16 Ekim 2012

REHİN EDİLMESİ CAİZ OLANLAR VE OLMAYANLAR BABI BİRİNCİ BÖLÜM


REHİN EDİLMESİ CAİZ OLANLAR VE OLMAYANLAR BABI

METİN
Mutlaka müşa (ortak) olan bir şeyin rehin edilmesi sahih değildir. Rehinin başında da geçtiği gibi
rehin edilen nesnenin ayırdedilmesi lâzımdır. Müşa ise ayırdedilmiş değildir. Bu müşaiyet ister
mukarin olsun, ister arız olsun. Rehini de ister ortağına versin, ister başkasına. İster o müşa taksim
edilsin, ister edilmesin.
Sonra sahih olan kavil şudur ki, müşanın rehin akdi fasittir. Kabızla da mürtehin zamin olur. İmam
Şafiî ile müşanın rehinini caiz görmüştür.
Eşbah'ta şöyle denilmektedir: «Satışı kabul eden her nesne rehini de kabul eder. Ancak dört şeyde
değil: Müşa olan, meşgul olan, bir diğeri ile muttasıl olan ve azadı bir şarta bağlanan müdebberin
dışındaki köle o şartın vücudundan evvel rehin edilemezler. Halbuki bunların rehin edilmesi değil,
bey'i caizdir.»
Yine Eşbah'ta şöyle denilir: «Müşanın rehin edilmesinin cevazının hilesi şudur: Evvelâ rahin müşa
olan nesnenin yarısını mürtehine muhayyerlikle satar, sonra da diğer yarısını rehin eder. Sonra
yapmış olduğu bey'i fesheder.»
Musannıf diyor ki: Bunun üzerinde düşünmek gerekir. Belki, Eşbah'ta olan bu hile, «sonra arız olan
şüyudaki rehin caizdir» zayıf kavli üzerine tefridir.
Ben derim ki: Zayıf kavil üzerine de tefri edilemez. Çünkü onu muhayyerlikle satmıştır.
Muhayyerlikle satılması da şu iki şeyden hali değildir: Ya bayiin mülkünde kalır veya muhayyerlik
müşteride ise, müşteri feshettiği zaman yine bayiin mülküne döner. Bu her iki durumda da onun
rehin edilmesi ibtidaen müşanın rehini gibi olur. Nitekim bu Tenvirü'l-Besair'de genişçe
açıklanmıştır.
Ben derim ki: Bu hususta en sahih hile Minyetü'l-Müfti'nin hileler bahsinde olandır. O da şöyledir:
Adam binasının yarısını müşaen rehin etmek istese, yarısını ondan rehin talep eden mürtehine,
onun muhayyer olması şartı ile satar, semeni de ondan alır. O da binayı kabzeder. Sonra
muhayyerlik hükmü ile müşteri bey'i nakzeder. O zaman o bina onun elinde rehin menzilesinde
semenin karşılığı ile kalır. Bu hileye musannıfın oğlu da Zevahirü'l-Cevahir'de itimat etmiştir.
Zevahîrâ'l-Cevahir'de şöyle denilmektedir. «Zarureten sabit olan şüyu rehine zarar vermemektedir.
Zira Valvalciye'de şöyle bir şey vardır: «Adam birisinin yanına iki elbise götürse, ona birisini rehin
olarak al, bana para ver, diğeri de yanında emaneten kalsın dese, caizdir. Zira bunlardan her
birisinin yarısı deynin karşılığında rehin olur. Çünkü bunlardan her bir elbise diğerinden daha evla
değildir. O zaman rehin her ikisinde de zarureten şayi olur, bu da zarar vermez.»
Ağacı değil, üzerindeki meyveyi veya tarlayı değil, üzerindeki ekini veya ağaç veya binayı yersiz
olarak rehin etmek veya bunların aksi, caiz değildir. Meselâ, meyvenin değil ağacın üzerindeki
ağacın değil yerin rehin edilmesi gibi.
Bu meselede asıl kaide şudur: Merhun, hilkaten merhun olmayan bir şeye muttasıl olduğu zaman
onun rehini caiz değildir. Zira yalnız merhunu kabzetmek mümkün değildir. Dürer.
İmâmdan üzerinde ağaç olan bir tarlayı ağaçsız olarak rehin vermenin caiz olduğu rivayet edilmiştir.
Ağacı, ağaçların yeri ile birlikte veya binayı içindeki eşya ile birlikte rehin etse, caizdir. Mülteka.
Çünkü bunların ittisali mücavereten ittisaldir.
Kınye'de şöyle denilmiştir: «Bir binayı rehin verse, onun duvarları rahin ile komşular arasında
müşterek olsa, arsada sahihtir. Tavanın müşterek duvarlarla muttasıl olması da bir zarar vermez.
Çünkü o tebean muttasıldır.»
Hürün, müdebberin, mükatebin, ümmüveledin ve vakfın rehini caiz değildir.
Sonra musannıf, rehin verilmesi caiz olmayan şeyleri zikrettiği gibi, kendisiyle rehin verilmesi caiz
olmayan şeyleri de zikredecektir.
Musannıf şöyle der: Emanetlerle rehin caiz değildir. Vedia ve emanet gibi. Derekle de rehin caiz
değildir. Çünkü mebiin başkasının istihkakı çıkmasından korkulduğu için alınmıştır. O zaman onda
rehin batıldır. Ama derekle kefalet bunun hilafına caizdir. Nitekim kefalet bahsinde geçti.
Başka bir şeyle mazmun olan bir nesne rehin edilemez. Yani misli ve kıymeti olmayan bir şeyle
mazmun olan bir şey rehin edilmez. Bayiin elindeki mebi gibi. Çünkü o semenle mazmundur. O
helak olduğu takdirde semeni ile birlikte helak olur. Nefis kefaleti ile, mutlak kısasla, ister bu kısas


nefiste olsun, ister azalarda olsun, rehin caiz değildir. Ama, hataen işlenen cinayet bunun
hilafınadır. Çünkü cinayet diyetinin rehinden alınması mümkündür.
Şufa ile, ölü üzerine ağlayan kadının ve türkü söyleyen kadının ücreti ile rehin ve cinayet işleyen
köleyi veya borçlu köleyi rehin etmek de caiz değildir. Bu suretlerde rehin sahih olmadığı takdirde
rahin o rehini geri alabilir. Eğer bunlar talepten önce mürtehinin yanında helak olurlarsa, karşılıksız
helak olmuş olurlar. Çünkü batıla hüküm yoktur. Kabız da malikin izni ile kalır. Sadr-ı Şeria ve İbn-i
Kemal.
Müslüman şarabı ne rehin verebilir, ne de bir müslümandan rehin olarak kabul edebilir. Ne de bir
zımmî şarabı müslümana rehin olarak verebilir. Yani müslüman için şarabı rehin etmesi veya rehin
olarak kendi yanına alması, ister zımniden olsun, ister müslümandan, caiz değildir. O şarabın
mürtehini zımmî olduğu takdirde onun müslüman rahine zamin olmaz. Bunun aksine, rahin zımmî,
mürtehin müslüman ise, zaminiyet vardır. Çünkü şarap müslümanlarda değil, zımmîlerde bir
kıymettir.
Rehin, kendi nefsi yani misli ve kıymeti ile mazmun olan bir şeyde sahihtir. Gasp edilen nesne, hulu
bedeli, amden cinayetin sulh bedeli gibi şeylerin rehin edilmesi sahihtir.
Ayan üç türlüdür: Biri emanetler gibi asla mazmun olmayan ayan. Birisi, bayiin elindeki mebi gibi
mazmun olmamakla beraber mazmuna benzer ayan. Birisi de kendi nefsile mazmun olan şeydir.
Magsub ve benzerleri gibi olan şeyler. Bu bahsin tamamı Dürer'dedir.
İZAH
«Müşa oLAn bir şeyin rehin edimesi sahih değildir ilh...» Ancak, iki kişi arasında müşterek bir köle
olur, onu, onlardan her birisinde alacağı olan bir adama tek rehin olarak rehin verirlerse, sahih olur.
Ama bunlardan her birisi kendi hissesini rehin ederse, caiz değildir. Zahire'den naklen Kuhistanî'de
olduğu gibi. Ancak, rehin edilen nesnede şüyu zarureten sabit olursa, Müsvedde'nin sonunda
geleceği gibi, caiz olur.
«Mutlaka ilh...» Mutlaka'yı mabadi tefsir etmektedir. Ancak, müşanın rehini niçin caiz değildir? Zira
rehin, merhunun daima mürtehinin yanında hapsedilmesini gerektirir. Müşada ise, müşanın bir
kısmının rehin edilmesi devamlılığı fevt eder. Zira müşaen rehin edildiği takdirde mürtehin ile diğer
ortaklar arasında nöbetleşme lâzım gelir. O zaman rehin eden sanki: «Sana bir gün rehin ettim, bir
gün etmedim» demiş olacaktır. O zaman daimi hapis fevt olur. Bunun için de rehin caiz olmaz. Bu
bahsin tamamı Hidaye'dedir.
«İster mukarin olsun ith...» Belirtmeden bir binanın veya bir kölenin yarısını rehin vermek gibi.
«Arız olsun ilh...» Mesela nesnenin hepsini rehin verdikten sonra rehini o nesnenin bir kısmında
feshetmek gibi. Veya rahinin, nesneyi yanında bulunduran adile rehini dilediği gibi satması için izin
vermesi, onun da nesnenin yarısını satması gibi. Bu suretle de rehin caiz olmaz. Minah.
Ebû Yûsuf'tan bir rivayete göre, sonra arız olan şüyu rehine zarar vermez. Ama sahih olan birinci
görüştür. Nihaye ve Dürer'de de olduğu gibi.
Şarih rehin bahsinin sonunda, rehinin tamamı başkasının istihkakı çıkarsa, mürtehinin o rehinin
yerine rehin olarak başka bir nesneyi talep edemeyeceğini ve rehinin bir kısmı başkasının istihkakı
çıkarsa, istihkak olunan kısım şayi ise, rehinin geri kalan kısımda da batıl olacağını zikredecektir.
«İster ortağına versin, ister başkasına ilh...» zira ortak o nesneyi bir gün yanında rehin olarak tutar,
bir gün de istihdam eder. O zaman, sanki o nesne bir gün rehin, bir gün değilmiş gibi olur ki, bu da
sahih değildir. Ama müşanın icara verilmesine gelince, o da ancak İmâma göre ortağa verilebilir,
yabancıya verilemez. Çünkü müstecir akdin gerektirdiği kadar ondan istifade etmeye ancak nöbetle
malik olabilir. İşte bu da, ortakta bulunmaz. Bunu İtkânı ifade etmiştir. Zira ortak onunla icare
müddetinin hepsinde akdin ve mülkiyetin hükmüyle nöbetsiz olarak menfaatlenmektedir. Ortak
olmayan bir adam ise bunun hilafınadır.
«İster taksim edilsin, ister edilmesin ilh...» Hibe bunun hilafınadır. Çünkü hibede intifaa mani olan
şey taksim edicinin ücretidir. Bu ücret de kısmeti kabul eden şeyde yardır. Kısmeti kabul etmeyen
şeyde yoktur. O zaman müşanın hibesi sahihtir, fakat rehini sahih değildir. Mirac.
«Sahih olan, müşanın rehin akdi fasittir ilh...» Bazı alimler tarafından da, müşanın rehininin batıl
olduğu ve ona tazmin taalluk etmediği ylenmiştir. Ama bu kavil sahih değildir. Çünkü rehinde
batıl olan, mal olmayan nesnenin veya onun karşılığında çekilmiş bir borç olmayan nesnenin rehin
edilmesidir. Bizim mevzumuz ise, öyle değildir. Bu sebebe rehinde kabız akdin tamamının
şartlarındandır, akdin cevazının şartlarından değildir. İnaye.


Rehin bahsinin sonunda gelecektir. Yine rehinin sonunda şu külli kaide de gelecektir: Sahih
rehinde bilinen her hüküm fasit rehinde de hükümdür. Yalnız fasit rehinde rehinin borçtan evvel
olmasıyla kayıtlıdır. Bunun beyanı ileride gelecektir.
«Satışı kabul eden her nesne rehini de kabul eder ilh...» Yani satışı sahih olan her şeyin rehin
edilmesi de sahihtir.
«Meşgul olan ilh...» Yani rahinin hakkı ile meşgul olan bir şey. Nitekim şarih de rehin bahsinin
başlarında bunu, rahinin mülkünün gayrı ile meşgul olmasından ihtiraz olarak kaydetmiştir. Meselâ,
içinde başka birisinin emtiası bulunan binayı rehin verirse, bu mani değildir. Nitekim İmadiye'den
naklen Hamevi haşiyesinde de böyledir.
Ben derim ki: Rehin edilen nesne bizzat rahinin kendisiyle meşgul olursa, o da yine rehine manidir.
Zira Hidaye'de şöyle bir ibare vardır: «Rehin edilen nesnenin teslim edilmesine, rahinin veya
metaının rehin edilen binada bulunması da mani olur.»
Mirac'ta da şöyle denilmektedir: «Rahinin kendisi veya metaı o binadan çıktığı zaman rehin edilen
nesne yeni bir teslime muhtaçtır. Çünkü bina nasıl metaı ile meşgul ise, rahin de o binayı meşgul
etmektedir. Rahinin metaının rehin edilen kapta bulunması da nesnenin teslimine manidir. Bunun
hilesi şudur: Evvelâ kabın içinde olan metaı mürtehinin yanına ida eder, sonra da rehin ettiği ka
ona teslim eder.»
«Bir diğeri ile muttasıl olan ilh...» Yani gayrı ile muttasıl olan bir şeyin, meselâ bir binadan bir
odanın veya topraksız olarak bir bağın veya ağacın değil, üzerindeki meyvenin rehin edilmesi gibi.
Şarih bunu ileride zikredecektir. Şarih burada bu kavliyle munfasıl olan şeyden kaçınmıştır. Meselâ,
binada veya kapta olan bir şeyi kapsız ve binasız olarak rehin etmesi ve beraber teslim etmesi gibi.
Zira bu caizdir. Nitekim Hidaye ve Hanlye'de de böyledir. Şarihin burada muttasıldan muradı, gayre
tabi olandır.
Zira Hidaye'de şöyle bir ifade vardır: «Meselâ adam, atın üzerindeki eyeri veya başındaki gemi rehin
etse, atı eyer ve gemle beraber teslim etse, eyeri veya gemi attan çıkarıp teslim edene kadar rehin
olmaz. Zira eyer veya gem hayvanın tabilerindendir. Meyvenin bahçeye tabi olması gibi. Hatta
fukaha, eyer veya gem zikredilmese, atın müştemilatına dahil olurlar, demişlerdir.»
Yani, üzerinde eyer ve gem olan bir atı rehin verse, o eyer ve gem de rehine dahil olur. Mirac.
Mirac'dan yapılan nakille zahir olmaktadır ki, şarihin «muttasıl»ı geçmişte ve gelecekte «hilkaten»
sözüyle kaydetmesi zahir değildir. Düşünülsün.
«Azadı bir şarta bağlanan müdebberin dışındaki köle, o şartın vücudundan evvel rehin edilemez
ilh...» Mesela adam kölesine, «Şu binaya girersen hürsün.» dese, o köle satışı sahihtir, ama rehini
sahih değildir. Belki bu rehinin sahih olmaması şundandır: Rehinin hükmü alacağını tam alıncaya
kadar daima yanında hapsetmesidir. Böyle bir kölenin mürtehin tarafından daimi olarak
hapsedilmesi mümkün değildir. Zira o binaya girdiği takdirde, azat edilmiş olur. O zaman borç
ödenmediği takdirde mürtehinin alacağını tam olarak alması mümkün olmaz. T.
Ben derim ki: Şarihin zikrettiğini Birî, el-Akta şerhinden nakletmiştir. Birî daha sonra da
Ravzatü'l-Kuzzat'tan şunu nakletmiştir: «Adam azadını bir sıfatla bağladığı kölesini rehin etse
caizdir. Şafiî'ye burada hilaf vardır.»
«Müdebberin dışında ilh...» Bu müdebber, mutlak müdebere de, mukayyet müdebbere de şamildir.
Hamevi. Yani müdebber ister mutlak, ister mukayyet müdebber olsun, her ikisinin de rehin edilmesi
caiz değildir. Burada da düşünmek gerekir: Şarih tedbir (Müdebber kölelik) babında şunu
zikretmiştir: Mukayyet müdebber satılır, hibe edilir ve rehin edilir. Yine Bâkânî de Mülteka şerhinde
mukayyet müdebber babında bunu sarahatle söylemiştir. Mukayyet müdebber şudur: Azadı
efendisinin mutlak ölümüne değil, hususi bir sıfat üzere ölümüne bağlanan köledir. Meselâ,
efendisinin, «Eğer bu hastalığımda ölürsem veya bu seferimde ölürsem hürsün.» demesi gibi.
Mukayyet müdebber ile azadı ölüm dışındaki herhangi bir şarta bağlanan köle arasındaki fark
araştırılsın. Çünkü şarihin zikrettiğine göre mukayyet müdebberin rehin edilmesi caiz olduğu halde,
azadı ölümden başka bir şeye bağlanan kölenin rehin edilmesi caiz değildir.
«Bunların rehin edilmesi değil, bey'i caizdir ilh...» Yani müdebberin dışındaki dört şeyin. Zira
mutlak müdebberin ne bey'i, ne de rehini caizdir. Mukayyet müdebberin ise hem bey'i, hem de
rehini caizdir.
«Eşbah'ta ilh...» Yani Eşbah'ın hileler bölümünün beşinci fenninde, bu mesele, Valvalciye'nin de
Rehin kitabının sonunda hileler bahsinde zikredilmiştir.


«Müşa olan nesnenin yarısını mürtehine muhayyerlikte satar ilh...» Yani rehin karşılığı istediği borç
miktarı bir semenle mürtehine satar.
«Sonra yapmış olduğu bey'i fesheder ilh...» Yani muhayyerlik hükmüyle bey'i fesheder.
«Musannıf diyor ki ilh...» Yani, Minah'ta bu babın sonunda. Musannıfın Minah'taki ibaresinin nassı
şöyledir: «Ben derim ki, bana göre bu hilenin sıhhati hakkında düşünmek gerekir. Zira geçmişte
takarrür etti ki, sahih kavle göre sonradan arız olan şüyu, mükarin olan şüyu gibi rehini jfsad eder.
Mümkündür ki, bu hile sahih kavlin karşısındaki kavil üzere tefri edilmiş olsun. Sahihin karşısındaki
kavil şudur: Sonradan arız olan şüyu rehini ifsad etmez. Bunda da düşünmek gerekir.»
Zahir olan şudur ki, musannıfın bu ikinci «bunda da düşünmek gerekir» sözünden muradı, şarihin
henüz yukarıda zikrettiği görüşüdür. Sen anla.
«Bayiin mülkünde kalır ilh...» Yani eğer muhayyerlik bayiin ise bayiin mülkünde kalır. Zira bayiin
muhayyerliği mebiin onun mülkünden çıkmasına mani olur. O zaman bayiin o yarıyı muhayyerlik
müddetinde rehin alması kendi mülkünün bazısını rehin almasıdır. Bu da ibtidaen müşanın
rehinidir. O da sahih değildir.
«Bayiin mülküne döner ilh...» Muhayyerlik eğer müşterinin ise. Çünkü mebi bey ile bayiin
mülkünden çıkmış olur. İmâma göre müşteri de ona malik olamaz. Ama İmameyn'e göre müşteri
ona malik olabilir. O zaman İmâmeyn'in kavline göre ortağın mülkünden ibtidaen müşaen rehin
olmuş olur. İster müşteri bey'i feshetsin, ister bey'e icazet versin, İmâmın kavli üzerine ise, eğer
müşteri bey'e icazet verirse, mebi onun mülküne girer. Yoksa, bayiin mülküne döner. O zaman her
iki kavil üzerine de muhayyerlik müddetinde o yarıyı rehin vermesi ibtidaen bir yabancıdan müşaın
rehini olmuş olur.
yık olan, şarihin «bayiin mülküne döner»den sonra; «Veya müşterinin mülküne girer» kavlini
ilâve etmesiydi.
«Tenvirü'l Besair de genişçe açıklamıştır ilh...» Tenvirü'I-Besair, Eşbah muhaşşisi Şeref Gazzînin
eseridir. Tenvirü'l-Besair'de izah edilenin özeti açıklamasıyla birlikte yukarıda takdim ettiğimizdir.
«Onun elinde rehin menzilesinde semenin karşılığı ile kalır ilh...» Eğer merhuna bir zarar isabet
ederse, borçtan onun kadarı düşer. Minah, Hassaf'ın hileler bahsinden.
Bunun hasılı şudur: Bu hakikaten ne sahih, ne de fasit bir rehindir. Zira rehin akdi mevcut değildir.
Ancak rehin menzilesindedir. Zira o, semeni kabzedene kadar rehini elinde hapseder. Müstecir
icareyi feshetse, vermiş olduğu ücreti alıncaya kadar müsteciri elinde hapsetmesinde olduğu gibi.
Mürtehinin bu binayı elinde tutmakta bir menfaati oldukça, elinde tuttuğu bina helak olduğu
takdirde kıymetiyle tazmin edilir. Ama emanetler bunun hilafınadır. Onlar ancak, helak etmekle
tazmin olunurlar. Bu hakiki rehinin de hilafınadır. Çünkü hakiki rehinde merhun helak olduğu
takdirde kıymetinden veya borçtan hangisi daha az olursa; onunla tazmin edilir. İşte bu takrir
ettiğimizle şarihin, «rehin menzilesindedir» sözünün vechi zahir olmaktadır. Yani yalnız mürtehine
nesneyi hapsetme hakkı bulunması açısından rehin menzilesindedir. Yoksa rehin zımaniyeti gibi
zamin olunma haysiyetiyle değil. Bunun ve diğer emanetler gibi olmadığının delili de
Camiü'l-Fusuleyn'in muhayyerlikler bahsinde olan şu ifadedir: «Adam muhayyerlikle bir arsa satsa,
her ikisi de haklarını kabzetseler, sonra satan muhayyerlik müddetinde satışı bozsa, orsa
kıymetiyle mazmun olarak müşterinin elinde kalır. Müşteri onu bayiine verdiği semeni alıncaya
kadar elinde tutabilir.»
Camiü'l-Fusuteyn'in ifadesine göre, arsa helak olsa, onun kıymeti bayiin kabzettiği semenin misli
kadar olsa, bayiin kabzettiği semen düşer. Eğer arsanın kıymeti bayiin kabzettiği semenden az
olursa, kıymeti kadarı semenden düşülür. İşte bana zahir olan da budur.
«Zevahirü'I-Cevahir'de ilh...» Bu bahisle bu babın sonunda metinde gelecek mesele üzerinde düşün.
«Evla değildir ilh...» Yani rehin olmak bakımından.
«Binayı yersiz olarak ilh...» Meselâ vakıf bir arsa üzerindeki imareti. Nitekim Hamidiye'de de
bununla fetva verilmiştir. Veya devlet arazisi üzerinde yapılan bir binayı rehin verse. Nitekim
Tatarhaniye'de olduğu gibi. Bu her iki surette de o binanın rehin edilmesi caiz değildir.
«Meyvenin değil ağacın ilh...» Meselâ, yeriyle beraber veya toprağa tabi olarak ağacı rehin verse,
fakat ağaçlardaki meyveyi vermeyeceğini söyleyerek verse rehin bu cihetle fasit olur. Eğer kesin
olarak meyveyi dahil etmediğini ylemezse, meyve ağaca tabi olarak akdin sıhhati için rehine
girer. Ama bu şekildeki rehin bey'in hilafınadır. Çünkü ağacı, üzerinde meyve varken, meyveyi


katmadan satmak caizdir. Zikretmeden meyvenin satışa girmesi için bir zaruret de yoktur. Yine,
rehin edilecek bir binanın içindeki metaın da hilafınadır. Çünkü rehin edilen binanın içindeki emtia,
zikredilmeksizin, binanın rehinine girmez. Çünkü meta hiçbir vecihle binaya tabi değildir. Ekin, y
hurma, bina, fidan, tarlanın, binanın ve köyün rehinine girerler. Bizim zikrettığimiz gibi. Nitekim
Hidaye'de de böyledir.
«Hilkaten ilh...» Uygun olan, musannıfın bu kelimeyi hazfetmesiydi. Nitekim Hidaye ve diğer
kitaplarda da hazfedilmiştir. Zira hazfedildiği zaman, genel kaideye bina, eyer ve gem de dahil olur.
Nitekim biz bunu takdim ettik.
«İmâmdan ilh...» Çünkü ağaç, yetişen bir bitkinin ismidir. O zaman yeri ile birlikte ağaçların rehin
edilmesinden istisna edilmiş olur. Ama odayı değil, binayı rehin etmek bunun hilafınadır. Çünkü
bina bina edilenin adıdır. O zaman odayı değil, binayı rehin etmekte yerin hepsi rehin edilmiş
olmaktadır. O zaman o da, rahinin mülkü ile meşgul olmuş olur. Hidaye.
«Mücavereten ittisaldir ilh...» Bu kavil yeriyle birlikte ağaçların rehin edilmesinin cevazının illetidir.
Zira ağaçların üzerinde yetiştikleri toprakla birlikte diğer arazi ile muttasıl olması, mücavereten olan
bir ittisaldir. Bina ve atın eyeri gibi tebaî bir ittisal değildir. Meyve gibi hilkaten bir ittisal de değildir.
O zaman ağacın yeri ile birlikte rehin edilmesi bir metaın bir kabın içinde rehin edilmesi gibidir ki,
bu da rehine zarar vermez.
«Arsada sahihtir ilh...» Tavanında ve şahsa ait olan duvarlarında da rehin sahihtir. Kınye'de olduğu
gibi.
«Teb'an muttasıldır ilh...» Musannıfın bu kavil, bizim Hidaye'den hayvanın üzerindeki eyerin rehini
bahsinde naklen takdim ettiğimiz kavle muhaliftir. Atın üzerindeki eyer meselesi şöyledir: Eyeri atın
üzerinden kaldırana kadar rehin caiz değildir. Çünkü o eyer ata tabi olan şeylerdendir. Sen düşün.
«Hürün ilh...» Çünkü bu şeylerden mürtehin istifade edemez. Zira hürde maliyet yoktur.
Diğerlerinde ise, mani vardır. Hidaye.
«Müdebberin ilh...» Yani mutlak müdebberin. Nitekim biz yukarıda bunu takdim ettik. Bunun mutlak
müdebber olması da zikredilen illetten anlaşılmaktadır.
«Emanetle rehin caiz değildir ilh...» Yani emanetler ile rehin almak sahih değildir. Zira zaminiyet,
helak olan eğer misli bir şey ise, onun mislini, kıyemî ise, onun kıymetini geri almaktadır. Emanet
olan bir şey eğer kendiliğinden helak olursa, o zaman onun karşılığında bir şey yoktur. Vedia ve
ariye gibi şeyler kimin elinde ise, o helak ettiği takdirde, o zaman emenet değil, magsub olmuş olur.
Hamevi.
«Vedia ve emanet gibi ilh...» En doğrusu emanet yerine ariye demesiydi. Yine mudarebe ve şirket
malı ile de rehin caiz değildir. Hidaye'de olduğu gibi. Geçmişte, «Tedbir» babında da geçti ki,
kitapları vakfeden adam, kitapların binadan ancak rehin karşılığı çıkabileceği şartını koyarsa, bu
şart batıldır. Çünkü emanettir. Helak olduğu takdirde de hiçbir şey ödemek vacip değildir.
Eşbah'ın borç bahsinde de şu zikredilmiştir: «Onun şartına uymanın vacip olması ve rehini lügavi
manaya hamletmek uzak bir şey değildir.»
«Çünkü mebiin başkasının istihkakı çıkmasından korkulduğu için alınmıştır. ilh...» Şarihin bu kavli
ibareden hasıl olan mananın tefsiridir. Zira burada rehin ancak mebiin semeni iledir. Şöyle ki,
müşteri mebiin istihkakından korktuğu için bayiden semenle bir rehin almaktadır. Bu rehin de
batıldır. Çünkü emanettir. Nitekim ileride gelecektir.
«Kefalet bunun hilafına caizdir ilh...» Yani «derek»le kefalet caizdir. Rehini caiz olmadığı halde
kefaleti caiz olduğuna göre aradaki fark nedir? Fark şudur: Bir şeyi rehin almak verdiğini tam
olarak almak içindir. Alacağını tam almak da, günü gelip alınması vacip olmadan, olmaz. Ama
«derek»in zımaniyeti ise mebiin istihkakı zamanındaki bir zımaniyettir. O zaman onu borcun
ödenmesinin vacip olduğu zamana izafe etmek sahih değildir. Çünkü istifa, bir muvazenedir. Bir
şeyin temlikini istikbale izafe etmek caiz değildir. Kefalet ise, mutalebenin iltizamı içindir. Yoksa
asıl borcun iltizamı için değildir. Bundan dolayı, birisinin üzerinde olan bir borca eriyecek bir şeyle
kefil olmak caizdir. Ama eriyecek bir şeyi rehin vermek caiz değildir. Kifaye, özetle.
«Mislî veya kıyemî olmayan bir şeyle mazmun olan ilh...» Çünkü mislî ve kıyemî olan şeyler bir
nesne menzilesindedirler. Nitekim bunun beyanı gelecektir.
«Bayiin elindeki mebi gibi ilh...» Meselâ, birisi bir nesne alsa, ama aldığı şeyi kabzetmese, sonra
aldığı nesne ile bayiden rehin olarak bir şey alsa, o rehin batıldır. Çünkü mebiin helaki ile bayiin
üzerinde bir şey vacip değildir ki onu rehinle tamamlasın. Mebin helak! ile bey batıl olur. Semen de


düşer. Bu bahsin tamamı Kifaye, Gayetü'l-Beyan, Cevhere ve Zeylaî'dedir.
Kuhistanî'de şöyle denilmektedir: «Şeyhülislâm diyor ki: «O rehin fasittir. Çünkü rehin maldır. Mebi
de mütekavvimdir. Fasit de hükümlerde sahihe katılır. Nitekim Kermani'de olduğu gibi.» Mebsut'ta
da şöyle denilmiştir: «O rehin caizdir. O rehin kendi kıymetinden ve aynın kıymetinden hangisi daha
az ise onunla mazmundur. Bu kavli fakih Ebû Said el-Berdaî ve Ebül Leys kabul etmişlerdir. Fetva
da bu kavil üzerinedir. Kermani ve diğerlerinde olduğu gibi.»
«Nefis kefaleti ile rehin caiz değildir ilh...» Yani, Zeyd Amr'ın ödemesi gereken bin dirhemi bir
seneye kadar ödemediği takdirde kendisinin ödeyeceğini söylese, sonra Amr, kefalete rağmen
alacaklısına bin dirhem karşılığında bir malı bir sene müddetle rehin olarak verse, batıldır. Çünkü
Amr'ın üzerine henüz mal vacip olmamıştır. Yine, Zeyd, «Amr paranı ödemeden ölürse ben öderim.»
dese, sonra Amr borcu karşılığı bir rehin verse caiz değildir. Bu bahsin tamamı Haniye'den naklen
Minah'tadır.
«Kısasla ilh...» Çünkü kısasın merhundan tam olarak alınması daha, zordur.
«Hataen işlenen cinayet bunun hilafınadır ilh...» Diyet ve kısasın cari olmadığı yaralama da yine
kısasın hilafınadır. Çünkü kısasın cari olmadığı yaralamada erş (diyet) ile hükmedilir. O halde onun
yerine rehin olsa, caizdir. Dürrü'l-Münteka.
«Şuf'a ile ilh...» Yani şuf'adan dolayı mebiin teslimi kendisine vacip olan müşteriden rehin almak
caiz değildir. Çünkü mebi müşteri üzerine mazmun değildir. T.
«Ağlayan kadının ve türkü söyleyen kadının ücreti ile ilh...» Çünkü bu her ikisinin icare edilmesi de
batıldır. Dolayısıyla, rehin karşılığında mazmun bir şey olmayınca rehin de mazmun olmaz.
«Cinayet işleyen veya borçlu köleyi ilh...» Çünkü köle efendisi üzerinde mazmun değildir. Ve eğer
köle helak olursa, efendisinin üzerine hiçbir şey vacip değildir. Minah.
«Talepten önce ilh...» Bundan anlaşılan, zımaniyet talepten sonradır. Yani eğer talepten sonra helak
olursa, karşılıksız helak olmamış olur. Bu Camiü'l-Fusuleyn'de sarahaten zikredilmiştir.
Camiü'l-Fusuleyn sahibi şöyle demiştir: «Vedia gibi emanet bir şeyle rehin batıldır. Eğer mürtehinin
onu hapsinden evvel helak olursa, emaneten helak olmuş olur. Eğer hapsinden sonra helak olursa,
o zaman zamin olur.»
«Ne rehin verebilir ilh...» Zira müslüman rahin olduğu takdirde şarapla borcunu ödeme hakkına
sahip değildir. Mürtehin müslüman olduğu takdirde de ondan hakkını şarap olarak alamaz. O
zaman şarabı rehin etmek veya rehin almaz caiz değildir. Domuzda da hüküm böyledir. İtkanî.
Ben derim ki : Şimdi sözümüz kendisiyle rehin caiz olmayan mesele hakkındadır. Musannıfın
burada zikrettiği ise hamrın rehinin caiz olmamasıdır. O zaman musannıfın burada zikrettiği şu
andaki konumuzla ilgili değildir. O zaman lâyık olan musannıfın bu bahsi daha önce takdim
etmesiydi. Sen düşün.
Şarabı rehin etmek meselesi Camiü'l-Fusuleyn'de zikredilerek şöyle denilmiştir: «Şarabı rehin
vermek batıldır. Verildiği takdirde o emanettir. Bu da müslümanlar hakkındadır. Mürtehinin
müslüman, rahin kafir olursa hüküm yine böyledir. Ama her ikisi de kafir olursa, onlar arasında
şarabın rehin edilmesi sahihtir.»
Şu kadarı var ki Cevhere'de şöyle denilmektedir: «Şarap ve domuzla yapılan rehin fasit bir rehindir
ve ona zıman taalluk eder.»
Bizim İnaye'den naklen takdim ettiğimiz gibi, batıl mal sayılmayan veya karşılığında bir mazmun
olmayandır. O zaman şarapla domuzun karşılığında bir mazmun vardır. Veya müslümanlara göre
mal olmasa bile zımmilere göre mal olduğundan, onlarla yapılan rahin batıl değil fasit olur.
«Müslüman rahine zamin olmaz ilh...» Şarap müslüman hakkında mal olmadığı için, ondan
gasbettiğinde zımmî olan mürtehin zamin olmadığı gibi, rehin olarak aldığında da zamin olmaz.
Minah.
«Mürtehin müslüman ise zaminiyet vardır ilh...» Yani eğer rahin zımmi, mürtehin müslüman olursa
mürtehin zımmiye şarap için zamin olur. Zımminin bir malını gasbettiğinde müslüman nasıl zamin
olursa. Minah.
Minah'ın ifadesinin zahirinden şu anlaşılmaktadır: Müslüman mürtehin, taaddisiz rehine zamin olur.
Zira burada rehin (şarap) zımmiye göre maldır. Onun karşılığı da mazmundur. O zaman bu rehin ne
fasit, ne de batıldır, sahih bir rehindir. Düşünülsün.


«Misli ve kıymeti ilh...» Şarih burada nefis kelimesini misli ve kıymet ile tefsir etmiştir. Çünkü onlar
mazmun olunan nesnenin yerine kaimdirler. O zaman bu ifadeden maksat şudur: «eğer nesne
misliyattan ise, misli ile kıyemiyattan ise, kıymetiyle tazmin edilir.
«Gasp edilen nesnenin ilh...» Yani gasp edilen, veya hulu, mehir ve sulh bedeli olarak tayin edilen
şeyler eğer misli ise misli ile, kiyemî ise kıymeti ile tazmin edilir. O zaman bunları rehin etmek
sahihtir. Çünkü bunlarda zımaniye takarrür etmiştir ve eğer bunlar kaim ise, aynını teslim etmek,
eğer helak olmuşsa, onun kıymetini veya mislini teslim etmek vaciptir. Dolayısıyla bunları rehin
vermek mazmun olan bir şeyi rehin yapmaktır ki bu da sahihtir. Nitekim Hidaye'de olduğu gibi.
«Emanetler gibi ilh...» Yani ariye ve vedia gibi emanet şeyleri rehin etmek sahih değildir. Bunun
sahih olmamasının sebebini de Hamevi'den naklen takdim ettik.
«Mazmun olmayan ayn ilh...» Yani hakikaten kendisi mazmun olmayan fakat mazmuna benzeyen
nesne. Bunların rehini de sahih değildir. Çünkü helak olduğu takdirde, bayiin elindeki mebi gibi
bayiin mülkü helâk olmuş olur. müşteriye hiçbir şey vacip değildir. Vedia helâk olduğu takdirde
mudiin hiçbir şey vermesi lâzım gelmediği gibi.
Şarihin, «mazmuna benzer» ifadesi, müşteri kabzetmedikçe semenin düşeceğini ifade eder.
Kabzettiği takdirde de reddetmesi itibariyledir. İşte bundan dolayı yukarıda bayiin elindeki mebiye
gayri ile mazmun olan adı verildi. Biz de takdim ettik ki, onunla rehin ya batıldır, ya fasittir, ya
caizdir.
METİN
Vadedilen karz için rehin verilmesi sahihtir. Şöyle ki, adamın kendisine bin dirhem borç vermesi
için ona bir rehin vermesi gibi. Eğer mürtehin vadettiği paranın bir kısmını vererek kalanından
imtina etse, cebredilmez. Eşbah.
Rehin edilen nesne, vadettiği, karzı vermeden önce mürtehinin elinde helak olsa, söz verdiği miktar
kadar tazmin eder. O zaman meselâ bin dirhem söz vermişse, rahine bin dirhemi teslim etmesi için
cebredilir. Bu da eğer rehinin kıymeti verilecek paraya eşit ise veya ondan az iseyledir. Ama
eğer söz verilen para alınan rehinden daha fazla ise, o zaman yalnız rehinin kıymetini tazmin eder.
Eğer verilecek para önceden tayin edilmişse. Eğer tayin edilmemişse, yani birisi diğerine,
kendisine bir miktar karz vermesi için bir rehin verse, rehin de onun elinde helak olsa, mürtehin
zamin olur mu? İmameyn arasında bu hususta ihtilaf vardır ki bu ihtilaf Bezzaziye ve diğer
kitaplarda zikredilmiştir. Esah olan kavle göre mürtehin tazmin etmez. Çünkü yukarıda da geçtiği
gibi, karşılığında alınacak para tayin edilmeyen rehin esah kavle göre tazmin edilmez.
Selemin sermayesi ile üzerinde selem yapılan nesnenin rehin edilmesi sahihtir. Sarfın bahasını
rehin etmek de sahihtir. Eğer rehin mecliste helak olursa, sarf ve selem tamam olur. Mürtehin de
hükmen hakkını tam almış olur. Yalnız diğer üç mezhebin İmâmı buna muhaliftir.
Mürtehin parayı ödemeden, rehin de helak olmadan birbirinden ayrılsalar, selem ve sarf batıl olur.
Ama üzerinde selem yapılan nesne de mutlaka sahihtir. Eğer rehin helak olursa, akit tamam olur ve
helak olan nesne üzerinde selem yapılan nesnenin karşılığı olur. Eğer helak olmamışsa, fakat,
selemi feshetmişseler, ve üzerine selem yapılan şey rehin ise, o zaman istihsanen sermaye ile
rehindir. Çünkü o sermayenin yerine kaimdir.
Eğer rehin fesihten sonra helak olursa, o zaman selem yapılan şeyle beraber helak olmuş olur. O
takdirde selem sahibine, selem yapılan şeyin mislini vermek lâzım olur. Çünkü o helâk oluncaya
kadar hükmen rehin bakidir.
Babanın, kendisine verilecek bir borç karşılığında küçük oğlunun rehin vermesi sahihtir. Çünkü
babanın oğlunun kölesini ida etme (emanet verme) hakkı vardır. Öyleyse rehin etmesi daha evlâdır.
Çünkü helâk olduğu takdirde tazmin edilir. Vedia ise emanettir. Vasi de baba gibidir.
Ebû Yûsuf diyor ki: «Ne baba, ne de vasi bu hakka sahip değildirler. Helâk olduğu takdirde aldığı
borç miktarı kadar çocuğa zamindirler. Fazlasına değil. Çünkü fazlası emanettir.»
Timurtaşi diyor ki: «Vasi, helak olan rehinin kıymetini zamindir. Çünkü baba oğlunun malı ile
menfaatlenir fakat vasi menfaatlenemez.»
Şu kadar var ki Zahire ve başka kitaplarda baba ile vasinin eşit olduğu kesin şekilde ifade edilmiştir.
Baba, alacağı bir borç karşılığında bir malını küçük oğluna rehin olarak bırakabilir. Rehin ettiği
nesneyi de küçük oğlu adına kendisi hapseder. Ama vasi bunun hilafınadır. Zira vasi bu hakka
sahip değildir. Siraciye.


Bunun aksinde de hüküm yine böyledir. Yani baba, kendisine borçlu olan küçük çocuğunun bir
malını rehin olarak yanında tutabilir. Çünkü babanın oğluna karşı şefkati çok olduğundan adam iki
şahıs ve iki taraf gibi kabul edilir. Babanın küçük çocuğunun malını alması nasıl caiz ise. Ama vasi
bunun hilafınadır. Çünkü vasi sırf vekildir. Ve bey'de, ne rehinde akdin her iki tarafına temsil
edemez. Bu bahsin tamamı Zeylaî'dedir.
Kölenin, sirkenin ve kesilmiş bir hayvanın semeni ile rehin sahihtir. Her ne kadar sonradan kölenin
hür, sirkenin şarap, ve kesilen hayvanın murdar olduğu ortaya çıksa da.
İnkâr üzerine yapılan sulh bedelinin rehin edilmesi de sahihtir. Her ne kadar daha sonra alacağı
olmadığını ikrar etse bile. Çünkü bunda asıl kaide şu geçendir: Rehin ve kefaletin sıhhati için
deynin zahiren vacip olması kâfidir.
Altın ve gümüşü, ölçülecek, tartılacak bir şeyi rehin etmek de sahihtir. Bu zikredilenleri cinsinin
hilafına rehin etse, helâk olduğu takdirde kıymetiyle helâk olmuş olur. Ki bu da zahirdir. Eğer
cinsiyle rehin ederse, helâk olduğu takdirde ağırlık ve ölçü olarak misliyle helâk olmuştur,
kıymetiyle değil. İmâmeyn buna muhalefet etmiştir. Burada aynı cinsin iyiliğine itibar edilmez. Eğer
eşit olurlarsa, zaten açıktır. Eğer rehin edilen nesneden borç daha fazla ise, helâk olduğu takdirde
fazlası rahinin zimmetindedir. Eğer rehin edilen nesne daha fazla ise, o zaman fazlası mürtehinin
elinde emanettir. Dürer ve Sadrı Şeria.
İZAH
«Bir kısmını vererek İlh...» Yani vadettiğinin bir kısmını verse, geri kalanını vermekten imtina etse,
vermesi için cebredilmez. Bu aşikârdır ki, eğer rehin baki ise mürtehine cebredilmez. Yok eğer baki
değilse, hükmü metinde olandır.
«Helâk olsa ilh...» Yani mürtehin vadettiği parayı ödünç vermeden önce merhun onun elinde helâk
olursa. Bezzaziye.
«Kıymeti ilh...» Yani rehinin kabzedildiği günün kıymeti ile borç eşit ise.
«Tayin edilmemişse ilh...» Bazı nüshalarda böyledir. Bazı nüshalarda da, «Esah kavilde eğer
mürtehin vereceği borcun miktarını belirtmemişse, merhun helâk olduğu takdirde mazmun değildir.
Nitekim, yukarıda, rehin talebi üzerine kabzedilen merhun, borç beyan edilmemişse yani, kendisine
bir şey vermesi için ona bir rehin verse...» şeklindedir. İşte bu nüshada, şarihin «zamin olur mu?»
kavlini, tekrarı kullandırmak için düşürmek gerekirdi.
«İmâmeyn arasında bu hususta ihtilaf vardır ilh...» Yani zamin olup olmama hususunda İmâmeyn
arasındâ ihtilaf vardır. Biz de rehin kitabının başında Kınye'den naklen şunu takdim ettik: İmâmla iki
öğrencisi demişlerdir ki, mürtehin rahine, rahinin dilediğini verir.» Zeylaî de, «helâk ile mürtehin bir
şeyi tamamen almıştır» sözüyle talil ederek bu görüşe varmıştır. O zaman Zeylaî'nin beyanı da
yukarıdaki söze rücu etmiş olur. Velhasıl bu bahiste rivayet muhteliftir.
«Esah olan kavle göre mürtehin tazmin etmez ilh...» Yani iki rivayetten en sahihine göre helâk olan
merhun mazmun değildir. Nitekim biz de bunu Kınye'den naklen takdim ettik.
«Yukarıda geçtiği gibi ilh...» Yani rehinin başlarında metinde geçti. O zaman bu bahis makablinden
bilinmektedir. Şu kadar var ki şarih burada tekrar etmekle geçenden maksadın da ancak bu
olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Yani rehin talebi üzerine kabzedilenden maksat, vadedilen
borçla rehin manasıdır. Bunlar aynı şeyi ifade etmekte birlikte tabirleri değişiktir. Bundan ötürü
Bezzaziye'de. «Vadedilen borçla alınan rehin rehin talebi üzerine kabzedilendir.» denilmiştir.
BİR TEMBİH:
Rehin karşılığı söz verilen borcu yerine getirmek lâzım değildir. Nitekim yakında musannıfın,
«Birisi, müşterinin semen karşılığı bir şey rehin etmesi şartıyla bir köle satsa...» sözünde de
gelecektir.
«Selemin sermayesi ile rehin edilmesl sahihtir ilh...» Bu meselelerin izah şekli şöyledir: Birisi
yiyecek karşılığı yüz dirhem selem etse, veya dinarı dirhemle satmış olsa, sonra kabızdan önce
selem ettiği kimseye yüz lira karşılığı bir şeyi rehin verse, veya dirhem veya yiyecekle bir rehin
almış olsa, o zaman o rehin mecilsle helâk olursa, sarf da, selem de tamam olur.
Bazı âlimler de birinci meseleyi şöyle izah etmişlerdir: Selem yapan kimse selem yaptığı kimseden
vermiş olduğu selem sermayesi karşılığı bir rehin alsa, o rehin helâk olmuş olsa, yine selem de sarf
da tamam olur.
Bana zahir olan, doğrusu, benim açıkladığım şeklidir. Çünkü eğer akit meclisinde rehin helâk


olursa selem yapan kimse selem sermayesini geri almış olabilir. Artık nasıl, bununla akdin
tamamlandığı söylenebilir. Eğer rehinin helâk olmasından evvel birbirinden ayrılırlarsa, rehin batıl
olur.
«Rehin helâk olursa ilh...» Bu kavil, zikredilen şeylerle rehin yapmanın faydasını beyan etmektedir.
Aynî.
Kuhistanî de: «Bundan murat rehinin sermaye ile veya sarfın bahası ile helâk olduğu» dur demiştir.
Üzerinde selem yapılan malın helaki değil. Çünkü o, musannıfın gelecek olan, «eğer ayrılsalar»
sözüne münafidir, ve ileride geleceği gibi selem yapılan mal mutlaka sahihtir.
Ben derim ki: İşte bundan dolayı Dürer'de üzerine selem yapılan mal meselesi yalnız tehir edilerek
zikredilmiştir.
«Mürtehin de hükmen hakkını tam almış olur ilh...» Yani sermaye veya sarfın semeni veya üzerine
selem yapılan nesnenin semenini mürtehin tam almış olur. T., Şümnî'den. Bu ifadenin misli
Hamevi'den naklen Ebussuud'un bir kavlidir.
Mürtehinden murat, birincisinde vereceği mal karşılığında para alan kimsedir. İkincisinde ise, sarf
yapan akitlerden birisidir. Üçüncüsünde ise, selem yapılan malın sahibidir.
Ben derim ki: Burada senin de bildiğin gibi üçüncüsü için, yani selem yapılan malın sahibinin ilgisi
yoktur. Sonra mürtehini birincisinde vereceği mal karşılığı para alan kimse ile tefsir etmek,
geçmişte bizim meseleyi tasvir etmemizi teyit etmektedir. Kuhistanî de şunu ifade etmiştir:
«Mürtehin hakkını tam almış olur, ancak, eğer rehinin kıymeti selem sermayesine ve sarfın
semenine eşit ise. Eğer rehinin kıymeti selem sermayesinden veya sarfın semeninden az olursa
ancak onun kıymeti kadar sahih olur.
«Parayı ödemeden, rehin de helâk olmadan ilh...» Yani rehin karşılığı verilecek paranın
verilmesinden ve rehin de helâk olmazdan önce, ayrılırlarsa.
«Selem ve sarf batıl olur ilh...» Çünkü ne hakikaten, ne de hükmen kabız yoktur. Cevhere'de şöyle
denilir: «Mürtehinin rehini geri vermesi lâzımdır. Eğer geri vermeden önce elinde helâk olursa,
sermaye karşılığı helâk olmuş olur. Çünkü mürtehin selem akdinin butlanından sonra rehinin helâk
olmasıyla selem sermayesini tam almış olur. Bu durumda selem akdi de caiz bir akde inkılap
etmez.»
«Mutlaka sahihtir ilh...» Yani isterse rahin ile mürtehin birbirinden ayrıldıktan sonra da olsun.
Çünkü üzerinde selem yapılan nesneyi, selem akdi yapılan mecliste kabzetmek vacip değildir.
Zeylaî.
«Üzerinde selem yapılan nesnenin karşılığı olur iIh...» Yani, selem yapılan nesneyi tam almış olur.
Fazlasında da yed-i emin olmuş olur. Eğer helâk olan rehinin kıymeti daha az ise, o zaman onun
kıymeti kadar almış olur. Cevhere.
«Sermayenin yerine kaimdir ilh...» Yani magsub gibi olur ki, gasp edilen şeyin karşılığında bir rehin
olursa, o zaman o kıymeti ile rehin olmuş olur. Hidaye.
«Fesihten sonra helâk olursa ilh...» Çünkü üzerine selem yapılan nesne ile rehin olmuştu. Rehin
adamın yanında selemin gayrıyla mahpus ise, bunun örneği de şöyledir: Meselâ birisi bir köle
satarak onu teslim etse, ancak kölenin semeni karşılığında bir rehin alsa, sonra da bayi ile müşteri
ikale yaparak bey'i feshetseler, köleyi satan kimse köleyi almak için rehin aldığı şeyi hapsedebilir.
Çünkü o kölenin fiyatının karşılığıdır. Eğer rehin edilen nesne helâk olursa, kölenin fiyatının
karşılığında helâk olmuş olur. Çünkü o kölenin fiyatı ile rehin edilmiştir. Zeylaî.
«Lâzım olur ilh...» Yani üzerine selem yapılan nesne karşılığında rehin helâk olsa, selem sahibinin
selem yapılan mal kadar selem yaptığı kişiye vermesi lâzımdır. Ve selem sermayesini alır. Çünkü
rehin selem sermayesi ile mazmundur. Rehinin hükmü de helâk oluncaya kadar bâkidir. O zaman
selem sahibi rehinin helâki ile, rehin yapılan malı tam almış olur. Eğer selem yapılan nesneyi tam
olarak almış olsa, sonra ikale yapsalar, veya ikaleden sonra tam almış olsa, o zaman tam aldığı şeyi
selem sahibine geri vermesi sermayeyi de geri alması gerekir. Rehin bahsinde de hüküm aynen
yledir. Zeylaî.
«Çünkü helâk olduğu takdirde tazmin edilir ilh...» Bu kavil, rehinin idadan (emanet vermeden) daha
evlâ olduğunu beyan etmektedir. Zira Mürtehin, rehini, ödeme korkusundan dolayı, mûda'dan daha
dikkatli hıfzeder. Hidaye.
«Vedia ise emanettir ilh...» Vedia bahsinde de geçtiği gibi emanet olan bir şey helâk olduğu


takdirde mazmun değildir.
«Ebû Yûsuf diyor ki ilh...» Züfer de böyle demektedir. İmâm Ebû Yûsuf ile Züfar'in kavli, kıyasa
göredir. Birincisi ise, zahiri rivayet ve istihsana göredir. Hidaye ve Zeylaî.
«Fazlasına değil ilh...» Yani borç miktarı kadar zamindirler, rehinin kıymeti fazla olduğu takdirde
borç miktarından fazlasına zamin değildirler.
«Vasi kıymetine zamindir ilh...» Yani kıymetin, hepsine, Rehinin kıymeti borçtan fazla olsa bile.
Şarih de, ileride gelecek olan rehinde tasarruflar babında Timurtaşi'nin kavliyle yetinmiştir.
«Başka kitaplarda ilh...» Muğni, İnaye ve Mülteka gibi kitaplarda.
«Baba ile vasinin eşit olduğu ilh...» Zahire, Muğni, İnaye ve Mülteka'da olan kavil, metinde geçen
birinci kavildir.
«Küçük oğlu adına kendisi hapseder ilh...» Yani baba çocuğuna rehin ettiği malı çocuğun namına
kendi yanında hapseder.
«Bunun aksinde de ilh...» Yani babanın çocuğu üzerinde alacağı olmuş olsa, küçük çocuğunun
malını rehin olarak alabilir. Borç diğer bir küçük oğluna olursa, veya babasının tacir bir kölesine
olursa, baba borçlu olan çocuğunun metaını alacaklı olan diğer çocuğunun veya tacir kölesinin
yanına rehin olarak koyabilir. Nitekim Hidaye ve Mülteka'da da böyledir.
«Ama vasi bunun hilâfınadır ilh...» Yani vasinin vesayeti altındaki çocukta alacağı olsa, onun
metaını rehin olarak kendi yanında tutamaz.
«Ne bey'de ilh...» Bu söz, Kadı'nın tayin ettiği vasiye hamledilir. Musannıf vasi babında şöyle
demektedir: «Eğer çocuğun vasisi çocuğun malını kendine alır veya kendine satarsa, bakılır: Eğer
Kadı'nın tayin ettiği vasi ise, mutlaka caiz değildir. Eğer çocuğun babasının vasisi ise, çocuğa açık
bir menfaat bulunması şartı ile caizdir. Ama babanın çocuğun malını çocuğun namına kıymetinin
misli ile ve halkın aldanabileceği miktarla satması caizdir. T.
«Bu bahsin tamamı Zeylaî'dedir ilh...» Zeylaî de Hidaye ve Minah sahipleri gibi bu bahsin talil ve
meselelerin tefriini uzun uzadıya yazmıştır.
Mülteka'da şöyle denilmiştir: «Vasi, vesayetindeki yetim çocuğun yemesi ve giymesi için bir
yabancı adamdan borç para alsa, onun karşılığında da çocuğun metaını rehin verse, sahihtir.
Çocuk baliğ olduğu zaman vasisinin yapmış olduğu borcu ödemedikçe, rehini bozamaz.»
«Kölenin ilh...» Yani rehinin zımaniyeti ile zamindir. Yani helak olmuş olsa, kölenin kıymeti borç
kadar veya daha fazla ise, rahine borç miktarı kadar öder. Eğer onun kıymeti borçtan az ise, kölenin
kıymetini rahine öder. Çünkü mürtehin köleyi zahiren vacip olan bir borç karşılığı rehin almıştır.
İbni Kemal.
«İkrar etse ilh...» Yani mürtehin rehinden sonra alacağı olmadığını ikrar etse. Bu meselenin izahı
şöyledir: Birisi diğer adamın üzerinde bin dirhem alacağı olduğunu iddia etse, borçlu görülen
kimse de inkâr etse, beş yüz dirhem üzerine sulh yapılsa, borçlu kimse, beş yüz dirhem karşılığı bir
malı alacaklıya rehin verse, o mal da mürtehinin yanında helâk olsa, sonra bir borç olmadığında
birbirlerini doğrulamış olsalar, mürtehinin rehinin kıymetini rahine ödemesi lâzımdır. Mirac.
«Rehin ve kefâletin sıhhati için kâfidir ilh...» Minah'ta dayledir. Ben bu bahsi Minah'tan başka bir
yerde de görmedim. Nihaye ve diğer kitapların ibaresi ise şöyledir: «Rehinin sıhhati ve mazmun
olması için borcun zahir olması kafidir.» Belki musannıfın, buradaki kefilden muradı ödenmesi
vacip olan şeylerle kefil olandır. Zira musannıfın kefalet kitabında ifade ettiğine binaen
tazminatlarla kefil olmak sahihtir. Ama buradaki kefili kölenin semeni ve mabadindekine hamletmek
ise zahir değildir. Çünkü Münteka'dan naklen Zahire'nin kefalet bahsinde şöyle bir ifade vardır:
«Eğer kefil talibin ikrarı üzerine, bu malın şarap veya fasit satışın semeni olduğuna dair beyyine
ikame etse, beyyinesi kabul edilir ve o mal batıl olur.»
«Cinsinin hilâfına ilh...» Mesele elbise gibi bir şeyle rehin edilmiş olsa.
«Kıymetiyle helak olmuş olur ilh...» Yani altın veya gümüş veya onların benzeri şeylerden rehin
edilen nesne helâk olsa, ölçü ve tartı ile değil, kıymeti ile helâk olmuş olur. Bu sebeple altın ve
gümüşün saf olması muteberdir. Çünkü, elbise gibi cinsinin hilafı ile rehin edilmiştir. Ama cinsinin
karşılığında rehin edilmiş olsa, onda saf olmaya itibar edilmez. Nitekim ileride gelecektir.
«Cinsiyle rehin ederse ilh...» Yani gümüşü gümüşle, altını altınla, buğdayı buğdayla, arpayı arpa ile
rehin etmiş olsa, rehin helâk olduğu takdirde ölçü ve tartı bakımından ister kıymeti çok olsun, ister


az olsun, misliyle helâk olur. Zeylaî.
«Kıymetiyle değil, İmâmeyn buna muhalefet etmiştir ilh...» Yani İmâmeyn'e göre, helâk olduğu
takdirde, mürtehin, cinsin hilâfına rehin edilen nesnenin kıymetine zamindir. O zaman o kıymet
helâk olan rehinin yerine rehin olmuş olur. Mürtehin de tazminatına helâk olana mâlik olur. Aynî.
Eğer rehinin kıymeti borçtan az olursa, İmâmlar arasındaki ihtilafın semeresi zahir olur. Ama eğer
helâk olan rehinin kıymeti borç kadar veya daha fazla olursa, o zaman her iki bahiste cevap
ittifakladır. Çünkü İmâma göre mürtehinin alacağını alması tartı iledir, İmâmeyne göre ise, kıymeti
iledir. Kıymet birincisinde borcun mislidir, ikincisinde ise, borçtan fazladır. O zaman mürtehin borç
miktarı kadar hakkını tam almış olur, borçtan fazla olan kısımda yanında emanet olur. Nitekim
Hidaye'de de böyledir.
«Aynı cinsin iyiliğine itibar edilmez ilh...» Çünkü cinsi cinsi ile karşılaştırıldığında faiz olmaması
için iyi olmasının kıymeti yoktur.
«Eşit olurlarsa ilh...» Yani rehinle karşılığında alınan mal ölçü ve tartı bakımından eşit olursa, o
zaman onun hükmü zahirdir. Yani kıymetine bakılmaksızın ve İmâma göre iyi olmasına
bakılmaksızın rehin helâk olduğu takdirde borç düşer. Bunların hepsi, rehinin helâk olması
halindedir. Ama eğer helâk değil, rehinden bir şey noksanlaşsa, meselâ, gümüş bir ibrik olan rehin
kırılsa, o ayrı bir konudur. Bu meselelerin suretleri helâk ve noksan konusunda yirmi altı surete
ulaşır. Bunlar da uzun kitaplarda açıklanmıştır. Tebyîn ve Gayetü'l-Beyan da bunları izah etmiştir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...