ŞÜF'ANIN SABİT OLUP OLMADIĞI ŞEYLERİN AÇIKLAMASI BABI
METİN
Şüf'a
kasden sabit olmaz. Ancak bir
karşılıkla tamlik edilen akarda sabit olur. O zaman bu tariften
hibe
çıkar. O karşılığın da mal olması gerekir. Bununla da tariften mehir çıkar. Karşılıkla temlik
edilen
mülk taksim edilmese dahi, onda .şüf'a vardır. Bunda Şafiî'ye hilaf vardır.
De-ğirmen gibi.
Yani
değirmenin binası değirmenle
birlikte. Nihaye. Hamam, kuyu,
taksimi mümkün olmayan küçük
bir
ev gibi şeylerde şüf'a sabittir. Ama
arzda yani akar olmayan malda şüf'a yoktur. Gemide de şüf'a
yok-tur.
İmam Malik buna muhalefet
etmiştir.
Ama
arsasız olarak binada ve hurma bahçesinde şüf'a yoktur. Ve-lev karar hakkı ile satılmış olsun.
Bunda
İbni Kemal'in anladığına hilaf
vardır. Çünkü o menkule muhalefet
etmiştir. Nitekim şeyhimiz
Remlî
de böyle ifade etmiştir.
Miras
yoluyla intikal eden malda, sadaka edilen malda, bir karşılık şart koşulmayan hibede ve
taksim
edilen binada veya ücret edilen bir akarda, hulu bedelinde, azat bedelinde veya kasten adam
öldürmede
sulh bedeli olarak alınan şeyde, mehir olarak verilen binadan şüf'a yok-tur. Herne
kadar
taksim
edilen bu binanın bazısı mal ile de karşılansa, yine şüf'a yoktur. Çünkü bunda satım akdi
manâsı
tabidir, imameyn o binanın bazısı
karşılığında alınan malda şüf'a vardır demişlerdir.
Satıcının
muhayerliği ile satılan binada,
muhayyerliği düşene kadar şüf'a yoktur. Eğer muhayyerliği
düşerse,
sağlam görüşe göre, muhay-yerliğin düştüğü vakitte taleb edilmesi halinde şüf'a sabit
olur.
Bazı âlimler tarafından da, «satım akdi vaktinde taleb edilmesi halinde şüf'a sabit olur»
denilmiştir.
Bu söz sahih
görülmüştür.
Fasit
satım ile satılan bir binada da, feshi düşmedikçe yine şüf'a yoktur. Ama eğer fesih hakkı
düşerse,
meselâ müşteri o yerde bir bina yapsa, şüf'a sabit olur.
Görme,
şart ve ayıp muhayyerliklerinde reddolunan bir binada da şüf'a yoktur. Bu ayıp
muhayyerliğinde reddolunan, yalnız hükümle reddolunmuşsa, böyledir. Bunda musannifin
Dürer'e
uyarak inandığına mu-halefet vardır.
Bir
bina satılsa, şüf'a teslim edilse, sonra mebi görme ve şart mu-hayyerliği sebebiyle satıcıya geri
verilse,
veya ayıp muhayyerliği sebebiy-le hükümle satıcıya reddedilse, şüf'a yoktur. Çünkü
bunların
üçü de sa-tım akdi değil, fesihtir. Ama kabızdan sonra bir ayıp sebebiyle hüküm-süz olarak
reddedilirse veya ikâle ile reddedilirse yukarıdakinin aksine o binada şüf'a vardır. Çünkü hâkimin
hükmü
olmadan ayıpla reddetmek ve ikâle
başlangıçtaki satım akdi menzîlesindedir.
Borca
batık durumda olan mezun köleye de
şüf'a olur. Borcunun rakabe ve
kazancını ihata etmesi
şart
değildir. İbni Kemal, Şüf'a mezuna efendisinin mebiinde sabit olur. Efendi için de mezun
kölesinin
sattığı malda yine şüf'a sabittir.
Zira şüf'a ile almak satın almak menzilesindedir. Mezun
kölenin
efendisinden, efendisinin de ondan mal alması caiz-dir.
Şüf'a
asaleten veya vekâleten alınan binada da hem vekil, hem mü-vekkil için sabit olur. Bu sözün
ifadesi,
müşteri veya satın almaya vekil olan kimse binaya ortak olsa, o binanın üçüncü
bir ortağı
da
olsa, her ikisine de şüf'anın sabit olmasıdır. Ama böyle bir binaya kendisi ortak olsa, o binanın
bir
de komşusu olsa, ortakla birlikte komşuya şüf'a hakkı yoktur.
Ama
asaleten veya vekâleten bir binayı satmış olsa veya kendisine vekâleten satılmış olsa veya
istihkak
anında semene zamin olsa, o adama şüf'a hakkı yoktur. Çünkü asıl kaide şudur: Şüf'a,
şüf'adaki
yüz çevirmeyi taleb ettiği zaman bâtıl olur.
İZAH
«Kasden
sabit olmaz ilh... Musannifin burada «kasden» ile kaydet-mesi, şüf'anın akarın başkasında
bina,
ağaç dikme ve meyve gibi şeyler-de akara teb'an sabit olmasındandır. Yine çiftçilik âletinde
de
tarlaya teb'an şüf'a sabit olur.
Nitekim biz bunu Şarh-i Mecma'dan naklen zik-rettik.
«Karşılıklı temlik edilen akarda ilh...» Bunun muterizi satıcının mu-hayyerliği ile satılan şeyde
gelecektir.
«Hibe
çıkar ilh... Yani ivazın şart kılınmadığı hibe çıkar. Musannifin hibeyi, mehri zikretmesi doğru
değildir.
Uygun olan bunları hazfetmesiydi.
«Mülk
taksim edilmese bile ilh...» Burada taksim edilmeden maksat, taksimi kabil olan şeyler
değildir.
Burada kısmeti nefyetmekten maksat,
geneldir.' O mülk ister taksimi kabul etsin, ister
etmesin.
Düşün.
«Bunda
Şafiî'ye hilaf vardır ilh...» Zira İmam Şafiî'nin kaidesi şudur: Şüf'a ile alınmanın sebebi,
taksime
harcanacak masrafların getireceği zararı def içindir. Bu da taksimi kabil olmayan mülkte
gerçekleşmez. Bize göre ise, devamlı kötü komşuluktan gelecek eziyeti def içindir.
Kifâye.
«Hamam
ilh...» Şüf'a hakkı sahibi satılan hamamda satılan kadar şüf'ayı alır. Çünkü o binadandır.
Çanak
çömlek kısmından değildir. Zira çanak çömlek binaya bitişik değildir.
Nihâye.
Turî'de
Muhît adlı eserden naklen şöyle denilmiştir: «Değirmen bi-nasının* satışına alt taş dahil
olur,
üst taş dahil olmaz. Çünkü alt
taş yerin üstündedir.»
«Akar olmayan ilh...» Arzı akar olmayan şekilde tefsir etmek irade edilen bir tefsirdir.
Sahhâh'ta
şöyle denilmektedir: «Arz, «r» harfinin sükûnuyla okunur-sa meta manasınadır. Öyleyse
dirhem
ve dinarlardan başka olan herşey arzdır.»
Ebû
Ubeyde'de şöyle der: «Uruz,
tartılan ve ölçülen emtiaya denilir.
Hayvan ve akar-olmayan
şeylere
de denilir.»
«Karar
hakkı ile satılmış olsun ilh...» Şüf'a onlarda akara tabiyetle sabit olur. Öyleyse birisi yeriyle
birlikte
bir hurma bahçesi alsa, o hurma ağaçlarında yere teb'an şüf'a vardır. Ama
bunun aksine
hurma
ağaçları-nı yerinden sökmek üzere alsa, onlarda şüf'a olmaz. Çünkü menkuldür. Arsasız
bina
ve ekin gibi. Muhit'te olduğu gibi. Kuhistanî.
«İrsen
alınan malda ilh...» Zira varis ölen kimsenin mülkünün hükmü üzere ona mâlik olmaktadır.
Bundan
dolayı miras olarak aldığı birşeyde bir ayıp çıkarsa, onu satıcısına geri verir. Bu duruma
göre
sanki ölünün mülkü henüz sona
ermemiştir.
«Tasadduk
edilen malda, hibede ilh...» Çünkü tasadduk, bir malı bir inala ivaz yapmak değildir. O
zaman
da o miras gibi olmaktadır. Minah.
«Taksim
edilen binada ilh...» Yani ortaklar arasında taksim edilen bir binada. Çünkü onda taksimde
ifraz
anlamı vardır. Bundan dolayı onda zorlama cari olur. Minah.
«Veya
ücret edilen bir akarda ilh...» Zira şüf'a, kıyasın aksine eser-lerle malın mutlak mal
karşılığında muavezesinde sabit olur. O zaman da şüf'a yalnız onun üzerine ihtisar edilir. Minah.
«Kasten
adam öldürmede sulh bedeli olarak alınan şeyde ilh...» Mu-sannifin
burada «kasdî
cinayetle
kaydetmesi, Mebsut'ta olan, «Eğer bir mal hataen işlenen cinayette sulh bedeli olarak
verilirse»
onda şüf'a sa-bittir» hükmüne
binâendir. Eğer akar birisi hataen, diğeri kasten iki
ci-nayetin
sulh bedeli olarak' verilirse, Ebû
Hânife'ye göre o akarda şüf'a yoktur. İmameyne göre,
ise
hataen cinayete has olan akarda şüf'a sa-bittir.
Turî.
Eğer
birisi diğeri üzerinde bir hak iddia etse, o da bir bina üzerine sulh yapmış olsa, şüf'a hakkı
sahibi
o binayı alabilir. Bu sulh ister
ikrar veya inkâr veya sükut yoluyla olsun. Çünkü davacı onu
kendi
hakkının karşılığı olarak almaktadır. O zaman davacı kendi kanaati ile muaheze edilir.
Birisi,
diğerinin üzerindeki binayı iddia
etse, o kimse ile dirhem üze-rine sulh yapsalar, eğer sulh
ikrar
yoluyla yapılan bir sulh ise, şüf'a sabittir. Çünkü o, binanın kendi mülkünden çıkmadığını
düşünmektedir.
Sulh sükût ile olsa da hüküm yine böyledir. Zira o zannetmetekdir ki, ona verilen
kendisinin
yemini ile verilmiştir. Dürerü'l-Bihâr'da olduğu gibi.
«Mehir
olarak verilen binada ilh...» Yine bunda da şüf'a yoktur. Zi-ra eğer o
bina mehr-i müsemma
veya mehr-i mislin akit zamanında veya akitten sonra bedeli kılınsa, onda şüf'a sabit olur. Zira o
malı
mal ile mübadeledir. Çünkü o adam zimmetinde olan mehri bir binaya çevir-miştir. Nitekim
Tebyîn ve diğer kitaplarda da böyledir.
«Binanın
bazısı mal ile de karşılansa ilh...» Yani bir kimse bin dir-hem geri vermesi şartıyla mehir
olarak
bir bina vererek bir kadınla evlense, bunda şüf'a yoktur. Minah. Çünkü
bunda satım akdinin
anlamı
akitte tabidir. Zira o akit herne kadar nikâh ve satım üzerine içtima et-se de, şu kadar var ki
o
akitten maksat yine nikâhtır. Zira nikâh sözüy-le bu akit bağlanmaktadır. Asıl olan nikâhta şüf'a
olmadığına
göre tabi olanda da şüf'a yoktur.
«Satıcının
muhayyerliği ile satılan binada ilh...» Eğer bina satıcı ve müşterinin her ikisinin
muhayyerliği ile satılırsa, hüküm yine böyledir. Çünkü satıcının muhayerliği ile satılan mebide
satılan
mal satıcının mül-kiyetinden
çıkmamaktadır. Ama müşterinin muhayyerliği bunun aksine-dir.
Bu
hüküm, muhayyerliği kabul eden bina içindir.
Adamın
binasının bitişiğinde bir bina
satılsa, satıcı veya müşteriden birisine muhayyerlik varsa,
şüf'a
sahibine şüf'a hakkı vardır. Muhayyer-lik eğer satıcının ise, şüf'a hakkı sakıt olur. Çünkü
devam
ettirmeyi ira-de etmiştir. Muhayyerlik müşterinin de olsa yine böyledir. O zaman şüf'a icazet
olur.
Ama adam görmediği bir binayı alsa, bunun aksinedir. O za-man onun yanında satılanı
almakla onun muhayyerliği bâtıl olmaz. Zi-ra görme muhayyerliği açık olarak bâtıl kılınmakla bâtıl
olmaz.
Delâleten ibtali ile nasıl bâtıl olur? Sonra birincisinin şüf'a sahibi hazır olursa o binayı
birincisi
alır, ikincisi değil. Çünkü ikincisi satıldığı zaman şüf'a sahibinin birincisinde mülkü yoktu.
İnâye. Özetle.
«Sağlam
görüşe göre ilh...» Hidâye'de de böyledir. Çünkü Hidâye sahibi şöyle illetlendirmiştir:
«Satım
akdi muhayyerlik hakkı düştüğü za-man mülkün zevaline sebeb olur.» Bunun benzeri
Cevhere,
Dürer ve Minâh'ta da vardır. Hidâye'nin sarihleri de ikrar etmişlerdir. İnâye ve
Mi-racü'd-Dirâye'de,
«Sarihin «sahihtir» demesi, meşâyihin bazısının görü-şünden kaçınmak içindir.
Zira
meşâyihin bazısı demiştir ki: «Satım akdi olduğu zaman şüf'a talebi şarttır. İster muhayyerlik
olsun,
ister olmasın. Çünkü şüf'aya sebeb
olan yalnız satımdır.»
Ben
derim ki: Şu kadar var ki, Zahiriye'de şöyle denilmiştir: «Şüf'a talebi ve talebine dair şahit
tutmak
satım akdi sırasında şarttır. Hatta eğer şüf'ayı taleb etmese, satım anında şahit tutmasa,
sonra
da satım icazetle veya muhayyerlik süresinin bitimiyle caiz olsa, zâhirü'r-rivayede ona şüf'a
hakkı
yoktur.» Âlimlerin bazısı da; «Taleb ancak satımın cevazı zamanında şarttır» demiştir. Bu da
İmam
Ebû Yûsuf'tan rivayet edilmiş-tir.
Bunun örneği şudur: Bir bina satılsa, o binanın hem bitişik
bir
kom-şusu, hem de bir ortağı
olsa, şüf a hakkı komşunun değil, binanın ortağımındır. Şu kadar
var
ki bununla beraber satış zamanında
komşunun da şüf'a taleb etmesi şarttır. Ama fuzulînin
satım
akdi bunun aksinedir. Zira fuzulinin satımında şüf'a talebi mâlikin satıma icazet verdiği
vakit-tir.
Aralarındaki fark nedir? Muhayyerlikle satım tam bir akittir. Görül-müyor mu ki, o satım
hiçkimsenin icazeti olmadan da amel eder. Ama fuzulinin akti böyle değildir.» Düşünülsün.
Kuhistanî'de
şöyle denilmiştir: «Muhayyerlikle satılan bir binada şüf'a talebi muhayyerliğin
düşmesinden
sonradır. Bazı âlimler tarafından da, «Satış zamanıdır» denilmiştir. Birincisi daha
sağlamdır.
Kâfi adlı eser-de olduğu gibi. İkincisi de sağlamdır. Hidâye'de olduğu
gibi.»
Acık
olan odur ki ifade burada değiştirilmiştir. Hidâye'de tashih edi-len birincisidir. Öyleyse her iki
görüşün
de tashihi zahir olmaktadır. Şu kadar var ki, eğer ikincisinin zahiri rivayet olduğu sahih
olursa,
ondan dönülmez.
«Fasit
satım ile satılan binada ilh...» Yine onda da şüf'a yoktur. Müş-teri
kabzetmeden önceye
gelince
çünkü satıcının mülkiyeti henüz yok olmamıştır. Kabızdan
sonraya gelince, satım fasit
olduğundan
satım ak-dinin fesih ihtimali
vardır. Şüf'anın isbatında da fesat
için takrir vardır. O da
caiz
değildir.
Cevhere.
Bu
söz şuna işaret etmektedir: Eğer satım başlangıçta fasit olarak vaki olursa şüf'a yoktur. Zira
satım
akdinin fesadı, satımın sahih olarak meydana gelmesinden sonra olursa, şüf'a hakkı onda
hali
üzere sabit-tir. Zira bir hıristiyan diğer bir hıristiyandan şarapla bir bina alsa, her ikisi de İslâm
oluncaya
kadar veya onlardan birisi müslüman oluncaya kadar tekabuz yapmasalar veya adam
binayı kabzetse, diğeri şarabı kabzetmese, satım akdi fasit olur. Ama şüf'a hakkı devam
eder.
Çünkü
satım akdi sahih şekilde bağlandıktan sonra fasit olmuştur. İnâye.
«Müşteri
o yerde bir bina yapsa ilh...» Veya satış veya başka bir yolla mülkiyetinden çıkarsa. Eğer
satarsa, şüf'a hakkı sahibi onun ikinci satımdaki semenle alma hakkına sahiptir. Veya birinci
satımdaki
kıymetiyle alır. Çünkü şüf'a birinci satımda sabittir. Bu konunun tamamı
Tebyin'dedir.
«Musannifin
kanaatine muhalefet vardır ilh...»
Zira musannif yuka-rıda «hükümle»
kelimesini redde
talik
etmiştir. Şurunbulaliye'de şöyle denilir: «Bunu böyle talik etmek, görme ve şart muhayyerliği
ile
reddet-menin yanlış olduğunu ifade eder.
Çünkü ayıpla redde hüküm şüf'a ile almanın mutlaka
ibtal
edilmesinin şartı değildir. Belki kabızdan sonra olursa şartı olur. Zira kabızdan önce şüf'a ile
almak
satımı aslından feshetmektir. Kâfi ve diğer kitaplarda olduğu gibi. Ama kabızdan sonra ise
ikale
olur. Çünkü onunla hüküm
verilmemiştir. Bu da üçüncü kişi
hak-kında yeni bir satım akdi olur.
Bu
üçüncü şahıs da şüf'a hakkı sahibidir. O zaman şüf'a sahibine şüf'a hakkı vardır.»
Zahîre'de
de şöyle denilmektedir: «Şüf'a hakkı sahibi şüf'ayı teslim alsa müşteri binayı satıcıya
reddetmiş
olsa, eğer reddi her yönüyle fesih olan bir sebebten dolayı ise, meselâ görme veya şart
muhayyerliği ile veya kabızdan önce hükümle reddederse, şüf'a sahibinin şüf'a hakkı ye-nilenmez.
Eğer
üçüncü kişi hakkında yeni bir satım
anlamı taşıyan bir sebeble reddederse, meselâ kabızdan
sonra
hâkimin hükmü olmadan ayıpla
reddetse, bu red ikale hükmüyle olur. O zaman şüf'a
sahibinin
şüf'a hakkı
yenilenir.»
«Şüf'a
teslim edilse ilh...» Eğer teslimden önce reddedilirse, şüf'a sahibinin şüf'a hakkı fesihle de.
fesihsiz
de devam eder.
«Kabızdan
sonra ilh...» Bu takyit Hidâye sahibinindir. Bizim ânifen Zahire'den naklen zikrettiğimize
uygundur.
Zeylâî şöyle demektedir: «Bu kayıt ancak İmam Muhammed'in sözü üzerine doğru olur. Zira İmam
Muhammed'e
göre kabızdan önce akarın satımı caiz değildir. Menkulde olduğu gibi. O halde bunu
satım
akdi üze-rine hamletmek mümkün değildir. Ama Ebû Hanîfe ile Ebû
Yûsuf'a ge-lince, onlara
göre,
akarın satımı kabızdan önce de caizdir. Artık onu şüf'a sahibine göre onu satımın üzerine
hamletmeye
engel kalmaz.» Bu konunun tamamı
Zeylaî'dedir.
Ebussuud.
Şilbî de onu takip ederek Kâriü'l-Hidâye'nin hattından naklen şöyle
demektedir:
«Kabızdan
önce ayıp sebebiyle reddetmek hep-sinin hakkında fesihtir. Hatta onu satıcının üzerine
reddetme
hakkına sa-hiptir. İsterse hâkimin red hükmü de olmasın. Bu o zaman görme ve .şart
muhayyerliği ile reddetmek gibi olur. O zaman onun konusu bâtıl olur» demektedir.
«İkale ilh...» İkalenin başlangıçta satım akdi menzilesinde olması, eğer ikâle, ikâle lafzı olursa
böyledir. Ama eğer karşılıklı fesih veya bir-birini terketme veya karşılıklı redle olursa o zaman
imamların
ittifakıyla ikale satım akdi sayılmaz. Nitekim ikale babında da geçmiştir. Sayıhânî.
«Borca
batık olan ilh...» Yani o mezun ki, nefsini ve malını borca batık hale getirmiştir.
«Şart
değildir ilh...» Belki şart olan kölenin borçlu olmasıdır. Satıcı mezunun efendisi ve mezun da
şüf'a
sahibi olduğu takdirde. Veya bunun
eksi. Ama satıcı eğer efendiden
başka birisi ise, deynin
bulunması
asla şart değildir. Nitekim bu Nihâye'de de ifade edilmiştir.
«Mezun
kölenin efendisinden, efendisinin
de ondan mal alması caiz-dir ilh...» Yani bizim de
zikrettiğimiz
gibi eğer köle borçlu olursa. Yok eğer borçlu değilse, o zaman bâtıldır. O takdirde
efendiye şüf'a hakkı da yoktur. Çünkü satım akdi onun için
yapılmıştır, alacaklılar için değil.
«Asaleten veya vekâleten ilh...» Şu kadar var ki vekil müvekkilin-den
şüf'ayı taleb edebilir ama asil
bunun
aksinedir. Ki o talebe muhtaç değildir. Hâniye'de olduğu
gibi.
Çocuğu
için aldığı şeyde de babaya şüf'a hakkı vardır.
Nitekim bu-nun beyanı fer'i meselelerde
gelecektir.
«Faidesi, müşteri veya alıma vekil olan kimse binaya ortak olsa ilh...» Yani müşteri ister asaleten,
ister
vekâleten olsun. Bunun beyânı şöyle-dir: Bir binada iki ortaktan birisi hissesini diğer ortağa
satsa,
müşteri ister kendi nefsine alsın, ister başkasına vekâleten alsa veya iki ortaktan birisi
hissesini diğer ortağın vekiline satsa, üçüncü bir şahıs da gelerek şüf'ayı taleb etse, eğer üçüncü
şahıs
ortak olursa, o bina birincisinde onunla müşteri arasında taksim edilir. İkinci meselede ise
onunla
mü-vekkil arasında taksim edilir. Eğer o şüf'ayı taleb eden kimse komşu ise, müşterinin
"veya müvekkilinin vücuduyla ona şüf'a hakkı yoktur. Çünkü bina teslim edilmedikçe ortaktır.
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Komşu bir bina alsa, o binanın ikin-ci bir komşusu da olsa ve şüf'a
taleb
etse, müşterinin mülkü de onun gi-bidir, o zaman o bina ikisinin arasında yarı yarıya taksim
edilir.
Zira her ikisi de şüf'a hakkı sahibidirler.
İbni
Şıhne diyor ki: «Kınye'nin «müşterinin hükmü de böyledir» sö-zü, yani müşteri şüf'a taleb etse
ve
diğer şefiye teslim etmese demek-tir. Buna binaen eğer üçüncü bir şahıs da gelerek komşu
olarak
şüf'a taleb etse, o zaman bina üçe taksim edilir. Dördüncü bir adam gelirse o zaman da
dörde
taksim edilir.»
İbni
Şıhne sonra da Zahiriye'den şunu
nakletmiştir: «Komşu olan müşteri binanın hepsini diğer
komşuya
teslim etse, binanın yarısını o komşuya şüf'a ile, diğer yarısı da alımla olur.»
Şurunbulaliye
de diyor ki: «Bunda düşünme
vardır.»
Ben
derim ki: Bu taati ile satım almadır. Çünkü o komşu binanın yarısını müşteriye
zorlayarak şüf'a
ile
mülk edinmiştir. Müşteri olan kom-şu da diğer yarısını ona rızası ile teslim ettiği ve o da kabul
ettiği
zaman satın alma olur.
Düşünülsün.
İbni
Şıhne'nin sözünde Kınye'nin «şüf'ayı taleb etse» sözüne işaret vardır ki, ondan maksat, eğer
binanın
hepsini diğerine teslim etmemiş-se. Yoksa taleb etmenin gereği değildir. O zaman
Kınye'nin sözü bizim Hâniye'den
zikrettiğimiz «Asıl talebe muhtaç değildir» sözüne aykırı ol-maz.
«Asaleten ilh...» Yani adam kendisinin bir akarını satsa, sattığı aka-rı da kendisinin diğer bir akarına
komşu
olsa, mebi olan akarın da şüf'a taleb eden bir komşusu olsa, satıcı ona şüf'ada ortak olamaz.
«Veya
vekâleten ilh...» Vekâleten kendi akarına komşu olan bir akar satsa, ona şüf'a sahibi olamaz.
Çünkü
satan kendisidir.
«Kendisine
vekâleten satılmış olsa ilh...» Meselâ birisi müvekkilinin akarının yanındaki akarın satışı
ile
onu vekil etse.
«İstihkak anında semene zamin olsa ilh...» Yani satıcının akarında o semene zamin olan kimseye
şüf'a
yoktur. Çünkü o da satıcı gibidir. Kuhistani. Zira istihkak anında semene zamin olmak satım
için
takrir-dir. Dürer'de olduğu
gibi.
«Asıl kaide ilh...» Zira onun şüf'a ile alması onun yönünden tamam-lanan bir şeyin
nakzına sebeb
olur
ki bu da mülktür. El de müşterinin-dir. İnsanın kendi yönünden tamamlanan birşey! nakzetmesi
merduddur.
Dürer.
Ama
satın alma için vekil olan kimse veya müşterinin bizzat ken-disi bunun aksinedir. Zira alış için
vekil
olan kimse veya bizzat kendisi-ne alan kimse, kendi yönünden tamamlanan birşeye şüf'a
talebinde
bu-lunduğu takdirde şüf'a talebi
ile onu tahkik etmektedir. Allah daha iyisi-ni
bilir.