Müzdelife'de
Vakfe
METİN
Vakfeden dolayı
sabah namazını alaca karanlıkta kılar. Sonra Müzdelife'de vakfe yapar. Bunun
vakti, fecrin doğmasından güneşin doğmasına kadardır. Velev ki arefede olduğu
gibi oradan geçerken olsun. Lâkin sıkışıklık gibi bir özürden dolayı onu terk
ederse, bir şey lâzım gelmez. Tekbir, tehlil, telbiye ve Mustafa (s.a.v.)'e
salâvat getirir, duada bulunur.
İZAH
«Alaca karanlıkta
kılar.» Ki bu, sabah namazının ilk vaktidir. Bize göre bu yalnız buraya mahsus
sünnettir. Yukarıda Hâniyye'den naklettiğimize göre, arefe günü Mina'da sabah
namazı da böyledir. Ama ekser-i ulemanın buna muhalif olduğunu da arzetmiştik.
«Sonra Müzdelife'de
vakfe yapar.» Bu vakfe bize göre sünnet değil, vâciptir. Müzdelife'de fecre
kadar yatmak ise, vâcip değil sünnet-i müekkededir. Şâfiî bunların ikisinde de
bize muhaliftir. Nitekim Lübab ve şerhinde beyan olunmuştur.
«Bunun vakti» Yani
cevazının vakti, fecrin doğmasından güneşin doğmasına kadardır. Lübab sahibi
diyor ki: Bu vakfenin ilk vakti, bayram günü fecrin doğmasından başlar; sonu da
güneşin doğmasında biter. İmdi kim fecir doğmazdan önce veya güneş doğduktan
sonra orada vakfe yaparsa bu sayılmaz. Vâcip olan vakfe miktarı bir andır. Velev
ki az olsun. Sünnet olan miktarı ise, vakfeyi ortalık iyice aydınlanıncaya kadar
uzatmaktır. Vakfenin rüknü, ister kendi fiili ile, ister başkasının fiiliyle
olsun Müzdelife'de bulunmaktır. Meselâ kendi emriyle veya emri olmaksızın
uyurken veya baygın iken; yahut deli veya sarhoş iken oraya götürülmüş olabilir.
Vakfeye niyet etsin etmesin, onu bilsin veya bilmesin fark etmez. Lübab.
«Sıkışıklık gibi
bir özürden dolayı İlh...» Lübab'ın ibaresi şöyledir: «Ancak bir illetten veya
zayıflıktan dolayı olursa; yahut sıkışıklıktan korkan bir kadın olursa, ona bir
şey lazım gelmez,» Lâkin Bahır sahibi, "Muhit'te sıkışıklıktan korkmayı kadın
olursa diye kayıtlamamış, mutlak söylemiştir. Binaenaleyh erkeğe de şâmildir."
demiştir.
Ben derim ki: Bu,
şeytan taşlarken sıkışmaktan korkmaya da şâmildir. Muktezası şudur ki: Geceleyin
giderek, hacılar gelip kalabalık olmadan şeytan taşlasa bir şey lâzım gelmez.
Lâkin şüphesiz ki şeytan taşlarken ve yolda oraya varmadan sıkışıklık olması
zamanımızda muhakkak bir şeydir. Binaenaleyh bundan, Müzdelife'deki vakfe
vâcibinin sukûtu lâzım gelir. En iyisi, sıkışma korkusunu kadınla kayıtlamalı ve
Muhit sahibinin mutlak sözünü ona hamletmelidir. Çünkü kadın hakkında bu, açık
bir özürdür. Bununla vâcip sâkıt olur. Erkek böyle değildir. Yahut Muhit'in
mutlak sözü, hastalık gibi bir şeyden dolayı sıkışmaktan korktuğu zamana
hamledilir. Onun için Sirâc sahibi, "Ancak kendisinde bir illet veya hastalık
yahut zayıflık olur da, sıkışmaktan korkarak geceleyin dönerse, ona bir şey
lâzım gelmez." demiştir. Lâkin burada şöyle bir itiraz vârit olabilir: Sair hacc
ibadetleri dahi sıkışıklıktan hâli değildir. Ulema açık olarak beyan etmişlerdir
ki, bir kimse sıkışıklık korkusu dolayısıyla Arafat'tan dönerek güneş batmadan
Arafat hududunu geçse, daha önce geriye dönmedikçe ceza kurbanı lâzım gelir.
Keza devesi kaçar da onu takip ederse hüküm yine budur. Nitekim bunu Fetih
sahibi açıklamıştır. Şu da var ki, o kimsenin fecir doğduktan sonra bîr an
durmak suretiyle sıkışıklıktan korunması mümkündür. Bu suretle vâcip yerini
bulur ve diğer hacılar dönmeden o Mina'ya döner. Bunda, sıkışıklık korkusundan
dolayı vakfeyi uzatma sünnetini terk etmek vardır. Bu ise vâcibi terk etmekten
ehvendir. O vacibi, ki rükün olduğunu söyleyenler de vardır. Şöyle de cevap
verilebilir: Âcizlik ve hastalık gibi şeyler dolayısıyla sıkışmaktan korkmayı,
ulema burada ancak hadisten dolayı özür saymışlardır. Hadise göre Peygamber
(s.a.v.) ailesinin zayıf olanlarını geceden göndermiş, fakat Arafat hakkında
bunu özür saymamıştır. Çünkü bunda müşriklere muhalif olduğunu göstermek vardır.
Müşrikler güneş batmadan dönerlerdi. Düşünülsün!
"Bir şey lâzım
gelmez." Bir özürden dolayı terk edilen' her vâcibin hükmü böyledir, Bir şey
lâzım gelmez. Nitekim Bahır'da beyan edilmiştir. Yani dikişli elbise giymek gibi
yasak bir fiili bir özür dolayısıyla yapmak bunun hilâfınadır. Çünkü özür ceza
kurbanını ıskat etmez. Nitekim cinayetler bâbında gelecektir. Bununla,
Şurunbulâliyye sahibinin, «Lâkin buna şarihin "Sizden kim hasta olursa, yahut
başından bir eziyeti bulunursa, fidye lazım gelir" âyet-i kerîmesiyle açıkladığı
hüküm lâzım gelir.» diyerek yaptığı itiraz sâkıt olur. Evet az yukarıda
Fetih'ten naklettiğimiz, 'Devesi kaçtığı için, Arafat'ı gün batmadan veya
sıkışıklık korkusundan dolayı geçerse, ceza kurbanı lâzım gelir." sözü varit
olur. Buna da, Lübab şerhinden naklen cinayetler bâbında gelecek olan, "İhsar
sebebiyle Müzdelife'de vakfeyi yapamazsa, bir ceza kurbanı lazım gelir." dediği
yerde, "Bu mahlûk tarafından gelme bir özürdür, binaenaleyh tesir etmez." diye
cevap verilir. Lâkin buna da, ulemanın sıkışıklık korkusunu burada Müzdelife
vakfesini terk hususunda özür saymaları ile itiraz olunur. Cevabını da
gördün.
«Duada bulunur.»
Dua ederken ellerini gökyüzüne doğru kaldırır. Bunu Hindiyye'den Tahtavî
nakletmiştir.