15 Ekim 2012

ALTI MESELE İSTİSNA ÂMİRİN ZAMİN OLMAMASI BAHSİ


ALTI MESELE İSTİSNA ÂMİRİN ZAMİN OLMAMASI BAHSİ

«Bil ki emrettiği için âmir üzerine tazminat yoktur ilh...» 0 halde birisi başkasının emriyle bir
diğerinin elbisesini yırtsa, âmir değil, yırtan adam zamin olur. Câmiü'l-Fusûleyn.
Remlî Câmiü'l-Fusûleyn üzerindeki hâşiyesinde şöyle demektedir: «Ben diyorum ki, burada emrin
geçerli olmamasının şekli şudur: Amirin, adam üzerinde hiçbir velâyeti yoktur. Eğer velâyeti olmuş
olsa idi, mesela iki kimse arasında ortak bir hayvan gibi ki bu hayvanı ortaklardan birisinden bir
yabancı emânet olarak almak istese, ortak da herhangi bir kimseye hayvanı emânet isteyene teslim
etmesini emretse, o kimse de hayvanı yabancıya teslim etse, helâk olduğu takdirde hayvanın
teslimini emreden ortağın zamin olduğunda şüphe yoktur. Zira memurun teslim etmesi kendi
teslimi gibidir. Diğer ortak dılerse memura da tazmin ettirebilir. Zira sahibinden izinsiz olarak
başkasının malını vermiştir.»
«Ancak altı şeyde değil ilh...» İstisna edilen meselelerin altı oluşu Eşbâh'ın bazı nüshalarına
göredir. Bazı nüshalarında ise, beş olduğu zikredilmiştir.
«Amir sultan ilh...» Çünkü onun emri ikrâhi (zorlayıcı) emirdir. Ki orada memur değil, âmir zamindir.
Nitekim konusu içinde geçmişti.
«Baba ilh...» Bu meselenin şekli şöyledir: Baba kendi yerinde baliğ olan oğluna ateş yakması için
emretse, oğlu da ateşi yaksa ,ateş komşusunun yerine sirayet ederek bir şey telef etse, baba zamin
olur. Çünkü burada babanın emri geçerlidir. O halde yangın işi, bizzat baba kendi yakmış gibi, ona
intikal eder. Ama bunun aksine birisi bir marangoz kiralasa, duvarını yola yıkmasını söylese, o da
duvarı yolun üzerine yıksa, onun yıkmasıyla bir insan telef olsa, tazminat marangozun üzerinedir.
Çünkü burada emir geçerli değildir. Tenvîrü'l-Ezhân şerhinde de hüküm böyledir. Meselenin bu
şeklinin zahiri şudur ki, buradaki emirden maksat babanın baliğ olan oğluna her emri değildir. Zira
eğer baba baliğ oğluna bir diğerinin malını telef etmesini veya bir diğerini öldürmesini emretse,
tazminat oğlunun üzerinedir. Çünkü babanın buradaki emri fâsittir. T.
Bu suretin şekli şöyledir. Birincisinde oğlunu istihdam etmektedir. Ondaki emir geçerlidir. Çünkü
çocukların babasına hizmet etmesi vacibtir. Ama bundan başkası bunun aksinedir. Çünkü sırf
düşmanlıktır. Düşünülsün.
Uygun olan, yukarıdaki ateş yakma meselesinde babanın zamin olması «Rüzgârlı bir günde ateş
yakmayı emretmesi veya benzerlerinde görülmeyecek şekilde bir ateş yakmayı emretmesi»
şeklinde kayıtlanmıştır. Veya «Ateş yakılan yerin ateşin kıvılcımlarının kendiliğinden komşunun
yerine geçecek kadar yakın olması» ile kayıtlanmalıdır. Yoksa bahanın üzerine kendi de yakmış
olsa tazminat yoktur. Camiü'l-Fesûleyn'de olduğu gibi. Öyleyse onun emriyle çocuğunun
yakmasıyla da zamin olmaz.
«Efendi olursa ilh...» Yani memur olan kölesi olursa.
«Veya memur çocuk ilh...» Meselâ birisi bir çocuğa başkasının malını telef etmesini emretse, çocuk
da telef etse, onu çocuk tazmin eder. Rücu ederek tazmin ettiğim âmirinden alır. Eşbâh.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Hür ve baliğ bir kimse, bir çocuğa bir kişiyi öldürmesini emretse,
çocuk da öldürse, ölen kimsenin diyeti çocuğun âkilesi üzerinedir. Sonra da çocuğun âkilesi rücu
ederek öldürmeyi emreden kimsenin âkilesinden alırlar. Ama âmir de çocuk olursa, o zaman yine
diyet çocuğun âkilesi üzerinedir. Fakat çocuğun âkilesinin rücu hakkı yoktur. Ama memur ticaretle
izinli bir köle ise, âmir zamin değildir.» Özetle.
Câmiü'l-Fusûleyn'de de şöyle denilmektedir: «Birisi bir çocuğa, «Şu ağaca çık ve meyvelerini bana
silkele» dese, çocuk da çıkıp düşüp ölse, çocuğun diyeti âmirin âkilesi üzerinedir. Eğer bu kimse
bir çocuğa, bir şeyi sırtlaması için, veya bir odunu kırması için velisinden izinsiz olarak emretse,
çocuk bu işleri yaparken ölse, çocuğun diyeti bu işleri yaptıran kimsenin âkilesi üzerinedir. Eğer
kendisine silkelemesi için çıkmasını söylemese, kendisi için silkelemesini söylese. çocuk da ölse
tercih edilen görüşe göre, yine ağaca çıkmasını emreden kimse zamin olur. Bu durumda bazı
âlimler tarafından tazminat olmadığı söylenmiştir.»
«Veya köle olursa veya köleye efendisinden başka birisinin malını telef etmesini emrederse ilh...»
Veya kölenin isyan ederek kaçmasını veya nefsini öldürmesini emretse, yukarıda geçtiği gibi âmir
yine zamindir. Ama eğer efendisinin malını telef etmeyi emretse, yine yukarda geçtiği gibi âmir
zamin değildir.
Hamevî diyor ki: «Eğer zamin olmuş olsa, o zaman tazmin ettiği ile kölenin efendisine rücu eder ve
alır. Bunda da bir fayda yoktur.»


«Emretse ilh...» Yani memur olan kişinin çocuk veya köle olması gerekmez.
«Rücu ederek âmirden alır ilh...» Tatarhâniye ifade etmiştir ki, kapı açanın rücu etmesi eğer âmir
benim için veya benim duvarımda demişse veya kapı aç dediği evde oturuyorsa veya oturmak üzere
kiralamışsadır. Zira bunların hepsi, mülkiyet alâmetlerindendir. Yoksa, rücu edemez. Çünkü emir
memurun ummasına bağlı olarak geçerli olmaz.
Bu ifade üzerine, eğer adam «Başkasının duvarında bana bir kapı aç» dese veya kapı aç dediği
duvarın başkasının olduğunu açan biliyorsa, o zaman rücu edip âmirden alamaz. kendisi tazmin
eder. O halde şârihin burada mutlak ifadesi kayıtlı ifade yerinedir. Uyanık ol.
BİR TETİMDE Hindiye'de Zâhire'den naklen şöyle denilmektedir: «Birisi diğerine «Bana şu koyunu
kes» dese, koyun komşunun koyunu olsa, kesen kimse zamin olur. İster bilsin, ister bilmesin.
Yalnız şu kadar var ki, başkasının koyunu olduğunu bilerek keserse, onun için rücu hakkı yoktur.
Eğer bilmiyorsa, o zaman tazmin eder, sonra rücu ederek âmirden alır.»
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Birisi, işçisine dükkânının önüne su dökmesini emretse, o da
su serpse. onun su serpmesinden doğan zararı âmir zamin olur. Ama eğer işçi dükkân sahibinin
izni olmadan su serpse, sudan doğan zararın tazminatı işçinin üzerinedir.»
Ben derim ki: 0 halde istisna edilenler altı değil sekiz olmaktadır. Dokuzuncu da onlara ilave edilir.
Bu dokuzuncu yakında bizim Remlî'den naklen zikrettiğimizdir. Araştırma inhisarı kaldırır.
«Başkasının kölesini kendi işinde çalıştırsa ilh...» Çocuk da başkasının kölesi gibidir. Nitekim
yukarıda geçmişti.
Buna göre bir kimse küçük hür bir çocuğu gasbederek çalıştırsa, çocuk o işten dolayı ölse,
çocuğun diyetini zamin olur. Ancak, çocuk kendi eceliyle ölürse, o zaman zamin olmaz. Ama eğer
çocuk çalıştığı işten dolayı suda boğulsa veya bir kâtil onu öldürmüş olsa, gâsıb zamindir.
Câmiû'l-Fusûleyn.
«Kendi işinde ilh...» Bezzâziye'de diğer bir kayıt daha eklenmiştir. Bezzâziye'nin ifadesi aynen
şöyledir: «Bir diğerinin kölesini istihdam etmekte, eğer onunla hizmet muttasıl ise, gasbtır. Çünkü
o köleyi efendisinden izinsiz olarak kabzetmiştir. Hatta o köle istihdam ettiği işten dolayı, kölenin
diyetine zamin olur. Eğer kölenin yaptığı iş onunla muttasıl değilse, ister o kölenin başkasının
olduğunu bilsin, ister bilmesin, zamin olmaz.»
«İmâdiye'de ilh...» Bu, yukarıda metinle geçenle birlikte tekrardır. H. Ancak şöyle denilebilir: Şârihin
bu ifadeyi nakletmekten amacı metni açıklamaktır.
«Başkasının işinde çalıştırırsa ilh...» Yani velev o diğer kimse kölenin kendi nefsi olsun. Nitekim
sözün bundan sonrası da buna delâlet eder.
«Amir zamin olmaz ilh...» Umulur ki, âmirin zamin olmaması bizim Câmiü'l-Fusûleyn'den naklen
zikrettiğimiz tercih edilen görüşün aksi üzerinedir. Zira bizim Câmiü'l-Fusûleyn'den naklettiğimiz
tercih edilen görüş zamin olmasıdır. Ancak burada çocuk ile köle arasında bir fark olduğu iddia
edilirse, o zaman âmirin zamin olmaması zikredilen tercih edilmiş görüşün aksî üzerine olmaz.
«Zira köleyi tamamen kendi menfaati için çalıştırmıştır ilh...» Bu illet Kadıhân'ın tazminat ile fetvâ
verirken yazmış olduğu illettir. Bunun şekli de şöyledir: Amirin menfaati ancak kölenin tamamen
çalışmasıyla meydana gelir. Zira kölenin çalışması parçalanma kabul etmez. Her ne kadar yine köle
de kendi menfaatini kasdetse de. Ayrıca köle ancak onun emri ile ağaca çıkmaktadır. Bunu yine
İmâdiye'de olan şu ifade de böyle açıklamaktadır: «Bir köle, efendisinin izni ile efendisinin evine bir
testi su götürürken diğer bir kimse de ona ikinci bir testi vererek kendisine de su getirmesini
ylese, köle yolda helâk olsa, Muhit sahibine sorulduğunda birinci defada, kölenin kıymetinin
yarısına, ikinci defada ise kölenin kıymetinin tamamına zamin olacağını söylemiştir. Çünkü diğer
kimsenin fiili efendisinin işini neshetmiştir.»
Bu meselede köle efendisinin işinde çalıştığı halde âmir zamin olduğuna göre bizim meselemizde
öncelikle zamin olur.
«O halde mutad kan almadan başkalarında öncelikle zamin olur ilh...»
Minâh'ta da bu şekilde söylenilmiştir. Bunun açık şekli kan alıcının âkilesi yine ona zamin olur.
Normalde âkilenin zamin olması Câmiü'l-Fusû-leyn'de hata olarak açıklanmıştır. Normal dışı ile her
şey hata mahalli midir? İşte bunda bir görüş vardır. Araştırılsın. Şârih bu meseleyi iş-çinin
zımaniyeti meselesinde zikrederek şunu söylemiştir: «Kan alıcı birisi uykuda iken kan alarak öyle
bıraksa, odam kan kaybından dolayı ölse, kısas gerekir.»


«Kan alıcının âkilesi kölenin kıymetine zamin olur ilh...» Zira kölenin iznine itibar edilmez. Bunun
zahiri, köle ticaretle izinli olsa bile izni yine muteber değildir. Çünkü kan aldırma ticaretten değildir.
Çocuk da bu meselede köle gibidir. T.
«Malı da gasbetmiş olur ilh...» Öyleyse köle kaçmış olsa, onun gâsıbı kölenin kıymeti ile
beraberindeki mala zamin olur. Fusûleyn.
«Fakihler belki kölenin üzerindeki elbiseye de zamin olur demişlerdir ilh...» Çünkü zaten elbise
köleye tabidir. Mal ise tâbi değildir.
«Hür bunun aksinedir ilh...» Çünkü hür kimsenin elbisesi kudreti altındadır. Fusûleyn.
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir kişiyi dövse, dövülen adam yere düşerek ölse, İmam
Muhammed onun üzerindeki mala ve elbisesine de zamindir demiştir.» Çünkü düşmekle kudreti
yok olmuştur.
«Sanatlarını unutsa ilh...» Yani gasbedilen köle gâsıbın yanında sanatlarını unutsa.
«Veya ihtiyarlasa ilh...» Yani köle veya câriye gençken ihtiyarlasa, onun noksanlığına zamin olur.
Zira mâliyetini artırmakta kastedilen bir vasıf yok olmuştur.
«Dellâl sattığı malın kıymetim bildiği halde ilh...» Şurunbulâliye'de Kınye'den naklen şöyle
denilmektedir: «Dellâl gerçek kıymetini bildiği malı sultana veya sultanın hazinesine
aldanılamayacak kadar noksan bir fiyatla satarsa, noksanlığı zamin olur. Yetim mallarının emir,
naibleri ve hakimlere satış ve taksiminde kıymet takdir edenlerin, senet yazanların fiyatlandırmaları
bu asla göre çözümlenir. Mutad da budur. Bunda gabnı fâhiş ortaya çıkar. Hâkim bunların
satışlardaki cevaz görme ve kıymetlendirme cihetiyle hallerini bilirse, o zaman uygun olan hüküm,
hâkimin de diğerleri gibi eksikliği tazmin etmesidir.»
«Çift kullanılabilen şeylerden birisini telef etse ilh...» Burada maksat, ancak ikisi ile birlikte istifade
edilebilen iki nesnedir. Meselâ. bir çift kapı bir çift ayakkabı ve bir çift mest gibi.
«Mâlik kalanı gâsıba teslim ederek ilh...» Mâlik dilerse geri kalan teki gâsıba verir ona çiftinin
kıymetini tazmin ettirir Alimlerden bazısı da, «Mâlik kalan teki tutar, yine ona çiftini tazmin ettirir»
demiştir.
«Şurunbulâliye de bunu ikrar etmiştir ilh.» Şurunbulâliye nazmı şerhederken bunu ikrar etmiştir.
«Sultanın bir kayıt olmadığını zikrederek ilh...» Yani Nazım'da bulunan «sultan» kelimesinin. Biz de
anifen bunu zikrettik.
SONUÇ
Sultan, birisinin su veya binadaki hakkını gasbederek «Ben yalnız onun payını gasbediyorum.»
dese, gasbedilen, bütün ortaklar orasında müşterektir. Fusûleyn.
Şu kadar var ki, Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Tercih edilen görüş, ortak malın gas
gerçekleşir.»
Birisi diğerinin elbisesini tutsa ve sahibini kendisine doğru çekse, elbise yırtılsa, çeken kimse
elbisenin yarısını zamin olur.
Adam yerden kalksa, bir diğeri elbisesine oturmuş olduğu için elbisesi yırtılsa, üzerinde oturduğu
için elbisesinin yırtılmasına sebeb olan kimse elbisenin yarısını zamin olur.
Bir hayvan adamın tarlasına girse, adam hayvanı çıkarsa ama sonra sürmese, tercih edilen görüşe
göre zamin olmaz. Eğer sürerse, helâk olduğunda zamin olur. İster ekininden emin olacak kadar
yere veya daha fazla veya daha az bir yere sürsün. Fetvâ da bu görüş üzerinedir.
Birisinin hayvanı diğer birisinin ahırında ölse, eğer hayvanin derisi kıymetli ise, onun sahibi o
ahırdan çıkarır. Aksi hâlde ahır sahibinin kendisi çıkarır.
Meşâyihimiz şöyle demiştir: Gâsıb pişman olsa, mâliki de bulamasa, onu mâlikinden ümit kesilene
kadar elinde tutar. Dilerse sadakası câiz olmadığı takdirde ileride tazmin etmek üzere onu tasadduk
eder. Burada en güzel Devlete başvurmasıdır. Çünkü kaybolanların malı konusunda Devletin tedbir
ve reyi vardır. Bunların hepsi Tatarhâniye'dendir. Allah daha iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...