiği gibi cima ile kuvvet bulur, tekarrur eder.» Kemâl, ibn-i Melek ve başkaları bunu açıkça söylemişlerdir. Hayriyye'de bu uzun uzadıya anlatılmıştır. Ona müracaat edebilirsin!
«Anlaşmadıkları takdirde» sözünden murad akitten sonra anlaşmadılarsa demektir.
«Vâcib olan odur.» Yani cima ile veya ölümle o anlaştıkları şey vâcip olur. Fakat kadını cimadan önce boşarsa, o zaman müt'a vâcip olur. Nitekim aşağıda gelecektir.
«Yahut mehr-i müsemma şarap veya domuz olursa ilh...» Yani müslüman şarap veya domuzdan mehir yaparsa demektir. Çünkü sözümüz müslüman hakkındadır. Müslüman olmayan hakkında söz kendi bâbında gelecektir. Ölü ve kan evleviyetle mehir olamazlar. Çünkü esasen mal değildirler. Bu söz, zevcenin zımmîyye olmasına da şâmildir. Çünkü müslüman üzerine şarabın vâcip olması mümkün değildir. Onun hakkında şarap mal değildir. On dirhemle bir rıtl şarap mehir koysa bundan hariç olur. Kadına mehr-i müsemma verilir, mehr-i misli tamamlanmaz. Bu satırlar kısaltılarak Bahır'dan alınmıştır.
«Veya şu sirke deyip şarap çıkarsa ilh...» Yani helâl bir şey adı söyleyip harama işaret ederse, Ebû Hanife'ye göre mehr-i misil vâcip olur. Aksini söyler de meselâ şu hür deyip o adam kadının kölesi çıkarsa, esah kavle göre işaret edilen köle lâzım gelir. Musannıf, ikisi de haram olurlarsa mehr-i misil vâcip olacağına işaret etmiştir. İkisi de helâl olurlar da cinsleri muhtelif bulunursa, meselâ şu destideki sirkeyle der de, destideki zeytinyağı çıkarsa veya şu köleyle der de cariye çıkarsa, kadına o destinin dolusu sirke ve cariyenin kıymeti kadar kıymeti olan bir köle verilir. Nitekim Zahîre'de beyan edilmiştir. Şu kadar var ki, Hâniyye'de "O kadına bu müsemmanın misli verilir." denilmiştir. Bu sözün muktezası, orta bir köle veya ûnun kıymeti vâcip olmak, cariyenin kıymetine bakılmamaktır. Bu satırlar kısaltılarak Bahır ve Nehir'den alınmıştır. Bahır sahibi diyor ki: «Netice şöyle olmuştur: Taksim dörtlüdür. Çünkü her ikisî ya haram ya helâldırlar. Yahut muhtelif olurlar. Şu halde ikisi de haram veya işaretedilen haram olursa, mehr-i misil vâcip olur. Geri kalanları mehr-i müsemma yapmak sahihtir.»
«Yahut bir hayvan veya bir elbise veya bir hâne derse» mehr-i misil lâzım gelir. Çünkü elbiseler çeşitli olur. Hayvanlar da öyledir. Murad edilmek için biri diğerinden evlâ değildir. Binaenaleyh buradaki meçhullük büyüktür. Bahır. Musannıfın, "kadını mehir olarak bir at vermek üzere alırsa" dediği yerde bu bâbta söz gelecektir

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...