16 Ekim 2012

REHİNDE TASARRUF VE CİNAYETLER BABI

METİN
Rahinin rehin ettiği nesneyi satması, mürtehinin icazetine veya borcunu ödemeye tevakkuf eder.
Eğer bunlardan birisi bulunursa, satışı geçerli olur ve semeni de icazet suretinde rehin olur. Eğer
mürtehin satışa icazet vermez ve satışı feshederse, esah kavle göre, onun satışı ile satış fesholmaz.
Rehinin satışı mürtehinin icazetine mevkuf kalırsa, müşteri muhayyerdir, dilerse, rehinin
çözülmesine kadar sabreder veya satışı feshetmesi için işi Kadı'ya götürür. Müşteriye bu
muhayyerliğin sübutu müşteri onu aldığında onun rehin olduğunu bilmemesi halindedir. İbn-i
Kemal.
Rahin önce rehini bir kişiye satsa, sonra mürtehin icazet vermeden ikinci bir kişiye daha satsa,
ikinci satışı da yine mürtehinin icazetine mevkuftur. Zira mevkuf ikinci satışın tevakkufuna mani
değildir. O zaman mürtehin, iki müşteriden hangisine icazet verirse o geçerli, diğeri batıl olur.
Rahin rehini satsa, sonra da icara verse veya rehin veya hibe etse, mürtehin de icare, rehin veya
hibeden herhangi birisine icazet verirse, birinci satışı caiz olur. Çünkü mürtehinin menfaati, rehinin
semene tahvili ile hasıl olmuştur. Nitekim bu yerinde araştırılmış ve yazılmıştır. Satışın dışındaki
diğer akitler ise nafiz olmaz. Çünkü mürtehinin diğer akitlerden bir menfaati yoktur. O zaman
mürtehinin o akitlerden herhangi birisine icazeti, hakkını ıskattır. O zaman mani ortadan kalktığı
için satış geçerli olmaktadır.
Eşbah'ta şöyle denilmektedir: «Rahin rehini Zeyd'e satsa, sonra da mürtehinin kendisine satsa,
birinci satış bozulur.»
Rehin verilen köleyi azadetmek, «tedbir» yapmak ve «istilad» etmek sahihtir. Yani rahinin merhun
kölesini azadetmesi geçerlidir. Eğer rahin zengin ve mürtehinin alacağı peşin ise, mürtehin
alacağını rahinden alır. Eğer borç vadeli ise, o zaman satılan rehin kölenin bedelini borcun vadesi
dolana kadar köle yerine rehin olarak alır. Borcun vadesi geldiği zaman mürtehin hakkını ondan
tam olarak alır, eğer borcun cinsinden ise. Geri kalan fazla kısmı da rahine reddeder.
Azat suretinde rahin fakir ise, o zaman, köle kıymetinden veya borçtan hangisi daha az ise, az
olanın karşılığında mürtehine çalışır. O zaman, eğer efendisi zengin ise ona rücu ederek ödediğini
alır.
«Tedbir» ve «istilad»a gelince, o zaman köle rücu etmeksizin borcun hepsi karşılığında çalışır.
Çünkü müdebber köle ile ümmül veledin kazancı efendisinindir.
Rahin rehini telef ederse, onun hükmü zengin olduğu halde azadettiği kölenin hükmüdür. Nitekim
bu geçti.
Rehini rahinin gayrı bir yabancı telef ederse, mürtehin rehini telef eden yabancıya, helak olduğu
günün kıymetiyle tazmin ettirir, kıymet de onun yanında rehin olarak kalır. Nitekim yukarıda geçti.
Bunun mürtehin üzerindeki zaminiyetine gelince, mürtehin hakkında, onun kabzettiği günün
kıymeti muteberdir. Çünkü mürtehin geçmiş kabzıyla ona zamindir.
Mürtehin, rehini rahine iareten verirse, onun zaminiyetinden çıkar. Buna ariye ismi verilmesi de
mecazidir.
Rehin rahinin elinde helâk olursa, karşılıksız helâk olmuştur. Hatta mürtehine rehinin karşılığında
bir kefil vermiş olsa, kefilin hiçbir şey ödemesi lâzım değildir. Çünkü o rehin olmaktan çıkmaktadır.
Evet, eğer rahin mürtehinin rızası olmadan rehini almışsa, o zaman kefilin zaminiyeti caizdir.
Mürtehin rehini rahine verdikten sonra tekrar eline geçse, o zaman zamimyeti tekrar avdet eder.
Mürtehin rehini rahinin elinden istirdad edebilir. Rahin eğer istirdaddan evvel ölürse, mürtehin
diğer alacaklılardan daha hak sahibidir. Çünkü rehinin hükmü bakidir.
İZAH
Musannıf rehin ve hükümlerini zikrettikten sonra şimdi de rehin yapıldıktan sonra rehin üzerine arız
olan meseleleri zikredecektir. Mirac.
«Rahinin rehin ettiği nesneyi satması tevakkuf eder ilh...» Mürtehinin rehini satması da rahinin
icazetine tevakkuf eder. Eğer rahin merhunun satışı için mürtehine icazet verirse caiz olur,
vermezse caiz olmaz. Rahin rehini iptal eder, rehin ettiği şeyi tekrar rehin edebilir.
Rehin edilen nesne, rahini icazetinden önce müşterinin elinde helâk olursa, helâktan sonra rahinin
icazeti caiz değildir. Helâk olduğu takdirde de rahini mürtehin veya müşteriden dilediğine tazmin



ettirir. Kuhistanî, Tahavi şerhinden.
Musannıfın bu hususta zikrettiği ancak sahih ve zahir-i rivayettir. Bazı âlimlere göre ise bu satış
geçerlidir. Bu bahsin tamamı Zeylaî'dedir.
FER'İ BİR MESELE:
Mürtehin, rahine yanındaki rehini bir adama satmasını söylese, o da başka bir adama satsa, caiz
değildir. Fakat müstecir, mucire elindeki nesneyi birişine satmasını söylese, mucirin onu başka bir
adama satması caizdir. Camiü'l-Fusuleyn.
«Mürtehinin icazetine ilh...» Veya mürtehinin rahini alacağından ibra etmesine tevakkuf eder.
Hamevi.
«Satışı geçerli olur ilh...» Çünkü, mürtehinin hakkının taalluk etmesi gibi ve rahinin onu teslim
etmeye kadir olmaması gibi satışa mani olan haller ortadan kalkmış olmaktadır. Zeylai.
«Semeni de rehin olur ilh...» Yani müşteriden ister semeni kabzetsin, ister kabzetmesin. Zira o
semen rehin edilen nesne yerine kaimdir. Eğer nesneyi veresiye satarsa, ibtidaen rehin sahih
olmaz. Şu kadar var ki, bekaen rehini sahih olur. Öldürülen merhun kölenin kıymetinin bekaen
rehin olması gibi. Hatta semen müşterinin üzerinde helak olmuş olsa, o helak mürtehinden gider ve
onunla alacağı da düşer. Elinde helak olduğunda alacağının düşmesi gibi.
Bu hususta Eşbah'ın bazı haşiyecilerinin bir itirazları vardır ki onların bu itirazlarının kaynağı
düşünmemeleri ve araştırmamalarıdır. Musannıfın zikrettiği en sahih ve zahiri rivayettir.
Bazı âlimlere göre ise, mürtehin icazet vereceği zaman satılan merhunun semeninin rehin olmasını
şart kılarsa, o semen rehin olur. Eğer şart koymazsa, rehin olmaz. Bu bahsin tamamı Zeylaî'dedir.
«Esah kavle göre ilh...» Çünkü satışın geçerli olmaması onun hakkı yüzündendir. Bu hak da
hapistir. Tevakkuf ise, onun hakkını yok etmez.
İmâm Muhammed'den mürtehinin feshi ile rahinin merhunu satışının feshedileceği rivayet
edilmiştir. Hatta rahin rehini çözmüş olsa, çözdükten sonra bile müşterinin o nesnede bir hakkı
yoktur. Zeylaî, özetle.
«İşi Kadı'ya götürür ilh...» Çünkü bu fesih münazaanın kesilmesi içindir. Bu da Kadı'ya aittir. İnaye.
«Müşteriye bu muhayyerliğin sübutu ilh...» şu kadar varki, müşterinin onun rehin olduğunu bilip
bilmemesi arasında fark olmadığı en esah kavildir. Remlî, Minyetü'l-Müfti'den. Fetvaya muhtar olan
da bu kavildir. Hamevi de diğerleri, Tecnis'ten.
Camiül'-Fusuleyn'de de şöyle denilmektedir: «Müşteri nesnenin merhun veya mecur olduğunu
bildiği takdirde, İmâm-ı Azam ve İmâm Muhammede göre, muhayyerlik hakkına sahiptir. İmâm Ebû
Yûsuf'a göre ise, biIiyorsa değil, bilmiyorsa muhayyerdir. Zahir-i rivayet, İmâm Azam ve İmâm
Muhammed'in kavlidir.»
Remlî, Camiü'l-Fusuleyn üzerindeki haşiyede şöyle demektedir: «Sahih olan İmâm-ı Azam ile İmâm
Muhammed'in kavlidir. Fetva da bu kavil üzerinedir. Valvaciye'de olduğu gibi.»
«İkinci bir kişiye daha satsa ilh...» Bunun mürtehinin gayrı ile kaydedilmesi ileride gelecektir.
«Hangisine icazet verirse o geçerli ilh...» Rahinin merhunu iki ayrı kişiye satışından sonra rahin
borcunu öderse, birinci satışı mı, yoksa ikinci satışı mı geçerlidir? Araştırılsın. Ama zahir, birinci
satışın geçerli olmasıdır. T.
Ben derim ki: Yakında Kifaye'den naklen zikredeceğimiz de T.'nin dediğini teyit eder. Düşünülsün.
Musannıfın zikrettiği ise, mürtehinin icazetine muhaliftir. Eğer mal sahibinin satışı tekerrür ederse,
müstecir de mucirin nesneyi ikinci adama satışına icazet verse, mucirin birinci satışı geçerli olur.
Bunun veçhi gelecektir.
«Sonra da icara verse ilh...» Yani Kadı satışı bozmadan önce icara vermiş olsa. İtkanî.
«Rehin veya hîbe etse ilh...» Yani rehin veya hibe ettiğinde teslim de etmiş olsa. Çünkü, bu iki akde
teslimsiz itibar edilmez. İtkanî, Ebul Muin'den.
«Birinci satışı caiz olur ilh...» Burada her ne kadar iki satış yoksa da musannıfın buna birinci satış
ismi vermesi, bu akitlere nispetle birinci satıştır. Çünkü bu akitler satıştan sonradır. Musannıfın
ifadesinin, rahin önce birisine, sonra da bir diğerine satması ve daha sonra da bu akitleri yapması
ve mürtehinin de bu akitlere icazet vermesi halinde ikinci değil birinci satışın geçerli olacağı
şeklinde anlaşılması mümkündür. Çünkü birinci satış önceliği bakımından tercih edilir. Kifaye.



«Hasıl olmuştur ilh...» Bu kavil iki mesele arasındaki farkı beyan etmektedir. Çünkü icazetle birinci
meselede ikinci satış caizdir. Satıştan sonra ikinci meselede, icazet akitlerin hepsinde olmasına
rağmen satıştan sonraki diğer tasarrufları caiz değildir.
Kifaye'de şöyle denilmektedir: «Bunda asıl kaide şudur: «Rahinin rehindeki tasarrufları eğer
mürtehinin rehindeki hakkını iptal ediyorsa, nafiz değildir. Ancak mürtehinin icazeti ile nafizdir.
Mürtehin rahine icazet verirse bakılır: Eğer rahinin tasarrufları mürtehine bir hak sağlıyorsa,
icazetin lahık olduğu tasarruf nafiz olur. Eğer mürtehine bir hak sağlamıyorsa, mürtehinin icazeti ile
mürtehinin hakkı batıl olur. Rahinin tasarruflarından ilki nafiz olur. Her ne kadar sonrakilere icazet
verse de.
«Bu asıl sabit olduğu takdirde, biz deriz ki, mürtehin ikinci satışta pay sahibidir. Çünkü mürtehinin
hakkı semene tahavvül etmiştir. Mürtehine bu akitlerde bir hak yoktur. Çünkü hibe ve rehinde bir
bedel yoktur. İcaredeki bedel ise, menfaat karşılığıdır. Mürtehinin hakkı ise, nesnenin menfaatinde
değil, aynının maliyetindedlr. O zaman mürtehinin icazeti hakkını ıskat eder. Satışın geçerliliğine
mani olan hal da ortadan kalkar. O zaman da ilk satış geçerli olur. Mucir, icardaki nesneyi iki ayrı
kişiye satsa, müstecir de ikinci satışa icazet verse, mucirin birinci satışı geçerli olur. Çünkü
müstecirin semende bir hakkı yoktur. O zaman müstecirin icazeti icaredeki faydalanma hakkının
ıskatı olur.» Özetle.
«Eşbah'ta ilh...» Şarihin bu kavil musannıfın geçmişteki, «İkinci satış da mevkuftur» sözünün
üzerine bir istidrak gibidir. Sanki musannıf ikinci satışın tevakkuf mahalli de birinci satış gibidir
demek istemiştir. Eğer ikinci satış mürtehinin gayrına yapılmışsa. Ama eğer ikinci satış mürtehine
yapılmışsa, o zaman satış icazete tevakkuf etmez. Ancak rahinin birinci satışı batıl olur.
Bunun veçhi de şudur: Mevkuf olan bir mülk üzerine kesin bir mülk arız olmuş, mürtehin de onu
iptal etmiştir. T. Ebussuud'dan.
«Azad etmek sahihtir ilh...» Geçen bahis, satış, icare, kitabet, hibe, sadaka ve ikrar gibi feshi kabul
eden tasarruflarda idi. Bunların hiçbirisi mürtehin hakkında caiz değildir. Mürtehinin rehini elinde
tutma hakkı da ancak rahin borcunu ödedikten sonra batıl olur. Burada olan tasarruflar ise feshi
kabul etmez ve geçerli olurlar. Rehin de batıl olur. Bunu Kuhistanî ifade etmiştir. Ama bu
tasarrufları yapan rahin ister zengin, ister fakir olsun farketmez. Çünkü bu tasarruflar ehlinden ve
yerinde yani mülkiyetinde sadır olmuştur. O zaman mürtehinin izni olmaması ile onun o tasarrufla
lağvolmaz. Satış ve hibede geçerliliğin mümteni olması, teslime kudreti olmamasındandır. Bu
bahsin tamamı Hidaye'dedir.
Vakfetmek de azat gibidir. S'af ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Rahin merhunu mürtehine
teslim ettikten sonra vakfetse, eğer zengin ise Kadı onu üzerindeki borcu ödemeye cebreder. Eğer
fakir ise, Kadı vakfı iptal eder, merhunu da üzerindeki borç karşılığında satar.»
«Azadetmesi geçerlidir ilh...» Şarih bu kavli ile «geçerli» tabiri ile ifade edilmesinin evla olduğuna
işaret etmektedir. Çünkü geçen tasarruflar sahihtir fakat geçerli değildir. Burada «sahih» kelimesi
ile tabir etmek geçen tasarrufların sahih olmadığını zannettirir. T.
«Rehin olarak alır ilh...» Yani rehin olmak üzere.
«Bedelini ilh...» Yani rehinin bedelini. Velhasıl, mürtehin kıymetini alır ve onu merhun yerine rehin
yapar.
«Fazla kısmı da reddeder ilh...» Eğer bir fazlalık varsa. Eğer kıymet borçtan eksik ise, geri kalan için
müracaat ederek rahinden alır. T.
«Azat suretinde ilh...» Yani mürtehinin izin vermediği bir azatta. Eğer mürtehinin izni ile
azadetmişse, köle üzerinde çalışma mecburiyeti yoktur. Ebussuud.
«Çalışır ilh...» Çünkü mürtehinin kölenin azadından sonra alacağın rahinden alması mümkün
olmadığından ancak azattan istifade eden köleden alır. Köle de ancak maliyetinin miktarı kadar
faydalanmıştır. O zaman köle, kıymetinden fazla olan borcun yerine çalışmaz.
«Kıymetinden veya borçtan hangisi daha az ise ilh...» Bunun keyfiyeti şöyledir: Kölenin azat günü
ile rehin gününün kıymetine ve bir de borca bakılır. Bunlardan hangisi az ise, onun karşılığında
çalışır. Zeylaî. Borcu da kazancı ile öder. Ancak, onun kazancı mürtehinin hakkının cinsinin hilafına
olursa, mürtehinin hakkının cinsi ile değiştirir, onunla mürtehinin alacağını öder.
«Efendisi zengin ise, ona rücu ederek ödediğini alır ilh...» Yani efendisi zengin olduğu vakit. Çünkü
köle, şeriat hükmüyle fakir olduğu bir zamanda onun borcunu ödemiştir. O zaman efendisine, onun
yerine yüklenmiş olduğu borcu almak üzere müracaat eder. İbn-i Kemal.



«Borcun hepsi karşılığında çalışır ilh...» Velev ki, borç kıymetinden fazla olsa da. Çünkü müdebber
kölenin veya ümmül veledin kazancının tümü efendisinindir.
«Nitekim geçti lih...» Yani, «eğer borç peşin olursa, rahinden alacağının hepsini alır. Eğer borç
peşin değilse, borcun vadesi dolana kadar rehin olarak kıymetini alır.» Kavlinde.
«Mürtehin tazmin ettirir ilh...» Musannıf bu kavliyle tazmin ettirmekte mürtehinin hasım olduğuna
işaret etmiştir. Hidaye'de olduğu gibi.
«Helak olduğu günün kıymeti ilh...» Eğer helâk olan merhunun kıymeti helâk olduğu gün beş yüz
dirhem ise, rehin gününde ise, borç gibi bin dirhem ise, mürtehin telef edene beş yüz dirhemi
tazmin ettirir, bu beş yüz dirhem de rehin olur. Borçtan da beş yüz dirhem düşer. Sanki bir âfetle
telef olmuş gibi olur. Hidaye'de olduğu gibi.
«Mürtehin üzerindeki zaminiyete gelince ilh...» Bu kavil, mürtehinin ziyadeye zımaniyetinin veçhini
beyan etmektedir. Çünkü o ziyade kadar borçtan düşmüştü.
İtkanî diyor ki: «Rehinin zaminiyetinde, rehini kabzettiği günün kıymetine itibar edilir. O günde onun
kıymeti de bin dirhem idi. O zaman, mürtehin yabancının ödemesi üzerine o fazlalığa zamin olur.» -
Kifaye'de de şöyle denilmiştir: «Eğer rehin olduğu gibi kalsa, fiyatlar düşse, ve rehin olan kölenin
kıymeti noksanlaşsa, o zaman borçtan hiçbir şeyin düşmemesi gerekir denilemez. Çünkü biz deriz
ki, senin söylediğin meselede nesne mevcuttur. Değişiklik ancak fiyatın düşmesi ile hasıl olmuştur.
Nesne ise fiyatların oynaması ile yine kabız günündeki kıymetine yükselebilir. O zaman buradaki
değişikliğe itibar edilmez. Ama meselemizde hasıl olan değişiklik kıymetinin düşmesiyle değil,
helâk ile istikrar etmiştir. Nesne de eskisi gibi değildir. Çünkü helâk olmuştur.»
Burada, merhunu mürtehinin telef etmesi meselesi kaldı. Rehini mürtehin telef ederse, merhunun
kıymetine borçludur. Kıymet de onun elinde rehin olur. Borcun ödeme günü geldiğinde eğer borç
kıymetin cinsinden ise, kıymetten hakkını alır. Eğer kıymetten, borçtan fazla bir şey artarsa, fazlalığı
geri verir.
Mürtehinin merhunu telef etmesinden önce, fiyatların değişmesi yüzünden merhunun kıymeti bin
dirhemden beş yüz dirheme düşse, istihlakla beş yüzü vacip olur, borçtan da beş yüzü düşer.
Çünkü noksanlaşan helâk olan gibidir. Borçtan da helâk olan kadar düşer. Rehinin kıymeti de
fiyatların düşmesiyle olan değil, geçmişteki kabız gününün kıymeti kabul edilir. O zaman
mürtehinin onu telef etmesi ile baki kalan onun üzerine vacip olur. Baki kalan da onu telef ettiği
günün kıymetidir. Hidaye, özetle.
Mürtehin, fiyatların değişmesi ile ortaya çıkan kıymetine değil, kabız günündeki kıymetine
mazmundur. Bu izahla Zeylaî'nin «fiyatların düşmesi tazmin edilmesi sözü ile ortaya attığı işkal de
bertaraf olmuş olur. Bu cevabın beyanı Kudurî'den naklen Gayetü'l-Beyan'da olan şu ifadedir:
«Nesnenin bekası ile fiyatın noksanlaşması tazmin olunmaz. Ama telef olduğu takdirde zaminiyet
kabız günündeki kıymet iledir. İtlafın tazmini ise, rehinin tazmininin cinsinden değildir. Bundan
dolayı da itlaf gününün kıymeti vacip olur, rehinin kabız günündeki kıymetinin fazlalığını da tazmin
vacip olur.» Özetle.
Kifaye'den nakledilen de bunun mislidir.
«Meccanen helâk olmuştur ilh...» Yani borçtan hiçbir şey düşmeden helâk olmuştur. Çünkü
mazmun olunan kabız ortadan kalkmıştır.
«Hatta mürtehine rehinin karşılığında bir kefil vermiş olsa ilh...» Yani rahin, ariye almış olduğu
rehin karşılığında ona bir kefil vermiş olsa. Yani ona ayyla değil, teslimiyle bir kefil verse. Çünkü
musannıfın kefalet bahsinde şöyle bir ifadesi vardır: «Kabzından evvel nebi ile, merhun ve
emanetin de aynları ile kefil vermek sahih değildir. Ama eğer bunların teslimi için kefil vermiş olsa,
sahihtir.»
«Rehin olmaktan çıkmıştır ilh...» Çünkü rehinin hükmü olan zaminiyetten çıkmıştır. Yoksa rehin
akdi bakidir.
«Kefilin zaminiyeti caizdir ilh...» Yani kefile teslimi gerekli kılmak caizdir. Biz bunun illetini yukarıda
takdim ettik.
«Zaminiyeti tekrar avdet eder ilh...» Çünkü rehin akdi baki idi, ancak zımaniyet hükmünde değil.
Minah.
«Diğer alacaklılardan ilh...» Yani, rahinin diğer alacaklılardan daha çok hak sahibidir. O zaman
diğer alacaklılar mürtehine o rehinde ortak olmazlar.



«Çünkü rehinin hükmü bakidir ilh...» En doğrusu, «rehin akdi bakidir» demesiydi.
METİN
Rahin veya mürtehin, diğerinin izni ile rehin olan nesneyi bir yabancıya iare etse veya vedia
(emanet) olarak verse, tazmin sakıt olur. Bunlardan her birisi o nesneyİ eskiden olduğu gibi
yeniden rehin olarAk iade etme hakkına sahiptir. Ama bunlardan birisi diğerinin izni ile icare verse,
satsa, hibe veya rehin etse veya mürtehin ya da bir yabancı onu rehin etse, bunun hilafına rehin
olarak avdet etmez. Çünkü bu akitlerle o rehinden çıkmış olur. Sonra o nesnenin rehin olması
ancak yeni bir akitle mümkündür. Çünkü bu akitler lazımî akitlerdir. Ama ariye ve mürtehinin rahine
satması bunun hilafınadır. Çünkü bu akitler bağlayıcı akitler değildir.
Rahin ikinci defa rehin etmeden ölürse, mürtehin rahinin terekesinde diğer alacaklılarla eşittir.
Rahin mürtehine nesneyi kullanması veya başka bir adama iş için iare etmesi için izin verse,
merhun işe boşlamazdan önce veya iş bittikten sonra helâk olsa, borcun karşılığında helâk olmuş
olur. Çünkü rehin akdi bakidir. Eğer kullanılma veya iş sırasında ölürse, emaneten ölmüş olur.
Çünkü ariyet eli sabittir.
Helak vaktinde ihtilaf etseler, mürtehin iş sırasında helâk olduğunu, rahin de iş sırasında helâk
olmadığını söylese, o zaman söz mürtehinindir. Çünkü mürtehin münkirdir. Ama beyyine getirmek
rahine aittir. Çünkü her ikisi de rehin malikiyetinin zail olduğunda ittifak etmişlerdir. Rahinin o
nesnenin rehine avdet ettiği sözü tasdik edilmez, ancak hüccetle tasdik edilir. Bezzaziye.
Bezzaziye'de şöyle denilmiştir: «Rahin mürtehine rehin olan elbiseyi bir gün giymesi için izin verse,
mürtehin elbiseyi yırtık olarak getirerek izin verilen gün giydiğinde yırtıldığını söylese, rahin
mürtehinin o gün giymediğini ve elbisenin o gün yırtılmadığını söylese, söz rahinindir. Eğer rahin
mürtehinin o gün giydiğini ikrar etse, yalnız giymesinden evvel veya sonra yırtıldığını iddia etse,
mürtehinin ne kadar tazmin edeceği hususunda söz mürtehinindir
FER'İ MESELELER:
Babanın, üzerindeki borç karşılığında yanında bulunan küçük çocuğunun malını rehin etmesi
caizdir. Eğer verdiği rehinin kıymeti borçtan fazla olur ve helâk olursa, babası oğluna fazlasını
değil, borç miktarını zamindir. Ama vasi bunun hilafınadır. Zira vasi onun kıymetine zamindir.
Baba ile vasi arasındaki fark şudur: Baba ihtiyacı anında küçük çocuğun malından faydalanma
hakkına sahiptir. Ama vasi böyle değildir.
Çocuk yetişse, nesne rehinde olduğu halde babası ölse, çocuk borcu ödemeden rehin olan nesneyi
mürtehinden alamaz. Eğer babası o nesneyi kendi nefsi için rehin etmişse, çocuk rücu ederek
babasının malından alır. Çünkü oğul borcu ödemeye mecburdur. Rehin olan nesneyi iare eden
kimsenin borcu ödeyip rehini geri almaya mecbur olduğu gibi.
Adam bir şeyi rehin etse, sonra o nesnenin başkası için rehin olduğunu ikrar etse mürtehin
hakkında sözü tasdik olunmaz Mürtehinin alacağının alacağını ödemesi ve rehini de ikrar ettiği
kimseye iade etmesi emredilir.
Birisi bir başkasının evini rehin olarak verse, ev sahibi rehin olarak verilmesine icazet verirse,
caizdir. Rehinin kıymeti üzerinde rahinin beyyinesi daha evlâdır.
Rehinin, yavrusu, meyvesi gibi fazlalıkları da rehindir. Ama rehin edilen binanın, yerin veya kölenin
geliri ise rehin olmaz.
Fasit rehin de tazmin hususunda sahih rehin gibidir.
Bir şeyi rehin etmek üzere istiare etmek sahihtir. O zaman, eğer muir mutlak şekilde rehin etmesini
ylerse, o dilediği şeyle rehin edebilir. Eğer muir onu bir miktar borç veya bir cins veya bir
mürtehin veya bir şehir ile kayıtlarsa, nesne onunla kayıtlanır. O zaman eğer mustair muirin
kayıtladığı şeye muhalefet ederse, muir mustair veya mürtehine tazmin ettirir. Çünkü her ikisi de
taaddi etmişlerdir. Ancak, eğer daha hayırlısına muhalefet etmişse, şöyle ki, muir mustaire
kıymetinden fazla bir şey tayin etse, o da onu o kıymetten azına rehin etmiş olsa, zamin olmaz.
Çünkü daha hayırlısında muhalefet etmiştir.
Eğer muir mustaire tazmin ettirirse, rehin akdi tamamlanır. Çünkü rahin tazminatla onu mülk
edinmiştir. Ama eğer mürtehine tazmin ettirirse, o zaman mürtehin tazmin ettiği ile ve borçla
müracaat ederek rehinden alır. Nitekim istihkak bahsinde geçti.
Mustair muvafakat etse, rehin edilen nesne mürtehinin yanında helak olsa, mürtehin, helak
olmasıyla hakkını tam olarak almış olur. Mustairin de borcun mislini muire ödemesi vacip olur.



Çünkü o rahindir, borcunu onunla ödemiştir. Eğer merhunun hepsi mazmun ise. Eğer merhunun
hepsi borç karşılığında mazmun değilse, mazmun kadarını tazmin eder, gerisi de emanettir. Eğer
rehin ayıplanmış olsa, yine hüküm böyledir, yani ayıbın nesneye getirdiği noksanlık hesaplanarak
borçtan düşülür. Borçtan düşülen miktarı da mustairin muire ödemesi vaciptir.
Muir rehini çözmüş olsa, mürtehine kabul etmesi için cebredilir. Sonra muir rahine müracaat eder
rehinin çözülmesi için mürtehine ödemiş olduğu parayı alır. Çünkü muir malını kurtarmak için
teberru etmiş değildir. Ama bir yabancı bunun hilafınadır. Muir rahine ödediği ile rücu eder. Yani
eğer borç, rehinin kıymeti kadar ise. Eğer borç rehinin kıymetinden fazla ise, o fazla ödediğini
teberru etmiş olur. Eğer az ise, o zaman mürtehine cebredilmez.
Şu kadar var ki Zeylaî ve diğerleri bu meseleyi müşkül görmüşlerdir. Musannıf da bunu ikrar
etmiştir. İşte bundan dolayı musannıf metinde Dürer'e tabi olmakla beraber meseleyi Dürer'in
kavline dayandırmamıştır. Düşünülsün.
Ariyeten aldığı rehin, rehin etmezden evvel veya rehini çözdükten sonra helak olursa, o zaman
rahin onu tazmin etmez. Her ne kadar onu istihdam etse, binse veya başka bir şey yapsa da. Çünkü
emindir. Evvelâ muhalefet etmiş, sonra muvafakate dönmüştür. O zaman zamin olmaz. Şafiî bunun
hilafınadır.
Şu kadar var ki, İmadiye'den naklen Şurunbulaliye'de şu ifade vardır: «Müstecir veya mustair mal
sahibine muhalefet etseler, sonra muvafakate dönseler, üzerine fetva verilen kavle göre
zaminiyetten beri olmazlar. Eğer ihtilaf etseler, yani helakin zamanında ihtilaf etseler, söz
rahinindir. Çünkü rahin muirin malı ile ödediğini inkâr etmektedir. Eğer rahin olan mustair ile muir,
muirin ne miktar karşılığında rehin etmesini emrettiği hususunda ihtilaf etseler, o zaman söz
muirindir.» Hidaye.
Eğer rahin ile mürtehin rehinin helakinden sonra borç ile merhunun kıymeti hususunda ihtilaf
etseler. borcun miktarı ve rehinin kıymeti hususunda makbul olan söz mürtehinindir. Şerh-i Tekmile.
İZAH
«İare etse ilh...» Bu tasarrufların tamamı altıdır: Ariye, vedia, rehin, icare, satış ve hibe. Ariye, nesne
kullanma anında helak olduğu takdirde zaminiyetin düşmesini icabettirir ve rehin akdi de kalkmaz.
İster mustair rahin olsun, ister mürtehin olsun, isterse bir ecnebi olsun. Vedianın hükmü de
ariyenin hükmü gibidir. İkinci bir rehin de birinci rehin akdini iptal eder.
İcareye gelince, eğer müstecir rahin ise, o zaman, icare batıldır. İcare, rahinin mürtehinden iare
veya ida etmesi gibi olur. Eğer müstecir mürtehin ise, icare için kabzı da yenilemişse, veya
müstecir bir yabancı ise, icare akdi diğerinin izni ile rahin veya mürtehinden birinin mübaşereti ile
yapılmışsa, rehin batıl olur, icare ücreti rahinindir, kabzetme velayeti de akıt yapanındır. O rehin
artık rehin olmaz, ancak yeniden bir akit yapılırsa olur.
Satış ve hibeye gelince, eğer mürtehine veya bir yabancıya rahin veya mürtehinden birisinin izni ile
diğeri tarafından yapılırsa, rehin akdi batıl olur. Zaten rahinin satması veya hibe etmesi tasavvur
edilemez. İnaye.
Sadi Efendi'nin İnaye üzerindekî haşiyesinde şöyle denilmiştir: «Rehin bir yabancıya ida edildiği
takdirde lâyık olan, zımaniyetin düşmemesidir. Çünkü yabancı adildir.»
«Ben derim ki: Bu, Sadi Efendi haşiyesinde olan güzel bir bahistir. Sonra ben bu bahsin Haniye'de
nassedilmiş şeklini gördüm. Çünkü Haniye sahibi şöyle demektedir: «Rahin mürtehine merhunu bir
adama ida veya iare etmesine icazet verse, bakılır: Eğer mürtehin onu ida ederse o şey kendi hali
üzerine rehindir. Eğer mudanın elinde helak olursa, borç düşer. Eğer mürtehin onu iare ederse,
rehinin tazminatından çıkar, mürtehin onu geri alabilir.»
Görülüyor ki burada İnaye'nin zikrettiğinin hilafına ariye ile vedia birbirinden ayrılmış ve şarih de
buna tabi olmuştur. Uyanık ol.
«İcare verse, bunun hilafına ilh...» Yani icarede kabzın yenilenmesi şarttır. Nitekim sen yukarıda
bunu öğrendin.
Bezzaziye'de şöyle denilmektedir: «Rehin edilen nesneyi mürtehin fasit bir icare ile isticar etse,
ücret vermesini gerektirecek bir müddet elinde tutsa, rehin batıl olur.
YiIne Bezzaziye'de şöyle denilmiştir: «Rehin edilen toprağı mürtehin muzaraaten alsa, eğer tohum
kendislnden ise, rehin batıl olur. Eğer t-hum rahinden ise, rehin batıl olmaz.»
Biz muzaraat bahsinde şunu takdim ettik ki, bunda asıl kaide şudur: Muzaraatta tohum sahibi



müstecirdir. Eğer işçi de kendisi olursa toprağı kiralamış olmuş olur. Eğer tohum da tarla sahibinin
olursa, o zaman toprak sahibi amilin müsteciri olmuş olur.
«Rehin etse ilh...» Yani rehinin rehini bunun hilafınadır. Rehin, rehin olmaz. Yani mürtehinle akit
yapan rahin olursa. Veya bunlardan birisi diğerinin izni ile bir yabancı ile yapsa. Şu kadar var ki bu
umumda rehine nispetle bir görüş vardır. Çünkü onu mürtehine rehin etmek bir şey ifade etmez.
Zahiri şudur ki, burada rehin, rahin veya mürtehinden birisinin rehin olan nesneyi bir yabancıya
lehin vermesine hastır, ve bu rehin olmaz.
Tatarhaniye'de Tahavi şerhinden naklen şöyle denilmektedir: «Mürtehin rehin olan nesneyi rehin
veremez. Eğer rahinden izin almadan birisine rehin verirse, birinci mürtehinin eline dönmeden
ikinci mürtehinin elinde helak olsa, rahin birinci mürtehine onu tazmin ettirir ve o tazminat da
birinci mürtehinde rehin olarak kalır. Mürtehin de onu borçla ya ikinci mürtehine temlik eder, veya
ikinci mürtehine tazmin ettirir. Tazminat birinci mürtehinin yanında rehin olarak kalır. İkinci rehin
batıl olur. İkinci mürtehin de ödemiş olduğu tazminat ve borcu ile birinci mürtehine müracaat
ederek ondan alır. Eğer mürtehin onu rahinin izni ile rehin etse, ikinci rehin sahih, birinci rehin batıl
olur.»
«Rehinden çıkmış olur ilh...» Bu kavil, vedia ,le bu akitler arasındaki muhalefet, beyan etmektedir.
Şu kadar var ki, satış suretinde mürtehinin hakkı satılan merhunun bahasına intikal eder. İster
kabzetsin, ister etmesin. Hatta, merhun müşterinin yanında helâk olmuş olsa, borç düşmüş olur.
İcare bedeli bunun hilâfınadır. İcare ile satış arasındaki fark yukarıda geçti. Bu fark Mirac'sa kesin
olarak zikredilmiştir.
«Bu akitler lâzımî akitlerdir ilh...» Bundan dolayı da bunların feshi mümkün değildir.
«Mürtehinin rahine satması bunun hilafınadır ilh...» Yine rehini mürtehinin rahine icare vermesi,
hibe etmesi de onların hilafınadır.
«Bu akitler bağlayıcı akitler değildir ilh...» Yani ariye ile satış akdi bağlayıcı akitler değildir. Yani
bunlar rahin hakkında bağlayıcı değildir. Çünkü rahinin mülkiyeti merhunda bakidir. O zaman akit
batıl olur.
«Mürtehin diğer alacaklılarla eşittir ilh...» Yani merhunda, rehin akdinin bu akitlerle butlanı ile diğer
alacaklılara eşittir. Mirac.
«Rahin mürtehine nesneyi kullanması için izin verse ilh...» Rahin mürtehine kullanma izni
vermezse, buna rağmen mürtehin nesneyi biraz kullansa, sonra dönse, yine nesne eski hali üzerine
rehindir. Camlü'l-Fusuleyn.
«Ariye mâlikiyeti sabittir ilh...» Ariye mâlikiyeti de rehin mâlikiyetine muhaliftir. O zaman,
mürtehinin zımaniyeti yok olur. Minah.
«Münkirdir ilh...» çünkü mürtehin tazmini icabettirecek şeyi inkâr etmektedir.
T. diyor ki: «Bu söze ihtiyaç yoktur. Çünkü gelecek illetlendirme her iki meseleyi de içine
almaktadır.»
«Rahin de iş sırasında helâk olmadığını söylese ilh...» Haniye ve diğer kitaplarda da böyledir. O
zaman rahinin, başka zamanda helâk olduğunu söylemesi, işten veya işten sonra helâk olmasının
şamil olur.
«Her ikisi de rehin mâlikiyetinin zail olduğunda ittifak etmişlerdir ilh...» Yani tazmini mucip olan
kabzın zevalinde ittifak etmişlerdir. Çünkü onlar tazmini ortadan kaldıracak bir işin mevcut
olduğunu itiraf etmişlerdir.
«Söz rahinindir ilh...» Çünkü rahin işin varolduğunu inkâr etmektedir. O zaman rahinle mürtehin
rehin mâlikiyetinin zail olması üzerinde ittifak etmemişlerdir.
«Söz mürtehinindir ilh...» Bezzaziye'nin ibaresi şöyledir: «Söz mürtehinindir. Çünkü, elbise o
giyerken yırtılmıştır. Çünkü her ikisi de o nesnenin tazminattan çıktığında ittifak etmektedirler. O
zaman, tazminatın ne miktarda mürtehine döneceği hususunda söz mürtehinindir. Ama birinci
mesele bunun hilafınadır. Çünkü birinci meselede merhunun rehin tazminatından çıktığına dair
ittifak etmemişlerdi.»
Bezzaziye'nin ibaresinin hülasası şudur: Her ikisi nesnenin tazminattan çıktığında ittifak
ettiklerinde söz, rehin zaminiyeti ile rehinin mürtehine dönmemesinde mürtehinindir. Ancak o, yırtık
elbiseye zamindir. Yani rehin zaminiyetinden çıktıktan sonra helâk olursa mürtehin o elbisenin
yırtılmış haldeki kıymetine zamindir.



«Vasi bunun hilafınadır ilh...» Rehin edilmesi caiz olanlar babında geçti ki, vasinin babanın hilafı
olduğu İmâm Timurtaşi'nin sözüdür. Yine o bahiste geçti ki, Zahire ve diğer kitaplarda baba ile
vasinin eşit olması hususunda kesin ifade kullanılmıştır. Musannıf da orada İnaye ve Mülteka gibi,
baba ile vasinin eşit olduğunu kesin olarak söylemiştir. Biz bunun veçhini orada takdim ettik.
«Borcu ödemeden nesneyi alamaz ilh...» Çünkü babanın baliğ olmayan oğlunun malındaki
tasarrufları geçerli ve lâzımdır.
«Çocuk müracaat ederek babasının malından alır ilh...» Yani oğul babanın borcunu ödeyerek rehini
çözdüğü takdirde rehinin karşılığında ödemiş olduğu parayı, müracaat ederek babasından alır.
«Eğer babası ilh...» Eğer baba onu üzerindeki bir borç için rehin vermişse. Eğer baba oğlunun
malını kendisinin ve küçük oğlunun borcu karşılığı rehin vermişse o rehinin babanın borcunun
hissesindeki hükmü, o malın hepsinin, babasının borcu karşılığındaki rehinin hükmü gibidir.
Minah'ta olduğu gibi.
«Çocuk borcu ödemeye mecburdur ilh...» Yani çocuk rehini çözmek için borcu ödemeye
mecburdur. O zaman o, borcu ödemektte müteberri değildir. İleride beyanı gelecek rehin edilecek
nesneyi iare eden muirin eşidir.
«Başkası için rehin olduğunu ikrar etse ilh...» Yani o merhunun, mesela Zeyd'in mülkü olduğunu
ikrar etse, mürtehinin hakkında tasdik olunmaz. Hatta mukarrun leh (rehinin kendisine ait olduğu
ikrar edilen) delil getirmeksizin yalnız bu ikrarla rehin edilen nesne mürtehinin elinden alınmaz.
Belki ikrar eden kendi nefsi hususunda muaheze edilir. Hatta mürtehine borcu ödemek ve merhunu
da ikrar olunan kimseye vermekle emrolunur. Ama eğer borç vadeli ise, peşinen ödemesine mi
emredilir? Yoksa mürtehine onun kıymetini vermesi mi emredilir? Sonra rehin kendisine ikrar
edilene verilmesi mi, veya borcun vadesi gelinceye kadar beklemesi mi emredilir? Bu hususun
araştırılması lâzımdır.
«Caizdir ilh...» Çünkü bu, rehin verme için iare edilen bir ev gibidir. T.
«Rahinin beyyinesi daha evlâdır ilh...» Yani mürtehinin beyyinesinden evlâdır. Çünkü rahinin
beyyinesi tazminatın ziyadesini ıskat etmektedir. Eğer ikisi de beyyine getirmeseler, o zaman
makbul olan söz mürtehinin sözüdür. Hindiye'den de anlaşılan budur.
«Rehinin fazlalıkları ilh...» Bu mesele, bundan sonra gelen mesele gibi ileride tafsilatlı olarak
gelecektir. İşte bundan dolayı şerhin bazı nüshalarında bu bahiste bu mesele mevcut değildir. T.
«Rehin etmek üzere istiare etmek sahihtir ilh...» Çünkü malik müstairin borcunun kendi malıyla
bağlanmasına razı olmuştur. Ona yetkilidir de. Nasıl ki, müstairin zimmetine kefaletle bağlanmaya
yetkili ise. T.
«Dilediği şeyle rehin eder ilh...» Yanı hangi cins malla, ne kadar mal ile dilerse, onunla rehin
edebilir. Dilediği mürtehine ve dilediği şehirde de rehin edebilir. Nitekim Kuhistanî'de de böyledir.
«Mutlak şekilde ilh...» Yani muir onu mutlak şekilde iare ederse. Çünkü ıtlaka itibar etmek, bilhassa
ariyede vaciptir. Çünkü iaredeki cehalet münazaaya götürmez. Hidaye. Çünkü iare müsamaha
üzerine kurulan bir akittir. Mirac.
«Onunla kayıtlanır ilh...» O zaman rahin, onun belirttiği miktardan fazlalaştırma veya
noksanlaştırma hakkına sahip değildir. Fazlalaştırmaya gelince, çünkü rahin rehini çözmeye
muhtaçtır. O zaman borç miktarı kadar öder. Fazla ödemeye razı olmaz. Veya fazla ödemek ona
çetin gelir ve ondan mutazarrır olur. Noksanlığa gelince, zira borçtan fazla olan kısım emanettir.
Mal sahibi ise ancak hepsinin mazmun olmasına razı olmuştur. O zaman mal sahibinin tayin
etmesi, cins, mürtehin ve şehirle kaydetmesi faydalıdır. Çünkü bunların hepsi, bir kısmını bir
kısmına izafe etmekle kolaylığı temin eder. Hem de emanet ve korumakta şahıslar birbirinden
farklıdır. Hidaye ve İhtiyar.
BİR TEMBİH:
Hamidiye'de, muir ariyeyi belirli bir müddetle kaydetse, o müddet dolduğunda muirin o nesneyi
mustairden alabileceğine fetva verilmiştir. «Hayriye ve İsmailiye'de de böyle fetva verilmiştir.»
denilmiş. Bunun benzeri İbni Nüceym'in Feteva'sında da mevcuttur.
İbni Nüceym'in Feteva'sında şöyle denilmektedir: «Belirli bir zaman için iare edilen nesneyi, belirli
zaman bitmeden muir geri alamaz. Ama o müddet geçer, onu mürtehinden kurtarmak da zor olursa
o zaman rahine cebredilir.»
Ben derim ki: Bu, Zahire'de olana muhalif değildir. Zahire'de olan şudur: «Borcu karşılığında rehin



etmek üzere bir şeyi istiare etse, onu bir seneliğine yüz lira karşılığında rehin etse, her ne kadar
muir onu bir seneliğine rehin ettiğini bilse bile yine ondan isteyebilir.»
Bu meselede rehin fasittir.Yukarıda da geçtiği gibi, rahin rehine müddet tayin etmiştir. Bizim
buradaki kelamımız ariye edilen nesnenin tecili hususundadır.
«Muir mustair veya mürtehine tazmin ettirir ilh...» Yani rehinin kıymetini, eğer rehin mürtehinin
elinde helâk olmuşsa ona tazmin ettirir. Çünkü mürtehin onun mülkünde, onun izin vermediği
şekilde tasarruf etmiştir. O zaman gasıb olmaktadır. Muir, mürtehinden rehin edilen nesneyi alabilir
ve rehini feshetme hakkına da sahiptir.
«O kıymetten azına rehin etmiş olsa ilh...» Yani ona tayin edilen miktardan daha azına rehin etmiş
olsa. Şu kadar var ki o rehinin kıymetinden noksan olmamalıdır. Ya misli olmalı veya ondan fazla
olmalıdır. Nitekim Zeylaî de böyle ifade etmiştir.
Zahire ve diğer kitaplarda da şöyledir: Muir, mustaire bir şey tayin etse, o da tayin edilen şeyden az
veya çok şeyle rehin etse, bu üç şekilde olur. Birincisi: Rehin edilecek elbisenin kıymeti tayin
edilen borç miktarı kadar olur. İkincisi, ondan daha çok olur. Her iki şekilde de borçtan, fazla veya
daha azına rehin verirse, helâk olduğu takdirde kıymetini öder. Üçüncüsü de, elbisenin kıymetinin
borçtan daha az olmasıdır. Evet, eğer borç tayin edilen fazla ise, yine helâk olduğu takdirde o
elbisenin kıymetini öder. Eğer borç tayin edilenden noksan ise, bakılır: Eğer noksanlık elbisenin
kıymetinin tamamında ise, ödemez. Eğer ondan daha az olursa, onun kıymetini öder. Özetle.
Bunu Nihaye de nakletmiştir. Nihaye sahibi daha sonra da şöyle demiştir: «Bununla biliniyor ki,
muir mustaire iare ettiği nesnenin kıymetinden daha fazlasını hiçbir surette tazmin ettiremez. Eğer
elbisenin kıymeti borçtan fazla ise, elbisenin bütün kıymetini de tazmin ettiremez. Muir mustaire
ancak borç kadarını tazmin ettirir. Fazlası da emanet olarak helâk olmuş olur.»
«Çünkü rahin tazminatla onu mülk edinmiştir ilh...» Anlaşıldığına göre, mustair kendi mülkünü
rehin etmiştir. Tebyin.
Kariül'-Hidaye diyor ki: «Bana göre burada düşünmek gerekir. Çünkü burada mülkiyet kabız vaktine
istinat etmemiştir. Zira kabız malikin izni iledir. Ancak buradaki mülkiyet muhalefet vaktine istinat
eder. Bu muhalefet vakti de merhunu mürtehine teslim etme vaktidir. Halbuki, rehin akdi bundan
evvel yapılmıştır. O zaman onun mülkiyeti teslim vaktine mahsus kılınır. Böylece onun kendi
mülkünü rehin etmesi tebeyyün etmez. Çünkü onun mülkiyeti rehin akdinden sonradır.» Ebussuud
ve T. Şilbî'den.
Ben derim ki: Kariü'l-Hidaye'nin sözlerine şöyle cevap verilir: Rehin ancak merhunu mürtehine
teslimle lüzumlu bir akit olur. Bundan ötürü de teslimden önce mürtehin rehinden dönebilir.
Nitekim rehin babının evvelinde de bu geçti. Rehin akdi teslime bağlı olunca, akdin teslimden önce
olduğuna itibar edilmez. Sanki akit ve teslim muhalefet vakti olan teslim zamanında olmuşlardır. O
zaman da mustair olan rahinin mülkiyeti rehin akdinden sonra olmaz. İşte bu Fettah ve Alîm olan
Allah'ın feyzinden bana zahir olandır.
«Eğer mürtehine tazmin ettirirse ilh...» Çünkü mürtehin başkasının malını izinsiz olarak aldığı için
mütecavizdir. O zaman mürtehin gasıbdan gasp eden bir gasıb gibi olur.
«Nitekim istihkak bahsinde geçti ilh...» Yani bu babdan hemen önce.
«Hakkını tam olarak almış olur ilh...» Yani eğer rehinin kıymeti borç kadar veya daha fazla olursa.
Ama eğer rehinin kıymeti borçtan daha az olursa ,o zaman rehinden borç kadarını alır, fazlası için
de rahine müracaat eder. Miskin.
«Borcun mislini ilh...» Dürer'de de böyledir. En doğrusu burada rehinin misli kadar demesiydi. Yani
eğer mislî ise, şekil ve miktar olarak onun misli kadar, kıyemî ise yalnız manen (değer olarak) onun
kıymeti kadar. Böyle demesi daha doğru olurdu, çünkü bundan sonraki zamirler birbirinden
ayrılmazlar. Rahmetî, özetle. Bunun misli Turi'nin şerhinde de mevcuttur.
«Borcunu onunla ödemiştir ilh...» Çünkü rahin borcunu muirin malı olan rehinle ödemiştir.
«Merhunun hepsi mazmun ise ilh...» Yani rehinin hepsi mazmun ise. Yani rehin borcun misli veya
daha azı ise. Eğer rehin borçtan fazla olursa, o zaman mazmun olduğu miktarı tazmin ettirir, gerisi
de emanet olur.
«Borcun misli muire ödemesi vacip olur ilh...» Yani ayıbın getirdiği noksanlık kadar mustairin muire
ödemesi vaciptir.
«Malını kurtarmk için ilh...» Çünkü muir, rehini çözmekle mülkünü kurtarmak istemektedir. O zaman



da muir mülkünü kurtarmaya mecburdur.
«Yabancı bunun hilafınadır ilh...» Yani, bir yabancı, rahinin borcunu mürtehine ödediği takdirde
rahine müracaat edemez. Çünkü o müteberridir. Zira o mülkünü kurtarmak için çalışmadığı gibi,
kendi zimmetini boşaltmaya da çalışmamıştır. Yabancı rehini çözmek istediği takdirde borcun
ödenmesine talip olan mürtehin kabul etmeme hakkına sahiptir.
«Eğer az ise, mürtehine cebredilemez ilh...» Yani rehini teslim etmesi için cebredilmez. Dürer,
Tacü'ş-Şeria'dan. Çünkü rehinden fazla kısım rahin tarafından emanet edilmiştir. Bazı âlimler
tarafından böyle denilmiştir. Ama biz bunu şarihlerin kelamında bulamadık. O zaman bunu
Tacü'ş-Şeria'ya isnat etmek şüphesiz yalan olur. Azmizade de bu şekilde ifade etmiştir.
«Zeylaî ve diğerleri bu meseleyi müşkül görmüşlerdir ilh...» Yani Zeylaî, fazlanın teberru olmasını
müşkül görmüştür. Zira Zeylaî, «Fazlanın teberru olması müşküldür. Çünkü rehin borcun bir
kısmını ödemekle kurtarılamaz ve muirin gayesi malından faydalanmak için onu rehinden
kurtarmaktır. Bu da ancak borcun hepsinin ödenmesi ile hasıl olur. Çünkü mürtehin borcunu tam
alıncaya kadar rehini yanında tutma hakkına sahiptir.» demiştir.
Bu güçlüğü bütün Hidaye şarihleri şu cevapla birlikte zikretmişlerdir: «ödeme mustaire. ancak
borcun hepsini mülkünden vermesi itibarîyle vacıbtir. O zaman muir rehni çözdüğü takdirde
mustaire borcun ne ka-darı ödenmlşse. o kadarta müracaat eder.» Hidaye şarıhleri bu cevabı Izah,
Hanlye ve diğer kitaplardan nakletmişlerdir. Sanıyoruz kî Zeylaî bu cevaba razı olmadığı îçin
zlkretmemiştir. Bundan dolayı Sadiye'de, «Bu cevap hakkında konuşutabllir.» denilmiştir.
«Meseleyi tahric etmemiŞtir Ith...» Ben dı'yorum kl, her ne kadar okla uymasa bile. Nakledilene
uymak vacibtir. Bununla beraber cçvap zahir-dir. Cevap şudur: Muir Işin başında malını rehin için
iare ettiğinde, kıy-metl He rehin ettiğlni kaydetmediğinden hata yapmıştır. Zararı def edecek blr şey
terkedildiğl zaman, bu terk sebebiyle fazlayı ödemekte serbesttir. Düşünenlerden ol. Soyıhonî.
«Dürer'e tabi olmakla berober ilh...» Yani musannıfın adeti coğun-lukla Dürer'e uymaktır. Dürer'de
de «borcun rehinin kıymetinden fazla olan kısmı ödendiği takdirde teberruen ödendiği» şeklinde
açıklanmıştır. O zaman onun bu hususta Dürer'e uymaması gösteriyor ki, o da Zeylaî'nin tereddüt
ve kararsızlık içinde olduğunu ikrar etmiştir.
«Tazmin etmez ilh...» Çünkü rahin borcunu rehinle ödememiştir.
«İstihdam etse, binse ilh...» Yani rehin bir köle ise, istihdam etse veya binek hayvanı ise rehin
etmezden önce binse, sonra da onların kıymetinde bir malla rehin etmiş olsa, sonra onların
karşılığında almış olduğu malı ödese, onları kabzetmese onlar da mürtehinin yanında helâk olsalar,
rahinin üzerine tazminat yoktur. Hidaye. Yani borç ödeme tazminatı değil taaddi tazminatı yoktur.
Çünkü rahin borcu ödedikten sonra ödediği ile mürtehine başvurur. Çünkü rehin mürtehinin elinde
helâk olduğunda mürtehin alacağını rehinin maliyetinden almış olur. O zaman da muir rahine
ödenilen borçla müracaat ederek ondan alır. Kifaye, özetle.
«Rehin etmezden evvel ilh...» Eğer rehini çözse, sonra rehin merhunu kullanmış olsa,
kullanmasıyla da helâk olmasa, kullandıktan sonra bir müdahalesi olmadan helâk olsa, rahin yine
ödemez. Çünkü rahin, rehini çözdükten sonra mustair durumunda değil, mûda durumundadır.
Çünkü istiarenin hükmü rehini çözmekle sona ermiştir, öyleyse rahin muvafakate döndüğü zaman
tazminden kurtulmuş olur. Hidaye.
«Şurunbulaliye'de ilh...» Şurunbulaliye'nin bu ifadesi faydalanma için bir şeyin kiraya tutulması
veya ödünç alınması hususundadır. Halbuki bizim buradaki kelamımız rehin etmek için bir şeyi
istiare etmek (ödünç almak) hususundadır. Rehin için istiare eden kişi mûda durumundadır.
Mustair (ödünç alan) durumunda değildir. Nitekim yukarıda geçti. Mûda da muvafakate dönmekle
tazminden kurtulmuş olur. Hidaye ve şerhlerinde mûda ile mustair arasındaki fark şöyle izah
edilmiştir: «Mustairin mâlikiyeti kendi mâlikiyetidir. Muvafakate dönmekle istiare ettiği nesneyi
malikine ne hakikaten, ne de hükmen geri vermiş olmaz. Ama mûda mustairin aksinedir. Çünkü
mûdanın mâlikiyeti malikin mâlikiyeti gibidir. O muvafakate dönmekle hükmen elindeki nesneyi
malikine geri vermiş olur.»
Ben derim ki: Müstecirin mâlikiyeti de kendi mâlikiyetidir. Çünkü nesneyi sahibi için ,değil, kendisi
için elinde tutmaktadır.
«Muhalefet etseler ilh...» Evla olan burada, «muhalefet etse idi» demesiydi. Çünkü burada atıf «ev»
ile yapılmıştır. Hem de sonrasına daha muvafık olurdu. T.
Birçok nüshalarda da bu şekildedir.



«İhtilaf etseler ilh...» Yani helâkin zamanında rahin ile muir (ödünç veren) ihtilaf etseler ve muir,
nesnenin mürtehinin yanında helâk olduğunu, rahin de rehinden önce veya rehinden sonra helâk
olduğunu söylese. İnaye.
«Söz rahinindir ilh...» Yani yemin ile birlikte söz, rahinindir. Mirac. Beyyine de muirindir. Çünkü
muir, rahinin aleyhine tazminat iddia etmektedir. İnaye.
«İnkâr etmektedir ilh...» Rahin, borcu muirin malı ile ödediğini inkâr etmektedir.
«Muirin ne miktar karşılığında rehin etmesini emrettiği hususunda ihtilaf etseler ilh...» Yani muir,
nesneyi beş dirhem karşılığında rehin vermesini emrettiğini, mustair de, on dirhem karşılığında
rehin vermek istiare ettiğini söylese, söz muirindir. Çünkü eğer muir aslından inkâr etse de söz
onundur. Öyleyse, onda bir vasfı inkâr ettiğinde de söz onundur. Mustair için de beyyine getirme
hakkı vardır. Çünkü mustair ispat edecektir. İspat da ancak beyyine ile olur. İtkanî.
«Borç ile merhunun kıymeti hususunda ihtilaf etseler ilh...» Meselenin sureti Haniye ve diğer
kitaplarda olandır. Şöyle ki, rahin, bin dirhem karşılığında rehin verdiğini iddia etse, mürtehin de,
beş yüz dirhem karşılığında rehin aldığını iddia etse, o zaman bakılır: Eğer merhun mevcut ve bin
dirheme eşit ise, her ikisi de yemin eder. Aldıklarını birbirlerine geri verirler. Eğer rehin edilen
nesne helâk olmuş ise, o zaman söz mürtehinindir. Çünkü mürtehin borcun ziyadesinin düştüğünü
inkâr etmektedir.
İtkani şu ifadeyi eklemiştir: «Eğer rahin ile mürtehin nesnenin bin dirhem karşılığında rehin
olduğunda ittifak etseler, fakat mürtehin nesnenin kıymetinin beş yüz dirhem olduğunu, rahin de
bin dirhem olduğunu söylese, söz mürtehinindir. Ancak rahin delil getirirse, o zaman söz onun
olur. Çünkü rahin tazminatın fazla olması gerektiğini iddia etmektedir.» Özetle.
Bununla ibarede bilmeceye benzer bir icaz olduğu zahir olmaktadır.
METİN
Bir nesneyi rehin için istiare eden adam müflis ve borçlu olarak ölse, rehin yine hali üzere bakidir.
Rehin edilen nesne satılmaz, ancak muirin rızası ile satılır. Çünkü onun mülküdür.
Muir rehin edilen nesnenin satılmasını istese, rahin onun satışından kaçınsa, eğer rehin borcu
karşılıyorsa, onun rızası olmadan satılır. Yok eğer rehin borcu karşılamıyorsa, ancak mürtehinin
rızası ile satılır.
Muir borçlu ve müflis olarak ölse, her hak sahibinin hakkına kavuşması için rahine üzerindeki
borcu ödeyerek rehini geri vermesi emredilir. Eğer rahin fakirlikten dolayı borcunu ödemekten aciz
ise, rehin muir hayatta olduğu gibi hali üzere baki kalır. O zaman muirin varisleri kendi murisleri
gibi onun borcunu ödedikten sonra rehini geri alırlar. Eğer muirin alacaklıları, muirin varislerinden
rehinin satışını talep etseler, rehin edilen nesne onların alacağını karşılıyorsa, satılır.
Karşılamıyorsa, ancak mürtehinin rızası ile satılır. Nitekim sebebi yukarıda açıklandı.
Bilinmiş olsun ki rahinin rehine verdiği zararı, ister tamamına, ister bir kısmına olsun, tazmin edilir.
Mürtehinin rehine verdiği zarar gibi. Mürtehin mala zarar verirse, zarar miktarı kadar alacağından
düşülür. Çünkü başkasının mülkünü telef etmiştir. Onu tazmin etmesi lâzımdır, öyleyse, borcun
vadesi dolduğunda eğer borç tazmin olunan nesnenin cinsinden ise borç miktarı tazminattan
düşülür, geri kalanı rehin akdi ile değil, teleften dolayı verilir. Eğer o cinsten değilse, borçtan hiçbir
şey düşülmez, zarar da mürtehine aittir. Mürtehin de borcunu tam olarak alma hakkına sahiptir. Şu
kadar var ki, mürtehin eğer rehin edilen kölenin gözünü kör ederse, o zaman alacağının yarısı
kölenin gözü karşılığında düşülür. Kuhistanî ve Bercendi.
Rehin edilen nesne rahine mürtehine veya mallarına zarar verse (cinayet işlese), eğer cinayet
organlarda değil nefiste kısası gerektirmiyorsa batıldır. Çünkü bir köle ile bir hürün organları
arasında kısas yoktur. Eğer kısası gerektirirse, o cinayet muteberdir. Ondan kısas alınır. Borç da
batıl olur. Haniye.
Kuhistanî ve Mecma şerhinin ibaresi ise şöyledir: «Rehin batıldır.»
Merhunun kısası gerektiren cinayeti rahine veya mürtehinin oğluna olursa, o zaman o cinayet sahih
kavle göre muteberdir. Ya o köleyi veya fidyesini verirler. Eğer bu cinayet mala olursa, o zaman
satılır. Bir yabancıya yapması gibi. Çünkü o yabancıdır, mülkleri birbirinden ayrıdır. Zeylaî.
Bin dirhem değerindeki bir köleyi vadeli bin dirhem karşılığında rehin etse, kıymeti yüz dirheme
dönse, o köleyi de birisi öldürse ve yüz dirheme borçlansa, borcun da vadesi dolmuş olsa,
mürtehin o yüz dirhemi hakkının karşılığı kabzeder. Kendi kendine öldüğünde nasıl müracaat



edemez ise, rahine de hiçbir şeyle müracaat edemez.
Bunda asıl kaide şudur: Fiyatın noksanlığı borcun düşmesini icabettirmez. Ama nesnenin
noksanlığı bunun hilafınadır. Borç baki kaldığı takdirde mürtehinin mülkiyeti tam mülkiyettir. O
zaman mürtehin hakkını tam olarak başlangıçtan almış sayılır.
Mürtehin, adı geçen köleyi rahinin emri ile yüz dirheme satsa, o yüz dirhemi mürtehin, hakkının
karşılığı olarak alır ve dokuz yüz dirhemle de rahine müracaat eder. Çünkü borç baki kaldığı, rahin
de yüz dirheme satması için izin verdiği zaman kalan kısım rahinin zimmetinde kalır. Bu satış sanki
rahinin kendi nefsi için satması gibi olur.
Rehindeki bin dirhem değerindeki köleyi, kıymeti yüz dirhem olan bir diğer köle öldürse, katil köle,
öldürülen kölenin yerine verilse, rahin yine vücuben borcun hepsi ile rehini çözer ki bu da bin
dirhemdir. Çünkü et ve kan bakımından ikincisi birincinin yerine kaimdir.
İmâm Muhammed diyor ki: «Eğer rahin dilerse, borcun hepsi ile rehini çözer veya o köleyi borcu
karşılığında mürtehine terk eder. Muhtar do budur.» Nitekim Mevahib'den naklen Şurunbulaliye'de
de böyledir.
Şu kadar var ki, bütün metin ve şerhler birinci kavil üzeredirler.
Rehin olan köle hataen bir cinayet işlese, onun cinayetinin fidyesini mürtehin verir. Çünkü onun
mülküdür. Rahine de hiçbir şeyle müracaat etmez. Mürtehin hataen cinayet işleyen rehin köleyi,
cinayet sahibine veremez. Çünkü temlik etmeye malik değildir. Eğer mürtehin onun fidyesini
ödemekten kaçınırsa, rahin dilerse köleyi cinayet karşılığında verir veya onun yerine fidyesini verir.
Her iki surette de borç rehinin kıymetinde az veya eşit olursa borç düşer. Eğer borç rehinin
kıymetinden fszla olursa, o zaman yalnız kölenin kıymeti kadarı borçtan düşer. Kalan borç düşmez.
Rehin olan köle kendi değeri kadar bir malı istihkak etse, mürtehin fidyesini verir. Eğer kaçınırsa,
rahin ya onu satar veya fidyesini verir.
Rehinin çocuğu bir insanı öldürse, veya bir malı kullanıp harcasa, rahin onu verir. O da rehinden
çıkor. Veya insanın fidyesini verir, çocuk da annesi ile beraber rehin olarak kalır. Ama hayvanın
cinayeti batıldır. O sanki, semavi bir afetle ölmüş gibi olur. Bunun tamamı Haniye'dedir.
Rahin öldüğü takdirde vasisi, mürtehinin izni ile rehini satarak borcunu öder. Çünkü vasi rahinin
yerine kaimdir. Eğer vasisi yoksa, Kadı ona bir vasi tayin eder ve o vasiye borcu ödemek üzere
rehini satmasını emreder. Çünkü Kadı umumun hakkını korur, gözetir. Eğer ölen rahinin, çocukları
küçük iseler hüküm böyledir. Ama eğer büyük iseler, ölen rahinin yerine geçerler, onların üzerine
rehini çözmek vacip olur. Cevhere.
FER'İ MESELELER:
Ölen adamın vasisinin adamın borcundan dolayı bir malını alacaklılardan birisine rehin etmesi,
diğer alacaklıların rızasına bağlıdır. Diğer alacaklılar o rehini reddedebilirler. Eğer varislerin
reddetmesinden önce diğer alacaklıların alacağını öderse, rehin geçerli olur. Ama eğer alacaklı bir
tane olursa, ölen adamın malından bir kısmını ona rehin etmek caizdir ve onun alacağı karşılığında
satılır.
Vasinin, ölen odamın alacağından dolayı borçludan bir malı rehin alması caizdir. Dürer.
Musannıfın Muinü'l-Müfti isimli eserinde şöyle bir ifade vardır: «Rahin veya mürtehinin veya her
ikisinin ölümü ile rehin batıl olmaz. Rehin varislerin yanında rehin olarak kalır.

İZAH
«Borçlu İlh...» Bu kelimeyi şarih ilâve etmiştir. Çünkü iflas etmek borçlu olmayı gerektirmez.
«Rehin yine hali üzere bakidir ilh...» Yani rehin mürtehinin yanında mahpus kalır.
«Rahin kaçınsa ilh...» Minah'ta da böyledir. Bu ifadenin doğrusu, «mürtehin kaçınsa»dır. Nitekim
Remli buna dikkat çekmiştir. Çünkü mesele şöyle farzedilir: Mustair olan rahin ölse...
«Rızası alınmadan satılır ilh...» Çünkü onun hakkı, borcunu tam olarak almaktır. Bu da rehinin satışı
ile hasıl olur. Zeylaî.
«Eğer rehin borcu karşılamazsa ilh...» Yani eğer rehin borcu karşılayacak kıymette değilse, ancak
mürtehinin izni ile satılır. Çünkü mürtehinin o rehini alıkoymasında fayda vardır. Belki, muirin de
rehine ihtiyacı vardır. O zaman muir o rehini borcu tam ödeyerek kurtarır. Veya onu hapsetmekle,
fiyatın değişmesi ile kıymeti fazlalaşır, mürtehin alacağını tam olarak ondan alır.
«Üzerindeki borcu ödeyerek ilh...» Yani rahine kendi borcunu ödemesi için cebredilir. Şu mesele


araştırılmalıdır. Eğer borç vadeli ise, cebir mi edilir, yoksa vadesi mi bekletilir.
«Borcunu ödedikten sonra ilh...» Yani rahinin borcunu ödedikten sonra. O zaman rehini alırlar.
«Murisleri gibi ilh...» Yani kendi murisleri gibi. Çünkü varisler murislerinin yerine kaim olmuşlardır.
«Nitekim sebebi yukarıda açıklandı ilh...» Yani mustairin ölüm meselesinde geçti. Bazı nüshalarda
«geçen illetten dolayı» sözü düşmüştür. En doğrusu da odur. Çünkü geçen meselede illet
zikredilmemiştir. İllet, «Çünkü rehinin hapsedilmesinde menfaat vardır.» sözümüzdür.
«Mazmundur ilh...» Çünkü her ikisinin hakkı da muhteremdir. O zaman rahinin telef ettiği şeyi
ödemesi vaciptir. Burada malik tazmin hususunda yabancı gibidir. Bu bahsin tamamı Minah'tadır.
«Vadesi dolduğunda tazmin lâzım gelince ilh...» Musannıfın bu sözü ifade ediyor ki, borç vadeli
olduğu takdirde yalnız tazminin lüzumu ile borcun düşmesine hükmedilmez. Belki gereken
tazminat, vade doluncaya kadar borcun karşılığında hapsedilir. Borcun günü geldiğinde eğer
alacağının cinsinden ise, onu kendi alacağı karşılığında alır. Yoksa, alacağını tam olarak alıncaya
kadar onu yanında hapseder. Şurunbulaliye.
Biz bu husustaki kelamı bu babda, musannıfın, «Rehinin mürtehin tarafından tazmin edilmesine
gelince...» sözünde takdim ettik.
«Geri kalanını da vermesi lâzımdır ilh...» Yani tazminat borçtan fazla olduğu takdirde tazminattan
kalan kısmı ödemesi lâzımdır.
«Telef ettiği için ilh...» Çünkü borçtan fazla olan tazminat emanettir. O zaman o vedia gibi olur.
Mûda onu telef ettiğinde ne lazım gelirse, burada da böyledir.
«Rehin akdi ile değil ilh...» Ta ki, onun üzerine o fazlalığın ödenmesi müşkül olsun.
«Zamin olunan nesnenin cinsinden ise ilh...» Yani borç dirhem veya dinar olsa. Kifaye.
«Cinayet de mürtehinin üzerinedir ilh...» Bu, musannıfın, «borçtan hiçbir şey düşmez» sözünün
üzerine atıftır. Meselenin özeti şudur: ölçülecek veya tartılacak bir nesne ise, karşılığındaki
merhunun cinayeti mürtehin üzerinedir. Borç da rahinin üzerine bakidir. O zaman rahin ile
mürtehinden her birisi hakkını diğerinden alır.
«Gözünü kör ederse ilh...» Ben diyorum ki, Hülasa ve Bezzaziye'nin ibareleri «Eğer rehin edilen
köle kör olsa...» şeklindedir.
Muhit'ten naklen Tatarhaniye'de şöyle denilmiştir: «Birisine iki yüz dirhem kıymetindeki bir köleyi
yüz dirhem karşılığında rehin etse, rehin olan köle mürtehinin yanında kör olsa, Ebu Hanife ve
Züfer diyorlar ki, «Borç olan yüz dirhemin yarısı gider.» Ebû Yûsuf'un birinci kavli de budur. Sonra
Ebû Yûsuf, bu kavlinden dönerek şöyle demiştir: «köle sağlam olarak ve bir de kör olarak
kıymetlendirilir, borçtan körlüğün köleye getirdiği noksanlık kadar düşülür.» Özetle.
Bununla zahir olmaktadır ki, gözün kör olması, mürtehinin kör etmesi değildir. Çünkü mürtehinin
gözü kör etmesi olsa, o zaman gözün diyeti, neye ulaşırsa ulaşsın, mürtehinin onu vermesi
lâzımdır. Borcun yansının düşmesi lâzım gelmez. Yine eğer kör olması değil de kör edilmesi olsa,
İmâmlar arasında geçen ihtilaf olmazdı. O zaman bu meseleyi burada zikretmenin bir manası
olmadığı gibi, bu meseleyi makabli üzerine istidrak etmeye de bir sebep yoktur. Çünkü mesele
rehin üzerinde işlenen cinayet hakkındadır. Bizim sözümüz de rehinin ayıplanması hususunda
değildir. Sen anla.
«Batıldır ilh...» Rehinin Rahini aleyhindeki cinayeti, memlukün maliki aleyhindeki cinayetidir.
Memlukün malik aleyhindeki cinayeti de mal icabettirdiğinden heder olur. Çünkü o hakkın sahibi de
maliktir. Rehinin mürtehin aleyhindeki cinayetine gelince, çünkü, eğer bu cinayete itibar etmiş
olsak, mürtehine o cinayetten kurtulmak vacip olur. Çünkü rehin o cinayeti onun kefaleti altında
iken işlemiştir. Dürer, özetle. Bu cinayetin heder olması da İmâma göredir. İmâmeyn'e göre, rehinin
mürtehin aleyhindeki cinayetine itibar edilir.
Bilmiş ol ki, rehinin mürtehinin malına yaptığı zarara eğer o rehinin kıymeti ile borç eşit olursa,
İmâmların ittifakı ile heder olur. Eğer onun kıymeti borçtan fazla olursa, Ebu Hanife'den o kıymetin
emanet miktarı kadar olanın muteber olacağı rivayet edilmiştir. Yine Ebu Hanife'den mazmun gibi o
cinayetin heder olduğu da rivayet edilmiştir.
Mebsut'tan naklen Mirac'da da şöyle bir ifade vardır: «Eğer rehin kölenin kıymeti iki bin, borç da bin
dirhem olursa, rehin köle mürtehine veya mürtehinin kölesine bir cinayet işlese, o zaman rahine, ya
cinayetin karşılığı olan fidyeyi veya köleyi vermesi söylenir. Bu mesele İmameyn'in kavline göre
müşkül değildir. Ama İmâmın kavline göre, burada rehinin cinayeti zahir-i rivayette, muteberdir.


Muteber olmadığı da yine İmâmdan rivayet edilmiştir. Zahiri rivayetin izahı şudur: O kölenin yarısı
emanettir. Vedianın mûda üzerindeki cinayeti ise muteberdir. O zaman rahine, ya köleyi veya fidyeyi
vermesi söylenir. Rahin köleyi verir, mürtehin de kabul ederse, köle mürtehinin olur ve borç düşer.
Çünkü o, borcun düşmesi hükmünde mürtehinin elinde helak olan köle gibi olur. O köle bir
yabancıya cinayet işlese, rahin ile mürtehin birlikte rehin köleyi verseler, mürtehinin elinde helâk
olmuş gibi olur. Rahin ile mürtehin o yabancıya cinayetin fidyesini vermiş olsalar, o zaman emanet
hissesi kadar, fidyenin yarısı rahinin üzerinedir. Mürtehinin üzerine de mazmunun hissesi kadar
diğer yarısı düşer. O zaman onun hissesi düşer, çünkü o kendi nefsi üzerine borç icabettirmez.
Rahinden, fidyeden hissesine düşeni alır. O fidye onun yanında hali üzerine rehin olur.» Özetle.
«Kısası gerektirmiyorsa ilh...» Yani cinayet nefiste ise, hataen yapmış olsa veya öldürmeden başka
bir cinayet olsa. Dürer.
«Organların telefinde değil ilh...» Munasip olan, bu kavli «eğer cinayet kısası gerektirmiyorsa»
sözünden sonra zikretmesiydi. Çünkü nefis ve organlarda kısas gerektirmeyen cinayet heder olur.
Kısası gerektirene gelince, eğer kısası organlarda değil, nefiste icabettirirse o muteberdir. O zaman
bundan anlaşılır ki, organlarda kısası icabettiren cinayet heder olur.
«Borç da batıl olur ilh...» Yani eğer kölenin değeri borç kadar veya daha fazla ise, borç batıl olur.
Biz bunun izahını yukarıda Mirac'dan naklen takdim ettik. Eğer kölenin kıymeti borçtan az olursa, o
zaman borçtan kölenin kıymeti kadarı düşülür. Nitekim rehinin helakinden hüküm de budur. Bunu
H. ifade etmiştir.
H. diyor ki: «Burada 'borç' tabiri kullanmanın sebebi de zahir oldu. Nasıl ki «rehin» tabiri
kullanmanın da bir sebebi var. Bu açıktır.» Çünkü borcun batıl olmasından rehinin batıl olması
lâzım gelmez.
T. diyor ki: «Burada şu mesele araştırılmalıdır: Eğer cinayet işleyen köleyi kan sahibi affederse
bakılır: Zahir şudur ki, kan sahibi cinayet işleyen köleyi affettiği takdirde yine mürtehinin yanında
rehin olarak kalır.»
«Cinayet mal üzerinde olursa, o zaman satılır ilh...» Yani rahin veya mürtehin fidyesini vermezlerse.
Bezzaziye'de şöyle denilmiştir: «Merhun köle, bir insanın kendi kıymetini kapsayacak kıymetteki bir
malını telef etse, eğer mürtehin onu öderse, rehin ve borç olduğu gibi kalır. Eğer mürtehin
ödemekten kaçınırsa, rahine ödemesi söylenir. Eğer rahin öderse, borç da, rehin de batıl olur.
Çünkü o fidye merhun mürtehinin yanında iken hakkedilmiştir. Öyleyse kölenin cinayeti mürtehinin
üzerinedir. Eğer rahin de ödemezse, o zaman köle satılır, köleden alacaklı olan alacağını alır. Eğer
mürtehinin alacağı kölenin kıymetinden az ise borç kadar da mürtehinin alacağından batıl olur.
Kölenin geri kalan kıymeti de rahinindir. Eğer mürtehinin alacağı kölenin borcundan fazla ise
mürtehinin alacağının vadesi de dolmuş ise kölenin fiyatı verildikten sonra geri kalan kısmı
mürtehin tamamlar. Eğer borcun vadesi gelmemişse, mürtehinin yanında vadesi gelene kadar rehin
olarak kalır. O zaman da onu takas olarak alır.»
«Çünkü o yabancıdır ilh...» Yani oğul mal hakkında babasına yabancıdır. Bu kavil, merhunun
cinayeti rahinin veya mürtehinin oğlu üzerinde olması halinde muteber olmasının illetidir.
BİR TETİMME :
Rehinin biri, diğerine cinayet yapsa, meselâ, rehin olan iki köleden birisi diğerini öldürse, eğer her
iki köle de rehin karşılığında mazmun iseler cinayet, semavi bir afet gibi, heder olur. Mazmun
değillerse, o zaman ölenin hissesinden düşen borcun yarısı kadar caniye döner. Çünkü cinayet
dört kısımdır. Birincisi, meşgulün meşgul üzerindeki cinayeti, ikincisi, meşgulün boş üzerine
cinayeti, üçüncüsü, boşun boş üzerine cinayeti, dördüncüsü, boşun meşgul üzerine cinayeti.
Bunlardan dördüncüsü hariç hepsi heder olur. O zaman eğer kıymetleri biner dirhem olan iki köle,
bin dirhem karşılığında ikisi birlikte rehin olsalar, öldürülen kölenin yarısı boştur ve heder olur.
Geriye boş ve meşgul tarafından telef edilen yarısı kalır. Bu yarının da yarısı heder olur. Çünkü bir
meşgulle telef olmuştur. Diğer yarısına itibar edilir. Çünkü o boş ile telef olmuştur. O zaman heder
olanın karşılığındaki miktar borçtan düşer. Muteber olan tarafı da cani olan köleye intikal eder. Bu
yarı da iki yüz elli dirhemdir. O zaman cani köle yedi yüz elli dirhem karşılığında rehin olmuş olur.
Bu bahsin tamamı Valvaliciye ve Tatarhaniye'nin çeşitli meselelerinde ve ileride gelecek olan
«merhun bir köle ve bir hayvan olursa» bahsinde gelecektir.
«Kıymeti yüz dirheme dönse ilh...» Yani fiyatın noksanlaşması ile.
«Asıl ilh...» Bu asıl kaide musannıfın «Mürtehin bir şeyle rahine dönemez, çünkü orada fiyatın


noksanlığına itibar edilmiştir.» kavline aykırıdır denilemez. Çünkü biz deriz ki, fiyatın noksanlığına
ancak rehin baki ise itibar edilmez. Hatta mürtehin, eğer nesneyi o noksan fiyatiyla rahine geri
verirse, alacağının tamamını rahinden talep etme hakkına sahiptir. Ama rehin edilen nesne telef
olmuşsa, mürtehinin ödemesi rehin akdinde gecen kabızladır. Çünkü onun mâlikiyeti başlangıçta
istîfa mâlikiyetidir. Helâk ile de bu kesinleşir. O zaman hakkını başlangıçta tam almış gibi olur.
ylece bilindi ki bu asıl kaide mutlak ifadesi üzerine değildir. işte burada Hidaye şarihlerinin
geçen sarih kelâmlarından bana böyle zahir oldu. Sonra ben Turi ve başkalarında bunun sarih
olarak ifade edildiğini gördüm. Allah'a hamd olsun.
«Nesnenin noksanlığı bunun hilâfınadır ilh...» Çünkü, borçtan noksanlığın hissesi kadarı düşer.
«Rahinin emri ile ilh...» Burada emirden maksat, satış emridir. Yani bin dirhem veya yüz dirhem
karşılığında satması gibi mukayyet bir emir değildir. O zaman buradaki yüz dirhem, satışı ile
emredilen para değildir. Şurunbulaliye.
«Borç baki kaldığı ilh...» Bu illetten evvel bazı nüshalarda bunun manasına olan diğer bir illet daha
bulunur. Velhasıl, burada fiyattaki düşmeden dolayı borçtan bir şey düşmez. Çünkü nesne bakidir
ve istifa eli de nakzedilmiştir. Çünkü ona satışı emrettiği zaman sanki o merhunu, ondan geri alarak
bizzat satmış gibi olur.
«Et ve kan bakımından ilh...» Yani suret ve mana bakımından sureten yerine verilen kölenin onun
gibi olması zahirdir. Manaya gelince; insan olma hususunda katil de maktul gibidir. Şeriat da
manayı insan olmanın bir cüz'ü saymıştır. İnaye.
«Mürtehine terkeder ilh...» Çünkü o köle, mürtehinin garantisindeyken değişmiştir. Hidaye.
Fidyesini mürtehin verir ilh...» Borç da olduğu gibi kalır. Hidaye.
«Çünkü onun mülküdür ilh...» Bu kavil zahir değildir. Şarihlerin ibaresi de şöyledir: «Zira cinayet
mürtehinin garantisi altında iken hasıl olmuştur.»
«Hiçbir şeyle ilh...» Yani fidye verdiği şeyden hiçbir şeyle rücu edemez. Hidaye.
«Mürtehin kaçınırsa ilh...» Burada niçin mürtehinle başlanmıştır? Çünkü eğer biz burada rahini
muhatap almış olsak. onun köleyi cinayet karşılığında vermesi caizdir. Bu durumda mürtehin ona
da mani olur. Çünkü mürtehin rehinin ıslahı için fidyeyi ödeme hakkına sahiptir.
«Her iki surette de borç düşer ilh...» Rahinin köleyi cinayet karşılığında vermesi ile borç neden
düşer? Çünkü köle, mürtehinin garantisinde iken bir sebepten dolayı başka birisinin istihka
olmuştur. O zaman o mürtehinin yanında helâki gibi olur.
Ama fidyeye gelince, zira o köle mürtehin üzerinde olan bir karşılıkla sanki rahine hasıl olmuş gibi
olur. Hidaye.
«Fidyesini verir ilh...» Yani rahinin borcu yine olduğu gibi kalır. Zeylaî.
«Eğer kaçınırsa ilh...» Yani mürtehin onun yerine bir şey ödemekten kaçınırsa, rahine, borcu
karşılığında köleyi satması söylenir.
«Rahin ya onu satar veya fidyesini verir ilh...» Eğer fidyesini verirse, mürtehinin olacağı batıl olur.
Eğer satarsa, kölenin alacaklısı alacağını alır. Eğer kölenin fiyatında artış olursa, köleden alacaklı
kimsenin alacağı mürtehinin alacağı kadar ise, veya daha fazla ise, fazla kalan rahinedir. Mürtehinin
alacağı batıl olur. Eğer kölenin alacaklısının alacağı mürtehinin alacağından az olursa, mürtehinin
alacağından kölenin borcu kadarı düşer, kölenin borcundan arta kalan fiyat da eskiden olduğu gibi
rehin olarak mürtehinin yanında kalır. Mürtehinin alacağının vadesi dolduğunda, kölenin
semeninden fazla kalanı, alacağı karşılığında alır. Çünkü onun alacağının cinsindendir. Eğer
mürtehinin alacağının vadesi dolmamışsa, mürtehin fazla kalan semeni günü gelinceye kadar
elinde tutar.
Eğer kölenin semeni, köleden alacaklı olanın alacağını karşılamazsa, alacaklı kölenin semenini alır,
geriye kalan kısım için de kölenin azadından sonra köleye başvurarak ondan alır. Köle de hiç
kimseye rücu edemez. Bu bahsin tamamı Hidaye'dedir. j
«Rahin onu verir ilh...» Musannıf bu sözüyle mürtehinin bu bahiste hiçbir şeyle emrolunmayacağına
işaret etmiştir. Çünkü kölenin çocuğu mürtehin üzerine tazminatlı değildir. Zira o çocuğun helâki ile
borçtan hiçbir şey düşmez. Nitekim İtkanî de böyle zikretmiştir.
T. Hamevi'den naklen diyor ki: «Mürtehin kölenin çocuğunun işlediği cinayetin fidyesini vereceğini
ylese, kabul edilir. Çünkü çocuk da onun alacağı karşılığında alıkonmuştur. Mürtehinin,
vesikasını fazlalaştırmak için sahih bir maksadı vardır. Rahine de hiçbir zarar yoktur.»


«Rehinde çıkar ilh...» Çocuk rehin olmaktan çıkar ve, ibtidaen helâk olduğunda borçtan nasıl hiçbir
şey düşmezse, borçtan da hiçbir şey düşmez. Zeylaî.
«Hayvanın cinayeti batıldır. O sanki semavi bir afetle ölmüş gibi olur. Bunun tamamı Haniye'dedir
ilh...» Zira Haniye sahibi bizim geçen sayfada rehin kölelerden birisinin diğerine cinayet işlemesi
bahsinde takdim ettiğimizin hasılını zikrettikten sonra şöyle demiştir: «Eğer adam bir köle ile bir
hayvanı rehin etse, rehin edilen hayvan köleyi öldürmüş olsa, heder olur. Aksine, köle hayvanı
öldürse, muteber olur. Nasıl ki kölenin diğer bir köleye işlediği cinayet muteberse.» Özetle.
«Eğer büyük iseler ilh...» «Büyük iseler, ölen rahinin yerine geçerler, onların üzerine rehini çözmek
vacip olur.» sözü, eğer o varislerin hepsi hazır iseler açıktır. Eğer mevcut değilseler, İmadiye'de
Reşidüddin'in Feteva'sından naklen beşinci fasılda şöyle denilmektedir: «Kadı gaib olan varisin
yerine bir vasi nasbeder ve vesayet belgesinde de şunu yazar: «Bu adam ölenin varisi sefer
müddetinde gaib olduğundan vasi kılınmıştır.»
«Diğer alacaklılar o rehini reddedebilirler ilh...» Çünkü vasinin terekeden bir kısmını alacaklılardan
birisine rehin etmesi, alacaklılardan bazısını tercih etmek ve hükmen onun hakkını vermektir. O
zaman hakikaten borcunu vermeye benzer. Bunun için diğer olacaklılar vasinin rehin etmesini
kabul etmeyebilirler. Hidaye.
«Rehin geçerli olur ilh...» Çünkü mani ortadan kalkar ve alacaklılar haklarına kavuşurlar. Hidaye.
«Rehin alması caizdir ilh...» Çünkü hükmen alacak yerine rehin olarak bir şey alması istifadır. Vasi
de buna maliktir. Dürer.
«Varislerin yanında ilh...» Veya seçilmiş yahut Kadı tarafından tayin edilmiş vasinin yanında rehin
olarak kalır. Rahinin varislerl de rahinin yerine kaim olurlar. Nitekim yukarıda geçti. T.
HATİME:
Mürtehin yalnız kendi başına rehini fesheder, fakat rahin kendi başına rehini feshedemez. Hatta
eğer mürtehin, rehini feshettiğini söylese, rahin razı olmasa, rehin helâk olduğu takdirde rahinin
borcundan hiçbir şey düşmez. Bunun aksine rahin, rehini feshettiğini söylese, mürtehin razı
olmasa, rehin helâke gitse, borçtan rehin kadarı düşer. Kınye ve diğer kitaplarda olduğu gibi.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...