METİN
Rehinin
yanına bırakıldığı kimseye adil denilmesi, rahin ile mürtehinin zanlarında adil
olmasındandır.
Rahin
ile mürtehin rehini bir adilin
yanına koysalar, sahih olur. O adil
kimsenin rehini
kabzetmesiyle
de akit tamam olur. Ne rahin, ne de mürtehin rehini adilden alamaz. Eğer adil, rehini
rahine
veya mürtehine verirse, helak olduğu takdirde zamin olur. Çünkü o nesnede her ikisinin de
hakkı
vardır. O halde adil, yanına emanet
edilen rehini bunlardan birisine verse, nesne helak
olduğu
takdirde zamindir. Çünkü taaddi
etmiştir. Ondan kıymetini alırlar ve
rahin onun kıymetini
yine
o adilin yanına veya başka birisinin yanına bırakır. Adil o
nesneyi kendiliğinden kendisine
rehin
kılamaz. Çünkü eğer kılarsa, hem ödeyen, hem de ödeten olmuş olur. Ama
adil rücu edebilir
mi?
Bunun cevabı uzun kitaplarda tafsilatlı olarak verilmiştir.
Adilin
yanına bırakılan rehin helâk olduğu
takdirde mürtehinin zaminiyetinde
helâk olmuş olur.
Rahin
mürtehini veya adili veya bir başkasını borcun vadesi dolduğunda rehinin
satılmasına vekil
etse,
o vekâlet sahihtir. Eğer vekil
vekâlet verildiği vakit satışa ehil
ise. Yok eğer ehil değilse,
vekâlet
sahih değildir. O zaman rahin iyiyi kötüyü birbirinden ayıramayan bir çocuğu rehinin satışı
ile
vekil etse, o da baliğ olduktan
sonra satsa, onun o satışı sahih değildir. İmameyn buna
muhalefet
etmiştir. Eğer bu vekâlet rehin
akdinde şart kılınmışsa, rahinin vekili azletmesi ile vekil
azledilmiş olmaz. Rahinin ölümü veya mürtehinin
ölümü ile de azledilemez. Çünkü bu
vekâlet akdin
lüzumu
ile lâzım olmuştur. O zaman rehinin satışı için verilen vekâlet, müfret vekâlete
birkaç
vecihte
muhaliftir. Bu vecihlerden birisi yukarıda söylediğimizdir. İkincisi, rehin bahsinde vekil
borcun
vadesi dolduğu halde satışından
imtina ederse, satış üzerine cebredilir. Rehin akdinden
sonra
da rehinin satışı için vekil tayin edilmesi şart koşulduğu takdirde de esah kavle göre hüküm
yine
böyledir.
Zeylaî.
Zeylaî'nin bu tasrihi, zahiri rivayetin hilafı üzerinedir. Zahiri rivayeti, Kuhistanî ve diğerlerinin
naklettiklerine binaen Kadıhan ve diğer âlimler tashih etmişlerse de, esah olan rivayet Zeylaî'nin
tashih
ettiğidir. Ama müfred vekâlet bunun
hilafınadır.
Üçüncüsü
de, rehinin satışı ile vekil olan kimse, rehinin yavrusunu ve erşini (diyetini) satmaya da
maliktir.
Dördüncüsü,
rehinin satışı ile vekil olan kimse, rehini borcun cinsinin hilafına satsa, meselâ borç
dinar
iken dirhemle satmış olsa, o onu borcun cinsine çevirebilir. Ama müfret vekâlet
bunun
hilâfınadır.
Beşincisi, rehin bir köle olsa, o köleyi başka bir köle hataen öldürse, hataen katil olan köle
cinayetin
karşılığında ölen kölenin yerine
verilmiş olsa, rehin akdinde rehini satmaya vekil olan
kimse,
onu da satabilir. Müfret vekâlet
bunun hilâfınadır.
Rehinin
satışı ile vekil olan kimse, rahin öldüğü takdirde, rahinin varisleri gaib olsalar bile rehini
satabilir.
Rahin hayatta iken, rahin huzurda olmadan rehini satabileceği gibi. Bu vekâlet vekilin
ölümü
ile mutlaka batıl olur. İkinci İmâmdan vekilin vasisinin vekilin yerine
geçmesinin sahih
olduğu
rivayet edilmiştir. Şu kadarı var ki, ikinci İmâmdan rivayet edilen Asl isimli kitabın cevabının
hilafınadır.
İZAH
Rahin
ile mürtehinin kendileri ile ilgili hükümleri zikrettikten sonra onların naibi olan adilin
hükümlerini
zikretmektedir. Naib asıldan sonra gelir. Burada naibden murat her ikisinin de rehinin
yanına
konulmasına razı oldukları şahıstır. İster onun satışına razı olsunlar, ister olmasınlar,
farketmez,
«Bir
adilin yanına koysalar ilh...» Yani rehin akdinde merhunun bir adilin yanına bırakılması şart
koşulsa
ve buna bağlı olarak bıraksalar. Haniye.
«Sahih
olur. O adil kimsenin rehini kabzetmesiyle de akit tamam olur ilh...» Yani rehin sahih olur ve
tamamlanır.
Adilin kabzetmesiyle de lüzumlu bir akit olur. Çünkü mal hususunda adilin zilyedliği
mürtehinin
zilyedliği demektir. Bundan ötürü de merhun adilin yanında helâk olsa, mürtehinin
zaminiyetinde
helâk olmuş olur. Nitekim ileride
gelecektir.
Haniye'de şöyle denilmiştir: «Rahin borcun ödenme vadesi geldiği zaman rehini satması için adile
vekâlet
verse, adil de borcun vadesi doluncaya kadar rehini kabzetmese, rehin batıldır. Satışla
vekâlet
ise bakidir.»
«Ne
rahin, ne de mürtehin rehini adilden alamaz ilh...» Adilin yanına konulmasını şart koşmasalar,
fakat
rehin adilin yanına konulsa, o zaman herhangi birisinin rehini ondan alması caizdir. Nitekim
buna
İhtiyar'da da işaret edilmiştir. Kuhistanî.
«Zamin
olur ilh...» Bu kabil musannıfın şerhinde metin olarak yoktur. Ancak musannıf bunu
aşağıdaki «helak olduğu takdirde» kavlinden sonra şerh olarak zikretmiştir.
«İkisinin
de hakkı vardır ilh...» Rahinin hakkı o nesnenin aynı ile, mürtehinin hakkı da onun maliyeti
iledir.
O zaman adil, rahin ile mürtehine mûda olmuş olmaktadır. Bunların biri diğerine de
yabancıdır.
Öyleyse birisi diğer birisinin malını alma hakkına sahip olmadığı gibi, adil de onu
birisine
veremez. Zira mûda kendisine emanet edilen nesneyi bir yabancıya vermekle zamin olur.
«Ondan
kıymetini alırlar ilh..» Eğer
ikisinin bir araya gelmesi mümkün değilse, onlardan bir tanesi
Kadı'nın
bu işi yapması için işi Kadı'ya
götürür. Zeylaî.
«Hem
ödeyen, hem de ödeten olmuş olur ilh...» Bu ifadenin hasılı şudur: Adilin merhunu birisine
verip
helâk olmasıyla onun kıymetini ödemesi zimmetinde vacip olmuştur. O zaman, zimmetinde
ödemesi
vacip olan kıymeti evinde rehin kılmış olsa, üzerine vacip olan bir şeyi ödemiş sayılır. Ve
onu
ödetmiş de olur. İkisinin arasında da zıddiyet vardır.
«Bunun
cevabı uzun kitaplarda tafsilatlı
olarak verilmiştir ilh...» Yani
Zeylaî ve Hidaye şerhleri gibi
uzun
kitaplarda geniş olarak açıklanmıştır. Bu cevabın beyanı şöyledir: Kıymet, onların her ikisinin
reyiyle veya Kadı'nın reyiyle birinci adilin veya bir başkasının yanına rehin edilir, sonra da rahin
borcu
öderse, bakılır: Eğer adil kıymete, merhunu rahine vermek
sebebiyle zamin olmuşsa, o
zaman
o kıymet adilindir. O kıymet kimin yanında ise adil onu alır. Çünkü merhun birinci teslimle
rahine
ulaşmıştır. Borç da rahinin ödemesi ile mürtehine ulaşmıştır. Eğer burada kıymet rahinin
olmuş
olsa, bedel ile bedelin karşılığının bir adamın mülkünde toplanması lâzım gelir. Ama eğer
adil
onu mürtehine vermekle tazmin
etmişse, o zaman kıymet rahinindir.
Rahin onu kimin yanında
ise
alır. Çünkü o rehin edilen nesnenin yerine kaim olmuştur. İki bedelin bir adamın mülkünde
toplanması
da lâzım gelmez. Çünkü rehin edilen nesne rahinin eline ulaşmamıştır. O nesneye adil
tazmin
etmek suretiyle malik olmuştur. Sonra adil mürtehine rücu ederek verdiğini geri alır mı? İşte
buna
bakılır. Eğer o nesneyi ona ariyeten
veya vediaten vermişse, dönemez. Ancak
mürtehin onu
helak
etmişse, döner. Çünkü adil tazmin etmekle ona malik olmuştur. Bundan zahir oluyor ki, adil
onu
ona ya âriyet veya vedia olarak vermiştir. Mûda ile mustaire (ödünç olan) de taaddi dışında bir
şey
tazmin ettirilemez. Ama eğer onu
ona rehin olarak vermişse, yani adil mürtehine onu hakkı
karşılığında vermişse, o zaman adil mürtehine rücu eder. Nesne ister kendiliğinden helak olsun,
ister
onu mürtehin helâk etsin. Çünkü
adil onu mürtehine tazmin şekli ile vermiştir.
«Helâk
olduğu takdirde ilh...» Yani adilin elinde veya karısının veya çocuğunun veya hizmetçisinin
veya ücretli işçisinin elinde helâk olursa, mürtehinin zımaniyetinde helâk olmuş olur.
Kuhistanî.
«Borcun
vadesi dolduğunda ilh...» Veya mutlaka satışıyla vekil etmiş olsa. Nitekim Kuhistani ve
Dürrü'l-Münteka'da
da böyledir.
Haniye'de şöyle denilmiştir: «Rahin adili satışı ile vekil ettiğinde borcun vadesi dolduğunda
satmasını
söylemeyerek mutlak bir şekilde satmasını söylese, adil onu borcun vadesi
dolmadan da
satabilir.»
«Vekâlet sahihtir ilh...» Velev ki, borcun vadesi dolana kadar adil rehini kabzetmese ve rehin batıl
olsa
bile. Nitekim «vekâlet şart kılınsa» kavlinde de geçti. Bu Kavil ifade ediyor
ki, adilin rehini satış
vekâletinde
rahinin rızası aranmaz. Nitekim biz bunu Sadi'den de naklettik.
«Rahinin
vekili azletmesi ile vekil azledilmiş olmaz ilh...» şurası var ki eğer mürtehin rehinin satışı
ile
vekil olan kimsenin azline razı olursa, o zaman rahin azlettiğinde vekil azlolur.
İtkanî.
Musannıf
azilde mutlak bir ifade kullanmıştır. O zaman o azil şuna da şamil gelir: Eğer mutlak satış
ile
vekil etmiş olsa, sonra da vade ile satışını yasaklamış olsa, onun yasaklaması geçersizdir.
Çünkü
o vekâlet aslı ile lâzım (bağlayıcı)
olan bir akittir. O zaman vasfı ile
de lâzımdır. Hidaye'de
olduğu
gibi.
«Rahinin
ölümü ilh...» Yani rehinin satışı ile vekil olan kimse, müvekkilin ölümü, irtidadı ve
darü'l-harbe
iltihakı gibi hükmen azil ile de azledilmiş olmaz. Çünkü rehin rahinin ölümü ile batıl
olmaz.
Zira mürtehinin hakkı varislerin
hakkından daha önce gelir.
«Mürtehinin
ölümü ile ilh...» Ancak, mürtehin eğer vekil olursa, vekil mürtehinin
ölümü ile vekâlet
son
bulur. T. Bu bahis musannıfın vekilin
ölümü ile vekâlet mutlaka batıl olur
kavlinde
gelecektir.
«Çünkü
bu vekâlet akdin lüzumu ile lâzım
olmuştur ilh...» Çünkü bu vekâlet
rehin akdinin zımnında
şart
kılındığı zaman akdin vasıflarından
bir vasıf ve akdin haklarından da bir hak olmuş oldu.
Görülmüyor mu ki, burada vekâlet akdinin şart kılınması vesikanın ziyadeleşmesi içindir. O zaman
bu
vekâlet, bunun aslı olan akdin lüzumu
ile lâzımdır. Bu bahsin tamamı Hidaye'dedir.
«Müfred
vekâlete birkaç vecihte muhaliftir
ilh...» Müfred vekâlet, rehin
akdinin zımnında
zikredilmeyen
vekâlettir. Müvekkil gaib olduğu takdirde davacının talebi ile davaya vekil kılınan
bundan
istisna edilir. Yine, muhayyerlik hakkına sahip olan kimse diğerinin gaib olmasından
korksa,
kendisine muhatap olmak üzere bir vekil tutar. Bu vekil, diğerinin
azliyle azledilmez. Bunu
Rahmetî
ifade etmiştir. Zilyedin emri ile
vekil olan bir kimsenin vekâleti de
müvekkilin azli ile
geçersiz
kılınamaz. Nitekim vekilin azli babında geçmiştir.
«Birkaç
vecihte ilh...» Musannıf burada
bunlardan beşini zikretmiştir. Nihaye'de olan da yine o
vecihlerdendir.
Nihaye'de olan şudur: Meselâ, yanına
rehin konulan adil aynı zamanda rahin
tarafından
vekil de edilse, mürted olsa, onun darü'l-harbe iltihakına hüküm de verilse, sonra
müslüman
olarak oradan geri gelmiş olsa, yine vekil olarak döner. Ama müfret vekâlet bunun
hilafınadır.
İmâm Yûsuf'un kavli üzerine. Zira o
vekil olarak
dönmez.
«Satış
üzerine cebredilir ilh...» Yani eğer rahin gaib olur, borcun ödenme vadesi gelir, vekil de
rehini
satmaktan imtina ederse, satması için cebredilir. Bunun beyanı yakında gelecektir.
«Şart
koşulduğu ilh...» Zeylaî'nin
ibaresi, Kenz'in eğer adil satsa sözünün şerhinde şöyledir: «O
zaman
rehin akdinde şart kılınmayan vekâlet bizim zikrettiğimiz hükümlerin hepsi hususunda akitte
şart
kılınan vekâlet
gibidir.»
«Zeylaî
ilh...» Yani bu kavlin sahih olduğunu Zeylaî, «eğer vade dolarsa» kavlinin şerhinde
sarahaten
zikretmiştir. Bu kavlin sahih olduğu
Mülteka'da da tasrih edilmiştir. Hidaye'de de
böyledir.
Hidaye sahibi Hidaye'de şöyle demiştir: «Bu
rivayetin sahih olduğunu
Camiü's-Sagir ve Asl'da
cevabın
mutlak şekilde verilmesi de teyit
etmektedir.» Bunu Hidaye'nin şarihleri de ikrar etmişlerdir.
«Kadıhan
ilh...» Bu kavli Kadıhan'a nispet
etmek acayip bir şeydir. Belki bu,
Kuhistanî ve
Kuhistanî'ye
uyanların kalemlerinin kaymasındandır. Çünkü Haniye'de olan şöyledir. «Rehin
akdinde
merhunun satışı şart kılınmasa, sonra rahin mürtehin veya adili merhunun satışına vekil
etse,
bu vekâlet sahihtir. Ama rehin bu vekaleti feshedebilir ve onu da satıştan men edebilir. Eğer
rahin
ölmüş olsa, vekâlet batıl olur. Bu
vecihte mürtehin adilden merhunun
satışını talep de
edemez.
Ebû Yûsuf'tan bu vecihteki vekâletin akitte şart kılınan vekâlet gibi batıl olmayacağı rivayet
edilmiştir.
Sahih olan da ancak budur.»
Yine
Haniye'de şöyle denilmektedir: «Bir kişi bir nesneyi rehin etse, onu bir adilin yanına bıraksa,
rahin
adil kimseyi rehinin satışı ile
vekil etse, sonra da gaib olsa, borcun vadesi dolduğunda ad,l
kimse
merhunun satışı için cebredilir. Bazı âlimler tarafından bu adilin satış üzerine cebredilmesi,
satışın
rehin akdinde şart kılınması halinde mümkün olacağı söylenmiştir. Bazı âlimler tarafından
da
her halükârda adilin satışa cebredileceği söylenmiştir. Sahih olan da ancak bu kavildir.» Harfi
harfine.
Haniye, vekilin her halükârda satış için cebredileceğini Camiu's-Sagir üzerindeki şerhinde de tashih
etmiştir.
Nihayede olduğu gibi. Ben bu rivayetin aksini tashih edeni görmedim.
Mirac'da
şöyle denilmektedir: «Şeyhülislâm,
Fahrülislam ve Kadıhan da bu
rivayetin en sahih
rivayet olduğunu söylemişlerdir.»
«Yavrusunu
ve erşini satmaya da maliktir ilh...» Yani merhunun yavrusunu ve başka birisi
tarafından
merhuna bir cinayet işlenirse, o cinayetin erşi (diyeti) uruz (mal) olarak verilirse, vekil bu
durumda
hem yavruyu, hem de uruzu satabilir. Zira musannıf müteferrikat bahsinde şunu
zikredecektir: Rehinin neması rahinindir ve asıl ile beraber o da rehindir. Müfred vekil olan kimse
buna
malik değildir.
«Onu
borcun cinsine çevirebilir
ilh...» Çünkü o, borcun ödenmesiyle
memurdur. Semeni deynin
cinsine
çevirmek de borcun ödenmesinin zaruretlerindendir. Ama müfret vekil bunun hilafınadır.
Çünkü
o sattığı zaman vekâleti sona
erer. İtkânî.
«Onu
da satabilir ilh...» Çünkü o zaman o rehindir ve rehin olan nesnenin yerine
kaimdir.
«Varisleri gaib olsalar bile rehini satabilir ilh...» Bu vekil ister adil, ister mürtehin olsun, isterse
bunların
dışında başka birisi olsun. Varisleri gaib olsa bile satabilir. Çünkü rahinin ölümü ile
vekâletten
azledilmemiştir. Nitekim yukarıda
geçti.
T.
diyor ki: «Mürtehinin varislerinin gaib olması halinde de satabilir. Yani eğer satışla vekil olan
kimse
mürtehinden başka birisi ise.»
Yalnız
şu bahis kaldı ki: Vekil satışla vekil olmasa, rahin ölse, bunun hükmünü musannıf gelecek
babın
sonunda zikredecektir.
«Vekâlet vekilin ölümü ile mutlaka batıl olur ilh.. » Ama rehin bakidir. Çünkü rehin mürtehinin
elinde
ise, mürtehinin ölmesiyle akit batıl olmaz. O zaman adilin ölümüyle batıl olmaması daha
evlâdır.
İnaye.
Musannıf
adilin ölümünden ve vekâletinin butlanından sonra ne olacağını zikretmemiştir.
Valvalciye'de, Zahiriye'de ve diğer kitaplarda
şöyle denilmiştir: «Rehinin yanına konulduğu adil
ölse,
rehin rahin ve mürtehinin rızası
ile başka bir adilin yanına konulur. Eğer o adil hakkında rahîn
ile
mürtehin ihtilaf ederlerse, o zaman Kadı merhunu başka bir adilin yanına koyar. İkinci adil rehini
satamaz.
Birinci adil her ne kadar rehinin satışı için vekil olmuş olsa bile. Şu kadar var ki eğer rahin
ölürse,
o zaman satabilir. Çünkü Kadı ölen rahinin borçlarını ödemeye
mütevellidir.»
«Mutlaka
ilh...» O vekil ister mürtehin, ister adil, ister bunların dışında başka birisi olsun. Bu vekilin
varisi
veya vasisi kendi yerine kaim
olamaz. Çünkü vekâlette irs cereyan etmez. Bir de müvekkil
onun
reyine razı olmuştur, başkasınınkine değil. Dürer.
«İkinci
İmâmdan ilh...» Musannıf eğer bu kavli, «Ölen vekil ölmezden önce satışı ile vekil olduğu
merhunun
satışı için bir diğer adama vasiyette bulunsa sahih değildir.» sözünden sonra zikretseydi
daha
uygun olurdu.
T.
«Asıl isimli kitabın cevabının hilâfınadır ilh...» Kuhistanî de böyle zikretmiştir. Burada Asl isimli
kitaptan
murat, İmâm Muhammed'in Mebsut'udur.
Mebsut'un kavlinin zahiri şudur: İmâm
Muhammed
Asl isimli kitabında bu meselede Ebû Yûsuf'un cevabının da kendisiyle Ebû Hanife'nin
cevabı
gibi olduğunu zikretmiştir. T.
METİN
Merhunun
satışı ile vekil olan kimse ölümünde dİğer birisine merhunun satışı için vasiyet etse,
vasiyeti sahih değildir. Ancak, onun bir diğerine satış için vasiyet etmesi vekâlette şart kılınmışsa,
sahihtir.
Rahin
veya mürtehin, diğerinin rızası olmadan merhunun satışına malik değildir. Eğer borcun
vadesi
dolar ve rahin de ortadan kaybolursa, o zaman merhunun satışı ile vekil olan, kimse satması
için
cebredilir. Nitekim davaya vekil olan kimsede de böyledir. Eğer müvekkil ortadan
kaybolur,
vekil
de husumetten imtina ederse, o
zaman o malı satması için birkaç gün hapsedilir. Eğer ondan
sonra
da satmamakta ısrar ederse, alacaklının zararını def için o malı Kadı satar.
Adil
yanına bırakılan merhunu satsa,
merhunun semeni merhun gibi
rehindir. O zaman helâk
olduğu
takdirde merhunun helâki gibi
helâk olur. Eğer sattıktan sonra mürtehine semeni ödese,
rehinin
başka birisinin istihkakı olduğu ortaya çıksa, onun tazminatı
talep edilse, bakılır: Eğer
satılan
mal müşterinin elinde helâk olmuşsa, mustahik olan kişi rahine dilerse onun kıymetini
tazmin
ettirir. Çünkü gasıbdır. O zaman
satış ve kabız sahihtir. Çünkü mürtehin onu tazmin etmekle
malik
olmuştur. Veya mustahik adile tazmin ettirir. Çünkü adil satışla tecavüz etmiştir. Adil tazmin
ettikten
sonra ödemiş olduğu kıymeti rahine
tazmin ettirir. O zaman yine adilin satışı ile mürtehinin
semeni
kabzetmesi sahih olur. Adil, mürtehine ödemiş olduğu semeni mürtehinden geri alır. Çünkü
o
semen onun mülkünün bedelidir.
Mürtehin de borcu ile rahine başvurur, ondan alır. Çünkü
zarureten
onun kabzı batıl
olmuştur.
Eğer
rehin müşterinin elinde kaim ise, mustahik onu alır, müşteri de rücu ederek adilden onun
semenini
alır. Çünkü onun âkidi adildir. Sonra adil de müşteriye ödediği semeni, müracaat ederek
rahinden
alır. Adil rahine müracaat ettiğinde onun kabzı sahih olur. Semeni de mürtehine teslim
eder.
Veya adil sattığı rehinin semeni
ile mürtehine müracaat eder, ondan alır. Sonra mürtehin de
alacağı
ile rahine müracaat ederek rahinden alır.
Bu
bahiste Dürer ve Vikaye'de şu ilâve edilmiştir: «Eğer adile rehin akdinden sonra vekâlet şart
kılınmışsa, yalnız rahine müracaat edebilir. İster mürtehin onun semenini kabzetsin, ister etmesin.»
Rehin
mürtehinin yanında helâk olsa, sonra
başka birisinin istihkakı çıksa, rahine kıymetini tazmin
ettirir.
Rehin de rahinin borcu ile helâk olmuş olur. Rehin helâk olduktan sonra mustahik kıymetini
mürtehine
tazmin ettirse, mürtehin zarar ettiği için, tazmin ettiği kıymet ile rahine müracaat eder.
Borcu
için de rahine müracaat eder. Çünkü onun kabzı bozulmuştur.
FER'İ
BİR MESELE:
Rehin
olan hayvanın gözü helâk olsa, borcun dörtte biri düşer. İleride gelecektir.
İZAH
«Vekâlette şart kılınmışsa ilh...» Yani rahin, vekili olan adile vekâletin aslında satış için vekâlet
verdiğini
ve yapacağı her şey için de icazet
verdiğini söylese. O zaman vekilin vasisi de rehini
satabilir.
Ama vasinin üçüncü bir şahısa vasiyet etmesi caiz değildir.
FER'İ
BİR MESELE:
Adil,
birisini satışa vekil etse, o da satsa, eğer adilin huzurunda sattı ise caizdir. Yoksa caiz
değildir.
Ancak adilin huzurunda değil gıyabında satsa, adil de satışına icazet vermiş olsa, caiz olur.
Adil
rehinin bir kısmını satsa, rehin kalan kısımda da batıl olur. Hindiye. Yani fasit olur.
Çünkü
sonradan
bir şüyu arız olmuştur.
«Malik
değildir ilh...» Yani adil öldükten sonra rahin veya mürtehin diğerinin rızası olmadan rehini
satmaya
malik değildirler. Nitekim ben bunu
bazı âlimlerin yazısı ile gördüm.
Siyak da bunu
gerektirir.
Şu kadar var ki bu söz herhangi bir şeyden kaçınmak için değildir.
«Borcun
vadesi dolar ve rahin de ortadan kaybolursa ilh...» Veya rahinin ölümünden sonra onun
varisi
de ortadan kaybolur, vekil de satışından kaçınırsa, o zaman vekil ulemanın ittifakıyla satışa
icbar
edilir. Bu kavil, eğer rahin hazır olursa, rehinin satışı için vekilin değil bilakis rahinin icbar
edileceğine işaret eder. Bu durumda eğer rahin satıştan kaçınırsa İmameyn'e göre rehini Kadı
satar.
İmâma göre Kadı satmaz. Kuhistanî.
Remlî
diyor ki: «Bu hür insanın hacredilmesi meselesinin fer'idir. Hacr bahsinde de geçtiği gibi,
İmameyn'in
kavli ile fetva verilir.»
Ben
derim ki: Bezzaziye'de şöyle denilmiştir: «Bazı âlimler tarafından, «Eğer rahin de kaçınırsa.
onu
Kadı satar hükmü bütün İmâmların
sözüdür. Çünkü rahin rehinin
satılmasına önceden razı
olmuştur.
Sahih de ancak budur.» denilmiştir.»
«Cebredilir
ilh...» Çünkü mürtehinin hakkını alması onun satılmasına bağlıdır.
«Husumete
vekilde de böyledir ilh...» Yani davacının talebi ile olan vekilin hükmü böyledir.
İtkanî
şöyle demektedir: «Davacı Kadı'nın
yanında hasmından bir vekil talep etse, Kadı da ona bir
vekil
tayin etse, müvekkilin o vekili
azletmesi caiz değildir. Çünkü hasmın hakkı, vekil talep ettiği
andan
itibaren bu vekâlete taalluk
eder. Eğer davalı davacının
talebinden önce onu vekil tayin
etmişse,
onu azletmesi caizdir.»
Hapsedilir
ilh...» Bu, musannıfın, «Vekil cebredilir» sözünün tasviridir. Bazı nüshalarda da icbar
edilmenin
keyfiyeti vekilin salması için birkaç gün hapsedilmesi şeklinde ifade edilmiştir.
«Adil satsa ilh...» Yani rehin akdinde veya akitten sonra rehinin satılması için yetki verilen kimse
satsa.
Bezzaziye.
«Semeni
rehindir ilh...» Yani onu satan adil semeni kabzetmese dahi, o semen yine rehindir. Çünkü
semen
daha evvel kabzedilenin yerine kaimdir.
Hidaye.
Merhun
adilin elinde helâk olursa, borç düşer. Mürtehinin yanında helâk
olduğunda borç nasıl
düşerse.
Müşterinin yanında malın helâki ile semen helâk olmuş olsa, o malın helâki mürtehine
aittir,
borç da düşer. Bu bahiste rehinin kıymetine değil, ancak semenine itibar edilir. Bezzaziye.
Mürtehin
kabzetmediği halde ona nasıl zamin olur denilemez. Çünkü mürtehinin hakkı ile
müşterinin
zimmetine helâk olmuştur. öyleyse sanki mürtehinin veya satıcının elinde helak olmuş
gibi
olur. Mürtehinin veya satıcının
elindeki helâk olunca da mürtehin zamin olur. İtkanî.
Adil,
sattığı rehinin semenini kabzederek mürtehine verdiğini ikrar ederse, mürtehin inkâr ederse,
söz
adilindir. Çünkü adil emindir.
Mürtehinin alacağı da batıl olur. Valvalciye ve Cevhere.
«Çünkü
gasıbdır ilh...» Zira nesneyi almış, sahibinin izni olmadan da başka birisşne teslim etmiştir.
T.
«Kabız
sahihtir ilh...» Yani mürtehinin
semeni kabzetmesi sahihtir. H.
«Mürtehin,
tazmin etmekle malik olmuştur ilh...» Çünkü rahin, tazmin ettiği için nesneye malik
olmuştur.
O zaman, vekiline kendi malını satmayı emrettiği anlaşılır. Hidaye.
«Adil satışta tecavüz etmiştir ilh...» Yani adil satış ve teslim etmekle taaddi etmiştir. Burada lâyık
olan,
şarihin teslim kelimesini de zikretmesiydi. Nitekim Hidaye'de
zikredilmiştir.
«Rahine
tazmin ettirir ilh...» Yani adil, rahine rehinin kıymetini tazmin ettirir. Çünkü adil,
rahin
tarafından
vekil edilmiştir ve onun için
çalışmaktadır. O zaman, vekil olan adil kesinleşen borç ile
rahine
başvurarak ondan alır.
Hidaye.
«Adilin satışı ile mürtehinin semeni kabzetmesi sahih olur ilh...» Yani satış nafiz olursa, satışla
kabız
sahih olur. Zira rahin tazmin ettiği zaman ona malik olmuştur. Nitekim yukarıda geçti. O
zaman
mürtehinin semeni kabzetmesi de sahih olur. Alacağından hiçbir şeyle de rahine
başvuramaz.
Nitekim İnaye ve diğer kitaplarda da böyledir.
«Adil semeni mürtehinden geri alır ilh...» Çünkü, rehinin başka birisinin istihkakı çıkmasıyla semeni
haksız
yere aldığı ortaya çıkmıştır. Adil
de merhunu müstahakkına tazmin ederek ona malik
olmuştur.
«Mülkünün
bedelidir ilh...» Çünkü adil onu
tazmin etmekle mülkiyeti istikrar etmiştir. Rahine intikal
edinceye
kadar da adil ona tazmin
ettirmedi.
Burada
bir mesele kalmıştır: Mustahık adile kıymetini tazmin ettirir ve kıymet de adilin mürtehinden
aldığı
semenden çok olursa, bu fazlalığı kim tazmin edecektir? Ben Şurunbulaliye'nin bu bahsi
zikrederek şöyle dediğini gördüm : «Layık olan, o
fazlalıkla rahine rücu etmesidir.»
Şurunbulali
başka bir bahis daha zikretmiştir. O da şudur: «Musannıf bu şıkta müşterinin rücu
edeceğini
zikretmemiştir. Belki ileride, eğer rehin kaim olursa bahsinde zikredecektir. Lâyık olan
şudur
ki, eğer semeni mürtehine teslim etmişse, müracaat ederek semeni mürtehinden alır. Eğer
adile
teslim etmişse, müracaat ederek adilden alır. Sonra adil mürtehine, mürtehin de alacağı ile
rahine
başvurarak ondan alır...»
Ben
derim ki: Şurunbulaliye'nin
zikrettiği son meselenin sıhhat
veçhi bana zahir değildir. Çünkü
müşteri
hiçbir şeye borçlu değildir. Artık nasıl olur da elinde helâk olan nesnenin semenine rücu
eder.
Evet, fukaha eğer «mustahık kıymetiyle müşteriye müracaat eder, çünkü müşteri yine
kabzettiği
için gasıbdır, gasp edilen nesne de onun elinde helâk olmuştur», deselerdi, uygun
olurdu.
Fakat lâyık olan şöyle denilmesiydi: Yani eğer mustahık kıymetle müşteriye
müracaat
ederse,
müşteri de ödemiş olduğu semenle adile, veya mürtehine müracaat eder. Mürtehin de adile,
adil
de rahine müracaat eder. Fukahanın bunu zikretmemelerinin, bilakis «yalnız mustahıkkın
rahine
veya adile müracaat etmesi» ifadesi ile yetinmelerinin sebebi nedir?
Araştırılsın. Halbuki
lâyık
olan yine onu da zikretmeleriydi.
Sonra
ben, Sadiye'nin haşiyelerinde şunu gördüm: İbaresi aynen şöyledir: «Zahir şudur ki,
mustahıkka
rahin veya adile tazmin ettirme muhayyerliği olduğu gibi müşteriye de tazmin ettirme
muhayyerliği vardır. Çünkü müşteri de malı alıp semeni teslim etmekle mütecavizdir. Şu kadar var
ki
bu zikredilmemiştir.»
«Müşteri
de rücu ederek adilden onun semenini alır ilh...» Yani eğer müşteri semeni bizzat teslim
etmişse.
O zaman müracaat ederek semeni adilden alır. Ama eğer mürtehine teslim etmişse, adile
müracaat
edemez. Çünkü adil satışta rahinin amilidir. Ancak, eğer amil kabzetmişse, o zaman amile
rücu
edebilir. Halbuki amil hiçbir şey kabzetmemiştir. O zaman semenin zaminiyeti mürtehin
üzerinde,
borç da rahinin üzerinde kalır. Şurunbulali, Zeylaî'den.
«Çünkü
onun âkidi adildir ilh...» O zaman akdin hukuku da ona taalluk eder. Dürer.
«Adil rücu ederek semeni rahinden alır ilh...» Çünkü o tazminat mükellefiyetine adili sokan rahindir.
O
zaman rahinin, o mükellefiyetten
adili kurtarması da
vaciptir.
«Kabzı
sahih olur ilh...» Yani mürtehinin
semeni kabzetmesi sahih olur.
«Semeni
de mürtehine teslim eder ilh...» Hidaye bu kavli illet olarak zikretmiştir. En güzeli de bu
şekilde
zikretmektir.
«Veya
adil semeni ile mürtehine rücu
eder ilh...» Çünkü akit bozulunca, semen de batıl olur.
Halbuki
mürtehin onu semen olarak kabzetmişti. O zaman zarureten onun semen olarak kabzının
bozulması
da vacip olur. Hidaye.
«Rücu
ilh...» Çünkü onun semeni kabzı bozulduğu zaman, onun borçtaki hakkı olduğu gibi geri
döndü.
«Rahin
akdinden sonra vekâlet şart kılınmışsa ilh...» Yani geçen tafsilat ancak, vekâlet eğer akitte
şart
kılınmışsa, o zaman mürtehinin hakkı o vekâlet ile taalluk eder. Ama akitten sonra şart kılınan
vekâlet
bunun hilafınadır. Çünkü mürtehinin hakkı akitten sonra şart kılınan vekâletle taalluk etmez.
O
zaman da adil ona rücu edemez.
Zeylaî diyor ki: «İşte bu, vekilin satış üzerine cebredilmesi görüşünde olmayanın sözünü teyit
etmektedir.»
Serahsi de vekilin satış üzerine cebredilmemesi görüşünün zahiri rivayet olduğunu
söylemektedir. Şu kadar var ki, Fahrulislam, Şeyhülislam «Esah olan kavil, vekilin satış üzerine
cebredilmesidir.» demişlerdir. Çünkü Muhammed Cami ve Asl'da vekilin satışa cebredileceğini
mutlak
bir ifade ile söylemiştir. O zaman
akitte şart kılınmayan bir vekâlet bizim orada zikrettiğimiz
bütün
hükümler hakkında akitte şart kılınan vekâlet gibidir.» Özetle.
«Yalnız
ilh...» Yani, adilin mürtehine
müracaat etme hakkı yoktur.
«İster
mürtehin onun semenini kabzetsin, ister etmesin ilh...» Yani adilin tecavüzü olmadan adilin
elinde
semen zayi olsa.
Dürer.
«Rahine
kıymetini tazmin ettirir ilh...»
Velhasıl, mustahık rahine tazmin ettirme hakkına sahihtir.
Çünkü
o kendi malı olmayan bir şeyi sahibinden izinsiz olarak başka birisine teslim ettiğinden
mütecaviz
olmuştur. Veya mürtehine tazmin ettirir, çünkü mürtehin de rehin olarak kabzetmesiyle
tecavüz
etmiştir.
«Borcu
ile helak olmuş olur ilh...» Yani rehin borç karşılığında helâk olmuştur.
Zeylaî şöyle demektedir: «Eğer rahin istihkak olunan rehini tazmin ederse, rehinin mürtehinin
yanında
helâk olması ile mürtehin alacağını tam olarak almış olur. Çünkü rahin tazmin etmekle
teslimden
evvele istinaden ona malik olmuştur.
Zahir olur ki, o zaman o bir mülkiyet rehinidir. O
rehinin
helaki ile de mürtehin borcunu tam almış olur.»
«Zarar
ettiği için ilh...» Evla olan burada «aldatıldığı için» denilmesiydi.
Dürer'de
de şöyle denilmektedir: «Kıymeti ile
niçin rahine rücu eder. Çünkü
mürtehin rahinin ona
rehini
teslim etmesi yönüyle rahin tarafından aldatılmıştır. Bunun için kıymetiyle rücu eder.»
Bunun
misli Zeylaî ve diğer kitaplarda da mevcuttur. T.
«Kabzı
bozulmuştur ilh...» Çünkü mürtehin
merhunu tazmin etmekle rehinin kabzı bozulmuş olur. O
zaman
onun hakkı olduğu gibi avdet eder.
Çünkü rehin rahinin mülkü değildir
ki, onun helaki ile
borcunu
tam almış olsun.
İnaye.
Burada
bir işkal ve cevabı vardır ki onlar da Hidaye ve Tebyin'de
zikredilmişlerdir.
«Rehin
edilen hayvanın gözü helâk olsa ilh...» Valvaliciye'nin ibaresi şöyledir:
«Eğer rehin edilen
hayvanın gözü gitmiş olsa, borcun dörtte
biri düşer. Çünkü üzerine yük
taşıyan hayvanın gözü,
onun
dörtte biridir. O zaman gözünün gitmesiyle onun dörtte biri gitmiş olmaktadır. Hayvanın
dörtte
biri gitmesiyle borcun da dörtte biri gider.»
Bu
bahis, eğer hayvanın kıymeti borcun kıymeti kadar ise, farzedilir. Nitekim Mebsut'ta bununla
kayıtlanmıştır.
Valvalciye sahibi, «çalıştırılan hayvan, ki bunlar öküz ve attır.» sözüyle
koyuna
benzer
hayvanlardan kaçınmıştır. Çünkü eğer rehin edilen hayvan koyun ve benzeri bir hayvan ise,
o
zaman mürtehinden, giden gözün
getirmiş olduğu noksanlık tazmin
ettirilir.
«İleride
gelecektir ilh...» Yani hayvanların cinayeti babında şu gelecektir: «Hayvanı çalıştırmak
ancak,
dört gözle mümkündür. İki hayvanın gözü, iki de çalıştıranın gözleri.»