16 Ekim 2012

REHİNİN ADİLE BIRAKILMASI BABI

METİN
Rehinin yanına bırakıldığı kimseye adil denilmesi, rahin ile mürtehinin zanlarında adil
olmasındandır.
Rahin ile mürtehin rehini bir adilin yanına koysalar, sahih olur. O adil kimsenin rehini
kabzetmesiyle de akit tamam olur. Ne rahin, ne de mürtehin rehini adilden alamaz. Eğer adil, rehini
rahine veya mürtehine verirse, helak olduğu takdirde zamin olur. Çünkü o nesnede her ikisinin de
hakkı vardır. O halde adil, yanına emanet edilen rehini bunlardan birisine verse, nesne helak
olduğu takdirde zamindir. Çünkü taaddi etmiştir. Ondan kıymetini alırlar ve rahin onun kıymetini
yine o adilin yanına veya başka birisinin yanına bırakır. Adil o nesneyi kendiliğinden kendisine
rehin kılamaz. Çünkü eğer kılarsa, hem ödeyen, hem de ödeten olmuş olur. Ama adil rücu edebilir
mi? Bunun cevabı uzun kitaplarda tafsilatlı olarak verilmiştir.
Adilin yanına bırakılan rehin helâk olduğu takdirde mürtehinin zaminiyetinde helâk olmuş olur.
Rahin mürtehini veya adili veya bir başkasını borcun vadesi dolduğunda rehinin satılmasına vekil
etse, o vekâlet sahihtir. Eğer vekil vekâlet verildiği vakit satışa ehil ise. Yok eğer ehil değilse,
vekâlet sahih değildir. O zaman rahin iyiyi kötüyü birbirinden ayıramayan bir çocuğu rehinin satışı
ile vekil etse, o da baliğ olduktan sonra satsa, onun o satışı sahih değildir. İmameyn buna
muhalefet etmiştir. Eğer bu vekâlet rehin akdinde şart kılınmışsa, rahinin vekili azletmesi ile vekil
azledilmiş olmaz. Rahinin ölümü veya mürtehinin ölümü ile de azledilemez. Çünkü bu vekâlet akdin
lüzumu ile lâzım olmuştur. O zaman rehinin satışı için verilen vekâlet, müfret vekâlete birkaç
vecihte muhaliftir. Bu vecihlerden birisi yukarıda söylediğimizdir. İkincisi, rehin bahsinde vekil
borcun vadesi dolduğu halde satışından imtina ederse, satış üzerine cebredilir. Rehin akdinden
sonra da rehinin satışı için vekil tayin edilmesi şart koşulduğu takdirde de esah kavle göre hüküm
yine böyledir. Zeylaî.
Zeylaî'nin bu tasrihi, zahiri rivayetin hilafı üzerinedir. Zahiri rivayeti, Kuhistanî ve diğerlerinin
naklettiklerine binaen Kadıhan ve diğer âlimler tashih etmişlerse de, esah olan rivayet Zeylaî'nin
tashih ettiğidir. Ama müfred vekâlet bunun hilafınadır.
Üçüncüsü de, rehinin satışı ile vekil olan kimse, rehinin yavrusunu ve erşini (diyetini) satmaya da
maliktir.
Dördüncüsü, rehinin satışı ile vekil olan kimse, rehini borcun cinsinin hilafına satsa, meselâ borç
dinar iken dirhemle satmış olsa, o onu borcun cinsine çevirebilir. Ama müfret vekâlet bunun
hilâfınadır.
Beşincisi, rehin bir köle olsa, o köleyi başka bir köle hataen öldürse, hataen katil olan köle
cinayetin karşılığında ölen kölenin yerine verilmiş olsa, rehin akdinde rehini satmaya vekil olan
kimse, onu da satabilir. Müfret vekâlet bunun hilâfınadır.
Rehinin satışı ile vekil olan kimse, rahin öldüğü takdirde, rahinin varisleri gaib olsalar bile rehini
satabilir. Rahin hayatta iken, rahin huzurda olmadan rehini satabileceği gibi. Bu vekâlet vekilin
ölümü ile mutlaka batıl olur. İkinci İmâmdan vekilin vasisinin vekilin yerine geçmesinin sahih
olduğu rivayet edilmiştir. Şu kadarı var ki, ikinci İmâmdan rivayet edilen Asl isimli kitabın cevabının
hilafınadır.
İZAH
Rahin ile mürtehinin kendileri ile ilgili hükümleri zikrettikten sonra onların naibi olan adilin
hükümlerini zikretmektedir. Naib asıldan sonra gelir. Burada naibden murat her ikisinin de rehinin
yanına konulmasına razı oldukları şahıstır. İster onun satışına razı olsunlar, ister olmasınlar,
farketmez,
«Bir adilin yanına koysalar ilh...» Yani rehin akdinde merhunun bir adilin yanına bırakılması şart
koşulsa ve buna bağlı olarak bıraksalar. Haniye.
«Sahih olur. O adil kimsenin rehini kabzetmesiyle de akit tamam olur ilh...» Yani rehin sahih olur ve
tamamlanır. Adilin kabzetmesiyle de lüzumlu bir akit olur. Çünkü mal hususunda adilin zilyedliği
mürtehinin zilyedliği demektir. Bundan ötürü de merhun adilin yanında helâk olsa, mürtehinin
zaminiyetinde helâk olmuş olur. Nitekim ileride gelecektir.
Haniye'de şöyle denilmiştir: «Rahin borcun ödenme vadesi geldiği zaman rehini satması için adile
vekâlet verse, adil de borcun vadesi doluncaya kadar rehini kabzetmese, rehin batıldır. Satışla



vekâlet ise bakidir.»
«Ne rahin, ne de mürtehin rehini adilden alamaz ilh...» Adilin yanına konulmasını şart koşmasalar,
fakat rehin adilin yanına konulsa, o zaman herhangi birisinin rehini ondan alması caizdir. Nitekim
buna İhtiyar'da da işaret edilmiştir. Kuhistanî.
«Zamin olur ilh...» Bu kabil musannıfın şerhinde metin olarak yoktur. Ancak musannıf bunu
aşağıdaki «helak olduğu takdirde» kavlinden sonra şerh olarak zikretmiştir.
«İkisinin de hakkı vardır ilh...» Rahinin hakkı o nesnenin aynı ile, mürtehinin hakkı da onun maliyeti
iledir. O zaman adil, rahin ile mürtehine mûda olmuş olmaktadır. Bunların biri diğerine de
yabancıdır. Öyleyse birisi diğer birisinin malını alma hakkına sahip olmadığı gibi, adil de onu
birisine veremez. Zira mûda kendisine emanet edilen nesneyi bir yabancıya vermekle zamin olur.
«Ondan kıymetini alırlar ilh..» Eğer ikisinin bir araya gelmesi mümkün değilse, onlardan bir tanesi
Kadı'nın bu işi yapması için işi Kadı'ya götürür. Zeylaî.
«Hem ödeyen, hem de ödeten olmuş olur ilh...» Bu ifadenin hasılı şudur: Adilin merhunu birisine
verip helâk olmasıyla onun kıymetini ödemesi zimmetinde vacip olmuştur. O zaman, zimmetinde
ödemesi vacip olan kıymeti evinde rehin kılmış olsa, üzerine vacip olan bir şeyi ödemiş sayılır. Ve
onu ödetmiş de olur. İkisinin arasında da zıddiyet vardır.
«Bunun cevabı uzun kitaplarda tafsilatlı olarak verilmiştir ilh...» Yani Zeylaî ve Hidaye şerhleri gibi
uzun kitaplarda geniş olarak açıklanmıştır. Bu cevabın beyanı şöyledir: Kıymet, onların her ikisinin
reyiyle veya Kadı'nın reyiyle birinci adilin veya bir başkasının yanına rehin edilir, sonra da rahin
borcu öderse, bakılır: Eğer adil kıymete, merhunu rahine vermek sebebiyle zamin olmuşsa, o
zaman o kıymet adilindir. O kıymet kimin yanında ise adil onu alır. Çünkü merhun birinci teslimle
rahine ulaşmıştır. Borç da rahinin ödemesi ile mürtehine ulaşmıştır. Eğer burada kıymet rahinin
olmuş olsa, bedel ile bedelin karşılığının bir adamın mülkünde toplanması lâzım gelir. Ama eğer
adil onu mürtehine vermekle tazmin etmişse, o zaman kıymet rahinindir. Rahin onu kimin yanında
ise alır. Çünkü o rehin edilen nesnenin yerine kaim olmuştur. İki bedelin bir adamın mülkünde
toplanması da lâzım gelmez. Çünkü rehin edilen nesne rahinin eline ulaşmamıştır. O nesneye adil
tazmin etmek suretiyle malik olmuştur. Sonra adil mürtehine rücu ederek verdiğini geri alır mı? İşte
buna bakılır. Eğer o nesneyi ona ariyeten veya vediaten vermişse, dönemez. Ancak mürtehin onu
helak etmişse, döner. Çünkü adil tazmin etmekle ona malik olmuştur. Bundan zahir oluyor ki, adil
onu ona ya âriyet veya vedia olarak vermiştir. Mûda ile mustaire (ödünç olan) de taaddi dışında bir
şey tazmin ettirilemez. Ama eğer onu ona rehin olarak vermişse, yani adil mürtehine onu hakkı
karşılığında vermişse, o zaman adil mürtehine rücu eder. Nesne ister kendiliğinden helak olsun,
ister onu mürtehin helâk etsin. Çünkü adil onu mürtehine tazmin şekli ile vermiştir.
«Helâk olduğu takdirde ilh...» Yani adilin elinde veya karısının veya çocuğunun veya hizmetçisinin
veya ücretli işçisinin elinde helâk olursa, mürtehinin zımaniyetinde helâk olmuş olur. Kuhistanî.
«Borcun vadesi dolduğunda ilh...» Veya mutlaka satışıyla vekil etmiş olsa. Nitekim Kuhistani ve
Dürrü'l-Münteka'da da böyledir.
Haniye'de şöyle denilmiştir: «Rahin adili satışı ile vekil ettiğinde borcun vadesi dolduğunda
satmasını söylemeyerek mutlak bir şekilde satmasını söylese, adil onu borcun vadesi dolmadan da
satabilir.»
«Vekâlet sahihtir ilh...» Velev ki, borcun vadesi dolana kadar adil rehini kabzetmese ve rehin batıl
olsa bile. Nitekim «vekâlet şart kılınsa» kavlinde de geçti. Bu Kavil ifade ediyor ki, adilin rehini satış
vekâletinde rahinin rızası aranmaz. Nitekim biz bunu Sadi'den de naklettik.
«Rahinin vekili azletmesi ile vekil azledilmiş olmaz ilh...» şurası var ki eğer mürtehin rehinin satışı
ile vekil olan kimsenin azline razı olursa, o zaman rahin azlettiğinde vekil azlolur. İtkanî.
Musannıf azilde mutlak bir ifade kullanmıştır. O zaman o azil şuna da şamil gelir: Eğer mutlak satış
ile vekil etmiş olsa, sonra da vade ile satışını yasaklamış olsa, onun yasaklaması geçersizdir.
Çünkü o vekâlet aslı ile lâzım (bağlayıcı) olan bir akittir. O zaman vasfı ile de lâzımdır. Hidaye'de
olduğu gibi.
«Rahinin ölümü ilh...» Yani rehinin satışı ile vekil olan kimse, müvekkilin ölümü, irtidadı ve
darü'l-harbe iltihakı gibi hükmen azil ile de azledilmiş olmaz. Çünkü rehin rahinin ölümü ile batıl
olmaz. Zira mürtehinin hakkı varislerin hakkından daha önce gelir.
«Mürtehinin ölümü ile ilh...» Ancak, mürtehin eğer vekil olursa, vekil mürtehinin ölümü ile vekâlet
son bulur. T. Bu bahis musannıfın vekilin ölümü ile vekâlet mutlaka batıl olur kavlinde gelecektir.



«Çünkü bu vekâlet akdin lüzumu ile lâzım olmuştur ilh...» Çünkü bu vekâlet rehin akdinin zımnında
şart kılındığı zaman akdin vasıflarından bir vasıf ve akdin haklarından da bir hak olmuş oldu.
Görülmüyor mu ki, burada vekâlet akdinin şart kılınması vesikanın ziyadeleşmesi içindir. O zaman
bu vekâlet, bunun aslı olan akdin lüzumu ile lâzımdır. Bu bahsin tamamı Hidaye'dedir.
«Müfred vekâlete birkaç vecihte muhaliftir ilh...» Müfred vekâlet, rehin akdinin zımnında
zikredilmeyen vekâlettir. Müvekkil gaib olduğu takdirde davacının talebi ile davaya vekil kılınan
bundan istisna edilir. Yine, muhayyerlik hakkına sahip olan kimse diğerinin gaib olmasından
korksa, kendisine muhatap olmak üzere bir vekil tutar. Bu vekil, diğerinin azliyle azledilmez. Bunu
Rahmetî ifade etmiştir. Zilyedin emri ile vekil olan bir kimsenin vekâleti de müvekkilin azli ile
geçersiz kılınamaz. Nitekim vekilin azli babında geçmiştir.
«Birkaç vecihte ilh...» Musannıf burada bunlardan beşini zikretmiştir. Nihaye'de olan da yine o
vecihlerdendir. Nihaye'de olan şudur: Meselâ, yanına rehin konulan adil aynı zamanda rahin
tarafından vekil de edilse, mürted olsa, onun darü'l-harbe iltihakına hüküm de verilse, sonra
müslüman olarak oradan geri gelmiş olsa, yine vekil olarak döner. Ama müfret vekâlet bunun
hilafınadır. İmâm Yûsuf'un kavli üzerine. Zira o vekil olarak dönmez.
«Satış üzerine cebredilir ilh...» Yani eğer rahin gaib olur, borcun ödenme vadesi gelir, vekil de
rehini satmaktan imtina ederse, satması için cebredilir. Bunun beyanı yakında gelecektir.
«Şart koşulduğu ilh...» Zeylaî'nin ibaresi, Kenz'in eğer adil satsa sözünün şerhinde şöyledir: «O
zaman rehin akdinde şart kılınmayan vekâlet bizim zikrettiğimiz hükümlerin hepsi hususunda akitte
şart kılınan vekâlet gibidir.»
«Zeylaî ilh...» Yani bu kavlin sahih olduğunu Zeylaî, «eğer vade dolarsa» kavlinin şerhinde
sarahaten zikretmiştir. Bu kavlin sahih olduğu Mülteka'da da tasrih edilmiştir. Hidaye'de de
yledir.
Hidaye sahibi Hidaye'de şöyle demiştir: «Bu rivayetin sahih olduğunu Camiü's-Sagir ve Asl'da
cevabın mutlak şekilde verilmesi de teyit etmektedir.» Bunu Hidaye'nin şarihleri de ikrar etmişlerdir.
«Kadıhan ilh...» Bu kavli Kadıhan'a nispet etmek acayip bir şeydir. Belki bu, Kuhistanî ve
Kuhistanî'ye uyanların kalemlerinin kaymasındandır. Çünkü Haniye'de olan şöyledir. «Rehin
akdinde merhunun satışı şart kılınmasa, sonra rahin mürtehin veya adili merhunun satışına vekil
etse, bu vekâlet sahihtir. Ama rehin bu vekaleti feshedebilir ve onu da satıştan men edebilir. Eğer
rahin ölmüş olsa, vekâlet batıl olur. Bu vecihte mürtehin adilden merhunun satışını talep de
edemez. Ebû Yûsuf'tan bu vecihteki vekâletin akitte şart kılınan vekâlet gibi batıl olmayacağı rivayet
edilmiştir. Sahih olan da ancak budur.»
Yine Haniye'de şöyle denilmektedir: «Bir kişi bir nesneyi rehin etse, onu bir adilin yanına bıraksa,
rahin adil kimseyi rehinin satışı ile vekil etse, sonra da gaib olsa, borcun vadesi dolduğunda ad,l
kimse merhunun satışı için cebredilir. Bazı âlimler tarafından bu adilin satış üzerine cebredilmesi,
satışın rehin akdinde şart kılınması halinde mümkün olacağı söylenmiştir. Bazı âlimler tarafından
da her halükârda adilin satışa cebredileceği söylenmiştir. Sahih olan da ancak bu kavildir.» Harfi
harfine.
Haniye, vekilin her halükârda satış için cebredileceğini Camiu's-Sagir üzerindeki şerhinde de tashih
etmiştir. Nihayede olduğu gibi. Ben bu rivayetin aksini tashih edeni görmedim.
Mirac'da şöyle denilmektedir: «Şeyhülislâm, Fahrülislam ve Kadıhan da bu rivayetin en sahih
rivayet olduğunu söylemişlerdir
«Yavrusunu ve erşini satmaya da maliktir ilh...» Yani merhunun yavrusunu ve başka birisi
tarafından merhuna bir cinayet işlenirse, o cinayetin erşi (diyeti) uruz (mal) olarak verilirse, vekil bu
durumda hem yavruyu, hem de uruzu satabilir. Zira musannıf müteferrikat bahsinde şunu
zikredecektir: Rehinin neması rahinindir ve asıl ile beraber o da rehindir. Müfred vekil olan kimse
buna malik değildir.
«Onu borcun cinsine çevirebilir ilh...» Çünkü o, borcun ödenmesiyle memurdur. Semeni deynin
cinsine çevirmek de borcun ödenmesinin zaruretlerindendir. Ama müfret vekil bunun hilafınadır.
Çünkü o sattığı zaman vekâleti sona erer. İtkânî.
«Onu da satabilir ilh...» Çünkü o zaman o rehindir ve rehin olan nesnenin yerine kaimdir.
«Varisleri gaib olsalar bile rehini satabilir ilh...» Bu vekil ister adil, ister mürtehin olsun, isterse
bunların dışında başka birisi olsun. Varisleri gaib olsa bile satabilir. Çünkü rahinin ölümü ile
vekâletten azledilmemiştir. Nitekim yukarıda geçti.



T. diyor ki: «Mürtehinin varislerinin gaib olması halinde de satabilir. Yani eğer satışla vekil olan
kimse mürtehinden başka birisi ise.»
Yalnız şu bahis kaldı ki: Vekil satışla vekil olmasa, rahin ölse, bunun hükmünü musannıf gelecek
babın sonunda zikredecektir.
«Vekâlet vekilin ölümü ile mutlaka batıl olur ilh.. » Ama rehin bakidir. Çünkü rehin mürtehinin
elinde ise, mürtehinin ölmesiyle akit batıl olmaz. O zaman adilin ölümüyle batıl olmaması daha
evlâdır. İnaye.
Musannıf adilin ölümünden ve vekâletinin butlanından sonra ne olacağını zikretmemiştir.
Valvalciye'de, Zahiriye'de ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Rehinin yanına konulduğu adil
ölse, rehin rahin ve mürtehinin rızası ile başka bir adilin yanına konulur. Eğer o adil hakkında rahîn
ile mürtehin ihtilaf ederlerse, o zaman Kadı merhunu başka bir adilin yanına koyar. İkinci adil rehini
satamaz. Birinci adil her ne kadar rehinin satışı için vekil olmuş olsa bile. Şu kadar var ki eğer rahin
ölürse, o zaman satabilir. Çünkü Kadı ölen rahinin borçlarını ödemeye mütevellidir.»
«Mutlaka ilh...» O vekil ister mürtehin, ister adil, ister bunların dışında başka birisi olsun. Bu vekilin
varisi veya vasisi kendi yerine kaim olamaz. Çünkü vekâlette irs cereyan etmez. Bir de müvekkil
onun reyine razı olmuştur, başkasınınkine değil. Dürer.
«İkinci İmâmdan ilh...» Musannıf eğer bu kavli, «Ölen vekil ölmezden önce satışı ile vekil olduğu
merhunun satışı için bir diğer adama vasiyette bulunsa sahih değildir.» sözünden sonra zikretseydi
daha uygun olurdu. T.
«Asıl isimli kitabın cevabının hilâfınadır ilh...» Kuhistanî de böyle zikretmiştir. Burada Asl isimli
kitaptan murat, İmâm Muhammed'in Mebsut'udur. Mebsut'un kavlinin zahiri şudur: İmâm
Muhammed Asl isimli kitabında bu meselede Ebû Yûsuf'un cevabının da kendisiyle Ebû Hanife'nin
cevabı gibi olduğunu zikretmiştir. T.
METİN
Merhunun satışı ile vekil olan kimse ölümünde dİğer birisine merhunun satışı için vasiyet etse,
vasiyeti sahih değildir. Ancak, onun bir diğerine satış için vasiyet etmesi vekâlette şart kılınmışsa,
sahihtir.
Rahin veya mürtehin, diğerinin rızası olmadan merhunun satışına malik değildir. Eğer borcun
vadesi dolar ve rahin de ortadan kaybolursa, o zaman merhunun satışı ile vekil olan, kimse satması
için cebredilir. Nitekim davaya vekil olan kimsede de böyledir. Eğer müvekkil ortadan kaybolur,
vekil de husumetten imtina ederse, o zaman o malı satması için birkaç gün hapsedilir. Eğer ondan
sonra da satmamakta ısrar ederse, alacaklının zararını def için o malı Kadı satar.
Adil yanına bırakılan merhunu satsa, merhunun semeni merhun gibi rehindir. O zaman helâk
olduğu takdirde merhunun helâki gibi helâk olur. Eğer sattıktan sonra mürtehine semeni ödese,
rehinin başka birisinin istihkakı olduğu ortaya çıksa, onun tazminatı talep edilse, bakılır: Eğer
satılan mal müşterinin elinde helâk olmuşsa, mustahik olan kişi rahine dilerse onun kıymetini
tazmin ettirir. Çünkü gasıbdır. O zaman satış ve kabız sahihtir. Çünkü mürtehin onu tazmin etmekle
malik olmuştur. Veya mustahik adile tazmin ettirir. Çünkü adil satışla tecavüz etmiştir. Adil tazmin
ettikten sonra ödemiş olduğu kıymeti rahine tazmin ettirir. O zaman yine adilin satışı ile mürtehinin
semeni kabzetmesi sahih olur. Adil, mürtehine ödemiş olduğu semeni mürtehinden geri alır. Çünkü
o semen onun mülkünün bedelidir. Mürtehin de borcu ile rahine başvurur, ondan alır. Çünkü
zarureten onun kabzı batıl olmuştur.
Eğer rehin müşterinin elinde kaim ise, mustahik onu alır, müşteri de rücu ederek adilden onun
semenini alır. Çünkü onun âkidi adildir. Sonra adil de müşteriye ödediği semeni, müracaat ederek
rahinden alır. Adil rahine müracaat ettiğinde onun kabzı sahih olur. Semeni de mürtehine teslim
eder. Veya adil sattığı rehinin semeni ile mürtehine müracaat eder, ondan alır. Sonra mürtehin de
alacağı ile rahine müracaat ederek rahinden alır.
Bu bahiste Dürer ve Vikaye'de şu ilâve edilmiştir: «Eğer adile rehin akdinden sonra vekâlet şart
kılınmışsa, yalnız rahine müracaat edebilir. İster mürtehin onun semenini kabzetsin, ister etmesin.»
Rehin mürtehinin yanında helâk olsa, sonra başka birisinin istihkakı çıksa, rahine kıymetini tazmin
ettirir. Rehin de rahinin borcu ile helâk olmuş olur. Rehin helâk olduktan sonra mustahik kıymetini
mürtehine tazmin ettirse, mürtehin zarar ettiği için, tazmin ettiği kıymet ile rahine müracaat eder.
Borcu için de rahine müracaat eder. Çünkü onun kabzı bozulmuştur.
FER'İ BİR MESELE:



Rehin olan hayvanın gözü helâk olsa, borcun dörtte biri düşer. İleride gelecektir.
İZAH
«Vekâlette şart kılınmışsa ilh...» Yani rahin, vekili olan adile vekâletin aslında satış için vekâlet
verdiğini ve yapacağı her şey için de icazet verdiğini söylese. O zaman vekilin vasisi de rehini
satabilir. Ama vasinin üçüncü bir şahısa vasiyet etmesi caiz değildir.
FER'İ BİR MESELE:
Adil, birisini satışa vekil etse, o da satsa, eğer adilin huzurunda sattı ise caizdir. Yoksa caiz
değildir. Ancak adilin huzurunda değil gıyabında satsa, adil de satışına icazet vermiş olsa, caiz olur.
Adil rehinin bir kısmını satsa, rehin kalan kısımda da batıl olur. Hindiye. Yani fasit olur. Çünkü
sonradan bir şüyu arız olmuştur.
«Malik değildir ilh...» Yani adil öldükten sonra rahin veya mürtehin diğerinin rızası olmadan rehini
satmaya malik değildirler. Nitekim ben bunu bazı âlimlerin yazısı ile gördüm. Siyak da bunu
gerektirir. Şu kadar var ki bu söz herhangi bir şeyden kaçınmak için değildir.
«Borcun vadesi dolar ve rahin de ortadan kaybolursa ilh...» Veya rahinin ölümünden sonra onun
varisi de ortadan kaybolur, vekil de satışından kaçınırsa, o zaman vekil ulemanın ittifakıyla satışa
icbar edilir. Bu kavil, eğer rahin hazır olursa, rehinin satışı için vekilin değil bilakis rahinin icbar
edileceğine işaret eder. Bu durumda eğer rahin satıştan kaçınırsa İmameyn'e göre rehini Kadı
satar. İmâma göre Kadı satmaz. Kuhistanî.
Remlî diyor ki: «Bu hür insanın hacredilmesi meselesinin fer'idir. Hacr bahsinde de geçtiği gibi,
İmameyn'in kavli ile fetva verilir.»
Ben derim ki: Bezzaziye'de şöyle denilmiştir: «Bazı âlimler tarafından, «Eğer rahin de kaçınırsa.
onu Kadı satar hükmü bütün İmâmların sözüdür. Çünkü rahin rehinin satılmasına önceden razı
olmuştur. Sahih de ancak budur.» denilmiştir.»
«Cebredilir ilh...» Çünkü mürtehinin hakkını alması onun satılmasına bağlıdır.
«Husumete vekilde de böyledir ilh...» Yani davacının talebi ile olan vekilin hükmü yledir.
İtkanî şöyle demektedir: «Davacı Kadı'nın yanında hasmından bir vekil talep etse, Kadı da ona bir
vekil tayin etse, müvekkilin o vekili azletmesi caiz değildir. Çünkü hasmın hakkı, vekil talep ettiği
andan itibaren bu vekâlete taalluk eder. Eğer davalı davacının talebinden önce onu vekil tayin
etmişse, onu azletmesi caizdir.»
Hapsedilir ilh...» Bu, musannıfın, «Vekil cebredilir» sözünün tasviridir. Bazı nüshalarda da icbar
edilmenin keyfiyeti vekilin salması için birkaç gün hapsedilmesi şeklinde ifade edilmiştir.
«Adil satsa ilh...» Yani rehin akdinde veya akitten sonra rehinin satılması için yetki verilen kimse
satsa. Bezzaziye.
«Semeni rehindir ilh...» Yani onu satan adil semeni kabzetmese dahi, o semen yine rehindir. Çünkü
semen daha evvel kabzedilenin yerine kaimdir. Hidaye.
Merhun adilin elinde helâk olursa, borç düşer. Mürtehinin yanında helâk olduğunda borç nasıl
düşerse. Müşterinin yanında malın helâki ile semen helâk olmuş olsa, o malın helâki mürtehine
aittir, borç da düşer. Bu bahiste rehinin kıymetine değil, ancak semenine itibar edilir. Bezzaziye.
Mürtehin kabzetmediği halde ona nasıl zamin olur denilemez. Çünkü mürtehinin hakkı ile
müşterinin zimmetine helâk olmuştur. öyleyse sanki mürtehinin veya satıcının elinde helak olmuş
gibi olur. Mürtehinin veya satıcının elindeki helâk olunca da mürtehin zamin olur. İtkanî.
Adil, sattığı rehinin semenini kabzederek mürtehine verdiğini ikrar ederse, mürtehin inkâr ederse,
söz adilindir. Çünkü adil emindir. Mürtehinin alacağı da batıl olur. Valvalciye ve Cevhere.
«Çünkü gasıbdır ilh...» Zira nesneyi almış, sahibinin izni olmadan da başka birisşne teslim etmiştir.
T.
«Kabız sahihtir ilh...» Yani mürtehinin semeni kabzetmesi sahihtir. H.
«Mürtehin, tazmin etmekle malik olmuştur ilh...» Çünkü rahin, tazmin ettiği için nesneye malik
olmuştur. O zaman, vekiline kendi malını satmayı emrettiği anlaşılır. Hidaye.
«Adil satışta tecavüz etmiştir ilh...» Yani adil satış ve teslim etmekle taaddi etmiştir. Burada lâyık
olan, şarihin teslim kelimesini de zikretmesiydi. Nitekim Hidaye'de zikredilmiştir.
«Rahine tazmin ettirir ilh...» Yani adil, rahine rehinin kıymetini tazmin ettirir. Çünkü adil, rahin



tarafından vekil edilmiştir ve onun için çalışmaktadır. O zaman, vekil olan adil kesinleşen borç ile
rahine başvurarak ondan alır. Hidaye.
«Adilin satışı ile mürtehinin semeni kabzetmesi sahih olur ilh...» Yani satış nafiz olursa, satışla
kabız sahih olur. Zira rahin tazmin ettiği zaman ona malik olmuştur. Nitekim yukarıda geçti. O
zaman mürtehinin semeni kabzetmesi de sahih olur. Alacağından hiçbir şeyle de rahine
başvuramaz. Nitekim İnaye ve diğer kitaplarda da böyledir.
«Adil semeni mürtehinden geri alır ilh...» Çünkü, rehinin başka birisinin istihkakı çıkmasıyla semeni
haksız yere aldığı ortaya çıkmıştır. Adil de merhunu müstahakkına tazmin ederek ona malik
olmuştur.
«Mülkünün bedelidir ilh...» Çünkü adil onu tazmin etmekle mülkiyeti istikrar etmiştir. Rahine intikal
edinceye kadar da adil ona tazmin ettirmedi.
Burada bir mesele kalmıştır: Mustahık adile kıymetini tazmin ettirir ve kıymet de adilin mürtehinden
aldığı semenden çok olursa, bu fazlalığı kim tazmin edecektir? Ben Şurunbulaliye'nin bu bahsi
zikrederek şöyle dediğini gördüm : «Layık olan, o fazlalıkla rahine rücu etmesidir.»
Şurunbulali başka bir bahis daha zikretmiştir. O da şudur: «Musannıf bu şıkta müşterinin rücu
edeceğini zikretmemiştir. Belki ileride, eğer rehin kaim olursa bahsinde zikredecektir. Lâyık olan
şudur ki, eğer semeni mürtehine teslim etmişse, müracaat ederek semeni mürtehinden alır. Eğer
adile teslim etmişse, müracaat ederek adilden alır. Sonra adil mürtehine, mürtehin de alacağı ile
rahine başvurarak ondan alır...»
Ben derim ki: Şurunbulaliye'nin zikrettiği son meselenin sıhhat veçhi bana zahir değildir. Çünkü
müşteri hiçbir şeye borçlu değildir. Artık nasıl olur da elinde helâk olan nesnenin semenine rücu
eder. Evet, fukaha eğer «mustahık kıymetiyle müşteriye müracaat eder, çünkü müşteri yine
kabzettiği için gasıbdır, gasp edilen nesne de onun elinde helâk olmuştur», deselerdi, uygun
olurdu. Fakat lâyık olan şöyle denilmesiydi: Yani eğer mustahık kıymetle müşteriye müracaat
ederse, müşteri de ödemiş olduğu semenle adile, veya mürtehine müracaat eder. Mürtehin de adile,
adil de rahine müracaat eder. Fukahanın bunu zikretmemelerinin, bilakis «yalnız mustahıkkın
rahine veya adile müracaat etmesi» ifadesi ile yetinmelerinin sebebi nedir? Araştırılsın. Halbuki
lâyık olan yine onu da zikretmeleriydi.
Sonra ben, Sadiye'nin haşiyelerinde şunu gördüm: İbaresi aynen şöyledir: «Zahir şudur ki,
mustahıkka rahin veya adile tazmin ettirme muhayyerliği olduğu gibi müşteriye de tazmin ettirme
muhayyerliği vardır. Çünkü müşteri de malı alıp semeni teslim etmekle mütecavizdir. Şu kadar var
ki bu zikredilmemiştir.»
«Müşteri de rücu ederek adilden onun semenini alır ilh...» Yani eğer müşteri semeni bizzat teslim
etmişse. O zaman müracaat ederek semeni adilden alır. Ama eğer mürtehine teslim etmişse, adile
müracaat edemez. Çünkü adil satışta rahinin amilidir. Ancak, eğer amil kabzetmişse, o zaman amile
rücu edebilir. Halbuki amil hiçbir şey kabzetmemiştir. O zaman semenin zaminiyeti mürtehin
üzerinde, borç da rahinin üzerinde kalır. Şurunbulali, Zeylaî'den.
«Çünkü onun âkidi adildir ilh...» O zaman akdin hukuku da ona taalluk eder. Dürer.
«Adil rücu ederek semeni rahinden alır ilh...» Çünkü o tazminat mükellefiyetine adili sokan rahindir.
O zaman rahinin, o mükellefiyetten adili kurtarması da vaciptir.
«Kabzı sahih olur ilh...» Yani mürtehinin semeni kabzetmesi sahih olur.
«Semeni de mürtehine teslim eder ilh...» Hidaye bu kavli illet olarak zikretmiştir. En güzeli de bu
şekilde zikretmektir.
«Veya adil semeni ile mürtehine rücu eder ilh...» Çünkü akit bozulunca, semen de batıl olur.
Halbuki mürtehin onu semen olarak kabzetmişti. O zaman zarureten onun semen olarak kabzının
bozulması da vacip olur. Hidaye.
«Rücu ilh...» Çünkü onun semeni kabzı bozulduğu zaman, onun borçtaki hakkı olduğu gibi geri
döndü.
«Rahin akdinden sonra vekâlet şart kılınmışsa ilh...» Yani geçen tafsilat ancak, vekâlet eğer akitte
şart kılınmışsa, o zaman mürtehinin hakkı o vekâlet ile taalluk eder. Ama akitten sonra şart kılınan
vekâlet bunun hilafınadır. Çünkü mürtehinin hakkı akitten sonra şart kılınan vekâletle taalluk etmez.
O zaman da adil ona rücu edemez.
Zeylaî diyor ki: «İşte bu, vekilin satış üzerine cebredilmesi görüşünde olmayanın sözünü teyit



etmektedir.» Serahsi de vekilin satış üzerine cebredilmemesi görüşünün zahiri rivayet olduğunu
ylemektedir. Şu kadar var ki, Fahrulislam, Şeyhülislam «Esah olan kavil, vekilin satış üzerine
cebredilmesidir.» demişlerdir. Çünkü Muhammed Cami ve Asl'da vekilin satışa cebredileceğini
mutlak bir ifade ile söylemiştir. O zaman akitte şart kılınmayan bir vekâlet bizim orada zikrettiğimiz
bütün hükümler hakkında akitte şart kılınan vekâlet gibidir.» Özetle.
«Yalnız ilh...» Yani, adilin mürtehine müracaat etme hakkı yoktur.
«İster mürtehin onun semenini kabzetsin, ister etmesin ilh...» Yani adilin tecavüzü olmadan adilin
elinde semen zayi olsa. Dürer.
«Rahine kıymetini tazmin ettirir ilh...» Velhasıl, mustahık rahine tazmin ettirme hakkına sahihtir.
Çünkü o kendi malı olmayan bir şeyi sahibinden izinsiz olarak başka birisine teslim ettiğinden
mütecaviz olmuştur. Veya mürtehine tazmin ettirir, çünkü mürtehin de rehin olarak kabzetmesiyle
tecavüz etmiştir.
«Borcu ile helak olmuş olur ilh...» Yani rehin borç karşılığında helâk olmuştur.
Zeylaî şöyle demektedir: «Eğer rahin istihkak olunan rehini tazmin ederse, rehinin mürtehinin
yanında helâk olması ile mürtehin alacağını tam olarak almış olur. Çünkü rahin tazmin etmekle
teslimden evvele istinaden ona malik olmuştur. Zahir olur ki, o zaman o bir mülkiyet rehinidir. O
rehinin helaki ile de mürtehin borcunu tam almış olur.»
«Zarar ettiği için ilh...» Evla olan burada «aldatıldığı için» denilmesiydi.
Dürer'de de şöyle denilmektedir: «Kıymeti ile niçin rahine rücu eder. Çünkü mürtehin rahinin ona
rehini teslim etmesi yönüyle rahin tarafından aldatılmıştır. Bunun için kıymetiyle rücu eder.»
Bunun misli Zeylaî ve diğer kitaplarda da mevcuttur. T.
«Kabzı bozulmuştur ilh...» Çünkü mürtehin merhunu tazmin etmekle rehinin kabzı bozulmuş olur. O
zaman onun hakkı olduğu gibi avdet eder. Çünkü rehin rahinin mülkü değildir ki, onun helaki ile
borcunu tam almış olsun. İnaye.
Burada bir işkal ve cevabı vardır ki onlar da Hidaye ve Tebyin'de zikredilmişlerdir.
«Rehin edilen hayvanın gözü helâk olsa ilh...» Valvaliciye'nin ibaresi şöyledir: «Eğer rehin edilen
hayvanın gözü gitmiş olsa, borcun dörtte biri düşer. Çünkü üzerine yük taşıyan hayvanın gözü,
onun dörtte biridir. O zaman gözünün gitmesiyle onun dörtte biri gitmiş olmaktadır. Hayvanın
dörtte biri gitmesiyle borcun da dörtte biri gider.»
Bu bahis, eğer hayvanın kıymeti borcun kıymeti kadar ise, farzedilir. Nitekim Mebsut'ta bununla
kayıtlanmıştır. Valvalciye sahibi, «çalıştırılan hayvan, ki bunlar öküz ve attır.» sözüyle koyuna
benzer hayvanlardan kaçınmıştır. Çünkü eğer rehin edilen hayvan koyun ve benzeri bir hayvan ise,
o zaman mürtehinden, giden gözün getirmiş olduğu noksanlık tazmin ettirilir.
«İleride gelecektir ilh...» Yani hayvanların cinayeti babında şu gelecektir: «Hayvanı çalıştırmak
ancak, dört gözle mümkündür. İki hayvanın gözü, iki de çalıştıranın gözleri.»

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...