DİYETLER BAHSİ
M E T İ N
Diyet; ıstılahta: cana bedel olan malın adıdır. Mef'ûlün masdarla isimlendirilmesi değildir. Çünkü buıstılah halini alan kelimelerdendir.Erş de: Organlara karşı işlenen cinayetlerden dolayı îcab eden bedelin adıdır.Amde benzeyen öldürmedeki diyet yüz devedir. Bunun dörtte biri iki yaşına, dörtte biri üç yaşına,dörtte biri dört yaşına, dörtte biri de beş yaşına girmiş olan dişi develerden verilir. Amde benzeyenöldürmede, başkası değil sadece diyeti muğallaza verilîr .Diyet-i muğallaza sadece deve ile ödenebilir, (Mütercim)
Hatâen
öldürme halindeki diyette yüz deve -beşte birer oranla
yukarıdakilere ilâveten iki yaşına
giren
erkek deve de vardır- veya bin dinar altın yahut ta on bin dirhem
gümüştür. İmâm Şâfiî'ye göre
gümüşten
olduğu takdirde) on iki bin dirhem
ödenir.
Ebû
Yûsuf ve Muhammed ise yukarıdakilerin yanı sıra ikî yüz sığır, yahut iki bin koyun ya da iki yüz
elbise
verilebileceğini söylerler. Her bir
elbise de bir izar ve bir ridâ (belden aşağı ve belden
yukarıyı
örten ikî ayrı kumaştan ibârettir. Tercih edilen görüş budur.
İ
Z A H
Müellif
kısası diyetten önce işledi. Çünkü cinâyette asıl cezâ odur. Ayrıca, hayat ve canları
korumada
kısas daha etkilidir. Diyet ise kısasın halefi gibidir. Bu yüzden diyet hatâ ve benzeri bazı
ârızî
hallerde gerekli olur. Mi'râc.
«Diyet ıstılahta ilh...» Lügatta: «Kâtil, maktûlün velisine cana karşılık mal verdi» manâsına denildiği
zaman
«mal verdi» sözcüğünün karşılığı
olan kelimenin masdarıdır.
«Cana
bedel olan ilh...» İtkâni bu cümleye «ve organa bedel..»
ibâresini ilâve etmiştir.
«Mef'ulün
masdarla isimlendirilmesi değil ilh...» Zeylâî ve diğer bâzı âlimleri reddederek İbn Kemâl
de
şöyle demiştir.
Meselenin
özü şudur: Bu, lügatta mecaz, ıstılâhta ise hakikattir. mıitekim, bir kelimenin ifâde ettiği
manada
kullanılmasına da nahivciler böyle derler. Maksat ıstılahtaki hakikî manâyı ifade etmektir.
Hakikatlerde de asıl aranmaz. Onun, mef'ûlün masdar manâsıyla isimlendirilmesi olduğu şeklindeki
görüş,
mecâzî olan lûgat manâsının beyânıdır.
«Erş:
Organlara karşı işlenen cinâyetlerden dolayı îcâbeden bedelin adıdır.» Bu tabir bâzen can
bedeli
ve bilirkişinin takdir edeceği ceza,karşılığında da kullanılır. Kuhistâni.
«Amde benzeyen öldürmede başkası değil, sadece diyeti muğallaza ilh...» Metinlerin bu konudaki
ibâreleri
farklı manalar ifade etmektedir. Hidâye, İhtîyâr, Kenz ve Mültekâ'nın ibârelerinin zahirine
göre;
amde benzeyen öldürmedeki diyet, ancak deveden olabilir. Musannıfın buradaki ibâresinin,
zâhiri
de bunu ifâde etmektedir. Buna
göre; kâtilin seçme hakkı olmadığı için, diyetteki tağlîz
ağırlaştırma açıktır.
Vikâye,
Islâh, Ğurer ve diğer bâzı
eserlerdeki ifadelerden ise amde benzeyen öldürmedeki diyetin
deveden
başka mallarla da ödenebileceği anlaşılmaktadır.
Kudûrî
metninde ise bu; şu ifâdelerle açıkça belirtilmektedir: «Tağlîz (diyeti ağırlaştırma) ancak
deve
ile sabit olur. Şayet hakim deveden başka bir şeyle hükmederse bu, diyeti muğalaza
olmaz.»
Bu
ifâdeye göre diyetteki tağlîzin
manâsı şudur: Eğer diyet deveden
verilirse yukarı da
sayılanlardan
dörtte birer oranda verilir. Hatâ ile
öldürmede ise böyle değildir. O takdirde beşte
birer
oranla ödenir.
Mecma'
da : «Amde benzeyen öldürmedeki diyet, devede ağırlaştırılır» denilmektedir.
Mecma'
Şârihi: «şayet deveden başka bir diyete
hükmedilirse bu muğallaza olmaz» demiştir.
Dürerü'l-Bihâr'da,
bunun şerhi olan Ğurerul'-Efkâr'da da böyledir. Ğâyetul'l-Beyân'ın Cinâyetler
Bahsinde
şöyle denilmektedir: «Amde benzeyen öldürmede şayet diyetin deveden ödenmesine
hükmedilmişse, devede ağırlaştırılır. Âma deveden başka birşeyi hükmedilmişse diyet
ağırlaştırılmaz.»
Cevhere'de
de: «(Eğer diyetin gümüşle ödenmesine hükmedilmişse on bin dirhemden, altınla
hükmedilmişse bin dinardan fazla verilmez.» denilir,
Dureru'l-Bihâr'da
ise şu ifâdeler yer almaktadır: «Amde benzeyen ve hatâen olan öldürmedeki
diyetin bir dinar olduğundan İmâmlar
müttefiktirler.»
Bu
ibâreler, amde benzeyen öldürmedeki
diyetin deveye mahsus olmadığını açıkça belirtmektedir.
Tahtâvî
şöyle der: «Zeylaî konunun baş tarafında, amde benzeyen öldürmede diyetin ancak
deveden
muğallaza (ağırlaştırılmış) suretiyle
âkıle tarafından her sene yüz devenin
üçte biri olmak
üzere
üç senede ödeneceğini söylemiştir. Şurunbulâliyye'de de: Şayet gerekli olan diyet deveye
mahsus
olmasaydı, tağliz için bir faide olmazdı. Çünkü katil daha hafif olanı seçer ve tağlizin
hikmeti
ortadan kalkar sözleri ile bu görüşü tercih etmiştir.»
Ben
derim ki: Tahtâvî'nin Zeylaî'den naklettiklerini ben kendi nüshamda göremedim. Ona baş
vurulsun.
Bu ifâdelerin varlığı Farzedilirse;
konu ile ilgili iki rivâyetin olduğu açıktır. Allah Teâla en
iyisini bilir.
«Beşte
bîrer oranla yukarıdakilere ilâveten iki yaşına giren erkek deve ilh...» Yani geçen dört nevî
ile,
iki yaşına giren deveden, her birinden yirmî tane olmak
üzere yüz deve alınır.
«Ebû
Yûsuf ve Muhammed yukarıdakilerin yanı sıra ilh...» Yani geçen üç çeşidin yanısıra -ki onlar
deve,
altın, gümüş, sığır v.s. dir- Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre bu diyet altı çeşit,
İmâm Ebû
Hanîfe'ye
göre de üç çeşit maldan
alınır.
Dürrül'l-Muntekâ'da
şöyle denilmektedir: «Sığır sahiplerinden sığır; elbise ile uğraşanlardan elbîse,
koyunculuk yapanlardan koyun alınır. Her sığır ve elbîsenin kıymeti elli, her koyunun değeri de beş
dirhemdir.
Burhân'dan naklen Şurunbulâllyye'de böyle denilmektedir. Burhan'da; koyunların iki
yaşında
olması gerektiği eklenmiştir. «Kurban edilebileceklerden olmalıdır» da denilmiştir. İmâm
Ebû
Hanîfe'den de Ebû Yûsuf iIe
Muhammed'in dedikleri rivâyet edilmiştir.
İhtilâfın
semeresi şu gibi durumlarda kendisîni gösterir: Şayet maktûlün velîsi kâtil ile iki yüz
sığırdan
daha fazlasına sulh yapsa; Ebû Yûsuf
ile Muhammed'e göre câiz olmaz; İmâm A'zam'a
göre
câiz olur. Câiz oluş gerekçesi: Sulhun diyet cinsinden olmayan bîr şey üzerine yapılmış
olmasıdır.
Nitekim daha önce geçti.
Sahîh
olan İmâm Ebû Hanîfe'nin görüşüdür.
Nitekim Muzmerût'ta da böyle
denilmektedir. Muzmerât
sahibi,
her çeşidin aslı olduğunu ifâde etmiştir. Âlimlerîmiz bu
görüşle amel etmişlerdir. Ödenecek
diyetin cinsini tayin, rızâ veya hâkimin hükmüyledir. Hâkîmlerin ameli bu şekildedir. Kuhistânî'nin
zikrettiğine
göre tâyin hakkının kâtile ait olduğu
da söylenmiştir. Meselenin tamamı
Minah'tadır.
M
E T İ N
Amde
benzeyen ve hatâen öldürmenin keffâreti mü'min bir köleyi âzâd etmektir. Eğer kâtilin buna
gücü
yetmezse peşi peşine iki ay oruç tutar. Bunlarda fakir doyurma
yoktur. Çünkü onunla ilgili
nass
yoktur. Mikdarlar nakille
bilinir.
Ana
babasından birisi müslüman olan süt emen çocuğu azat etmek caizdir. Çünkü o, müslüman
olan
ebeveynine tebean müslüman hükmündedir. Cenîn ise caiz olmaz.
Can
ve organ diyetinde, kadının diyeti
erkeğin diyetinin yarısıdır. Bu,
Hz. Ali'den hem mevkûf hem
de
merfû olarak rivâyet edilmiştir. Diyet konusunda Zımmî,
müçte'men ve müslüman eşittir. Şâfiî
farklı
görüştedir.
Cevhere'de;
Müste'men için diyetin icabetmediği sahih görülmüştür. Şurunbulâliyye'de de bu kabûl
edilmiştir.
İhtiyar'da ise müstemenin de
öbürleri ile eşit olduğu kesin olarak belirtilmiştir. Zeylaî de
bunu
sahih saymıştır.
İ
Z A H
«Mü'min
bir köle azâd etmektir ilh...» Yâni tam köle olan bir köle. Şaşı bir köle yeterlidir. Kör olan
ise
kâfi değildir. Dürrü
Müntekâ.
«Mü'min
bir köle ilh...» Diğer keffâretler ise böyle değildir. Bu konuda nass vârid olduğu için
kölenin
mü'min olması gerekir. Her ne kadar nass hataen öldürme hakkında ise de amde benzeyen
öldürme
hata manâsında olduğu için, onun
hakkında da hata hükmü sabit olmuştur.
İtkânî.
«Eğer
buna gücü yetmezse ilh...» Yani,
vücub vaktinde değil, edâ vaktinde gücü yetmezse.
Kuhistânî.
«Bunlarda
fakir doyurma yoktur.» Diğer keffâretlerde
ise, fakir doyurma vardır.
«Süt
emen çocuğu âzâd câizdir ilh...» Yani ondan sonra, organlarının selâmeti görününceye kadar
yaşarsa. Ama çocuk bundan önce ölürse onunla keffâret ödenmez. İtkâni.
«Cenin
ise câiz olmaz.» Çünkü onun hayâtı ve selâmeti bilinmemektedir. Üstelik cenin bir uzuvdur,
mutlak
olan nassın kapsamına girmez. Zeylaî.
«Kadının
diyet ilh...» Kadının hatâen öldürülmesi durumunda beş bin, elinîn kesilmesinde de iki bin
beş
yüz dirhem verilir. Bu, hakkında belirli bir diyet bulunan konulardadır. Ama hakkında
bilirkişinin
tayin edeceği bîr cezâ gereken konularda ise; bir görüşe göre diyeti belli olan suçlardaki
gibi
uygulanır, (kadına erkeğin yarısı); diğer bir görüşe göre ise erkekle kadın eşit tutulur.
Zâhîriyye'de de böyle
denilmektedir.
Hakkında
ğurre îcabeden cenîn konusu itiraz olarak öne sürülemez. Çünkü o ileride geleceği üzere
istisnâî
bir meseledir. Dürrü Müntekâ.
Tatarhâniyye'de Tavâvîsî Şerhi'nden naklen şöyle denilmektedir: «Hakkında muayyen bir mikdar
belirtilmeyen
konularda, âlimlerimize göre kadınla erkek eşittir.»
BİR
UYARI:
Eşbah'ın,
Hunsâ'nın hükümleri bahsinde şöyle denilmektedir: «Kasden bile olsa ve kesen kadında
olsa,
hunsâ'nın elini kesene kısâs îcâbetmez. Hunsâ eğer başka birinin elini kasden keserse, eli
kesilmez. Elin diyeti hunsânın âkılesine düşer.»
Şâyet
hunsâ, hatâen öldürülürse kadının
diyeti ödenir. kalanında ise durumu açığa kavuşuncaya
kadar
bekletilir. Organlarda da durum aynıdır. Hunsâ (köle ise) keffâret olarak azad edilmesi câizdir.
«Şâfiî
farklı görüştedir.» Çünkü o: Yahudî ve hıristiyanın diyeti dört bin, mecûsînin diyeti de
sekiz
yüz
dirhemdir» demektedir.
Hidâye.
«Cevhere'de
sahih görülmüştür.» Cevhere sâbi,
Nihâye'den naklen şöyle demektedir: «Müstemen
için
diyet yoktur, bu sahihtir.» Bu söze; «Nihâye'deki, diyet konusundaki
eşitliğin, kısas
konusundaki
farklılığı açıklamaktır» denilerek itiraz edilmiştir.
Ben
derim ki: Nihâye ve Gâyetü'l-Beyân'da böyle gördüm.
«Şurunbulâliyyede'de bu kabûl edilmiştir.» Bu isnâd kabul edilemez. Çünkü o, Cevhere'nin mezkûr
tashîhini
nakletmiş; daha sonra da: «Zeylaî; rivâyet ettiğimiz hadisten dolayı, sahih olan,
müste'menin
diyeti zimmî'nin diyeti gibidir,
dedi»
demektedir.
Şurunbulâlî
bu sözü ile, Cevhere'nin tashihine
karşı çıkmıştır.
Ben
derim ki: Aemlî, Zeylai ve diğerlerinin sahih
gördüklerini te'yîd etmiştir.
Meselenin tashîhindeki
ihtilâf;
Cevhere sahibinin Nihâye'den naklettiğinin sübûtundan sonradır. Allah (c.c.)
en iyisini
bilir.
M
E T İ N
Can,
burun yumuşağı ve yanı aynıdır. Sahih sayılan bir görüşe
göre ise yan taraf için bilirkişinin
tâyin edeceği bedel verilir.
Erkeklik organı ve sünnet yerinin telefinden dolayı diyet icâbeder. (Bunların telef
edilmesinden
dolayı tam diyet
gerekir.)
Akıl,
koklama, tatma, işitme ve görme duyularını kaybetmek de diyeti gerektirir.
Eğer konuşmaya
engel
olmuşsa dile işlenen cinâyetin karşılığı da diyettir.
Lalın dilini kesmenin cezası bilirkişice
belirlenecek bir meblağdır. Cevhere. Bu hüküm, şarihin nüshalarında yer almamıştır. Dikkatli ol.
Dilin
kesiği harflerin çoğunu çıkarmaya manî olursa yine diyet îcâbeder. Çoğunu çıkarmaya mâni
olmuyorsa, diyet; elif bâ nın harfleri olan yirmi sekize veya dil ile çıkartılan harflerin sayısı olan on
altıya bölünür. -Bu görüşün ikisi için de sahih denilmiştir- Çıkartılamayan harfler için diyetten hisse
verilir.
Konunun tamamı Şerhu'l-Vehbâniyye ve başka bazı kitaplarda vardır.
İ
Z A H
«Can,
burun...... dan dolayı diyet îcâbeder.» Burada canın anılmasına gerek yoktu. Çünkü hükmü
daha
önce geçmişti. Burun (ve
diğerlerine) gelince: Bu konudaki
temel prensip şudur: İnsanın bir
organı
kesildiği takdirde; eğer o organın sağladığı menfaatin tümü yok olmuşsa veya o organdan
maksud
olan güzelliğin tamamı ortadan kalkmışsa; tam bir diyet îcâbeder.Zira bu; bir yönden canın
telefi
sayılır. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.S.) burun ve dil de tam diyete
hükmetmiştir. Biz de aynı
manada
olanları ona kıyas ettik.
İtkâni.
Şu
da bilinmeli ki: İnsan vücudunda yerine kâim olacak ikincisi bulunmayan organlar veya
kendisinden
maksûd olan menfaati sağlayacak başkası olmayan duyulardan dolayı tam diyet
îcâbeder.
Vücuttaki organlar dört çeşittir:
a
- Tek olanlar ki şu üçüdür: Burun, dil, erkeklik âleti; Bedendeki tek olan duyular: Akıl, nefes,
koklama, tatma.
b
- Çift olan organlar: Gözler;
dışta görünen kulaklar, kaşlar, dudaklar, eller, kadının memeleri,
erkeğin
yumurtaları ve ayaklar. Bunların çifti için bir diyet, birisi için yarım diyet ödenir.
c
- Dörder tane olanlar; Göz kapaklarıdır. Her bir kapak için diyetin dörtte biri verilir.
d
- Onar tâne olanlar: Ellierin ve ayakların parmaklarıdır. Onun için onunda tam diyet birisi için
de
onda
bir diyet icabeder.
Bir
de bunlardan daha fazla olan dişler vardır. Her bir diş için onda bir diyet verilir. Bunun izahı
gelecektir.
«Burun
yumuşağı ve yan tarafı ilh...» Çünkü bunların kesilmesi tam olarak güzelliği yok eder.
Ayrıca
bu organın sağlayacağı menfaatı da
engeller. Çünkü burun yumuşağı,
kokuları buruna
çekmek içindir; Bundan sonra da dimağa çıkar. Burnun yumuşak kısmının kesilmesi bu işlemi
engeller.
Burun yumuşağı ile birlikte kemiği
de kesilse yine sadece bir diyet gerekir. Başka bir şey
îcâbetmez.
Çünkü bunlar tek organdır. Eğer burun kesilse ve koku alma duyusu yok olsa kesene iki
diyet îcâbeder. Çünkü koklama burundan başka birşeydir. Bunlardan birisinin diyetî öbürünün içine
girmez.
Duyma ile kulak da böyledir. Mirâc.
«Sahih
sayılan bir görüşe göre ise
ilh...» Bunu Kuhistânî nakletmiş. Hidâye tek görüş olarak
vermiştir.
Diğer müellifler ise birinci görüşü benimsemişlerdir.
«Erkeklik organı ve sünnet yeri ilh...» Çünkü
erkeklik organının kesilmesi ile; cinsî temas, hamile
bırakma,
idrarı tutma, idrarı atma, suyu (meniyi) fışkırtma ve hamile bırakma yolu olan idhal
menfaatleri
yok edilmiş olur. İdhal ve meniyi fışkırtma menfaatlerinde esas olan sünnet mahallidir.
Erkeklik organı sanki ona tâbîdir.
Hidâye.
Musannıf
daha önce, sünnet mahallinin kasden kesilmesi durumunda kısas icâbettiğini söylemîşti.
Ancak
erkeklik uzvu konusu
ihtilâflıdır. Biz onu daha önce
belirttik.
«Akıl ilh..» Çünkü dünya ve âhiretin menfaati onunla elde edilir.
Hayriyye'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir adamı yere atıp vursa ve adam saraya tutulur hale gelse
ne
îcâbeder? diye soruldu.» Cevap: «Eğer atmasıyla aklının gittiği sâbit olursa tam diyet îcâb eder.
Şayet
aklının bir kısmı gitmişse ve bunu
zaman veya başka bir yolla takdir mümkünse o oranda
diyet gerekir. Takdir mümkün değilse adaletli birinin belirleyeceği bir tazminat ödenir. Bu tazminatı
hakimin
kendi ictihâdı ile takdir etmesi de caizdir. Ben bûnu âlimlerin sözlerine kıyasla söyledim.
Bazı
âlimler, sarânın bir çeşit delilik olduğunu
söylemişlerdir.»
«Koklama,
tatma, işitme ve görme ilh...» Çünkü bunların her biri için maksud olan bir menfaat
vârdır.
Rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer (r.a.) bir vuruştan dolayı dört ayrı diyete hükmetmiştir. Çünkü o
vuruş;
aklı, konuşmayı, işitmeyi ve görmeyi yoketmişti. Hidâye. Bu duyuların teleflerî, cânînin
tasdîki
veya yemin etmekten kaçınması veya kendisine dalgın halde iken hitâbetmek, yahut pis bir
şeyi
yaklaştırmak ya da acı bir şeyi yedîrmekle bilinebilir. Kuhistânî.
«Lal'ın
dilini kesmenin cezası bilirkişice belirlenecek bir meblağdır.» Yani eğer tat alma duyûsu yok
olmadığında.
Çünkü dilden asıl gözetilen konuşmadır. Lâl ise, zâten konuşamıyordu. Bu; Çolağın
elini,
hayası buruk olanın veya
iktidârsızın âletini, topalın ayağını, kör olan gözü veya çürük dişi
telef
etmek gibidir.
Mirâc.
Yani
bunların hepsinde bilirkişinin
belirleyeceği miktarda para verilir. Çünkü bu cinâyet o organın
menfaatini
yok etmemiştir. Tam olarak
güzellikte yok edilmiş Sayılmaz. İnaye.
Eğer
lâlın dili kesildiğinde tat alma duyusu da yok olmuşsa, hüküm bunun
aksinedir.
«Diyet bölünür ilh...» Yâni dîli kesilen kişi harflerin çoğunu çıkarabildiği takdirde diyet
çıkarılamayan harfler oranında
îcâbeder.
Kuhistânî
ise; dili kesilen adamın harflerin çoğunu çıkarabilmesi durumunda adil birisînin tesbit
edeceği
bedelin verileceğini söyler. Bir de,
şöyle denilmiştir: Tam bir diyet tüm
harflerin sayısına
bölünür,
çıkarabildiği harflerin sayına döneri; diyetten düşülür. Çıkartılabilen harfler yarı mıdır,
dörtte
bir midir; farketmez. Bu esah olan görüştür.
Diğer
bir görüşe göre ise diyet dil ile
çıkartılan harflerin sayısına
bölünür. Kirmânî'de de ifâde
edildiği
üzere bu görüş
sahîhtir.
Bunlardan
öğrenilmiş olduğu üzere, bu meselede üç görüş
vardır.
Hidâye ve başka bazı kitaplarda bunlar sarahaten belirtilmiştir. Mültekâ, Dürer, Şerhu'l-Mecmac,
İhtiyâr, Ğureru'l-Efkâr, Islâh ve daha başka kitaplarda birinci görüş esas alınmıştır. Cevhere'de de,
Kuhistânî'de
olduğu belirtilmiştir. Bildiğin
gibi, birinci görüşte sahih sayılmıştır, Şarihin sözlerinin
zahirine
göre; sonraki görüşler, birinci görüşte gerekli görülen bilirkişinin takdir edeceği bedelin
tefsiridir.
Böyle olunca; ilkgörüş ile öbür iki
görüş arasında bir çelişki sözkonusu olmaz. Bu güzel
bir
îzah ama, âlimlerin sözlerinden anlaşılana ters. Düşün.
(Şarihin
sözlerinin zahirine göre...) Biliyorsun ki, Kuhistâni, dilin menfaatinin azının yok olması
halinde
gereken, bilirkişinin takdirini hikâye elti. Sonraki iki görüş ise mutlak manâda dilin
menfaatinin
bir kısmının yok olması hâlindedir. O zaman, bu tefsir nasıl sahih olabilir ve çelişki
nasıl
olmaz?!
Bizim
üstâdımızın takririnden elde edilen bilginin özü şu: Harflerin bâzısı çıkartılamıyorsa: eğer
çıkartılamayan harfler yandan fazla ise tam diyet icâbeder. Musannıfın söylediği de bu. Eğer
çıkarılamayan daha azsa bilirkişinin takdir edeceği bedel icabeder. Bu da Kuhistânî'dekidir. Bir de
denildi
ki; Harflerin bir kısmı çıkartılamıyorsa diyet neye göre taksim edilir? Dil
yardımıyla çıkartılan
harflere
mi, yoksa elifbânın harflerinin
tümüne mi; bu konuda iki görüş
vardır.
Bununla
haşiyeyi yazanın söylediği bilinmiş oluyor.
«On
altı îlh...» Bu harfler; tâ, sâ (peltek se), cîm, dâl, zâl, râ, zâ, sîn, şîn, sâd, dâd, tâ, zâ, mim, nun
ve
yâ harfleridir. Zeylâî.
Cevhere'de
bunlara, kâf, ve kef, harfleri de
ilâve edilerek sayıları on sekiz olarak belirtilmiştir.
İbn
Şıhne şöyle der: «Musannıf bunun, nahivcilerin ve kârîlerin sözü olduğunu ifade etmiştir. Hâsî
bunları
on dört olarak saymış ama
sınırlandırmamıştır. Çünkü
harfleri sayarken «... gibi» demiştir.»
«Konunun
tamamı Şerhu'l-Vehbâniyye'dedir.» Orada şöyle ifâdelen dirilmiştir: Harflerin on altı
olması
durumunda her taraf için altı yüz
yirmi beş dirhem gümüş veya altmış iki buçuk dinar altın
düşer.
On sekiz kabûl edilmesi hâlinde ise 55 tam 5/9 dînar altın veya 555 tam 5/9 dirhem gümüş
isâbet
eder.
BİR
UYARI:
Mîrâc'da
şöyle denilmektedir: «Eğer birisinin boğazına veya dudağına karşı işlenen cinâyet
sebebiyle
boğaz veya dudaktan çıkan harflerden bir kısmı çıkartılamayacak olursa; çıkartılamayan
her
taraf için tam diyetin yirmi sekizde biri verilmesi gerekir. Eğer cinâyet sebebiyle bir harfin
yerine
başka bir harf çıkarsa meselâ; «dirhem» diyeceği yerde «dilhem» dese buna da bir harf
tazmînatı
gerekir. Çünkü harf çıkartılamaz olmuştur. Yerine çıkan harf onun yerini
tutamaz.
M
E T İ N
Traş
edilip de bir daha gelmeyen sakaldan dolayı tam diyet îcâbeder, Ancak bir sene vâde verilir.
Eğer
bu müddet zarfında sakalı kesilen ölecek olursa, cânî cezâdan kurtulmuş
olur.
Sakalın
yarısı kesilmişse yarım diyet gerekir. Yarıdan az olursa bilirkişinin belirleyeceği bir ceza
ödenir.
Sahih olan görüşe göre bıyığın ve kölenin sakalında da hüküm budur.
Çenesinde
bir kaç kıl olan kösenin sakalını kesmekten dolayı cezâ îcâbetmez. Eğer yanakta birkaç
kıl
olsa fakat bunlar bitişik olmasa kesene hükümeti adl (bilirkişinin tayin edeceği ücret) îcâbeder.
Kıllar
sıkı ise tam diyet gerekir.
Kafadaki saç da aynı hükümdedir. Yani eğer traş
edilir de yerinden
gelmezse
(tam diyet îcâbeder).
Hz.
Ali (r.a.) den de böyle rivâyet edilmiştir.
İmâm
Şâfiî'ye göre ise; hem sakal hem de saçta bilirkişinin takdir edeceği cezâ ödenir.
Şu
bilinmelidir ki: Hiçbir kıldan dolayı kısas îcâbetmez.
Eğer
saçı kesilen kişi bir sene içerisinde ölürse bir şey îcâbetmez. Göğüs, kol ve bacağın kılında da
böyledir.
İ
Z A H
«Traş
edilen sakal ilh...» Yolunduğunda da aynıdır.
Kuhistânî. Çünkü o güzelliği tam olarak izâle
eder.
Kadının sakalını kesmekten dolayı ise bir şey gerekmez.
Çünkü, Cevhere'de de belirtildiği
gibi
kadın
da sakal
kusurdur.
«Eğer
bu müddet zarfında ölürse
ilh...» Sakalı kesene bir şey îcâbetmez. Ebû Yûsuf ve
Muhammed'e
göre ise hükûmeti adl (bilirkişinin tâyin edeceği meblağ) gerekir.
Kifâye.
«Sakalın yarısı kesilmişse yarım diyet gerekir.» Bazı âlimlerimiz ise, sakalın bir kısmı traş edilince
de
güzellik yok olacağı için, bu
durumda da tam diyetin îcâbettiğini söylerler. Mi'râc.
Ğâyetu'l-Beyân'da şöyle denilir: «Sakalın bir kısmı traş edilir de, yerine tekrar gelmezse: bâzı
âlimlere göre hükümeti adl icâbeder. Kâfî Şerhi'nde ise; sahîh olana göre tam diyet verilmelidir.
Çünkü
bu, onur kırıcılık yönümden hiç sakalın olmamasından daha beterdir.»
«Sahih
olan görüşe göre ilh...» Çünkü bıyık, sakala tâbîdir. Dolayısıyla sakalın bir tarafıdır. Kölede
de
maksat güzellik değil, kullanılmak suretiyla menfaattir. Hür ise bunun
aksinedir.
Hidâye.
Ben
derim ki: Bundan anlaşılacağına göre; eğer sakalla birlikte bıyık ta traş edilirse o da sakalın
tazmini
içine girer, çünkü ona tâbîdir. Saihânî'nin, Makdisî'den naklettiğine göre; bıyığın tazmîni
sakalın
tazmîni içine girmez. Hazânetül'-müftîn'de ise girdiği belirtilmektedir.
«Kösenin
sakalını kesmekten dolayı ceza gerekmez.» Çünkü bu, onu çirkinleştirmez, güzelleştirir.
«Hükûmeti
adl... ilh...» Çünkü bunda bir mikdar güzellik vardır. Hidâye.
«Tam
diyet gerekir ilh...» Çünkü yanağında kıl olan köle değildir. O bir çeşit güzelliktir. Hidâye.
«Kafadakİ
saç da aynı hükümdedir.» Saç ister erkek, ister kadın, ister büyük, ister küçük saçı olsun
farketmez.
Mî'râc.
«Yani
traş edilir de yerinden gelmezse
ilh...» Yani kafa kel olacak şeklide traş edilirse. Çünkü bu
büyük bir ayıp sayılır. Bu yüzden kel, diğer ayıplarını
örtmek zorunda olduğu gibi başını da
örtmek
zorunda
kalır. İtkâni.
Bütün
bunlar saç bitecek yerin bozulması
(hasta olması) hâlindedir. Ama eğer
kıl tekrar çıkar ve
eski
haline gelirse bir şey îcâbetmez. Çünkü cînâyetin eseri
kalmamıştır. Ancak cânî, helâl olmayan
bir
iş yaptığı için cezâlandırılır.
Hidâye.
Şâyet
kesilen saçların yerine gelenler beyaz olursa; eğer zaman içerisinde gelmişse bir şey
îcâbetmez.
Zamanında gelmemişse, sahîh olan görüşe göre bilirkişi tarafından tesbît edilen bir
ceza
gerekir. Şayet saçı kesilen köle olursa, kölenin kıymetinde meydana getireceği noksanlığın
diyeti îcâbeder. Cevhere.
«Hiçbir
kıldan dolayı kısas îcâbetmez.» Yani sakalı veya saçı kasden koparsa bile kısas îcâbetmez.
Kaşta
da durum aynıdır. Mîrâc.
Çünkü
kısas bir cezâdır. Kıyasla değil, nassla veya nassın delâleti ile sâbit olur. Nass da sâdece
can
ve yaralar hakkında vârid olmuştur. Kılı kesmek ise onlara benzemez çünkü bunda acı
duyulmaz. Bunun ölüme sebebiyet vereceği de düşünülemez. Zeylai.
Öldürmede
olduğu gibi bunun kasdî olanında da
diyet cânînin kendi malından, hatâen
olanında ise
âkilesinden alınır. Bunu İtkânî ifade etmiştir.
Mirâc'da: «Sonra denildi ki: Saçın traş edilmesindeki hata şöyle olur: Saçı kesen karşısındakini
kanı
heder olanlardan zanneder, sonra da öyle olmadığı açığa çıkar.»
«Ona
bir şey îcâbetmez ilh...» Yani Ebû Hanîfe'ye göre Ebû Yûsuf
ve Muhammed'e göre ise bu
durumda
hükümeti adl (bilirkişi takdiri îcâbeder. Mîrâc. Bunun benzeri sakal konusunda da
geçmişti.
M
E T İ N
Gözlerin,
dudakların, kaşların ayakların, hayaların; kadının memeleri ve meme uçlarının ve
kabaların
her ikisi de dipten çıkarılır veya kesilirse; tam diyet îcâbeder.
Dipten
kesilmemişse hükûmeti adl (bilirkişinin takdir edeceği miktar) gerekir. iki yönden kadının
fercinde
de hüküm aynıdır. Erkeğin memesinde de hükümet-i adl
vardır.
Bu
çift organlardan Herbirinin tekinde
yarım diyet îcâbeder. Sökülüp de tekrar bitmediği zaman, iki
gözün
dört tane olan kirpik diplerinde tam
diyet, bir tânesinde de dörtte bir
diyet vardır. Eğer göz
kapakları kesilirse bir diyet gerekir. Çünkü onun
ikisi tek şey gibidir. Üzerinde
kirpik olmayan
kapakta
ise hükûmeti adı îcâbeder. Mutemet olan ise; üzerinde ister kirpik, ister göz kapağı her biri
için
tam bir diyet vardır.
İ
Z A H
«Gözlerîn
ilh...» Çünkü bunlardan her ikisinin yok edilmesi, ondan, elde edilecek menfaatin, veya
güzelliğin
tümünün yok edilmesidir. Bundan dolayı tam diyet gerekir. Birinin yok edilmesinde ise
yarı
menfaatleri ortadan kalkar. Bu durumda da yarım diyet îcâbeder. Hidâye.
«Hayaların
ilh...» Çünkü bunlara yapılan cinayet meni çıkarma ve üreme menfaatini yok
eder.
BİR
UYARI:
Tatarhâniyye'de Tuhfe'den naklen şöyle denilmektedir: «Hayaları erkeklik organı ile birlikte kesene
iki
diyet îcâbeder. Eğer önce aleti
sonra hayaları keserse yine çift diyet gerekir. Çünkü âlet
kesildiğinde, hayaların menfaati -meniyi tutmak- devam etmektedir. Aksi olursa (önce
hayalar
kesilirse) hayalar için diyet, âfet için de hükümet-i adl îcâbeder.»
Çünkü
bu durum da âletin menfaati daha
kesilmeden önce yok olmuştur. Yine
Tatarhâniyye'de;
hayalardan 'birisinin kesilmesinden dolayı suyu çekildiği takdirde bir buçuk diyetin îcâbettiği ifâde
edilmektedir.
«Kadının
memesi ve meme uçları ilh...» Çünkü bu emzirme menfaatini yok eder.
Zeylâî.
Hüküm
itibarıyla büyük ve küçük arasında fark yoktur.
Kasden
kesildiği takdirde kısasın gerekip gerekmediği konusunda zâhir rivâyette bir kayıt yoktur.
Hayalar da aynıdır.
Tatarhâniye.
«Kadının
fercinde de hüküm aynıdır.» Hulâsa'da
şöyle denilmektedir: «Birisi bir
kadının fercini
kesse ve idrarını tutamayacak bir hale gelse tam diyet gerekir.»
Tatarhâniyye'de ise: «Eğer, kendisiyle temas mümkün olmayacak bir
hâle gelirse; tam diyet
îcâbeder» denilmektedir.
«Erkeğin
memesinde hükümet-i adl yardır.» Çünkü burada herhangi bir menfaati ve güzelliği, yok
etmek
söz konusu değildir, Erkeğin memelerinin başında da, meme için olandan daha az olmak
üzere
hükümet-i adl vardır. Hulâsa.
«Kirpik,
diplerinin bîr tanesinde dörtte
bir diyet vardır.» Çünkü bu güzellik, tam olarak buna tealluk
eder.
Ayrıca göze gelecek zararları önleme de bunlarla ilgilidir. Bunların kaybedilmesi de görmeyi
azaltır.
körlük doğurur. Dört tane olan
kapakların yok edilmesi tam diyet
gerektirdiğine göre,
birisinin
kaybedilmesinde dörtte bir ikisinin
kaybedilmesinde de dörtte üç diyet îcâbeder. Zeylâî.
Cinâyete uğrayan kadın olursa, erkeğin diyetinin yarısı gerekir. İtkani.
«Eğer
göz kapakları kesilirse ilh...» Minah, ve Evzâh'ta: «Göz kapaklarını kirpik dipleri ile birlikte
keserse» denilmektedir.
Tebyîn'de ise: «Göz kapaklarını kirpikleri ile birlikte keserse tam bir diyet îcâbeder. Çünkü göz
kapakları kirpiklerle birlikte tek bir şey gibidir. Burun kemiği ile burun yumuşağı ve baş yarığı ile
saç
da böyledir.» denilmektedir.
Gözün
kapakları ile birlikte çıkarılması halinde iki diyet gerekir. Birisi göz, diğeri de kapaklar
içindir.
Çünkü bunlar ayaklar ve eller gibi iki ayrı cinstir. Cevhere.
«Üzerinde
kirpik olmayan kapakta ise hükümeti adl îcâbeder.» Tuhfe'den naklen Gâyetu'l-Beyân'da
da
böyledir. Tahtâvî de bunu
Hindiye'den nakletmiştir.
«Mûtemet
olan ise ilh...» Ben bunu zikredeni görmedim. T. Anlaşılan bu, sadece ikinci mesele için
bir
istidrâktir.
«Göz
kapakları sökülürse ilh...» Sözüne gelince Hidâye, Febyîn ve diğer bazı şerhler de sadece bu
zikredilmiştir.
Şârihin
sözünün özeti şudur: Üzerinde
kirpik bulunmayan her bir göz kapağının veya sadece
kirpiklerin kesilmesi; durumunda tam bir diyet îcâbeder. İhtiyâr'daki şu ibare de buna uygun
düşmektedir: «Sadece kirpik diplerini kesse ve onlarda kirpik bulunmasa bundan dolayı diyet
îcâbeder.
Sadece kirpiklerde de durum böyledir. İkisinin birden kesilmesi halinde de tek bir diyet
îcâbeder.»
M
E T İ N
El
ve ayak parmaklarının her biri için onda bîr diyet vardır. Üç mafsalı
olan parmakların bir
mafsalında
bir parmak diyetinin üçte biri, baş
parmak gibi iki mafsalı oldan parmakta da yarım
parmak
diyeti vardır.
Erkeğin
her bir dişinin diyeti, beş deve,
veya elli dinar altın ya da beş yüz dirhem gümüştür. Çünkü
Peygamber
(s.a.v.): «Her dişte beş deve vardır» buyurmuştur. Yani tam diyetin yirmide biridir.
Kadının
dişlerinin diyeti de erkeğinkinin yarısıdır. Kölenin dişinin
diyeti de kıymetinin yirmide
biridir.
Eğer:
«Buna göre: bütün dişlerin diyeti vücudun diyetinden beşte üç oranında fazla olur» dersen
ben
de şu cevâbı veririm: «Evet doğru, fakat bunda bir mahzur yok.
Çünkü bu, Gâye ve başka
kitaplarda
belirtildiği üzere, kıyasa aykırı olarak nass ile sâbit olmuştur.»
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Vücutta, yok edilmesi sebebiyle gerekli olan diyeti, vücûdun
diyetinden fazla olan uzuv, sadece dişler vardır. Bazen azı dişi dört tane bulunur. Bu durumda
dişlerin
sayısı otuz altı olur. Kuhistâni.»
Ben
derim ki: Buna göre, Kevser
(dişleri eksik oları) için 1 tam 2/5 diyet; başkası için de, ya bir
buçuk
veya 1 tam 3/5 yahut ta 1 tam 4/5 diyet vardır. Bilindiği üzere kadının diyeti erkeğinkinin
yarısıdır.
Birisinin
vurması ile, sağlayacağı menfaat yok
olan her organda tam bir diyet îcabeder. Çolaklaşan
el,
nuru kaçan göz, suyu kesilen bel,
böyledir. İdrarını tutamaz hale
getirmek ve kamburlaştırmak
da
aynı şekildedir. Kamburluğun zâil
olması durumunda bir şey îcâbetmez.
Eğer vurmanın izi
kalırsa hükûmeti adl îcâbeder.
Vazifesini
yapamaz hale gelmiş olan bir
organın telef edilmesi durumunda, eğer bu, çolak el gibi
güzelliği
olmayan birşey olursa; hükûmet-i adl îcâbeder. Kulak gibi güzelliği olan bir şeyse tam
olarak
erş (diyet) gerekir. O sağırlıktır. Kulağı geri yapıştırması ve oraya tutması halinde gereken
şey
bu bölümün sonlarında gelecektir.
İ
Z A H
«Her
dişte ilh...» Diş cins isimdir. Ağızdaki otuz iki dişin
hepsi bu ismin kapsamına girer. Bunlardan
dördü
(iki altta, iki üstte) ön diş; dört
tane onların yanındakiler. dört tane köpek dişi; dört tane onun
yanındaki; on iki tanesi de öğütücü diş (sağda, solda, altta ve üstte üçer); Onlardan sonra da
erginlik
dişi (yirmilik dişi) denilen iki diş vardır. Bunlar aklın olgunlaşma çağı olan bülüğdan sonra
çıktığı
için bu ismi almıştır. İnâye.
«Beş
deve ilh...» her bir devenin kıymeti
yüz dirhemdir.
İtkânî.
«Beşte
uç oranında ilh...» Yâni ekseriyette dişlerin otuz iki olduğuna
binâen. Çünkü bu durumda
dişlerde
on altı bin dirhem gerekir. Bu da 1 tam 3/5 diyet eder.
«Bunda
bir mahzur yoktur ilh...» Yâni kıyasa aykırı da olsa beis yoktur. Çünkü nass la birlikte kıyas
olmaz.
«Gaye
de belirtildiği üzere ilh...» Yâni
İmâm Kıvâmüddin Ğâyetu'l-Beyânı'nda. İtkâni.
«Kevsec
(dişleri eksik olan) ilh...» Yâni dişlerinin hepsi söküldüğü zaman 1 tam 2/5 diyet gerekir.
Bu
da on dört bin dirhemdir. Çünkü onun diş
sayısı yirmi sekizdir. Anlatıldığına göre bir kadın
kocasına: «Ey kevsec!..» demiş, kocası da: «Eğer öyleyse sen boşsun!» karşılığını vermiş.
Mes'ele
Ebû
Hanîfe'ye intikal ettirilince O:
«Dişleri sayılır, eğer yirmi sekizse o kevsectir!» demiştir. Mî'râc.
«Başkası îçin de ilh...» Yâni Kevsec'ten başkası için. Çünkü onun dışındakilerin ya otuz, ya otuz iki,
ya
da otuz altı dişi vardır. Otuz dişi
varsa; 1 tam 2/2 diyet gerekir ki,
onbeş bin dirhemdir. Otuz iki
olursa
1 tam 3/5 diyet îcâbeder, o da onaltı
bin dirhem eder. Diş sayısı otuz altı ise; 1 tam 4/5 diyet
gerekir.
O da onsekiz bin dirhemdir.
BİR
UYARI:
Hulâsa'da
şöyle denilmektedir: «Birisi bir başkasının dişine vursa ve diş sallanıp düşse; eğer hatâ
ile
vurmuşsa vuranın beş yüz dirhem diyet vermesi îcabeder. Kasden vurmuşsa kısas îcabeder.»
Şu
bilinmelidir ki; 1 tam 3/5 diyet -ki oda on altı bin dirhemdir-
otuz dişte îcâbeder.
Cevhere
ve başka kitaplarda: ilk şene2/3 diyet gerekir. 1/3 tam diyetten, 1/3 de dîyetin, 3/5 indendir.
ikinci
yılda 1/3 diyet ve 3/5 ten kalanı verilir. Üçüncü yılda da,tam
diyetten geriye kalan 1/3 diyet
verilir.
Bu taksim, diyetin üç senede ödenmesi
gerektiğinden, dolayıdır ki; her sene 1/3 diyet ödenir.
Altı
bin dirhem olan 3/5 ise iki sene de verilir. Birinci senede diyetin üçte biri, kalanı da ikinci
senede
tamamlanır. İtkânî,
Şerhu't-Tahâvî'den.
Ben
derim ki: Buna göre birinci senede 6666 tam 2/3 ikinci senede 6000, üçüncü senede de 333 tam
1/3
dirhem eder.
Müctebâ,
Tatarhâniye ve başka kitaplar da ise
Muhit'ten naklen; ikinci senede 333 tam 1/3; üçüncü
senede
de 3000 dirhem verileceği belirtilmektedir. Bunun benzeri Mînah'ta da vardır. Görünen o ki;
bunlar
iki ayrı rivâyettir.
Düşün.
«Tam
bir diyet îcâbeder.» Yani bu organın
tam diyeti. Remlî.
Çünkü
el ve göz de vücûd'un diyetî
îcâbetmez. Çünkü vücûdun diyeti on şeyde vardır. Müctebâ'dan
naklen
Minah'ta zikredildiğîne göre bunlar: Âkıl, saç, burun, dil, sakal, kırıldığı zaman bel, kesildiği
zaman
bel suyu, idrarın tutulamaması,
vurulup da dışkıyı tutamaması halinde dübür ve erkeklik
organıdır.
Meselenin tamamı oradadır.
«Kamburlaştırmak ta aynı şeklidedir.» Çünkü bunda tam manâsıyla güzellik menfaatinin yok
edilmesi
söz konusudur. Zîra insanın, güzelliği onun dik durmasındadır. Denildiğine göre: «Biz
İnsanı
en güzel şekilde yarattık» âyetinden
maksat budur. Zeylaî.
«Kamburluğun
zâil olması halinde bir şey îcabetmez.» Ebû Yûsuf ye Muhammed'e göre vuranın
doktor
ücretini vermesi îcâbeder. T.
Hindiyye'den.
«Tam
olarak erş îcâbeder» Aşağıda gelecek olan mîsalde erş; yarım diyettir.
«O
sağırlıktır.» Ben bu ibâreyi başka hiçbir yerde görmedim ve nereden aldığını
da bilmiyorum.
«Kulağı
geri yapıştırması ilh,..»
İlerde gelecek olan şudur: «Eğer kulağı yapıştırır ve tutarsa erş
organ
diyeti) gerekir. Çünkü kulak eski halini almaz.»
«Bu
bölümün sonlarında..» Yani ona
başlamak istediği şey, Allah en iyisini
bilir.