MİKÂTLAR
METİN
Mikâtlar, yani
Mekke'ye girmek isteyen kimsenin ihramsız geçemeyeceği yerler beştir: 1)
Zülhuleyfe: Medine'den altı mil, Mekke'dense on konak mesafede bulunan bir
yerdir. Avam takımı ona Ebyâr-ı Ali (Ali Kuyuları) adını verirler. Bu kuyuların
bazılarında Hz. Ali (r.a.)'ın cinlerle harb ettiğini söylerler ki, yalandır. 2)
Zâtü Irk: Mekke'ye iki konaktır. 3) Cuhfe: Rabığ'a üç konak mesafedir. 4) Karn:
Mekke'ye iki konak mesafededir. Bu kelimeyi "Karen" şeklinde okumak hatadır.
Üveys'i ona nisbet etmek ise ikinci bir hatadır. 5) Yelemlem: Bu da iki konak
mesafede bir dağdır. Bunlar Medineli; Iraklı ve Şamlı'nın - yani Medine'ye
uğramayan Iraklı ile Şamlı'nın "demektir. Buna karine aşağıdakidir. Necdli ve
Yemenli'nin mikâtlarıdır. Musannıf leffü neşri mürettep yapmıştır.
İZAH
«Mîkâtlar...»,
'mikât'ın cemidir. Mikât, sınırlanmış vakit mânâsına gelir; ama yer için istiare
edilmiştir. Yani "ihram yeri" mânâsına alınmıştır. Nasıl ki; "Orada müminler
imtihan edilirler." âyet-i kerîmesinde, 'yer' 'vakit' mânâsına istiare
edilmiştir. Cevherî'nin, "Mikât, ihram yeridir." demesi buna aykırı değildir.
Çünkü onun maksadı, hakikatla mecaz arasında fark yapmak değildir. Galiba Bahır
sahibi Sıhah'ın zâhirine bakarak, bu kelimenin, ' vakit'le ' muayyen yer'
arasında müşterek olduğunu söylemiş, "murad ikincisidir" demiştir. O, ulemanın
yukarıda geçen sözlerinden ayrılmıştır. Ama sen vâkiin ne olduğunu anladın.
Nehir. Sonra bilmiş ol ki, yer mikâtı insanlara göre değişir. Çünkü insanlar üç
sınıftır: Uzaktan gelen, ' hıll 'de (yani mikât içinde) yaşayan ve Harem'de
yaşayanlar. Musannıf da onları bu tertip üzerine zikretmiştir.
«Mekke'ye girmek
isteyen...» Yani velev ki ticaret gibi hacc ibadetle olmayan bir şey için
girsin. Nitekim gelecektir.
"İhramsız..." Yani
hacc veya umreye ihramlanmadan giremeyeceği yerdir.
"Huleyfe" kelimesi,
'halefe'nin ismi tasğîridir ve suda yetişen bir ottur. (Türkçe'si, ' Kandıra
Otu'dur.)
«Medine'den altı
mil mesafededir.» Bazıları yedi, bazıları dört mil olduğunu söylemişlerdir.
Allame Kutbî, Mensik'inde şöyle diyor: «Bundan zapt edilen Seyyid Nûreddin Ali
Semhudî'nin tarihinde söylediğidir. Diyor ki: Ben bunu ölçtüm. Mescid-i
Nebevî'nin Bâbüsselam adlı kapısının eşiğinden Zülhuleyfe'deki Mescid-i
Şeceran'ın eşiğine kadar 19. 000 arşın; el arşını ile 732,5 arşın geldi.»
Ben derim ki: Bu
beş milden azdır. Çünkü bize göre bir mil halen kullanılan demir arşınla 4.000
arşındır. Allah'u a'lem.
«On konak» yahut
dokuz konaktır. Nitekim Bahır'da beyan edilmiştir.
«Ki kalandır.» Bunu
Bahır sahibi, muhakkık İbn-i Emîr Hâcc Halebî'nin Menâsik adlı kitabından naklen
söylemiştir.
«Zâtü Irk» hakkında
Kutbî'nin Mensik'inde şöyle denilmektedir: «Bu adın verilmesi, ırk orada
bulunduğundandır. ' Irk ' bir dağdır. Burası bir köy olup, şimdi harap haldedir.
Irk Akîk'a bakan bir dağdır. Akîk bir vâdi olup, suyu Tihâme alçaklarına akar.
Bunu Ezherî söylemiştir.» Onun için Lübab'ta şöyle denilmiştir: "Efdal olan,
Akîk'ten ihrama girmektir. Burası Zâtü Irk'tan bir veya iki konak öncedir."
«Cuhfe», kıyıda su
kalıntısı mânâsına gelir. Bu yere bu ismin verilmesi, bir zamanlar sel gelip
ahalisini götürdüğü içindir. Asıl adı "Mehyea"dır. Lâkin söylendiğine göre,
nişanları kalmamış; yalnız bazı gizli kalıntıları vardır ki, onları da hemen
hemen bazı Bedevîler'den başka kimse tanıyamaz. Onun için Allah'u a'lem, hacılar
ihtiyaten Râbıd denilen yerden ihrama girmeyi tercih etmişlerdir. Bazıları buna
' Râbiğ ' derler. Zira Cuhfe'den yarım konak yahut buna yakın bir mesafe önce
gelir. Bahır. Kutbî diyor ki: «Ben gerçekten bu yerin Araplarından bu işi bilen
bir cemaata sordum da; Râbiğ'den Mekke'ye doğru, sağ taraftan, aşağı-yukarı bir
mil yürüdükten sonra bana bir tepe gösterdiler.»
"Karn", Arafat
üzerine uzanan bir dağdır. Böyle okunduğunda, hadis, fıkıh, lügat ve
tarihçilerle başkaları arasında ihtilâf yoktur. Bunu Nehir sahibi Tehzîbü'l-Esmâ
ve'l-lügât'tan nakletmiştir.
«Bu kelimeyi
'Karen' şeklinde okumak hatâdır.» Kâmus sahibi diyor ki: «Cevherî bu kelimeyi
'Karen' diye harekelemekte ve Üveys-i Karenî'yi buna nisbet etmekte yanılmıştır.
Çünkü Üveys, dedelerinden biri olan Karen b. Rûmân b. Nâciye b. Murâd'a
mensuptur.»
"Yelemlem"e '
Elemlem 'de denilir ki, asıl olan da budur. ' Yâ ' ile okunması, onu
kolaylaştırmak içindir.
«İki konak mesafede
bir dağdır.» Tihâme'de olup, zamanımızda 'Sa'diyye' adı ile meşhurdur. Bunu bazı
menâsik şârihleri söylemiştir. Bahır sahibi diyor ki: «Bu mikâtların Zâtü
Irk'tan maadası, Buhârî ile Müslim'de sabittir. Zâtü Irk da, Müslim'in sahihi
ile Ebû Dâvûd'un "Sünen"inde mevcuttur.»
"Iraklı"dan murad,
Basra ve Kûfe ahalisidir. ' Ehl-i Irakayn ' bunlardır. Sair Şarklılar da
öyledir.
"Şamlı" ya, Mısırlı
ve Tebük yolundan gelen Mağripli de katılmalıdır; zira bunlar da onun gibidir.
Lübab ve şerhi.
"Medine'ye
uğramayan Iraklı ile Şamlı" sözü ile demek istiyor ki: Zâtü Irk'ın Iraklılara,
Cuhfe'nin de Şamlılara mahsus olması, Medine'ye uğramadıklarına göredir. Oraya
uğrarlarsa, onların mikâtı da oralıların mikâtı, yani Zülhuleyfe'dir. Bu, efdal
olanı beyandır. Çünkü oralardan gelenlere, Medineliler gibi, Zülhuleyfe'den
ihrama girmek vâcip değildir. Nitekim izahı gelecektir.
«Karîne
aşağıdaki...» Keza bunlar oralı olmayıp, oraya uğrayanlar için de mikâttırlar;
ifadesidir. H.
"Necidlî"den murad,
Yemen'in Necd'i, Hicâz'ın Necd'i ve Tihâme'nin Necd'inde yaşayandır.
"Yemenli"den murad,
diğer Yemenlilerle Tihâmeliler'dir. Lübab.
METİN
Bu mikâtları,
şâirin şu beyti toplamaktadır:
«Irak'ın: Irk'ı,
Yemen'in Yelemlem'i
Zülhuleyfe'de
ihramlanır Medineli
Şam için eğer
uğrarsan Cuhfe'dir.
Necdli'ye de
Karn'dır iyi ayır!» Keza bunlar oralı olmayıp, oraya uğrayanlar için de
mikâttırlar. Meselâ Medineliler'in mikâtına uğrayan Şamlı gibi ki, onun mikâtı
da orasıdır. Bunu Şâfii olan Nevevî ile başkaları söylemişlerdir. Ulemamız
demişlerdir ki: Bir kimse iki mikâta uğrarsa, uzak olanından ihrama girmesi
efdal olur. Ama ihramı ikinci mikâta bırakırsa, mezhebe göre kendisine bir şey
lâzım gelmez. Lübab'ın ibaresi, "Kurban cezası ondan sâkıt olur." şeklindedir.
İZAH
Mikâtları, Şeyh
Ebülbeka dahi Bahr-ı Amîk'de şu beytinde toplamıştır:
«Bil ki, Yemen,
Necd, Irak, Şam ve Medineliler'in mikâtları
Yelemlem, Karn,
Zâtü Irk'tır. Nebiyyi Ekrem'in mikâtı da Huleyfe'dir.» "Bunu Şâfiî olan Nevevî
ve başkaları söylemişlerdir." Bazı nüshalardan bu cümle düşmüştür ki, doğrusu da
budur. Çünkü bu mesele mezhebin, gerek metin, gerek şerh bütün kitaplarında
açıklanmıştır. Binaenaleyh onu Nevevî (r.)den nakle hacet yoktur. H. Buna cevap
verilmiş ve, "Şârih bununla meselenin ittifâkî olduğuna işaret etmiştir."
denilmiştir.
«Bir kimse iki
mikata uğrasa...» Mesela bir Medineli Zülhuleyfe'ye uğrayıp sonra Cuhfe'ye
varsa, Mekke'ye uzak olanından ihrama girmesi daha faziletli olur. Yani
Zülhuleyfe'den girmelidir. Lâkin Lübab Şerhi'nde İbn-i Emîr Hâcc'dan naklen
bildirildiğine göre, efdal olan ihramı geçiktirmektir. Sonra bu iki kavlin
arasını bulmuş; «Birincinin efdal olması, onda ulemanın ihtilafından çıkmak ve
taata koşmak bulunduğundandır. İkincisinin efdal olması, harama düşmek onda daha
az olduğundandır. Çünkü zaman bozulduğu için, günah çok işlenir. Binaenaleyh
yukarıda zikredilene aykırı olmadığı gibi; Bedâyı'daki, "Bir kimse bir mikâttan
diğerine ihramsız geçerse caiz olur; şu kadar var ki müstehap olan, birinciden
ihrama girmektir. Keza Ebû Hanife'den rivayet olunmuştur ki, Medineli olmayanlar
hakkında: Medine'ye uğrarlar da, oradan Cuhfe'ye geçerlerse, bunda bir beis
yoktur. Ama benceZülhuleyfa'den ihrama girmeleri daha makbuldür. Çünkü bunlar
birinci mikâta vardıklarında, onun hürmetini muhafaza etmeleri lâzım gelir.
Binaenaleyh onu terk etmeleri mekruh olur." ifadesine de aykırı değildir. Bunun
benzerini Kudûrî, Şerh'inde zikretmiştir. Şu kadar var ki, İmam-ı Azam'ın
Medineliler'den başkaları hakkındaki bu sözünde, Medineli'nin böyle olmadığına
işaret vardır. Bu suretle Hz. İmam'dan ceza kurbanı vâcip olacağına ve
olmayacağına dair nakledilen iki rivayetin arası bulunmuş olur; yani 'vâciptir'
rivayeti Medineli'ye; 'değildir' rivayeti Medineli olmayana yorumlanır.»
demiştir.
Ben derim ki: Lâkin
Fetih'te nakledildiğine göre, Medineli Cuhfe'ye geçer de, orada ihrama girerse,
bir beis yoktur. Ama efdal olan, Zülhuleyfe'den ihrama girmektir. Fetih sahibi
bundan önce Hâkim'in Kâfî'sinden - ki İmam Muhammed'in sözlerini zahir rivayet
kitaplarına o toplamıştır - şunu nakletmiştir: «Bir kimse mikâtını ihramsız
olarak geçer de, başka bir mikâta vararak orada ihrama girerse kâfi gelir. Ama
ilk mikâtta ihrama girse bence daha iyi olurdu.» İşte Medineliye bir şey lâzım
gelmediği hususunda bunların birincisi açık, ikincisi zahirdir. Binaenaleyh
anlaşılıyor ki, Hz. İmam'ın, "Medinelilerden başkaları uğrarsa" sözü,
tesadüfîdir; ihtirâzî bir kayıt değildir. Ve zâhir rivayette Medineli ile
başkası arasında fark yoktur.
Hidâye'nin, "Mikât
tayininin, yani beş mikâtla sınırlandırmanın faydası, ihramı bunlardan sonraya
bırakmanın yasak olduğunu bildirmektir. Çünkü mikâttan önce ihrama girmek bil
ittifak caizdir." ifadesine gelince: Fetih sahibi buna itiraz etmiş ve, "Buna
göre, Medinelinin ihramını Zülhuleyfe'den sonraya bırakması caiz değildir.
Halbuki yazılanlar bunun hilâfıdır." demiştir. Evet, İmamı Âzam'dan rivayet
olunduğuna göre, o kimseye ceza kurbanı lâzımdır. Lâkin ondan nakledilen zâhir
rivayet birincisidir. Nehir sahibi diyor ki: «Cevap şudur: Geciktirmeyi men
etmek, son mikâtla kayıtlıdır.» Tamamı oradadır.
«Mezhebe göre...»
sözünün mukabili, "Kurban vâcip olur" rivayetidir.
«Lübab'ın ibaresi,
"Ondan kurban sâkıt olur." şeklindedir.» Bunun muktezası, mikâtı geçmekle vâcip
olması; sonra son mikâttan ihrama girmekle sükut etmesidir. Bu, gördüğün gibi
yazılanlara aykırıdır. Zâhire bakılırsa, bu söz ikinci rivayete göredir.
METİN
Eğer mikatlara
uğramazsa, araştırır ve birinin hizasına gelince ihrama girer. Efdal olanı,
Mekke'ye en uzağıdır. Hizasına gelecek bir yerde değilse, Mekke'den iki konak
mesafede ihrama girer. Mekke'ye, yani Harem'e girmek isteyen bir uzak belde
hacısının - velev haccdan başka bir hacet için olsun - ihramı bu mikâtların
hepsinden sonraya bırakması haramdır, Ama Hill'den, Halîys ve Cidde gibi bir
yere gitmek isterse, ihramsız geçmesî helâl olur. Oraya vardığında 'oralı'
hükmüne girer ve artık ihramsız Mekke'ye girebilir. Bunu arzuedene çare budur.
İZAH
«Eğer mikâtlara
uğramazsa...» ifadesi Fetîh'te de böyledir. Bu şunu anlatır ki, mikâtın hizasına
varınca, ihramın vâcip olması, ancak mikâtlara uğramazsa muteberdir. Uğrarsa,
bunlardan birine varmadıkça, başka mikâtı geçmesi caiz olamaz. Velev ki ondan
sonra başka bir mikâtın hizasına varmış olsun: Bahır sahibi Şâfiîlerden İbn-i
Hacer Heytemî ile Mekke'de görüştükleri vakit kendisine, onun sorduğu suale
bununla cevap vermiştir. Sual şudur: «Sizin iddianıza göre, bir Şamlı ile
Mısırlı'ya Râbığ'dan ihrama girmek lâzım değildir. Halîys'tan girmelidir. Çünkü
mikatların sonu olan Karnülmenâzil'in hizasındadır.» Bahır sahibi ona başka bir
cevap da vermiştir. Şöyle ki: «Ulemamızın muradları, yakın olan hizadır.
Karn'dan geçenlerin, hizaya gelişleri uzaktır. Çünkü onlarla Karn arasında bazı
dağlar vardır.» Lâkin kendisine Nehir sahibi itiraz etmiş; "Uzakla yakın
arasında fark yoktur." demiştir.
«Araştırır.» Yani
orasının mikât yeri olduğunu aklı keserse, soracak kimse bulamayınca, orada
ihrama girer.
«Hizasına gelecek
bir yerde değilse...» ifadesi, Fetih'te de böyledir. Lâkin daha doğrusu,
Lübab'da olduğu gibi, "hizasına vardığını bilmezse" demektir. Zira Lübab şârihi,
"Hizaya varmamak tasavvur olunamaz." demiştir. Yani "Mikâtlar Mekke'nin her
tarafına şâmildir; birinin hizasına mutlaka varacaktır." demek istemiştir.
«İki konak mesafede
ihrama girer.» Bunun vechi vechi şudur: İki konak, mesafelerin
ortasıdır. Yoksa ihtiyat daha fazlasıdır. Makdisî.
«Sonraya bırakması
haramdır.» O halde ihrama girmek için mikâtlardan birine dönmesi icap eder.
Velev ki kendi mikâtı olmasın.
Aksi
takdirde ceza kurbanı vâcip olur. Nitekim cinayetler bâbında beyanı
gelecektir.
«Uzak belde
hacısının» ve o hükümde olanın - Harem ve hıllde (dışında) yaşayan kimselerin
mikâtı, çıkmaları gibi ki ileride gelecektir - ihramı mikâttan sonraya bırakması
haramdır. Şu halde "uzak belde hacısı" diye kayıtlaması, bunlar yerlerinde
kaldıklarına göredir. Kalırlarsa haram değildir. Nitekim gelecektir.
«Yani hareme»
sözünden murad, hâssaten Mekke değildir. 'Harem'in sınırlamasını az ileride
yapacaktır. Bu kaydı koyması, ekseriyetle oraya gitmek istenildiği içindir.
«Velev haccdan
başka...» Sırf görmek, gezmek veya ticaret gibi bir hacet için olsun. Fetih.
«Ama hıllden» Yani
mikâtla Harem arasından Cidde gibi bir yere gitmek isterse, ihramsız geçmesi
helâl olur. Muteber olan, yola çıktığı zamanki değil, oradan geçtiği zamanki
kastıdır. Nasıl ki cinayetler bâbında gelecektir. Yani doğrudan doğruya maksadı
orası olur. Mesela, alışveriş için gider de, işini gördükten sonra Mekke'ye
girerse, ihramsız geçebilir. Çünkü evvelâ maksadı Mekke'ye girmek olur da,
zaruri olarak hıllden geçerse, ihramsız helâl olmaz.
«Artık ihramsız
Mekke'ye girebilir.» Ama hacc niyeti ile olmamak şarttır. Nasıl ki az ileride
gelecektir.
«Çare budur.» Yani
Mekke'ye ihramsız girmek isteyen için, bu kasıttan başka çare yoktur. Lakin bu
çare, ancak dediğimiz gibi doğrudan doğruya hıllden bir yere gitmeyi kastedip,
Mekke'ye girdiğinde hacc ibadetlerini yapmayı kast etmemekle tamam olur. Bu
hususta sözün tamamı inşaallah cinayetler babının sonunda gelecektir.
METİN
Ancak başkası
namına hacca memur olan müstesnadır. Çünkü muhalefet etmiş olur. İhrama mikâttan
önce girmek haram değil; bilâkis hacc aylarında ise ve kendine güveniyorsa efdal
olan budur.
İZAH
«Ancak başkası
namına hacca memur olan müstesnadır.» Bunu Bahır sahîbi inceleme yaparak
söylemiş ve şöyle demiştir: «Bu çarenin, hacca memur olan kimseye caiz olmaması
gerekir. Çünkü o zaman onun seferi hacc için olmamış olur. Bir de o kimse
uzaktan gelenlerin haccını yapmakla memurdur. Mekke'ye îhramsız girince, haccı,
Mekkeli haccı olur ve muhalefet etmiş sayılır. Bu mesele, deniz yolu ile başkası
namına hacca gidenlerde çok olur. Hâdise sene ortasında cereyan eder. Acaba o
kimse Cidde'de mâlûm olan limana gitmeyi kast edebilir mi ki Mekke'ye ihramsız
girebilsin. Tâ ki hacc için ihrama girerse, uzun zaman ihramlı kalmasın. Çünkü
başkası namına hacceden kîmse, umreye ihramlanamaz.» Yani umre yapar da sonra
haçc için Mekke'de ihrama girerse, ulemanın kavillerince muhalif olur. Nitekim
Tatarhâniyye'de Muhit'ten naklen beyan olunmuştur. Acaba bunun muhalefeti,
seferini emrolunduğu haccdan başkasına çevirdiği için midir; yoksa haccını
uzaklardan gelenlerin haccı yapmadığından mıdır? ikinci ihtimale göre, umre
yapar veya limana gitmeyi kastetmek sureti ile çareyi kullanır da, sonra
Mekke'ye girer; sonra hacc zamanı mikâta çıkarak orada ihrama girerse muhalif
olmaz. Çünkü onun haccı, uzaklardan gelenlerin haccı olmuştur. Birinci ihtimale
göre ise, o kimse muhalif iş yapmıştır. İhtimal bu muhalefet, Bahır'ın
ibaresinin başı ifade ettiği gibi, her iki illette birden muhalefettir. Bu
takdirde, ilk illetle muhalefet tahakkuk eder. Lâkin Allâme Aliyyü'l-Karî,
risalelerinin birinde bir meseleden bahsetmiştir ki, asrının fukahası o meselede
ikilemişlerdir. Mesele şudur: Başkası namına hacca giden bir kimse, hacc için
ihramlanmadan mikâtı geçer de, sonra mikâta dönerek ihrama girerse, gönderen
namına bu hacc sahih olur mu olmaz mı? Buna bazıları "hayır" bazıları "evet"
diye cevap vermişlerdir. Kendisi ikinciye meyletmiş ve, "Şeyh Kutbüddîn
ileüstadımız Sinân-ı Rûmî, Mensik'inde ve Ali el-Makdisî bununla fetva
verdiler." demiştir.
Ben derim ki: Bu,
adı geçen çarenin, mikâta dönüp ihramlanmak şartı ile caiz olduğunu gösterir.
"Çünkü o zaman onun
seferi hacc için olmamış olur." sözüne cevap şudur: O kimse oradan geçerken,
birkaç gün kalarak, meselâ alışveriş etmek için limanı kasdettiği; sonra
Mekke'ye girdiği zaman seferi hacc seferi olmaktan çıkmaz. Nasıl ki hacc yolunda
başka bir yere gidip sonra dönmek istese hüküm budur. Allah'u a'lem. Sen de
anla! Ama mikâttan hacca ihramlanır da, Mekke'de ihramlı olarak kalırsa, bu
çareye ihtiyacı kalmaz. Yalnız hacc aylarından evvel ihrama girmek mekruh yani
haramdır. Nitekim umre hükümlerinden az önce arz etmiştik.
«Efdal olan budur.»
Sahâbe'nin, ihramı tamamlamayı, "Evinin avlucuğundan ve uzaklardan
tamamlanmaktır" diye tefsir ettîklerini söylemiştik. Fethu'l-Kadîr sahibi diyor
ki; «Mikâtlardan önce ihrama girmenin efdal olması, bunda ta'zim daha çok;
meşakkat daha fazla olduğundandır. Sevap, meşakkata göredir. Onun için Ashâb,
hacc ve umre için uzak yerlerden ihrama girmeyi severlerdi. Rivayete göre,
Abdullah b-Ömer, Beyt-i Makdis'ten; İmran b. Husayn Basra'dan, İbn-ı Abbâs
Şam'dan, İbn-i Mes'ûd Kaadsiyye'den ihrama girmişlerdir. Peygamber (s.a.v.). Her
kim Mescid-i Aksâ'dan umreye veya hacca ihramlanırsa, AIIah onun geçmiş
günahlarını affeder." buyurmuştur. Bu hadisi İmam Ahmed, bir "enzerini de Ebû
Davûd rivayet etmişlerdir.
«Hacc aylarında
ise...» efdal olan budur. Fakat daha önce olursa, memnu fiilleri yapmayacağına
güvense bile mekruh olur. Zira evvelce görüldüğü gibi, ihram rükne benzer.
Kendine güvenmezse, mikâttan ihram daha faziletlidir. Hattâ en son mikâta tehir
etmelidir. Evvelce arz ettiğimiz gibi, İbn-i Emîr Hâcc bunu tercih etmiştir.
METİN
İçeride yaşayanlar,
yani mikâtların içinde bulunanlar için, Mekke'ye ihramsız girmek helâldir.
Elverir ki hacc ibadetlerini kast etmiş olmasın. Helâl olmanın illeti güçlüktür.
Nitekim Mekke'nin oduncuları onu geçseler hüküm budur. Böyle bir kimsenin mikâtı
hılldir; yani Harem ile mikâtların arasındaki yerdir. Mekke'de yani Harem
dahilinde bulunan kimsenin hacc için mikâtı Haremi, umre için mikâtı hılldir. Tâ
ki bir nevi sefer tahakkuk etsin. Ten'îm'den ihramlanmak efdaldir. Haremin
hududunu İbn-i Mülakk'ın nazma çekerek şöyle demiştir:
"İyi bilmek
istersen, Harem için taşradan sınırlama üç mildir.
Irak ve: Tâif yedi
mil; Cidde on, sonra Ci'râne dokuz mildir."
İZAH
«İçeride yaşayanlar
için...» cümlesi ile Musannıf, mikâtların ikinci sınıfına başlıyor. İçeride
yaşayanlardan murad, mikât dışında olmayanlardır. Şu halde mikâtın kendisinde
yaşayanlarla, ondan sonraki yerlerde bulunanlara şâmildir. Çünkü nassan
nakledilen rivayette, bunların arasında fark yoktur. Nitekim bunu Fetih ve Bahır
sahipleri ile başkaları açıklamışlardır. İki mikât arasında bulunan ve evi
Zülhuleyfe ile Cuhfe arasında olan gibilerin tariften çıkması için, bütün
mikâtların içi murad edilmek gerekir. Çünkü bu adam, Cuhfe'ye bakarak mikâtın
dışındadır. Oralı, bir hacının Harem'e ihramsız girmesi helal değildir. Düşün!
«Elverir ki hacc
ibadetlerini kast etmiş olmasın.» Bunları kast ederse, Harem arazisine girmeden
ihramlanması vâcip olur. Ve onun mikâtı, Harem'e kadar bütün hılldir. Fetih.
Bundan dolayı Kutbî, Mensik'inde, "Dikkat icap eden bir şey de, Cidde ahalisi
ile Hıdde ahalisi ve Mekke'ye yakın vâdilerde yaşayanlardır. Zira bunlar
ekseriyetle Mekke'ye zilhiccenin altısında veya yedisinde ihramsız olarak
gelirler ve hac için Mekke'den ihrama girerler. Bunlara, mikâtı ihramsız
geçtikleri için ceza kurbanı lâzım gelir. Lâkin Arafat'a yollandıktan sonra
telbiye ederek hıllin başına varınca, bu cezanın onlardan düşmesi gerekir. Meğer
ki şöyle denilsin: Bu, mikâta dönmek sayılmaz. Çünkü onlar mikâtı geçmekle bir
hacetlerini görmek için dönmeyi kast etmemişlerdir. Bilâkis Arafat'a gitmeyi
kast etmişlerdir." Kadı Muhammed İd, Mensik'inin şerhinde, "Zâhire göre ceza
kurbanı düşer. Çünkü telbiye ile mikâta dönmek, ceza kurbanını ıskat eder; velev
ki haceti kast etmesin. Zira maksat olan tâ'zim icra edilmiştir." demektedir.
«Oduncular onu
geçseler hüküm budur.» Bu cümledeki "onu" zamiri, Mekke'ye râcî olabilir. Bu
takdirde teşbih temsil içindir. Çünkü Mekkeli mikât dahilindeki hıılle çıkınca,
oralı hükmüne girer. Nitekim az yukarıda geçti. Ama uzaklardan gelenlerin
mikâtını geçmemesi şarttır. Geçerse, ihramsız girmesi helal olmaz. Nasıl ki bunu
Bahır sahibi söylemiştir. Zamirin mikâtlara râcî olması ihtimali de vardır. Bu
takdirde teşbih, menfiyi tanzîr için olur. Çünkü hıll halkından Mekke'ye girmek
isteyenler, ihramsız giremezler. Bunun nazîri (benzeri), Mekke'den çıkarak
mikâtı geçen Mekkeli'dir. Böylesi ihramsız dönemez; lâkin ihramı mikâttandır.
Hacc ibadetlerini yapmak isteyen bunun hilâfınadır. O, bildiğin gibi hıllden
ihrama girer.
«Böyle bir
kimsenin» Yani söylediğimiz mânâda mikâtların içinde bulunan kimsenin hakkında,
Harem huduttur. Ve uzaklardan gelen için mikât ne ise, o kimse için bu da odur.
Binaenaleyh hacc fiillerini yapmak isterse, Harem'e, ihramsız giremez. Bahır.
«Yani Harem
dahilinde...» ifadesi ile Şarih, Bahır'ın şu sözüne işaret etmiştir:
"Mekkeli'den murad, Harem dahilinde bulunanlardır. Mekkede olsun olmasın; onun
ahalisinden sayılsın sayılmasın fark etmez." O halde "uzaklardan gelen" sözü,
sırf umre yapana, temettu yapanave hıll halkından ihramsız olup bir hacet için
Harem'e girene şâmildir. Nitekim Lübab'ta beyan edilmiştir.
«Tâ ki bir nevi
sefer tahakkuk etsin.» Çünkü haccın edası Arafat'ta olur. Arafat hılldedir.
Binaenaleyh Mekkelinin hacc için ihramı Harem'den olur; ta ki yerin değişmesi ve
umrenin Harem'de edası ile onun hakkında bir nevi sefer tahakkuk etsin. Bu
suretle umre için ihramı hıllden olur ki, onun için bir nevi sefer tahakkuk
etsin. Kârî'nin Nikâye Şerhi. Şayet aksini yaparak, hacc için hıllden veya umre
için Harem'den ihrama girerse kurban lâzım gelir. Meğer ki, telbiye yaparak
kendisine meşru olan mikâta dönsün. Nitekim Lübab ve diğer kitaplarda beyan
edilmiştir.
«Ten'îm
efdaldir...» Burası, Mekke'ye yakın Mescid-i Âişe yanında bir yerdir. Hıllden en
yakın yer burasıdır. T. Yani buradan umre için ihrama girmek, Ci'rane ve diğer
hıll yerlerine gitmekten bize göre efdaldir. Velev ki Peygamber (s.a.v.)
Ci'râne'den ihramlanmış olsun. Çünkü Abdurrahman b. Ebi Bekr'e, kız kardeşi
Âişe'yi ihrama girmek için Ten'îm'e götürmesini emir buyurmuştur. Bize göre
kavlî delil, fiilî delilden daha kuvvetlidir. Şâfiî'ye göre ise bunun aksinedir.
"İbnü'l-Mülakk'ın."
Şâfiî ulemasındandır. Nevevî'nin "El-Mühezzeb" adlı eserinden naklen, buradaki
beyitlerin yazarı Kaadı Ebu'l-Fadl, en Nüveyrî'nin şöyle dediğini söylemiştir:
«Haremin her tarafında dikilmiş alâmetler vardır. Bunları İbrahim Halil
Aleyhisselâm dikmiştir. Yerlerini ona Cebrail (a.s.) göstermiştir. Sonra
Peygamber (s.a.v.) yenilemelerini emir buyurmuş; sonra Ömer; sonra Osman, daha
sonra Muaviye onları yeniletmişlerdir. Bu alâmetler Harem'in her tarafında
bugüne kadar durmaktadır. Yalnız Cidde ve Ci'râne taraflarında alâmet yoktur..»
Kısaltılarak alınmıştır. "Ciirrâne" kelimesini "Ci'râne" şeklinde okumak daha
fasihtir tamamı, T. dedir.