ALTI
MESELE İSTİSNA ÂMİRİN ZAMİN OLMAMASI BAHSİ
«Bil
ki emrettiği için âmir üzerine tazminat yoktur ilh...» 0
halde birisi başkasının emriyle bir
diğerinin
elbisesini yırtsa, âmir değil, yırtan
adam zamin olur. Câmiü'l-Fusûleyn.
Remlî
Câmiü'l-Fusûleyn üzerindeki hâşiyesinde şöyle demektedir: «Ben diyorum ki, burada emrin
geçerli
olmamasının şekli şudur: Amirin, adam üzerinde hiçbir velâyeti yoktur. Eğer velâyeti olmuş
olsa
idi, mesela iki kimse arasında ortak bir hayvan gibi ki bu hayvanı ortaklardan birisinden bir
yabancı
emânet olarak almak istese, ortak da herhangi bir kimseye hayvanı emânet isteyene teslim
etmesini
emretse, o kimse de hayvanı yabancıya teslim etse, helâk olduğu takdirde hayvanın
teslimini
emreden ortağın zamin olduğunda
şüphe yoktur. Zira memurun teslim etmesi kendi
teslimi
gibidir. Diğer ortak dılerse memura da tazmin ettirebilir. Zira sahibinden izinsiz olarak
başkasının malını
vermiştir.»
«Ancak altı şeyde değil ilh...» İstisna edilen meselelerin altı oluşu Eşbâh'ın bazı nüshalarına
göredir.
Bazı nüshalarında ise, beş olduğu zikredilmiştir.
«Amir sultan ilh...» Çünkü onun emri ikrâhi (zorlayıcı) emirdir. Ki orada memur değil, âmir zamindir.
Nitekim
konusu içinde
geçmişti.
«Baba
ilh...» Bu meselenin şekli şöyledir: Baba kendi yerinde baliğ olan oğluna ateş yakması için
emretse,
oğlu da ateşi yaksa ,ateş komşusunun yerine sirayet ederek bir şey telef etse, baba zamin
olur.
Çünkü burada babanın emri geçerlidir. O halde yangın işi, bizzat baba kendi yakmış gibi, ona
intikal
eder. Ama bunun aksine birisi bir marangoz kiralasa, duvarını yola yıkmasını söylese, o da
duvarı
yolun üzerine yıksa, onun yıkmasıyla bir insan telef olsa, tazminat marangozun üzerinedir.
Çünkü
burada emir geçerli değildir. Tenvîrü'l-Ezhân şerhinde de hüküm böyledir. Meselenin bu
şeklinin
zahiri şudur ki, buradaki emirden maksat babanın baliğ olan oğluna her emri değildir. Zira
eğer
baba baliğ oğluna bir diğerinin
malını telef etmesini veya bir diğerini öldürmesini emretse,
tazminat
oğlunun üzerinedir. Çünkü babanın
buradaki emri fâsittir.
T.
Bu
suretin şekli şöyledir. Birincisinde
oğlunu istihdam etmektedir.
Ondaki emir geçerlidir. Çünkü
çocukların
babasına hizmet etmesi vacibtir. Ama bundan başkası bunun aksinedir. Çünkü sırf
düşmanlıktır.
Düşünülsün.
Uygun olan, yukarıdaki ateş yakma
meselesinde babanın zamin olması «Rüzgârlı bir günde ateş
yakmayı
emretmesi veya benzerlerinde görülmeyecek şekilde bir ateş yakmayı emretmesi»
şeklinde
kayıtlanmıştır. Veya «Ateş yakılan yerin ateşin kıvılcımlarının kendiliğinden komşunun
yerine
geçecek kadar yakın olması» ile kayıtlanmalıdır. Yoksa bahanın üzerine kendi de yakmış
olsa
tazminat yoktur. Camiü'l-Fesûleyn'de olduğu gibi. Öyleyse onun emriyle çocuğunun
yakmasıyla
da zamin olmaz.
«Efendi
olursa ilh...» Yani memur olan kölesi olursa.
«Veya
memur çocuk ilh...» Meselâ birisi bir çocuğa başkasının malını telef etmesini emretse, çocuk
da
telef etse, onu çocuk tazmin eder. Rücu ederek tazmin ettiğim âmirinden alır. Eşbâh.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Hür ve baliğ bir kimse, bir çocuğa bir kişiyi öldürmesini emretse,
çocuk
da öldürse, ölen kimsenin diyeti çocuğun âkilesi üzerinedir. Sonra da çocuğun âkilesi rücu
ederek
öldürmeyi emreden kimsenin âkilesinden alırlar. Ama âmir de çocuk olursa, o zaman yine
diyet çocuğun âkilesi üzerinedir. Fakat çocuğun âkilesinin rücu hakkı yoktur. Ama memur ticaretle
izinli
bir köle ise, âmir zamin değildir.» Özetle.
Câmiü'l-Fusûleyn'de
de şöyle denilmektedir: «Birisi bir çocuğa, «Şu ağaca çık ve meyvelerini bana
silkele» dese, çocuk da çıkıp düşüp ölse, çocuğun diyeti âmirin âkilesi üzerinedir. Eğer bu kimse
bir
çocuğa, bir şeyi sırtlaması için, veya bir odunu kırması için velisinden izinsiz olarak emretse,
çocuk
bu işleri yaparken ölse, çocuğun
diyeti bu işleri yaptıran kimsenin âkilesi üzerinedir. Eğer
kendisine
silkelemesi için çıkmasını söylemese, kendisi için silkelemesini söylese. çocuk da ölse
tercih
edilen görüşe göre, yine ağaca
çıkmasını emreden kimse zamin olur. Bu durumda bazı
âlimler
tarafından tazminat olmadığı söylenmiştir.»
«Veya
köle olursa veya köleye
efendisinden başka birisinin malını telef etmesini emrederse ilh...»
Veya
kölenin isyan ederek kaçmasını veya nefsini öldürmesini emretse, yukarıda geçtiği gibi âmir
yine
zamindir. Ama eğer efendisinin malını telef etmeyi emretse, yine yukarda geçtiği gibi âmir
zamin
değildir.
Hamevî
diyor ki: «Eğer zamin olmuş olsa, o zaman tazmin ettiği ile kölenin efendisine rücu eder ve
alır.
Bunda da bir fayda yoktur.»
«Emretse
ilh...» Yani memur olan kişinin çocuk veya köle olması gerekmez.
«Rücu
ederek âmirden alır ilh...» Tatarhâniye ifade etmiştir ki, kapı açanın rücu etmesi eğer âmir
benim
için veya benim duvarımda demişse veya kapı aç dediği evde oturuyorsa veya oturmak üzere
kiralamışsadır. Zira bunların hepsi, mülkiyet alâmetlerindendir. Yoksa, rücu edemez. Çünkü emir
memurun
ummasına bağlı olarak geçerli olmaz.
Bu
ifade üzerine, eğer adam «Başkasının duvarında bana bir kapı aç» dese veya kapı aç dediği
duvarın
başkasının olduğunu açan biliyorsa, o zaman rücu edip âmirden alamaz. kendisi tazmin
eder.
O halde şârihin burada mutlak ifadesi kayıtlı ifade yerinedir. Uyanık
ol.
BİR
TETİMDE Hindiye'de Zâhire'den naklen şöyle denilmektedir: «Birisi diğerine «Bana şu koyunu
kes»
dese, koyun komşunun koyunu olsa, kesen kimse zamin olur. İster bilsin, ister bilmesin.
Yalnız
şu kadar var ki, başkasının koyunu olduğunu bilerek keserse, onun için rücu hakkı yoktur.
Eğer
bilmiyorsa, o zaman tazmin eder,
sonra rücu ederek âmirden alır.»
Bezzâziye'de
şöyle denilmektedir: «Birisi, işçisine dükkânının önüne su dökmesini emretse, o da
su
serpse. onun su serpmesinden doğan zararı âmir zamin olur. Ama eğer işçi dükkân sahibinin
izni
olmadan su serpse, sudan doğan zararın tazminatı işçinin üzerinedir.»
Ben
derim ki: 0 halde istisna edilenler altı değil sekiz olmaktadır. Dokuzuncu da onlara ilave edilir.
Bu
dokuzuncu yakında bizim Remlî'den naklen zikrettiğimizdir. Araştırma inhisarı
kaldırır.
«Başkasının kölesini kendi işinde çalıştırsa ilh...» Çocuk da başkasının kölesi gibidir. Nitekim
yukarıda
geçmişti.
Buna
göre bir kimse küçük hür bir çocuğu gasbederek çalıştırsa, çocuk o işten dolayı ölse,
çocuğun
diyetini zamin olur. Ancak, çocuk kendi eceliyle ölürse, o zaman zamin olmaz. Ama eğer
çocuk
çalıştığı işten dolayı suda boğulsa
veya bir kâtil onu öldürmüş olsa, gâsıb zamindir.
Câmiû'l-Fusûleyn.
«Kendi
işinde ilh...» Bezzâziye'de diğer bir kayıt daha eklenmiştir. Bezzâziye'nin ifadesi aynen
şöyledir: «Bir diğerinin kölesini istihdam etmekte, eğer onunla hizmet muttasıl ise, gasbtır. Çünkü
o
köleyi efendisinden izinsiz olarak
kabzetmiştir. Hatta o köle istihdam ettiği işten dolayı, kölenin
diyetine zamin olur. Eğer kölenin yaptığı iş onunla muttasıl
değilse, ister o kölenin başkasının
olduğunu
bilsin, ister bilmesin, zamin olmaz.»
«İmâdiye'de
ilh...» Bu, yukarıda metinle geçenle
birlikte tekrardır. H. Ancak şöyle denilebilir: Şârihin
bu
ifadeyi nakletmekten amacı metni
açıklamaktır.
«Başkasının işinde çalıştırırsa ilh...» Yani velev o diğer kimse kölenin kendi nefsi olsun. Nitekim
sözün
bundan sonrası da buna delâlet eder.
«Amir zamin olmaz ilh...» Umulur ki, âmirin zamin olmaması bizim Câmiü'l-Fusûleyn'den naklen
zikrettiğimiz
tercih edilen görüşün aksi üzerinedir. Zira bizim Câmiü'l-Fusûleyn'den naklettiğimiz
tercih
edilen görüş zamin olmasıdır. Ancak burada çocuk ile köle arasında bir fark olduğu iddia
edilirse, o zaman âmirin zamin olmaması zikredilen tercih edilmiş görüşün aksî üzerine olmaz.
«Zira
köleyi tamamen kendi menfaati için
çalıştırmıştır ilh...» Bu illet Kadıhân'ın tazminat ile fetvâ
verirken
yazmış olduğu illettir. Bunun şekli de şöyledir: Amirin menfaati ancak kölenin tamamen
çalışmasıyla meydana gelir. Zira kölenin çalışması parçalanma kabul etmez. Her ne kadar yine köle
de
kendi menfaatini kasdetse de. Ayrıca köle ancak onun emri ile ağaca çıkmaktadır. Bunu yine
İmâdiye'de
olan şu ifade de böyle açıklamaktadır: «Bir köle, efendisinin izni ile efendisinin evine bir
testi
su götürürken diğer bir kimse de ona ikinci bir testi vererek kendisine de su getirmesini
söylese, köle yolda helâk olsa, Muhit sahibine sorulduğunda birinci defada, kölenin kıymetinin
yarısına,
ikinci defada ise kölenin kıymetinin tamamına zamin olacağını söylemiştir. Çünkü diğer
kimsenin
fiili efendisinin işini neshetmiştir.»
Bu
meselede köle efendisinin işinde çalıştığı halde âmir zamin olduğuna göre bizim meselemizde
öncelikle zamin olur.
«O
halde mutad kan almadan başkalarında öncelikle zamin olur ilh...»
Minâh'ta
da bu şekilde söylenilmiştir. Bunun
açık şekli kan alıcının âkilesi yine ona zamin olur.
Normalde
âkilenin zamin olması Câmiü'l-Fusû-leyn'de hata olarak açıklanmıştır. Normal dışı ile her
şey
hata mahalli midir? İşte bunda bir
görüş vardır. Araştırılsın. Şârih bu meseleyi iş-çinin
zımaniyeti
meselesinde zikrederek şunu söylemiştir: «Kan alıcı birisi uykuda iken kan alarak öyle
bıraksa, odam kan kaybından dolayı ölse, kısas gerekir.»
«Kan
alıcının âkilesi kölenin kıymetine zamin olur ilh...» Zira kölenin iznine itibar edilmez. Bunun
zahiri,
köle ticaretle izinli olsa bile izni yine muteber değildir. Çünkü kan
aldırma ticaretten değildir.
Çocuk
da bu meselede köle gibidir. T.
«Malı
da gasbetmiş olur ilh...» Öyleyse köle kaçmış olsa, onun gâsıbı kölenin kıymeti ile
beraberindeki mala zamin olur. Fusûleyn.
«Fakihler
belki kölenin üzerindeki elbiseye de zamin olur demişlerdir ilh...» Çünkü zaten elbise
köleye
tabidir. Mal ise tâbi değildir.
«Hür
bunun aksinedir ilh...» Çünkü hür
kimsenin elbisesi kudreti altındadır. Fusûleyn.
Bezzâziye'de
şöyle denilmektedir: «Birisi bir kişiyi dövse, dövülen adam yere düşerek ölse, İmam
Muhammed
onun üzerindeki mala ve
elbisesine de zamindir demiştir.» Çünkü düşmekle kudreti
yok
olmuştur.
«Sanatlarını unutsa ilh...» Yani gasbedilen köle gâsıbın yanında sanatlarını
unutsa.
«Veya
ihtiyarlasa ilh...» Yani köle veya câriye gençken ihtiyarlasa, onun
noksanlığına zamin olur.
Zira
mâliyetini artırmakta kastedilen bir
vasıf yok olmuştur.
«Dellâl
sattığı malın kıymetim bildiği halde
ilh...» Şurunbulâliye'de Kınye'den naklen şöyle
denilmektedir: «Dellâl gerçek kıymetini bildiği malı sultana veya sultanın hazinesine
aldanılamayacak
kadar noksan bir fiyatla
satarsa, noksanlığı zamin olur. Yetim mallarının emir,
naibleri
ve hakimlere satış ve taksiminde kıymet takdir edenlerin, senet yazanların fiyatlandırmaları
bu
asla göre çözümlenir. Mutad da budur.
Bunda gabnı fâhiş ortaya çıkar.
Hâkim bunların
satışlardaki cevaz görme ve kıymetlendirme cihetiyle hallerini bilirse, o zaman uygun olan hüküm,
hâkimin
de diğerleri gibi eksikliği tazmin etmesidir.»
«Çift
kullanılabilen şeylerden birisini
telef etse ilh...» Burada maksat, ancak ikisi ile birlikte istifade
edilebilen
iki nesnedir. Meselâ. bir çift kapı bir çift ayakkabı ve bir çift
mest gibi.
«Mâlik
kalanı gâsıba teslim ederek ilh...» Mâlik dilerse geri kalan teki gâsıba verir ona çiftinin
kıymetini
tazmin ettirir Alimlerden bazısı da, «Mâlik kalan teki tutar, yine ona çiftini tazmin ettirir»
demiştir.
«Şurunbulâliye
de bunu ikrar etmiştir ilh.»
Şurunbulâliye nazmı şerhederken bunu
ikrar
etmiştir.
«Sultanın
bir kayıt olmadığını zikrederek ilh...» Yani Nazım'da bulunan «sultan» kelimesinin. Biz de
anifen
bunu zikrettik.
SONUÇ
Sultan,
birisinin su veya binadaki hakkını gasbederek «Ben yalnız onun payını
gasbediyorum.»
dese,
gasbedilen, bütün ortaklar orasında müşterektir. Fusûleyn.
Şu
kadar var ki, Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Tercih edilen görüş, ortak malın gasbı
gerçekleşir.»
Birisi
diğerinin elbisesini tutsa ve sahibini kendisine doğru çekse, elbise yırtılsa, çeken kimse
elbisenin
yarısını zamin olur.
Adam
yerden kalksa, bir diğeri elbisesine oturmuş olduğu için elbisesi yırtılsa, üzerinde oturduğu
için
elbisesinin yırtılmasına sebeb olan
kimse elbisenin yarısını zamin
olur.
Bir
hayvan adamın tarlasına girse, adam hayvanı çıkarsa ama sonra sürmese, tercih edilen görüşe
göre
zamin olmaz. Eğer sürerse, helâk olduğunda zamin olur. İster ekininden emin olacak kadar
yere
veya daha fazla veya daha az bir yere sürsün. Fetvâ da bu görüş
üzerinedir.
Birisinin
hayvanı diğer birisinin ahırında ölse, eğer hayvanin derisi kıymetli ise, onun sahibi o
ahırdan
çıkarır. Aksi hâlde ahır sahibinin kendisi çıkarır.
Meşâyihimiz
şöyle demiştir: Gâsıb pişman olsa, mâliki de bulamasa, onu mâlikinden ümit kesilene
kadar
elinde tutar. Dilerse sadakası câiz olmadığı takdirde ileride tazmin etmek üzere onu tasadduk
eder.
Burada en güzel Devlete
başvurmasıdır. Çünkü kaybolanların malı konusunda Devletin tedbir
ve
reyi vardır. Bunların hepsi
Tatarhâniye'dendir. Allah daha iyisini bilir.