15 Ekim 2012


ŞÜF'ANIN SABİT OLUP OLMADIĞI ŞEYLERİN AÇIKLAMASI BABI

METİN
Şüf'a kasden sabit olmaz. Ancak bir karşılıkla tamlik edilen akarda sabit olur. O zaman bu tariften
hibe çıkar. O karşılığın da mal olması gerekir. Bununla da tariften mehir çıkar. Karşılıkla temlik
edilen mülk taksim edilmese dahi, onda .şüf'a vardır. Bunda Şafiî'ye hilaf vardır. De-ğirmen gibi.
Yani değirmenin binası değirmenle birlikte. Nihaye. Hamam, kuyu, taksimi mümkün olmayan küçük
bir ev gibi şeylerde şüf'a sabittir. Ama arzda yani akar olmayan malda şüf'a yoktur. Gemide de şüf'a
yok-tur. İmam Malik buna muhalefet etmiştir.
Ama arsasız olarak binada ve hurma bahçesinde şüf'a yoktur. Ve-lev karar hakkı ile satılmış olsun.
Bunda İbni Kemal'in anladığına hilaf vardır. Çünkü o menkule muhalefet etmiştir. Nitekim şeyhimiz
Remlî de böyle ifade etmiştir.
Miras yoluyla intikal eden malda, sadaka edilen malda, bir karşılık şart koşulmayan hibede ve
taksim edilen binada veya ücret edilen bir akarda, hulu bedelinde, azat bedelinde veya kasten adam
öldürmede sulh bedeli olarak alınan şeyde, mehir olarak verilen binadan şüf'a yok-tur. Herne kadar
taksim edilen bu binanın bazısı mal ile de karşılansa, yine şüf'a yoktur. Çünkü bunda satım akdi
manâsı tabidir, imameyn o binanın bazısı karşılığında alınan malda şüf'a vardır demişlerdir.
Satıcının muhayerliği ile satılan binada, muhayyerliği düşene kadar şüf'a yoktur. Eğer muhayyerliği
düşerse, sağlam görüşe göre, muhay-yerliğin düştüğü vakitte taleb edilmesi halinde şüf'a sabit
olur. Bazı âlimler tarafından da, «satım akdi vaktinde taleb edilmesi halinde şüf'a sabit olur»
denilmiştir. Bu söz sahih görülmüştür.
Fasit satım ile satılan bir binada da, feshi düşmedikçe yine şüf'a yoktur. Ama eğer fesih hakkı
düşerse, meselâ müşteri o yerde bir bina yapsa, şüf'a sabit olur.
Görme, şart ve ayıp muhayyerliklerinde reddolunan bir binada da şüf'a yoktur. Bu ayıp
muhayyerliğinde reddolunan, yalnız hükümle reddolunmuşsa, böyledir. Bunda musannifin Dürer'e
uyarak inandığına mu-halefet vardır.
Bir bina satılsa, şüf'a teslim edilse, sonra mebi görme ve şart mu-hayyerliği sebebiyle satıcıya geri
verilse, veya ayıp muhayyerliği sebebiy-le hükümle satıcıya reddedilse, şüf'a yoktur. Çünkü
bunların üçü de sa-tım akdi değil, fesihtir. Ama kabızdan sonra bir ayıp sebebiyle hüküm-süz olarak
reddedilirse veya ikâle ile reddedilirse yukarıdakinin aksine o binada şüf'a vardır. Çünkü hâkimin
hükmü olmadan ayıpla reddetmek ve ikâle başlangıçtaki satım akdi menzîlesindedir.
Borca batık durumda olan mezun köleye de şüf'a olur. Borcunun rakabe ve kazancını ihata etmesi
şart değildir. İbni Kemal, Şüf'a mezuna efendisinin mebiinde sabit olur. Efendi için de mezun
kölesinin sattığı malda yine şüf'a sabittir. Zira şüf'a ile almak satın almak menzilesindedir. Mezun
kölenin efendisinden, efendisinin de ondan mal alması caiz-dir.
Şüf'a asaleten veya vekâleten alınan binada da hem vekil, hem mü-vekkil için sabit olur. Bu sözün
ifadesi, müşteri veya satın almaya vekil olan kimse binaya ortak olsa, o binanın üçüncü bir ortağı
da olsa, her ikisine de şüf'anın sabit olmasıdır. Ama böyle bir binaya kendisi ortak olsa, o binanın
bir de komşusu olsa, ortakla birlikte komşuya şüf'a hakkı yoktur.
Ama asaleten veya vekâleten bir binayı satmış olsa veya kendisine vekâleten satılmış olsa veya
istihkak anında semene zamin olsa, o adama şüf'a hakkı yoktur. Çünkü asıl kaide şudur: Şüf'a,
şüf'adaki yüz çevirmeyi taleb ettiği zaman bâtıl olur.
İZAH
«Kasden sabit olmaz ilh... Musannifin burada «kasden» ile kaydet-mesi, şüf'anın akarın başkasında
bina, ağaç dikme ve meyve gibi şeyler-de akara teb'an sabit olmasındandır. Yine çiftçilik âletinde
de tarlaya teb'an şüf'a sabit olur. Nitekim biz bunu Şarh-i Mecma'dan naklen zik-rettik.
«Karşılıklı temlik edilen akarda ilh...» Bunun muterizi satıcının mu-hayyerliği ile satılan şeyde
gelecektir.
«Hibe çıkar ilh... Yani ivazın şart kılınmadığı hibe çıkar. Musannifin hibeyi, mehri zikretmesi doğru
değildir. Uygun olan bunları hazfetmesiydi.
«Mülk taksim edilmese bile ilh...» Burada taksim edilmeden maksat, taksimi kabil olan şeyler
değildir. Burada kısmeti nefyetmekten maksat, geneldir.' O mülk ister taksimi kabul etsin, ister
etmesin. Düşün.
«Bunda Şafiî'ye hilaf vardır ilh...» Zira İmam Şafiî'nin kaidesi şudur: Şüf'a ile alınmanın sebebi,


taksime harcanacak masrafların getireceği zararı def içindir. Bu da taksimi kabil olmayan mülkte
gerçekleşmez. Bize göre ise, devamlı kötü komşuluktan gelecek eziyeti def içindir. Kifâye.
«Hamam ilh...» Şüf'a hakkı sahibi satılan hamamda satılan kadar şüf'ayı alır. Çünkü o binadandır.
Çanak çömlek kısmından değildir. Zira çanak çömlek binaya bitişik değildir. Nihâye.
Turî'de Muhît adlı eserden naklen şöyle denilmiştir: «Değirmen bi-nasının* satışına alt taş dahil
olur, üst taş dahil olmaz. Çünkü alt taş yerin üstündedir.»
«Akar olmayan ilh...» Arzı akar olmayan şekilde tefsir etmek irade edilen bir tefsirdir.
Sahhâh'ta şöyle denilmektedir: «Arz, «r» harfinin sükûnuyla okunur-sa meta manasınadır. Öyleyse
dirhem ve dinarlardan başka olan herşey arzdır.»
Ebû Ubeyde'de şöyle der: «Uruz, tartılan ve ölçülen emtiaya denilir. Hayvan ve akar-olmayan
şeylere de denilir.»
«Karar hakkı ile satılmış olsun ilh...» Şüf'a onlarda akara tabiyetle sabit olur. Öyleyse birisi yeriyle
birlikte bir hurma bahçesi alsa, o hurma ağaçlarında yere teb'an şüf'a vardır. Ama bunun aksine
hurma ağaçları-nı yerinden sökmek üzere alsa, onlarda şüf'a olmaz. Çünkü menkuldür. Arsasız
bina ve ekin gibi. Muhit'te olduğu gibi. Kuhistanî.
«İrsen alınan malda ilh...» Zira varis ölen kimsenin mülkünün hükmü üzere ona mâlik olmaktadır.
Bundan dolayı miras olarak aldığı birşeyde bir ayıp çıkarsa, onu satıcısına geri verir. Bu duruma
göre sanki ölünün mülkü henüz sona ermemiştir.
«Tasadduk edilen malda, hibede ilh...» Çünkü tasadduk, bir malı bir inala ivaz yapmak değildir. O
zaman da o miras gibi olmaktadır. Minah.
«Taksim edilen binada ilh...» Yani ortaklar arasında taksim edilen bir binada. Çünkü onda taksimde
ifraz anlamı vardır. Bundan dolayı onda zorlama cari olur. Minah.
«Veya ücret edilen bir akarda ilh...» Zira şüf'a, kıyasın aksine eser-lerle malın mutlak mal
karşılığında muavezesinde sabit olur. O zaman da şüf'a yalnız onun üzerine ihtisar edilir. Minah.
«Kasten adam öldürmede sulh bedeli olarak alınan şeyde ilh...» Mu-sannifin burada «kasdî
cinayetle kaydetmesi, Mebsut'ta olan, «Eğer bir mal hataen işlenen cinayette sulh bedeli olarak
verilirse» onda şüf'a sa-bittir» hükmüne binâendir. Eğer akar birisi hataen, diğeri kasten iki
ci-nayetin sulh bedeli olarak' verilirse, Ebû Hânife'ye göre o akarda şüf'a yoktur. İmameyne göre,
ise hataen cinayete has olan akarda şüf'a sa-bittir. Turî.
Eğer birisi diğeri üzerinde bir hak iddia etse, o da bir bina üzerine sulh yapmış olsa, şüf'a hakkı
sahibi o binayı alabilir. Bu sulh ister ikrar veya inkâr veya sükut yoluyla olsun. Çünkü davacı onu
kendi hakkının karşılığı olarak almaktadır. O zaman davacı kendi kanaati ile muaheze edilir.
Birisi, diğerinin üzerindeki binayı iddia etse, o kimse ile dirhem üze-rine sulh yapsalar, eğer sulh
ikrar yoluyla yapılan bir sulh ise, şüf'a sabittir. Çünkü o, binanın kendi mülkünden çıkmadığını
düşünmektedir. Sulh sükût ile olsa da hüküm yine böyledir. Zira o zannetmetekdir ki, ona verilen
kendisinin yemini ile verilmiştir. Dürerü'l-Bihâr'da olduğu gibi.
«Mehir olarak verilen binada ilh...» Yine bunda da şüf'a yoktur. Zi-ra eğer o bina mehr-i müsemma
veya mehr-i mislin akit zamanında veya akitten sonra bedeli kılınsa, onda şüf'a sabit olur. Zira o
malı mal ile mübadeledir. Çünkü o adam zimmetinde olan mehri bir binaya çevir-miştir. Nitekim
Tebyîn ve diğer kitaplarda da yledir.
«Binanın bazısı mal ile de karşılansa ilh...» Yani bir kimse bin dir-hem geri vermesi şartıyla mehir
olarak bir bina vererek bir kadınla evlense, bunda şüf'a yoktur. Minah. Çünkü bunda satım akdinin
anlamı akitte tabidir. Zira o akit herne kadar nikâh ve satım üzerine içtima et-se de, şu kadar var ki
o akitten maksat yine nikâhtır. Zira nikâh sözüy-le bu akit bağlanmaktadır. Asıl olan nikâhta şüf'a
olmadığına göre tabi olanda da şüf'a yoktur.
«Satıcının muhayyerliği ile satılan binada ilh...» Eğer bina satıcı ve müşterinin her ikisinin
muhayyerliği ile satılırsa, hüküm yine böyledir. Çünkü satıcının muhayerliği ile satılan mebide
satılan mal satıcının mül-kiyetinden çıkmamaktadır. Ama müşterinin muhayyerliği bunun aksine-dir.
Bu hüküm, muhayyerliği kabul eden bina içindir.
Adamın binasının bitişiğinde bir bina satılsa, satıcı veya müşteriden birisine muhayyerlik varsa,
şüf'a sahibine şüf'a hakkı vardır. Muhayyer-lik eğer satıcının ise, şüf'a hakkı sakıt olur. Çünkü
devam ettirmeyi ira-de etmiştir. Muhayyerlik müşterinin de olsa yine böyledir. O zaman şüf'a icazet
olur. Ama adam görmediği bir binayı alsa, bunun aksinedir. O za-man onun yanında satılanı


almakla onun muhayyerliği bâtıl olmaz. Zi-ra görme muhayyerliği açık olarak bâtıl kılınmakla bâtıl
olmaz. Delâleten ibtali ile nasıl bâtıl olur? Sonra birincisinin şüf'a sahibi hazır olursa o binayı
birincisi alır, ikincisi değil. Çünkü ikincisi satıldığı zaman şüf'a sahibinin birincisinde mülkü yoktu.
İnâye. Özetle.
«Sağlam görüşe göre ilh...» Hidâye'de de böyledir. Çünkü Hidâye sahibi şöyle illetlendirmiştir:
«Satım akdi muhayyerlik hakkı düştüğü za-man mülkün zevaline sebeb olur.» Bunun benzeri
Cevhere, Dürer ve Minâh'ta da vardır. Hidâye'nin sarihleri de ikrar etmişlerdir. İnâye ve
Mi-racü'd-Dirâye'de, «Sarihin «sahihtir» demesi, meşâyihin bazısının görü-şünden kaçınmak içindir.
Zira meşâyihin bazısı demiştir ki: «Satım akdi olduğu zaman şüf'a talebi şarttır. İster muhayyerlik
olsun, ister olmasın. Çünkü şüf'aya sebeb olan yalnız satımdır.»
Ben derim ki: Şu kadar var ki, Zahiriye'de şöyle denilmiştir: «Şüf'a talebi ve talebine dair şahit
tutmak satım akdi sırasında şarttır. Hatta eğer şüf'ayı taleb etmese, satım anında şahit tutmasa,
sonra da satım icazetle veya muhayyerlik süresinin bitimiyle caiz olsa, zâhirü'r-rivayede ona şüf'a
hakkı yoktur.» Âlimlerin bazısı da; «Taleb ancak satımın cevazı zamanında şarttır» demiştir. Bu da
İmam Ebû Yûsuf'tan rivayet edilmiş-tir. Bunun örneği şudur: Bir bina satılsa, o binanın hem bitişik
bir kom-şusu, hem de bir ortağı olsa, şüf a hakkı komşunun değil, binanın ortağımındır. Şu kadar
var ki bununla beraber satış zamanında komşunun da şüf'a taleb etmesi şarttır. Ama fuzulînin
satım akdi bunun aksinedir. Zira fuzulinin satımında şüf'a talebi mâlikin satıma icazet verdiği
vakit-tir. Aralarındaki fark nedir? Muhayyerlikle satım tam bir akittir. Görül-müyor mu ki, o satım
hiçkimsenin icazeti olmadan da amel eder. Ama fuzulinin akti böyle değildir.» Düşünülsün.
Kuhistanî'de şöyle denilmiştir: «Muhayyerlikle satılan bir binada şüf'a talebi muhayyerliğin
düşmesinden sonradır. Bazı âlimler tarafından da, «Satış zamanıdır» denilmiştir. Birincisi daha
sağlamdır. Kâfi adlı eser-de olduğu gibi. İkincisi de sağlamdır. Hidâye'de olduğu gibi.»
Acık olan odur ki ifade burada değiştirilmiştir. Hidâye'de tashih edi-len birincisidir. Öyleyse her iki
görüşün de tashihi zahir olmaktadır. Şu kadar var ki, eğer ikincisinin zahiri rivayet olduğu sahih
olursa, ondan dönülmez.
«Fasit satım ile satılan binada ilh...» Yine onda da şüf'a yoktur. Müş-teri kabzetmeden önceye
gelince çünkü satıcının mülkiyeti henüz yok olmamıştır. Kabızdan sonraya gelince, satım fasit
olduğundan satım ak-dinin fesih ihtimali vardır. Şüf'anın isbatında da fesat için takrir vardır. O da
caiz değildir. Cevhere.
Bu söz şuna işaret etmektedir: Eğer satım başlangıçta fasit olarak vaki olursa şüf'a yoktur. Zira
satım akdinin fesadı, satımın sahih olarak meydana gelmesinden sonra olursa, şüf'a hakkı onda
hali üzere sabit-tir. Zira bir hıristiyan diğer bir hıristiyandan şarapla bir bina alsa, her ikisi de İslâm
oluncaya kadar veya onlardan birisi müslüman oluncaya kadar tekabuz yapmasalar veya adam
binayı kabzetse, diğeri şarabı kabzetmese, satım akdi fasit olur. Ama şüf'a hakkı devam eder.
Çünkü satım akdi sahih şekilde bağlandıktan sonra fasit olmuştur. İnâye.
«Müşteri o yerde bir bina yapsa ilh...» Veya satış veya başka bir yolla mülkiyetinden çıkarsa. Eğer
satarsa, şüf'a hakkı sahibi onun ikinci satımdaki semenle alma hakkına sahiptir. Veya birinci
satımdaki kıymetiyle alır. Çünkü şüf'a birinci satımda sabittir. Bu konunun tamamı Tebyin'dedir.
«Musannifin kanaatine muhalefet vardır ilh...» Zira musannif yuka-rıda «hükümle» kelimesini redde
talik etmiştir. Şurunbulaliye'de şöyle denilir: «Bunu böyle talik etmek, görme ve şart muhayyerliği
ile reddet-menin yanlış olduğunu ifade eder. Çünkü ayıpla redde hüküm şüf'a ile almanın mutlaka
ibtal edilmesinin şartı değildir. Belki kabızdan sonra olursa şartı olur. Zira kabızdan önce şüf'a ile
almak satımı aslından feshetmektir. Kâfi ve diğer kitaplarda olduğu gibi. Ama kabızdan sonra ise
ikale olur. Çünkü onunla hüküm verilmemiştir. Bu da üçüncü kişi hak-kında yeni bir satım akdi olur.
Bu üçüncü şahıs da şüf'a hakkı sahibidir. O zaman şüf'a sahibine şüf'a hakkı vardır.»
Zahîre'de de şöyle denilmektedir: «Şüf'a hakkı sahibi şüf'ayı teslim alsa müşteri binayı satıcıya
reddetmiş olsa, eğer reddi her yöyle fesih olan bir sebebten dolayı ise, meselâ görme veya şart
muhayyerliği ile veya kabızdan önce hükümle reddederse, şüf'a sahibinin şüf'a hakkı ye-nilenmez.
Eğer üçüncü kişi hakkında yeni bir satım anlamı taşıyan bir sebeble reddederse, meselâ kabızdan
sonra hâkimin hükmü olmadan ayıpla reddetse, bu red ikale hükmüyle olur. O zaman şüf'a
sahibinin şüf'a hakkı yenilenir.»
«Şüf'a teslim edilse ilh...» Eğer teslimden önce reddedilirse, şüf'a sahibinin şüf'a hakkı fesihle de.
fesihsiz de devam eder.
«Kabızdan sonra ilh...» Bu takyit Hidâye sahibinindir. Bizim ânifen Zahire'den naklen zikrettiğimize


uygundur.
Zeylâî şöyle demektedir: «Bu kayıt ancak İmam Muhammed'in sözü üzerine doğru olur. Zira İmam
Muhammed'e göre kabızdan önce akarın satımı caiz değildir. Menkulde olduğu gibi. O halde bunu
satım akdi üze-rine hamletmek mümkün değildir. Ama Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf'a ge-lince, onlara
göre, akarın satımı kabızdan önce de caizdir. Artık onu şüf'a sahibine göre onu satımın üzerine
hamletmeye engel kalmaz.» Bu konunun tamamı Zeylaî'dedir.
Ebussuud. Şilbî de onu takip ederek Kâriü'l-Hidâye'nin hattından naklen şöyle demektedir:
«Kabızdan önce ayıp sebebiyle reddetmek hep-sinin hakkında fesihtir. Hatta onu satıcının üzerine
reddetme hakkına sa-hiptir. İsterse hâkimin red hükmü de olmasın. Bu o zaman görme ve .şart
muhayyerliği ile reddetmek gibi olur. O zaman onun konusu bâtıl olur» demektedir.
«İkale ilh...» İkalenin başlangıçta satım akdi menzilesinde olması, eğer ikâle, ikâle lafzı olursa
yledir. Ama eğer karşılıklı fesih veya bir-birini terketme veya karşılıklı redle olursa o zaman
imamların ittifakıyla ikale satım akdi sayılmaz. Nitekim ikale babında da geçmiştir. Sayıhânî.
«Borca batık olan ilh...» Yani o mezun ki, nefsini ve malını borca batık hale getirmiştir.
«Şart değildir ilh...» Belki şart olan kölenin borçlu olmasıdır. Satıcı mezunun efendisi ve mezun da
şüf'a sahibi olduğu takdirde. Veya bunun eksi. Ama satıcı eğer efendiden başka birisi ise, deynin
bulunması asla şart değildir. Nitekim bu Nihâye'de de ifade edilmiştir.
«Mezun kölenin efendisinden, efendisinin de ondan mal alması caiz-dir ilh...» Yani bizim de
zikrettiğimiz gibi eğer köle borçlu olursa. Yok eğer borçlu değilse, o zaman bâtıldır. O takdirde
efendiye şüf'a hakkı da yoktur. Çünkü satım akdi onun için yapılmıştır, alacaklılar için değil.
«Asaleten veya vekâleten ilh...» Şu kadar var ki vekil müvekkilin-den şüf'ayı taleb edebilir ama asil
bunun aksinedir. Ki o talebe muhtaç değildir. Hâniye'de olduğu gibi.
Çocuğu için aldığı şeyde de babaya şüf'a hakkı vardır. Nitekim bu-nun beyanı fer'i meselelerde
gelecektir.
«Faidesi, müşteri veya alıma vekil olan kimse binaya ortak olsa ilh...» Yani müşteri ister asaleten,
ister vekâleten olsun. Bunun beyânı şöyle-dir: Bir binada iki ortaktan birisi hissesini diğer ortağa
satsa, müşteri ister kendi nefsine alsın, ister başkasına vekâleten alsa veya iki ortaktan birisi
hissesini diğer ortağın vekiline satsa, üçüncü bir şahıs da gelerek şüf'ayı taleb etse, eğer üçüncü
şahıs ortak olursa, o bina birincisinde onunla müşteri arasında taksim edilir. İkinci meselede ise
onunla mü-vekkil arasında taksim edilir. Eğer o şüf'ayı taleb eden kimse komşu ise, müşterinin
"veya müvekkilinin vücuduyla ona şüf'a hakkı yoktur. Çünkü bina teslim edilmedikçe ortaktır.
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Komşu bir bina alsa, o binanın ikin-ci bir komşusu da olsa ve şüf'a
taleb etse, müşterinin mülkü de onun gi-bidir, o zaman o bina ikisinin arasında yarı yarıya taksim
edilir. Zira her ikisi de şüf'a hakkı sahibidirler.
İbni Şıhne diyor ki: «Kınye'nin «müşterinin hükmü de böyledir» sö-zü, yani müşteri şüf'a taleb etse
ve diğer şefiye teslim etmese demek-tir. Buna binaen eğer üçüncü bir şahıs da gelerek komşu
olarak şüf'a taleb etse, o zaman bina üçe taksim edilir. Dördüncü bir adam gelirse o zaman da
dörde taksim edilir.»
İbni Şıhne sonra da Zahiriye'den şunu nakletmiştir: «Komşu olan müşteri binanın hepsini diğer
komşuya teslim etse, binanın yarısını o komşuya şüf'a ile, diğer yarısı da alımla olur.»
Şurunbulaliye de diyor ki: «Bunda düşünme vardır.»
Ben derim ki: Bu taati ile satım almadır. Çünkü o komşu binanın yarısını müşteriye zorlayarak şüf'a
ile mülk edinmiştir. Müşteri olan kom-şu da diğer yarısını ona rızası ile teslim ettiği ve o da kabul
ettiği zaman satın alma olur. Düşünülsün.
İbni Şıhne'nin sözünde Kınye'nin «şüf'ayı taleb etse» sözüne işaret vardır ki, ondan maksat, eğer
binanın hepsini diğerine teslim etmemiş-se. Yoksa taleb etmenin gereği değildir. O zaman
Kınye'nin sözü bizim Hâniye'den zikrettiğimiz «Asıl talebe muhtaç değildir» sözüne aykırı ol-maz.
«Asaleten ilh...» Yani adam kendisinin bir akarını satsa, sattığı aka-rı da kendisinin diğer bir akarına
komşu olsa, mebi olan akarın da şüf'a taleb eden bir komşusu olsa, satıcı ona şüf'ada ortak olamaz.
«Veya vekâleten ilh...» Vekâleten kendi akarına komşu olan bir akar satsa, ona şüf'a sahibi olamaz.
Çünkü satan kendisidir.
«Kendisine vekâleten satılmış olsa ilh...» Meselâ birisi müvekkilinin akarının yanındaki akarın satışı


ile onu vekil etse.
«İstihkak anında semene zamin olsa ilh...» Yani satıcının akarında o semene zamin olan kimseye
şüf'a yoktur. Çünkü o da satıcı gibidir. Kuhistani. Zira istihkak anında semene zamin olmak satım
için takrir-dir. Dürer'de olduğu gibi.
«Asıl kaide ilh...» Zira onun şüf'a ile alması onun yönünden tamam-lanan bir şeyin nakzına sebeb
olur ki bu da mülktür. El de müşterinin-dir. İnsanın kendi yönünden tamamlanan birşey! nakzetmesi
merduddur. Dürer.
Ama satın alma için vekil olan kimse veya müşterinin bizzat ken-disi bunun aksinedir. Zira alış için
vekil olan kimse veya bizzat kendisi-ne alan kimse, kendi yönünden tamamlanan birşeye şüf'a
talebinde bu-lunduğu takdirde şüf'a talebi ile onu tahkik etmektedir. Allah daha iyisi-ni bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...