SÂİME (KIRDA OTLAYAN HAYVANLAR)
BABI
METİN
Sâime
lügatta "otlayan hayvan" mânâsınadır. Şeriatda ise, sağmak ve döl yetiştirmek
için senenim ekserisinde mübah otu otlamakla yetinen hayvandır. Mübah kaydını
Şumunnî söylemiş «sağmak ve döl yetiştirmek için» kaydını da Zeylei
zikretmiştir. Muhit sahibi yalnız erkek hayvanlara şâmil olsun diye «artmak ve
semizlemek için» kaydını da ziyade etmiştir. Lâkin Bedâyi'de, «Hayvanı et için
otlatırsa onda zekât yoktur. Nitekim yük taşımak ve binmek için otlattığı
hayvanda dahi zekat yoktur. Ticaret için olursa o hayvanda ticaret zekâtı
vardır» denilmiştir. İhtimal metin yazanların bunu bırakması her iki hükmü
açıkladıklarındandır
İZAH
Musannıf
«Mübah otu otlatmakla yetinen hayvandır.» diyerek, sözü mutlak bırakmıştır.
Binaenaleyh hem ehli hayvana hem vahşiye şâmildir. Yalnız vahşi hayvanın anası
ehli olmalıdır. Meselâ; anası koyun, babası geyik; anası ehli babası vahşi sığır
ise, bu hayvanlarda zekât vâciptir. Bize göre bunlarla nisap da tamamlanır.
Şâfiî buna muhaliftir. Bedâyi. Mübah kaydını Şumunnî söylemiştir. Bahır ve
Nehir'de; «Bu kayıt mutlaka lâzımdır, çünkü ot kelimesi mübah olmayan ota da
şâmildir. Onu otlamakla hayvan sâime olmaz.» denilmiştir. Lakin Makdisî; «Bu söz
götürür» demiştir.
Ben
derim ki: İhtimal Makdisî'nin itirazının vechi, İmam Ahmed'in rivayet ettiği
«Müslümanlar üç şeyde ortaktır; bu üç şey su, ot ve ateştir.» hadisidir. Yani ot
başkasının mülkü bile olsa onu otlatmak mübahtır. Nitekim sulama babında
inşallah gelecektir. .
«Muhit
sahibi artmak ve semizlemek için» kaydını da ziyade etmiştir. Bu kayıt yalnız
erkek hayvanlara şâmil olsun diyedir. Çünkü sağmak ve döl yetiştirmek onlarda
tasavvur edilemez. T. Bedâyi sahibi, Muhit'in semizliği itibara almasına itiraz
etmiştir. Kendisine şöyle cevap verilir: «Muhit sahibinin muradı et için değil,
kışın soğuktan ölmemek gibi başka bir sebeple hayvanı semizletmektir.
Binaenaleyh Bedâyi ile Muhit'in sözleri arasında çelişki yoktur. H. Yahut
ikisinin sözleri, rivayetlerin veya ulemanın muhtelif olmasına hamledilir. T.
Rahmetî kesinlikle buna kaildir.
Ben
derim ki: Bedâyi'nin ibaresi şöyledir: «Kırda otlayan hayvanın nisabı için bir
takım sıfatlar vardır. Bunlardan biri, otlatmanın sağmak ve döl olmak için
olmasıdır. Zira evvelce beyan ettik ki zekat malı, üreyen maldır. Hayvanda üreme
otlatmakla hasıl olur; zira nesil bundan hâsıl olur ve mal ürer. Hayvan, yük
taşımak, binmek veya et için kırda otlatılırsa onun zekâtı yoktur.» Görülüyor ki
Bedâyi sahibi, otlayan hayvanda zekât vâcip olmasını, üremeye bağlamıştır. Şu
halde bu söz, semizletmek için otlatılan hayvana da şâmildir. Çünkü semizlik
onda bir ziyadeliktir. Sonra bunun üzerine yük taşımak, binmek veya et almak
için kırda otlatmak meselesini tefri edince anlaşılıyor ki et kelimesinden
semizliği kastetmemiştir. Aksi halde sözü çelişkili olurdu; zira et fazlalıktır.
Bu meseleyi hiçbir kimse başka bir rivayet üzerine bina edilmiş zannedemez.
Çünkü kendisi bir sözü anlatmak sadedindedir. Binaenaleyh etten yemeyi
kastettiği taayyün eder. Yani hayvanı, etini yemek ve misafirlerine yedirmek
için otlatarak beslerse zekât yoktur ve yük taşımak, binmek için otlatmış gibi
olur. Çünkü otlatmaktan ziyadeyi ve artmayı kastetmek zaruridir. Benim
anladığımbudur.
Sonra'
Mi'rac'da söyle denildiğini gördüm: «Bir kimse ticaret için aldığı koyunları et
için tahsise niyet eder de her gün bir koyun keserse yahut otlak hayvanını yük
için tahsise niyet ederse, İmam Muhammed'e göre bu hayvanlar (niyetine göre) et
ve yük hayvanı olurlar.» Allah'u âlem. Yük taşımak ve binmek için kırda
otlatılan hayvanlara zekât düşmemesi, giyilen elbise ve hizmette kullanılan köle
gibi olduklarındandır.
Musannıfın,
Zeyleî ile Muhit sahibine uyarak sâimenin tarifine yaptığı ziyadeyi metin
sahipleri terk etmişlerdir. Çünkü onlar her iki hükmü (yani hem hayvana da şamil
olan eşya ile ticarete niyet etmenin, hem de yük taşımak ve binmek için
otlatmanın hükümlerini) açıklamışlardır. Ticaret meselesinde zekât farzdır, Yük
ve binek için otlatma meselesinde zekât yoktur. Şu halde onların; «Sâime,
senenin ekserisinde otlamakla yetinen hayvandır.» diye yaptıkları tarife "bu
tarih umumidir" diye itiraz edilemez. Bunu Bahır sahibi söylemiştir ki hâsılı
şudur: Zeyleî ile Muhit'in zikrettiği iki kayıt, zikrettiğimiz açıklama
karinesiyle, tarifte dikkate alınmışlardır. Binaenaleyh tarif; ehassı eamla
(özeli genel ile) tarif kabilinden değildir. şu da var ki bir şeyi eam ile
tarif, ancak son mantık ulemasına göre caiz değildir. Yoksa eski mantıkçılarla
lügat ulemasına göre caizdir. Nehir sahibinin itirazı bu suretle defedilmiş
olur. O şöyle demiştir: "Bu tarif tam değildir. Çünkü eamla tarif caiz olamaz.
Tarifi bu şekilde yaptıktan sonra iki hükmü zikretmek de fayda vermez,"
Düşün!
METİN
Hayvanları
senenin yarısında alafla beslerse, bu hayvanlar sâime olamaz. Onlara zekât da
yoktur. Çünkü mucibinde şüphe vardır. Hayvanları otlak hayvanı yapmakla, ticaret
zekâtının senesi bâtıl olur. Çünkü otlak hayvanlarının zekâtıyla ticaret
hayvanlarının zekâtı miktar ve sebep itibarıyla başka başkadır. Binaenaleyh
birinin senesi diğerinin senesi üzerine bina edilemez. Hayvanları ticaret için
satın alır da sonra sâime yaparsa, senenin başı, sâime yaptığı vakitten itibar
edilir. Nitekim sâime olan hayvanları senenin ortasında veya seneden bir gün
önce cinsi cinsine veya cinsinden başkası ile yahut para ile satar da elinde
parası bulunmazsa; yahut eşya ile satar da o eşya ile ticarete niyet ederse,
yeniden başka bir sene hesap eder. Cevhere. Yine Cevhere'de bildirildiğine göre,
vakfın otlak hayvanlarında ve AIIah yolunda sebil yapılmış atlarda zekât yoktur.
Çünkü bunların sahibi yoktur. Keza kör ve ayakları kesik hayvanlarda da zekât
yoktur, çünkü bunlar sâime değildir.
İZAH
«Çünkü
mucibinde şüphe vardır» sözünden murad, sâime olmasında şüphe vardır, demektir.
Zira vücubuna sebep olması için sâime olmak şarttır. Fethu'l-Kadîr'de şöyle
denilmiştir: «Az alafla, hükmü icabeden "otlak hayvanı" ismi, ortadan kalkmaz.
Nisbeten, mukabili daha çok olursa, alaf az olur. Yarıya nisbetle, yarı çok
değildir. Bir de icabın sebebi sabit midir değil midir? Bunda şüphe «Çünkü otlak
hayvanlarının zekâtıyla ticaret hayvanlarının zekâtı miktar ve sebep itibarıyla
başka başkadır.» Ticaret malında miktar, onda birin dörtte biridir (yani kırkta
biridir). Otlak hayvanlarında ise miktar aşağıda beyan edilecektir. Her ikisinde
sebep, "üreyen mal"dır. Lâkin ticaret malında ticarete; otlak hayvanında sût ve
yavruya niyet etmek şartıyladır. Hakikatte bunlar miktar ve şartta başka
başkadırlar. Lakin sebep olmak, ancak bunları şart koşmakla tamam olduğundan,
şârih onu sebebin ihtilafı saymıştır.
«Nitekim
sâime olan hayvanları senenin ortasında satarsa ilh.» diye kayıtlaması, ticaret
eşyası birbiriyle değişilirse, sene bozulmadığı içindir.
Ben
derim ki: Bize göre gümüş ve altın paralar da eşya gibidir. Şâfiî buna
muhaliftir. Onun kavline kıyasen sarrafa zekât icabetmemek gerekir. Bedâyi'de de
böyle denilmiştir.
«Senenin
ortası» sözünü sene esnasında mânâsına almak daha faydalıdır. Çünkü sene esnası,
başı ile sonunun arasındaki müphem cüz dür. Orta kelimesi, iki taraftan aynı
uzaklıkta bulunan cüz, demektir ki senenin muayyen bir cüzüdür. Halbuki Şârih'in
maksadı muayyen cüz değildir. H.
«Elinde
parası bulunmazsa» zekâtını vermez. Fakat elinde nisap miktarı parası olursa,
onu aldığı şeye katarak seneye yeniden başlamaksızın zekâtını verir. Bu hususta
Cevhere'de şöyle denilmiştir: «Şayet hayvanları para ile yahut hayvanla satarsa,
bilittifak cinsi cinsine katar. Yani parayı paraya hayvanı da hayvana katar.»
Allah
yolunda sebil yapılan atlardan murad, üzerine gâziler binsin de Allah yolunda
harp etsin diye vakıf veya vasiyet edilen atlardır. Bu tafsilât İmam-ı Âzam'a
göredir. İmameyn'e göre atlarda mutlak surette zekât yoktur.
Zahîriyye'de
kör hayvanlar hakkında iki rivayet nakledilmiştir. İmameyn'e göre bunlarda zekât
vâciptir. Nitekim içlerinde kör bulunan hayvanlara zekât vâciptir. Nehir. Bahır
adlı eserde bundan sonraki bâbta kör hayvanların zekâtı verileceği kesinlikle
bildirilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, bu hayvanların otlamakla yetindikleri
tahakkuk ederse zekât lâzım; etmezse lâzım değildir. Buna delil: «Çünkü onlar
sâime değildir» diye yapılan ta'lildir.