ORUÇLUYA MEKRUH
OLAN ŞEYLER
METİN
Oruçlunun özrü
yokken bir şey tatması Ve keza çiğnemesi mekruhtur. "Özrü yokken" tabiri her
ikisinin kaydıdır. Bunu Aynî söylemiştir. Meselâ kadının kocası veya sahibi kötü
huylu olur da, ondan korktuğu için tadar. Satın alırken bir şeyi tatmanın mekruh
olup olmadığı hususunda iki kavil vardır. Nehir sahibi bunların arasını bularak,
"Eğer tatmamak için imkân bulur, aldanacağından da korkmazsa, tatması mekruh
olur. Aksi takdirde mekruh olmaz." demiştir. Bu farz oruçtadır; nâfilede
değildir. Ulema böyle demişlerdir. Ama söz götürür. Çünkü mezhebe göre özürsüz
nâfile orucu bozmak haramdır. Binaenaleyh kerâhet bâkidir.
İZAH
Anlaşılan bu
yerlerdeki kerahet, kerahet-i tenzihiyyedir. Remli. "Bunu Aynî söylemiştir."
Nehir sahibi de ona uymuş ve "Zeylâî bu kaydı sadece ikinciye vermiştir. Halbuki
birinci daha lâyıktır." demiştir.
«Meselâ kadının
kocası kötü huylu olur...» cümlesi, birincide özrü beyândır. Nehir sahibi diyor
ki: "ikincide özür de, kadının çocuğuna yemek çiğneyecek hayızlı veya nifaslı
gibi oruçsuz birini bulamaması; pişmiş yemek bulamaması olabilir."
"Nehir
sahibi..."nin ibaresi şudur: «Birinciyi yani "mekruhtur" sözünü olmamak için
imkân bulduğuna; ikinciyi de imkân bulamadığına ve aldanacağından korktuğuna
yorumlamak gerekir.» O keraheti satın almamak imkânı bulmakla kayıtlamıştır.
Yani aldanacağından korkup korkmaması müsavidir. Şu halde Şârih'in burada
"aldanacağından korkmazsa" demesi Nehir'in sözüne aykırıdır.
"Aksi takdirde
mekruh olmaz." Yani "satın almamak imkânı bulamaz; aldanacağından da korkarsa
mekruh olmaz" demesi Nehir'in sözüne uygundur. Bu sözün mefhumu muhalifi şudur:
Almamak imkânı bulamaz; aldanacağından da korkmazsa tatmak mekruh olur. Bu
açıktır.
«Bu farz
oruçtadır.» Yani özürsüz tatmanın veya çiğnemenin mekruh olması hükmü, farz
oruca mahsustur. T.
«Nâfilede
değildir.» çünkü onda özürden dolayı orucu bozmak bilittifak mübahtır. İmam
Hasan'la Ebu Yusuf'un rivayetlerine göre özürsüz bozmak da mübahtır. Şu halde
tatmak evleviyetle mekruh olmaz. Çünkü o iftar değildir; sadece iftar olabilme
ihtimalini haizdir. Fetih ve diğer kitaplar.
«Ama söz götürür.»
Burada söz eden Bahır sahibidir. Sözünün hulâsası şudur: «Sözümüz, zahir
rivayete göre özürsüz oruç bozmanın helâl olmayacağı hususundadır. Binaenaleyh
orucu bozmaya mâruz bırakan her şey mekruh olur. Bu rivayete göre bunu teslim
ediyoruz. Fakat ileride bunun şâz olduğu görülecektir.» Nehir sahibi ise şöyle
cevap vermiştir: «Denilebilir ki, nâfilede mekruh olmayıp farz oruçta mekruh
olması, iki derecenin farkını göstermek içindir.» Remlî dahi cevap vermiş ve
«Farz oruçta mekruh olması, kuvvetinden dolayıdır. Onu korumak ve fesada mâruz
bırakmamak icabeder. Bu sebeple orucu fesada götürememesinden korkulan şey onda
mekruh sayılmış; nâfilede mekruh sayılmamıştır. Velev ki hakikaten orucu bozmak
helâl olmasın. Çünkü o aslı itibarı ile sırf tetavvudur. Mütetavvı (gönüllü)
kimse evvel emirde kendinin kumandanıdır. Böylece nâfilenin mertebesi farzdan
aşağı inmiş; kanaat bahşolmamakla beraber çok defa orucu bozmaya vardıran bir
fiil onda mekruh sayılmamıştır.» dedikten sonra, «Bu, Nehir'in ifadesinden daha
iyidir. Çünkü bu onlar için zikredilen illeti iptal eder. Düşün!» demiştir.
METİN
Çiğnenmiş, çiğnem
halindeki beyaz sakızı çiğnemek mekruhtur. Böyle olmazsa orucu bozar. Oruçsuz
erkeklerin sakız çiğnemesi mekruhtur. Ancak bir özürden dolayı tenha bir yerde
çiğneyebilirler. Fakat mübah olduğunu söyleyen de vardır. Kadınların sakız
çiğnemeleri müstehaptır. Çünkü bu onların misvakıdır. Fetih.
Orucu bozacak bir
şeyden emin olmayan kimsenin öpmesi, dokunması, sarmaşması ve çıplak sarılması
mekruhtur. Emin olursa zarar etmez.
İZAH
Özürsüz bir şeyi
tatmak ve çiğnemek meselesinde sakız da dahil olduğu halde, Musannıf'ın onu
ayrıca zikretmesi, ondaki özür açık olmadığı içindir. Musannıf onu
ehemmiyetinden dolayı özürsüz mutlak olarak zikretmiştir. Remlî.
Ben derim ki: Şu da
var: Onu çiğnemek âdet olmuştur. Bilhassa kadınlar çok çiğnerler. Çünkü sakız
onların misvakıdır. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh bu bir özürdür sanılarak
oruçta keraheti olmadığı zannına düşülebilir. Şarih'in "beyaz" diye kayıtlaması,
kara sakızla çiğnenmemiş ve çiğnem haline getirilmemiş beyaz sakızın kırıntıları
mideye gideceği içindir. İmam Muhammed bu meseleyi mutlak zikretmiştir. Kemal
onu müteehhirîn ulemaya uyarak bu mânâya yorumlamıştır. Demiştir ki: «Çünkü
çiğnem halindeki sakız yüzde yüz mideye varmamakla ta'lîl edilmiştir. Eğer
adeten mideye ulaşan şeylerden olursa, orucun bozulduğuna hükmedilir; zira o,
kesinlikle bilinen gibidir»
«Oruçsuz erkeklerin
sakız çiğnemesi mekruhtur.» Çünkü delil, yani kadınlara benzeme, onlar hakkında
itirazsız kerahet iktiza eder. Fetih. Zâhire göre buradaki kerahet, kerahet-i
tahrîmiyyedir. T.
«Ancak bir özürden
dolayı tenha bir yerde çiğneyebilirler.» Pezdevî'den naklen Mi'râc'da ve
Mahbûbî'de de böyle denilmiştir.
«Mübah olduğunu
söyleyen de vardır.» Bundan murad, Fahrulislâm'dır. Şöyle demiştir: «İmam
Muhammed'in kavlinde, oruçlu olmayana mekruh sayılmadığına işaret vardır. Lâkin
erkeklerin bunu terk etmesi müstehaptır. Meğer ki ağzı kokmak gibi bir özrü
ola.»
«Çünkü bu onların
misvakıdır.» Kadınların bünyeleri zayıftır. Misvaka tahammül etmeyebilir ve
misvak diş etleri ile dişlerine zarar verir diye düşünülebilir. Fetih.
«Öpmesi...» Sirâc
sahibi kadının dudaklarını emmek sureti ile şiddetli öpmenin mutlak surette,
yani emin olsun olmasın mekruh olduğunu kesinlikle ifade etmiştir. Nehir sahibi,
«Meşhur kavle göre "sarmaşık" meselesi tafsilâtlıdır. Zâhir rivayete göre
mübaşeret-i fâhişe de öyledir. îmam Muhammed'den bir rivayete göre mutlak olarak
mekruhtur. Hasan'ın rivayeti de budur. Sahih kavlin bu olduğu söylenir.»
demiştir. Fetih sahibi keraheti ihtiyar etmiş; Valvalciyye sahibi ise hilâf
zikretmeksizin kesinlikle buna kail olmuştur.
Mübâşeret-i fâhişe,
karı-kocanın çırılçıplak birbirlerine sarmaşmaları ve edep yerlerinin birbirine
değmesidir. Hattâ Zahîre sahibi bunun hilâfsız mekruh olduğunu söylemiş; "Çünkü
ekseriye cima vardır," demîştir. Bundan anlaşılır ki imam Muhammed'in rivayeti,
zahir rivayetteki sarılmanın mutlak olmadığını, onun "çirkin olmayan sarılma"
mânâsına alınacağını beyan etmektedir. Onun için Hidâye sahibi, "Sarılmak zâhir
rivayete göre öpmek gibidir. İmam Muhammed'den bir rivayette kendisi mübâşereti
fâhişeyi mekruh saymıştır." demiştir. Bu gösterir ki, yukarıda Nehir'den
naklettiğimiz mübâşereti fâhişenin ihtilâflı olması gerektiği gibi değildir.
Sonra Tatarhâniyye'nin muhit'ten naklen benim söylediğim gibi açıkladığını
gördüm; iki rivayetin arasını bulmuş ve aralarında fark olmadığını beyan etmiş.
Hamd Allah'adır.
«Oruç bozacak bir
şeyden...» murad, meni getirmek veya cima'dır İmdâd. "Emin olursa zarar etmez."
cümlesinden anlaşılıyor ki, evlâ olan yapılmamasıdır. Lâkin Fetih sahibi diyor
ki: «Buharî ile Müslim'de rivayet olunduğuna göre, Peygamber (s.a.v.) oruçlu
iken öper ve kucaklarmış. Ebû Davd güzel bir isnatla Ebû Hureyre'den rivayet
etmiştir ki, bir adam Peygamber (s.a.v.)'e oruçlunun sarılmasını sormuş da, ona
ruhsat vermiş. Başka biri gelmiş; ona bunu yasak etmiş. Bir de bakmışlar ki
ruhsat verdiği şahıs ihtiyar; yasak ettiği ise genç imiş!»
Güzelleşmekle
Süslenmek Arasında Fark Ve Sakalı Kısaltmak
METİN
Süslenmeyi kast
etmezse, bıyık yağlamak ve sürme çekmek mekruh değildir Sünnet miktarı olursa,
sakalı uzatmak da mekruh değildir. Sünnet miktarı, bir tutamdır. Nihâye
sahibinin açıkladığına göre, sakalın bir tutamdan fazlasını kesmek vâciptir.
Bunun muktezası, kesmemenin günah olmasıdır. Meğer ki vücup ' sübut ' mânâsına
yorumlana. Bir tutamdan az olan sakal, bazı Mağriplilerle kadınlaşmış erkeklerin
yaptığı gibi kısaltmaya gelince: Bunu kimse mübah görmemiştir. Bütün sakalı
kazıtmak ise Hint Yahudileri ile Acem Mecûsilerinin işidir. Fetih.
İZAH
«Bıyık yağlamak ve
sürme çekmek...» İmdâd'da beyan edildiğine göre bundan şu çıkar: Tütün gibi
bitişik bir cevher olmayan misk, gül ve emsalini koklamak oruçluya mekruh
değildir. Çünkü ulema sürme çekmenin hiçbir surette mekruh olmadığını
söylemişlerdir. Bu, kokulusuna da başkalarına da şâmildir. Onu bir nevine tahsis
etmemişlerdir. Bıyığı yağlamak da öyledir.
«Süslenmeyi kast
etmezse...» Bilmiş ol ki, güzelleşmek istemekle süslenmek istemek arasında
telâzüm yoktur (Birinin bulunması diğerinin bulunmasını gerektirmez). Kusuru
gidermek vakarlı olmak ve - övünmek için değil de - şükür için nîmeti açıklamak
maksadı ile güzellik matluptur. Bu, nefsin edep ve terbiyesinin eseridir.
Süslenmek ise nefsin zaafının eseridir. Ulema demişlerdir ki: «Sünnet
kınalanmayı emretmiştir: fakat süslenmek maksadı ile değildir. Kınalandıktan
sonra süs meydana gelirse, bu matlup bir iş zımnında meydana gelmiştir.
Binaenaleyh ona ehemmiyet vermedikçe zararı yoktur.» Fetih. Bundan dolayıdır ki
Valvalciyye sahibi şöyle demiştir: «Güzel elbise giymek, büyüklenmemek şartı ile
mübahtır. Zira büyüklenmek haramdır.» Bunun açıklaması: "Güzel elbiseyi
giydikten sonra, giymezden önceki gibi olmalıdır" Bahır.
«Nihaye sahibi...»
şöyle demiştir: "Bundan geri kalanı kesmek vâciptir; Peygamber (s.a.v.)'den
böyle rivayet olunmuştur. O, sakalının ucundan ve yanı başından alırdı. Bunu Ebû
İsa, yani Tirmîzî Câmii'nde rivayet etmiştir." Bu sözün bir misli de
Mirâc'tadır. Onu Fetih sahibi de nakletmiş ve tasdikte bulunmuştur. Nehir sahibi
diyor ki: «Bazı kıymetli büyüklerden işittiğime göre Nihâye'nin ibaresi. "Bundan
geri kalanı kesmeyi severdi" şeklinde imiş. Bunda bir beis yoktur.» Şeyh ismail,
"Lâkin bu zâhirin hilâfınadır." diyor.
«Meğer ki vücup '
sübut ' mânâsına yorumlana.» Bunu şu da te'yîd eder ki: Nihâye sahibinin
istidlâl ettiği delil, vücuba delâlet etmemektedir. Çünkü Bahır ve diğer
kitaplarda açıklandığına göre "şöyle yapardı" ifadesi tekrar ve devam iktiza
etmez. Onun için Zeylâî"vâciptir" sözünü çıkararak, "fazlasını keser" demiştir.
Şeyh İsmail Şerhinde, "Sakalını avucuna almakta bir beis yoktur. Bir tutamdan
fazla gelirse onu keser." demiştir. Münye'de de öyledir. Bu sünnettir. Nitekim
Mübteğâ'da böyledir.
Müctebâ, Yenâbî, ve
diğer kitaplarda şöyle denilmektedir: «Sakal uzadığı vakit etrafından almakta
bir beis yoktur. Beyazlaşmış kıl, ancak süslemek için yolunur. Kadınlaşmış
erkeklere benzememek şartı ile kaşlarından ve yüzünün kıllarından almakta da
beis yoktur. Boğazın kılları tıraş edilmez. Ama Ebû Yusuf'tan bir rivayete göre
bunda bir beis yoktur.»
«Kısaltmaya
gelince...» Fetih sahibi yukarıda geçenle Sahîhayn'da İbn-i Ömer (r.a.)'den
rivayet olunan "Bıyıkları tıraş edin, sakalları çoğaltın!" hadisinin aralarını
bununla bulmuştur. Demiştir ki: «Hadisin râvisi olan İbn-i Ömer'in, bir tutamdan
fazlasını aldığı sahih rivayetle nakledilmiştir. Bu neshe hamledilmezse - ki
râvi rivayet ettiği hadisin zıddı ile amel ettiğinde kaidemiz budur. Halbuki
başka raviden ve Peygamber (s;a.v.)'den de rivayet olunmuştur - 'çoğaltmak'
kelimesi çoğunu almamak veya Acem Mecûsilerinin yaptıkları gibi hepsini tıraş
etmemek mânâsına yorumlanır. Bunu Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet
ettiği: "Bıyıkları kesin! Sakalları çoğaltın! Ama Mecûsilere muhalefet edin!"
hadisi te'yîd eder. Bu son cümle ta'lîl yerindedir. Bazı Mağriplilerle,
kadınlaşmış erkeklerin yaptığı gibi, bir tutamdan az olan sakaldan almaya
gelince: Bunu kimse mübah görmemiştir.» Kısaltılarak alınmıştır.