16 Ekim 2012

DİYETLER BAHSİ

DİYETLER BAHSİ

M E T İ N

Diyet; ıstılahta: cana bedel olan malın adıdır. Mef'ûlün masdarla isimlendirilmesi değildir. Çünkü buıstılah halini alan kelimelerdendir.Erş de: Organlara karşı işlenen cinayetlerden dolayı îcab eden bedelin adıdır.Amde benzeyen öldürmedeki diyet yüz devedir. Bunun dörtte biri iki yaşına, dörtte biri üç yaşına,dörtte biri dört yaşına, dörtte biri de beş yaşına girmiş olan dişi develerden verilir. Amde benzeyenöldürmede, başkası değil sadece diyeti muğallaza verilîr .Diyet-i muğallaza sadece deve ile ödenebilir, (Mütercim)

Hatâen öldürme halindeki diyette yüz deve -beşte birer oranla yukarıdakilere ilâveten iki yaşına
giren erkek deve de vardır- veya bin dinar altın yahut ta on bin dirhem gümüştür. İmâm Şâfiî'ye göre
gümüşten olduğu takdirde) on iki bin dirhem ödenir.
Ebû Yûsuf ve Muhammed ise yukarıdakilerin yanı sıra ikî yüz sığır, yahut iki bin koyun ya da iki yüz
elbise verilebileceğini söylerler. Her bir elbise de bir izar ve bir ridâ (belden aşağı ve belden
yukarıyı örten ikî ayrı kumaştan ibârettir. Tercih edilen görüş budur.
İ Z A H
Müellif kısası diyetten önce işledi. Çünkü cinâyette asıl cezâ odur. Ayrıca, hayat ve canları
korumada kısas daha etkilidir. Diyet ise kısasın halefi gibidir. Bu yüzden diyet hatâ ve benzeri bazı
ârızî hallerde gerekli olur. Mi'râc.
«Diyet ıstılahta ilh...» Lügatta: «Kâtil, maktûlün velisine cana karşılık mal verdi» manâsına denildiği
zaman «mal verdi» sözcüğünün karşılığı olan kelimenin masdarıdır.
«Cana bedel olan ilh...» İtkâni bu cümleye «ve organa bedel..» ibâresini ilâve etmiştir.
«Mef'ulün masdarla isimlendirilmesi değil ilh...» Zeylâî ve diğer bâzı âlimleri reddederek İbn Kemâl
de şöyle demiştir.
Meselenin özü şudur: Bu, lügatta mecaz, ıstılâhta ise hakikattir. mıitekim, bir kelimenin ifâde ettiği
manada kullanılmasına da nahivciler böyle derler. Maksat ıstılahtaki hakikî manâyı ifade etmektir.
Hakikatlerde de asıl aranmaz. Onun, mef'ûlün masdar manâsıyla isimlendirilmesi olduğu şeklindeki
görüş, mecâzî olan lûgat manâsının beyânıdır.
«Erş: Organlara karşı işlenen cinâyetlerden dolayı îcâbeden bedelin adıdır.» Bu tabir bâzen can
bedeli ve bilirkişinin takdir edeceği ceza,karşılığında da kullanılır. Kuhistâni.
«Amde benzeyen öldürmede başkası değil, sadece diyeti muğallaza ilh...» Metinlerin bu konudaki
ibâreleri farklı manalar ifade etmektedir. Hidâye, İhtîyâr, Kenz ve Mültekâ'nın ibârelerinin zahirine
göre; amde benzeyen öldürmedeki diyet, ancak deveden olabilir. Musannıfın buradaki ibâresinin,
zâhiri de bunu ifâde etmektedir. Buna göre; kâtilin seçme hakkı olmadığı için, diyetteki tağlîz
ağırlaştırma açıktır.
Vikâye, Islâh, Ğurer ve diğer bâzı eserlerdeki ifadelerden ise amde benzeyen öldürmedeki diyetin
deveden başka mallarla da ödenebileceği anlaşılmaktadır.
Kudûrî metninde ise bu; şu ifâdelerle açıkça belirtilmektedir: «Tağlîz (diyeti ağırlaştırma) ancak
deve ile sabit olur. Şayet hakim deveden başka bir şeyle hükmederse bu, diyeti muğalaza olmaz.»
Bu ifâdeye göre diyetteki tağlîzin manâsı şudur: Eğer diyet deveden verilirse yukarı da
sayılanlardan dörtte birer oranda verilir. Hatâ ile öldürmede ise böyle değildir. O takdirde beşte
birer oranla ödenir.
Mecma' da : «Amde benzeyen öldürmedeki diyet, devede ağırlaştırılır» denilmektedir.
Mecma' Şârihi: «şayet deveden başka bir diyete hükmedilirse bu muğallaza olmaz» demiştir.
Dürerü'l-Bihâr'da, bunun şerhi olan Ğurerul'-Efkâr'da da böyledir. Ğâyetul'l-Beyân'ın Cinâyetler
Bahsinde şöyle denilmektedir: «Amde benzeyen öldürmede şayet diyetin deveden ödenmesine
hükmedilmişse, devede ağırlaştırılır. Âma deveden başka birşeyi hükmedilmişse diyet
ağırlaştırılmaz.»
Cevhere'de de: «(Eğer diyetin gümüşle ödenmesine hükmedilmişse on bin dirhemden, altınla
hükmedilmişse bin dinardan fazla verilmez.» denilir,
Dureru'l-Bihâr'da ise şu ifâdeler yer almaktadır: «Amde benzeyen ve hatâen olan öldürmedeki



diyetin bir dinar olduğundan İmâmlar müttefiktirler.»
Bu ibâreler, amde benzeyen öldürmedeki diyetin deveye mahsus olmadığını açıkça belirtmektedir.
Tahtâvî şöyle der: «Zeylaî konunun baş tarafında, amde benzeyen öldürmede diyetin ancak
deveden muğallaza (ağırlaştırılmış) suretiyle âkıle tarafından her sene yüz devenin üçte biri olmak
üzere üç senede ödeneceğini söylemiştir. Şurunbulâliyye'de de: Şayet gerekli olan diyet deveye
mahsus olmasaydı, tağliz için bir faide olmazdı. Çünkü katil daha hafif olanı seçer ve tağlizin
hikmeti ortadan kalkar sözleri ile bu görüşü tercih etmiştir.»
Ben derim ki: Tahtâvî'nin Zeylaî'den naklettiklerini ben kendi nüshamda göremedim. Ona baş
vurulsun. Bu ifâdelerin varlığı Farzedilirse; konu ile ilgili iki rivâyetin olduğu açıktır. Allah Teâla en
iyisini bilir.
«Beşte bîrer oranla yukarıdakilere ilâveten iki yaşına giren erkek deve ilh...» Yani geçen dört nevî
ile, iki yaşına giren deveden, her birinden yirmî tane olmak üzere yüz deve alınır.
«Ebû Yûsuf ve Muhammed yukarıdakilerin yanı sıra ilh...» Yani geçen üç çeşidin yanısıra -ki onlar
deve, altın, gümüş, sığır v.s. dir- Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre bu diyet altı çeşit, İmâm Ebû
Hanîfe'ye göre de üç çeşit maldan alınır.
Dürrül'l-Muntekâ'da şöyle denilmektedir: «Sığır sahiplerinden sığır; elbise ile uğraşanlardan elbîse,
koyunculuk yapanlardan koyun alınır. Her sığır ve elbîsenin kıymeti elli, her koyunun değeri de beş
dirhemdir. Burhân'dan naklen Şurunbulâllyye'de böyle denilmektedir. Burhan'da; koyunların iki
yaşında olması gerektiği eklenmiştir. «Kurban edilebileceklerden olmalıdır» da denilmiştir. İmâm
Ebû Hanîfe'den de Ebû Yûsuf iIe Muhammed'in dedikleri rivâyet edilmiştir.
İhtilâfın semeresi şu gibi durumlarda kendisîni gösterir: Şayet maktûlün velîsi kâtil ile iki yüz
sığırdan daha fazlasına sulh yapsa; Ebû Yûsuf ile Muhammed'e göre câiz olmaz; İmâm A'zam'a
göre câiz olur. Câiz oluş gerekçesi: Sulhun diyet cinsinden olmayan bîr şey üzerine yapılmış
olmasıdır. Nitekim daha önce geçti.
Sahîh olan İmâm Ebû Hanîfe'nin görüşüdür. Nitekim Muzmerût'ta da böyle denilmektedir. Muzmerât
sahibi, her çeşidin aslı olduğunu ifâde etmiştir. Âlimlerîmiz bu görüşle amel etmişlerdir. Ödenecek
diyetin cinsini tayin, rızâ veya hâkimin hükmüyledir. Hâkîmlerin ameli bu şekildedir. Kuhistânî'nin
zikrettiğine göre tâyin hakkının kâtile ait olduğu da söylenmiştir. Meselenin tamamı Minah'tadır.
M E T İ N
Amde benzeyen ve hatâen öldürmenin keffâreti mü'min bir köleyi âzâd etmektir. Eğer kâtilin buna
gücü yetmezse peşi peşine iki ay oruç tutar. Bunlarda fakir doyurma yoktur. Çünkü onunla ilgili
nass yoktur. Mikdarlar nakille bilinir.
Ana babasından birisi müslüman olan süt emen çocuğu azat etmek caizdir. Çünkü o, müslüman
olan ebeveynine tebean müslüman hükmündedir. Cenîn ise caiz olmaz.
Can ve organ diyetinde, kadının diyeti erkeğin diyetinin yarısıdır. Bu, Hz. Ali'den hem mevkûf hem
de merfû olarak rivâyet edilmiştir. Diyet konusunda Zımmî, müçte'men ve müslüman eşittir. Şâfiî
farklı görüştedir.
Cevhere'de; Müste'men için diyetin icabetmediği sahih görülmüştür. Şurunbulâliyye'de de bu kabûl
edilmiştir. İhtiyar'da ise müstemenin de öbürleri ile eşit olduğu kesin olarak belirtilmiştir. Zeylaî de
bunu sahih saymıştır.
İ Z A H
«Mü'min bir köle azâd etmektir ilh...» Yâni tam köle olan bir köle. Şaşı bir köle yeterlidir. Kör olan
ise kâfi değildir. Dürrü Müntekâ.
«Mü'min bir köle ilh...» Diğer keffâretler iseyle değildir. Bu konuda nass vârid olduğu için
kölenin mü'min olması gerekir. Her ne kadar nass hataen öldürme hakkında ise de amde benzeyen
öldürme hata manâsında olduğu için, onun hakkında da hata hükmü sabit olmuştur. İtkânî.
«Eğer buna gücü yetmezse ilh...» Yani, vücub vaktinde değil, edâ vaktinde gücü yetmezse.
Kuhistânî.
«Bunlarda fakir doyurma yoktur.» Diğer keffâretlerde ise, fakir doyurma vardır.
«Süt emen çocuğu âzâd câizdir ilh...» Yani ondan sonra, organlarının selâmeti görününceye kadar
yaşarsa. Ama çocuk bundan önce ölürse onunla keffâret ödenmez. İtkâni.
«Cenin ise câiz olmaz.» Çünkü onun hayâtı ve selâmeti bilinmemektedir. Üstelik cenin bir uzuvdur,



mutlak olan nassın kapsamına girmez. Zeylaî.
«Kadının diyet ilh...» Kadının hatâen öldürülmesi durumunda beş bin, elinîn kesilmesinde de iki bin
beş yüz dirhem verilir. Bu, hakkında belirli bir diyet bulunan konulardadır. Ama hakkında
bilirkişinin tayin edeceği bîr cezâ gereken konularda ise; bir görüşe göre diyeti belli olan suçlardaki
gibi uygulanır, (kadına erkeğin yarısı); diğer bir görüşe göre ise erkekle kadın eşit tutulur.
Zâhîriyye'de de böyle denilmektedir.
Hakkında ğurre îcabeden cenîn konusu itiraz olarak öne sürülemez. Çünkü o ileride geleceği üzere
istisnâî bir meseledir. Dürrü Müntekâ.
Tatarhâniyye'de Tavâvîsî Şerhi'nden naklen şöyle denilmektedir: «Hakkında muayyen bir mikdar
belirtilmeyen konularda, âlimlerimize göre kadınla erkek eşittir.»
BİR UYARI:
Eşbah'ın, Hunsâ'nın hükümleri bahsinde şöyle denilmektedir: «Kasden bile olsa ve kesen kadında
olsa, hunsâ'nın elini kesene kısâs îcâbetmez. Hunsâ eğer başka birinin elini kasden keserse, eli
kesilmez. Elin diyeti hunsânın âkılesine düşer.»
Şâyet hunsâ, hatâen öldürülürse kadının diyeti ödenir. kalanında ise durumu açığa kavuşuncaya
kadar bekletilir. Organlarda da durum aynıdır. Hunsâ (köle ise) keffâret olarak azad edilmesi câizdir.
«Şâfiî farklı görüştedir.» Çünkü o: Yahudî ve hıristiyanın diyeti dört bin, mecûsînin diyeti de sekiz
yüz dirhemdir» demektedir. Hidâye.
«Cevhere'de sahih görülmüştür.» Cevhere sâbi, Nihâye'den naklen şöyle demektedir: «Müstemen
için diyet yoktur, bu sahihtir.» Bu söze; «Nihâye'deki, diyet konusundaki eşitliğin, kısas
konusundaki farklılığı açıklamaktır» denilerek itiraz edilmiştir.
Ben derim ki: Nihâye ve Gâyetü'l-Beyân'da böyle gördüm.
«Şurunbulâliyyede'de bu kabûl edilmiştir.» Bu isnâd kabul edilemez. Çünkü o, Cevhere'nin mezkûr
tashîhini nakletmiş; daha sonra da: «Zeylaî; rivâyet ettiğimiz hadisten dolayı, sahih olan,
müste'menin diyeti zimmî'nin diyeti gibidir, dedi» demektedir.
Şurunbulâlî bu sözü ile, Cevhere'nin tashihine karşı çıkmıştır.
Ben derim ki: Aemlî, Zeylai ve diğerlerinin sahih gördüklerini te'yîd etmiştir. Meselenin tashîhindeki
ihtilâf; Cevhere sahibinin Nihâye'den naklettiğinin sübûtundan sonradır. Allah (c.c.) en iyisini bilir.
M E T İ N
Can, burun yumuşağı ve yanı aynıdır. Sahih sayılan bir görüşe göre ise yan taraf için bilirkişinin
yin edeceği bedel verilir.
Erkeklik organı ve sünnet yerinin telefinden dolayı diyet icâbeder. (Bunların telef edilmesinden
dolayı tam diyet gerekir.)
Akıl, koklama, tatma, işitme ve görme duyularını kaybetmek de diyeti gerektirir. Eğer konuşmaya
engel olmuşsa dile işlenen cinâyetin karşılığı da diyettir. Lalın dilini kesmenin cezası bilirkişice
belirlenecek bir meblağdır. Cevhere. Bu hüküm, şarihin nüshalarında yer almamıştır. Dikkatli ol.
Dilin kesiği harflerin çoğunu çıkarmaya manî olursa yine diyet îcâbeder. Çoğunu çıkarmaya mâni
olmuyorsa, diyet; elif bâ nın harfleri olan yirmi sekize veya dil ile çıkartılan harflerin sayısı olan on
altıya bölünür. -Bu görüşün ikisi için de sahih denilmiştir- Çıkartılamayan harfler için diyetten hisse
verilir. Konunun tamamı Şerhu'l-Vehbâniyye ve başka bazı kitaplarda vardır.
İ Z A H
«Can, burun...... dan dolayı diyet îcâbeder.» Burada canın anılmasına gerek yoktu. Çünkü hükmü
daha önce geçmişti. Burun (ve diğerlerine) gelince: Bu konudaki temel prensip şudur: İnsanın bir
organı kesildiği takdirde; eğer o organın sağladığı menfaatin tümü yok olmuşsa veya o organdan
maksud olan güzelliğin tamamı ortadan kalkmışsa; tam bir diyet îcâbeder.Zira bu; bir yönden canın
telefi sayılır. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.S.) burun ve dil de tam diyete hükmetmiştir. Biz de aynı
manada olanları ona kıyas ettik. İtkâni.
Şu da bilinmeli ki: İnsan vücudunda yerine kâim olacak ikincisi bulunmayan organlar veya
kendisinden maksûd olan menfaati sağlayacak başkası olmayan duyulardan dolayı tam diyet
îcâbeder. Vücuttaki organlar dört çeşittir:
a - Tek olanlar ki şu üçüdür: Burun, dil, erkeklik âleti; Bedendeki tek olan duyular: Akıl, nefes,



koklama, tatma.
b - Çift olan organlar: Gözler; dışta görünen kulaklar, kaşlar, dudaklar, eller, kadının memeleri,
erkeğin yumurtaları ve ayaklar. Bunların çifti için bir diyet, birisi için yarım diyet ödenir.
c - Dörder tane olanlar; Göz kapaklarıdır. Her bir kapak için diyetin dörtte biri verilir.
d - Onar tâne olanlar: Ellierin ve ayakların parmaklarıdır. Onun için onunda tam diyet birisi için de
onda bir diyet icabeder.
Bir de bunlardan daha fazla olan dişler vardır. Her bir diş için onda bir diyet verilir. Bunun izahı
gelecektir.
«Burun yumuşağı ve yan tarafı ilh...» Çünkü bunların kesilmesi tam olarak güzelliği yok eder.
Ayrıca bu organın sağlayacağı menfaatı da engeller. Çünkü burun yumuşağı, kokuları buruna
çekmek içindir; Bundan sonra da dimağa çıkar. Burnun yumuşak kısmının kesilmesi bu işlemi
engeller. Burun yumuşağı ile birlikte kemiği de kesilse yine sadece bir diyet gerekir. Başka bir şey
îcâbetmez. Çünkü bunlar tek organdır. Eğer burun kesilse ve koku alma duyusu yok olsa kesene iki
diyet îcâbeder. Çünkü koklama burundan başka birşeydir. Bunlardan birisinin diyetî öbürünün içine
girmez. Duyma ile kulak da böyledir. Mirâc.
«Sahih sayılan bir görüşe göre ise ilh...» Bunu Kuhistânî nakletmiş. Hidâye tek görüş olarak
vermiştir. Diğer müellifler ise birinci görüşü benimsemişlerdir.
«Erkeklik organı ve sünnet yeri ilh...» Çünkü erkeklik organının kesilmesi ile; cinsî temas, hamile
bırakma, idrarı tutma, idrarı atma, suyu (meniyi) fışkırtma ve hamile bırakma yolu olan idhal
menfaatleri yok edilmiş olur. İdhal ve meniyi fışkırtma menfaatlerinde esas olan sünnet mahallidir.
Erkeklik organı sanki ona tâbîdir. Hidâye.
Musannıf daha önce, sünnet mahallinin kasden kesilmesi durumunda kısas icâbettiğini söylemîşti.
Ancak erkeklik uzvu konusu ihtilâflıdır. Biz onu daha önce belirttik.
«Akıl ilh..» Çünkü dünya ve âhiretin menfaati onunla elde edilir.
Hayriyye'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir adamı yere atıp vursa ve adam saraya tutulur hale gelse
ne îcâbeder? diye soruldu.» Cevap: «Eğer atmasıyla aklının gittiği sâbit olursa tam diyet îcâb eder.
Şayet aklının bir kısmı gitmişse ve bunu zaman veya başka bir yolla takdir mümkünse o oranda
diyet gerekir. Takdir mümkün değilse adaletli birinin belirleyeceği bir tazminat ödenir. Bu tazminatı
hakimin kendi ictihâdı ile takdir etmesi de caizdir. Ben bûnu âlimlerin sözlerine kıyasla söyledim.
Bazı âlimler, sarânın bir çeşit delilik olduğunu söylemişlerdir.»
«Koklama, tatma, işitme ve görme ilh...» Çünkü bunların her biri için maksud olan bir menfaat
vârdır.
Rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer (r.a.) bir vuruştan dolayı dört ayrı diyete hükmetmiştir. Çünkü o
vuruş; aklı, konuşmayı, işitmeyi ve görmeyi yoketmişti. Hidâye. Bu duyuların teleflerî, cânînin
tasdîki veya yemin etmekten kaçınması veya kendisine dalgın halde iken hitâbetmek, yahut pis bir
şeyi yaklaştırmak ya da acı bir şeyi yedîrmekle bilinebilir. Kuhistânî.
«Lal'ın dilini kesmenin cezası bilirkişice belirlenecek bir meblağdır.» Yani eğer tat alma duyûsu yok
olmadığında. Çünkü dilden asıl gözetilen konuşmadır. Lâl ise, zâten konuşamıyordu. Bu; Çolağın
elini, hayası buruk olanın veya iktidârsızın âletini, topalın ayağını, kör olan gözü veya çürük dişi
telef etmek gibidir. Mirâc.
Yani bunların hepsinde bilirkişinin belirleyeceği miktarda para verilir. Çünkü bu cinâyet o organın
menfaatini yok etmemiştir. Tam olarak güzellikte yok edilmiş Sayılmaz. İnaye.
Eğer lâlın dili kesildiğinde tat alma duyusu da yok olmuşsa, hüküm bunun aksinedir.
«Diyet bölünür ilh...» Yâni dîli kesilen kişi harflerin çoğunu çıkarabildiği takdirde diyet
çıkarılamayan harfler oranında îcâbeder.
Kuhistânî ise; dili kesilen adamın harflerin çoğunu çıkarabilmesi durumunda adil birisînin tesbit
edeceği bedelin verileceğini söyler. Bir de, şöyle denilmiştir: Tam bir diyet tüm harflerin sayısına
bölünür, çıkarabildiği harflerin sayına döneri; diyetten düşülür. Çıkartılabilen harfler yarı mıdır,
dörtte bir midir; farketmez. Bu esah olan görüştür.
Diğer bir görüşe göre ise diyet dil ile çıkartılan harflerin sayısına bölünür. Kirmânî'de de ifâde
edildiği üzere bu görüş sahîhtir.
Bunlardan öğrenilmiş olduğu üzere, bu meselede üç görüş vardır.



Hidâye ve başka bazı kitaplarda bunlar sarahaten belirtilmiştir. Mültekâ, Dürer, Şerhu'l-Mecmac,
İhtiyâr, Ğureru'l-Efkâr, Islâh ve daha başka kitaplarda birinci görüş esas alınmıştır. Cevhere'de de,
Kuhistânî'de olduğu belirtilmiştir. Bildiğin gibi, birinci görüşte sahih sayılmıştır, Şarihin sözlerinin
zahirine göre; sonraki görüşler, birinci görüşte gerekli görülen bilirkişinin takdir edeceği bedelin
tefsiridir. Böyle olunca; ilkgörüş ile öbür iki görüş arasında bir çelişki sözkonusu olmaz. Bu güzel
bir îzah ama, âlimlerin sözlerinden anlaşılana ters. Düşün.
(Şarihin sözlerinin zahirine göre...) Biliyorsun ki, Kuhistâni, dilin menfaatinin azının yok olması
halinde gereken, bilirkişinin takdirini hikâye elti. Sonraki iki görüş ise mutlak manâda dilin
menfaatinin bir kısmının yok olması hâlindedir. O zaman, bu tefsir nasıl sahih olabilir ve çelişki
nasıl olmaz?!
Bizim üstâdımızın takririnden elde edilen bilginin özü şu: Harflerin bâzısı çıkartılayorsa: eğer
çıkartılamayan harfler yandan fazla ise tam diyet icâbeder. Musannıfın söylediği de bu. Eğer
çıkarılamayan daha azsa bilirkişinin takdir edeceği bedel icabeder. Bu da Kuhistânî'dekidir. Bir de
denildi ki; Harflerin bir kısmı çıkartılamıyorsa diyet neye göre taksim edilir? Dil yardımıyla çıkartılan
harflere mi, yoksa elifbânın harflerinin tümüne mi; bu konuda iki görüş vardır.
Bununla haşiyeyi yazanın söylediği bilinmiş oluyor.
«On altı îlh...» Bu harfler; tâ, sâ (peltek se), cîm, dâl, zâl, râ, zâ, sîn, şîn, sâd, dâd, tâ, zâ, mim, nun
ve yâ harfleridir. Zeylâî.
Cevhere'de bunlara, kâf, ve kef, harfleri de ilâve edilerek sayıları on sekiz olarak belirtilmiştir.
İbn Şıhne şöyle der: «Musannıf bunun, nahivcilerin ve kârîlerin sözü olduğunu ifade etmiştir. Hâsî
bunları on dört olarak saymış ama sınırlandırmamıştır. Çünkü harfleri sayarken «... gibi» demiştir.»
«Konunun tamamı Şerhu'l-Vehbâniyye'dedir.» Orada şöyle ifâdelen dirilmiştir: Harflerin on altı
olması durumunda her taraf için altı yüz yirmi beş dirhem gümüş veya altmış iki buçuk dinar altın
düşer. On sekiz kabûl edilmesi hâlinde ise 55 tam 5/9 dînar altın veya 555 tam 5/9 dirhem gümüş
isâbet eder.
BİR UYARI:
Mîrâc'da şöyle denilmektedir: «Eğer birisinin boğazına veya dudağına karşı işlenen cinâyet
sebebiyle boğaz veya dudaktan çıkan harflerden bir kısmı çıkartılamayacak olursa; çıkartılamayan
her taraf için tam diyetin yirmi sekizde biri verilmesi gerekir. Eğer cinâyet sebebiyle bir harfin
yerine başka bir harf çıkarsa meselâ; «dirhem» diyeceği yerde «dilhem» dese buna da bir harf
tazmînatı gerekir. Çünkü harf çıkartılamaz olmuştur. Yerine çıkan harf onun yerini tutamaz.
M E T İ N
Traş edilip de bir daha gelmeyen sakaldan dolayı tam diyet îcâbeder, Ancak bir sene vâde verilir.
Eğer bu müddet zarfında sakalı kesilen ölecek olursa, cânî cezâdan kurtulmuş olur.
Sakalın yarısı kesilmişse yarım diyet gerekir. Yarıdan az olursa bilirkişinin belirleyeceği bir ceza
ödenir. Sahih olan görüşe göre bıyığın ve kölenin sakalında da hüküm budur.
Çenesinde bir kaç kıl olan kösenin sakalını kesmekten dolayı cezâ îcâbetmez. Eğer yanakta birkaç
kıl olsa fakat bunlar bitişik olmasa kesene hükümeti adl (bilirkişinin tayin edeceği ücret) îcâbeder.
Kıllar sıkı ise tam diyet gerekir. Kafadaki saç da aynı hükümdedir. Yani eğer traş edilir de yerinden
gelmezse (tam diyet îcâbeder).
Hz. Ali (r.a.) den de böyle rivâyet edilmiştir.
İmâm Şâfiî'ye göre ise; hem sakal hem de saçta bilirkişinin takdir edeceği cezâ ödenir.
Şu bilinmelidir ki: Hiçbir kıldan dolayı kısas îcâbetmez.
Eğer saçı kesilen kişi bir sene içerisinde ölürse bir şey îcâbetmez. Göğüs, kol ve bacağın kılında da
yledir.
İ Z A H
«Traş edilen sakal ilh...» Yolunduğunda da aynıdır. Kuhistânî. Çünkü o güzelliği tam olarak izâle
eder. Kadının sakalını kesmekten dolayı ise bir şey gerekmez. Çünkü, Cevhere'de de belirtildiği gibi
kadın da sakal kusurdur.
«Eğer bu müddet zarfında ölürse ilh...» Sakalı kesene bir şey îcâbetmez. Ebû Yûsuf ve
Muhammed'e göre ise hükûmeti adl (bilirkişinin tâyin edeceği meblağ) gerekir. Kifâye.



«Sakalın yarısı kesilmişse yarım diyet gerekir.» Bazı âlimlerimiz ise, sakalın bir kısmı traş edilince
de güzellik yok olacağı için, bu durumda da tam diyetin îcâbettiğini söylerler. Mi'râc.
Ğâyetu'l-Beyân'da şöyle denilir: «Sakalın bir kısmı traş edilir de, yerine tekrar gelmezse: bâzı
âlimlere göre hükümeti adl icâbeder. Kâfî Şerhi'nde ise; sahîh olana göre tam diyet verilmelidir.
Çünkü bu, onur kırıcılık yönümden hiç sakalın olmamasından daha beterdir.»
«Sahih olan görüşe göre ilh...» Çünkü bıyık, sakala tâbîdir. Dolayısıyla sakalın bir tarafıdır. Kölede
de maksat güzellik değil, kullanılmak suretiyla menfaattir. Hür ise bunun aksinedir. Hidâye.
Ben derim ki: Bundan anlaşılacağına göre; eğer sakalla birlikte bıyık ta traş edilirse o da sakalın
tazmini içine girer, çünkü ona tâbîdir. Saihânî'nin, Makdisî'den naklettiğine göre;yığın tazmîni
sakalın tazmîni içine girmez. Hazânetül'-müftîn'de ise girdiği belirtilmektedir.
«Kösenin sakalını kesmekten dolayı ceza gerekmez.» Çünkü bu, onu çirkinleştirmez, güzelleştirir.
«Hükûmeti adl... ilh...» Çünkü bunda bir mikdar güzellik vardır. Hidâye.
«Tam diyet gerekir ilh...» Çünkü yanağında kıl olan köle değildir. O bir çeşit güzelliktir. Hiye.
«Kafadakİ saç da aynı hükümdedir.» Saç ister erkek, ister kadın, ister büyük, ister küçük saçı olsun
farketmez. Mî'râc.
«Yani traş edilir de yerinden gelmezse ilh...» Yani kafa kel olacak şeklide traş edilirse. Çünkü bu
yük bir ayıp sayılır. Bu yüzden kel, diğer ayıplarını örtmek zorunda olduğu gibi başını da örtmek
zorunda kalır. İtkâni.
Bütün bunlar saç bitecek yerin bozulması (hasta olması) hâlindedir. Ama eğer kıl tekrar çıkar ve
eski haline gelirse bir şey îcâbetmez. Çünkü cînâyetin eseri kalmamıştır. Ancak cânî, helâl olmayan
bir iş yaptığı için cezâlandırılır. Hidâye.
Şâyet kesilen saçların yerine gelenler beyaz olursa; eğer zaman içerisinde gelmişse bir şey
îcâbetmez. Zamanında gelmemişse, sahîh olan görüşe göre bilirkişi tarafından tesbît edilen bir
ceza gerekir. Şayet saçı kesilen köle olursa, kölenin kıymetinde meydana getireceği noksanlığın
diyeti îcâbeder. Cevhere.
«Hiçbir kıldan dolayı kısas îcâbetmez.» Yani sakalı veya saçı kasden koparsa bile kısas îcâbetmez.
Kaşta da durum aynıdır. Mîrâc.
Çünkü kısas bir cezâdır. yasla değil, nassla veya nassın delâleti ile sâbit olur. Nass da sâdece
can ve yaralar hakkında vârid olmuştur. Kılı kesmek ise onlara benzemez çünkü bunda acı
duyulmaz. Bunun ölüme sebebiyet vereceği de düşünülemez. Zeylai.
Öldürmede olduğu gibi bunun kasdî olanında da diyet cânînin kendi malından, hatâen olanında ise
âkilesinden alınır. Bunu İtkânî ifade etmiştir.
Mirâc'da: «Sonra denildi ki: Saçın traş edilmesindeki hata şöyle olur: Saçı kesen karşısındakini
kanı heder olanlardan zanneder, sonra da öyle olmadığı açığa çıkar.»
«Ona bir şey îcâbetmez ilh...» Yani Ebû Hanîfe'ye göre Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise bu
durumda hükümeti adl (bilirkişi takdiri îcâbeder. Mîrâc. Bunun benzeri sakal konusunda da
geçmişti.
M E T İ N
Gözlerin, dudakların, kaşların ayakların, hayaların; kadının memeleri ve meme uçlarının ve
kabaların her ikisi de dipten çıkarılır veya kesilirse; tam diyet îcâbeder.
Dipten kesilmemişse hükûmeti adl (bilirkişinin takdir edeceği miktar) gerekir. iki yönden kadının
fercinde de hüküm aynıdır. Erkeğin memesinde de hükümet-i adl vardır.
Bu çift organlardan Herbirinin tekinde yarım diyet îcâbeder. Sökülüp de tekrar bitmediği zaman, iki
gözün dört tane olan kirpik diplerinde tam diyet, bir tânesinde de dörtte bir diyet vardır. Eğer göz
kapakları kesilirse bir diyet gerekir. Çünkü onun ikisi tek şey gibidir. Üzerinde kirpik olmayan
kapakta ise hükûmeti adı îcâbeder. Mutemet olan ise; üzerinde ister kirpik, ister göz kapağı her biri
için tam bir diyet vardır.
İ Z A H
«Gözlerîn ilh...» Çünkü bunlardan her ikisinin yok edilmesi, ondan, elde edilecek menfaatin, veya
güzelliğin tümünün yok edilmesidir. Bundan dolayı tam diyet gerekir. Birinin yok edilmesinde ise
yarı menfaatleri ortadan kalkar. Bu durumda da yarım diyet îcâbeder. Hidâye.



«Hayaların ilh...» Çünkü bunlara yapılan cinayet meni çıkarma ve üreme menfaatini yok eder.
BİR UYARI:
Tatarhâniyye'de Tuhfe'den naklen şöyle denilmektedir: «Hayaları erkeklik organı ile birlikte kesene
iki diyet îcâbeder. Eğer önce aleti sonra hayaları keserse yine çift diyet gerekir. Çünkü âlet
kesildiğinde, hayaların menfaati -meniyi tutmak- devam etmektedir. Aksi olursa (önce hayalar
kesilirse) hayalar için diyet, âfet için de hükümet-i adl îcâbeder.»
Çünkü bu durum da âletin menfaati daha kesilmeden önce yok olmuştur. Yine Tatarhâniyye'de;
hayalardan 'birisinin kesilmesinden dolayı suyu çekildiği takdirde bir buçuk diyetin îcâbettiği ifâde
edilmektedir.
«Kadının memesi ve meme uçları ilh...» Çünkü bu emzirme menfaatini yok eder. Zeylâî.
Hüküm itibarıyla büyük ve küçük arasında fark yoktur.
Kasden kesildiği takdirde kısasın gerekip gerekmediği konusunda zâhir riyette bir kayıt yoktur.
Hayalar da aynıdır. Tatarhâniye.
«Kadının fercinde de hüküm aynıdır.» Hulâsa'da şöyle denilmektedir: «Birisi bir kadının fercini
kesse ve idrarını tutamayacak bir hale gelse tam diyet gerekir.»
Tatarhâniyye'de ise: «Eğer, kendisiyle temas mümkün olmayacak bir hâle gelirse; tam diyet
îcâbeder» denilmektedir.
«Erkeğin memesinde hükümet-i adl yardır.» Çünkü burada herhangi bir menfaati ve güzelliği, yok
etmek söz konusu değildir, Erkeğin memelerinin başında da, meme için olandan daha az olmak
üzere hükümet-i adl vardır. Hulâsa.
«Kirpik, diplerinin bîr tanesinde dörtte bir diyet vardır.» Çünkü bu güzellik, tam olarak buna tealluk
eder. Ayrıca göze gelecek zararları önleme de bunlarla ilgilidir. Bunların kaybedilmesi de görmeyi
azaltır. körlük doğurur. Dört tane olan kapakların yok edilmesi tam diyet gerektirdiğine göre,
birisinin kaybedilmesinde dörtte bir ikisinin kaybedilmesinde de dörtte üç diyet îcâbeder. Zeylâî.
Cinâyete uğrayan kadın olursa, erkeğin diyetinin yarısı gerekir. İtkani.
«Eğer göz kapakları kesilirse ilh...» Minah, ve Evzâh'ta: «Göz kapaklarını kirpik dipleri ile birlikte
keserse» denilmektedir.
Tebyîn'de ise: «Göz kapaklarını kirpikleri ile birlikte keserse tam bir diyet îcâbeder. Çünkü göz
kapakları kirpiklerle birlikte tek bir şey gibidir. Burun kemiği ile burun yumuşağı ve baş yarığı ile
saç da böyledir.» denilmektedir.
Gözün kapakları ile birlikte çıkarılması halinde iki diyet gerekir. Birisi göz, diğeri de kapaklar
içindir. Çünkü bunlar ayaklar ve eller gibi iki ayrı cinstir. Cevhere.
«Üzerinde kirpik olmayan kapakta ise hükümeti adl îcâbeder.» Tuhfe'den naklen Gâyetu'l-Beyân'da
da böyledir. Tahtâvî de bunu Hindiye'den nakletmiştir.
«Mûtemet olan ise ilh...» Ben bunu zikredeni görmedim. T. Anlaşılan bu, sadece ikinci mesele için
bir istidrâktir.
«Göz kapakları sökülürse ilh...» Sözüne gelince Hidâye, Febyîn ve diğer bazı şerhler de sadece bu
zikredilmiştir.
Şârihin sözünün özeti şudur: Üzerinde kirpik bulunmayan her bir göz kapağının veya sadece
kirpiklerin kesilmesi; durumunda tam bir diyet îcâbeder. İhtiyâr'daki şu ibare de buna uygun
düşmektedir: «Sadece kirpik diplerini kesse ve onlarda kirpik bulunmasa bundan dolayı diyet
îcâbeder. Sadece kirpiklerde de durum böyledir. İkisinin birden kesilmesi halinde de tek bir diyet
îcâbeder.»
M E T İ N
El ve ayak parmaklarının her biri için onda bîr diyet vardır. Üç mafsalı olan parmakların bir
mafsalında bir parmak diyetinin üçte biri, baş parmak gibi iki mafsalı oldan parmakta da yarım
parmak diyeti vardır.
Erkeğin her bir dişinin diyeti, beş deve, veya elli dinar altın ya da beş yüz dirhem gümüştür. Çünkü
Peygamber (s.a.v.): «Her dişte beş deve vardır» buyurmuştur. Yani tam diyetin yirmide biridir.
Kadının dişlerinin diyeti de erkeğinkinin yarısıdır. Kölenin dişinin diyeti de kıymetinin yirmide biridir.
Eğer: «Buna göre: bütün dişlerin diyeti vücudun diyetinden beşte üç oranında fazla olur» dersen



ben de şu cevâbı veririm: «Evet doğru, fakat bunda bir mahzur yok. Çünkü bu, Gâye ve başka
kitaplarda belirtildiği üzere, kıyasa aykırı olarak nass ile sâbit olmuştur.»
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Vücutta, yok edilmesi sebebiyle gerekli olan diyeti, vücûdun
diyetinden fazla olan uzuv, sadece dişler vardır. Bazen azı dişi dört tane bulunur. Bu durumda
dişlerin sayısı otuz altı olur. Kuhistâni.»
Ben derim ki: Buna göre, Kevser (dişleri eksik oları) için 1 tam 2/5 diyet; başkası için de, ya bir
buçuk veya 1 tam 3/5 yahut ta 1 tam 4/5 diyet vardır. Bilindiği üzere kadının diyeti erkeğinkinin
yarısıdır.
Birisinin vurması ile, sağlayacağı menfaat yok olan her organda tam bir diyet îcabeder. Çolaklaşan
el, nuru kaçan göz, suyu kesilen bel, böyledir. İdrarını tutamaz hale getirmek ve kamburlaştırmak
da aynı şekildedir. Kamburluğun zâil olması durumunda bir şey îcâbetmez. Eğer vurmanın izi
kalırsa hükûmeti adl îcâbeder.
Vazifesini yapamaz hale gelmiş olan bir organın telef edilmesi durumunda, eğer bu, çolak el gibi
güzelliği olmayan birşey olursa; hükûmet-i adl îcâbeder. Kulak gibi güzelliği olan bir şeyse tam
olarak erş (diyet) gerekir. O sağırlıktır. Kulağı geri yapıştırması ve oraya tutması halinde gereken
şey bu bölümün sonlarında gelecektir.
İ Z A H
«Her dişte ilh...» Diş cins isimdir. Ağızdaki otuz iki dişin hepsi bu ismin kapsamına girer. Bunlardan
dördü (iki altta, iki üstte) ön diş; dört tane onların yanındakiler. dört tane köpek dişi; dört tane onun
yanındaki; on iki tanesi de öğütücü diş (sağda, solda, altta ve üstte üçer); Onlardan sonra da
erginlik dişi (yirmilik dişi) denilen iki diş vardır. Bunlar aklın olgunlaşma çağı olan bülüğdan sonra
çıktığı için bu ismi almıştır. İnâye.
«Beş deve ilh...» her bir devenin kıymeti yüz dirhemdir. İtkânî.
«Beşte uç oranında ilh...» Yâni ekseriyette dişlerin otuz iki olduğuna binâen. Çünkü bu durumda
dişlerde on altı bin dirhem gerekir. Bu da 1 tam 3/5 diyet eder.
«Bunda bir mahzur yoktur ilh...» Yâni kıyasa aykırı da olsa beis yoktur. Çünkü nass la birlikte kıyas
olmaz.
«Gaye de belirtildiği üzere ilh...» Yâni İmâm Kıvâmüddin Ğâyetu'l-Beyânı'nda. İtkâni.
«Kevsec (dişleri eksik olan) ilh...» Yâni dişlerinin hepsi söküldüğü zaman 1 tam 2/5 diyet gerekir.
Bu da on dört bin dirhemdir. Çünkü onun diş sayısı yirmi sekizdir. Anlatıldığına göre bir kadın
kocasına: «Ey kevsec!..» demiş, kocası da: «Eğer öyleyse sen boşsun!» karşılığını vermiş. Mes'ele
Ebû Hanîfe'ye intikal ettirilince O: «Dişleri sayılır, eğer yirmi sekizse o kevsectir!» demiştir. Mî'râc.
«Başkası îçin de ilh...» Yâni Kevsec'ten başkası için. Çünkü onun dışındakilerin ya otuz, ya otuz iki,
ya da otuz altı dişi vardır. Otuz dişi varsa; 1 tam 2/2 diyet gerekir ki, onbeş bin dirhemdir. Otuz iki
olursa 1 tam 3/5 diyet îcâbeder, o da onaltı bin dirhem eder. Diş sayısı otuz altı ise; 1 tam 4/5 diyet
gerekir. O da onsekiz bin dirhemdir.
BİR UYARI:
Hulâsa'da şöyle denilmektedir: «Birisi bir başkasının dişine vursa ve diş sallanıp düşse; eğer hatâ
ile vurmuşsa vuranın beş yüz dirhem diyet vermesi îcabeder. Kasden vurmuşsa kısas îcabeder.»
Şu bilinmelidir ki; 1 tam 3/5 diyet -ki oda on altı bin dirhemdir- otuz dişte îcâbeder.
Cevhere ve başka kitaplarda: ilk şene2/3 diyet gerekir. 1/3 tam diyetten, 1/3 de yetin, 3/5 indendir.
ikinci yılda 1/3 diyet ve 3/5 ten kalanı verilir. Üçüncü yılda da,tam diyetten geriye kalan 1/3 diyet
verilir. Bu taksim, diyetin üç senede ödenmesi gerektiğinden, dolayıdır ki; her sene 1/3 diyet ödenir.
Altı bin dirhem olan 3/5 ise iki sene de verilir. Birinci senede diyetin üçte biri, kalanı da ikinci
senede tamamlanır. İtkânî, Şerhu't-Tahâvî'den.
Ben derim ki: Buna göre birinci senede 6666 tam 2/3 ikinci senede 6000, üçüncü senede de 333 tam
1/3 dirhem eder.
Müctebâ, Tatarhâniye ve başka kitaplar da ise Muhit'ten naklen; ikinci senede 333 tam 1/3; üçüncü
senede de 3000 dirhem verileceği belirtilmektedir. Bunun benzeri Mînah'ta da vardır. Görünen o ki;
bunlar iki ayrı rivâyettir. Düşün.
«Tam bir diyet îcâbeder.» Yani bu organın tam diyeti. Remlî.
Çünkü el ve göz de vücûd'un diyetî îcâbetmez. Çünkü vücûdun diyeti on şeyde vardır. Müctebâ'dan
naklen Minah'ta zikredildiğîne göre bunlar: Âkıl, saç, burun, dil, sakal, kırıldığı zaman bel, kesildiği
zaman bel suyu, idrarın tutulamaması, vurulup da dışkıyı tutamaması halinde dübür ve erkeklik
organıdır. Meselenin tamamı oradadır.
«Kamburlaştırmak ta aynı şeklidedir.» Çünkü bunda tam manâsıyla güzellik menfaatinin yok
edilmesi söz konusudur. Zîra insanın, güzelliği onun dik durmasındadır. Denildiğine göre: «Biz
İnsanı en güzel şekilde yarattık» âyetinden maksat budur. Zeylaî.
«Kamburluğun zâil olması halinde bir şey îcabetmez.» Ebû Yûsuf ye Muhammed'e göre vuranın
doktor ücretini vermesi îcâbeder. T. Hindiyye'den.
«Tam olarak erş îcâbeder» Aşağıda gelecek olan mîsalde erş; yarım diyettir.
«O sağırlıktır.» Ben bu ibâreyi başka hiçbir yerde görmedim ve nereden aldığını da bilmiyorum.
«Kulağı geri yapıştırması ilh,..» İlerde gelecek olan şudur: «Eğer kulağı yapıştırır ve tutarsa erş
organ diyeti) gerekir. Çünkü kulak eski halini almaz.»
«Bu bölümün sonlarında..» Yani ona başlamak istediği şey, Allah en iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...