03 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...Cemre-i Akabe'de Şeytan Taşlama


Cemre-i Akabe'de Şeytan Taşlama


METİN
Ortalık çok aydınlandığı vakit, tehlil ve salâvat getirerek Mina'ya gelir. Muhassir vâdisine ulaştığında, "bir taş atımı miktarı" yeri süratle geçer. Çünkü burası Hıristiyanların durak yeridir. Vâdinin ortasından Cemre-i Akabe'de şeytan taşlar. Üst taraftan taşlaması tenzihen mekruh olur.
İZAH
«Ortalık çok aydınlandığı vakit Mina'ya gelir.» İmam-ı Âzam 'çok aydınlanmayı', "güneşin doğmasına ancak iki rekat namaz kılacak kadar vakit kalır" diye tefsir etmiştir. Güneş doğduktan sonra veya hacılar sabah namazını kılmazdan önce dönerse, kötülük işlemiş olur. Fakat kendisine bir şey lâzım gelmez. Hidiyye. T. Kudûrî nüshalarında, "Güneş doğduğu vakit imam sökün eder." denilmişse de, Hidâye sahibi bunun yanlış olduğunu söylemiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) güneş doğmadan önce dönmüştür. Tamamı şurunbulûliyye'dedir.
«Muhassir vâdisine» Yani vâdinin başına ulaştığında, bir taş atımı yeri hızla geçer. Bahır'da şöyle denilmiştir: «Muhassir vâdisi, Mina ile Müzdelife'yi birbirinden ayıran yerdir. Onların birinden değildir. Ezrakî onun, beşyüzkırkbeş arşın uzunluğunda olduğunu söylemiştir.»
«Çünkü burası Hıristiyanların durak yeridir.» Hıristiyanlardan murad, fil ordusu dur. Bunu şurunbulâliyye'den Halebî nakletmiştir.
«Cemre-i Akabe'de şeytan taşlar.» Burası şeytan taşlanan yerlerin üçüncüsüdür. Mina'nın Mekke tarafındaki hudududur. Ama Mina'dan değildir. Buna Cemre-i Kübra ve Son Cemre dahi denir. Kuhistânî. O gün bundan başka bir yerde taş atmaz. Burada da durmayarak yerine döner. Valvalciyye.
«Üst taraftan taşlaması tenzihen mekruh olur.» Yani atsa kâfidir. Çünkü etrafı nüsuk yerleridir. Hidâye'de de böyle denilmiştir. şu kadar var ki, sünnete muhalif bir iş olur. Bunu Peygamber (s.a.v.) sünnet bir iş olmak üzere alt taraftan yapmıştır. Yoksa illa oradan atılması lâzım değildir. Onun için, Ashab zamanında birçok kimselerin üst tarafından taş attıkları sabit olmuştur. Kendilerine tekrarı emir edilmemiştir. Galiba Peygamber (s.a.v.)'in bunu ihtiyar etmesinin vechi, ufak taşları ihtiyar etmesinin vechi olacaktır. Çünkü üst taraftan atarlarsa, alt taraftakilere eziyet verebilir. Zira orası insanların geçmesinden hâli değildir. Taşlar kendilerine isabet edebilir. Alt taraftan atmaları bunun hilâfınadır. Bunun muktezası, taşlamanın yukarıdan aşağı olması murad edilmektir. Yoksa atan kimsenin durduğu yerden yukarıya atması değildir. Hidâye'nin ta'lîli muktezası - ki etrafı nüsuk yeridir demiştir - murad ikincisidir. Meğer ki te'vîl oluna. Nitekim bazı ulema, "Maksat taş atmak için durduğu yerdir; taşların düştüğü yer değildir." diye te'vîlde bulunmuşlardır..
METİN
Bu, yedi defa atmakla olur. Yani taşları parmaklarının ucuyla atar. Taşların atıldığı yerle atan arasında, beş arşın mesafe bulunmalıdır. Attığı taş bir adamın sırtına veya deveye isabet ederse, kendiliğinden cemre yakınına düştüğü takdirde caizdir. Aksi takdirde caiz olmaz. Üç arşın mesafe uzak, daha azı yakın sayılır. Cevhere. Her taşı atarken tekbir alır. İlk taşta telbiyeyi keser, yedi taştan ziyade atarsa caizdir, yediden az olursa caiz değildir. Binaenaleyh yedi ' ile kayıtlamak ziyadeyi değil, noksanı men etmek içindir.
İZAH
«Bu, yedi defa atmakla olur.» Yani şeytan taşlamak, yedi defa birer taş atmakla olur. Taşları bir defada otsa bir taş yerine geçer. Nehir.
«Parmaklarının ucuyla» nasıl atılacağı hususunda şöyle denilmiştir:«Sağ elinin başparmağının ucunu işaret parmağının ortasına koyar, taşı da baş parmağın üzerine koyar, yetmiş işareti yapar gibi olunca taşı fırlatır.» Bazıları "İşaret parmağını yumarak on işareti yapar gibi başparmağın mafsalı üzerine koyar ve fırlatır." demişlerdir. Bir kavle göre de, taşı işaret ve başparmaklarının uçlarıyla alarak atar. Esah olan budur. Çünkü en kolay ve mûtaddır. Fetih. Bunu Nihaye ile Valvalciyye sahipleri de sahihlemişlerdir. Şarihin muradı da budur. Hilaf hangisinin evla olduğundadır. Muhtar kavle göre taşlar bakla kadar olmalıdır. Lübab. Yahut fasulye tanesi kadar olur. Nohut kadar veya çekirdek büyüklüğünde yahut parmak ucu kadar olur diyenler de vardır. Nehir sahibi diyor ki: "Bu mendup olan şeklini beyandır. Caiz olmaya gelince: Kerahetle beraber daha büyük taş da atabilir."
«Beş arşın mesafe bulunmalıdır.» Atarken Mina'yı sağına, Kâbe'yi soluna almalıdır. Lübab. Mesafe beş arşından fazla da olabilir. Fakat daha az olması mekruhtur. Lübab. Çünkü beş arşından azı, taşı atmak değil bırakmak olur. Bu caiz ise de, sünnete muhalif olduğu için kötülük işlemiş olur. Kuhistânî.
«Aksi takdirde caiz olmaz.» Yani attığı taş isabet eden kimsenin sırtından kendiliğinden düşmez de, o kimsenin veya devenin hareketiyle düşerse; yahut kendiliğinden düşer fakat cemreden uzak giderse caiz olmaz. H. Hidâye sahibi diyor ki: «Çünkü taşın ibadet olması, ancak hususi bir yere düşmekle bilinir.» Lübab'da şöyle denilmiştir: Atılan taş direğe yani cemrenin etrafına dikilen nişana vurursa kâfidir. Ama direğin kûbbesine düşer de aşağı inmezse kâfi değildir. Çünkü uzaktır. Attığı taşın kendiliğinden mi yerine düştüğünü yoksa tesadüf ettiği şahsın hareketiyle mi düştüğünü bilemezse, ne cevap verileceği hususunda ihtilâf edilmiştir. ihtiyat olan, onu tekrar atmaktır. Keza atar da yerine düşüp düşmediğinden şüphe ederse, ihtiyat olan tekrar atmaktır.
«Üç arşın mesafe uzak, daha azı yakın sayılır.» Yani atılan taşla cemre arasında demekistiyor. Bu cümle, "kendiliğinden cemre yakınına düştüğü takdirde "ifadesinin izahıdır. Lâkin Fetih'te yakınlık bir arşın ve emsali ile takdiredilmiştir. Bazıları örfen itibar edilen yakınlığa itimat ederek ne kadar olacağını bildirmemişlerdir. Bunun zıddı da uzak sayılır
«Her taşı atarken tekbir alır.» Zâhir rivayete göre sadece ' Allahuekber ' demekle yetinir. Şu kadar var ki, Hasan b. Ziyad, "Allahuekber rakmen lişşeytan ve hizbih" denileceğini rivayet etmiştir. Bazılarına göre şu da ilâve edilir: «Allahım! Haccımı mebrur, sa'yimi meşkûr ve günahımı mağfur eyle.» Fetih.
«İlk taşta telbiyeyi keser.» Yani sahih haccda olsun, fâsidinde olsun, gerek ifrada, gerekse temettu veya kırâna niyet etmiş bulunsun, ilk taşı atarken telbiyeyi keser. Bazıları ancak zevâlden sonra keseceğini söylemişlerdir. Taşları atmadan tıraş olsa veya taşları atmadan tıraş olmadan ve kurban kesmeden tavaf etse, telbiyeyi keser. Güneş zevâle erinceye kadar taşları atmamış olsa, taşları atıncaya kadar telbiyeyi kesmez Meğer ki güneş kavuşa. Taçları atmadan kurbanı keserse, kırân veya temettua niyetli olduğu takdirde telbiyeyi keser. İfrada niyetli ise kesmez. Lübab.
Hacc için ihramlı olmayı kayıtlaması şundandır: Çünkü umre yapan Hacer-i Esved'i istilam ettiğinde telbiyeyi keser. Zira tavaf umrenin rüknüdür. Binaenaleyh ona başlamadan önce umreyi keser. Haccı kaza eden de öyledir Çünkü umre ile ihramdan çıkar. Binaenaleyh umre yapmış gibi olur. İhsarda kalan, telbiyeyi hedy kurbanını kestiği vakit bırakır. Çünkü kurban kesmek, ihramdan çıkmak içindir. Kırân yapanın haccı kazaya kalırsa, telbiyeyi ikinci tavafa başlarken keser. Çünkü ondan sonra ihramdan çıkar. Bahır.
«Yedi taştan ziyade atarsa caizdir.» Fakat mekruh olur. Lübab.
«Yediden az olursa caiz değildir.» Çünkü yedi taşın ekserisini terk ederse, ceza kurbanı lâzım gelir. Nitekim hiç taş atmamış olsa yine ceza kurbanı lâzım olur. Yediden az, meselâ üç taş yahut ondan da az atarsa, her taş için bir sadaka vermesi icabeder. Nitekim cinayetler babında gelecektir.
T E M B İ H: Atılan taşların peşipeşine devamı şart değildir. Bu sünnettir ama terkedilmesi mekruhtur. Lübab.
METİN
Taşlama; yer cinsinden olan taş, moloz, toprak, kızıl toprak gibi her şeyle ve keza teyemmüme elverişli her şeyle caizdir. Velev ki bir avuç toprak olsun. Bu, bir taşın yerini tutar. Odun, amber, büyük inci ve cevahirle taşlamak caiz değildir. Çünkü bu ihanet değil, kıymet vermek olur. Ama 'caizdir' diyenler de vardır. Altın ve gümüşle dahi câiz değildir. Çünkü bunları atmaya, taşlamak değil, saçmak denilir. Tezekle dahi taşlamak caiz değildir. Çünkü tezek yer cinsinden değildir. Gerçi Eşbah'ın furuk babında tezekle caiz olduğubildirilmişse de bu, mezhebin hilâfınadır.
İZAH
«Yer cinsinden olan her şeyle caizdir.» Hidâye'de de böyle denilmiş, fakat Hidâye şarihleri firûze ve yâkut ile buna itirazda bulunmuşlardır. Çünkü bu iki nevi taşdahi yer cinsindendir. Hattâ her ikisi ile teyemmüm caizdir. Bununla beraber onları atmak caiz değildir. İnâye sahibi Nihaye'ye tâbi olarak buna cevap vermiş; "Caiz olmak tahkir Şartiyledir. Bunları atmakla tahkir hâsıl olmaz." demiştir. Hâsılı bu şart, Hidâye'nin umumi olan sözünü tahsis etmektedir. Binaenaleyh firûze ve yâkut gibi şeyler hariçtir. Lâkin Tatarhâniyye sahibi diyor ki: «Bu rivayet, yani tahkiri şart koşan rivayet, Muhit'te zikredilene, aykırıdır. Fetih sahibi de böyle demiştir. Bazıları bunun şart koşulmadığına bakarak onun caiz olduğunu söylemişlerdir. Caiz görenlerden biri de Menâsik adlı kitabında Fârisî'dir.» Tatarhâniyye'nin sözünden anlaşılan, cevazı tercih etmesi ve Hidâye'nin sözünü umumu üzere bırakmasıdır. Onun içindir ki Sa'diye sahibi, inaye'nin ifadesine, Surûcî'nin Gâye'si ve Zeylaî'nin şerhi ile itiraz ederek; "Şeytan taşlamak; yer cinsinden olan taş, moloz, toprak, kızıl toprak, alçı, zırnık gibi şeylerle, yakut, zümrüt ve benzeri kıymetli taşlarla, kaya tuzu ve sürme ile veya bir avuç toprakla; zeberced, billûr, akik ve firûze ile caiz olur. Odun, amber, inci, altın, gümüş ve mücevheratla olmaz. Odun, inci, mücevherat - ki incinin büyükleridir - ve amber, yer cinsinden değillerdir. Altınla gümüşe gelince: bunları atmaya taşlamak değil, saçmak denilir."
«Büyük inci» kaydını şarih, Nehir sahibine uyarak koymuştur. Çünkü atmak, büyükleriyle olur. Yoksa küçük incelerle dahi şeytan taşlamak caiz değildir. Çünkü onları da ulema ' yer cinsinden değildir ' diye ta'lîl etmişlerdir. Bunu Ebussuud söylemiştir,
«Cevahir»den murad, yukarıda Gâye'den nakledilen ifadeden anladın ki, incilerin büyükleridir. Şu halde münasip olan, ' büyük ' tabirini kullanmamak ve musannıfın sözünü, Hidâye ve Muhit'te olduğu gibi "firûze ve yâkutla şeytan taşlamak caizdir" şeklinde bırakmak idi. Lâkin şarihin ta'lîli buna münasip değildîr. O halde en iyisi, ' cevahir ' kelimesini ' kıymetli taşlar ' diye tefsir etmektir. Tâ ki inciyi büyüklükle vasfetmeye muvafık olsun. Şarih "caiz diyenler de vardır" sözüyle, Hidâye ve Muhit'ten yukarıda naklettiklerimize işaret etmiştir. Gördüğün gibi Surûcî, Zevlâî ve Farisî bu kavli benimsemişlerdir.
"Çünkü bunları atmaya taşlamak değil, saçmak denilir." Fetih sahibi diyor ki: «Bunlara 'atmak' ismi verilemediği için caiz olmamıştır. Gizli değildir ki, 'saçmak' denildiği gibi buna 'atmak' dahi denilebilir. Burada olsa olsa şöyle denilebilir: Bu hususi bir atıştır. Müteallâkının hususi olması itibariyle başka bir isim almıştır. ' Atma ' isminin buna verilememesinde bunun bir tesiri yoktur. Suretinin de tesiri yoktur.» Bundan sonra Fetih sahibi şunları söylemiştir: «Hâsılı ya mücerret taş atmak mülahaza edilecektir, yahut tahkirle beraber taş atmak veya Peygamber (s.a.v.)'in yaptığı hususiyle yapılacaktır. Bunların birincisi, cevahirle şeytan taslamanın caiz olmasını; ikincisi, tezek ve kıymetsiz odunla caiz olmasını; üçüncüsü de hassaten taşla caiz olmasını gerektirmektedir. Binaenaleyh bu daha zahir oluversin. Çünkü daha salimdir.»
Ben derim ki: Buna şöyle cevap verilebilir: Rivayet, taşlamanın şeytanı tahkir için olmasıdır. Peygamber (s.a.v.)'in ufak taşlar atması, delâlet yoluyla şeytan taşlamanın yer cinsinden olân her şeyle caiz olacağını gösterir. Binaenaleyh ikinci ve üçüncü şıklar beraberce nazarı itibara alınmış olur. Birinci şık alınmamıştır. Binaenaleyh tezek ve odunla taşlamak caiz olmadığı gibi, altın ve gümüşle de caiz olmamıştır. Lakin bu: firûze ve yâkutla dahi şeytan taşlamanın caiz olmamasını gerektirir. Böylelikle öteki kavil tercih edilmiş olur. Düşün!
«Mezhebin hilafınadır.» Onun için Mebsut sahibi şunları söylemiştir: «Bazı müşkilpesentler, tezekle şeytan taşlasa caiz olacağını söylüyorlar. Çünkü maksat, şeytanı tahkirdir. Bu tezekle de hâsıl olur diyorlar. Biz buna kail değiliz.» Lübab Şerhi, Fetih sahibi, "Şu da var ki, muhakkikinin ekserisi, bu işlerin teabbüdî olduğunu söylemişlerdir. 'Onlarda mânâ aranmaz." demiştir.
METİN
Taşları cemre yanından almak mekruhtur. Çünkü bunlar, "Kimin haccı kabul edilirse, cemresi kaldırılır." hadisiyle merdut şeylerdir. Bir taş olarak, onu yetmiş ufak parçaya ufalamak mekruhtur. Kesinlikle pis olduğu bilinen taşı atmak da mekruhtur. Şeytan taşlamanın vakti, fecirden fecire kadardır. Güneşin doğmasından zevâline kadar atmak sünnet; güneş batıncaya kadar atmak mübah; fecre kadar atmak mekruhtur. Taşları attıktan sonra, isterse 'kurbanını keser. Çünkü hacc-ı ifrat yapmıştır. Sonra saclarını kısaltır. Bu, her kıldan parmak ucu kadar almak suretiyle olur ki vâciptir. Bütün saçlarını kısaltmak menduptur. Dörtte birini kısaltmak ise vaciptir.
İZAH
«Taşları cemre yanından almak mekruhtur» Bu, keraheti tenzihiyyeden başka bir şey değildir diyen Fetih sahibi, bu sözüyle, bu yerden başka nereden alınsa caiz olacağına işaret etmiştir. Lübab'da, "Müzdelife'den yedi ufak taş âlarak onları Cemre-i Akabe'de atmak müstehaptır. Müzdelife'den veya yoldan yetmiş taş alırsa bu da caizdir. Müstehap olduğunu söyleyenler de vardır." denilmiştir. Lübab şarihi diyor ki: "Lâkin Kirmâni bunun sünnete muhalif olduğunu; bizim mezhebimiz olmadığını söylemiştir. Bedâyi ve diğer kitaplarda şeytan taşlarının Müzdelîfe'den veya yoldan alınacağı bildirilmişse de, bunu yedi taşa hamletmek gerekir. Keza Zahîriyye'nin, "Bu taşları yol kavşaklarından toplamak müstehaptırsözü de buna hamledilmelidir.» Hâslı yedi taştan geri kolanlarını toplamak için bize göre hususi bir yer yoktur.
«Merdud şeylerdir.» Yani bunlar uğursuzluğa yorulabilir. Sirac. Hadisten murad, Dârekutnî ile Hakim'in Ebû Said Hudrî (r.a.)'dan rivayet ettikleri ve Hakim'in sahihlediği şu hadistir: «Dedim ki: "Ya Rasulallah! Har sene attığımız bu taşlan biz azalır sanıyoruz." Rasulullah (s.a.v.), "Onların kabul edilenleri kaldırılır. Böyle olmasaydı, sen onları dağlar gibi görürdün" buyurdular.» Kârî'nin Nikâye Şerhi. Fetih'te bu hadis, Said b. Cübeyr'den rivayet olunmuştur. O şöyle demiştir: «İbn-î Abbas'a dedim ki: İbrahim Halilullah zamanından beri atılagelen bu taşlar ne oluyor ki, ufku kaplayacak tepeler haline gelmemiş? Şu cevabı verdi: Sen bilmiyor musun kimin haccı kabul edilirse onun taşı kaldırılır.» Sa'diyye'de şöyle denilmiştir: "Diyebilirsin ki cahiliyet devri halkı müşrik idiler. Müşrikin ameli kabul edilmez." Buna şöyle cevap verilmiştir: «Kafirlere, dünyada mükafatları verilmek için bazen ibadetleri kabul edilir.» .Tahtâvî şöyle demiştir: "Bunu, İmam Ahmed'le Müslim'in Enes (r.a.)'den rivayet ettikleri şu hadis de te'yid eder: Peygamber (s.a.v.),' "Şüphesiz ki Allah Tealâ hasene hususunda mümine zulmetmez. Ondan dolayı kendisine dünyada hakettiğini verir. Ahirette de sevaba nail kılar. Kâfire gelince; onu hasenatı sebebiyle dünyada doyurur. Ahirete göçtüğü vakit karşılığında hayır verecek bir hasenesi kalmaz" buyurdular.»
Ben derim ki: Lâkin bunun niyete bağlı ibadetlerle değil de hayır işleri yapmakla tahsis edileceği iddia olunabilir. Çünkü niyeti, islamiyet şart kılmıştır. Meğer ki niyet sadece bizim şeriatımızda şarttır denile.
«Kesinlikle pis olduğu bilinen taşı olmak da mekruhtur.» Fakat kesinlikle bilinmezse mekruh değildir. Çünkü eşyada asıl olan temizliktir. Lâkin yüzde yüz temiz olması için taçları yıkamak menduptur. Nitekim bu, Bahır ve diğer kitaplarda zikredilmiştir.
«Şeytan taşlamanın vakti» Yani edası için caiz olan vakit, kurban bayramı gününün fecrinden, ikinci günün fecrine kadardır. Bahır sahibi diyor ki: «Hattâ bunu ikinci günün fecri doğana kadar geciktirirse, İmam-ı Âzam'a göre ceza kurbanı lâzım gelir. İmameyn buna muhaliftir. Bayram günü fecir doğmazdan önce şeytan taşlasa, bilittifak sahih olmaz.»
«Güneşin doğmasından, zevâline kadar atmak sünnet...» Mecmau'r Rivâyât'ta Muhit'ten naklen böyle denilmiş, Nehir sahibi de ona uymuştur. Aynî ise ' müstehaptır ' tabirini kullanmıştır, Remlî.
«Güneş batıncaya kadar atmak mübah» Yani zevâlden güneş batıncaya kadar atmak mübahtır. Zahîriyye sahibi bunu mekruh saymıştır. Fakat ekseriyet birinci kavli tercih etmişlerdir. Bahır.
«Fecre kadar atmak mekruhtur.» Yani güneş kavuştuktan fecre kadar şeytan taşlamakmekruhtur. Güneş doğmadan önce taşlamak dahi mekruhtur. Bahır. Bu, özür bulunmadığına göredir. Ama zayıfların güneş doğmadan, çobanların da geceleyin atmalarında bir isaet yoktur. Nitekim Fetih'te böyle denilmiştir.
«Çünkü hacc-ı ifrat yapmıştır.» Bu cümle, "isterse kurbanını keser" ifadesinden anlaşılan muhayyerliğin ta'lîlidir. Kurban kesmesi efdaldir. Kırân ve temettua niyet edene ise kurban vâciptir. T. Bayram kurbanına gelince: Seferî ise ona kurban vâcip değildir, seferî değilse Mekkeliler gibi ona da kurban vâciptir. Nitekim Bahır'da böyle denilmiştir.
«Sonra saçlarını kısaltır.» Yahut tıraş olur. Nitekim aşağıda "tıraş olması daha iyidir" demesi buna delâlet eder. Lübab sahibi diyor ki: "Ondan sonra, yani tıraş olduktan veya saçlarını kısalttıktan sonra, bıyıklarını alması, tırnaklarını kesmesi müstehap olur. Eğer tırnaklarını veya bıyıklarını yahut sakalını tıraş olmadan keser veya koku sürünürse, ona cinayetine göre ceza lâzım gelir." Tafkikinin tamamı Lübab şerhindedir.
«Her kıldan parmak ucu kadar almakla olur.» Bahır sahibi diyor ki: «Kısaltmaktan maksat, erkek ve kadının başlarının dörtte birinin saç uçlarından, parmak ucu miktarını almasıdır. Bunu Zeylâî de böyle zikretmiştir. Muradı, her kıldan parmak ucu kadar kesmesidir. Nitekim Muhit ve Bedâyi sahipleri bunu açık söylemişler: "Kısaltmayı parmak ucundan ziyade yapmak vâciptir. Ta ki başındaki her kıldan parmak ucu kadarını almış olsun. Çünkü saçların uçları âdeten birbirine müsavi değildir." demişlerdir.» Halebî, Menâsik'inde, "Bu güzeldir." demiştir. Şurunbulaliyye sahibi de şunları söylemiştir: «Bana öyle geliyor ki, her kıldan murad, vâcip olarak başının dörtte birinin kılları; evleviyet yoluyla ise hepsidir. Şu halde cüzlere ayırmakta muhalefet yoktur. Çünkü tıraşta olduğu gibi, dörtte bir bütün hükmündedir.» Binaenaleyh şarihin "her kıldan" sözü ' bütünden ' değil; başın dörtte birindendir. Aksi takdirde sözü sonraki sözüyle çelişir.
METİN
Kel ve yaralının, başından -mümkünse - usturayı geçirmek vâciptir; değilse ondan tıraş sâkıt olur. Tıraş ile kısaltmanın biri ne zaman bir arızadan dolayı imkânsızlaşırsa, diğerini yapmak tayinen lâzım gelir. Saçını, kısaltmak mümkün olmayacak derecede zamk sürerek keçeleştirirse, tıraş olması alettâyin lazım gelir. Bahır. Bütün başını tıraş etmesi efdaldir. Macun gibi bir şeyle saçını giderirse caiz olur.
İZAH
«Kel ve yaralının, başından -mümkünse- usturayı geçirmek vaciptir.» Muhtar olan kavil budur. Nitekim Zeylaî, Bahır, Lübab ve diğer kitaplarda da böyle denilmiştir. Bazıları bunun müstehap olduğunu söylemişlerdir. Lübab şerhinde, "Sünnet olduğu söylenir ki, en zâhir olan da budur." denilmiştir.
«Değilse ondan tıraş sâkıt olur.» Yani üzerinden ustura geçirmek mümkün değil, kısaltmayâ da yol bulamıyorsa, bu vazife ondan sâkıt olur. Tıraş olmuş gibi ihramdan çıkar. Böylesine, ihramdan çıkmayı kurban günlerinin en son vaktine bırakmak daha iyidir. Amma bırakmazsa bir şey lâzım gelmez. Başında yara olmaz da kırlara çıkarak âlet yahut tıraş edecek kimse bulamazsa, ona tıraş olmak veya saç kısaltmaktan başka çare yoktur. Bu özür değildir. Fetih. Çünkü âlete rastlamak her an me'muldür. Yaraların düzelmesi bunun hilafınadır. Bir de saç gidermek yalnız usturaya mahsus değildir. Bunu Bahır sahibi söylemiştir.
«Keçeleştirirse ilh...» sözü, kısaltmanın mümkün olmadığına misaldir. Keza saç kısa olursa tıraş taayyün eder. Saçın pelik örülmüş veya hotoz yapılmış olmasında hüküm yine budur. Nitekim bu, Mebsût'a nisbet edilmiştir. Vechi şudur: Saçı çözdüğü zaman bazı kıllar dökülür ve ihrama cinayet olur. Onun için tıraş olması taayyün eder. Lâkin burada şöyle denilebilir: Bu saç dökülmesi cinayet değildir. Çünkü kılları ustura ile veya başka bir şeyle gidermenin caiz olduğu vakitte yapılmıştır. Velev ki kendisi veya başkası yolmak suretiyle olsun. Nitekim gelecektir. O halde Mebsût'un sözü, müşkil olarak kalır. Kısaltmak mümkün olmakla beraber, tıraş olmanın imkânsızlığına misal, tıraş aletini kaybetmek veya tıraş edecek kimse bulamamak; yahut başının ağırması veya başında yara bulunması gibi bir sebeple tıraşın kendisine zarar vermesidir. İkisinin birden imkânsızlığına misal, kel ile başı yaralı meselesinde geçti.
«Bütün başını tıraş etmesi efdaldir.» Yani sünnet budur. Ama bu, erkek hakkındadır. Kadın için mekruhtur. Zira onun hakkında bu, erkeğin sakalını tıraş etmesi gibi kılık değiştirmektir. Musannıf o kimsenin, başının dörtte birini tıraş etmekle yetinse caiz olacağına işaret etmiştir. Nitekim kısaltmada bu caizdir. Lâkin sünneti terk ettiği için kerahet işlemiş olur. Çünkü sünnet, bütün başı tıraş etmek veya bütün başın saçlarını kısaltmaktır. Nitekim Lübab şerhi ile Kuhistânî'de beyan edilmiştir. Nehir sahibi diyor ki: «Onun mutlak olması, yani Kenz'in mutlak olan sözü -ki tıraş olmak daha makbuldür demiştir- başının yarısını tıraş etmenin saç kısaltmaktan evla olduğunu îfade eder. Ama ben bunu görmedim.»
Ben derim ki: Eğer tıraş olmak bütün saçlarını kısaltmaktan evlâdır demek istiyorsa, bunu kabul edemeyiz. Biliyorsun ki sünnet olan, bütün başı tıraş etmek veya saçım kısaltmaktır. O halde yarısını tıraş etmek hepsini kısaltmaktan nasıl evlâ olabilir? Lâkin Sindî'nin Levami'den nakline göre, başın yarısını tıraş etmek bütün baçın saçlarını kısaltmaktan evlâdır.
T E M B İ H: Bu söylenenler, muhsardan (haccdan men edilen kimseden) başkası hakkındadır. Muhsara gelince: İleride görüleceği vecihle ona tıraş yoktur. Bedâyi.
«Macun gibi bir şeyle» tıraş etmek; veya yolmakla ve keza birisiyle kavga ederek yolunmakla saçlarının giderilmesi, kasten tıraş olmak yerine geçer. Fetih.
T E M B İ H: Ulema demişlerdir ki: «Tıraşa, tıraş olanın değil, tıraş edenin sağından başlamak menduptur. Ancak Sahihayn'daki bir hadis bunun aksini ifade etmektedir. Hadis şudur: Peygamber (s.a.v.) berbere ' ol ' dedi ve sağ tarafa işaret buyurdu. Sonra sol tarafı işaret etti. Sonra usturayı başkalarına verdi. Fetih sahibi diyor ki: Doğrusu budur. Velev kî mezhebin hilafına olsun.»
Ben derim ki: El-MüItekat'ta İmam-ı Âzam'dan rivayet edilen» kavil buna uymaktadır. Hz. İmam şöyle demiştir: «Başımı tıraş ettirdim; Berber üç şeyde benim yanlışımı buldu.
1) Oturduğumda, "kıbleye dön" dedi.
2) Ona sol tarafımı döndüm, "sağdan başla" dedi.
3) Gitmek istediğim vakit, "saçlarını göm" dedi. Ben de dönerek onları gömdüm.» Nehir. Yani bu söz, İmam-ı Âzam'ın berberin sözüne döndüğünü ifade etmektedir. Onun için Lübab sahibi. "Muhtar olan budur." Demiş, şarihi de şunları söylemiştir: «Nitekim İbn-i Acemi'nin Mensik'inde ve Bahır'da da böyledir. Nuhbe'de, sahih olan budur' denilmiştir. İmamı Azam'ın arkadaşlarının ondan naklettiği kavilden döndüğü rivayet edilmiştir. Böylelikle son kavlinin sahihlendiği doğrulanmış ye, ulemaca O'ndan meşhur olarak rivayet edilen kavil defedilmiştir. Surûcî diyor ki: Şafiî'ye göre berber, tıraş olanın sağından başlar. Bazı ulemamız bu kadarcık söylemiş, bunu kimseye nisbet etmemiştir. Sünnete tabi olmak evlâdır. Rasulullah (s.a.v.)'in mübarek başlarına sağdan başladığı sabit olmuştur. Ondan sonra kimsenin söze hakkı yoktur. İmam-ı Azam berberin sözünü tutmuş, onu inkâr etmemiştir. Eğer mezhebi onun hilâfına olsaydı, ona muvafakat etmezdi.» Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır. Mi'râc ile Gâyetü'l-Beyan'da da bunun gibi sözler vardır.
(Burada bir yanlışlık olmuştur. Râfiî'nin bu husustaki satırlarını aynen naklediyoruz: Sindi'de denilmiştir ki: Kirmânî'nin söylediği sözü -ki İmam-ı Âzam'ın mezhebi, berberin sağından, tıraş olanın solundan başlamaktır- Gâyetü'l-Beyan sahibi reddetmiştir. O şöyle demiştir: bunu bazı ulemamız söylemiş, ama kimseye nisbet etmemiştir. Sünnete tabi olmak evlâdır. Galiba Surûcî'den naklettiği ibareden düşmüş kelimeler olacaktır. İbarenin aslı şöyledir: Şâfiî'ye göre, tıraş olanın sağından başlar. İmam-ı Âzam'ın mezhebine göre ise berberin sağından, tıraş olanın solundan başlar. Sonra Fetih sahibinin söylediği sözün muktezası, mezhebe göre berberin sağından başlamayı teslim etmesidir. Lâkin bununla amel edilmez. Çünkü sünnetle sabit olana muhaliftir. Mülteka'ın söylediğinin muktezası ise, bunun İmam-ı Âzam'ın mezhebi olduğunun teslimdir. Ancak ondan dönmüştür. Surûcî'nin söylediğinin muktezası ise, onun mezhebi olduğunu teslim etmemektir. Bilâkis İmam-ı Azam'ın mezhebi, tıraş olanın sağından başlamaktır.)  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...