Aşüre Günü
Çoluk-Çocuğa Cömert Davranma Hadisi
METİN
«Aşûre günü
çoluk-çocuğa cömert davranmak...» hadisi sahihtir. «O günde sürme çekinmek...»
hadisleri ile Abdulaziz oğlunun dediği gibi ' uydurma ' değil, zayıftırlar.
Misvak tutunmak da mekruh değildir. Mezhebe göre velev ki akşam üzeri veya su
ile ıslak halinde olsun. İmam Şâfiî zevâlden sonra misvaklanmayı mekruh
görmüştür. Keza kan aldırmak, yaş elbise ile sarınmak, Ebû Yusuf'a göze ağzına
veya burnuna su çekmek veya serinlemek için yıkanmak da mekruh değildir. Bununla
fetva verilir. Bu meseleyi Burhân'dan şurunbulâliyye nakletmiştir.
İZAH
«Aşûre hadisi»
şudur: «Her kim aşûre günü çoluk-çocuğuna cömert davranırsa, Allah bütün sene
ona cömert davranır.» Cabir, «Ben bunu kırk yıl denedim; hiç aksamadı.»
demiştir. T.
Sürme hadisi de
Beyhâkî'nin rivayet ettiği ve zayıf bulduğu şu hadistir: «Her kim aşûre günü
sürme taşı ile sürme çekinirse, ebediyyen göz ağrısı görmez.» İbni'l-Cevzî bu
hadîsi mevzû hadisler arasında "Her kim aşûre günü sürme çekinirse o sene gözü
ağrı görmez." şeklinde rivayet etmiştir. Fetih.
Ben derim ki: Bunu
burada zikretmenin münasebeti, Hidaye sahibi oruçlunun sürme çekinmesi mekruh
olmadığına Peygamber (s.a.v.) aşûre günü sürme çekinmeyi ve oruç tutmayı teşvik
buyurmuştur diye istidlâlde bulunmasıdır. Nehir sahibi diyor ki: «İbn-i İzz
kendisini tenkit ederek, "Peygamber (s.a.v.)'den aşûre günü hakkında orucundan
başka bir şey sahih olmamıştır. Ancak Rafiziler Hz. Hüseyin o günde katledildiği
için aşûre gününde mâtem tutmayı, çadır kurmayı îcat edince, Ehl-i Sünnet'in
cahilleri de şenlik yapıp keşkek ve yemekler pişirmeyi, sürme çekinmeyi îcat
ettiler. Sürme çekinmek ve çoluk-çocuğa cömert davranmak hususunda birtakım
uydurma hadisler rivayet ettiler" demiştir. Bu iddia reddedilmiş; "Aşure günü
sürme çekinmeyi bildiren hadisler uydurma değil zayıftırlar." denilmiştir. Nasıl
uydurma olur ki, onları Fetih sahibi tahrîc etmiş; sonra "Bunlar birçok
yollardan rivayet olunmuştur. Biri ile ihticâc edilmezse, yolları çok olduğu
için mecmuu ile ihticâc edilir." demiştir. Cömert davranma hadisine gelince: Onu
güvenilir râvîler rivayet etmiştir. Onun hakkında ibnü'l-Karâfî ayrıca bir cüz
kitap, yazmıştır.» Nehir'in sözü burada sona erer. Bu ibare Sa'diyye
Hâşiyelerinden alınmıştır. Lâkin Nehir sahibi, sürme hadislerinde olsun,
Fetih'ten naklettiklerinde olsun ziyadeler yapmıştır. Ama söz götürür. Çünkü
Fetih sahibi oruçlunun sürme çekinmesi hadislerini birçok yollardan tahric
etmiştir. Bunların bazısı ' aşûre ' kaydı ile mukayettir ki, o da yukarıda
arzettiğimizdir. Bazısı mutlaktır. Onun muradı, oruçluya sürme çekinmeyi
bildiren hadislerin mecmuu ile ihticâc edilebileceğidir. Bundan, aşûre günü
sürme çekinme hadisi ile ihticâc lâzım gelmez. Ohadisin uydurma olduğuna Hâfız
Sehâvî "el-Makâsıdü'i-hasene" adlı eserinde kesinlikle hükmetmiştir. Başkaları
da ona tâbi olmuşlardır ki, onlardan biri de "el-Mevzûât" nâmındaki eserinde
Molla Aliyyülkaarî'dir. Süyûti dahi "Ed-Dürerü'l-müntesira" adlı eserinde
Hâkim'den naklen onun münker olduğunu söylemiştir. Cerrâhî "Keşfü'l-Hafâi ve
Müzîlü'l-ilbâs" adlı eşer
«Abdülaziz oğlu»
yerine Nehir'de Ve Sa'diyye Hâşiyelerinde "İbnü'l-İzz" denilmiştir.
Ben derim ki: Bu
zât "En-Nüket alâ müşkilâti'l-Hidâye" adlı eserin sahibidir. Nitekim
Sa'diyye'nin başka yerinde zikredilmiştir.
«Misvak tutunmak da
mekruh değildir.» Bilâkis başkaları gibi oruçluya da sünnettir. Bunu Nihaye
sahibi açıklamıştır. Delili, Peygamber (s.a.v.)'in, "Ümmetime meşakkat
vereceğini bilmesem her abdest aldıkça ve her namaz kıldıkça onlara misvakı
emrederdim." hadisinin umumudur. Zira öğle, ikindi ve akşam namazlarına
şâmildir. Hükümleri temizlik bahsinde geçmişti. Bahır.
«Mezhebe göre velev
ki akşamüzeri olsun.» Akşam üzerinden murad, zevâlden sonrasıdır. imam Ebû
Yusuf'a göre su ile ıslatılmış misvakı kullanmak mekruhtur. Zira bunda zaruret
yokken suyu ağzına almak vardır. Ama bu söz, "Islak misvak mazmazadan daha
kuvvetli değildir. diye reddedilmiştir. Yaş ağaçtan yapılan yaş misvakta ise
bilittifak zarar yoktur. Hulâsa'da böyle denilmiştir. Nehir.
«Kan aldırmak» yani
oruca mâni olmayacak kan aldırma da mekruh değildir. Ama bunu güneş batıncaya
kadar geciktirmek gerekir. Şeyhülislâm'ın beyanına göre, kerahetin şartı, orucu
bozmaya muhtaç olacak derecede zayıf düşmektir. Nitekim Tatarhâniyye'de beyan
edilmiştir. İmdâd. Bundan önce şöyle demiş: "Damardan kan aldırmak veya hacama
ve ağır iş gibi oruçtan zayıf düşürmesi zannını veren bir iş yapması mekruh
olur. Çünkü bunda orucu bozmaya mâruz bırakmak vardır."
Ben derim ki: Yaz
günü uzun zaman hamamda durmak da buna katılır. Nasıl ki âşikârdır.
«Bununla fetva
verilir.» Çünkü Peygamber (s.a.v.) oruçlu iken susuzluktan veya sıcaktan başına
su dökmüştür. Bu hadisi Ebû Dâvud rivayet etmiştir. İbn-i Ömer (r.a.) oruçlu
iken elbisesini ıslatır da ona sarınırmış. Bir de bu gibi şeylerde ibadete
yardım ve tabiî sıkıntıyı defetmek vardır. Ama Ebû Hanife bunu mekruh görmüştür.
Çünkü bunda ibadete bıkkınlık mânâsı vardır. Burhân'da böyle denilmiştir. İmdâd.
METİN
Sahura kalkmak ve
sahuru geciktirmek; İftarı acele yapmak müstehaptır. Delili şu hadistir: "Üç
haslet Peygamberlerin ahlâkındandır: İftarı acele etmek, sahuru geciktirmek ve
misvak tutunmak."
İZAH
Sahurun delili, Ebû
Dâvud'dan maada hadis imamlarının Hz. Enes'ten rivayet ettikleri şu hadistir:
»Rasulullah (s.a.v.), "Sahura kalkın! Çünkü sahurda bereket vardır" buyurdu.»
Buradaki bereketten murad, ertesi günün orucuna kuvvet kazanmak veya sevabın
ziyadeliği olduğu söylenmiştir. Sahur, seher vaktinde yenilen yemektir. Bu
gecenin son altıda birindedir. Bahır sahibi diyor ki: «Ulemanın sözlerinde bu
sünnetin sadece su ile hâsıl olacağını açık olarak görmedim. Ama hadisin zahiri
bunu ifade ediyor. Hadis, İmam Ahmed'in rivayet ettiği "Sahurun hepsi
berekettir. Onu bırakmayın! Velev ki biriniz bir yudum su olsun içsin. Çünkü
sahura kalkanlara Allah ve melekleri salât eylerler." hadîsi şerifidir.»
«Sahuru geciktirmek
müstehaptır.» Zira bunun yardım mânâsı daha çoktur. Bedâyi. Müstehap olması,
gecenin devamında şüphe etmemekle kayıtlıdır. Şüphe ederse, yemek sahih kavle
göre mekruh olur;
Nitekim bu da
Bedâyi'de zikredilmiştir.
«İftarın ise acele
edilmesi müstehaptır.» Ancak bulutlu havada acele etmek müstehap değildir. Zannı
gâlibince güneş batmadıkça iftar edemez. Velev ki mûezzin ezanı okusun. Bunu
Bahır sahibi Bezzâziye'den nakletmiştir. Yine orada Kaadıhân'ın Câmi Şerhi'nden
naklen beyan edildiğine göre, müstehap olan acele yıldızların görünmesinden
öncedir.
TEMBİH: Feyz sahibi
diyor ki: «Bir kimse İskenderiye feneri gibi yüksek bir yerde bulunursa,
kendince güneş batmadıkça iftar edemez. Ama o beldenin halkı için daha evvel
güneş batarsa onlar iftar edebilirler. Sabah namazı veya sahur hakkında fecrin
doğması da öyledir.»
«Üç haslet...»
hadisini Hidâye sahibi böyle rivayet etmiştir. Fetih sahibi diyor ki: «Onun bu
vecihle olup olmadığını Allah bilir. Taberânî'nin Mu'cem'inde bu hadis şöyledir:
"Üç haslet peygamberlerin ahlâkındandır: İftarı acele etmek, sahuru geciktirmek
ve namazda sağ eli sol el üzerine koymak." Bu hadis müşkil görülmüş ve "Sahur
nasıl peygamberler ahlâkından olabilir; onların şeriatlarında sahur yemek
yoktu," denilmiştir. Fakat buna "Onların şeriatlarında sahur olmadığını kabul
edemeyiz. Velev ki biz bilmemiş olalım. Etsek bile üç hasletin onlarda
toplanması şart değildir." diye cevap verilmiştir.» Bu satırlar kısaltılarak
Mi'râc'dan alınmıştır.
METİN
FER'İ MESELELER:
Zayıflatacak bir iş yapmak caiz değildir. Binaenaleyh ekmekçi günün yarısında
hamurunu karar; geri kalanında istirahat eder. Bu bana yetmiyor derse, kışın en
kısa günleri ile yalanlanır. İşlerken sıcak canına yeter de hastalanarak orucunu
bozarsa, kefaret lâzım gelip gelmeyeceği hususunda iki kavil vardır. Kınye.
Bezzâziye'de bildirildiğine göre, bir kimse oruç tutsa, ayağa kalkmaktan âciz
kalacaksa orucunu tutar ve iki ibadetibirden yapmış olmak için namazı oturarak
kılar.
İZAH
«Zayıflatacak iş
yapmak caiz değildir.» meselesini Bahır sahibi Kınye'ye nisbet etmiştir.
Tatarhâniyye sahibi diyor ki: «Fetevâ'da bildirildiğine göre Ali b, Ahmed'e "Bir
sanat sahibi sanatı ile meşgul olsa oruç tutmamayı mübah kılacak bir hastalığa
yakalanacağını bilir, nafakaya da muhtaç olursa, hastalanmadan oruç yemesi mübah
olur mu?" diye sorulmuş da bunu son derece şiddetle men etmiş.» Bunu üstâdı
Veberî'den böylece hikâye etmiştir. Yine Fetevâ'da şöyle denilmiştir: "Ebû
Hâmid'e günün sonunda zayıf düşen ekmekçinin bu işi yapıp yapmayacağını sordum.
Şu cevabı verdi: Hayır! Lâkin günün yarısında hamurunu karar, geri kalanında
istirahat eder. Şayet bu bana yetmez derse, kış günleri ile yalanlanır. Çünkü
onlar en kısa günlerdir. Onlarda ne yaparsa bunda da onu yapar!" Kısaltılarak
alınmıştır.
Remlî de şöyle
diyor: «Câmiu'l-Fetevâ'da bildirildiğine göre bir kimse geçim derdi ile meşgul
olurken zayıf düşerek oruç tutamazsa, orucu bırakarak her gün için yarım sâ
yiyecek verebilir. Yani orucunu kaza edecek başka günlere yetişemezse, demek
istiyor. Yetişirse kaza etmesi vâcip olur. Bu izaha göre orak zamanı oruçlu
olarak işe gücü yetmez, geciktiği takdirde ekin helâk olursa, şüphesiz orucu
bırakıp sonra kaza eder. Ekmekçi de öyledir. "Kış günleri ile yalanlanır."
ifadesi söz götürür. Çünkü yeterlik meselesinde, günün uzunluğunun kısalığının
tesiri yoktur. Onun "bana yetmez" demesinde doğru söylediği meydana çıkabilir.
Binaenaleyh hâlini iyiye yormak için bu söze havale edilir. Düşün!» Remlî'nin
sözü burada bitti. Yani ihtiyaç yaza kışa, ucuzluğa pahalılığa ve çoluk-çocuğun
azlığına çokluğuna göre değişir, demek istiyor. Lâkin onun Câmiu'l-Fetevâ'dan
naklettiği sözü Nûru'l-îzah sahibi ile başkaları ebediyyen oruç tutmayı adayan
hakkında tasvir etmişlerdir. "Orucu bırakır; yiyecek fidye verir." sözünü mutlak
söylemesi de bunu te'yid eder. Bizim sözümüz ramazan orucu hakkındadır. Sanatçı
meselesinde de - zâhire göre yukarıda geçen söz, mezhebin nakledilmiş bir kavli
değil, ulemanın anlayışları olduğundan - şöyle demek gerekir: O kimsenin kendine
ve çoluk-çocuğuna yetecek kadar yiyeceği varsa orucu bırakması helâl olmaz. Zira
âlemden dilenmesi haramdır. Dileneceği takdirde orucu bırakması evlâdır.
Dilenmeyecekse, geçimine kadar çalışması gerekir. Bu onu orucu bırakmasına
vardırırsa, başka bir işte çalışmak imkânı bulamadığı takdirde orucu bırakması
helâl olur. Ekininin helâkinden veya çalışmasından korkar da ücreti misli ile
çalışacak bir kimse de bulamazsa, kendisi yapabildiği takdirde dahi hüküm budur.
Çünkü o kimse bundan daha ehveni için namazını bozabilir. Lâkin muayyen bir
müddet çalışmak üzere birine çırak olur da ramazan gelirse, zâhire göre yetecek
yiyeceği olsa bile, patronu icareyi bozmaya yanaşmazsaorucunu bırakabilir.
Nitekim ücretle tutulan süt ana da öyledir. Onun da akil icabı çocuğu emzirmesi
icabeder ve çocuğun aç öleceğinden korkarsa orucu bırakması helâl olur. Bu
adamın kendi hayatından korkması evleviyette kalır. Düşün! Benim anladığım,
budur. Allah'u a'lem.
«İşlerken sıcak
canına yeterse...» Vehbâniyye sahibi bunu nazımla ifade ederek şöyle demiştir:
"insan işle kendini bitirir de, orucunu bozarsa kefaret hakkında iki kavil
yazdılar." Şurunbulâlî diyor ki: "Bunun sureti şudur: Oruçlu bir kimse bir işte
kendini yorar da susuzluk canına geçerek orucunu bozarsa kefaret vermesi lâzım
gelir. Bazıları lâzım gelmeyeceğini söylemişlerdir. Bakkalî bununla fetva
vermiştir. Bu, câriye meselesinin hilâfınadır. Câriye yorulur da tâkatı
kalmazsa, sahibinin zoru altında mâzurdur. Ama o işten imtina edebilir. Köle de
öyledir." Bu sözün zâhirine bakılırsa, kefaret vâcip olduğu tercih edilmektedir.
Şurunbulâliyye sahibinin Müntekâ'dan naklettiği de budur. T.
Ben derim ki:
"İmtina edebilir" sözünün muktezası isteyerek yaptı ise ona da kefaret lâzım
gelmesidir. Bu cümlenin üst tarafı istemeyerek yaptığına yorumlanır. Ta'IiI bunu
göstermektedir. Allah'u a'lem.