ŞİKAYETÇİNİN ZAMİN OLMASI BAHSİ
«Sultana
şikâyet etse ilh...» Açık olan şudur: Bu ve bundan sonraki meselede fakihlerin ittifakı ile
tazminat
yoktur. Zira her iki durumda da zararı izale etmektedir. T.
«Borçlarını
bazen ödeyen, bazen ödemeyen ilh...» Minâh'ta şöyle denilmiştir: «Bugün fetvâ
şikâyet
edenin
tazminatı ödemesinin vacib olduğu
hususundadır.»
«Hazine
bulduğunu sultana haber verse
ilh...» Câmiü'l-Fusûleyn'de şöyle denilmiştir: «Hazine
bulduğunu
haber verse ama onun yalan olduğu ortaya çıksa, zamin olur. Ancak, haber veren
adaletli
olursa, zamin olmaz. Veya adam borcunu bazen ödeyen, bazan
ödemeyen bir kimse ise,
zamin
olmaz.»
Yine
Fusûleyn'de şuna işaret edilmiştir:
«Zımana sebeb olan şikâyet şudur: Şikâyet edilenden mal
alınmasına sebeb olan şikâyet veya haberin yalan olması veya şikâyetteki niyetinin Allah rızası
olmamasıdır. Meselâ, sultana birisinin mal bulduğunu haber verse, sultan da malı bulsa, işte bu
tazminatı
gerektirir. Çünkü açık olan şudur ki, sultam o kimseden malı haber verme sebebiyle
almıştır.»
«Fetvâ
da İmam Muhammed'in bu görüşüyle verilir ilh...» Yani fesadı def için yani onun veya
başkalarının bir daha böyle bir şey yapmamaları için. İsterse o adam bizzat haber veren olmasın.
Zira
adamın bu şikâyeti, malın helâkinin
tek sebebidir. Sultan da onu tabiatıyla değil, ihtiyarıyla
tazmin
ettirir. Bu meseleyi aklında
tut.
İsmailiye'de
bu tür davaların dinlenilmemesi
hususunda sultan yasaklaması olduğu
ifade edilmiştir.
Zira
İsmailiye sahibi, o adamın üzerine tazminatla hüküm vermenin ancak sultan emri ile
olabileceğine fetvâ vermiştir.
«Şikâyetçi
tazir edilir ilh...» Hayriye'de şöyle denilmektedir: «Seyyid Ebû Şücca haksız yere halkı
sultana
şikâyet eden kimselerin öldürülmesine cevaz vermiştir. Çünkü bu tür
insanlar yeryüzünde
fesad
çıkarmak için gezmektedirler. Bu gibi insanlan öldüren de sevap kazanmış olur. Ebû Şücca
bu
gibi insanların küfrüne de fetvâ
vermiştir. Meşâyihin tercih ettiği ise, bu tûr insanların küfrüne
fetvâ
verilmemesidir. Katlinin cevazı, onun kâfir olduğuna delâlet etmez. Yol kesenlerin ve Allah ve
Rasûlü
ile savaşanlara yardım edenlerin
katli caiz olduğu halde, bunların onun küfrüne delâlet
etmemesi
de böyledir. Bu Bezzâziye'de
söylenmiştir.»
«Musannıf
nakletmiştir ilh...» Yani şu meseleyi İmâdiye'den nakletmiştir:
«Birisine hırsızlık isnad
edildiği
için hapsedilse. hapishanedeki işkenceden korktuğu için kaçmak isterken hapishanenin
damından
düşerek ölse, sonra hırsızlığı başkasının yaptığı ortaya çıksa, bunu şikâyet eden kimse
diyetini Ödemeye
borçludur.»
Musannıf
sonra da Kınye'den şunu nakletmiştir:
«Birisi vâliye haksız olarak şikâyet
edilse, o da
getirilerek dövülse, dişi veya eli kırılsa, onu şikâyet eden kimse mal gibi erşini zamin olur. Bazı
alimler
tarafından da, «Birisinin şikâyetiyle hapsedilen kimse, hapishaneden kaçmak istese,
kaçarken bir şey isabet ederek ölse. şikâyet eden kimse onu zamindir» denilmiştir. Hüküm burada
nasıldır?
Kaçma meselesinde tazminatla fetvâ verir misin,
denildiğinde o da «hayır» demiştir.»
Düşünülsün.
«Şikâyet
eden onun diyetini ödemeye
borçludur ilh...» Eğer haksız
şikâyet etmişse. Nitekim geçen
meseleden de bu anlaşılmaktadır ki mala borçlu olmaz, öyleyse nefsine de borçlu olmayarak sırf
diyetini ödemesi gerekir.
Ben
derim ki: Bu hüküm yine İmâdiye'nir, «sonra hırsızlığı başkasının yaptığı ortaya çıksa...»
sözünden
de kaçmaktadır. Nitekim geçti.
Düşünülsün.
«Fark
nedir ilh...» Câmiü'l-Fusûleyn'de bu mesele Muhit sahibinin Fevâidinde olanla kapalı
görülmüştür.
Muhît sahibi şöyle demektedir:
«Birisinin kölesine, bir
diğerinin malını telef etmesini
emretse,
kölenin efendisi o malın borçlusudur. Sonra efendi rücu ederek köleye malın helâkını
emreden
âmirden alır. Çünkü ona helâk emri veren adam köleyi başkasının malını helâk etmekle
kullanmıştır.
O halde köleye gâsıb
olmuştur.»
Câmiü'l-Fusûleyn
sahibi şöyle demiştir: «Bu kapalılığa şöyle cevap vermek mümkündür: Köleye
efendisinin
malını telef ettirmekle ne kölenin üzerine, ne de efendisinin üzerine tazminat yoktur. O
halde
kölenin efendisi köleye telef ettiren
adama rücu edemez. Ama başkasının malını telef etmek
bunun
aksinedir. Veyahut meselede iki rivayet vardır. Her ne kadar âmir sultan veya mevlâ olmasa
do,
bu âmirin tazminatını ifade eder.
Bunun aksi de gelecektir.»
Sonra
sözüne devamla da şöyle demektedir: «Buna şöyle cevap vermek de mümkündür:
Burada
kasdolunan
ikrah yoluyla başlangıçta olan tazminattır. Görülmüyor mu ki, o
meselede malı bizzat
telef
eden kimse tazmin etmiyor. Ama bizim bahsettiğimiz meselede bizzat kendisi tazmin ediyor. O
zaman
iki mesele birbirinden
ayrılmaktadır.»