REHİNDE ÇEŞİTLİ MESELELER FASLI
METİN
Kıymeti on dirhem olan şırayı rehin verse, şıra şarap haline gelse, sonra da kendi kendine sirke
haline
gelse ve on dirheme eşit olsa, o yine olduğu gibi on dirhem karşılığı rehin olur. Burada
muteber
olan İbn-i Kemal'in ifade ettiğine
binaen, miktarının ziyadeleşmesi veya noksanlaşmasıdır,
kıymeti
değil. Fetva da bu ifade üzerinedir.
Eğer
onun miktarında bir miktar noksanlaşma olsa, noksan olduğu kadar borçtan düşülür. Yok
eğer
noksanlaşmazsa, ondan hiçbir şey
düşmez.
Kıymeti on dirhem olan bir koyunu on dirhem karşılığında rehin etmiş olsa, kıymetin borca eşit
olması,
lâzım olan bir kayıttır. Çünkü eğer koyunun kıymeti borçtan fazla olursa, yine onun
derisinin
bir kısmı da onun hesabına göre emanet olur. Koyun kesilmeden ölse, kıymetsiz bir şeyle
derisi
tabaklansa, eğer tabaklanan şeyin bir kıymeti olursa, o zaman mürtehin
tabaklamanın
getirmiş
olduğu fazlalık kadar o deriyi hapsetme hakkına sahiptir. Koyunun ölmesiyle rehin batıl
olur
mu? İki görüş vardır. Tabaklanan deri
bir dirhem değerinde ise, o deri de bir dirhem
karşılığında rehindir. Ama bunun hilafına müşteri
kabzetmezden önce satılan koyun ölmüş olsa,
derisi
tabaklanmış olsa, meşhur görüşe göre satış deri miktarıyla avdet etmez. Rehin ile
satış
arasındaki fark şudur: Rehin helâk ile takarrür eder. Satış ise, kabızdan önceki helâkle fesholur.
Rehin
olan köle isyan ederek kaçsa, bu köle bir borç karşılığı ise, sonra köle dönmüş olsa, borç da
döner.
Züfer buna muhalefef etmiştir.
Rehinin,
çocuk, meyve, süt, yün, erş gibi ürünleri de rahinindir. Çünkü rahinin mülkünden
doğmuştur.
O zaman o artış aslıyla beraber ona
teban rehindir. Ama kazanç ve ücret
gibi bir
menfaat
bedeli olan şey, bunun hilafına rehin
olmaz. Çünkü bunlar rehine dahil
değildirler. Bunlar
rahinindirler.
Bunda
asıl kaide şudur: Rehinin aynından tevellüt eden her şeyde rehinin
hükmü caridir. Rehinin
aynından tevellüt etmeyen de ise, rehinin hükmü cari olmaz. Mecmaü'l-Feteva.
Adı
geçen nema helâk olursa, karşılıksız helâk olmuştur. Çünkü kasti olarak akde dahil değildirler.
Hükmen
de olsa nema (artan şey) baki kalırsa, yani mürtehin bu nemayı onun izni
ile yemiş olsa,
yediği
miktarın hissesi borçtan düşmez. Yedikten sonra asıl helak olsa, borçtan bir şey düşmediği
gibi.
Yine onun hissesi ile rahine rücu eder. Zira borç her ikisinin kıymeti üzerine taksim edilir.
Kuhistanî.
Nema
aslın helakinden sonra baki kalırsa, borçtan onun hissesi kadarla rehin çözülür. Çünkü rehini
çözmekle, o kasti olarak rehin olmuş olmaktadır. Tâbi olmak maksut olduğu müddetçe ona da bir
karşılık olur. O zaman borç nemanın rehinini çözdüğü günün kıymeti ve bir de aslın kabız edildiği
günün
kıymeti üzerine taksim edilir. Borçtan da aslın hissesine düşen miktar kadar düşülür. Nema
da
kendi hissesine düşen borçla çözülür. Meselâ, borç on dirhem olsa, aslın kabız günündeki
kıymeti
on dirhem olsa, nemanın kıymeti de rehini çözdüğü gün beş dirhem olsa, o zaman aslın
hissesine on dirhemin üçte ikisi düşer ki bu da borçtan düşer. On dirhemin üçte biri de nemanın
hissesine düşer. Nemanın rehini de on dirhemin üçte biri ile çözülür.
Eğer
rahin mürtehine artan şeyleri yemesi için izin vermiş olsa, yani arttıkça onu
yemesini söylese,
mürtehine
ödeme yoktur. Bunun zahiri, semenini yemesine de şamil gelir. Musannıf da bununla
fetva
vermiştir. Ancak, yemenin hakikatini tahsis edecek bir nakil bulunursa, o zaman o nakle
uyulur. Mürtehin niçin ödemez? Çünkü onu, malikinin izni ile telef etmiştir. Mubah kılmayı şart ve
helâk
olmaya yüz tutmakla tâlik edilmesi caizdir. Ama temlik bunun hilâfınadır. Bunu
yemekle de
borçtan
bir şey düşmez.
Cevahir'de
şöyle denilmektedir: «Birisi bir evi rehin etse, mürtehine o evde oturmayı mubah kılsa,
mürtehinin
oturması ile o eve halel gelse ve bir kısmı yıkılmış olsa, borçtan o yıkılmanın
karşılığında hiçbir şey düşmez. Çünkü rahin
oturmasını mubah kıldığı zaman rehin ariye hükmüne
girmektedir.
Hatta, rahin mürtehinin
oturmasına mani olmak istese, mani olabilir.»
Muzmarat'ta
da şöyle denilmiştir: «Adam bir koyunu rehin etse, mürtehine
onun kuzusunu
yemesini,
sütünü içmesini söylese, mürtehin
üzerine bir ödeme yoktur. Rehin
ettiği bahçenin
meyvesinden yemesine izin verse, hüküm yine böyledir. O zaman onun yemesi, rahinin yemesi
gibidir.»
Muzmarat
sahibi daha sonra Tehzib'den şunu nakletmiştir: «Mürtehinin rehinden faydalanması,
rahin
ona izin verse bile,
mekruhtur.»
Musannıf
diyor ki. Muhammed bin Eslem'den rivayet edilen, «Mürtehinin,
sahibinin izni ile bile olsa,
rehinden
menfaatlenmesi helâl değildir. Çünkü faizdir.» sözü de Tehzib'den rivayet edilen görüşe
dayandırılır.
Ben
derim ki: Muhammed bin Eslem'in illeti olan «faizdir» sözü, o kerahetin tahrimi olduğunu ifade
etmektedir.
Rahin
rehini çözmese, helâk oluncaya kadar olduğu gibi mürtehinin
yanında kalmış olsa, o zaman
borç
mürtehinin yemiş olduğu ziyadeleşen nema ile aslın kıymetine taksim edilir. Asla isabet eden
miktar
borçtan düşer. Artan kısma isabet eden hisseyi ise mürtehin rahinden alır. Nitekim Hidaye,
Kafi,
Haniye ve diğer kitaplarda olduğu gibi.
Cevahir
isimli eserde şöyle denilmiştir:
«Asıl kaide şudur: Rahinin izni ile
yapılan telef bizzat
rahinin
telef etmesi gibidir. Çünkü rahin
mürtehini, itlafa yetkili
kılmıştır.
Yine
Cevahir'de şöyle denilmektedir: Eğer rahin mürtehine rehinden menfatlenmeyi mubah kılsa,
rahin
onu kiraya verebilir mi? Veremez.
«Mürtehin
onu kiraya vermiş olsa, kira müddeti dolsa, ücret onun mudur, rahinin midir? Eğer
izinsiz
olarak kiraya vermiş ise, ücret mürtehinindir .Eğer izinle vermişse, malikindir. Rehin de batıl
olur.»
Yine
Cevahir'de şöyle denilir: «Bir bağı rehin verse, mürtehin onu teslim alsa, sonra mürtehin bağı
sulaması ve bakımı için rahine verse, o zaman rehin batıl olmaz.»
Bir
bağı rehin etse, mürtehine meyvesini mubah kılsa, sonra da o bağı satsa, mürtehin semeni
kabzetmiş
olsa, bakılır: Eğer o meyve satıştan sonra meydana gelmişse, meyve müşterinindir. Eğer
satıştan
evvel ise, rahin borcu ödediği
takdirde rahinindir. Eğer rahin
borcu ödememişse, o zaman
rehin
olur. Onun satışı da ibahadan rücu olur. Çünkü ibaha rücuu kabul eder. Nitekim geçti.
Yine
Cevahir'de şöyle denilmiştir: «Mürtehin rehin edilen araziyi ekse, eğer rahin faydalanmayı ona
mubah
kılmışsa, hiçbir şey vermesi vacib değildir. Eğer rahin ona faydalanmayı mubah kılmamışsa,
mürtehinin
ekinin toprağa getirmiş olduğu
noksanlığı ve suyun tazminatını ödemesi lâzımdır,
isterse
bu sulama mülk olan kanallardan olsun. Hıfzedilsin.»
Rahin
rehin ettiği tarlaya, mürtehin,n izn, ile ekse veya ağaç dikse, lâyık olan, o yer,n yine rehin
olarak
kalmasıdır. Rehin batıl olmaz.
Rehin
başka bir,sinin istihkakı çıksa, mürtehin onun yerine başkasını rehin olarak talep edemez.
Ama
rehinin bir kısmı başka birisinin istihkakı olsa, eğer ortak ise, geri kalan kısımda rehin batıl
olur.
Eğer ifraz edilmiş ise, geri kalan kısımda rehin yine kalır. Geri kalan kısım borcun hepsi
karşılığında hapsedilir. Fakat kalan kısım helak olsa, borçtan onun hissesine düşen karşılığında
helâk
olur.
Binasını
başkasına kiraya verse, sonra o binayı aynı adama rehin etse, rehini sahih, icaresi batıl
olur.
Adam
bir şeyi rehin olarak kabul etse,
sonra onu rahinden kiralasa, icare batıldır.
Rehin
olan köle kaçsa, ölmesi gibi, borç düşer. Kaçan köle tekrar dönse, kaçmakla fiyatına getirmiş
olduğu
noksanlık, borçtan düşülür. Çünkü
kölede firar etmek bir ayıptır.
İZAH
«Şırayı
rehin verse ilh...» Bilinsin ki,
rehin edilen şıra şarap olduğu takdirde rahin ile mürtehin
müslüman,
veya ikisi de kafir veya rahin müslüman, veya yalnız mürtehin müslüman olabilir.
O
takdirde
bakılır: Eğer her ikisi de kafir iseler, rehin hali üzerine rehin kalır. O şarap ister sirke olsun,
ister
olmasın. Kalan kısımlarda eğer şarap sirke olursa, hüküm yine böyledir. Eğer şarap
sirkeleşmezse, mürtehin onu sirke haline getirebilir mi? Bunda tafsilat vardır.
Eğer
her ikisi müslüman veya yalnız rahin müslüman ise, o zaman şarabı sirke etmek caizdir. Zira
onun
maliyeti her ne kadar şaraplaşmakla telef olmuşsa da, sirke yapmakla maliyetini iade ettirmek
mümkündür.
O zaman bu, rehini cinayetten
kurtarmak gibi olur. Müslümanlara
göre rehin mahalli
olmadığı
halde, şarabı sirke ettirmek müslümanlar hakkında caiz olursa, mürtehin olan kâfir için de
onu
sirke yapmak evleviyetle caiz
olur. Çünkü kâfir onun mahallidir.
Eğer
yalnız rahin kâfir olursa, o zaman
rahin rehini alabilir. Borç da olduğu gibi kalır. Çünkü şarap
maliyeti
kâfirin hakkında mevcuttur. Müslüman
mürtehin de onu sirke haline getirme
hakkına sahip
değildir.
Eğer sirke ederse, o şarabın sirke ettiği gününün kıymetini öder. Nasıl ki, bir müslüman,
zımminin
şarabını gasp ederek onu sirke yapsa, sirke onun olur, şarabın sirke yaptığı gündeki
kıymetine
de zamin olur. O zaman eğer borcun
cinsi şarabın kıymetinin cinsinden ise takas vaki
olur.
Eğer şarabın sirke yaptığı gündeki kıymeti borçtan az
olursa, borçtan kalan kısmı müracaat
ederek
rahinden alır. İnaye, özetle.
«On
dirhem karşılığı rehin olur ilh...» Yani, on dirhem rehin olarak kalır. Rehin, sirkeleşerek yeniden
rehin
vasfı kazandığı için rehin batıl
olmamıştır. Bundan ötürü, bir
şıra satın alsa, kabzetmeden şıra
şarap
haline gelse, satış batıl olmaz. Çünkü şarabın sirke olma ihtimali mevcuttur.
Dürer.
«Muteber
olan ilh...» Şarih bu kavliyle Hidaye şarihleri ve diğerlerinin
dediklerine işaret etmektedir
ki,
Hidaye şarihleri ve diğerleri gibi
musannıfın zikrettiği de, şıra sirke olmakla ölçüsünden hiçbir
şey
eksilmemekle kayıtlıdır. Musannıfın
«on dirheme eşit olsa» kavli de bir kayıt değil, ittifaken vaki
olan
bir kavildir. Şıra sirke olduktan sonra ölçüsü hali üzere kalsa, fakat kıymeti noksanlaşmış olsa,
borçtan
birşey düşmez, Çünkü fevt fevt olan
yalnız şıralık vasfıdır. Ölçülen ve tartılan şeylerde
vasfın
fevt olması ile deynden bir şey düşmez. Şu kadar var ki,
rahin o zaman muhayyerdir. Nasıl ki,
rehin
bilezik kırılsa, dilerse onu borcun hepsine karşılık noksan olarak çözer ve dilerse, o
noksanlığı
mürtehine tazmin ettirir, onun
kıymeti de İmameyn'e göre gene rehin olarak kalır. İmâm
Muhammed'e
göre ise, onu noksan olarak çözer, veya onu noksan olarak borç karşılığında rehin
kılar.
Kafi şerhinde de hüküm
böyledir.
Eğer
kıymeti noksanlaşmazsa, o zaman
rahin muhayyer değildir. O zaman rehin olarak kalır. İtkani
ve
İnaye..
«Ondan
hiçbir şey düşmez ilh...» Çünkü narhın noksanlığına itibar edilmez. Nitekim yukarıda
geçti.
«Koyunun kıymeti borçtan fazla olursa ilh...» Meselâ borç on dirhem olsa, koyunun kıymeti de yirmi
dirhem
olsa, derisi de bir dirhem olsa, o zaman deri yarım dirhemle rehindir. Çünkü koyundan her
bir
dirhem borcun yarım dirhemi karşılığındadır. O zaman deri yarım dirhemle rehin olmuş olur.
Koyun öldüğü takdirde etin karşılığı olan dokuz buçuk dirhem düşer.
Eğer
koyunun kıymeti borçtan az olursa, meselâ koyunun kıymeti beş dirhem olsa, deri de bir
dirhem
olsa, o zaman deri altı dirhemle rehindir. Bundan sonra deri de helâk olsa, bir dirhem
karşılığında helâk olmuş olur. O zaman mürtehin rahine borçtan kalan beş dirhemi almak üzere
müracaat
eder. Bu bahsin beyanının tamamı
Kifaye ve diğer kitaplardadır.
«Kesilmeden ilh...» Ama eğer kesimle ölürse, koyun tamamıyla mazmundur. T.
«Kıymetsiz bir şeyle tabaklansa ilh...» Yani toprak veya güneşle tabaklansa. Mirac. :
«İki
görüş vardır ilh...» Bu görüşlerden
birisine göre rehin batıl olur. Deri de tabakın ona getirdiği
fazla
kıymetle rehin olur. Hatta o kıymeti rahin ödese, o deriyi alır. Çünkü deri hükmen ikinci bir
borçla
rehin olmuştur. İkinci görüşe göre ise, rehin batıl olmaz. Çünkü bir şey ya kendi misliyle
veya üstün bir şeyle batıl olur.
Kendisinden aşağı bir şeyle batıl olmaz. Burada ikinci rehin birinci
rehinden
daha azdır. Çünkü derinin hapsi, tabak hükmüyle deriye muttasıl olan maliyetle istihkak
olunmuştur.
Bu maliyet de deriye tabidir.
Birinci rehin kendi başına asıldır ki bu borç karşılığında
rehindir.
O zaman birinci rehin daha kuvvetlidir. İkinci rehinle ortadan kalkmaz. Yine ikinci rehin de
sabit
olur. Çünkü onun reddi de mümkün
değildir. Kifaye, özetle.
«Deri
bir dirhem değerinde ise ilh...» Yani rehin akdi yapıldığı gün bir dirhem
karşılığında ise. Ama
onun
kıymeti eğer iki dirhem ise, o zaman deri iki dirhemle rehindir. Bu da şununla bilinir: Koyunun
bir
canlı olarak, bir de derisi yüzülmüş olarak kıymetine bakılır.
Eğer canlı olduğu vakit kıymeti on
dirhem,
derisi yüzüldükten sonra dokuz dirhem ise, o zaman koyun rehin edildiği gün derinin
değeri
bir dirhem olur. Koyunun soyulmuş kıymeti eğer sekiz dirhem ise, derinin kıymeti iki dirhem
olur.
İnaye.
«Meşhur
görüş üzerine ilh...» Bu meşhur görüş bütün ulemanın görüşüdür.
Ulemadan bazısı kalan
kısımda
rehin avdet ettiği gibi koyun kalan kısmında da satış avdet eder demişlerdir. İtkanî.
«Rehin
helâkla takarrür eder ilh...» Çünkü mürtehin, rehinin helâki ile hakkını tam almış olur. O
zaman
rehin akdi tekitlenmiş olur. Tabakla maliyet avdet ettiği zaman o maliyet yürürlükte olan bir
akde
tesadüf eder. O zaman kalan kısımda rehinin hükmü sabit olur.
«Helâkle fesholur ilh...» Yani mebzinin helaki ile satış kendiliğinden bozulur, sonra da avdet etmez.
İtkanî.
«Borç
da avdet eder ilh...» Ancak, firar etmenin köleye getirmiş olduğu ayıp kadar
borçtan düşülür.
Nitekim
bunun beyanı gelecektir. T.
Bazı
nüshalarda da «rehin avdet eder»
denilmiştir. Bazı nüshalarda ise, «Rehindeki borç avdet
eder»
denilmiştir.
«O
nema aslıyla beraber rehindir
ilh...» O zaman rahin o nemayı alıkoyabilir. Borç da asılla neması
üzerine
kıymetleri miktarınca taksim
edilir. Ama nemanın rehinin çözülmesi vaktine kadar baki
kalması şartı ile. Eğer rehin çözülmezden önce nema helâk olursa, onun karşılığında borçtan hiçbir
şey
düşmez. O nema sanki hiç olmamış gibi sayılır. Nitekim ileride bu izah edilecektir.
«Rehinin
aynından tevellüt eden herşeyde ilh...» Erş (diyet) veya ukur gibi veya rehinin aynının
cüzlerinden
bir cüzün bedeli olsa, o da rehindir.
Hindiye.
«Karşılıksız helâk olur ilh...» Ancak erş değil. Çünkü erş, helâk olduğu takdirde onun karşılığı
borçtan
düşülür. Çünkü erş kölenin bir
cüzünün bedelidir. O zaman o erş o cüzün yerine kaimdir.
Kuhistanî'de
de böyledir. H.
«Hükmen
de olsa ilh...» Bu tamim musannıfın gelecek, «eğer rehini çözmezse» sözündeki
tasrihinin
umumudur.
«Yedikten
sonra asıl helâk olsa ilh...» Zahir şudur ki, şarih, «onun izni ile yemiş olsa» sözüyle
bunun
aksini irade etmiştir. Yani asıl helakinden sonra yese. Yani asıl helâk olsa, meyve gibi bir
neması
kalsa, sonra da onu yese, yediğine karşılık hiçbir şey düşmez. Eğer böyle irade
olunmazsa,
bir
şeyin kendi nefsiyle teşbih edilmesi lâzım gelir.
Kuhistanî'nin
ibaresi ise şöyledir: «Rehinin aslı helâk olsa, hükmen de olsa neması kalsa, nemanın
hükmen
kalması da rahinin veya mürtehinin
veya bir yabancının izinle nemadan yemesi gibi, o
zaman
yediğinin hissesinden hiçbir şey
borçtan düşmez. O nemanın hissesi
kadar rahine müracaat
ederek
ondan alır. Nasıl ki asıl yenildikten sonra nema helâk olsa, o zaman da borç asılla nemanın
kıymetleri
üzerine taksim olunur. Yediğinin
kıymeti ile mürtehin rahine rücu eder. Bunların hepsi
Tahavi
şerhindedir.»
«Onun
hissesi kadarla rehin çözülür ilh...» Yani nemaya borçtan düşen hisse ile nemayı çözer. Eğer
aslın
helakinden sonra nema da helâk olsa, karşılıksız olarak sanki hiç olmamış gibi gider. Asıl
rehinin
gitmesiyle borcun hepsi de gider. Bu
bahsin tamamı Gurerü'l-Efkâr'dadır.
«Tâbi
olma maksut olduğu müddetçe
ilh...» Yani mebiin yavrusu gibi. Çünkü o da mebiye tabi
olarak
mebi olur. Onun semenden bir hissesi de olmaz. Ancak, bize göre kabızla kastedilirse, o
zaman
onun hissesine de semenden bir pay düşer.
Mirac.
«Nemanın
rehinini çözdüğü günün kıymeti ilh...» Çünkü nema ancak çözmekle tazmin edilmiştir.
Zira
eğer çözülmeden evvel helâk olursa,
karşılıksız helâk olmuş olur. İnaye.
Aslın
koabız edildiği günün ilh...»
Zira asıl olan merhun mürtehinin kabzettiği gün mazmundur.
Nitekim
bu geçti. İnaye.
«Bu
da borçtan düşer ilh...» Yanı aslın helâki ile o düşer.
«Musannıf
da bununla fetva vermiştir ilh...» Musannıfa, «Birisi bir bağı rehin etse, mürtehine de o
bağın
meyvesini mubah kılmış olsa, mürtehin o meyveyi satmaya ve onu kendine mal etmeye malik
midir,
yoksa yalnızca yemeye mi maliktir?» diye sorulduğunda, «Fukahanın
kelamının zahirine
göre,
mürtehinin mutlak tasarruf
hakkı vardır. Zira fukahanın
kavlinden maksat, onu veya onun
semenini
yemesidir. Ancak bu sözün yemeye has
olduğuna dair bir nakil bulunursa, o
zaman yalnız
yiyebilir.» diye cevap vermiştir. Hamevi
haşiyesinden
özetle.
Bunun
üzerine şu irad olunmuştur:
Hakiki mânâ, zahir mânâdır. O meyveyi yemesi sözünden
umumu
iddia etmek, delile
muhtaçtır.
Ben
derim ki: Şarih Cevahir'den naklen şunu zikredecektir: «Eğer rahin mürtehine merhundan
faydalanmayı mubah kılarsa, mürtehin rehini kiraya vereme.»
Sayıhani
diyor ki: «Ben diyorum ki, zahir o!an şudur: Merhundan fazlalıkları yemek, ancak o
fazlalıkların kendisini yemektir. Onun bedelini yemek değildir. Bu da bedahetle herkese açık bir
şeydir.»
Evet,
eğer o fazlalıklar yenilmeyen birşey olursa bu zahirdir. Nitekim Rahinin de bunu zikretmiştir.
«Malikin
izni ile telef etmiştir ilh...» Bu kavilde şuna işaret edilmektedir: Eğer mürtehin malikin izni
olmadan
o fazlalıkları telef ederse onu öder. Onun kıymeti koyunla birlikte rehin olur. Yine hüküm
böyledir, rahin mürtehinin izni olmadan telef etse, tazmin eder. İnaye.
«Talik
edilmesi caizdir ilh...» Çünkü talik temlik değildir. İtkanî.
«Şart
ilh...» Burada şart, rahinin «her ne zaman artarsa ye»
sözüdür.
«Helâk
olmaya yüz tutmakla ilh...» Bundan maksat, varlık ve yokluğu muhtemel olandır. Bu da şart
manasınadır.
«Kavle
hamledilir ilh...» Yani Muhammed bin
Eslem'in «helâl değildir» sözünden kerahet kastedilir.
«Muhammed
bin Eslem ilh...» Muhammed bin Eslem, Minah'ta rehin kitabının başında geçen
Abdullah
bin Muhammed bin Eslem'dir.
H.
Ben
derim ki: Rehin kitabının başında Minah'tan naklen takdim ettiğimizle diğer kitaplarda mevcut
olan
benzeri görüşler burada olan
hükme muvafıktır. Belki nüshalar değişiktir.
«Ben
derim ki ilh...» Bu ifadenin zahiri izinle birlikte kerahetle verilen hükmü kabul etmektir.
«Ve
faizdir ilh...» Bunun muktezası, onun mazmun olmasıdır. Ancak, biz rehin başlarında Minah'tan
bunun
bütün muteber kitaplara muhalif
olduğunu naklen takdim ettik. Bu
meselenin tam beyanı da
orada
geçti.
«Nemaya
isabet eden ilh...» Meselâ, geçen misâldeki onun üçte biri, gibi.
«Bizzat
rahinin itlafı gibidir ilh...» Öyleyse ona karşılık olan borç düşmez. Çünkü mürtehin üzerine
mazmun
değildir. Ama mürtehinin elinde telef olan, bunun hilafınadır. Mürtehin onu tazmin
eder.
«Ücret
mürtehinindir ilh...» Tatarhaniye'de
de şöyle denilmiştir: «Mürtehin rehini rahinden izinsiz
kiraya
verse, gelir mürtehinindir. Ebu Hanife ve Muhammed'e göre, o geliri sadaka olarak verir. Onu
rahine
iade etme hakkına da sahiptir.»
«Rehin
de batıl olur ilh...» Hatta müstecirin yanında merhun helâk olmuş olsa, mürtehinin borcu
düşmez.
T. Rehin de olmaz, ancak yeni bir akitle rehin olunur. Tatarhaniye.
Yine
rahin rehini mürtehine kiraya verse, yukarıda geçtiği gibi bu rehin batıl olur.
«Mürtehin
onu teslim olsa ilh...» Ama teslim
almadığı zaman rehin tamam olmaz veya geçen hilaf
üzerine
sahih olmaz.
T.
«Satsa,
mürtehin semeni kabzetmiş olsa ilh...» Çünkü satış caiz olduğu takdirde satılan merhunun
semeni
rehin olur. Şu kadar var ki mürtehinin semeni kabzetmesi şart değildir. Çünkü her ne kadar
kabzetmese de o semen rehin olur. Nitekim biz bunu geçen babın başında takdim ettik. '
«Eğer
rehin borcu ödememişse ilh...» Yani kabzettiği mebiin semeni ile birlikte onun meyvesi de
rehin
olur. T.
«Nitekim
geçti ilh...» Yani yakında
musannıfın, «Eğer rahin meyvesinden faydalanmaya izin verse,
sonra
mani olsa, mani olabilir.» kavlinde geçti.
«Sulama
mülk olan kanallardan olsun ilh...» Bu kavil müftabih olan görüşün
hilafınadır. Çünkü
müftabih
olan görüşe göre ancak kazanmakla malik olduğu şeyi tazmin eder. Nitekim sulama
kitabında
geçti. Kanalların suyu ise kazanılarak mülk edilmez.
«Lâyık
olan o yerin yine rehin olarak
kalmasıdır ilh...» Haniye'de bu görüş kesin olarak zikredilerek
şöyle denilmiştir: «Rahin mürtehinin izni ile rehin ettiği toprağı ekse, veya ev ise içinde otursa,
rehin
batıl olmaz. Ama mürtehin onu geri alma hakkına sahiptir. Rehin edilen nesne rahinin elinde
bulunduğu
müddet içinde helâk olduğu takdirde
mürtehin onu tazmin etmez.»
«Geri
kalan kısımda rehin yine kalır ilh...» Çünkü ortaklık olmadığından kalan kısmı ibtidaen de
rehin
etmek mümkündür.
«Kalan
kısım helâk olsa, borçtan onun hissesine düşen karşılığında helâk olur ilh.» Her ne kadar
kalan
kısmın kıymeti, borcun hepsini
karşılasa dahi, yine borçtan hissesi kadar helâk olur. Nitekim
Haniyede olduğu gibi.
«Sonra
rehin etse rehini sahih, icaresi batıl olur ilh...» Bu ifadenin zahirine göre kiralama yalnız
rehin
akdi ile batıl olur. Halbuki öyle değildir. Belki kabız lâzımdır. Nitekim Kınye'de olduğu gibi.
Ama
bunun aksine gelince, rahin rehini mürtehine kiraya verse, yalnız kira akdi ile rehin bozulur.
Yeni
bir kabza da muhtaç değildir.
Nitekim Bezzaziye'nin kelamı da bunu
ifade eder. Şu kadar var ki
İmadiye'de
icare için yeni bir kabız lâzım
olduğu söylenmiştir. Hatta icare için kabız yenilenmeden
evvel helâk olsa, rehinin helaki gibi borç karşılığı helâk olur.
Bu
da müşküldür. Çünkü İmadiye'de takrir edilmiştir ki, mazmunu başka birşeyle kabzetmek,
mazmun
olmayan birşeyin yerine geçer. Bu bahsin tamamı Şerefü'l-Gazi'nin Eşbah haşiyesindedir.
Biz
de İnaye'den naklen geçen fasılda
kabzın yenilenmesinin şart olduğunu takdim etmiştik.
«İcare
batıldır ilh...» Bu, o zaman, onu iare veya ida etmiş gibi olur. Öyleyse rehin akdi batıl
olmaz.
BİR
TEMBİH:
Ebu'l-Hasan
el-Maturidi'den şu sorulmuştur: «Birisi evini belirli bir fiyatla bey-i vefa ile satmış olsa,
her
ikisi de kabzetseler, sonra icarenin sıhhat şartları ile o evi müşteriden kiralamış olsa, kabzetse,
kira
müddeti dolsa, onun ücret vermesi
lâzım mıdır?» Şu cevabı vermiştir: «Hayır, ücret vermesi
lâzım
değildir. Çünkü bize göre o
rehindir. Rahin rehini mürtehinden
kiralamış olsa, ücret vacip
değildir.»
Hayriye.
Nihaye sahibi de Bezzaziye'den buna muvafık olanı nakletmiş ve birkaç defa bununla fetva
vermiştir.
Bu bahsin tamamı onun meşhur
Hamidiye fetevasındadır.
Hıfzedilsin, çünkü bu çok vaki
olan
bir meseledir.
«Kaçmakla fiyatına getirmiş olduğu noksanlık borçtan düşülür ilh...»
Kaçma
sebebiyle kaçan kölenin kıymetinden noksanlaşan kısım, mürtehinin alacağından düşer. T.
Bunun
borçtan düşmesi, köle ilk olarak kaçıyorsa öytedir. Nitekim illet de bunu
bildirmektedir. Eğer
o
köle bu kaçışından evvel yine kaçmışsa, borçtan hiçbir şey düşmez.
Bezzaziye.
METİN
Musannıf
zımnî artışı bitirdikten sonra
şimdi kastî artışı zikredecektir:
Rehinde
artış yapmak sahihtir. O artışın
kıymetinde yine onun kabız
günündeki kıymetine itibar
edilir.
Borçta ise ziyade sahih değildir.
İkinci İmâm buna muhalefet etmiştir.
Bunda
asıl kaide şudur: Akdin aslına bir
şeyi ilâve etmek, ancak ziyade,
semen gibi kendisiyle akit
yapılanda
veya mebi gibi üzerinde akit yapılanda tasavvur edilirse,
mümkündür. Borçtaki ziyade
ise,
bunların hiçbirisinden değildir.
Eğer
bir köleyi bin dirhem karşılığında rehin etse, ama rehin olarak birincinin yerine mürtehine
diğer
köleyi verse, her iki kölenin de kıymetleri bin dirhem olsa, birincisi rahine reddedilinceye
kadar
rehindir. Mürtehin de diğer köle de emindir, ta ki ikinciyi birinci kölenin yerine kılana kadar.
Yani
birinci köleyi rahine verdiği zaman ikinci köle rehin olarak mazmun olur.
Mürtehin
rahini borçtan ibra etse, veya borcu hibe etse, sonra rehin mürtehinin elinde helâk olmuş
olsa,
istihsanen karşılıksız helâk olmuş olur. Çünkü borç ibra veya hibe ile düşmüştür. Ancak,
mürtehin
rehini sahibine vermez mani
olursa, o zaman men etmekle gasıb olmuş olur.
Mürtehin
rahinden veya mutatavvi (nafile olarak veren) gibi bir başkasından, alacağının hepsini
veya bir kısmını alsa, veya mürtehin alacağı ile rahinden başka bir nesneyi satın alsa, veya
mürtehin
rahinle alacağı karşılığında bir şey üzerine sulh yapsa, çünkü sulh da istifadır, veya rahin
mürtehini
borçla başka birisine hâvale etse, sonra da rehin mürtehinin elinde helâk olsa, borç
karşılığında helâk olmuş olur. O zaman mürtehin rahinin veya mutatavviin ödemesi suretinde, satın
alma
veya sulh suretinde kabzettiğini kendisine ödeyene geri verir. Havale ise batıl
olur. Rehin de
borç
karşılığında helâk olmuş olur. Çünkü havale eda yoluyla ibra manasındadır. Hidaye.
Bu,
sulhun batıl olmamasını ve borcun
rehinin kıymetinden fazla olmamasını
ifade etmektedir.
Kuhistanî.
Yoksa, lâyık olan, ziyade miktarında havalenin
batıl olmamasıdır. Geçen surette rehin
nasıl
borç ile helak olursa, ikisi birbirini borcun olmadığı hususunda doğrularsa, yine rehin borç ile
helak
olmuş olur. Çünkü onların
birbirini doğrulaması borcun
vücubunu vehmettirir. O zaman
borçla
istekte bulunma bakidir. Ama ibra bunun hilâfınadır. Çünkü o borcu aslından düşürür.
Sahih
rehinde bilinen her hüküm, fasit rehinde de hükümdür. İmadiye'de de olduğu gibi. İmadiye
sahibi
diyor ki: «Kerhî, fasit rehinle
kabzedilen rehine zaminiyet taallûk eder, demiştir.»
Yine
İmadiye'de şöyle denilmiştir: «Râhinin mal olduğu her yerde onun karşılığı tazmin
edilir.
Ancak,
ortak bir malın rehini giibi, cevazın bazı şartları eksik olursa, o zaman tazmin edilmez.
Rehinin
mal olduğu her yerde rehin münakit olur. Çünkü inikat şartı mevcuttur. Şu kadar var ki
burada
rehin fasit sıfatla yapılmıştır.
Satışlarda olan fesat
gibi.»
Rehinin
mal olmadığı herhangi bir yerde
veya onun karşılığı olan şey mazmun değilse, rehin asla
münakit
olmaz. Helâk olduğu takdirde karşılıksız helâk olur. Ama fasit rehin bunun hilafınadır.
Çünkü,
fasit rehinde merhun helâk olduğu
takdirde kıymetinden veya borçtan hangisi daha az ise,
onun
karşılığında helâk
olmuştur.
Ölen
birisinin birçok alacaklıları olsa, mürtehin diğer alacaklıların hepsinden daha fazla hak
sahibidir.
Sahih rehinde olduğu
gibi.
Rehin
olan bir şeyi rehin etmek batıldır. Nitekim biz bunu Vehbaniye'ye isnatta ariye bahsinde
yazdık
Vehbaniye'nin
Muayat'ında şöyle
denilmektedir: «Çözülmesi kastedilmeyen rehin hangi rehindir?
Cinayet işlediği nesne öldüğü takdirde diyetin yarısını veren cani hangi canidir?»
Vehbaniye'nin
bu kavli, «Her can kazandığıyla rehin alınmıştır.» (Müddesir: 38) âyetinin
tefsiridir.
İZAH
«MusannIf
zımni ziyadeleşmeyi bitirdikten sonra ilh...» Ziyade rehinin nemasıdır. Şarihin zımniden
muradı
da kasti olarak üzerine rehin akdi yapılmayan şeydir. T.
«Rehinde
ziyade yapmak sahihtir ilh...» Meselâ, on dirhem değerindeki bir elbiseyi rehin etse, sonra
rahin
asıl elbise ile birlikte on dirhem karşılığında rehin olmak üzere buna bir elbise daha ilâve
etse,
bu ziyade sahih olur. İnaye.
«Yine
kabız günündeki kıymetine itibar
edilir ilh...» Yani ziyadenin kabız günündeki kıymetine itibar
edilir.
Aslın kabız günündeki kıymetine itibar edildiği gibi.
«Borçta
ise ziyadelik sahih değildir ilh...» Yani bundan murat rehin olan nesne, borçta yapılan
ziyadelikle mazmun değildir. Ama ziyade kendi nefsinde caizdir. Bu meselenin sureti şöyledir:
Birisi
iki bin dirhem değerindeki bir köleyi bin dirhem karşılığında rehin etse, sonra köle her ikisi
yerine
rehin olmak şartıyla, ikinci bir bin
dirhem daha istikraz etmiş olsa, o zaman köle helâk olmak
şartıyla,
ikinci bir bin dirhem daha
istikraz etmiş olsa, o zaman köle helâk olduğu takdirde, iki bin
dirhem
karşılığında değil, yalnız ilk
aldığı bin dirhem karşılığında helâk olur.
Rahin
mürtehine bin dirhem ödese ve bunu
birinci aldığı bin dirhem yerine
ödediğini söylese, o
zaman
köleyi geri alma hakkına sahiptir. İtkani.
«Borçtaki
ziyadelik ise bunların
hiçbirisinden değildir ilh...» Belki borcun aslı bunların hiçbirisinden
değildir.
İnaye'de şöyle denilmektedir: «Borcun üzerinde akit yapılan şey olmadığı zahirdir. Ama onunla
akit
yapılmamasına gelince, çünkü borç borç olma sebebiyle rehin akdinden evvel vaciptir. Ama rehin
bunun
hilafınadır. Çünkü merhun üzerine
akit yapılmıştır. Çünkü o rehin akdinden evvel
hapsedilmiş değildi. Akitten sonra da baki kalmaz.»
BİR
TETİMME:
Uyun'da Muhammed'den naklen şöyle denilmiştir: «Adam iki köleyi
bin dirhem karşılığında rehin
etse,
sonra mürtehin, bunlardan birisine muhtaç olduğunu, onu kendisine vermesini söylese, o da
verse,
diğer köle binin yarısı karşılığında rehin olur. Helak olduğu takdirde borcun yarısı helâk
olmuş
olur, şu kadar var ki geri kalan köle ile rehini çözmeye kalksa, ancak bin dirhemle çözebilir.»
«Müstakil
bir mesele olduğunu ifade etsin ilh...» Bu mesele, birinci merhunun diğer bir merhunla
değiştirilmesinin hükmünü beyan
etmektedir.
«Her
iki kölenin de kıymetleri bin dirhem
olsa ilh...» Musannıfın burada kaydettiği gibi, Hidaye'de de
kaydedilmiştir.
Halbuki bu kayıt ihtirazi değil, itifaki bir kayıttır. Çünkü Tatarhaniye'de Tecrid'den
naklen
şöyle bir ifade vardır: «Birinci
kölenin kıymeti beş yüz dirhem olsa, onun yerine vermiş
olduğu
ikinci kölenin kıymeti de bin dirhem
olsa, borç da bin dirhem olsa, birinci köle helâk olduğu
takdirde,
bin dirhem karşılığında helâk olmuş olur. İkinci kölenin kıymeti beş yüz dirhem, birinci
kölenin
kıymeti de bin dirhem olursa, ikinci
köle mürtehinin elinde helâk olduğu takdirde beş yüz
dirhem
karşılığında helâk olmuş olur.»
İşte
bundan dolayı Haniye'de bu kayıt
terkedilmiştir.
«İkinciyi
birinci kölenin yerine kılana kadar
ilh...» Çünkü birinci köle, ancak mürtehinin garantisi
altına
kabız ve borçla girmiştir. Her
ikisi de bakidirler. O halde, mürtehinin garantisi altından
çıkmaz.
Borç baki kaldığı müddetçe, ancak bazı kabzı bozmakla çıkar. Birinci köle onun
garantisinde
kaldığı müddetçe, ikinci köle onun garantisine girmez. Çünkü rahin ile mürtehin,
kölelerden
birisinin garantisine girmesine razı olmuşlardır. Her ikisinin değil. O zaman birinci köleyi
rahine
geri verdiği zaman, ikinci köle garantisi altına girer.
Sonra
bazı âlimler, ikinci kölenin mürtehinin garantisine girmesi için kabzın yenilenmesinin şart
olduğunu
söylemiştir. Çünkü mürtehinin mâlikiyeti ikinci köle üzerinde emanet mâlikiyetidir.
Rahinin
malikiyeti ise, borcu tam ödeme ve
tazmin etme mâlikiyetidir. O zaman, kabız
tazelenmedikçe, ikinci köle birinci kölenin yerine kaim olmaz. Bazı âlimler de, kabzın yenilenmesi
şart
değildir demiştir. Bu bahsin
tamamı
Hidaye'dedir.
Kuhistanî,
birinci görüşün Kadıhan'a göre
muhtar olduğunu zikretmiştir.
UIemadan bazıları da
Hidaye sahibinin ikinci görüşü seçtiğini söylemişlerdir. Bu ifadenin
gereği, birinci kavlin tercih
edilmesidir.
«Sahibine
vermez mani olursa ilh...» Yani, rehinin sahibi olan rahin nesneyi mürtehinden talep
eder,
o da vermeyip mani olursa, men etmesinden sonra helâk olduğu takdirde, mürtehin gasıb
olur.
«Çünkü
ilh...» Zira satın alması bir nesne üzerinde sulh yapması hakkını tam almasıdır. İnaye. Yani
bir
karar üzerine olursa, o zaman istifa olur. Çünkü alacaklının üzerine onun misli ya safın alma
veya o borçtan ötürü vacip olur. Kifaye.
Yani takas yoluyla o
düşer.
«Başka
birisine ilh...» Rahinin ister havale edilen kimseden alacağı olsun, ister olmasın. Bu görüş
ifade
ediyor ki, havaleden sonra rahin mürtehinden rehini alabilir. Nitekim Ziyadat kitabının bir
yerinde
de böyledir. Ziyadat kitabının
diğer yerinde de havaleden sonra rahin mürtehinden rehini
alamaz
denilmiştir.
Kuhistanî.
«Borç
karşılığında helâk olmuş olur ilh...» Fark nedir? İbra, borcu aslından iskat eder. Nitekim
musannıf
da bunu takdim etti. Ama istifa ile borç düşmez. Çünkü kesindir ki, borçlar bizzat
kendileriyle
değil, emsali ile ödenirler. Çünkü borç zimmette bir vasıftır. Onun edası mümkün
değildir.
Şu kadar var ki, borçlu ödediği
takdirde alacaklının üzerine ödediğinin mislini alması
vaciptir.
O zaman da mutalebe düşer. Çünkü
mutalebede bir fayda kalmaz. Rehin
ondan sonra
helâk
Olduğu takdirde, birinci hükmî istifa takarrür etmiştir. İkinci istifa ise iki kere almaması için
nakzedilir.
«Kabzettiğini
kendisine ödeyene geri verir ilh...»
O zaman ödediği de teberru olarak ödeyen
kimsenin
mülküne döner. Asıl borçluya değil.
Haniye.
«Satın
alma veya sulh suretinde ilh...» Minah ve Dürer'de de böyledir. Benim burada bir mütalaam
vardır.
Zira, alış veya sulh suretinde mürtehinin kabzettiği satılan veya üzerinde sulh yapılan
nesnedir.
Nihaye, İnaye ve Gayetü'l-Beyan'da da tasrih edilmiştir ki, bu her iki surette rehin helâk
olduğu
takdirde mürtehine kıymetini vermesi vacip olur. Fukaha nesnenin reddedilmesi vaciptir
dememişlerdir. Böyle söylememeleri satın alma ve sulhun bozulmamasını gerektirir. Bunun
sarahatle
ifade edildiğini Sadiye'nin haşiyelerinde gördüm. Bunun veçhi
de zahirdir. Çünkü satın
alma
veya sulh ivazlı akittir. Artık
rehinin helaki ile rehin akdinin butlanı nedir? Ama eda ve havale
ile
istifası bunun hilafınadır. İşte alîm ve fettah olan Allah'ın fazlından bana zahir olan budur.
«Rehln
de borç karşılığında helâk olmuş olur ilh...» Musannıfın yukarıda geçtiği
halde burada tekrar
etmesinin
sebebi, illeti bu kavil üzerine bina etmek içindir.
«Çünkü
ilh...» Çünkü havale akdi eda
yoluyla ıskat değil, ibra manasınadır. Hidayetin bazı
nüshalarında
da havale akdi beraat manasınadır denilmiştir. Beraat denilmesi ibradan daha açıktır.
Velhasıl, Kifaye'de de olduğu gibi, havale borcu düşürmez. Şu kadar var ki, havale edilen kişinin
zimmeti
havale eden kişinin zimmeti yerine
kaim olur. Bundan dolayı havale edilen kişi müflisen
öldüğü
takdirde borç havale eden kimsenin
zimmetine geri
dönmez.
«İfade
etmektedir ilh...» Yani musannıfın butlanı havale ile kaydetmesi şunu ifade eder: Sulh batıl
değildir.
Biz de Sadiye'den naklen bunun
açıklamasını verdik. Hidaye
şarihlerinin kelamlarının
muktezası
da budur. Her ne kadar musannıfın geçen kelamının muktezasının hilafına ise de. Satın
alma
şıra da sulh
gibidir.
«Borcun
ilh...» Bu kavil Kuhistanî'nin
zikrettiği talilden çıkarılır. Kuhistanî'nin ibaresi şöyledir:
«Rehinin
helâki ile havale batıl olur. Çünkü mürtehinin istifası hasıl olmuştur. Nitekim Nazm ve
diğerlerinde
de böyledir. İşte bu borcun rehinin kıymetinden fazla
olmamasını bildirmektedir. Yok,
borç
rehinin kıymetinden fazla ise, o
zaman kıymetten fazla olan kısım
için havale batıl olmaz.
Çünkü
tam istifa tahakkuk etmemiştir. Şunu da ifade etmektedir ki, sulh batıl olmamıştır. T.
Ben
derim ki: Şarih icare kitabının başında şunu takdim etti ki, musannıf, «Bir şeyin cüzünde akit
fesat
olursa, o şeyin tamamında akit fasit
olur» kaidesine dayanmıştır.
«Rehin
borç ile helâk olmuş olur ilh...» Evla olan, borç kelimesini düşürmektedir. Çünkü şarihin
daha
önceki «Rehin borç karşılığında helâk olur.» sözü buna ihtiyaç bırakmamaktadır.
«Borcun
vücubunu vehmettirir ilh...» Çünkü rehin, borcun varlığı
vehmedildiğinde yine
mazmundur.
Vadedilen borçta olduğu gibi.
Onların borcun yokluğu üzerine birbirini
doğrulamalarından
sonra borcun varlığı üzerine
birbirini doğrulamaları ihtimali kaldı. O zaman
mutalebe
(karşılıklı istek) bakidir. Helâk olduğu takdirde borçla helâk olmuş olur. Ama ibra bunun
hilafınadır.
Çünkü borç ibra ile düşmüştür.
Dürer.
Şu
kadar var ki Tebyin ve diğerlerinde Şemsü'l-Eimme'nin Mebsut'undan naklen şöyle
denilmektedir: «Rehinin helâkinden evvel borcun olmadığı üzerine birbirini doğrularlar, sonra rehin
helâk
olursa, emanet olarak helâk olmuş olur. Çünkü rahin ile mürtehin birbirlerini
doğruladıklarında
borç aslından mündefi olmuş olur. Rehinin tazmin edilmesi ise borç olmadan
kalmaz.» İsbicabi de Mebsut'tan nakledilenin doğru olduğunu zikretmiştir. Hidaye
sahibi de her iki
surette
helâk olduğu takdirde mazmunen
helâk olduğunu ihtiyar etmiştir.»
Sadiye.
«Fasit
rehinde de hükümdür ilh...» Yani hayatta da, ölümde de. Rahin eğer akdin fesadı hükmü ile
rehin
akdini bozsa, mürtehinden merhunu
geri almak istese, mürtehin o merhunu rahinin kabzettiği
borcu
ödeyene kadar yanında
alıkoyabilir.
Rahin
ölse, üzerinde birçok borç olmuş olsa, mürtehin o alacaklılardan hepsinden evlâdır. Bu
hükümler,
eğer fasit rehin borçtan evvel olursa böyledir. Eğer fasit rehin akdi rahinin üzerindeki
daha
evvelki borçtan dolayı olmuşsa,
o zaman mürtehin rehini hapsetme hakkına sahip değildir.
Çünkü
o rehini bu malın karşılığında almamıştır. Rahinin ölümünden sonra da diğer alacaklılarla
eşittir.
Çünkü onun mahalli üzerine hak edilmiş bir malikiyeti yoktur. Ama sahih rehin bunun
hilafınadır.
İster evvel, ister sonra olsun. Bu bahsin tamamı İmadiye, Zahire ve
Bezzaziye'dedir.
«Ödeme
taalluk eder ilh...» Bunun doğrusu «taalluk etmez»dir. Çünkü Kerhhi'den İmadiye ve diğer
kitapların
naklettiğine göre, helâk olduğu takdirde emanet olarak helâk olmuştur.
Zahire'de
şöyle denilmektedir: «İbn-i Semae Muhammed'den şunu rivayet etmiştir:
«Mürtehin fasit
akitle
elinde bulunan merhunu hapsedemez. Çünkü hapsetse; günahta ısrar etmiş olur.» Şu kadar
var
ki, zahiri rivayette olan daha
esahtır. Çünkü rahin rehini bozduğunda masiyet ortadan
kalkmıştır. O zaman mürtehinin, hakkını elde etmesi için merhunu elinde tutması günahta ısrar
değildir.
Çünkü rahine kabzettiği paranın teslimi için cebredilir. Kaçındığı takdirde isyan üzerinde
ısrar
etmiş olur. Görülmüyor mu ki, fasit
bir alışta müşteri aldığı şeyi ödemiş olduğu semeni geri
alana
kadar elinde tutar.» Özetle.
«Rehnin
mal olmadığı herhangi bir yerde
ilh...» Müdebber ve ümmül veled gibi. Çünkü rahin bunları
rehin
ettiği takdirde bunları mürtehinden
alabilir. Çünkü bunlar mal değildirler ve bunların rehini
batıldır.
«Karşılığı
olan şey mazmun değilse ilh...» Meselâ bir zımmi, bir malı müslümanın şarabı
karşılığında rehin verse, o zaman rahin, rehin ettiği nesneyi mürtehinden
alır.
Camlü'l-Fusuleyn'de
ise şöyle denilmiştir: «Bu iki
şarttan birisi rehinde
bulunmazsa, rehin münakit
olmaz.»
«Rehin
olan birşeyi rehin etmek batıldır ilh...» Yani rehini, rahin veya murtehin izinsiz
olarak rehin
etseler,
batıldır. Ama eğer izinle verirlerse, ikinci rehin sahih, birincisi batıl olur. Biz bunun beyanını
rehinde
tasarruflar babında takdim ettik.
«Ariye bahsinde yazdık ilh...» Zira şarih ariye bahsinde «rehin de vedia gibidir» demiştir. Musannıf
da
ariye bahsinde «ariye olunan bir nesne vedia gibi ne icare, ne rehin verilebilir» demiştir. T.
«Hangi
canidir ilh...» H. diyor ki: «Yani
hangi canidir ki, cinayet yaptığı kişi ölse, diyetin yarısı cani
üzerine
vaciptir? Yaşasa, diyetin tamı vacip olur? Cevabı şudur:
Sünnetçi sünnet ederken, çocuğun
sünnet
yerini kesse, eğer çocuk ölürse çocuğun diyetinin yarısı üzerine vaciptir. Eğer çocuk
yaşarsa, diyetin hepsi vaciptir. Kölede de böyledir. Yani kıymetinin yarısı veya tamamı vaciptir.
Çünkü
telef mezun olunan birşeyle hasıl olmuştur ki bu da deriyi kesmektir. Bir de mezun
olunmayan şeyle hasıl olmuştur ki bu da uzvun başını
kesmektir.»
Mesele
işçinin zaminiyeti babında geçti.
Kasame babından hemen önce de gelecektir.