Tavaf-r
Kudûm
METİN
Ve Beyt-i Şerif'i
tavaf ile tavaf-ı kudûmü yapar. Uzaklardan gelene bu tavaf sünnettir. Çünkü
gelen odur. Tavaf eden kimse sağ tarafından Kâbe Kapısı'nı takip eden cihete
doğru işe başlar. Kâbe solunda kalır. Çünkü tavaf eden, Kâbe'ye uyan gibidir.
İmama uyan bir kişi, onun sağına durur. Aksini yaparsa, Mekke'de bulunduğu
müddetçe tavafı tekrarlar. Tekrarlamadan memleketine dönerse, ceza kurbanı lâzım
gelir. Keza Hacer-i Esved'den başka bir yerden başlarsa hüküm yine budur,
Nitekim geçti. Ulema, "Bütün bedeniyle Hacer-i Esved'in bütününe uğrar."
demişlerdir.
İZAH
«Tavaf-ı kudûm» ki,
buna tavaf-ı tahiyye, tavaf-ı likaa, tavaf-ı evveli ahd bilbeyt, tavaf-ı ihdâsil
ahd bilbeyt, tavafü'l-vârid velvürud dahi denilir. Lübab Şerhi. Bu tavaf, hacc-ı
ifrat yapan kimse tarafından Kâbe'ye geldiği için yapılır. Velev ki geldiği için
yaptığına niyet etmesin; yahut başka bir şey niyet etsin. Çünkü o, geliş için
yapılır. Lübab sahibi diyor ki: «Sonra ihramlı ifrat haccı yapacaksa, bu tavafı
gelişi için olur. Yalnız umre veya temettu yahut kırân yapacaksa, niyet etsin
etmesin umre tavafı olur. Kırân sahibinin kudûm için başka bir tavaf yapması
gerekir.» Yani umrenin sa'yini bitirdikten sonra, bir de kırân için sa'y yapması
müstehap olur. Lübab'da beyan edildiğine göre, bu tavafın ilk vakti Mekke'ye
girdiği andır. Sonu da Arafat'ta vakfeye kadardır. Arafat'ta vakfeyi yaparsa,
tavafın vakti geçmiştir. Yapmazsa, vakti bayram sabahının fecri doğuncaya kadar
devam eder.
«Uzaklardan gelene
bu tavaf sünnettir.» Yani başkasına sünnet değildir. Fetih, Binaenaleyh
Mekkelilere, mikâtta yaşayanlara, mikâtla Mekke arasındakilere sünnet değildir.
Sirâc ve Lübab Şerhi. Şu kadar var ki, Mekkeli uzaklara gider de, sonra hacc
için ihrama girerek dönerse, onun da tavaf-ı kudûm yapması sünnet olur. Lübab.
Bu, Kuhistânî'deki, "Tavaf-ı kudûm, mikâtlar halkıyla mikâtlar içinde yaşayanlar
için sünnettir" sözüne muhaliftir.
«Sağ tarafından»
Yani Hacer-i Esved'in değil, tavaf eden kimsenin sağından Kâbe'nin kapısı
istikametinde işe başlar. Esah kavle göre bu vâciptir. Nitekim geçti.
"Aksini yaparsa"
Yani kendinin solundan başlayarak Kâbe'yi sağ tarafına alırsa, keza Kâbe'yi
yüzüne karşı veya arkasına alır da ondan saparak tavaf ederse, tavafı tekrarlar.
Nitekim Lübab Şerhi'nde ve diğer kitaplarda beyan
olunmuştur.
«Başka bir yerden
başlarsa hüküm yine budur.» Yani tavafı tekrar yapar, yapmazsa ceza kurbanı
lâzım gelir. Bu, tavafın vâcip olduğunu söyleyenlere göredir. Şârih, "nitekim
geçti" diyerek, haccın vâciplerinde bunun geçtiğine işaret etmiştir.
«Hacer-i Esved'in
bütününe uğrar demişlerdir.» Bahır'da şöyle denilmiştir: «Hacer-i Esved'den
başlamak vâcip olunca, tavafa da rükn-ü Yemâni'nin Hacer-i Esved'e
yakıntarafından başlamak gerekir. Tâ ki bütün bedeniyle Hacer-i Esved'in
bütününe uğramış olsun. Avamdan çok kimseler gördük ki, tavafa başlıyorlar.
halbuki Hacer-i Esved'in bir kısmı onların tavafının dışında kalıyor. Bundan
sakın!»
Ben derim ki: Biz
bu şekli Lübab'dan naklen arzetmiş ve vâcip değil, müstehap olduğunu
söylemiştik. Fethu'l-Kadîr sahibi dahi bunu açıklamış, ta'lilini yaparken, "Bunu
bütün bedeniyle Hacer-i Esved'e uğramayı şart koşanların hilâfından çıkmak için
yapar." demiştir. Lübab Şerhi'nde Aliyyü'l-Kâri de bu hususta ona tâbi olmuş,
Kirmânî onun daha mükemmel ve efdal olduğunu söylemiştir. Sonra Aliyyü'l-Kâri
şöyle demiştir: «Aksi takdirde Hacer-i Esved'i mutlak olarak karşısına alsa da
tavafı niyet etse, bize göre maksut olan asıl da - ki Hacer-i Esved'den
başlamaktır - sünnet de desek, farz veya vâcip, yahut şart olduğunu da söylesek
kâfidir» Şurunbulâliyye'de Bahır'dan naklettiğimiz ibareden sonra şöyle
denilmiştir: «Bu, durduğu zaman Hacer-i Esved'in karşısında bulunmadığına
göredir. Meselâ Mültezem tarafına durur da, bedeninin bir kısmını Hacer-i
Esved'i öpmek için eğiltir. Fakat bedeniyle Hacer-i Esved'in karşısında duran
kimsenin karşısına rüknu Yemâni'nin bir kısmı gelir. Çünkü Hacer-i Esved'le onun
bulunduğu rükün (köşe), karşısında duran kimsenin bedeni kadar geniş değildir,
Bununla da Hacer-i Esved'den başlamış olur.»
Ben derim ki: Lâkin
böyle yapmakla, o kimsenin bütün bedeni bütün Hacâr-i Esved'e uğramış olmaz. Ama
biliyorsun ki, bize göre bu da lâzım değildir. Galiba Şârih, "demişlerdir"
sözüyle bunun zayıf olduğuna işaret etmiştir.
METİN
Tavafa başlamazdan
önce omuzundaki örtüyü sağ koltuğunun altından geçirerek, ucunu sol omuzunun
üzerine koyar. Bu sünnettir. Tavafı Hatim'in arkasından yapmak vâciptir. Çünkü
Hatim'in altı arşın yeri Kâbe'dendir. Aralıktan tavaf ederse caiz değildir.
Nitekim ihtiyaten ona karşı namaz da böyledir. Hatim'in içinde Hz. İsmail ile
Hacer'in kabirleri vardır.
İZAH
«Tavafa başlamazdan
önce» Fetih'te burada, "Tavafa başlamazdan az önce iztıbâ yapmak gerekir."
denilmiştir. (İztıbâ, ihramı sağ koltuğunun altından geçirip, sol omuzunun
üstüne koymaktır.) Şârih de, "Başlamadan az önce" dese daha doğru olurdu. Anla!
Lübab Şerhi'nde şöyle denilmiştir: "Bilmiş ol ki, iztıba tavafın bütün
şavtlarında sünnettir. Nitekim İbn-i Ziya açıklamıştır. Tavafını bitirdikte hacı
bunu terk eder. Hattâ iki rekat tavaf namazını iztıbâlı olarak kılsa mekruh
olur. Çünkü omuzunu açmıştır. Sa'yde iztıba yapılmayacağına dair söz ileride
gelecektir."
«Bu sünnettir.»
Yani sonunda sa'y yapılan tavaf-ı kudûm ve umre gibi her tavafta iztıbâ
sünnettir. Sa'y geri bırakır ve elbisesini giymezse, tavafı ziyaret de öyledir.
Şimdi, bir özürden
dolayı dikişli elbise giyenin hükmü kalır. Acaba onun da ihramlıya benzemesi
sünnet midir, değil midir? Ulemamız bu hususta bir şey söylememişlerdir.
Şâfiîlerden bazıları, "Onun hakkında imkânsızdır." demişlerdir. Yani mükemmel
surette yapması imkânsızdır. Şu halde bu söz, bazı Şâfiîlerin, "Ona meşrudur
denilebilir. Velev ki omuzu, dikişli elbise ile örtülü olsun. Çünkü özrü
vardır." sözüne aykırı değildir.
Ben derim ki:
Yapması daha münasiptir. Bu satırlar kısaltılarak Lübab Şerhi'nden alınmıştır.
"Hatim" Buna
Hazire-i İsmail de derler. Kâbe'nin dışında altın oluğun altına gelen kısımdır.
Üzerinde yarım daire şeklinde duvar olup, Kâbe ile aralarında bir aralık vardır.
'Hatim' denilmesi, Kâbe'den ayrıldığı içindir. (Çünkü kelimenin aslı, kırılıp
ufalanan mânâsına gelir.) Buna ' Hicır ' dahi denir. (Hicır, men etmektir.)
Çünkü ondan men edilmiştir.
«Çünkü Hatim'in
altı arşın yeri Kâbe'dendir.» Fetih'te şöyle denilmiştir: "Hicrın hepsi Kâbe'den
değildir. Onun yalnız altı arşın yeri Kâbe'dendir. Çünkü Hz. Aişe (r.a.)
hadisinde, "Rasulullah (s.a.v.) Hicrın altı arşını Kâbe'dendir, geri kalanı
Kâbe'den değildir buyurdu." denilmiştir. Bu hadisi Müslim rivayet
etmiştir.»
«Aralıktan tavaf
ederse caiz değildir.» Aliyyü'l-Kâh Nikâye Şerhi'nde şöyle demektedir:
«Aralıktan tavaf ederse, tavafın mükemmel olması için kâfi değildir. Bu tahakkuk
etmek için bütün tavafı tekrarlamak gerekir. Yalnız Hatim'den tekrarlarsa kâfi
gelir. Meselâ Hicr'ın dışında sağından başlar. Sonuna kadar gider, sonra
aralıktan Hicr'ın içine girer ve öbür tarafından çıkar. Yahut Hicr'ın içine hiç
girmez. Bu daha iyidir. Hicr'ın başından sonuna doğru gider gelir. Bunu yedi
defa yapar. Tavafın ramel ve diğer sıfatlarını da kaza eder. Ama etmese de
tavafı sahihtir. Yalnız bir ceza kurbanı vâcip olur. »
«İhtiyaten ona
karşı namaz da böyledir.» Yani Hatime karşı namaz kılarsa namazı sahih değildir.
Çünkü Kâbe'ye karşı durmanın farz olduğu, kat'î delil ile sabittir. Hatim'in
Kâbe'den olması ise, haber-i vâhit ile sabittir. Binaenaleyh sanki bir cihetten
Kâbe'denmiş, bir cihetten Kâbe'den değilmiş gibi olur. Şu halde ihtiyat, tavafı
onun arkasından yapmanın vâcip olması ve ona karşı namaza durmanın sahih
olmamasıdır.
«Hatim'in içinde
Hz. İsmail ile Hacer'in kabirleri vardır.» Bunu Bahır sahibi Gâyetü'l-Beyan'a
nisbet etmiştir. Bazılarının beyanına göre, ibn-i Cevzî Hz. İsmail'in kabrinin,
altın olukla Hicr'ın batı kapısı arasında olduğunu söylemiştir.
T E M B İ H : Şârih
şadırvanı zikretmemiştir. Bu, Kâbe duvarından bir arşının üçte ikisi kadar
dışarıya bel vermiş bir çıkıntıdır ki, Kâbe'den olduğu söylenir. Hatim gibi
Kureyş Kâbe'yi tamir ederken o da dışarıda kalmıştır. Bize göre o Kâbe'den
değildir. Lâkin ulemanın hilâfından çıkmak için, tavafın onun arkasından
yapılması gerekir. Nitekim Fetih, Lübab ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir.
METİN
Tavaf sadece yedi
şavttır. Bilerek sekiz defa tavaf ederse, sahih kavle göre o kimseye yedi şavtı
tamamlamak lâzım gelir. Çünkü başlamıştır. Yanı o şavta kendi iltizamı ile
başlamıştır. Onun yedinci olduğunu zannederek başlaması bunun hilâfınadır. Çünkü
ona iltizam ederek değil, ıskat için başlamıştır. Hacc bunun hilâfınadır.
Bilmelisin ki, tavaf yeri zemzemin arkasından bile olsa, mescidin içi sayılır,
dışı değildir. Çünkü Beyt'i değil, mescidi tavaf etmiş olur. Tavaftan veya
sa'yden cenazeye veya farz namaza; yahut abdest tazelemeye çıkar da sonra
dönerse, bina eder.
İZAH
«Tavaf yedi
şavttır.» Hacer-i Esved'den Hacer-i Esved'e bir şavt sayılır. Hâniyye. Ama bu,
tavafın farzını değil, vâcibini beyandır. Çünkü yukarıda geçti ki, yedi şavtın
az olan kısmı vâciptir. Ceza kurbanı ile tamamlanır. Rükün olan bu şavtların
ekserisidir. Bahır. Lâkin zâhire göre bu hem farzda, hem vâciptedir. Ulemanın
açıkladıklarına göre, bir kimse tavaf-ı saderin ekseri şavtlarını bıraksa,
kendisine ceza kurbanı lâzım gelir. Azını bırakırsa, her şavt için sadaka verir.
Tavaf-ı kudûmda ise, başlayıp bıraktıktan sonra kendisine ne lâzım geleceğini
açıklamamışlardır. Sindî'nin Mensik-i Kebir'inde yaptığı incelemeye göre, o da
tavaf-ı sader gibidir. Fakat Lübab şârihi kendisine itiraz etmiş, "Tavaf-ı sader
aslı itibarı ile vâciptir. Binaenaleyh başlamakla vâcip olan tavaf ona kıyas
edilemez. Zâhire bakılırsa, onu terk etmekle nâfile namazda olduğu gibi,
tevbeden başka bir şey lâzım gelmez." demiştir. Mesele kısaltılarak alınmıştır.
Şöyle denilebilir:
Tavafın başlamakla vâcip olması, tamamlanması vâciptir, ihmal edilirse kazası
lâzım gelir mânâsınadır. Bundan, nâfile namazda olduğu gibi onu bütün
vâcipleriyle yapmak lâzım gelir. Hattâ onun bir vâcibini terk etse, onu
tekrarlaması icabeder; yahut iptidaen vâcip olan namaz gibi ondan terkettiğini
tamamlayan bir şey yapması lâzım gelir. Burada da öyledir. Şavtların azını
terkederse sadaka vermesi; çoğunu terkederse ceza kurbanı vacip olur. Çünkü
tavafta terkedilen vâcibin tamamlanması böyle olur Ve tıpkı nâfile namazda
terkettiği vâcibi secde-i sehiv ile tamamlamasına benzer. Allah'u a'lem!
«Bilerek...» Yani
sekizinci tavaf olduğunu bilir, fakat onu başka tavafa girmek kastıyla değil de
vehim veya vesveseye binaen yaparsa tamamlanması gerekir. Başka tavafa girmek
maksadıyla yaparsa, o zaman ittifaken lâzım gelir. Lübab Şerhi.
Ben derim ki: Lâkin
ta'lîl hilâfın başka tavafa girmek istediği zaman dahi cârî olduğunu ifade
etmektedir.
«Çünkü ona iltizam
ederek değil, ıskat için başlamıştır.» Yani ona boynundaki borcu ıskat için
başlamıştır. Bu borç yedi şavtı tamamlamaktır. Kendisine yeni bir şavt lâzım
gelsin diyebaşlamamıştır ki, tamamlaması icabetsin.
«Hacc bunun
hilâfınadır.» Çünkü hacca borcunu ıskat için başladığı vakit, tamamlaması lâzım
gelir. Diğer ibadetler bunun hilâfınadır. Bahır. Elhasıl tavaf; namaz, oruç
vesair ibadetler gibidir. Ona ıskat niyetiyle başlarsa; meselâ farzdır zannıyla
başlar da, sonra farz olmadığı anlaşılırsa, tamamlaması lazım gelmez. Bundan
hacc müstesnadır. Zira faslın başında geçtiği vecihle, onu mutlak surette
tamamlamak gerekir.
TEMBİH: Bir kimse
tavaf-ı rükünde şavtların sayısında şüphe ederse, o tavafı tekrarlar. Zann-ı
galibi üzerine bina etmez. Namaz böyle değildir. Bazıları, "Bu hal çok başına
gelirse araştırır. Kendisine âdil bir kimse, kaç şavt yaptığını haber verirse,
onun kavli ile amel etmesi müstehap; iki âdil kimse haber verirse, onların
kavliyle amel etmesi vâcip olur" demişlerdir. Lübab. Lübab şârihi diyor ki:
«Bunun mefhumunu alırsak şöyle olur: Rükün olmayan şavtlarda şüphe ederse
tekrarlamaz. Bilâkis zann-ı galibi üzerine bina eder. Çünkü farzdan başka
şeyler, genişlik ve kolaylık üzerine kurulmuştur. Zâhire bakılırsa, vâcip rükün
hükmündedir. Zira farzı amelidir.»
«Zemzemin» veya
Makam-ı İbrahim'in yahut direklerin arkasından: yahut binanın üzerinden olup
Kâbe'den yüksek bile olsa, mescidin içi sayılır. Lübab.
«Beyt'i değil.»
Çünkü mescidin duvarları o kimseyle Beyt arasına girer. Bunu Muhit'ten naklen
Bahır sahibi söylemiştir. Mefhum-u muhalifi şudur: Duvarlar yıkılmış olsa sahih
olurdu. Fetih sahibinin tahkikine göre, Mebsût'un ta'lîlinden alarak bu mefhum
muteber değildir.
«Bina eder.» Yani
yaptığı tavafın üzerine devam eder. Yeniden başlaması gerekmez. Fetih,
Ben derim ki:
Zâhirine bakılırsa, yeniden başlamakla bir şey lâzım gelmez. Evvelkini
tamamlaması da lâzım gelmez. Çünkü bu yenileme, şavtlar arasında devam suretiyle
ikmal için yapılır. Sonra Lübab'da buna delâlet eden sözler gördüm. Tavafın
müstehapları faslında Lûbab sahibi şöyle diyor: «Müstehaplardan biri de, tavafı
böler veya mekruh şekilde yaparsa, ona yeniden başlamaktır.» Şârihi "bölerse"
sözünü "velev ki bir özürden dolayı olsun" diye şerh etmiştir. Zâhire bakılırsa,
bu tavafın ekserisini yapmamış olmakla kayıtlıdır.
Şimdi şu kalır:
Şavt esnasında cenaze yahut vakit namazı gelirse, o şavtı tamamlar mı,
tamamlamaz mı? Bunu bizim ulemamızdan açıklayan görmedim. İmamla beraber bir
rekatı kılamayacağından korkarsa tamamlamak gerekir. Bir de bıraktığının üzerine
bina etmeye döndüğü vakit, ayrıldığı yerde mi bina eder, yoksa o şavta Hacer-i
Esved'den mi başlar? Zâhire bakılırsa, namazda abdesti bozulana kıyasen,
ayrıldığı yerde bina eder. Sonra gördüm ki, ulemadan biri bunu Sahih-i
Buhârî'den, O da Tâbiin'den Atâ b. Ebi Rabâh'tan nakletmiş. Fetih sahibinin,
"Yaptığı tavafın üzerine bina eder." sözünün zâhiri de budur. Allah'u a'lem.
T E M B İ H :
Haceti yokken çıkarsa mekruh işlemiş olur. Ama tavafı bozulmaz. Lübab sahibi,
"Tavafın müfsidi yoktur." demiş, mekruhlarından olmak üzere tefrîkini, yani
şavtların arasını çok ayırmayı saymıştır. Sa'yde de böyle demiş; hattâ Mensik-i
Kebir'inde şunları söylemiştir: "Sa'yi çok ayırırsa, meselâ her gün bir şavt
yahut daha az yaparsa sa'yi bâtıl olmaz, ama yeniden başlaması müstehap
olur."
METİN
Tavaf ve sa'yde
yiyip içmek, fetva vermek ve okumak caizdir. Lâkin zikir bunlardan daha
faziletlidir. Nevevî'nin Mensik'inde, "Rivayet olunan zikir efdaldir. Ama
rivayet olunmayan zikir yerine Kur'an okumak daha faziletlidir.
Araştırılmalıdır." deniliyor. Sadece ilk üç şavtta ramel yapmak, yani adımlarını
sıklaştırıp süratle yürümek ve omuzlarını sallamak sünnettir. Rameli terk eder
veya unutursa, velev ki üç şavtta olsun, kalan şavtlarda ramel yapmaz. Kendisini
cemaat sıkıştırırsa, bir aralık bulup da ramel yapıncaya kadar durur. İstilam
böyle değildir. Çünkü onun bedeli vardır.
«Tavaf ve sa'yde
yiyip içmek, fetva vermek ve okumak caizdir.» Lübab'da açıklanan, her ikisinde
satışın mekruh olduğu, yemenin ise tavafta mekruh olup sa'yde mekruh
olmadığıdır. Satın almak da satmak gibidir. Lübab'da su içmek, ikisinde de
mübahlardan sayılmıştır.
«Lâkin zikir
bunlardan daha faziletlidir.» Yani tavafta zikir, Kur'an okumaktan efdaldir.
Fetih sahibinin Tecnîs'ten naktettiği budur. Diyor ki: «Hâkim'in Kâfî'sinde - ki
İmam Muhammed'in kavillerini toplamıştır "Tavafta yüksek sesle Kur'an okumak
mekruhtur. Haddi zatında Kur'an okumakta bir beis yoktur." denilmektedir.
Müntekâ'da dahi Ebû Hanife'den naklen "Erkeğin tavaf ederken okumaması gerekir.
Allah Teâlâ'yı zikretmesinde bir beis yoktur." denilmektedir. Tecnîs'te
zikredilen, Hâkim'in naklettiğine aykırı değildir. Çünkü "beis yoktur" sözü,
ekseriyetle evlânın hilâfına mânâsına kullanılır.» Yani Müntekâ'nın "beis
yoktur" sözü, ekseriyetle kullanılmayan mânâdadır demek istiyor. Fetih sahibi
bundan sonra şunları söylemiştir: «Hâsılı Peygamber (s.a.v.)'in yolunu tutmak
efdaldir. Ondan ise tavafta Kur'an okuduğu sabit olmamıştır. Bilâkis zikir
rivayet olunmuştur. Selefin birbirine rivayet edip icma haline getirdikleri
budur. Binaenaleyh evlâdır. »
«Araştırılmalıdır.»
Ben derim ki: Yukarıda zikrettiğimiz nakillerden elde edilen şudur: Kur'an
okumak evlanın hilâfıdır. Zikirde bulunmak ondan daha faziletlidir. Zikir
rivayet edilmiş veya edilmemiş olsun fark etmez. Nitekim mutlak sözün muktezası
budur. Meğer ki bu kelimeden kâmil zikir murad olunsun. Bu takdirde rivayet
olunan zikir kastedilir ve Şârih'in Nevevî'den naklettiğine uyar. Lübab Şârihi
bunu beğenmiştir. Lâkin Kur'an okumanın rivayet olunmayan zikirden evlâ oluşuna
Müntekâ'nın, "Tavaf ederken Kur'an okumaması gerekir." sözü aykırıdır. Çünkü bu,
Kur'an okumaktan tenzihen men edildiğini gösterir. Zâhire bakılırsa, rivayet
olunmamış zikirden men edilmez. Buna, yukarıda Hidâye'den naklettiğimiz söz
delâlet etmektedir ki şudur: «imam Muhammed (r.) Asıl adındaki kitabında, hacc
yerlerinde muayyen bir dua zikretmemiştir. Çünkü tayin rikkati giderir. Ama
teberrüken nakledilmiş zikri okursa iyi olur.» Bu gösteriyor ki, burada zikirden
murad, mutlak olan zikirdir. Nitekim ulemanın mutlak sözlerinden bu kastedilir.
Nevevî'nin verdiği izahat buna muhaliftir. Düşünülsün!
T E M B İ H :
Rivayet edilmiştir ki, Peygamber (s.a.v.) iki rükün arasında,
"Ey Rabbimiz! Bize
dünyada da iyilik, âhirette de iyilik ver. Bizi Cehennem azabından koru."
âyetini okumuştur. Bu, yukarıda zikrettiklerimize aykırı değildir. Çünkü zâhir
olan, içinde zikir bulunmayan âyeti okumanın men edilmesidir. Yahut Rasulullah
(s.a.v.) bunu zikir kastıyla veya caiz olduğunu göstermek için okumuştur.
«Ramel yapmak»
arkasından sa'y yapılmayan her tavafta olur. Aksi takdirde ramel yapılmaz.
Nitekim iztıbâ da böyledir. Bedâyi. Nehir sahibi diyor ki: «Gâye'de
bildirildiğine göre, "Bir kimse kırân haccı yapar da umrenin tavafında ramelle
yürürse, tavaf-ı kudûmda ramel yapmaz." Muhît'te, "Tavaf-ı tahiyyeyi abdestsiz
yapar da, ondan sonra sa'y eder se, tavaf-ı ziyarede ramel yapması gerekir.
Ondan sonra sa'y dahi yapar. Çünkü birincisi nâkıs tavaftan sonra olmuştur. Onu
tekrarlamasa bile bir şey lâzım gelmez" denilmiştir.»
«Sünnettir.» Müslim
ile Ebû Davûd ve Nesâi'nin sahihlerinde İbn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet olunmuştur
ki: «Rasulullah (s.a.v.) Hacer-i Esved'den Hacer-i Esved'e üç şavtta ramel
yaptı, dördünde yürüdü.» demiştir. Fetih. İbn-i Abbâs, "ramel sünnet değildir"
demiştir. Bazı ulema bu kaville amel etmişlerdir. Nitekim Kirmânî'nin
Menâsik'inde zikredilmiştir. Nehir.
«Velev ki üç şavtta
olsun.» Fetih sahibi diyor ki: «Bir şavt yürür de, sonra hatırlarsa, iki şavttan
başkasında ramel yapmaz. Üç şavtta hatırlamazsa, ondan sonra ramel yapmaz.» Yani
dört şavtta rameli terk etmek sünnettir. Onlarda ramel yaparsa, iki sünneti terk
etmiş olur. "Bir sünneti terk etmek daha hafiftir" demek istiyor. Bahır. Bütün
şavtlarda ramel yaparsa, kendisine bir şey lâzım gelmez. Valvalciyye. Ama
sünnete muhalefet ettiği için tenzihen mekruh olması gerekir. Bahır.
«Durur.» Tahâvî
şerhi'nde, "Ramel imkânı buluncaya kadar yürür." denilmiştir ki, daha açıktır.
Çünkü durması sünnete muhaliftir. Nikâya Şerhi Kâri. Lübab şerhi'nde ise şöyle
denilmektedir: "Çünkü şavtlar arasında ve tavafın cüzlerinde muvâlât (peşpeşe
gitmek) bilittifak sünnettir. Hattâ 'vâciptir' diyenler vardır. Binaenaleyh
ihtilâflı bir sünnet için onu terk edemez.»
Ben derim ki: İki
kavlin arasını bulmak için tafsilat vermek gerekir ve sıkışıklık başlamazdanönce
olursa durur. Çünkü tavafa acele başlamak müstehaptır. Binaenaleyh sünnet-i
müekkede olan rameli yapmak için onu terk eder. Sıkışma tavaf esnasında olursa,
muvâlâtı kaçırmamak için durmaz demelidir.
«Çünkü onun bedeli
vardır.» Onun bedeli, Hacer-i Esved'e işaret etmektir. Ramelin ise badeli
yoktur.
METİN
Tavaf, her şavtta
Hacer-i Esved'dan Hacer-i Esved'e yapılır ve Hacer-i Esved'in yanından her
geçtikçe zikredilen istilamı yapar. Rükn-ü Yemâni'yi de istilam eder. Bu
menduptur. Lâkin öpmek yoktur. imam Mühammed, "sünnettir ve öper" demiştir.
Deliller onu te'yîd etmektedir. Bunların ikisinden başkasını istilam etmek
mekruhtur. Tavafı Hacer-i Esved'i istilam ederek bitirmek sünnettir; sonra sahih
kavle göre mübah bir vakitte iki rekat namaz kılmak vâciptir. Bu namaz, her
haftadan sonra Makam-ı İbrahim'de kılınır. Makam-ı İbrahim, Hz. İbrahim'in ayak
izleri bulunan taşlardır. Mescidin bir başka yerinde de kılınabilir. Acaba
mescit taayyün etmiş midir? Bu hususta iki kavil vardır.
İZAH
«Hacer-i Esved'den
Hacer-i Esved'e yapılır.» Bazılarının dediği gibi, rükn-ü Yemâni'ye yapılmaz.
«Her şavtadan
murad, üç şavttır.
«Ve Hacer-i
Esved'in yanından her geçtikçe» yedi şavtın hepsinde istilam yapar. İstilam, her
iki şavtın arasında sünnettir. Nitekim Gâyetü'l-Beyan'da zikredilmiştir. Muhit
ile Valvalciyye'de ise, başta ve sonda sünnet olduğu zikredilmiştir. Bunların
arasında istilam âdaptandır. Bahır. Lübab Şerhi'nde bu iki kavlin arası
bulunmuş, "Başta ve sonda istilam oradakilerden daha kuvvetlidir." denilmiştir.
Lübab şârihi, "Keza tavafla sa'y arasında da sünnettir." demiştir. Hidâye'de
beyan edildiğine göre, bir kimse istilam yapamazsa, Hacer-i Esved'e doğru
dönerek tekbir ve tehlil getirir. Bunu evvelce söylediğimiz vecihle yapar. Fetih
sahibi diyor ki: «Musannıf, her şavta başlarken Hacer-i Esved'e karşı dönüp her
tekbir aldığında ellerini kaldıracağını söylememiştir. Bence doğru hareket, el
kaldırmamaktır. Rasulullah (s.a.v.)'den bunun hilâfının rivayet olunduğunu
görmedim.»
«Rükn-ü Yemâni'yi
de istilam eder.» Yani bunu her şavtta yapar. Burada istilamdan murad, elleriyle
yahut sadece sağ eliyle öpmeden rükne dokunmaktır. Secde de gerekmez.
Kalabalıktan dokunamadığı zaman, onun yerine işaret de etmez. Lübab Şerhi.
«Deliller onu
te'yîd etmektedir. Yani onun "sünnettir öper" sözünü te'yîd eder. Lâkin Lübab
Şerhi'nde beyan edildiğine göre, zâhir rivayet birinci kavildir. Nitekim Kâfi,
Hidâye ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir. Kirmânî'de "Sahih olan budur"
denilmiş; Nuhbe'de, "İmamMuhammed'den rivayet edilen kavil pek zayıftır."
Bedâyi'de, "Onu öpmenin sünnet olmadığında hilâf yoktur.", Sirâciyye'de ise;
"Kavillerin esah olanına göre onu öpmez." ifadeleri kullanılmıştır.
«İkisinden
başkasını istilam etmek mekruhtur.» Başkası 'ndan murad, rükn-ü Irâkî ilç rükn-ü
Şâmî'dir. Çünkü bunlar hakikatte rükün değil, Beyt-i Şerif'in ortasındadırlar.
Zira Hatimin bir kısmı Beyt'tendir Bedâyi. Buradaki kerahet tenzihiyyedir.
Nitekim Bahır'da zikredilmiştir.
«Sahih kavle göre
mübah bir vakitte iki rekat namaz kılmak vâcip-
tir.» Mübah vakit
kaydı, yalnız namaz içindir, Kerahet vaktinde namaz kılmak mekruhtur. Fakat
tavaf mekruh değildir. Burada sünnet, tavafla namazı peş peşe îfa etmektir.
Namazı tavaftan sonraya geciktirmek mekruhtur. Meğer ki kerahet vaktine tesadüf
ede. İkindiden sonra tavaf ederse akşam namazını kılar; sonra iki rekat tavaf
namazını, sonra akşamın sünnetini kılar. Tavaf namazını mekruh vakitte kılmış
olsa, bazılarına göre kerahetle sahih olur. Ama bozması vâciptir. Bozmayıp devam
ederse, onu tekrar kılması daha iyidir. Lübab. Bunu mutlak bırakması söz
götürür. Çünkü namaz vakitlerinde geçmişti ki, vâcip bir namaz velev ki iki
rekat tavaf namazı ve nezir namazı gibi ligayrihi (başka bir sebeple) vâcip
olsun. Yasak olan üç vakitte, yani güneş doğarken, semanın ortasında iken ve
batarken münakit olmaz. Fecirden ve ikindi namazından sonra kılınan bunun
hilâfınadır. Çünkü bunlar kerahetle münakit olurlar. Bu iki rekatta, Peygamber
(s.a.v.)'in fiiline uymuş olmak için, Kâfirûn ve İhlâs sûreleri okunur. Nehir.
Namazdan sonra Hz. Âdem'in duasını okumak müstehaptır.
(Bu dua
şudur:
"Ey Allahım!
Şüphesiz sen benim gizlimi, âşikârımı bilirsin. Benim özrümü kabul et! Hacetimi
bilirsin. Bana isteğimi ver! Gönlümdekini bilirsin. Bana günahlarımı bağışla!
Allahım! Ben senden doğrudan kalbimden gelen bir îman ve sâdık bir yakin
isterim. Ta ki bana yazdığından başkası başıma gelmeyeceğini bileyim. Bana
kısmet buyurduğun şeylere rıza dilerim ey acıyanların acıyanı!")
İki rekattan fazla
kılarsa caizdir. Ama farz namazı ile nezir namazı bu iki rekatın yerini tutmaz.
Tavaf namazı kılanlar birbirlerine uyamazlar; Çünkü birinin tavafı diğerinin de
tavafı değildir. Bir kimse çocuğa tavaf ettirirse, onun namına tavaf namazı
kılmaz. Lübab. Tavaf namazının sünnet olduğunu söyleyenler de vardır. Kuhistânî.
«Bu namaz her
haftadan sonra Makam-ı İbrahim'de kılınır.» Yani başka bir tavaf yapmak
istemezse, mühletli olarak vâcip olur. Başka bir tavaf yapacaksa derhal kılması
icabeder. Bahır. Sirâc'da şöyle denilmiştir: «İmam-ı Âzam'la Muhammed'e göre,
iki hafta veya daha fazlası arasında tavaf namazını kılmadan geçirmek mekruhtur.
Velev ki terk ettiği haftalar tekolsun. İmam Ebû Yusuf, "Üç, beş veya yedi hafta
gibi tek haftaların tavaf namazını bırakmak mekruh değildir." demiştir. Bu
hilâf, mekruh olmayan vakitler hakkındadır. Kerahet vaktinde ise bırakmak
bilittifak mekruh değildir. O namazı mübah bir vakite bırakır.» Kerahet vakti
geçince, acaba her haftanın tavaf namazını kılmadan önce tavafa başlamak mekruh
olur mu, olmaz mı? Bahır sahibi diyor ki: «Ben bunu görmedim. Ama mekruh olması
gerekir. Çünkü o zaman bu haftalar tek bir hafta gibî olur.»
Başka bir tavafa
başladıktan sonra bir şavtını tamamlamadan tavaf namazını kılmadığını hatırlarsa
tavafı bozar. Aksi halde tavafı tamamlar; her hafta için iki rekat tavaf namazı
kaza etmesi gerekir. Lübab. Musannıf haftayı mutlak zikretmiştir. Binaenaleyh
farz, vâcip, sünnet ve nafile bütün tavaflara şâmildir. Bazıları buna muhalif
olarak namazı, ' vâcip olan tavafa ' diye kayıtlamışlardır. Fetih sahibi,
"Deliller mutlak olduğu için, bu söz bir şey ifade etmez." demiştir. Zâhire göre
haftadan murad, sayı değil, tavaftır. Hattâ şavtların az olanını bir özürden
dolayı bıraksa, iki rekat tavaf namazı kılması vâcip olur. Bıraktığının dahi
gereğini yapar. Araştırmalıdır. Lübab şerhi'nde, "Her tavaftan sonra namaz
vâciptir. Velev ki tavafı noksan yapsın. Binaenaleyh sayı noksanlığına da -
abdestsiz ve cünüp olarak yapılan tavafta olduğu gibi - vasıf noksanlığına da
ihtimali vardır." denilmekte ise de, zâhire bakılırsa onun muradı ikincisidir.
Burada Lübab'ın
ibaresi, "Makam-ı İbrahimin arkasında kılar" şeklindedir. Lübab sahibi diyor ki:
«Bundan murad, yakın olduğu için âdeten ve örfen Makam-ı İbrahim denilebilen
yerdir. İbn-i Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, kendisi Makam-ı
İbrahim'in arkasında namaz kılmak istediği vakit, makamla kendi arasına bir veya
iki saf yahut bir veya iki adam koyarmış. Bunu Abdürrezzak rivayet etmiştir.»
«Taşlardır.» Bunu
Bahır sahibi Kâdî Tefsirinden naklen söylemişse de, 'taştır' diye müfret sîgası
kullanmış ve, "Bu taş, üzerine çıkarak insanları hacca dâvet ettiği yerdir."
demiştir. 'Bazı seçkin âlimlerin bildîrdiklerine göre, Makam-ı ibrahim'deki
taşın yerden yüksekliği, yarım arşın bir çeyrek bir sekizde birdir. Üst kısmı
her tarafından dörtgen olup, yarım arşın ve bir çeyrektir. Ayaklarının battığı
yerin derinliği yedi buçuk kırattır.
«Bu hususta iki
kavil vardır.» Ben Şarih'in hikâye ettiği iki kavli görmedim. Yalnız Nehir'in
ibaresi vehim vermektedir ki, bu ibare söz götürür. Umumiyetle kitaplarda meşhur
olan, tavaf namazının mescitte kılınmasının başka yerde kılınmasından efdal
olduğudur. Lübab'da kaydedildiğine göre, bu namaz bir zamana ve mekâna mahsus
değildir. Vakti de geçmez. Kılınmazsa ceza kurbanı ile ödenmez. Bir kimse onu
Harem'in dışında - velev memleketine döndükten sonra - kılarsa caiz olur. Yalnız
mekruhtur. Makam-ı İbrahim'in arkasında eda edilmesi kuvvetli müstehaptır. Ondan
sonra Kâbe içinde, sonra Hicırda, sonra Mîzâbda, sonra Hicra yakın her yerde,
sonra Hicrın kalan yerinde, sonra Beyt'e yakın yerde, sonra mescitte, sonra
Harem'de eda edilebilir. Harem'den sonra fazilet kalmaz. Artık isaet (kötülük)
olur.